ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

ESKİ ÇİN KÜLTÜRÜ VE TÜRKLER

Dr. W. EBERHARD

Sinoloji Profesörü

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi
Cilt: 1 Sayı: 4 Sayfa: 019-029 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000400 
Yayın Tarihi: 1943 

"Çin,, denildiği zaman birçok insanlar, memleketi düşman taarruz¬
larından ve dışardan gelen bütün kültür tesirlerinden ayıran Çin sed-
dini hatırlarlar. Çin, bizim için kendi içinde ve kendi kendine tekâmül
eden kapalı bir kültürün timsalidir. Çin kültürünün bu tasviri artık
bugün için doğru değildir. Çin hakkında düşündüklerimiz son on sene
zarfında temamiyle değişmiştir. Bu yazımızın gayesi, Çin hakkındaki
yeni
ilmî mütalealar üzerinde konuşmak ', en mühim noktaları tebarüz
ettirmek, ve bilhassa Çin'in aydınlanması için Türklerin bu sahada oy¬
nadıkları rolün ehemmiyeti ile ilgili olan problemleri izah etmektir. Bu¬
nunla aynı zamanda Türklerin en eski tarihlerine de temas etmek zo¬
runda kalıyoruz. Bunu söylediğim zaman anlaşmazlığa sebebiyet ver¬
memek için biraz izahat vermem lâzımdır. Ben Türklerin ilk yurtlarının
doğu Asya olduğunu iddia etmek istemiyorum. Fakat bugün Türklerin
ve Türklerle akraba kavimlerin, M. E. 3 üncü bin yılda, hatta neolitik
devirde Orta Asya'nın doğu kısımlarında yaşadıkları bir hakikattir. Bu
Türkler de tıpkı Türk ırkına mensup diğer kavimlerle Anadolu'da yaşa¬
yan ve Asya'nın diğer kısımlarından Anadolu'ya hicret eden Türkler
gibi bugünkü Türklerin ecdadlarıdır. Bunların tarih ve kültürlerinin incelen¬
mesi, Türk tarih ve kültürlerinin incelenmesi demektir ve bu ulusal
bir ödevdir. Orta Asya Türkleri hakkında elde ettiğimiz en eski malûmat
ve zaten Türkler hakkında mevcut en eski bilgiler Çin kaynaklarından
alınabilir. Bunu yapmak bu memlekette Sinolojinin vazifesidir. Bunun
nasıl yapıldığından yazımızın sonunda bahsedeceğim.

* *

Çinlilerin dünyanın en eski kültür milleti oldukları ve arkalarında
5000 senelik bir kültür devri bulunduğu birçok defalar söylenmiştir.
Bu fikir bu şekilde artık doğru değildir. Tabii Çin, haritalarımızda
gösterilen coğrafî bir mıntaka olarak ele alınacak olursa Akadlar ve

Sümerler kadar olmasa bile yine, çok eski bir kültüre sahiptir. Fakat
4000 sene evvel orada mevcut olan kültür, bizim bugün gördüğümüz
Çin kültürü değildir. Tıpkı bugünkü İtalya ile eski Roma İmparatorlu¬
ğunun aynı olmadığı gibi. Bugünkü İtalya, eski Roma İmparatorluğunun
da üzerinde bulunduğu coğrafî mıntakadır, fakat insanları aynı değildir,
ve kültürleri de eski Roma kültürünün devamı değildir. Memlekete yeni
kav
imler gelmiş, yeni kültürler nüfuz etmiş ve netice temamiyle yeni
ve kendisine has bir şekil almıştır.

Çinliler bize, tarihî devirler için umumiyetle iyi ve kullanılabilen
birçok tarihî eserler bırakmışlardır. Eski tarihleri için uğraşmışlar ve
hatta M. E. I. inci yüz yılda en eski devirleri tasvire çalışmışlardır. Bu
tasvirin üzerinde zamanla uğraşılmış ve nihayet birçok muahhar tarih-'
lerde, ve Avrupa dillerindeki tercümelerde görüldüğü üzere tesbit edil¬
miştir. Tasvir, Çin tarihinin başlangıcında halka, kültürü öğreten birçok
akıl ve âhlaklı İmparatorlar gösteriyor. Bu İmparatorlar evlenmeyi, gi¬
yimi, yazıyı vesaireyi, yani kısaca yüksek bir kültür için lâzım olan
her şeyi icat ettiler; ekseriya 100 yıldan fazla icrayı hükmettiler. Bu
devirlerde harp yoktur ve mes'ut bir devir hüküm sürmektedir.
Ancak sonradan, bizde şimdi mevcut olan kötülükler, harplar, ahlâk¬
sızlıklar, cinayetler, kıtlık ve sefalet yavaş yavaş baş göstermiştir.
Bütün bu İmparatorların saltanat sürdükleri tarihler de veriliyor ve yeni
icatlarda bulundukları zaman bundan bahsediliyor. Her şey gayet man¬
tıkî ve sarihtir.

