ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
OSMAN CEMAL KAYGILI’NIN SÖZ VARLIĞINDA ARGO
Dr. Mediha MANGIR1
TÜBAR-XXX-/2011-Güz/
ÖZ: Osman Cemal Kaygılı, 1910 yılında ‘Eşek’ adlı bir dergide
yazın hayatına başlamış; hemen hemen her türde edebî ürün vermiş yazar¬
lardandır. Çağdaşlarından farklı bir çevrede yetişen yazar, ortaya koyduğu
bütün edebî ürünlerde bu farklı çevreyi okura hissettirir. Osman Cemal,
bahsi geçen dönem edebiyat dünyasının dışında kalmış Haliç, Kumkapı,
Kasımpaşa, Balat, Samatya, Hasköy gibi semtleri; bu semtlerdeki sosyal
hayatı; çingeneler, tulumbacılar, hovardalar, akşamcılar, külhanbeyleri
gibi tipleri; meyhâneler, kahvehâneler, gazinolar gibi eğlence yerlerini,
eserlerine konu olarak seçer. Bu zengin ve çeşitli konular yazarın dilini ve
özellikle söz varlığını önemli ölçüde belirler.
Her ülkede, her dilde görülen, toplum içinde bir kesimin ya da
öbeklerin farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturduğu
özel bir dil olarak tanımlanan argo, Osman Cemal’in söz varlığını farklı
kılan ögelerden biridir. Osman Cemal’in eserlerinde kullandığı argoyu,
suç dünyası içinde kabadayı, dolandırıcı argosu; azınlık dünyası içinde
etnik azınlıklar ve göçmen argosu; alışveriş dünyası içinde eğlence yerleri
(gazino, meyhane, müzisyen) argosuyla sınırlandırmak doğru olacaktır.
Osman Cemal’in söz varlığında argo, gerçekçiliği yansıtma, mi¬
zaha katkı sağlama ve ayrıca yazarın kendi yaşanmışlıklarını ortaya koy¬
ma işlevleriyle karşımıza çıkar.
Anahtar Kelimeler: Osman Cemal Kaygılı, söz varlığı, özel dil,
argo.
Slang in Osman Cemal Kaygılı’s Vocabulary Stock
ABSTRACT: Osman Cemal Kaygılı started to write at journal
called as “Eşek” in 1910 and he was one of the the writers who had writ¬
ten about all kinds of literature. The author who was different from his
contemporaries in terms of the periphery he was grown up and lived in
had the readers feel this periphery in his all writings. Osman Cemal
Kaygılı chose as materials for his literary works the districts which re¬
mained outside the literary world at that time such as Haliç, Kumkapı,
Kasımpaşa, Balat, Samatya, Hasköy, the social life in these districts, the
types such as gypsies, unofficial fire fighters, rakes, tipplers, gangsters
and entertainment places such as pubs, cafes and casinos. These men¬
tioned rich materials determined the language and especially vocabulary
he used to a great extent.
Slang, defined as a special language which is used to communicate
by some groups in a society and exists in almost every country and lan¬
guage, is one of the factors which make Osman Cemal’s vocabulary dif¬
ferent. His slang can be divided into three parts: criminals’ slang, minori¬
ties’ slang and fun slang.
Slang at Osman Cemal’s vocabulary comes out at three functions:
The reflection of reality, contribution to humour and putting forward his
own experiences to the reader.
Key Words: Osman Cemal Kaygılı, vocabulary, special language,
slang.
Toplumdilbilimin çalışma alanı içinde dil ve dil türleri önemli bir
yer tutar. König, dil türlerini bölgesel, toplumsal ve işlevsel olmak üzere
üç başlıkta inceler. Yazılı geleneğe bağlı dil biçimlerinden lehçeyle yazılı
geleneği olmayan ağız, bölgesel dil türleri içindedir (König 1991: 63).
Toplumsal dil türleriyle toplumsal katman, din, etnik grup gibi etkenler
göz önünde tutularak incelenir. Ancak toplumsal grupların birbirleriyle
ilişkileri, toplumsal dil türlerinin kesin sınırının çizilmesinde güçlük do¬
ğurur. Araştırmacıların üzerinde görüş ayrılığına düştüğü dil türüyse iş¬
levsel türdür. Bazı araştırmacılar, deyiş biçimleri (üslup/style) ve özel
dilleri işlevsel dil türleri olarak değerlendirir. Bu görüşe göre, bir birey iş
yerinde meslektaşlarıyla, kendisinden üst düzeyde bulunan bireylerle,
evde yakınlarıyla farklı deyiş biçimleri kullanarak iletişim kurar. Bu gö¬
rüş ayrıca özel dilleri, teknik dilleri, argoyu ve ticarî dilleri işlevsel dil
türlerinden sayar. Bir başka görüş de özel dillerle deyiş biçimlerinin bir¬
birinden ayrıldığını savunur. Buna göre törensel, resmî, rahat, samimi
gibi deyiş biçimleri ile doktorlar, pilotlar, bankacılar, satıcılar, müzikse¬
verler, dilbilimciler gibi meslek ve toplumsal grupların kullandığı özel
diller farklıdır (König 1991: 64-65). Bu görüşlerden hareketle argonun
‘işlevsel özel bir dil’ olduğu sonucuna varılabilir.
Argo, her ülkede, her dilde görülen, toplum içinde bir kesimin ya
da öbeklerin farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturduğu
özel bir dildir (Aksan 1998: 89). Argo, 13.yüzyıldan itibaren dar bir çev¬
reye özgü, bozuk dil olarak varlık göstermiş, 15. yüzyılda -özellikle hır¬
sızların kullandığı gizli dil olarak- belli dokümanlarda tespit edilmiştir
(Guiraud 1956: 5). Argo, Fransızcada ‘hırsız ve dilenci dili’ olarak ortaya
çıkmıştır. Türkçede de ‘lisân-ı erâzil’, ‘lisan-ı hezele’, ‘külhanbeyi dili’
ve ‘kayış dili’ olarak tanımlanmıştır. (Devellioğlu 1980: 22-39).
