ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri


FOLKLOR-İDEOLOJİ-EDEBİYAT ÜÇGENİNDE SUAT TAŞER’İN DELİ DUMRUL’U

Nezir TEMUR1

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/4 Fall 2011, p.305-315, TURKEY

ÖZET

Toplumlarda meydana gelen sosyal ve siyasal değişimlerin kültürel
üretimlerdeki yansımalarını belirgin bir şekilde hissettirmesi kaçınılmaz
sosyolojik bir olgudur. Romantik milliyetçilikle birlikte ulusal kimliklerin
şekillenmeye başladığı 19. yüzyıldan itibaren kültürel belleğin tarih, dil
gibi önemli bir taşıyıcısı olan folklor ürünleri, başta sosyal bilimler olmak
üzere ideolojik ve edebî akımların üzerinde durdukları bir alan olarak
karşımıza çıkmıştır. Siyasal anlamda ideolojilerin şekillendirmeye
başladığı 20. yüzyıl dünyasında, hâkim ideolojiler kurgulamaya
çalıştıkları yeni toplum modelleri için öngördükleri kültür politikalarında
folklor ürünleri önemli işlevler üstlenmiştir. Folklor ürünlerinin üslubu,
taşıdığı kültürel kodlar ve işlevsellikleri bu yaklaşımda etkin unsurlar
olmuştur. Bu bağlamda Türk edebiyatında 1930lardan sonra halk
anlatıları, halk şiiri ve halk edebiyatı ürünlerine yönelişle başlayan süreç,
1940lardan sonra giderek hızlanır ve bu eğilim edebiyatı besleyen önemli
kaynaklardan biri hâline gelir. Bu noktada Türk folkloruna ait destan,
halk hikâyesi, masal, efsane gibi türlerde verilmiş önemli eserler yeni
bakış açıları ve tekniklerle topluma sunulur.

Suat Taşer’in 1962 yılında yayımlanan Dede Korkut’un bir
boyunun yeni bir anlayışla yeniden yazımı olarak görülebilecek Deli
Dumrul-Ölüm ve Aşk (Destan-Oyun) adlı eserinde olduğu gibi anlatım ve
söyleyişte yeni arayışlara gidildiği görülür. Çalışmada, folklor ürünlerinin
ve bu ürünler içerisinde aktarılmaya çalışılan kültürel değerlerin
modernize edilerek günümüze nasıl uyarlanıp sunulduğu; yazarın
uyarlama esnasında asıl metinden uzaklaştığı noktalar, geleneksel
içeriğin ne ölçüde değiştirildiği ve söz konusu eserlerin tema ve biçim
açısından değişiminde etkili olan unsurlar Suat Taşer’in Deli Dumrul-
Ölüm ve Aşk (Destan-Oyun) adlı eseri ile Deli Dumrul Destanı’nın asıl
metni karşılaştırılarak irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Dede Korkut, Deli Dumrul, Uyarlama, Folklor,
İdeoloji

'DELİ DUMRUL' BY SUAT TAŞER, WITHIN THE SCOPE OF
FOLKLORE - IDEOLOGY - LITERATURE

ABSTRACT

It's a sociologically inevitable phenomenon that the social and
political changes occuring in societies evoke their reflections in cultural
productions prominently. Since the 19 th Century, when national
identities began to take form along with romantic nationalism, folkloric

artifacts which are significant conveyers of cultural recollections such as
history and language, have confronted us as a field emphasized by
ideological and literary movements, notably Social Sciences. In the world
of 20 th Century, when ideologies began to take form in political sense,
folkloric artifacts undertook significant functions in culture policies
envisaged by dominant ideologies for the new forms of Societies which
they tried to build. The style of the folkloric artifacts, cultural codes they
conveyed, and their functionality have been active components in this
approach. In this sense, the intensifying process , which begins to head
towards works of folk narrations, folk poetry, and folk literature in
Turkish Literature after 1930s, gradually increases after the 1940s and
this tendency becomes one of the significant sources fostering literature.
At this point, substantial works of Turkish folklore such as epics,
folktales, tales, legends have been released to the public within new
perspectives and techniques.

It can be seen that new pursuits in expressions and utterances
have been embarked, like in 'Deli Dumrul - Ölüm ve Aşk' (Epic and Play)
by Dede Korkut , which can be considered as the rewriting of one of his
epics with a new understanding. This study aims to make a comparison
between 'Deli Dumrul - Ölüm ve Aşk' (Epic - Play) by Suat Taşer and the
original text of the Epic of Deli Dumrul and to examine how folkloric
artifacts and cultural values tried to be transmitted into those artifacts
have been modernized, adapted contemporarily and released ;the parts
where the writer digressed from the souce text during the adaptation; to
what extent the traditional context has been changed; and the
components influential in the change of given works in terms of theme
and form.