Yeni araştırmalar bu güzel hayali tamamiyle bozmuştur. Bugün
artık bunların hiç birine inanmıyoruz. Kazılar bize yazının M. E. 3 üncü
bin yılın başlangıcında icat edilmeyip ancak M. E. 15 inci yüz yılda
icat edildiğini gösteriyor. Çünkü
M. E. 15-10 uncu yüz yıllar arasın¬
daki yazı daha çok iptidaidir ve bu kadar uzun bir tekâmül devresi
geçirmiş olamaz. Eski masal araştırmaları ve din tarihi bize eski İmpa¬
ratorların hakikî İmparator olmayıp, ancak sonraları Çin âlimleri tara¬
fından insan ve İmparator şekline sokulan tanrılar olduklarını göster¬
miştir. Biz bugün katî olarak tanrı olan bu İmparatorlara hangi bölge¬
lerde tapıldığını biliyoruz; bu tanrılar hakkında mufassal malûmat veren
birçok eski kaynaklar bulduk. Etnoloji bize "evlenme,,, "giyim,, gibi şey¬
lerin bir İmparator tarafından icat edilmediğini, fakat, insanlığın, pek çok
devirler evvel bunları icat ettiğini göstermiştir; sonra Etnoloji bize yine
en eski devirlerde, başlarında bir hükümdarla memurların bulunduğu bir
devletin hiç bir yerde bulunmadığını, bunun bugün bildiğimiz ve o zaman
Çin'de mevcut olduğunu gördüğümüz ilk merhaleler üzerine kurulmuş
olan muahhar bir gelişme olduğunu öğretmiştir. Astronomi riyazî he¬
saplarla takriben M. E. 1000 yılına kadar Çin kaynaklarında verilen ta¬
rihlerin yanlış olduklarını isbat etmiştir1. Burada bahis mevzuu olan tarih¬
ler, tarihî devirlere ait olmayup İsa'nın doğduğu yıllarda ve hatta daha
sonraları yaşamış olan Çinli âlimlerin hesaplarının neticeleridir. Astrono¬
mik bilgileri çok olan bu bilginler, eldeki pek az malûmatla ve kendi
bazı fikirleri ile bu pek eski zamanlarda yaşamış olan kıralların ne za¬
man yaşadıklarını hesaplamağa çalıştılar. Fakat astronominin bugünkü
kadar tekâmül etmemiş olmasından hesaplarında bazı hatalar mevcuttur.
Büyüklüğü hesap edilebilen bu hatalar tarihlerde göze çarpmaktadır.
Ben burada bunlardan fazla bahsedemiyeceğim, fakat bugün tarihen doğ¬
ru olmadıkları her hususta görülüyor.

Fakat, tarihi devir ne zaman başlar? M. E. 1400-1050 arasındaki za¬
manı teşkil eden ve "Shang-devri,, denilen çağla başlar. Çünkü bu devri
hem kazılardan ve kazılarda bulunan vesikalardan ve hem de klâsik
Çin edebiyatından biliyoruz. 1927 yılındanberi Shang sülâlesinin hükü¬
met merkezinde kazılar yapıldı ve bunların evvelce nasıl yaşadıkları
hakkında bugün, oldukca kati malûmat elde edilmiştir. Bundan önceki¬
lerinden emin değiliz ve çoğu da yarı efsanevidir. Shang devrinden ön¬
ceki çağlar neolitik devre aittir. Shang'ların hükümet merkezinde yapı¬
lan kazılar bize vakıa Shang kültürünün sonraki Çin kültürü ile birçok
noktalarda aynı olduğunu, fakat Çin kültürünün basit bir ilk merhalesi
olmayıp başka karakterde bir kültür olduğunu göstermiştir.

Arkeoloji tetkiklerinden elde edilen neticeler ile ve Etnolojinin de
yardımı sayesinde en eski Çin kültürü meselesine temas edilmiş; bu
suretle Çin kültürünün teşekkülü hakkındaki yeni görüşler vücude
gelmiştir.

***

Bu yeni mütaleaya göre bir "Çin,, kültüründen ancak M. E. 1050
yılından itibaren bahsedebiliriz. Bundan öncekilerin hepsine "proto-Çin„
yahut buna benzer bir isim verilir.

M. E. 3 üncü yüz yılda coğrafyada Çin adını alan bölgede ne bir
birlik teşkil eden Çin kültürü ne de bir vahdeti olan bir Çin nüfuzu
vardı. Fakat bunun yerine muhtelif Çin kültürleri ile muhtelif kavimler
bulunuyordu. Bugün bu bölgede 20 büyük halk gurubu tefrik edilebili¬
yor, fakat bunlar büyükce guruplardan müteşekkil bir sıra halinde top¬
lanabilir. En mühimleri aşağıdakilerdir: Bölgenin doğu şimalinde b
izim
bugün Çin dediğimiz yerde bugünkü Mançuların ecdadı olan Tunguz'¬
lar yaşıyordu. Bunlar iptidaî kültür kavmi idiler. Kısmen avcı, fakat
kısmen de ehlî hayvan ve bilhassa domuz beslerler. (Tunguz ke
l im esi -
nin Türkçesi domuz kelimesi ile karabeti hiç bir suretle tesadüfî değil¬
dir. Tunguzlar için domuz tipik bir hayvandır; halbuki Türkler bütün
tarihleri boyunca, hattâ İslâmiyetten evvel hiçbir zaman domuz besle-
memişlerdir). Tunguzların batısında bugünkü Moğolların ecdadı olan
Moğollar yaşarlardı ve bunlar bilhassa sığır beslerlerdi. Fakat bugün¬
kü Moğollar gibi yalnız Moğolistan'da değil, ta Çin'in içlerine, Sarı ır-

W FRFRHARD

mağa kadar yayılmış olarak yaşarlardı.