‘Genel dilin koynunda asalak bir kelime hazinesi’ (Devellioğlu
1990: 14) olan argonun açıkça tanımlanması ve sınırlarının belirlenmesi
için Hulki Aktunç ‘alan argosu’ ve ‘genel argo’ kavramlarını önerir
(2002: 11). Aktunç, ayrıca, alan argosunu ‘suç dünyası (hırsız, uyuşturu¬
cu, kumar, kabadayı, dilenci argoları), kapalı dünyalar (hapishane, yatılı
okul, kışla, denizcilik argoları), azınlık dünyası (etnik azınlıklar, göçmen
argosu), cinsel dünya (cinsel, eşcinsel, fuhuş), alışveriş dünyası (esnaf,
şoför, eğlence yerleri argosu), spor dünyası (spor argosu) olarak altı sos¬
yal grup içinde inceler ve genel argonun, alan argolarındaki sözcük da-
ğarcığırnn, zaman içerisinde oluşturduğu toplam sözcük ve deyim dağar¬
cığından meydana geldiğini söyler (Aktunç 2002: 12).
Günümüzde, farklı milletlerin herhangi bir münasebetle birbirleri¬
ne yaklaştıkları ve çeşitli ilişkilerle bir arada bulundukları gözlemlenmek¬
tedir. Bunun yanı sıra, aynı kültür ve coğrafyada şekillenen çok sayıda
farklı sosyal gruptan söz etmek de mümkündür. Bu grupların hızla arttığı
ve değiştiği de tespit edilmektedir. Bu gerçeklikten hareketle Nevzat Öz¬
kan, Aktunç’un alan argosu gruplandırmasına iki başlık daha eklemiştir.
Bunlar inanç dünyası (dinî grup ve fikrî grupların argoları) ve iletişim
dünyası (Özkan 2002: 26-27). Bu sosyal gruplara her geçen gün yenileri
eklenmektedir. Bunun doğal sonucu olarak ‘dilin gizli örgütü’ (Aktunç
2002: 377) niteliğindeki argo, sürekli bir değişim içindedir. Böylelikle
argo da, toplum içindeki modalardan, önem kazanan çeşitli kavramlardan,
ilişki kurulan ülkelerin dillerinden etkilenmekte ve sürekli değişmektedir
(Aksan 1998: 90). Bu nedenle, hiçbir sözlük argoya yetişemez (Aktunç
2002: 377). Argoya ait bir sözcüğün şifresinin çözülmesi, herkes tarafın¬
dan anlaşılır hâle gelmesi demektir ki bu durumda sözcük, ortak dilin söz
varlığı içine girer ve böylelikle kaba dil veya teklifsiz konuşma tanımıyla
sözlükteki yerini alır (Karagöz 2005: 75).
Argo esas itibariyle yazı dilinden çok bir konuşma dilidir (Asiltürk
2002: 183). Ancak argonun da Türk dilinin ilk sözlüğü olan Divân-ı Lü-
gati’t-Türk’ten itibaren kayıtlara geçmiş olduğu tespit edilmiştir (Aktunç
2002: 16-19). Bundan sonra Türkçede basılan ilk müstakil argo sözlüğü
A. Fikri’nin Lugat-ı Garibe (1307/1889-90) adlı eseridir. G. Sağol, argo¬
da ikinci sözlük olarak O. Cemal Kaygılı’nın 1932’de Haber gazetesinde
tefrika ettiği Argo Lugati’ni sayar (2002: 75). Ancak Mehmet Arslan,
Argo Kitabı (2004) adlı çalışmasında ikinci sırada Ali Bey’in Lehçetü’l-
Hakayık adlı eserini gösterir.2 Günümüzde en kapsamlı argo sözlüğü
Hulki Aktunç’un ilk baskısı 1990 yılında yapılan Büyük Argo Sözlü¬
ğü’ dür.
Malzemesi dil olan edebiyatın, özel ve gizli bir dil olan argoyla da
ilişkisinden söz etmek kaçınılmazdır. Edebî eserde argo, komik durum
yaratma, yergi ve gülmece için başvurulan bir kaynak (karagöz, ortaoyu¬
nu, halk tiyatrosu); günlük hayatı yakından tanıtmak, tespit ve tahlillerde
realiteye uygunluk sağlamak amacıyla gerçekçiliğin bir unsuru, otantik
olmanın bir göstergesi; dilde yeni arayışların bir simgesi, bir başkaldırı,
yaşayan şiir diline ve klişelerine karşı çıkma şekli, bir karşı-anlam yarat¬
ma aracı; yabancılaşmanın, toplumdan dışlanmışlığın göstergesi olarak
karşımıza çıkabilir (Kefeli 2003: 170).3
2. Osman Cemal Kaygılı ve Argo
Osman Cemal Kaygılı, 1910 yılında Eşek adlı dergide -henüz öğ¬
renci iken- yazın hayatına başlamış hemen hemen her edebî türde eser
vermiş kalemlerdendir. 1920 yılında yayımlanan Alay adlı dergide de
imzasına rastladığımız Osman Cemal, bu yıllarda yazarlığı meslek edin¬
miş görünmektedir.
Ahmet Mithat’la başlayan Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim’le sü¬
ren geleneğin son halkası olarak değerlendirilen Osman Cemal, onlar gibi
halka dönük konuları işler. Yetiştiği ve yaşadığı çevre yönünden çağdaş¬
larından farklı olan yazar, kalem oynattığı bütün edebî ürünlerde bu çev¬
reyi okura anlatır. Kendinden önce ve sonrakilerin uzaktan baktığı kenar
mahallelere girip, oradaki insanlarla kaynaşarak çoğu zaman gözlemlerini
gerçekçi bir şekilde aktarır.