Key Words: Dede Korkut, Deli Dumrul, Adaptation, Folklore,
Ideology

Giriş

İmparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinin son safhası olarak nitelendirebileceğimiz
Cumhuriyet dönemi ve sonraki yıllar, aynı eksen çevresinde toplumun bütün kurumlarında
reformların uygulanmaya geçildiği dönemdir. Ulus devletin kültürel temellerinin de atıldığı söz
konusu dönem dil, tarih, edebiyat gibi önemli kültürel unsurların araştırıldığı ve dönemin resmî
ideolojisi ekseninde bakış açılarının geliştirildiği ve bu konular üzerinde tartışmaların yoğunlaştığı
bir geçiş dönemi olarak da nitelendirilebilir. Millî kimlik arama kaynağı olarak folklor ve folklor
ürünleri üzerine çalışmalar yoğun olarak bu dönemde gerçekleştirilmiştir. Bu dönem hem Doğu’da
(Sovyetler Birliği, Çin...) hem de Batı’da (Almanya, İtalya, İspanya...) birbirine zıt ideolojilerin
toplum kurgulamalarında folklor ve folklor ürünleri benzer fonksiyonlar üstlenmiştir. Bu bakış
açısı çerçevesinde millî kimliği en iyi yansıtacak ve kurulacak yeni toplumun kültürel unsurlarını
içinde barındıran folklor ürünleri üzerine çalışmalar başlatılmıştır. Aynı zamanda dernekler,
yayımlar bu sürece destek olabilecek önemli yapılar olarak düşünülmüş ve bu kuruluşlar resmî
ideolojiler tarafından desteklenmiştir. Bu bağlamda 1927 yılında Ankara’da “Anadolu Halk Bilgisi
Derneği” adıyla kurulan, bir süre sonra da adı “Türk Halk Bilgisi Derneği”ne çevrilen dernek, Türk
halkbilimine dönük çalışmaları ilk başlatan örgüttür. Bu dernek çıkardığı “Halk Bilgisi Haberleri”
adlı süreli yayınla ülkemizin çeşitli yerlerinden derlenen halkbilim verilerini toplu bir şekilde
sergilemiştir. Ayrıca “Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber” adı altında bir de kılavuz
yayımlamıştır. Derneğin önemli etkinliklerinden birisi de folklor ürünlerini derlemek amacıyla
düzenlediği gezilerdir.

Cumhuriyet dönemi folklor çalışmaları ve folklor ürünleri üzerine değerlendirmeler ve
çalışmalar resmî ideoloji ve edebiyatçılar olmak üzere iki farklı kanaldan devam ettirilmiştir.
Resmî ideoloji folklor ürünlerine, millî kimliğin inşası açısından; edebiyatçılar ise millî bir
edebiyatın oluşturulmasında başvurulması gereken ilk kaynak olma açısından bakmışlardır. Aslında
iki bakış açısının da ulaşmak istediği nihai sonuç, tasarlanan yeni toplumsal yapının kültürel
dinamiklerinin millî temeller üstünde yükselmesidir. Folklorun millî bir edebiyatın kaynağı olup
olmayacağı söz konusu dönemde önemli tartışmalardan birisi olmuştur (Çoşkun 1938). Toplumun
yapılan reformları içselleştirmesi için folklor ürünlerinden yararlanmak o dönem dünyasında
örnekleri görülen bir yöntemdi. Bu gayretlerin resmî bir nitelik kazanması ise 1937 yılında İçişleri
Bakanı olan Şükrü Kaya’nın önemli edebiyatçılara birer mektup göndererek, onları halk kitaplarını
modernize etmeye davet etmesiyle gerçekleşir (Öztürk 2006: 58). Hatta Cumhuriyet dönemine ait
birçok yenilik bazen Türk folkloruna ait önemli unsurlar ile tabana tanıtılmaya çalışılır. Mesela
yeni harfler ve bazı bilimsel gelişmeler bile halk kültüründe önemli yer etmiş Nasrettin Hoca
aracılığı ile yeni nesillere öğretilmeye çalışılır (Akdemir 1961).

Folklor ürünleri daha sonraları bazı ideolojik tabanlı edebî akımlara (toplumcu
gerçekçilik/Sosyalist realizm) ve modern edebiyata (Postmodernizm, büyülü gerçeklik,
metinlerarasılık) çeşitli açılardan malzeme sağlayıcı bir kaynak olmuştur. Bu bağlamda Folklor
ürünleri bir taraftan ulus devlet anlayışı çerçevesinde değerlendirilirken diğer taraftan da 1940’lı
yılların ortasında başka bir bakış açısı ile edebiyatçılar tarafından yorumlanmaya başlanmıştır. Söz
konusu etkinin kaynağı ise Sovyet Yazarlar Birliğinin 1934 yılındaki toplantısında Maksim
Gorki’nin Sovyet edebiyatının nasıl olması gerektiği konusunda sunduğu bildiridir. Gorki, 1934
yılında Birinci Sovyet Yazarlar Birliği Kongresi’nde yaptığı konuşmada toplumcu gerçekçi
sanatçıların folklordan yararlanması gerektiğine şu cümlelerle dikkat çekmiştir:
“Tekrar ediyorum:
sanatın başlangıcı folklorda. Folklorunuzu derleyin, onunla öğrenin, onu işleyin. Folklor sizlere de
biz şair ve yazarlara da çok malzeme sağlar. Geçmişimizi ne kadar iyi bilirsek şu anın büyük
anlamını o kadar derin ve mutlu bir şekilde kavrarız
.” Toplumcu gerçekçilik yazın akımını
formülleştiren Maksim Gorki, 1934 yılında Birinci Sovyet Yazarlar Birliği Kongresi’nde yaptığı
konuşmada, toplumcu gerçekçi yazarlara folklordan yararlanmalarını önermiştir. Yazarlar, böylece
eserleri için gerekli olan malzemeyi folklorda rahatça bulabilecek ve eserlerini olumlu kahraman
tipleriyle besleyebilecektir (Oğuz vd., 2009). Bu kongreden sonra Sovyet Komünist Partisi’nin
sanat anlayışı olarak belirlenen toplumcu gerçekçilik, Sovyetlerde olduğu gibi Türkiye’de de resim,
edebiyat ve sinema gibi birçok sanat dalında eser veren sanatçıları etkilemiştir. Nazım Hikmet Ran
(Ferhad ile Şirin), Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Vedat Nedim Tör, Suat Taşer...
Eserlerinde, folklor ürünlerinden sıkça yararlanan adı geçen akımın temsilcileri, sözlü gelenekteki
halk yapıtlarını, benimsediği siyasal ideoloji olan komünizm ve bu ideolojinin sanattaki yansıması
toplumcu gerçekçi yazın akımının ilkelerinden hareketle kendi eserlerinin kurmaca yapısı
içerisinde yeniden yorumlamıştır. Söz konusu dönemde aynı bakış açısıyla Anadolu’ya yönelen
edebiyatçılar aynı zamanda folklor çalışmaları için zengin bir arşiv oluşturacak çeşitli türlerde
eserler kaleme almışlardır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere folklor ürünlerinin taşıdıkları türe özgü
özellikler, işlevsellikleri içerisinde taşıdığı mesajlar ve kültürel kodlar gibi unsurlar folklor
ürünlerine olan yönelişin altında yatan temel etkenler arasındadır.