22


Bunların da batısında, bugünkü Türklerin ecdadı oturuyordu. Bü¬
yük Huangho dirseğinin içinde bizim bugün Ordos dediğimiz bölgenin
batısında olan Kansu eyaletinde ve cenupta Wei nehrine kadar uzanan
yerlerde yaşarlardı. Onları ilk tanıdığımız en eski zamanlarda bile bil¬
hassa at yetiştirirler ve insanlarla hayvanların kışlık yiyimlerini temin
için ziraatla meşgul olurlardı. "Göçebe,, kavimlerin yalnız hayvan besle¬
dikleri gibi fikirlerden ayrılmamız lâzımdır. Hemen bütün göçebeler kışlık
yiyeceklerini temin maksadı ile ziraat ile de meşgul olmak zorundadır¬
lar, ve bunu yapmıyan kavimlerde istisna teşkil ederler. Bu en eski
Türklerden ilerde tekrar bahsedeceğiz.

Çin'in batısında en eski zamanlardanberi Tibetliler otururlardı,
Yalnız bugün yaşadıkları bölgelerde değil, fakat Çin'in içlerine kadar
uzanırlardı. Bu Tibetliler bilhassa koyun beslerler ve koyunları için
dağları tercih ederlerdi. Türkler ise ovalarda yaşamağı sevdiklerinden
Türklerle Tibetlilerin bir arada oturdukları büyük sahalar vardı; yani
ovalarda Türkler, dağlarda da Tibetliler yaşarlardı. Bazan bunların ka¬
rıştıkları da vaki olmuştur ve İsa'nın doğum yıllarında birçok Türk-Tibet
melez kavimlerine tesadüf ediliyor. Muhtelif kültürlere sahip olan kavim-
lerin karışmalar™ araştırmak modern Etnolojinin en mühim problem-
terinden biridir ve böyle araştırmaların neticeleri bizim meselelerimiz
işin çok ehemmiyetlidir.

Bugünkü Çin'in cenubundaki bölgede muhtelif kültürler taşıyan
muhtelif kavimler yaşıyorlardı. Bu cenup kavimleri şimal kavimlerinden
bariz bir şekilde ayrılmaktadırlar. Şimal kavimlerinin ekonomisinde hay¬
van beslemek en mühim rolü oynar; cenup kavimlerinde ise bilhassa
ziraat ehemmiyetlidir, fakat ziraatin de iptidaî bir şekli olan yakma su¬
retiyle yapılan ziraattir.Bu nevi ziraate dağların yamaçlarındaki ağaç¬
larla çalılar yakılır ve geri kalan küle nebatlar, bilhassa kökünde yum¬
ru bulunan nedatlar ekilir cenup kültürüne ait olan Tai'lar çok
sulak ovalarda nebatlar ekmeğe başlamışlardır. Bu Tai'lar ilk defa
olarak pirinç ekmeği icat etmişlerdir Pirinç ziraatinin cenup Çin'den
Hindistan'a ve oradan da batı Asya ve cenup Avrupa'ya yayılmış
olması ihtimal dışında değildir. Pirinç eken Tai'lar bugünkü Siyamlıla-
rın ecdadıdırlar. (bu memlekete onun için bu gün de Tailand deniliyor).
Fakat aynı zamanda bugünkü Çin'lilerin de en mühim cedleridirler. Sizi
şaşırtmak için canup kültürlerinden fazla bahsetmeyeceğim. Yanlız
Yine cenup kültürlerinden biri olan ve Çin'in doğu cenup kabilelerinde
bulunan yüen kültürünü zikredeceğim Bu yüen kültürü bir gemici kül¬
türü idi ve oldukça yüksekti. Yüen'lerin gemicileri yanlız cenup Çin ile
Hindiçini'nin bütün sahillerinde değil, aynı zamanda cenup Japonya ile-
Kora'da da müstemleke teşkil etmişlerdir. Kora, Çin ile Japonya arasın¬
da bir bağdır ve Japonya ve cenup Çin arasındaki dış benzerlikler gi¬
bi iki taraf kültürlerinin müşabeheti Yüen'lerin müstemleke teşkil etme-

lerinin neticeleridir. Diğer taraftan Hindiçini'ye hicret etmiş olan Yüeh-
ler değişerek Hollanda adalarındaki yerlileri teşkil eden Malayenler ol¬
muşlardır. Böylece cenup Çin'deki vaziyet yalnız Japonya ve Hindiçi-
ni'deki etnik vaziyet değil, Avustralya'ya kadar bütün adalardaki etnik
vaziyeti de izah etti. Ben burada fazla tafsilâta girişemiyeceğim fakat
size bu araştırmaların pek çok neticeler verdiğini göstermek istedim.

Demek ki takriben M. E. 2500 de bugünkü Çin'in bulunduğu böl¬
gelerde halkın vaziyeti böyle idi. Şimdi siz, o halde Çin'lilerin kendi¬
leri nerede idiler, diye soracaksınız. Bugün buna şöyle cevap veriyo¬
ruz: Onlar henüz mevcut değildiler, tıpkı bundan 1400 sene evvel
Fransızların henüz mevcut olmayıp onların yerine bilâhare Fransız olan
bir çok kabile ve kavimlerin bulunduğu gibi. Mevcut olan bütün yüksek
kültürlerin üzerinde yapılan araştırmalar, bunların hiç birinin kendiliğinden
vücuda gelmediğini göstermiştir. Dünya yüzünde gördüğümüz ve yakın¬
dan tetkik ettiğimiz bütün yüksek kültürler, muhtelif kültürlerin birbir¬
lerinin üzerine olan tesirlerinin mahsulüdür. Eğer bu böyle olmasaydı
o zaman yüksek kültüre sahip olan kavimlerin diğerlerinden daha ka¬
biliyetli bir ırka mensup olduklarını kabul etmek lâzımdı. Bu vakıa
müteaddit defalar iddia edilmiştir, fakat şimdiye kadar hiç bir suretle
ispat edilmemiştir. Hattâ modern psikolojinin verdiği neticeler bunun
aleyhindedir2.

