ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
TÜRK KÜLTÜRÜNDE OĞUZ-TÜRKMEN-YÖRÜK KAVRAMLARI
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
ISSN 1305-5992
Türkiyat Araştırmaları Dergisi
Güz 2004
Sayı 1
Abstract
Lately, concepts related to culture such as culture, sub¬
culture, ethnicity, ethnic origins, ethnic group etc. have gained
importance in the process of globalisation, localization and
regional localization which take place altogether. However,
there is no concencus about the meanings and boundries of
these concepts. Especially, the most contreversial ones are
related to ethnicity and ethnic groups. These concepts are also
very important for both Turkey and Turkish culture.
It has been claimed that Oghuz, Turcoman and Yuruk
are different ethnic groups in some recent studies. In this study,
the meanings of concepts of Oghuz-Turcoman-Yuruk and what
Oghuz-Turcoman-Yuruk mean for Turkish culture have been
examined.
Key words: Oghuz, Turcoman, Yuruk, culture, sub¬
culture, ethnicity, ethnic group.
Tarihin bir çok döneminde olduğu gibi günümüzde de kültür, medeniyet,
millî kültür, alt kültür, etnik grup, ırk ve etniklik v.b. kültür ile ilgili kavramlar
hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Söz konusu kavramlar ile ifade edilmek
istenilenlerin sınırları henüz tam olarak çizilemediği, dolayısıyla da bir uzlaşmaya
yarılamadığı için kültür konusu yoğun tartışmaların devam ettiği bir alan olma
özelliğini devam ettirmektedir. Son zamanlarda, bu kavramlar içerisinde, ne anlama
geldiği ve sınırlarının ne olduğu konusunda tartışmaların yoğunlaştığı kavramların
başında ise “etnik grup” kavramı gelmektedir. Etnik grup dolayısıyla da etnik köken
meselesi dünyanın bir çok yerinde en çok çalışılan ve tartışılan konular arasında yer
almaktadır. “Türk sosyolojisinde ise etniklik-etnik grup kavramları bir alt disiplin
olarak gereken ilgiyi görmemiştir”(Aksoy 2000:105). Ancak Türk kültürü açısından
etniklik ve etnik grup konusu büyük bir önem taşımaktadır. Özellikle Peter Alford
Andrews’in 1989 yılında yayınladığı “Ethnic Groups in the Republic of
Turkey ”{Türkiye Cumhuriyetinde Etnik Gruplar) isimli çalışması Türk kültürü
açısından bu konunun önemini gündeme getirmiştir. Söz konusu çalışmada
Türkiye’nin etnik yapısı tahlil edilmekte ve bununla ilgili olarak bir takım görüşler
ileri sürülmektedir. Andrews, Türkiye ile ilgili olarak verdiği etnik grup katalogunda
Türkiye’de 47 etnik grubun varlığından bahsetmektedir. Söz konusu çalışmada etnik
grup kavramını çok esnek bir şekilde tanımlayan Andrews(l 989:53-67)
Türk:Alevi:Genel, Türk:Sünni:Yörük, Türk:Alevi:Yörük, Türkmen: Sünni,
Türkmen: Alevilerin birer etnik grup olduğunu ileri sürmektedir. Türkiye’nin etnik
yapısı hakkında ileri sürülen bu görüşler çerçevesinde bu çalışmada kısaca etnik
grup tanımlamasına ve Türk kültüründe Oğuz-Türkmen-Yörük kavramlarına
değinilecektir.