Deli Dumrul

Deli Dumrul, Dede Korkut Kitabı içerisinde mitolojik özellik taşıyan iki destandan biridir.
Söz konusu destanın içerisinde yer aldığı eser, bir mukaddime ile başlar ve her biri kendi başına bir
bütünlük teşkil eden on iki destan parçasından oluşur. Bu parçalar tam olarak bir destan
uzunluğunda olmayıp yalnızca bir destan manzarası çizerler. Bunun için Dede Korkut, destan ile
halk hikâyesi arasında gidip gelen bir terkip özelliği taşır. Kitap, Batı Türklerinin temelini teşkil
eden Oğuzların hayatını konu alan millî bir destan özelliği ile dikkatleri üzerine toplar. Dede
Korkut Kitabının bugün elde, biri Dresden’de, diğeri Vatikan’da olmak üzere, iki yazma nüshası
bulunmaktadır. Şimdiye dek pek çok yabancı dile çevrilen eser, devre bakımından Eski Anadolu
Türkçesi, saha bakımından ise Doğu Anadolu ve Azerbaycan sahasının eseridir. Fuat Köprülü’nün,
“Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkutu öbür gözüne koysanız, yine Dede
Korkut ağır basar. ”
sözleri eserin kültür tarihimiz açısından ne kadar büyük bir yere ve değere
sahip olduğunu göstermesi açısından dikkate değerdir.

Deli Dumrul, Dede Korkut Kitabı’nın Vatikan nüshasında bulunmaz; on iki hikâyelik
Dresden nüshasının ise beşinci hikâyesidir. İşlediği temanın etkileyiciliği sebebiyle masal, efsane,
türkü haline de dönüştürülmüştür. Deli Dumrul’da ana tema ölümle mücadeledir ve bu tema
etrafında şekillenen olay örgüsü içerisinde derin yapıda yeni bir inanç sistemine adapte olmaya
çalışan bir toplumun ikilemleri sembolik bir üslupla kahraman üzerinden dile getirilmektedir.
Dumrul, kuru bir çayın üzerine kurduğu köprüden geçenden de geçmeyenden de haraç alır. Ağıt
yakan kadınlardan, yiğitlerin canını Azrail’in aldığını öğrenir. Azrail’e meydan okur. Bu durum
Allah’ın gücüne gider, Azrail Deli Dumrul’un canını alması için Allah tarafından görevlendirilir.
Deli Dumrul, Azrail yani ölümle olan mücadelesinden yenik çıkar. Deli Dumrul ölümden ancak
kendi canına karşılık bir can getirirse kurtulabilecektir. Annesinden ve babasından canını isteyen
Deli Dumrul olumlu cevap alamaz. Eşine durumu anlatır, çocuklarını öksüz koymamasını,
evlenmesini vasiyet eder. Deli Dumrul’un eşi, onun canına karşılık kendi canını vermek ister. Deli
Dumrul, Allah’a, eğer canını alırsa karısıyla birlikte alması, almayacaksa ikisini de bağışlaması için
dua eder. Onun duası Allah’ın hoşuna gider, Azrail’e onun anne ve babasının canını almasını, çifte
de yüz kırk yıl ömür bağışladığını bildirir (Ergin, 1994).

Deli Dumrul Destanı’nda anlatıcı doğrudan olaya ve kahramanın takdimine girmiştir.
Pertev Naili Boratav’ın da belirttiği gibi Dede Korkut Destanları içerisinde mitolojik unsurun öne
çıktığı iki destandan biridir Deli Dumrul (Boratav 1982: 105). Ölümden kaçma teması Türk
dünyasına ait bazı anlatılarda Deli Dumrul’dan önce Dede Korkut’la temsil edilmiştir. Bununla
ilgili olarak Fuzuli Bayat: “
Ölümden kaçma çabası, ebedî hayat bulma fikri olsa da Türk Halk
Edebiyatı ’nda Korkut Ata ile ilgili bu motif veya şamanın bütün faaliyeti, ölümle mücadeleye
yöneliktir
.” (Bayat 2003: 8) dedikten sonra “Şamanların ölümle savaşını veya ölüp dirilme
mücadelesini, Korkut değişik bir şekilde, kendisini savunma gayesi ile yapmaktadır. Şaman ise bu
mücadelesini kendisi için değil, tayfasından herhangi birini kurtarmak maksadıyla yerine getirir.
Deli Dumrul’un Azrail ile kavgası aynı mitolojik bilginin destan varyantıdır
.” (Bayat 2003: 9)
bilgisini vererek, Dumrul’un aslında ölümden kaçan şamanın simgesi olduğunu vurgular.