Osman Cemal, bahsi geçen dönem edebiyat dünyasının dışında
kalmış semtleri; bu semtlerdeki sosyal hayatı; çingeneler, tulumbacılar,
hovardalar, akşamcılar, külhanbeyleri gibi tipleri; meyhâneler,
kahvehâneler, gazinolar gibi eğlence yerlerini, eserlerine malzeme olarak
seçer. Bu zengin malzeme yazarın dilini ve özellikle söz varlığını önemli
ölçüde belirler.
Toplumda bazı çevrelerce tercih edilen ve dilde belli bir yerde bu¬
lunan argo sözler de, Osman Cemal’in söz varlığını belirleyen unsurlar¬
dandır. Hatta onun söz varlığını farklı kılan ögelerden birinin argo olduğu
söylenebilir. Osman Cemal’in söz varlığındaki argoları, Aktunç’un argo¬
nun oluşum alanları üzerine yaptığı tasnifindeki gibi suç dünyası, azınlık
dünyası ve alış veriş dünyası içinde gruplandırmak gerekir. Osman Ce¬
mal’in argosunu, suç dünyası içinde kabadayı, dolandırıcı argosu; azınlık
dünyası içinde etnik azınlıklar ve göçmen argosu; alışveriş dünyası içinde
eğlence yerleri (gazino, meyhane, müzisyen) argosuyla sınırlandırmak
doğru olacaktır. Bu sınırlandırmada yazarın edebî eserlerini oluştururken
seçtiği malzeme yine ön plandadır.
Osman Cemal’in kahramanları alt toplumsal katmandan külhanbe¬
yi, tulumbacı, hovarda, akşamcı, çingene gibi tipler olup bunların eğlen¬
diği, vakit geçirdiği yerler de meyhaneler, gazinolar ve kahvehanelerdir.
Bu nedenle Osman Cemal Kaygılı’rnn eserlerindeki argo varlığı şöyle
gruplandırılıp örneklendirilebilir:
- Kabadayı argosu: afili, aynalı, aval, babalık, çamur, çek araba¬
nı!, çıkılanmak, ellialtı, fiyaka, fiyakalı, herifçioğlu, hır çıkarmak...
- Dolandırıcı argosu: kafesçi, kafeslemek, kaşkariko, katakulli,
kılefteci, altmış altıya bağlamak, madik, madikçi, mandepsiye basmak,
mantar, mantar atmak, mantara basmak, martaval, orostopolluk.
- Eğlence yerleri (meyhane, gazino, müzisyen): anzarot, barba,
boğuntu yeri, bulut, bulut olmak, cümbüş, cümbüşlenmek, çakıştırmak,
çekmek, çekiştirmek, çöplenmek, dem, demlenmek, devirmek, duman¬
lanmak, duziko, feryadı vermek, filispit, fitil, istim, kafası dumanlı ol¬
mak, kiras etmek, maden, mastor, papaz uçmak, pırna, piyiz,
yapındırmak, yuvarlamak, zom olmak.
- Azınlık dünyası (çingene): habe kaymak, katalaviz, keriz, keriz¬
ci, keriz etmek, kıpti, mangiz, şopar, todi, bengala, beti, çak, grasni,
harni, imşa, laçı, mangaptut, odel, so, teferiz, terlayni vb.
Aydın Köksal, “Kabadayılık bir davranış biçimi. Fakat kabadayılık
etmek istiyorsanız, ilkin o ağızla konuşun. Ağzınızı herkes tanır, gerçek
anlaşılıp racon bozulana dek sizi kabadayı bilirler.” (1980: 142) der. Bu
yaklaşıma göre kişi, sosyal konumunu davranışından önce dille gösterir.
Kullanılan dil, konuşanın kendine, toplumsal grubuna ve karşısındakine
ait düşünce ve isteklerini belirtebilir. Ayrıca dil, kişinin etnik kökeni,
mesleği, yaşam düzeyi ve dinsel durumu hakkında ipuçları verir (Günay
1991: 74).
Buradan hareketle Osman Cemal’in eserlerinde yarattığı tipleri ko¬
nuşmalarından, kullandıkları dil türlerinden tanımak mümkündür. Çünkü
Osman Cemal, tiplerini gerçekliğe uygun şekilde konuşturmuş ve tiplerin
davranışlarını buna göre düzenlemiştir. Bu nedenle kahramanların ko¬
nuşmaları; onların kökenleri, alışkanlıkları, anlayışları, meslekleri, ilgileri
vb. konularda fikir yürütmemizi sağlar. Bu durumda kahramanların kul¬
landığı argo, Osman Cemal tarafından ‘günlük hayatı yakından tanıtmak,
tespit ve tahlillerde realiteye uygunluk sağlamak amacıyla gerçekçiliğin
bir unsuru’ işleviyle karşımıza çıkarılır.
Ayrıca Osman Cemal, yazın hayatına mizahî gazete ve dergilerde
başlar. Mizah, onun bütün edebî eserlerinde üslubunun önemli bir anlatım
tutumudur. Osman Cemal’in üslubunu besleyen unsurların başında halka
ait konuşma dili ve geleneksel halk hikâyeciliği ile halk tiyatrosu gelir.
Osman Cemal, karagöz, ortaoyunu, tuluat atışmalarına sıkça yer verdiği
eserlerinde, argoyu mizaha katkı unsuru olarak kullanır.
Osman Cemal’in aydın kimliği ile beraber, yetiştiği çevre, yaşadığı
maddî sıkıntılar, yapmak zorunda kaldığı çeşitli işler (sütçülük, pazarcı¬
lık, biletçilik...), girdiği ortamlar onu çok farklı insan tipleriyle karşılaş¬
tırmıştır. Osman Cemal’in İstanbul folkloruna ilgisi ve İstanbul’un birçok
semtini (özellikle sur dışındakileri) çok iyi bilmesi, bu farklı tipleri tanı¬
masında etkili olmuştur.