O halde bu gün, M. E. 2500 de şimdiki manâda Çinlilerin henüz
mevcut olmadıklarını söyliyor ve buna mukabil Çinlilerin yaşadıkları
bölgelerde yukarda kısaca bahsettiğimiz muhtelif kavimlerin yaşadık¬
larını iddia ve isbat edebiliyoruz. Umumiyetle kavimler yalnız ve ayrı
olarak yaşamazlar. İptidaî kavimler bile sulh halinde iken veya harp
dolayısiyle birbirlerile münasebette bulunurlar. Bu münasebetlerdeki
karşılıklı tesirler sathi kalmaz, birbirlerinin kültürlerine müessir olur¬
lar. Eskiden kavi
mlerin arasındaki bu münasebetlerin yalnız harple
temin edilebildikleri zannolunurdu. Böylece bir kav
im diğerine hücum
ederek onu ezerdi. Fakat bunun her3 zaman böyle olması icap ettiği
ve iyi şartlar altında da temaslar yapıldığı hatta bu temasların öteki¬
ler kadar ehemmiyetli olduklarını gösteren bir çok misâller vardır. Çin
tarihinde bu misâllere çok tesadüf ediyoruz.

O halde başlangıçta anlatılan ayrı ayrı kültürler, zamanla münase¬
betlerini gittikçe daha fazla arttırmışlardır. Bu bilhassa bütün kabilelere
ait müstemleke yahut bir geçit bölgesi olan yerlerde daha şiddetli olmuş¬
tur. Eski Çindeki müstemleke bölgeleri sarı ırmak ile Yang-tse'nin man-
sabı idi. Bu mansap bölgeleri suların çekilmesi ile hasıl olan yerlerdir
ve tarihî devirlerde bile Hopei eyaletinin yani bugünkü Pekin'in bu¬
lunduğu eyalet temamiyle bataklık ve gayrı meskûndu. Nehirden kaza¬
nılan arazi gittikçe büyümekte ve etraftaki kavimler orada müstem¬
leke teşkil etmekte idiler. Bunun etrafında yaşayan kavimlerin bir kısmı
ile muhtelif muhacirler en yakın münasebetlerde bulunuyorlar. Şimal
Çin ovalarının kenarında cereyan eden bu hal Yang-tse'nin deltasında
cereyan etmiştir; burada sarı ırmakta olduğu gibi yeni bir kültür
teşekkül etmiştir. Diğer taraftan Kansu eyaletinden çıkıp doğuya aka¬
rak Shensi eyaletinden sarı İrmağa dökülen sarı ırmağın talî kolunu
teşkil eden Wei nehrinin vadisi de bir geçit bölgesi idi. Nehir vadisi¬
nin cenubu geçilemiyen dağlarla örtülüdür, bunun şimalinde istep ile
çöl vardır. Vadi çok zengindir. Doğu Asya ile Ortaasya arasındaki
yegâne geçidi teşkil eder. Onun için bu nehir vadisi en eski zaman¬
lardan beri kavimlerin doğudan batıya ve batıdan doğuya a
kmalarına
bir geçit teşkil etmiştir. Bu geçit bölgelerinde halk arasında en yakın
temasları temin eden "etnik geçit,, 1er bulunmaktadır. O halde Çinde bu¬
günkü bilgimize nazaran yüksek kültürün teşekkülüne yarayacak 3
bölge vardır. Her 3 bölgede de hakikaten böyle yüksek kültürler te¬
şekkül etmiştir. Yang-tse'nin deltasında teşekkül eden kültür bizim için
çok mühim olmadığından bundan fazla bahsetmiyeceğim. Çünkü bu
yukarda bahsedilen Yüeh kültürü bilhassa Japonya ve Hindiçini için
ehemmiyetlidir fakat Çin için böyle değildir.

Huangho'nun deltasında vücuda gelen kültür daha mühimdir. Çünkü
ziraatları için çok elverişli olan ve yeni teşekkül eden vadilere cenuptan
Tai'lar muhaceret etmişlerdir. Bu yeni vadilerin kenarlarındaki orman¬
lara yine bir cenup kavmi olan avcı ve toplayıcı Yao'lar yerleşmişler¬
dir. Domuzları için rutubetli vadilerle ormanları ideal bir yer addeden
Tunguzlar da şimalden gelmişlerdir. Böylece her 3 unsurun ve bunları
meydana getiren cüzülerin vazih bir şekilde görüldüğü bir kültür mey¬
dana gelmiştir. Bulunduğu yerin adile ilgili olarak buna Lungshan kül¬
türü deniyor. Bu takriben M. E. 2000 ile M. E. 1600 yılları arasında
mevcut olmalıdır. Bu ziraatcı bir kültürdü ve iskân şekilleri Eski Ana¬
dolu yerlilerininkine benzerdi. Höyükler üzerinde otururlardı. Çamurdan
ve kerpiçten yapılmış olan evleri vardı. Fakat köylerinin etrafını du¬
varla çevirmek zorunda idiler, çünkü iki büyük düşmanları vardı: birisi
yeni teşekkül eden arazinin kenarındaki dağlarda yaşayan dağ kavim-
leri ve bilhassa yukarda bahsedilen ve cenuptan gelen Yao'lar ki bun¬
lar Çin'in cenubunda bu gün el'an yaptıkları gibi soygunculuk akınları
yaparlardı; diğeri ise şimalden gelen Türk-Moğol atlıları idi. Bun¬
lar suvari ve harp arabaları için bu büyük vadilerde iyi bir saha bul¬
muşlardı. Böylece tarih boyunca şimali Çin'de bu güne kadar yaptık¬
ları gibi atlarıyle süratli taarruzlarda bulunabiliyorlar.