Deli Dumrul’un öyküsü, İslamlaşma dönemecindeki bilinç evriminde bir ara aşama olarak
değerlendirebilir. Ayaydın’a göre İslâm öncesi ve İslâmî döneme ait iki farklı dünya algısını
bünyesinde barındıran ve bir geçiş dönemi mahsulü olan Dede Korkut Destanları, dualist özellikleri
bünyesinde taşıyan metinlerdir. Bu ikili yapı Deli Dumrul hikâyesinde hikâye kahramanı Deli
Dumrul’un şahsında kendisini hissettirir. Bu hikâyelerde İslâm öncesi dönemin bir ürünü olarak
kaba ve sert bir coğrafyanın şekillendirildiği bir insan tipinden İslâmî olanın ikame edilmesiyle
birlikte adalet, hak, vs. duygular içinde daha yumuşak bir mizaca doğru evrilen bir insan profili ile
karşılaşılmaktadır (Ayaydın 2002: 15). Müslüman olduktan sonra da halk, uzun bir süre eski
gelenek ve göreneklerine bağlı yaşamayı sürdürmüştür. Bu durum, Dumrul’un kahramanı olduğu
destanda, Azrail ve Allah gibi İslam’a ait temel değerlerin onlarla denk güçte pagan değerlerle bir
arada bulunmasını açıklamaktadır. M. Bilgin Saydam bunu, “Deli Dumrul’un şahsında, tektanrılı
bir din olan İslâm’ın inanç dizgesi ve İslâmiyet’in zorlayıcı gücüyle karşılaşan, animist-şamanist
eski Türk topluluklarının yaşadığı sancılı, coşkulu geçiş sürecinin” izlerinin bulunması olarak
değerlendirmektedir (Saydam 1997: 31).

Ölüm ve Aşkın Kahramanı Deli Dumrul ile Duha Koca Oğlu Deli Dumrul

Bir eseri oluşturulduğu toplumdan, devirden, ortamdan, bağlamdan başka bir topluma,
devre, ortama, bağlama uygulamak olarak da tanımlanabilecek olan
uyarlama kavramı, bir eserin
kendi türünden başka bir sanat türüne uyacak şekilde yeniden yazılması olarak da tanımlanabilir.
Özakman’ın belirttiğine göre iki tür uyarlama vardır (Kavas 2009: 1593):

a.    Özgün esere bağlı kalarak uyarlama: İlkin özgün eser, tema ve konusunun ana
çizgileri korunarak, yeni kişiler ve olaylar eklenmeden uyarlanır.

b.    Serbest uyarlama: Serbest uyarlama, özgün eserin içerdiği malzemeden yararlanarak,
eseri örselememeye de özen göstererek, az-çok bir eser yazmak demektir. Konuda bazı
değişiklikler yapılabilir, yeni kişiler ve sahneler eklenir vb.

Türk halk edebiyatına ait ürünler Cumhuriyetin ilk döneminde ve sonraki dönemlerde
modernize edilerek tekrar halkın beğenisine sunulmuştur. Bunlara bir örnek de Suat Taşer’in Deli
Dumrul Destanından uyarladığı
Deli Dumrul: Ölüm ve Aşk (Taşer 1962) adlı eseridir. Edebiyatın
roman, hikâye, tiyatro gibi değişik formlarında görülen halk edebiyatı ürünleri faklı bakış açılarıyla
yeniden kurgulanmış ve şekil, içerik ve işlev açısından bazı değişikliklere uğramıştır. Bu
değişikliklerde uyarlandığı türün şekilsel özellikleri, ideolojik bakış açıları gibi unsurlar etkilidir.

Suat Taşer, Dede Korkut destanlarından biri olan Deli Dumrul’u serbest uyarlama tekniğini
kullanarak bir tiyatro eserine uyarlamıştır. Asıl metindeki olay örgüsüyle paralel ilerleyen eserde
yazarın eklediği sahneler, kişiler; olaylardaki küçük değişiklikler dikkati çekmektedir. Eserde yazar
içinde yaşadığı dönemdeki bazı toplumsal olaylara eleştirisini ideolojik bir bakış açısıyla
kahramanlar üzerinden açıkça yapmaktadır. Ayrıca folklor ürünlerinde sık rastlanılan didaktizm
yine yazar tarafından doğrudan verilmektedir. Sevgi ve ölüm gibi iki evrensel tema etrafında dönen
olaylar, aşk içre dönen devranda iyilik, doğruluk ve güzellik için yaşamanın önemi her şeyin
üzerindedir ana iletisi ile sonlandırılmıştır. Yapılan uyarlamada yeni biçim ve içerik, yeni bir anlam
ve işlevle yeni bir bağlam çerçevesinde güncelleştirilmiş, toplumsal ve tarihsel bir bağlama
dayandırılmıştır. Çalışmada iki metin içerik ve üslup olmak üzere iki açıdan karşılaştırılacaktır.

Ölüm gibi evrensel bir temanın merkez alındığı iki eserde söz konusu merkezi temanın
etrafında cereyan eden olaylar, derin yapıda verilmek istenen mesajlar her iki metnin de
oluşturulduğu dönem ve toplumsal yapı bağlamında değişiklikler arz etmektedir. Folklora ait bir
metinle edebî türe ait bir metin elbette ki aynı kategorilere, işlevlere sahip değildir. Ancak yüzyıllar
öncesine ait bir metnin günümüzde işlevselliğini yitirmemesi, hemen hemen aynı unsurlarla (tip,
motif.) modern bir türe uyarlanması, sözlü kültür ürünlerinin hâlâ toplumsal ve kültürel değer
aktarımında işlevsel olarak kullanılması dikkat çekicidir. Yazarının
Destan Oyun şeklinde
tanımladığı metinde asıl metindeki birçok kategori korunmuştur. Ancak asıl metnin farklı bir
dönemde, yeni bir toplumsal yapıda başka bir türe uyarlanmasından dolayı bazı değişiklikler
yapılmıştır. Bu farklılıkları sadece tür ve dönem bağlamıyla açıklamak doğru bir yaklaşım değildir.
Bu değişimde metin yazarının bakış açısı dâhil olmak üzere metnin içinde doğduğu toplumsal
yapıya kadar birçok faktör etkilidir.

Üretim süreci olarak folklor metninden farklı bir şekilde oluşturulmuş tiyatro metni uzun
bir tabiat tasviri ile başlamaktadır:

“Mevsim alabahardı. Cihanda bir başkalık vardı.

Sarı başlı, mor başlı, burcu burcu kokuşlu çiçekler gece gündüz gökyüzüne bakardı.