Osman Cemal’in edebî eserlerinde, bu tiplerin konuşmalarını, ya¬
şam tarzlarını, ilgilerini vb. her türlü gözlem verisi ve izdüşümü olarak
tespit oldukça kolaydır. Buradan hareketle Osman Cemal’de argo, kendi
yaşanmışlıklarını yansıtan bir unsur olarak da karşımıza çıkar.
3. Osman Cemal Kaygılı’nın Romanlarında Argo Söz Varlığı*
Söz varlığı araştırmalarında, yazılı malzemeler kullanılacaksa,
hangi alanlardan ne kadar veri seçileceğine ve araştırmanın hedeflerini
kapsayacak örneklerin teminine dikkat edilmelidir. (Baş 2011: 58) Bu
çalışma, Osman Cemal Kaygılı’nın romanları ile sınırlandırılmış ve tespit
edilen argo sözler bir tanık cümleyle örneklendirilmiştir.
- Kabadayı argosu: afili, aynalı, aval, babalık, cavlağı çekmek,
cızdam etmek, çek arabanı!, çıkılanmak, ellialtı, fiyaka, fiyakalı, herifçi¬
oğlu, hır çıkarmak...
afili4
“Netameli Bahri ile arkadaşları karşı tahta perdenin kenarından afi¬
li bakışlarla Hasan’ı biraz süzdüler.” (AF,s.73)
*
aval5
“Avalin belinde çuvaldan bir peştamal, elinde bir küçük çomak,
omuzunda bir külüstür köpek yavrusu.” (KPE, s.93)
aynalı6
“Peki, orada bulunan o üç tane aynalı gaco kimdi öyle?” (KPE,
s.70)
babalık7
“Kadehleri tokuşturarak yuvarlarlar ve yine babalık söze bulaşır:”
(A, s. 44)
cavlağı çekmek8
“.yarın sabah ben çekersem cavlağı bu deli dünyadan, artık eksik
hakkınızı helâl edersiniz gayri!” (Ç, s.179)
cızdam etmek (çekmek)9
“Sen şimdi buradan ağzın burnun dağılmadan cızdam eder misin,
yoksa?...” (AF, s.84)
çek arabam(ünl.f
“Sen yanlış kapıya gelmişsin, haydi çek bakalım oradan arabanı!”
(BM, s. 27)
çıkıla(n)mak10
“Etem hiddetle çocuklara bağırıp, onları hep birden geldikleri yere
çıkıladı.” (Ç, s.32)
ellialtı11
“.çeneme bir kafa vurmak istedi, istedi ama ben ondan daha atik
davranıp olanca hırsımla suratına ellialtıyı kondum.(A, s.20)
3
TÜBAR-XXX-/2011-Güz/Okt. Dr. Mediha MANGIR
fiyaka12
“Yok hani maksat bize fiyaka ise anlayalım!”(A, s.208)
fiyakalı13
“.berikilerin masasına geldi ve iki elini fiyakalı bir halde masa¬
nın kenarına dayadı:” (BM, s. 117)
herifçioğlu14
“Tam o gece herifçioğlu narayı savurur savurmaz ben yeni bir
korku daha öğrendim.”(A, s.9)
hır çıkarmak15
“Yenikapı’daki meyhanede hır çıkarmak isteyen Zımba İbrahimle
arkadaşıydı.”(A, s. 113)
- Eğlence yerleri (meyhane, gazino, müzisyen): anzarot, barba,
boğuntu yeri, bulut, bulut olmak, cümbüş, cümbüşlenmek, çakıştırmak,
çekmek, çekiştirmek, çöplenmek, dem, demlenmek, devirmek, duman¬
lanmak, duziko, feryadı vermek, filispit, fitil, istim, kafası dumanlı ol¬
mak, kiras etmek, maden, mastor, papaz uçmak, pırna, piyiz,
yapındırmak, yuvarlamak, zom olmak.
anzarot16
“.o kadar anzarotun kendine verdiği hız ve coşkunlukla şimdi
dönüşte sabahkinden daha heybetli, haşyetli, dehşetlidir.” (A, s.29)
barba17
“Yarı aşçı, yarı bakkal, yarı meyhaneci barbaya soruyorum:” (Ç,
s.76)
boğuntu yerleri18
“Aman dedi, sakın burası bir boğuntu yeri, bir batakhane olmasın?
(KPE, s.52)
bulut19
“.bunlar da öndekiler gibi buluttan farksızdılar.” (BM, s. 14)
bulut olmak (d.)
“...meyhaneli köylerin her birinde üçer beşer duble çekmiş, eks¬
tra ekstra bulut olmuştur. (A, s. 29)
cümbüş20
“Demek cümbüş başlıyor!”(KPE, s.51)
cümbüşlenmek21
“Etemin karısı, kocasına arasıra çaktırmadan ufak ufak rakı da
cümbüşleniyor...” (Ç, s.219)
çakıştırma^2
“Evvelce şöyle dedi, Yenimahalle’ye kadar yollanırsam orada bir¬
kaç tane çakıştırsam...” (A, s.191)
çekmek3 (çekiştirmek)
“Sonra bir karafakiye ile bir duble üst yanındaki geveze Barba’da
çekiştirdim.” (A, s. 108)
çöplenmek22
“.burada bir çeşit gece konserleri yaparak ziyaretçilerden, bu su¬
rette de çöpleniyoruz.” (KPE, s.167)
dem23
“Kusura bakmayın ben şuracıkta hem biraz demleneceğim, hem de
biraz ziftleneceğim.” (KPE,s.19)
devirmek24
“.o gece de orada binlikler devrilir, kafalar epeyce dumanlanır.”
(A, s. 189)
dumanlanmak25
“.o gece de orada binlikler devrilir, kafalar epeyce dumanlanır.”
(A, s. 189)
“.pardon madam, bu akşam nedense duziko bana vurdu.” (A, s.