Bu Türk-Moğol kavimlerinin (bunların ikisinden, ayni olmadıkları
ve yalnız kültürleri benzediği halde ayni imişler gibi bahsediyorum;

şimdiye kadar mevcut kaynaklarımız bunları kat'i olarak ayırmamız
için henüz müsait değildirler) temasları menfi neticeler vermemiştir.
Göçebeler çiftçilerle kolayca beraber yaşayabilirler ve böylece ideal
bir birlik teşkil ederler. Göçebeler çiftçilerden kışın kullandıkları ziraî
mahsulleri alırlar ve bunların yerine ziraatçılara hayvanlardan elde et¬
tiklerini, bilhassa deri, yün ve bazan süt ile sütten yapılmış maddeler
verirler. Bu temas şu neticeyi verebilir ve bu bölgede de böyle olduğu
zannediliyor. Göçebeler çiftçilerin efendileri olur ve idareyi ele alırlar;
orduyu vucuda getirirler; çiftciler ise memleketin ziraî mahsullerini istih¬
sal eden sınıfı teşkil ederler. "Tabakalanma,, dediğimiz bir hal için mi¬
sâller muahhar Çin tarihinde çok boldur. Böylece yukarda bahse¬
dilen Lung-shan kültüründen bir az sonra içinde sarih olarak Türk-Mo-
ğol unsurlarının görüldüğü yeni bir kültür meydana geliyor. Bu Shang
adını alan ve doğu Asya'da yaşadıkları ispat edilebilen ve M. E. 1500¬
1050 arasında mevcut olan ilk yüksek kültürdür. Lung-shan kültürü
için elimizde yalnız arkeolojik deliller mevcut olduğu halde Shang kül¬
türü için bundan başka yazılı deliller de vardır. Bu deliller hem klâsik
Çin edebiyatında hem de sonraki Çin yazısının iptidaî şeklini teşkil
eden bir yazı icat etmiş olmaları dolayısile, kendi yazılarında mevcut¬
tur. Shang'lar doğu Asya'da ilk devleti kurmuşlardır ve biz-çok mühim
olan bu devlet kurma işini Türklerin yaptıklarını kabul etmek zorun¬
dayız. Diğer taraftan Türk-Moğol kültürünün tesirinin halâ bu devlette
ve bu kültürde çok kuvvetli olmadığı da aşikârdır.

Doğu Çin'de yeni elde edilen "müstemleke bölgesi,, nde demin bah¬
settiğimiz hadiseler cereyan ederken, batıda Wei nehri vadisindeki
geçit bölgesinde en az doğudakiler kadar mühim vakalar cereyan et¬
mekte idi. Bu bölgeye de Tai kabileleri girdiler ve orada şimalden ge-
lüp geçit bölgesindeki nehir vadisinin zengin otlaklarına girmiş olan
Türk kabileleri ile karşılaştılar. Bundan maada etraftaki bütün dağlarda
koyun sürüleri ile Tibet kavimleri bulunuyorlardı. Burada yine bir çok
kültürlerin karıştıklarını görüyoruz. Fakat bu sefer karışan unsurlar
başka olduklarından bundan tamamiyle başka bir netice çıktı. Bu sefer
Tunguzlar değil, daha fazla Türkler iştirak ettiler. Moğollar mevcut
olsalar bile, tesirleri çok az olmuştur. Bunların arasına Tibetliler de
girmişlerdir. En son olarak Türk kavimlerinin getirdikleri bir Önasya
tesiri de hissediliyor. Burada meydana gelen ve başlanğıcı takriben
M. E. 2200 yılında olup en parlak devrine bu zamanda erişen kültür,
başlıca bulunduğu yerin adına göre Yang-shao kültürü adını almıştır.
Bu kültür Avrupa literatüründe güzel ve boyalı keramiği ile meşhurdur
ki bu da Önasya ile Avrupanın cenup doğusunda boyalı keramiği ile
akrabadır. Fakat bu akrabalığı çok mübalağa etmişler ve bu kültüre
sahip olanların cenup doğu Avrupadan buraya muhaceret etmiş olma¬
larında kabil olacağını söylemişlerdir. Çin müdekkiklerinin yaptıkları
son araştırmalara göre artık bu mevzu bahs olamaz4. Bilâkis bu kara¬
betin ne şekilde olduğundan ve nasıl tasavvur edilebileceğinden emin
değiliz. Yalnız hakikat olan, bu keramikin Tai'lara ait olmadığıdır. Türk¬
lerle münasebeti olduğu bir az daha muhtemeldir.