Küreselleşme ve küresel kültür konularının yoğun olarak tartışıldığı
günümüzde gündeme gelen en önemli konulardan biri etnik köken meselesi ve
“etnik grup” kavramıdır. Küreselleşme sürecinde bir taraftan millî devletlerin artık
işlevini tamamladığı, küresel bir yapılanma içerisine girildiği tartışmaları sürerken
bir taraftan da bu sürece paralel olarak etnik kimliklerin ön plana çıktığı
görülmektedir. Bu durum küreselleşme ^e yerelleşme süreçlerinin birlikte
ilerlediğini göstermektedir. Yaşanan bu süreç ile birlikte etnik ve etnik grup
kavramlarından ne anlaşıldığı sorusu gündeme gelmektedir. Türk sosyolojisinde
etniklik, etnik kimlik ve etnik grup kavramları üzerine çalışan bilim adamlarından
Türkdoğan (1997:59,40) “etnik” kavramını: “Dil, din ve kültürel farklılaşmaların bir
yansıması” olarak görmekte, “etnik grup” kavramını ise; genellikle üyeleri nesilden
nesile taşınan, kendine özgü ve başka gruplardan farklı sosyal ve kültürel geleneği
paylaşan veya daha karmaşık bir. toplumun parçası olan ya da tek başına bir grup
olarak tanımlamaktadır. Erkal (1994b: 133)ise etnik grubun, “birbirinden sosyal
mesafe bakımından uzak, ırkî veya kültürel olarak oluşmuş bir sosyal grup”
olduğunu ifade etmektedir. Etnik grubu kültürel unsurların belirlediğini belirten
Erkal, bu unsurlar arasında değer hükümleri, davranış normları, din, dil, örf ve
adetleri göstermektedir. Erkal (1994a: 90-91), bir etnik grubun oluşması için ise ana
kültür kalıbından dilde, dinde, görenek ve geleneklerde, edebiyatta, mimaride,
sosyal hayatın her parçasında tamamen farklılıkların söz konusu olması gerektiğini
belirtir.
Dünyada etniklik, etnik köken ve etnik grup konulan üzerine çalışmaları ile
dikkatleri çeken Smith (1988:9) ise bir topluluğun etnik kimliğini tanımlarken
öncelikli olarak o topluluğun soy, tarih, yaygın kültürü, dayanışması ve anıldıkları
isme bakmak gerektiğini kaydetmektedir. Etnik grubu da; “ortak bir geçmişe sahip,
yaygın bir şekilde tarih şuuru olan, bulundukları toprak üzerindeki unsurları
paylaşan ve dayanışma içerisinde olan gruplar” olarak tanımlamaktadır. Smith, bu
tanımlamasında etnik unsur için tarihin ve ortak geçmişin çok önemli olduğunu
vurgulamaktadır. Bir milletin kim olduğu ile ilgili sorunun cevabının ise o milletin
etnik kökeninde aranması gerektiği görüşünü ileri süren Smith(1999), buna neden
olarak da günümüzde milletlerin büyük bir kısmının belirli bir etnik topluluğun
devamı olmasını göstermektedir. Antropolojik literatürde ise “etnik gurup” : 1)
Geniş ölçüde biyolojik olarak kendini devam ettiren; 2) başlıca kültürel değerleri
paylaşan; 3) bir etkileşim ve iletişim alanı oluşturan ve; 4) aynı yapı içerisinde yer
alan diğer kategorilerden ayırt edilebilecek şekilde, diğerleri tarafından tanımlanan
ve kendisini tanımlayan bir kategoriye üyeliği gösterir şeklinde anlaşılmaktadır
(Barth 1996:296). Etniklik ve etnik grup ile ilgili yapılan bu tanımlamalara
bakıldığında etnik grup kavramının sınırlarının çokta belirsiz olmadığı görülür.
Ancak etnik gurup ile ilgili kimi yaklaşımlar bu konuyu belirsizliğe itmekte ve
çeşitli tartışmaların meydana gelmesine neden olmaktadır. Bu durum ise etnik grup
kavramının tanımlayana ve tanımlanana göre değişmesine yol açmaktadır. Etnik
grup tanımlamaları içerisin de en tartışmalı olanlardan birisi ise Peter Alford
Andrews’in tanımlamasıdır. Andrews (1989: 17), etniklikten “etnik grupları
karakterize eden kavramları, duygu, düşünce ve hareketler”i anladığını ifade
etmektedir. Ancak Andrews’in bu tanımlamasının çerçevesi çok geniştir. Bu
tanımlamaya göre sosyolojik anlamda alt kültür grubu olarak tanımlanan bütün alt
kültürler etnik grup olarak görülmektedir.
Sosyolojik açıdan bir toplum içerisinde kültürel çeşitliliklerin bulunması
doğal bir şeydir. Bir çok modem toplu.nda bazı grupların üyeleri içinde bulundukları
toplumun esas kültürünü paylaşırken aynı zamanda birtakım farklı değerlere,
normlara, geleneklere ve yaşama tarzına da sahip olabilirler. Aynı kültür yapısına
sahip olmakla birlikte, kültür unsurlarından sadece bir tanesinde veya bir kaçında
meydana gelebilen bir kopma nedeniyle ortaya çıkan farklılaşmanın her kültürün
içerisinde gözlenebileceğine işaret eden Özönder, bütün kültürlerin bu şekilde
farklılaşmalardan meydana gelebilecek bir takım alt-kültür gruplarını veya bunların
oluşma potansiyellerini bünyelerinde barındırdığını ifade eder (Özönder 1984:145).