149)
Çoktan bir hayli feryadı vermiş olan Abdi Bey yine Adela’sını
anarak söylenmeye başladı:” (A, s.177)
filispit26
“Malum a, yolumuz uzak, hava aynasız, kafalar son filispit..”
(KPE, s.57)
fitil27
“Fakat ne de olsa daha hâlâ hayli yüklü, hatta fitil olduğu tavrından
anlaşılıyordu.” (KPE, s.77)
istim28
“Fakat kim dinler, önceki şoförün hem kendi fazla istimli hem ara-
badakiler ona boyuna:” (A, s.194)
kafası dumanlı olmak (dumanlanmak)29
“ ...herif bir hayli anzarot yutmuş, kafası adamakıllı dumanlanmış
ortaya savurduğu saçmalar kendi ailesini bile çoktan kızdırmaya başla¬
mıştı.” (AF, s.34)
kiras etmek30
- Karşıdan kiras ettiler!
- Kimler kiras etti?” (Ç, s.236)
maden31
“...istersen sana biraz maden vereyim de çek!” (AF, s.214)
mastor32
“.bu karda, kıyamette Aksaray’a kadar sırtımızda mastor mu ta¬
şıyacağız?” (KPE, s.98)
matiz 33
“Affedersin amma, beybabacığım, bunlar da senin gibi böyle hep
matiz alayı mıydı?” (KPE, s.35)
papaz uçurmak34
“Bir akşam şunun şurasındaki incirlerin altında çilingir sofrasını
kurup bir papaz uçuralım!dedi.” (Ç,s.17)
pırna35
“.oradaki meyhanelerden birine girerek pırnayı çekmeğe başladı¬
lar.” (BM, s. 124)
piyiz (kaymak) 36
“Yaaa.Piyiz nanaylaştı (rakı tükenmeye başladı) galiba.” (A, s.
112)
yapındırmak 37
“Ara sıra yapındırırım!”(AF, s.123)
yuvarlamak 38
“Turhan da zaten geldi geleli burada bir buçuk şişe kadar yuvar-
lamıştı.” (A,s. 142)
ziftlenmek 39
“Genç aşık bunu ziftlendikçe aşk ateşi de ona göre arttıkça artar.”
(KPE, s.153)
zom olmak 40
“Selim Beyle yirmiyi bulan arkadaşları tam manasıyla zom olmuş¬
lardı.” (A, s. 27)
- Dolandırıcı argosu: altmış altıya bağlamak, kafesçi, kafeslemek,
kaşkariko, katakulli, kılefteci, madik, madikçi, mandepsiye basmak, man¬
tar, mantar atmak, mantara basmak, martaval, orostopolluk.
altmış altıya bağlamak41
“.hangi kanallarla nasıl düşündüğünü anlatarak işi altmış altıya
bağlayacağım.” (KPE, s.161)
deve yapmak42
“.rahmetli babasından kalan evleri, dükkânları birtakım
macaralar yüzünden deve yapacaktı.” (Ç,s.73)
fındıkçı43
“.bakarsan pek fındıkçı bir şeye benziyor.” (A, s.272)
kafesçi44
“Sakın aldanıp parayı vereyim deme, kafesçidir haaa!” (A, s.54)
kafeslemek45
“Filan kalemin odacısını, tam üç mecidiye kafesledim.” (A, s.
148)
kaşkariko46
“.sen bana güven, ben katakulli, kaşkariko bilmeyen bir insa¬
nım.” (BM, s.45)
katakofti atmak47
“.şimdi beni Nazlıdan soğutmak için bu katakoftileri atıyor¬
sun!” (Ç, s.228)
katakulli48
“Diyildir katakulli bunlar.Ben duğru süylüyorum.” (Ç, s.228)
kılefteci49
“Ne gibi zenaat bakayım, sakın sen kılefteci olmayasın, düş baka¬
yım önüme de merkeze gidelim.” (A,s.218)
madik50
“.bizim yosma bana madik ederek arkadaşlardan biri ile
aşıkdaşlığa başlamasın mı?” (KPE, s.149)
madikçi51
“...bir fındıkçı ve madikçi yosmaya benzemeyen bu kadın kendi
masasında ağır ağır ve yudum yudum birasını içerken.” (A,s.75)
mandepsiye basmak (düşmek/gelmek)52
“Mustafa işin hakikat olduğuna inanırken Balyoz herifi mandepsi¬
ye şöyle bastırdı:” (BM, s.66)
mantar53
“Mantardır, mutlak evlerden birine başka bir enayisi gelmiştir.”
(A, s. 153)
mantar atmak54
“Ne o, buna inanmadın mı moruk, yoksa beni mantar mı atıyor
sandın?”(A, s. 63)
mantara basmak55
“Zaten bu dünyada aşık olup da mantara, sarhoş olup kantara
basmayan kim var ki?” (KPE, s.170)
martaval (atmak)56
“Bırak şimdi martavalı!...Sen burada sermayesin.” (BM, s.34)
orostopolluk 57
“Yok bunda bir orostopolluk var; yoksam hokkabazsın, nesin
sen?” (A, s.90)
- Azınlık dünyası (çingene): habe kaymak, katalaviz, keriz, keriz¬
ci, keriz etmek, kıpti, mangiz, şopar, todi, bengala, beti, çak, grasni,
harni, imşa, laçı, mangaptut, odel, so, teferiz, terlayni vb.
bengala
“O birazacık bengaladır (sinirli, yarım deli, cinli, perili, babalı
demek).” Ç, s. 75)
beti
“Beti demek, bizim çingenecede çirkin demektir.” (Ç,s.113)
çak
“Şinci otururlar (eli ile Hacıosman bayırı taraflarım göstererek)
çak (tâ) o yanda!..” (Ç, s.103)
çerhan
“Yıldız da (çerhan) demek!..”(Ç, s.89)
çon
“-Çon demek (ay) demek!..