Dağlar yeşiline yeşil, sular desen ışıl ışıl.

Sular yeşil akardı.

...” (Taşer 1962: 7)

Bu uzun tabiat tasvirinden sonra kuru çayın üzerine kurulmuş tahta köprünün başındaki kıl
çadırdan yükselen acı çığlıkla yazar asıl olay örgüsüne giriş yapar. Duyulan çığlığın insan
ruhundaki etkileri anlatılarak, çadırın içindeki sahne tasvir edilir ve ölen genç için ağıt yakan eşinin
ve çadır halkının ağıtları verilir. Deli Dumrul ve dört uşağı ise çadırın içine güle oynaya girmiştir:

“Çadırın içindekilerle dışındakiler ah edip ağlaşır, inleşirlerken Deli Dumrul ’la dört uşağı
güle oynıya çıkagelir. Bir yanda ağlaşanlar, bir yanda gülüşenler. Eh, dünya bu! Bir ara
uşaklardan biri Ağasını şöyle öğmiye başlar
.” (Taşer 1962:10)

Söz konusu giriş aslında eserin tamamında yazarın Deli Dumrul’a bakışı hakkında ipuçları
verir. Çünkü Türk destancılık geleneği içerisinde destan kahramanlarını tamamlayıcı unsurlardan
biri olan
kırk yiğit, kırk yaren, kırk kız motifi tiyatro metninde değiştirilerek ağalarına dalkavukluk
eden “uşaklar”; Deli Dumrul ise bir destan kahramanından ziyade daha metnin başında acımasız
“Ağa” şeklinde nitelendirilmiştir. Ana konu ekseninde orijinal metinle aynı düzlemde olan
hikâyede ideolojinin yansımaları “Ağa”, “Uşak” gibi tanımlamalar ve
“Doymaz gözünü insanlığı
ardına atmış, gözünü akçaya dikmiş
.” (Taşer 1962: 12) gibi tasvirlerle tipler üzerinden verilmiştir.

“(Deli Dumrul) Dönüp uşaklarına bakar. Bu bakış onlara ödevlerini hatırlatır. Yedikleri
Ağa lokmasının karşılığını vermek gerek. Kedi köpek yaltaklığı ile başlarlar Deli Dumrul’u
koltuklayıp övmeye...”
(Taşer 1962: 13)

Derin yapıdaki ideolojik mesaj gönderimleri tiplerin tasvirinde gizlidir. Kendi hâkim evreni
içerisinde kendini çok güçlü hisseden (zalim ve narsist bir karakter) ve hissettirilen, övülen ve
bunun sonucunda asıl hâkim gücü gözden kaçıran iktidar sahibi biridir Deli Dumrul. Burada eserin
uyarlandığı döneme ait derin yapıda örtülü göndermeler hissedilmektedir. Türk edebiyatında Suat
Taşer’in de temsilcisi olduğu toplumcu gerçekçilik akımında kahraman ülküleştirilmez, içinde
bulunduğu toplumsal koşullar ve ilişkiler içinde ele alınır. Ancak bu koşullar ve ilişkileri kişiliğini
geliştirme yönünde değiştirmeye savaşır.

“... Ne var ki, insan olan insanın acısını paylaşır da yükünü hafifletir. Hafifletir ama bu
sözüm Deli Dumrul’a göre değil. Neden mi? Başkasının acısı onun katı yüreğine işlemez de
ondan
... Deli Dumrul insanlığı ardına atmış, doymaz gözünü ille de akçaya dikmiş.! İhtiyarın ak
sakalından sızıp kara toprağa düşen gözyaşına şu karşılığı verir:

DELİ DUMRUL
Gözyaşı akça yerin tutmaz,

Baç2 isterim cümlenizden” (Taşer 1962:12)

Uyarlanmış metinde Deli Dumrul’un muhatap olduğu hâkim güç Azrail’dir. Asıl metinde
ise Azrail sadece mutlak gücün temsilcisidir. Asıl metinde konu tek Tanrıyı tanımayan ya da tam
farkına varamamış kahramanın baş kaldırısı sonucu mutlak güçle karşılaşması ve sonuçta
cezalandırıp bu inanç sistemini kabul etmesidir. Aslında bu anlatı ortamında geçiş dönemindeki bir
toplumun yaşadığı dinî-kültürel ikilem kahraman şahsına indirgenerek gösterilmiştir. Tiyatro
metninde ise diyalog Deli Dumrul ile Azrail arasında geçmektedir. Azrail Tanrı’nın buyruğunu
yerine getiren bir elçiden ziyade ölüm olayının kaynağıdır. Çünkü artık toplum dinî kabullerin
farkındadır. Yeni metinde ilk metindeki dinin normlarının kodlanması ile ilgili bir odaklanmadan
ziyade söz konusu döneme ait toplumsal yapıdaki bir sınıfa yönelik eleştiri sürekli kahramanlar
üzerinden yapılmaktadır.

Uyarlanmış metinde yazar, olay örgüsünü bütüncül bir şekilde yapılandırmıştır. Asıl
metinde olay akışı ve bölümler arası geçişler destan metinlerine özgü bir yapıdadır ve oldukça
sadedir. Tiyatro metninde ise asıl metindeki olayların sanki perde arkası anlatılıyormuşçasına
ayrıntılara yer verilmiş ve tiyatro metni bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır. Yazar giriş ile sonuç
arasında bir bütünlük, paralellik sağlamak amacıyla olay örgüsünde bazı değişiklikler yapmıştır.
Girişte yeni evlendiği eşini kaybetmiş bir kadının ağıdına yer verilmiştir. Sonuç bölümünde ise eşi
için canını feda ederek eşini kurtaran Deli Dumrul’un eşinin mutluluğu vardır. Burada yazar olay
örgüsündeki zıtlıklarla anlamlı bir olay bütünlüğü sağlamaya çalışmaktadır.