Bu durum bütün toplumlar için geçerlidir. Buna göre “alt kültür” İçinde yer
aldıkları ekonomik, siyasal ve kültürel yapının temel değerlerine karşı olmamakla
beraber hakim kültürden kısmi olarak farklılaşan kültürel durum olarak kabul edilir
(Zanden 1993:42). Sosyolojik anlamda alt kültür olarak tanımlanan gruplar
Andrews’in yaklaşımında ise birer etnik grup olarak görülmektedir. Bu açıdan
bakıldığında Andrews’in Türkleri, Türkmenleri ve Yörükleri farklı birer etnik grup
olarak görmesi hatta Türkmenleri ve Yörükleri kendi içerisinde de Alevi ve Sünni
şeklinde bölerek yapmış olduğu kategorilendirmenin yanlış bir yaklaşım olduğu
görülmektedir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Türk kültüründe Oğuz-
Türkmen ve Yörük kavramlarının hangi anlamları ifade ettiğine kısaca değinelim.
Oğuz Adı
Oğuz adınm ne anlama geldiği ile ilgili olarak eski eserlerde yeterli bilgilere
rastlanılamamaktadır. Bu konudaki bilgi eksikliği ise Oğuz adının anlamı ile ilgili
olarak çeşitli görüşlerin ileri sürülmesine yol açmıştır. Kafesoğlu, “Oğuz” adına ilk
defa Barlık çayı (Ulu - kem = Yenisey’e dökülür) kıyısındaki 1. Kitabede
rastlanıldığmı(Altı Oğuz Bodunu) belirtir. Burada altı kabilenin birleşerek bir
“bodun” meydana getirmelerinden bahsedilmektedir. Bununla birlikte Kafesoğlu,
Oğuz tarzında adlandırmaların çok daha gerilere götürülmesinin mümkün olduğunu
da ileri sürer. Çin kaynaklarında, M.Ö 2.asra ait, O-kut adında bir kavimden
bahsedildiğini ifade eden Kafesoğlu’na göre bu ad Türkçe “Ogur” isminin Çince’de
ki şeklidir ki, Türkçe’de Z sesinin R telaffuz eden Türk topluluklarının söyleyiş
farklılıklarından ileri gelmiştir. Buna göre Ogur kelimesi Oğuz adının R
Türkçe’sindeki ifade tarzıdır(Kafesoğlu 1992 : 156). Oğuz adı ise Kafesoğlu’na göre
“ok” kelimesinde gelmektedir. Ok kelimesi Türkçe’de kabile anlamında
kullanılmaktadır. Buna göre “ok” kelimesinin eski Türkçe’de çoğul eki olan z ilavesi
ile türetilen “Oğuz” adı doğrudan doğruya “Türk kabileleri” manasını ifade
etmektedir (Kafesoğlu 1992 : 156). Oğuzlar üzerine çalışmaları ile bilinen Faruk
Sümer ise Oğuz adının aslı ile ilgili olarak bir çok bilim adamı tarafından çeşitli
görüşlerin belirtildiğini, örneğin J. Marquart, D. Sinor, L. Bazin, ve J. Hamilton’un
görüşleri, ancak gerçeğe en yakın olanının Macar bilginlerinden J. Nemeth
tarafından ileri sürülenin olduğunu ifade eder. Nemeth’e göre Oğuz ok+z’den
müteşekkildir. J. Nemeth, Ok’un oymak anlamına geldiğini z’ninde çokluk eki
olduğunu belirtir. Sümer, Nemeth’in bu görüşünün gerçeğe en yakın olanı olarak
görüldüğünü, Ok+uz, da ki k’nm ise söylene söylene g’ya dönüşmüş olabileceğini
kaydetmektedir (Sümer 1992 : 14).