-Ay mı?” (Ç, s.89)
grasni
“(Grasni) mi çok seversin, (har) mı çok seversin, yoksam (harni)
mi çok seversin?” (Ç, s.89)
habe58
“Sipari, piyiz, cızlam, toslamak, hındım, keriz, habe” kelimelerin¬
den yalnız (yemek) anlamına gelen sondaki (habe) kelimesi Romanes...”
(Ç, s. 35)
habe kaymak59
“Ha, bulaşalım biz habe kaymaya (yemek yemeye) o dikizlesin
bizi ayaküstü!..” (Ç, s.29)
hampur (hampır)60
“Çekeriz birer kıyak hampur size!” (Ç, s.9)
har
“(Grasni) mi çok seversin, (har) mı çok seversin, yoksam (harni)
mi çok seversin?” (Ç, s.89)
harni
“(Grasni) mi çok seversin, (har) mı çok seversin, yoksam (harni)
mi çok seversin? (Ç, s.89)
63
ımşa
“Îmşayım,(konuştuğunuzu çaktım, parmağı içinde!) Karışmam
ha!” (Ç, s.137)
kam
“Güneş de (kam) demek!..” (Ç, s.89)
katalaviz61
“Yok olmak isterdim! Nasıl katalavis?” (KPE, s.23)
keriz62
“Sipari, piyiz, cızlam, toslamak, hındım, keriz, habe” kelimelerin¬
den yalnız (yemek) anlamına gelen sondaki (habe) kelimesi Romanes.”
(Ç, s. 35)
kerizci63
“Beni sana kim söyledi Sulukuleli kerizci diye?” (A, s.225)
keriz etmek64
“Eminenin düğünde keriz ederken söylediği şarkıların kantoların
o pek tatlı, pek cana yakın nağmeleri.” (Ç, s.186)
kıpti65
“Büyükdere çayırını arka taraflarında oturan kıptilerden bir klar¬
netle bir çifte nara bulup geldi.” (A, s.193)
laçı 66
“ Ah lâçı(güzel) ağbeyciğim, toslayasın (veresin) buncağıza yarım
metelik!” (Ç, s.9)
mangaptut
“Göçebe Çingeneler zavallı Nazlı için mangaptut, yani sevdalı,
âşık, vurgun, dalgın, hırçın, yanık.” (Ç,s.142)
70
mangiz
“.annem benden selam sabahla birlikte mangizi de kesince me¬
teliksiz ben ne yapacaktım.” (KPE, s. 153)
odel 67
“Ha versene be ağam beş paracık, odel(Allah) versin sana daha
çok!” (Ç, s.9)
oski68
“Sen toslasan o yirmi yirmi beş oskiyi bana da girsen bir seva¬
ba.” (Ç, s.158)
paçala
“Paçala (git) güle güle amma, bizi sen şinci saldın meraklara.”
(Ç, s.106)
paraşol
“Sen gene dua et, beygirinin kırılmadı bir yerciği, parçalanmadı
paraşolun?” (Ç, s. 49)
parsa
“Yağma yok, bedava olmaz, anlatırım ama, parsa toplarım.” (A,
s.55)
pofyoz69
“Hiç canım dedi mesele pofyozmuş.” (Ç, s.180)
saçı
“.orada mangiz, habe(yemek), piyiz(rakı), saçı(bahşiş) gırladır.”
(Ç, s.243)
So
“.yaptık duvamızı gönderdik Soya!
- So da nedir?
-So demek ki, yaniya büyük efendi, büyük mal mülk sahibi, senin
anlayacağın, Allah!” (Ç, s.227)
74
şopar
“Şoparların bu sırnaşık arsızlıkları karşısında baktım, zavallı Naz¬
lı..” (Ç, s.124)
şugar (şukar)70
“Şukar (dilber) Nazlı!..Mangaptut (malihulyalı) Nazlı!..”(Ç,
s. 104)
teferiz71
“Misaade sizin ya.İlle velâkin demek istediğim burada bir avşam
teferizi (eğlencesi) yapalım da göresiniz! (Ç,s.48)
terlayni
“.terlayni demek bizim çingenecede, yaniya ki, sizin
anlıyacağınız, akılcığı biraz oynak demek.” (Ç, s.100)
TÜBAR-XXX-/2011-Güz/0kt. Dr. Mediha MANGIR
todi 72
“Evet, bunu da başka todilerden öğrendim.” (Ç, s.84)
Toplumda bazı çevrelerce tercih edilen ve dilde belirli bir yeri olan
argo, Osman Cemal’in sözvarlığırn farklı kılan ögelerin en önemlilerin¬
den biridir. H. Aktunç’un tasnifindeki suç dünyası içinde kabadayı, do¬
landırıcı argosu; azınlık dünyası içinde etnik azınlıklar ve göçmen argo¬
su; alışveriş dünyası içinde eğlence yerleri (gazino, meyhane, müzisyen)
argosu, Osman Cemal’in eserlerinde kullandığı argo sözlerin sınırlarını
tayin edebilir. Yazarın edebî eserlerindeki kahramanları alt toplumsal
katmandan külhanbeyi, tulumbacı, hovarda, akşamcı, çingene gibi tipler
olup bunların eğlendiği, vakit geçirdiği yerler de meyhaneler, gazinolar
ve kahvehanelerdir. Bu mekânlarda yaşayan tipler, standart, gündelik dil
yanında argoyu gizli bir anlaşma dili olarak tercih ederler. Bu durumda
kahramanların kullandığı argo, Osman Cemal tarafından ‘günlük hayatı
yakından tanıtmak, tespit ve tahlillerde realiteye uygunluk sağlamak
amacıyla gerçekçiliğin bir unsuru’ işleviyle karşımıza çıkarılır.