Bu Yang-shao kültürünün yayıldığı bölge oldukca geniştir. Yalnız
bugünkü Çin'in bütün şimal batısında değil fakat muayyen farklarla kıs¬
men iç Moğolistan, ile Mançurya'da, sonra Çin'in en batısı yani Türkis¬
tan'ın hudut bölgesinde bulunur. Demek ki bugünkü malûmatımıza na¬
zaran boyalı keramik kültürü mühtelif farklarla o zamanlar Türk kav
im -
lerinin oturdukları yerlerde yayılmış bulunuyordu.

Takriben M. E. 1600 dan itibaren bu kültür doğu kültürü ile sıkı
münasebetler temin etmiştir, ve bu kültürün kuvvetli tesiri altında kala¬
rak değişmiştir. Böylece doğudan yazı da nufuz etmeğe başlamış ve
yabancı yazı ile kendi dillerini yazmağa çalışmışlardır. Siyaset bakımından
1500 ile 1100 yılları arasında batıda kuvvetli ve büyük devletlere tesadüf
edilmemektedir. Bunun yerine muharip olan birçok küçük devletler bu¬
lunmaktadır. Bunlar devamlı surette doğu devleti ile harp halindedirler.
Doğu devleti de gittikce daha fazla Türk kavimlerinin tesiri altında kal¬
mağa başlamış ve bunun neticesinde din gibi devlet de değişmeğe baş¬
lamıştır. Muharip batı devletleri için devlet teşkilâtı ile aynı olan askerî
teşkilât tipik ve mühimdir. Bu cihetten - Türk kavimlerinin kuvvetli
tefevvukları dolayısiyle - doğu devletinden üstündürler. M. E. 1100 sıra¬
larında diğerlerinden daha kuvvetli ve başkalarını ilhak eden ve batıda
büyük bir birlik teşkil eden bir askerî devlet kurmuşlardır. Bu yeni
devlette, Türk olduğu sanılan bir hükümdar tabakasından maada ol-
dukca muharip ve kuvvetli Tibet tesiri altında olan kavimler de bulunu¬
yordu. Halbuki Tai'lar yalnız ziraatla meşgul olan gayrı muharip geçimli
kavimler idiler. Tai'lar hâlâ doğu devletinde hükümdar tabakasını teşkil
ediyorlardı. Böylece, vakıa doğu devleti maddeten daha zengin ve kültür
bakımından farklı idi ise de askerî bakımdan batı devletinden daha
zayıf idiler5. Takriben M. E. 1050 yılında kendisine "Chou devleti,, adını
veren kuvvetli batı devleti ile doğu devleti olan Shang'lar arasında bir
çarpışma oldu. Bu suretle doğu devleti temamiyle parçalandı ve Chou'lar
her iki devlete ve bununla bütün şimal Çin'e hâkim olmuşlardır. Her iki
kültür birbiri ile karışmış ve bunu müteakip 200 yıl devam eden ve kö¬
künün artık değişmediği ve bizim asıl "Çin kültürü,, dediğimiz bir kül¬
tür meydana gelmiştir. M. E. 1050 dan itibaren ilk hakikî Çin devleti
olan Chou devletinde Türk-Moğol tesiri hâlâ kuvvetli ve aşikârdır.
Ancak Tai unsurunun karşısında yavaş yavaş azalmaktadır. O halde
bizim bugünkü telâkkimize göre Çin kültürünün hakikî doğum tarihi

M. E. 1050 yılıdır. Ancak bu devirden itibaren muayyen tarzlarda bir-
birleriyle akraba olan fakat yine esas itibariyle birbirlerinden çok
farklı olan doğunun ve batının bu iki büyük kültürü birbirleriyle kay¬
naşmışlardır. Ancak M. E. 1050 den itibaren kendilerini bir birlik hisse¬
derek komşularına tahkir makamında barbar diyenler, Çinli adını
almışlar ve bu suretle bir birlik kurmuşlardır. Bu devirden sonra aksi
istikamette bir hareket başlamıştır: Bu devre kadar ayrı ayrı kültürler
birbirleri üzerine akmağa ve karışmağa devam etmişlerdir. Şimdi ka¬
rışma mahsulü olan Çinli meydana gelince, münferit kültürlerden geri
kalanların üzerine Çin kültürü geçerek, kalıntıları kendine mezcetmeğe
çalıştı. Bundan sonra M. E. 10 uncu yüzyılın sonlarında ilk önce hafif
bir surette kendini gösteren ve gelişmesi bu güne kadar devam eden
Çinliliğin yayılması başlamıştır.

Bundan daha mufassal bahsetmemize yer müsaade etmiyor. Doğu
Asyada cereyan eden tekâmülün ana hatlarını, teferrüata girişmeden
gösterebildiğimi ümit ediyorum. Şimdi bizi bu memlekette en çok ilgi¬
lendiren meselelere de biraz temas etmek istiyorum.