Deli Dumrul Destanı’nda aslında simgesel bir erginlenmenin aşamalarını görmekteyiz.
Mircea Eliade
Şamanizm adlı eserinde, en eski Türk inançlarından olan ve halen Asya ve
Sibirya’nın bazı bölgelerinde yaşatılan Şamanizm’de; Şaman olacak kişinin göreve çağrılmasını
belirleyen bütün esrime olay ve yaşantıların bir sırra erme (initiation) töreninin geleneksel
öğelerinin şemasını,
acı çekme, ölme ve dirilme’yi gösterdiğini söyler. Bir sırra-er(dir)me
(
initiation) süreci niteliğindeki bu eğitim ise ruhlar ve eski usta şamanlar tarafından verilir (Tuba
Özkan 2006: 8). Narsist bir yapı olarak sunulan kahraman Azrail’e meydan okuyarak süreci
başlatır. Azrail’le girdiği mücadeleyi kaybeden kahraman daha sonraki aşamada hayatta kalma
mücadelesi verir. Dumrul erginlenme sürecini, eşinin kendi yerine canını vermeye hazır olduğunu
Azrail’e dile getirmesiyle tamamlar. Gerek uyarlama metinde gerekse de asıl metinde bu süreç
birkaç ayrıntı dışında aynıdır. Ancak asıl metinde her ikisine de yüz kırk yıllık bir ömür
bağışlanması her iki kahramanı da sıradanlıktan kurtaran bir ödüldür.

Kahramanın girdiği bu süreçte Azrail ona bazı hakikatleri gösteren bilge kişiliktir.
Kahramanın mücadelesi Azrail’le değil onun simgelediği ölümledir. Her iki metinde de Azrail
birtakım hakikatleri Dumrul’a gösterir:

“Azrail aydur: Mere Deli kavat mana ne yalvarursın, Allah Ta’âlaya yalvar menüm de
elümde ne var, men dahı bir yumuş oğlanıyam didi. Deli Dumrul aydur: Ya pes can viren can alan
Allah Ta’âla mıdur? Beli oldur didi: ”...
(Ergin 1994: 179)

YOLCU
“Yaşarken yaşamalıydı...

Pişmanlık ömrü uzatmaz,

Sencileyin gafile

İki ömür dahi yetmez... (Taşer 1962: 52)

YOLCU
“Sen gidersin, cihan kalır,

Ten toprağın, can benim,

Cümle canlılar bunu bilir. ” (Taşer 1962: 55)

YOLCU
“Tavşanyamaca geçti Dumrul..,

Yaşamak yaşamayı bilenin hakkı,

Zalimin, zorbanın, gafilin değil. ” (Taşer 1962, 55)

Uyarlama metinde didaktizm daha ön plana çıkartılarak Deli Dumrul üzerinden birey
toplum ilişkisine dair değer kodlamaları yapılmış:

YOLCU
“Bir kardeş sofrası bu dünya,

Türlü nimetlerle bezenmiş,

Buyur demiş insanoğluna.

İnsanoğlu kör, susuz aç,

Hilede usta, merhamete muhtaç. ”(Taşer 1962: 52)

YOLCU
“Dünya büyük, dünya güzel,

Ama yaşamak sahipsiz...

İnsan ne varsa var demiş yürümüş, tamam
Hırsta, kıskançlıkta, kinde
Ve işte kan içinde
Korkulu bir rüya

Bu canım, bu güzelim dünya! (Taşer 1962: 53)

Dede Korkut Hikâyeleri, dış yapı itibarıyla nazım-nesir karışımıdır. Nazmın ve nesrin iç içe
girdiği Dede Korkut Destanlarında olayların anlatımında nesir; karşılıklı konuşmalar, soylama ve
yömlerin (dua) yer aldığı bölümlerde nazım kullanılmıştır. Şekil olarak âşık tarzı halk hikâyelerine
benzer. Olaylar düz anlatımlıdır. Yoğun duygular manzum ‘soylama’ şeklindedir. Kitapta büyük
bir çoğunluk oluşturan bu soylamalar, eski Türk şiirinin en tipik örnekleri sayılırlar. Bu
manzumelerde belli bir ölçü ve uyak bulunmamaktadır. Manzum kısımlarda nesre yakın bir
söyleyiş görülmektedir. Bazı hikâyelerde manzum dizeler düz yazı şeklinde yazılmıştır. Genel
olarak Dede Korkut Destanlarında üslubu biçimlendiren ana unsurlardan biri tekrarlardır. Üsluba
ait bu ana unsura uyarlama metinde de rastlanılmaktadır:

Oğul oğul ay oğul
Canum parası oğul

Toğduğunda tokuz buğra öldürdüğüm oğul (Ergin 1994: 181)

DELİ DUMRUL
Yanarım,

Yapamadığım iyilikler için,

Yanarım,

Doyamadığım güzellikler için.

Yanarım,

Gün ortasında sönen güneşim için. (Taşer 1962: 55)

DELİ DUMRUL
Ömür fırsat,

Fırsat kuş...

Bir varmış bir yokmuş,

Fırsat kuşu,

Ömür kafesinden uçmuş! (Taşer 1962: 55)

Yazar biçim açısından Dede Korkut Kitabı’nın ana biçimsel özelliği olan nazımla nesirin
bir arada kullanıldığı bir metin oluşturmuştur. Metindeki kahramanların dialog ve monologlarını
şiir şeklinde verir ve bu parçalar şiirde olması gereken bütün biçimsel özelliklere sahiptir. Nazım
bölümlerinde aynı zamanda metindeki olayların bağlamında icra edilen folklora ait ağıt, deyiş gibi
bazı türlere de yer verilmiştir. Nesir parçalarını ise yazarın olaylara bakışı, yorumu; doğa, olay ve
kişi tasvirleri oluşturur.