Yazarlık serüvenine mizahî yazılarla başlayan Osman Cemal, bu
yönünü (mizahı) sahnede oynadığı ortaoyunu ve karagözle besler. Yazar,
bu geleneksel türlere ait anlatım tekniklerine (karagöz, ortaoyunu, tuluat
atışmalarına) edebî eserlerinde sıkça yer verir. Argo, bu atışmalarda mi¬
zaha katkı unsuru olarak da kullanır.
İstanbul folkloruna ilgisi, İstanbul’un birçok semtini çok iyi bilme¬
si, maddi sıkıntılar dolayısıyla yapmak zorunda kaldığı birçok iş, Osman
Cemal’in farklı çevreler ve bu çevrelere ait farklı insan tiplerini tanıması¬
na vesile olmuştur. Bu tiplerin konuşmaları, yaşam tarzları, ilgileri Os¬
man Cemal’in eserlerine malzeme teşkil etmiştir. Buradan hareketle Os¬
man Cemal’de argo, kendi deneyimlerinin bir ürünü olarak da karşımıza
çıkar. Osman Cemal deneyimleriyle elde ettiği bu argoyu sadece roman¬
larında ve hikâyelerinde kullanmakla kalmaz, bu özel dilin kelime hazi-
nesini gösteren bir argo sözlüğü de yazar.
AKGÜN, Adnan (1996), “Edebiyatçılarımızın Resmi Hâl Tercümeleri”, İlmî
Araştırmalar 2. İlim Yayma Cemiyeti, İstanbul.
AKSAN, Doğan (1998), Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yayın¬
ları Ankara.
AKTUNÇ, Hulki (2002), Büyük Argo Sözlüğü, YKY, İstanbul.
Ali Bey (?), Lehçetü’l-Hakayık (Hakikatlerin Dili), (hzl. Şemsettin Kutlu), Ter¬
cüman 1001 Temel Eser Serisi, İstanbul.
ARAYICI, Ali. 2004) Avrupa’nın Vatansızları Çingeneler, Kalkedon, İstanbul.
ARSLAN, Mehmet (2004), Argo Kitabı, Kitabevi, İstanbul.
ASİLTÜRK, Bâki (2002), “Modern Türk Şiirinde Argo-İki Örnek. Metin Eloğ-
lu-Salâh Birsel”, Türk Kültüründe Argo, Türkistan ve Azerbaycan Araş¬
tırma Merkezi Yayını (SOTA), Hollanda, s. 183.
AYDIN, Mehmet (2008), “Lugat-ı Garîbe”, Argo ve Gizli Dil, Picus Yayınları,
İstanbul.
BAŞ, Bayram (2011), “Söz Varlığı İle İlgili Çalışmalarda Kullanılacak Ölçüt¬
ler”, Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi, S: Bahar 29. s: 27-61, Niğde.
BAYRI, Mehmet Halit (1934), İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri, Burhaneddin
Matbaası, İstanbul.
DEVELLİOĞLU, Ferit (1990), Türk Argosu İnceleme- Sözlük, Aydın Kitabevi,
Ankara.
ERSOYLU, Halil (2004), Türk Argosu Üzerinde İncelemeler, L&M Kitaplığı,
İstanbul..
GUIRAUD, Pierre (1956), L’argot, Paris. Presses Universitaires de France,
Boulevard Saint-Germain.
GÜNAY, V. Doğan (1991), “Dil Konuşanın Özelliğini Ne Oranda Yansıtır?”,
Dilbilim Araştırmaları, Hitit Yayınevi, İstanbul. s. 71-74.
KARAGÖZ, İlknur (2005), “Argo Ve Kaba Sözlerin Rasim Özdenören’in Kuyu
Adlı Hikâyesinde Bir Söz Varlığı Unsuru Olarak Yansıması”, Kafdağı
Dergisi, Yıl 13, S. 59, s. 75-79.
KAYGILI, Osman Cemal (1932), Argo Lugatı, Haber Gazetesi’nde tefrika.
KAYGILI, Osman Cemal (1939), Çingeneler, Etiman Kitabevi, İstanbul.
KAYGILI, Osman Cemal (1944), Aygır Fatma, Semih Lütfü Kitabevi, İstanbul.
KAYGILI, Osman Cemal (1944), Bekri Mustafa, Semih Lütfü Kitabevi, İstan¬
bul.
KAYGILI, Osman Cemal (2003), Kovuk Palas’ın Esrarı, Arma Yayınları, İstan¬
bul.
KAYGILI, Osman Cemal (2003), Akşamcılar, Arma Yayınları, İstanbul.
KAYGILI, Osman Cemal (2003), Argo Lugatı, (Hzl. Tahsin Yıldırım), Selis
Kitaplar, İstanbul.
KEFELİ, Emel (2002), “Edebiyat Argo İlişkisi”, Türk Kültüründe Argo, Türkis¬
tan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını (SOTA), Hollanda, s. 169.
KÖKSAL, Aydın (1980), Dil ile Ekin, TDK Yayınları, Ankara.
KÖNİG, Güray Çağlar (1991), Toplumdilbilim Açısından ‘Dil’ ve ‘Dil Türleri’
Kavramları Üzerine, Dilbilim Araştırmaları, Hitit Yayınevi, İstanbul, s.
61-70.
MANGIR, Mediha (2009), Osman Cemal Kaygılı’nın Eserlerindeki Sözvarlı-
ğı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dn: Prof. Dr. Mustafa Özbalcı, Sam¬
sun.
NASKALİ, Prof. Dr. Emine Gürsoy , Doç. Dr. Gülden Sağol (2002), Türk Kültü¬
ründe Argo, Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını (SOTA),
Hollanda..
ÖZKAN, Nevzat (2002), “Gizli Dil Olarak Argonun Fonksiyonu Üzerine” Türk
Kültüründe Argo, Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını
(SOTA), Hollanda, s. 23.
PASPATI, Alexandre G (1870), Études Sur Les Tchinghianés Ou Bohémiens, De
L’empire Otoman, Constantinople. Imprimerie Antonio Kromel.