Oğuzlar eski devirleri az bilinen Türk kavimlerindendir. Oğuzların tarihine
bakıldığında Oğuzlar hakkında 11. yüzyıldan önceki tarihlerde pek fazla bilginin
olmadığı son 9 yüz yıllık tarihin ise çok iyi bilindiği görülmektedir. Bize Oğuzlar ve
Oğuzca hakkında bilgileri veren ilk Türk bilgini ise Kaşgarlı Mahmud’dur. Özellikle
halk ve memleket hakkında verdiği bilgiler az ve tesadüfi olmakla birlikte büyük
değer taşımaktadır (Banguoğlu 1960 :1- 3). Kafesoğlu, 6. Yüzyıldan itibaren, Gök
Türk hakanlığında toplanan Türk kabilelerinden bir kısmının, 630’da başlayan fetret
devresinde, diğer birçok Türk boylan gibi, kendi aralarında birlik kurarak, Tola -
Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz - Oğuz “kağanlığım” meydana getirdiğini
belirtir. 10. Yüzyılın ilk yarısında da Oğuzlar Seyhun bozkırları ile, o civarlardaki
Karacuk (Fârâb) ve Sayran (Isfıcab) şehirleri havalisinde görülmektedirler. Oğuzlar
bu dönemde kışlık merkezi Yeni - kent olan bir devlet kurmuşlardır. Devletin
başında Yabgu bulunuyor, orduyu da subaşı idare ediyordu. (Kafesoğlu 1992 : 156 —
158).
Bu dönemde Oğuzları meydana getiren teşekküllerin her birine boy
denilmekteydi. XI. yüzyılda Oğuzların 24 boydan meydana geldiği görülmektedir.
Bize bu bilgiyi veren Kaşgarlı Mahmud’tur. Kaşgarlı Mahmud bu boylardan 22’sine
ait bir liste vermiştir. Oğuz boylarına ait tam liste ise XIV. Yüzyılın başlarında
Reşided’din tarafından verilmiştir. Reşided-din’de 24 boy iki kola ayrılmıştır.
Bunlardan biri Boz - Ok diğeri de Üç - Ok adlarını taşımaktadır. Kaşgarlı ve
Reşided-din’in listelerde boyların damgalan da gösterilmiştir. Her boyun damgası
yani belli bir işareti vardı. Reşided-dini’in listesinde damgalardan başka Ongunlarda
görülmektedir. Bunların hepsi eti yenmeyen avcı kuşlardır. Reşided-din Ongun
(Onkun) denilen hayvan veya kuşun kutlu sayıldığını,- incitilmediğini, etinin
yenilmediğini bildirmekte ve Ongun (Onkun) kelimesinin Türkçe de kutluluk demek
olan Oynuk’tan geldiğini ifade etmektedir(Sümer 1992 : 164-166). Oğuz
Türklerinde boy teşkilatı çok mükemmel ve muntazamdı. Boyların bir ordunun
alayları, taburları, bölükleri gibi düzenli disiplinli teşkilatları vardı. Bir askeri
bölüğünü, taburunu, alayını bilmesi gibi, her Türk de soyunu, sopunu, oymağını,
boyunu bilirdi (Türkay 1979 : 13). Oğuz boylarının Arab ve diğer bazı kavimlerde
olduğu gibi, münferit bir hayat geçirdikleri veya tek başına siyasi bir harekette
bulundukları nadir olarak görülür. Onların daima el halinde (yani üç - dört oymak
bir arada) yaşamayı sevdikleri görülmektedir. Bu husus onların siyasi yaşamlarında
önemli bir neden olmuştur (Sümer 1992 : 163)
Oğuzlara ait destanı mahiyetteki eserlere göre, Oğuz kabilelerinin en eski
tarihlerinde siyasi üstünlük Boz - Ok’larda olup Oğuz hükümdarları olan hanlar ve
Yabgu’lar Kayi, Yazır, Avşar ve Beğdil gibi bu kola mensup olan boylardan
çıkıyorlardı (Sümer 1953 : 55) Yine bizzat destanlarda da ifade edildiği üzere
Üçoklardan (Eymür boyundan) da hanlar olmuştur ve öyle bir zaman gelmiştir ki,
Üçoklar Bozoklar’ı kendilerine tabi bir hale getirmişlerdir (Sümer 1952 :437). Oğuz
Devletinin nasıl ve ne zaman yıkıldığı ile ilgili olarak ise Câmiüt Tevarîh’teki
destani tarihte bir haberin yer almasına karşılık Oğuz devletinin yıkılışı hakkında
tarihi kaynaklarda çok fazla bilgi yoktur. Oğuz devletinin yıkılması ile ilgili olarak
ilk ihtimal iç çekişmeler nedeniyle yıkıldığı, ikinci ihtimal ise oğuz devletinin
kuzeydeki komşuları Kıpçaklar tarafından ortadan kaldırıldıkları yönündedir.