“Cihanda baş edemeyeceği, yumruğu ve öfkesi önünde baş eğdiremeyeceği kimselerin de
bulunabileceğine aklı yatmayan Deli Dumrul, var gururunu tavırlarına, edasına vererek
coşar.”
(Taşer 1962: 19)

Yazar içinde bulunduğu döneme yönelik toplumsal eleştirilerini, sahip olduğu ideolojik
bakış açısını dile getirmek toplumsal iletilerini vermek için nesir bölümlerini tercih etmektedir ve
bu bölümlerde genellikle konuşma diline ait kelimeleri, argoyu kullanmaktadır:

“Dönüp uşaklarına bakar. Bu bakış onlara ödevlerini hatırlatır. Yedikleri ağa lokmasının
karşılığını vermek gerek. Kedi köpek yaltaklığı ile başlarlar Deli Dumrul ’u koltuklayıp övmiye: ”
(Taşer 1962: 13)

“Tanrı kimsenin yolunu yolsuza uğratmasın. Kulu kula babayı oğla muhtaç
etmesin.” (Taşer
1962: 14)

“Kişi iş işten geçmeden aklını başına devşirmeli. Hele son pişmanlık kapınızı çaldı mı,
beterin beterine uğradınız, demektir. ”
(Taşer 1962: 49)

Her iki metinde üsluba ilişkin başka bir unsur ise tasvirlerin oldukça yoğun bir biçimde
kullanımıdır. Ancak orijinal metinde tasvirler çok fazla uzun değildir. Uyarlama metinde oldukça
uzun tabiat tasvirleri dikkat çekicidir. Yazar metni iki bölüme ayırmıştır. Birinci bölümde Deli
Dumrul’un Azrail’e meydan okuyuşu ve Azrail’in gücüne boyun eğişi; ikinci bölümde ise Deli
Dumrul’un canına karşılık can bulmak için evine dönmesi anlatılır. Her iki bölüm de uzun ve
gerçekçi tabiat tasviri ile başlar. Ölüler âlemi olarak nitelendirilen yer altından ölülerin yeryüzüne
çıkışının tasvir edildiği bölüm Azrail’in insanoğlu ile konuşması dışında eserde olağan üstülük
niteliği taşıyan tek unsurdur.

Yazar bir folklor metni olan asıl metinle üslup veya biçimsel açıdan koşutluk yaratabilmek
adına Dede Korkut metinlerinde çok sık geçen kalıp ifadeleri, ; arkaik ve argo kelimeleri, folklora
ait türleri kullanmakta ve sembolik anlatıma başvurmaktadır.

Uyarlama metinde dikkati çeken üsluba ait özelliklerden biri de ağızlara (ırak, yadırgı...),
konuşma diline ait kelimeler, argolar
(kaltaban.) ve dil yapıları kullanılmıştır. 1940’lardan sonra
edebiyat alanında ortaya çıkan önemli tartışmalardan birisi de roman, hikâye, piyes gibi türlerde
köylüleri nasıl konuşturacağız? konusudur. Bu sorunun cevabı
Toplumcu Gerçekçilik akımının
temsilcileri tarafından
“Edebiyatımız gerçekçidir bunun için gerçekte olduğu gibi. ” şeklinde
cevaplandırılmış ve bu konu uzun süre edebiyatçılar arasında tartışılmıştır (Fuad 1952). Toplumcu
gerçekçilik akımının temsilcisi olan yazar da eserde aynı yolu izlemiş. Gerçekliği üslupta
kullandığı kelime ve yapılarla korumaya çalışmış ancak
Baç gibi Dede Korkut metinlerinde dahi
olmayan arkaik kelimeleri kullanmıştır. Eserde kahramanların konuştuğu nazım parçalarındaki dil
ile nesir bölümünde yazarın kullandığı kelimeler ve dil yapıları uyumlu değil bundan dolayı da eser
bu anlamda tam bir dil birliği sağlayamamıştır.

Uyarlama metinde yazar gerek nazım gerekse nesir bölümlerinde ağıt, atasözü gibi folklor
ait türlerden faydalanmıştır. Özellikle eserin birinci bölümünde ağıt parçaları nazım bölümünü
oluşturmasında yazara yardımcı olmuştur:

“Kara düşler gördüm,

Uyanıp hayra yordum.

Gitti dal boylum elden, oy!

Ölmeden mezara girdim.” (Taşer 1962: 16.)

Dede Korkut destanlarının biçimsel açıdan en önemli ortak özelliklerinden biri de her
destanın sonunda Dedem Korkut’un Oğuz Beylerine verdiği yöm (dua) bölümüdür. Bütün
destanlarda yer alan dua bölümü bazılarında uzun bazılarında ise kısadır. Söz konusu bölümler
hemen hemen aynı kalıp ifadelerden oluşmuştur. On iki destanın on birindeki dua bölümü
“...
günahunuzı adı görklü Muhammed Mustafa yüzi suyuna bağışlasın hanum hey.” şeklinde
bitmektedir
. Uyarlama metin de on iki hikâyenin sonunda yer alan dua bölümlerinden kalıp ifadeler
seçilip alıntı yapılarak oluşturan bir bölümle sona ermektedir. Ancak uyarlama metinde söz konusu
bölüm nesir değil manzum şeklindedir ve dua bölümü olarak geçmemektedir. Dedem Korkut’un
dua bölümlerinden seçilerek oluşturulan sonuç bölümü şöyledir:

“Hani dediğim bey erenler,

Dünya benim diyenler?

Ecel aldı, yer gizledi.

Fani dünya kime kaldı?

Gelimli gidimli dünya.

Akıbet sonucu ölümlü dünya.