*

* *

M. E. 2500 de Doğu Asya'da müteakip devirlerde hakikî "Çin,, kül¬
türünün teşekkülünde büyük bir tesiri olan bir ilk Türk kültürünün
mevcudiyetinden bahsedilebileceğini söylemiştik. Türklerin Çin kültü¬
rünü vücude getirdiklerini söylemek yanlış olacaktır. Fakat Türklerin
ve kültürlerinin tesiri olmadan hiç bir zaman bir Çin kültürünün mey¬
dana gelemiyeceğini söylemek doğru olabilir 6. Türk kültürünün, teşek¬
kül etmekte olan Çin kültürünün üzerine çok müessir olduğunu tebarüz
ettirmek zorundayız. Çinlilerin bir Türk kavmi olduklarını veya eskiden
Türk olduklarını söylemek yanlıştır. Çünkü Çinliler Moğol ırkına men¬
supturlar, halbuki Türkler ise hiç bir zaman bu ırka mensup değildir¬
ler. Bugün antropologlar tarafından tasdik edildiği üzere vahdeti olmı-
yan bir ırka mensup bu insanlara pek çok Türk kanı karıştığını söyle¬
mek de doğrudur.

Şimdi başlıca iki sorğuya cevap vermek zorundayız: 1 — Elimizde
yazılı vesikalar olmıyan bir zamana ait bir kültürün bir Türk kültürü
olduğu nereden biliniyor? 2 — Bu Türk kültürü nasıldı ve ona has
olan şeyler nelerdi ve Çin kültürünün teşekkülüne neler tesir etmiştir?

Önce birinci soruya cevap vereceğim. Bizden bu kadar uzak olan
zamanlar hakkındaki malûmat için tabii ilk kaynak arkeolojidir. Son
20 sene zarfında Çin, Japon ve İsveçli müdekkikler tarafından yapılan
kazılar sayesinde bugün tarihten önceki devirlerde doğu Asya'nın muh¬
telif kültürleri hakkında oldukça mükemmel bir fikir edinebiliyoruz. Fa¬
kat arkeolojinin bize verebildiği her şeyde, büyük gedikler kalmıştır.

Çanak çömlek, kemik, kaplar, taş ve metal aletler gibi muhafaza edile¬
bilen eşyalar bahis mevzuu olduğu kadar arkeoloji bize kıymetli yardım¬
larda bulunabilir. Fakat kumaş, örme eşya, tahta üzerine işlemeler gibi
bozulabilen eşyalarda arkeoloji çok yanılır. Çünkü kazı esnasında bu
gibi şeyler ancak tesadüfi olarak bulunur. Hattâ din, devlet teşkilâtı,
sosyal bünye hakkında arkeoloji bizi tatmin edecek bir cevap verecek
bir durumda değildir. Bundan maada ekseriya bulunan eşyanın sahip¬
lerinin hangi kavme ait olduklarını nadiren söyliyebilmektedir8. Burada
etnoloji ile kültür tarihi karışıyor ve bu iki ilmin sinoloji ile iş birliği
yapması suretiyle bu gedik kapatılabilir. Neticelerinden demin kısaca
bahsettiğim araştırmaların çalışma tarzları aşağıda gösterilmektedir. İlk
önce, kabil olduğu kadar, Çinlilerin komşuları hakkında yazdıkları eser¬
lerin hepsi toplanmıştır. Bu eserler takriben M. E. 700 de başlar ve bu¬
güne kadar devam eder. Burada muazzam bir malzeme mevzuubahstır.
2000 den fazla kabîle ve kavim zikredilir ve hepsi aşağı yukarı tasvir
edilir. Yalnız Çin kaynaklarında bulunan bu malzemeyi gözden geçir¬
mek ve tanzim etmek zoru vardı. Bu tasnifi yaparken Çinlilerin ayrı
ayrı kabileleri büyük guruplar halinde topladıkları ve bizim modern
ilimlerde yaptığımız gibi, onlara aynı adı vermedikleri halde, aşağı yu¬
karı modern tasnife hemen tamamiyle uyduklarını görüyoruz. Çin'in
sınırlarında bir çok komşu kavimler kültürlerinin varlığı görülmüş ve
bundan bu kültürler için tipik şeyler tesbit edilmiştir. 2500 yıldan fazla
bir zamanı ihtiva eden kaynaklar sayesinde ayrı ayrı kültürlerin bulun¬
dukları muhtelif tarihî devirlerle münasebetlerinin ne olduğu, ve zaman¬
la bu iskân bölgelerinin nasıl değiştiklerini, önceki devirlerde kavimle-
rin yayılışını gösteren bir harita çizmek ve aynı zamanda ayrı ayrı
kavimlerin kültürlerini tasvir etmek kabil olmuştur. Bundan bile bazı
çok enteresan şeyler elde edilmiştir. Meselâ tarihî devirlerde bile, Türk-
ler, Tibetliler ve daha başkaları yabancı kavimlerin arasında yaşamağa
devam ettikleri ve ancak zamanla ya tamamen imha olundukları yahut
temessül edildikleri anlaşılmıştır.

Bu araştırmadan sonra bizzat Çin kültürü tetkik edilmiştir. Kültür¬
den bazı münferit şeyler alınmıştır. Misâl olarak geyiği alalım. Geyiğin
Çin kültüründe oynadığı rol tetkik edilmiştir, yani ne zaman ve nerede
en mühim rolü oynadığı araştırılmıştır. Bunun neticesinde geyiğin yalnız
şimal Çin'in bazı bölgelerinde bulunan kültürlerde büyük bir ehemmiyeti
olduğu görülmüştür. Şimdi bütün bu münakaşalara ilâveten Çin kültü¬
ründe geyik derisinden yapıldığı için pantalon tetkik edilmiştir. Burada
yine pantalonun yalnız şimalde ve hattâ şimal Çin'in muayyen bir
bölgesinden neş'et etmiş olabileceği gösterilmiştir; sonra geyik derisin¬
den yapılmış olan bazı başlık şekilleri, sonra geyikle ilgili olan efsane¬
ler v. s. tetkik edilmiştir. Bu ayrı ayrı araştırmalardan bunların şimalde
ve hattâ şimalin muayyen bir bölgesi ile ilgili oldukları anlaşılmıştır.