Selçuklu Devletinin kurulması üzerine Oğuz ülkesinden (Mangışlak ve
Balhan=Balkan-Îsficab arası) dalgalar halinde Yakın Doğuya göçler yapılmaya
başlandığı görülmektedir. Kalabalık bir gurup ise 1054 yılında Karadeniz’in
kuzeyindeki topraklara göç etmiştir. Bu süreçte Oğuzlar arasında yerleşik hayata
geçişin sürdüğü de görülmektedir (Sümer 1992:62-66).Tarihi kaynaklarda bu
tarihlerden sonra ise Oğuz adının yerini büyük oranda Türkmen adının almaya
başladığı kaydedilmektedir. Şimdi kısaca Türkmen adının anlamına değinelim
Türkmen Adı
Oğuzların İslamiyeti kabulünden sonraki durumları ve Türkmenler hakkında
çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Sümer (1992 : 60) Oğuzlardan Müslümanlığı kabul
eden gruplara onları gayri Müslim kardeşlerinden ayırt etmek için, Mavera un-nehr
Müslümanlarınca Türkmen denildiğini ifade eder. Sümer, özellikle Türkmen adının
kullanılmasının nedeninin ise, Orta Asya’da ilk defa Müslamanlığı kabul eden Türk
kaviminin ismi olmasından kaynaklandığım belirtir. Buna göre Müslümanlığı kabul
eden İlk Türk kavimi Balasagun ile Mirki arasında yaşayan Türkmenlerdir. Bundan
dolayı o dönemden sonraki zamanlarda Türkmen adının Mavera ün-nehr
Müslümanalrı arasında “Müslüman Türk” anlamında kullanılmaya başlandığı
görülmektedir.
Türkmen adı yazılı literatürde ise ilk olarak X uncu yüzyılın son yarısında
Mukaddesi de görülüyor. Mukaddesi o zamanki İslam ülkesinin Orta-Asya’daki
sınırında bulunan yerleri anlatırken “Türkmen” adını iki yerde kullanmıştır (İnan
1987:555). Türkmen kelimesinin ilk izahına ise XI. Yüzyılda Kâşgarlı Mahmud’un
büyük lügatında rastlanmaktadır (Kafesoğlu 1958 : 121). Son dönem Türk
bilginlerinden Hüseyin Hüsameddin’e göre Türkmen adındaki “men” Türkçe
büyüklük eki olup, Türkmen “büyük Türk” anlamına gelmekte, Necip Asım’a göre
ise Türkmen kelimesi, Türk ile adam manasına gelen man’dan meydana gelmiştir ve
“Türk eri” tabirinin tercümesidir. Türk tarihi ile ilgilenen yabancı Türkologlardan
Türkmen kelimesinin anlamı üzerinde ilk bilimsel çalışmaları yapanlardan
Vambery’e göre ise Türkmen kelimesi Türk ile men’den oluşmuştur ve “Türklük,
Türkler” anlamına gelmektedir. J. Deny’de Türk dili grameri adlı eserinde
Türkçe’deki -men, -man ekinin kocaman, karaman, şişman v.b. sözlerde görüldüğü
gibi birleştiği kelimeye mübalâğa, fazlalık, büyüklük, üstünlük manası verdiği, bu
vesileyle de Türk ve -men’den oluşan Türkmen kelimesinin “koyu Türk, halis kan
Türk” anlamına geldiği görüşünü ileri sürmektedir (Kafesoğlu 1958 : 122 - 123).
Günümüzde de, Türkmen kelimesinin sonundaki men’in Türkçe mübalağa eki
olduğu (kocaman, azman, değirmen ilh...)söylenerek bu adın Öz-türk anlamına
geldiği üzerinde durulmaktadır(Sümer 1992:60).
Aynı kavim için kullanılan Oğuz ve Türkmen adlarıyla ilgili olarak şimdiye
kadar üç türlü fikrin ileri sürüldüğü görülmektedir:
1) Bunlardan ilki Köprülü ve Houtsma tarafından ileri sürülen görüştür. Bu
görüşe göre Türkmen adı Oğuzlara sonradan verilmiştir ve Müslüman olan
Oğuzlara Türkmen denilmiştir.