Dilerim:

Yarlı kara dağların yıkılmasın,

Gölgelice kaba ağacın kesilmesin,

Kan gibi akan güzel suyun kurumasın,

Kanatlarının ucu kırılmasın,

Koştururken ak boz atın sürçmesin,

Çaldığın zaman kara pulat öz kılıcın kedimlesin
Dürtüşürken ala gönderin ufanmasın.

Ak sakallı baban yeri Cennet olsun,

Ak pürçekli anan yeri Cennet olsun.

Allahın verdiği umudun kırılmasın.

Kadir Tanrı,

Seni,

Namerde muhtaç etmesin. ” (Taşer 1962: 82)

Sonuç

Önce resmî ideolojinin halk kitaplarını modernleştirme çabaları sonra ise aydınların
folklora yönelerek folklor ürünlerinin işlev alanından ilgi alanlarına birtakım aktarımlar yapmak
istemeleri neticesinde Cumhuriyet döneminde Dede Korkut Destanları, Köroğlu Destanı, Nasrettin
Hoca gibi Türk folklorunun önemli eserleri farklı ideolojik bakış açıları ve edebi türlerle ile
yeniden yorumlanmıştır. Gerek uyarlamalarda gerekse metinlerarası (intertextual) ilişki
çerçevesinde yeniden yorumlanan folklor metinlerine yeni işlevler yüklenmiştir. Yeni işlevler
yüklenen, modernize edilmiş metinler üretim süreçlerine bağlı olarak içerdikleri bazı folklorik
unsurları (tip, motif; giriş, geçiş ve sonuç formelleri) kaybetmişlerdir.

Cumhuriyetin ilanından sonra millî kimliğin inşası ve ideolojilerin geniş kitleler tarafından
benimsetilmesi gibi işlevler yüklenen folklor ürünleri popülerleştirilmeye başlanmıştır. Bu üretim
sürecinde söz konusu metinler içeriksel ve biçimsel açıdan bazı dönüşüm ve değişimler geçirmiştir.
Söz konusu değişimlerin bir kısmı türe bağlı bir kısmı ise yazarının ideolojik kimliğine bağlı olarak
gerçekleşmiştir. İdeolojik tabanlı bir edebî akım olan toplumcu gerçekçilik akımının Türkiye’deki
temsilcileri özellikle edebî üretimlerinde folklor ve folklor ürünlerinden oldukça yoğun bir biçimde
yararlanmışlardır. Söz konusu akımın temsilcilerinden olan Suat Taşer’in uyarladığı
Deli Dumrul:
Ölüm ve Aşk
, yazarının içerisinde bulunduğu dönemin sosyal ve kültürel yapısı, hayata bakış açısı
ve temsilcisi olduğu edebî akımın etkisiyle biçimlendirdiği Deli Dumrul Destanı’nın yeni bir
yorumudur. Orijinal metindeki kahraman gibi aynı bilinçlenme sürecini yaşayan Deli Dumrul,
yazarın üzerinden toplumsal iletilerini verdiği tiptir. Toplumsal ve tarihî bağlamından uzaklaşarak
yeni bir tür ve şekille sunulan destan metninin işlev alanı ve kodladığı değerler de değişmiştir.

KAYNAKÇA

AKDEMİR Necat (1961), Nasreddin Hoca Alfabe Öğreniyor / Nasreddin Hoca Aya Gidiyor,

İstanbul: Işıl Kitabevi.

AYAYDIN Özlem Günil (2002), “Masalla Ölüme Meydan Okuyan İnsan: Alkestis, Dumrul,
İnanna ve Savitri Anlatılarının Karşılaştırmalı İncelemesi” Millî Folklor, S:55, s.15-24.

BAYAT Fuzûlî, (2003), Korkut Ata, Mitolojiden Gerçekliğe Korkut Ata, Ankara: KaraM Arş.
ve Yayınları.

BORATAV Pertev Naili (1982), “Dede Korkut Hikâyeleri Hakkında”, Folklor ve Edebiyat,
İstanbul: Adam Yayınları.

COŞKUN Nusret Sefa (1938), Millî Bir Edebiyat Yaratabilir miyiz?, İstanbul:İnkılâp Kitabevi.

DORSON, Richard M. (2006), Günümüz Folklor Kuramları, Ankara: Geleneksel Yayınları.

ERGİN Muharrem (1994), Dede Korkut Kitabı I, Ankara: TDK Yayınları.

FUAD Mehmet, “Köylü Konuşması” Yeditepe Gazetesi, 15 Aralık 1952.

KAVAS Ebru, “Cumhuriyet Sonrası Türk Tiyatrosunda Halk Anlatı Geleneğinden Yararlanma”
Turkish Studies, Volume 4, s.1590-1627.

OĞUZ Öcal, GÜRÇAYIR Selcan ve ÇALIŞ Sunay (2009), “Maksim Gorki’nin 17 Ağustos 1934
Tarihindeki Sovyet Yazarlar Birliği Birinci Kongresinde Sunduğu Bildiri”, (Çev. Yerke
Özer), Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar 3, Ankara: Geleneksel Yayınları.

OKTAY Ahmet (2003) Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları, İstanbul: Everest Yayınları.

ÖZKAN Tuba (2006), Bey Böyrek Anlatılarının Kahramanın Yolculuğu Açısından
İncelenmesi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara.

ÖZTÜRK Serdar (2006), “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Halk Kitaplarını Modernleştirme Çabaları”
Kebikeç, S:21, s.47-72.

SAYDAM M. Bilgin (1997), Deli Dumrul’un Bilinci, İstanbul: Metis Yayınları.

TAŞER Suat (1962), Deli Dumrul “Ölüm ve Aşk”, Ankara: Dost Yay.

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 6/4 Fall 2011

1

Dr., Gazi Ü. TÖMER Türk Dili Okutmanı. El-mek:ilkoguz@gmail.com

2

Bac: Vergi, cizye, resim, haraç.(TDK, Tarama Sözlüğü)