PÜSKÜLLÜOĞLU, Ali (2004), Türkçenin Argo Sözlüğü, Arkadaş Yayınları,
Ankara.
SAĞOL, Gülden (2002), “Argo Sözlükleri” Türk Kültüründe Argo, Türkistan ve
Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını (SOTA), Hollanda, s. 73.
YÜZÜNCÜ, Reşat Feyzi (1947), Osman Cemal Kaygılı Hayatı-Şahsiyeti-
Eserleri, Çığır Kitapevi, İstanbul.
KISALTMALAR | |
A |
Akşamcılar |
AF |
Aygır Fatma |
BM |
Bekri Mustafa |
Ç |
Çingeneler |
KPE |
Kovuk Palas’ın Esrarı |
AL |
Argo Lugatı |
BAS |
Büyük Argo Sözlüğü |
TA |
Türk Argosu |
TAS |
Türkçenin Argo Sözlüğü |
TDK |
Türk Dil Kurumu |
Ondokuz Mayıs Üni. Eğt. Fak.,.medihamangir@hotmail.com
Argo sözlükleri için bk. (Sağol 2003, s.73-93; Aslan 2004).
Türk Kültüründe Argo (2003) adlı kitapta ‘Edebiyatta Argo’ genel başlığı
altında çeşitli yazar ve şairlerin eserleri edebiyat-argo ilişkisi çerçevesinde
irdelenmiştir. (s. 169-295)
Bir makale çerçevesini aşmamak için burada sınırlı sayıda örnek alınmıştır.
Daha fazla örnek için bk. (Mangır 2009).
Gösterişli, hoş; kabadayılara yakışır biçimde (BAS).
Aptal, salak; dikkatsiz, dalgın (BAS).
İyi, hoş (durum, şey); alımlı, çekici, güzel kimse (BAS).
Saygı gösteren bir söz (TA).
Ölmek, ölüp gitmek (BAS).
Kaçmak, savuşmak, ortadan kaybolmak (BAS).
Kovmak, uzaklaştırmak, yol vermek. (A.L.).
Tokat, şamar (BAS).
Kabadayılık, gösteriş, caka (TA).
Gösterişli, süslü, zarif, kabadayı (TA).
Kızılan, öfke duyulan bir adamdan söz edilirken kullanılır (BAS).
Kavgaya yol açmak (BAS).
Rakı (BAS).
İhtiyar adam; meyhaneci (BAS).
Kumar oynanan mekân, kahve, kumarhane; olağandan fazla hesap ödemek
zorunda kalınan yer (BAS).
İçki ya da uyuşturucu kullanıp aşırı sarhoş olmuş kimse (BAS).
Kargaşa, patırtı, kavga (BAS).
İçmek, içip eğlenmek (BAS).
Konuklanmak, birisinin masasında atıştırmak (A.L.).
Uyuşturucu olarak kullanılan esrar; rakı, şarap (BAS).
İçki içmek (BAS).
Esrar vb. uyuşturucu kullanmak (BAS).
Aşırı sarhoş (kimse) (BAS).
Çok sarhoş (BAS).
İspirtolu içkiler, rakı. (BAS).
Bir uyuşturucunun esrikliği, etkisi içinde bulunmak; içkili olmak, içki sarho¬
şu olmak (BAS).
Yollamak, göndermek (BAS).
Eroin (BAS).
Uyuşturucu kullanarak ya da içki içerek sarhoş olmuş çok esrimiş (kimse)
(BAS).
Sarhoş ve çok sarhoş (kimse) (BAS).
İçki içip, eğlenmek, içki âlemi yapmak (BAS).
Rakı (BAS).
Rakı, içki içmek (BAS).
İçki içmek; az az içki içmek (BAS).
İçki içmek, özellikle bir ‘ tek’ rakıyı bir yudumda içmek (BAS).
Rakı içmek; tahkir manasında yiyip içmek (BAS).
(İçki, uyuşturucu vb. kullanmak yüzünden) Sarhoş olmak, esrimek, kendin¬
den geçmek (BAS).
Hile yapıp kandırmak, hileyle başarmak (BAS).
(Bir nesneyi, parayı vb.) Almak, ortadan kaybetmek, çalmak (BAS).
Hilebaz, oyunbaz; cilveli, oynak (kız, kadın). (BAS).
Dolandırıcı, hileli yollarla başkalarının parasını, malını ele geçiren kimse.
(BAS).
Yalan dolanla aldatarak çıkar sağlamak. (BAS).
Hile, tuzak, yalan. (BAS).
Yalan söylemek, uydurmak (BAS)
Hile yapma, dalavereye başvurma, tuzak (BAS)
Hırsız, dolandırıcı (BAS)
Hile, dalavere (BAS)
Hilekâr, dalavereci. (BAS)
Hileye gelmek, tuzağa düşmek (BAS)
Yalan; hile (BAS)
Yalan söylemek (BAS)
Yalana kanmak, aldanmak; tuzağa düşmek (BAS)
Asılsız, yalan, uydurma söz ya da haber söylemek (BAS)
Alçakça hile (BAS)
Ekmek, yemek, öğün (BAS).
Ekmek yemek, karnını doyuracak şeyler yemek (BAS).
Çingene çocuklarının oynadığı bir çeşit oyun (BAS).
‘Anladın mı?’ anlamında kullanılır; söylenen kişiye karşı alay ifadesi taşır
(BAS).
Eğlence, çalgılı, çengili eğlence (BAS).
Şarkıcı, çalgıcı. (BAS).
Çalgı çalmak; çalgı çalıp oynamak (BAS).
Çingene.
İyi; güzel, hoş (BAS).
Tanrı, Allah (BAS).
Altın para; lira (BAS).
Anlamsız; boş; önemsiz; değersiz (BAS).
Güzel, hoş, alımlı (BAS).
Eğlence (OCK).
Çingene (BAS).