8.Mûk. et. W. Mühlmann. Methodik der Völkerkunde (Stuttgart 1938, S. 207).

Bu tarzda yüzlerce muhtelif araştırmalarda bulunulmuştur. Bunlardan
şimal Çin'de, diğer bölgelerden far
klı bir kültürü bulunan, bir bölgenin
mevcut olduğu meydana çıkmıştır. Tabii ayni araştırmalar başka şeyler
üzerinde de yapıldı. Meselâ ev ve ocak şekilleri, v. s. cenubu hatırlatırlar.
Bu "mahallî kültürler,, tesbit edildikten sonra evvelce tesbit edilen ke¬
nar kavimlerinin kültürleri ile ne şekilde münasebettar oldukları araş¬
tırılmıştır, ve mahallî kültürlerin kenar kavimleri kültürleri ile ayni,
sadece daha eski şekilleri olduğu meydana çıkmıştır. Şimdi kaynaklar
vasıtasile bir çok şeylerin tarihleri tesbit edilebilmiştir. Bu tarih verme ile
Shang devrine yani M. E, 15 inci yüzyıla kadar gidebiliyoruz. Fakat bir
çoklarının Shang devrinden de eski oldukları anlaşılıyor, ve bunların da ta¬
rihleri arkeolojiden elde edilen neticelerin mukayesesi ile meydana çıkıyor.

Böylece şimal Çin'in muayyen bölgesinde bulunanların tamamiyle
Türk oldukları, tesbit edilen muahhar kültürle aynı olduğunu göstere¬
cek durumdayız, ve bununla Çin topraklarında bulunan bir Türk kül¬
türünün bahis mevzu olabileceğini söyliyebiliriz. Bu Türk kültürünün
eskiliği anlattığımız şekilde tesbit edilmiştir.

Bu eski Türk kültürü nasıldı? Esas itibarile daha sonraki zaman¬
ların Türk kültüründen çok farklı değildi. Bu adamlar bilhassa at bes¬
lerler, biraz ziraatla meşgul olurlar, buna mukabil av (bazı eski müdek-
kiklerin iddialarına muhalif olarak) bunlarda hemen hiç bir rol oyna¬
mamıştır. Bunlarda güneş tarafından temsil edilen, ve en büyük ehem¬
miyeti haiz olan; gök tanrısı kültünü ihtiva eden gök dini vardı. Bütün
din mütekâmil bir yıldız dini idi. Bundan maada bir de ateş kültü vardı.
Mütekâmil bir hükümet mevcuttu ve muhtelif sınıflar, yani asilzadeler¬
den müteşekkil bir yüksek tabaka ile kölelerden ibaret bir aşağı tabaka
vardı. Zahiren erkek evin efendisi olduğu halde cemiyette kadın oldukça
büyük bir rol oynardı. Bunlar hakkında bildiğimiz bütün teferruattan
bahsetmek fazla vaktimizi alacaktır.

Bütün göçebelerde bilhassa ekonomi şekillerinden dolayı fazla
tekâmül eden siyasî teşkilât kabiliyeti, Türklerin Çin kültürünün teşek¬
külünde, getirdikleri mühim unsurdur; buna din, felsefe ve aile teşkilâtı
karışmıştır. Bunlar meydana gelmekte olan Çin kültürünün esasını teşkil
etmişler ve bunların sayesinde Çin kültürü tekâmülüne devam etmiş
ve bugüne kadar ortadan kaybolmamıştır. Bu eski Türk kültüründen daha
birçok şeyler nakledilmiştir, fakat hiç biri saydıklarımız kadar mühim de¬
ğildir. Bunlarda Türklerin dünya tarihindeki ehemmiyetleri görülmektedir.

O halde Çin'in doğuşu ve en eski tarihi hakkındaki Sinolojik araş¬
tırmaların en eski Türk kültürünü aydınlattığını9 ve bize artık başka
kaynaklardan öğrenemiyeceğimiz devirlerdeki şeyler hakkında malûmat
Verdiğini görüyoruz.    Türkçeye Çeviren

İkbal BERK

Sinoloji Enstitüsünde Mütercim

9 Bk. benim, Türkiyede sinolojinin vazifeleri (Çığır, sayı99, s. 37-40; Ankara 1941).

1

Bk. benim «Der Beginn der Chou - Zeit» (Sinica 8, s. 182-188; 1933).

2

   Muk. et: Muzaffer Ş. Başoğlu: Irk psikolojisi (İstanbul 1943).

3

   Bu hususta bilhassa R. Thurnwald'ın araştırmaları mühimdir (Die Menschliche
Gesellschaft, cilt 4, s. 229; Lehrbuch der Völkerkunde. 2 inci tabı, S. 266); R. Mühl¬
mann (Krieg und Frieden; Heidelberg 1940) in görüşü biraz dardır.

4

   Bk. Tu Chin-ting: Prehistoric Potteryin China (London 1938).

5

   Muk. et. W, Eberhard. Das altere China (Nevue Propylaen-Weltgeschichte,
Berlin 1940, Bd. 1).

6

Mûk. el. W. Koppers, ilk Türklük (Belleten, sayı 20, s. 448-449: 1941).