2) İkinci görüş Barthold’un görüşüdür. Bu görüşe göre Türkmen adı eski
olduğu aslı hakkında yeterli bilginin olmadığı ve Oğuzların Türkmen adı ile de
anıldığı şeklindedir.
3) Üçüncü olarak Kafesoğlu ve Pritsak tarafından öne sürülen görüşe göre
ise; Türkmen adı eski bir siyasi topluluk adıdır ve Oğuzlar ile Karluklar bu siyasi
topluluğa giren kavimlerdendir (Banguoğlu 1960 : 10).
Oğuz ve Türkmen kelimelerini açıklamada farklı görüşler ileri sürülse de
Oğuz ve Türkmen adının aynı Türk şubesinin adı olduğu noktasında
birleşilmektedir (Eröz 1991:17). Bu anlamda F. Köprülü’nün görüşü klasik bir değer
kazanmıştır. Köprülü, Divânü Lûgat’e dayanarak, Türkmen adının Oğuzlardan
Müslüman olan gruplara verildiğini ifade etmektedir(Kafesoğlul958: 128). Genel
kabul gören bu görüşe karşılık Kafesoğlu farklı bir görüş ileri sürmektedir.
Kafesoğlu’na göre Oğuzların İslâmiyet’i kabul etmekle Türkmen adını aldıkları
nazariyesi, bazı kaynaklarda doğrulanmasına rağmen, pek ikna edici
görünmemektedir. Çünkü Kafesoğlu, son araştırmaların, Karlukların, Çu, Talaş,
Yedisu bölgesine hakim bulundukları en kuvvetli dönemlerde(Xl.yüzyılın ilk
dönemi) kendilerine, siyasi bir isim olarak, aynı zamanda Türkmen dediklerini
gösterdiğini ileri sürmektedir. Son zamanlardaki bu araştırmalar çerçevesinde
Kafesoğlu’na göre “şimdilik, hiç olmazsa, IX. Asır boyunca Türkmen sözünün,
siyasi tabir olarak, mevcut bulunduğu ve Karluklar tarafından kullanıldığı, fakat o
tarihlerde Oğuzlara Türkmen denilmediği kuvvetli bir ihtimalle kabul edilebilir”.
Ona göre Türkmen admın kullanılışının VI. ve VIII. asırlar arasında kullanılan “Kök
Türk” tabiri ile yakın bir ilişkisi var. Buna göre Kök Türk tabiri nasıl belli bir
kabilenin ismi değil de siyasi bir kavram ise , Türkmen tabiri de, aynı anlamda
olmak üzere, Karlukların en kudretli zamanlarında kullandıkları siyasî bir isimdir.
Kafesoğlu’na göre “IX.asırda Kök Türk kelimesinin ifade ettiği tarihi vâkıa artık
maziye mal olmuş, cihanşümal hakimiyet sona ermiş, siyasî Türk birliği dağılmış
olduğu için bir yandan Uygurlar, bir yandan Oğuzlar gibi diğer Türklerle hasım
vaziyette olan Karluklar tarafından Kök Türk tabiri şüphesiz kullanılamıyacağı
cihetle, Karlukların, onun yerine, aşağı yukarı benzer bir mefhuma alem olarak,
‘Türkmen’ tabirini ikame ettikleri anlaşılmaktadır” (Kafesoğlu 1958:130-132).
Türk tarihinde “Türkmen” adının Oğuzların Müslüman olmalarından sonra
“Oğuz” adının yerine geçmeye başladığı bir süre sonrada tamamen “Oğuz” adının
yerini aldığı genel kabul gören bir yaklaşımdır. Anadolu’yu 1071 Malazgirt
Savaşından sonra fetheden Türkmenler(Oğuzlar), çok kısa bir süre içinde başta
Anadolu’nun dört bir yanı olmak üzere Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika kıyı
şeridinde uzanmışlar ve buralara 24 oğuz boyuna mensup toplulukları
yerleştirmişlerdir, Türkmenler Oğuz Türklerinin kendileridirler ve Oğuzların 24 boy
ve soy adlarını: Afşar, Beğdili, Kaıkın. Bayındır, Çepni, Salur, Alanyontlu, Yüreğir,
Ağva (Ağba), Kınık, Bayat, Yazır, Akevli, Karaevli, Döğer, Dudurga gibi, kabile ve
aşiret halinde olmayanlar da köy ve yer adları halinde bu adları taşımışlardır (Kum
1949 : 69 - 70). Türkmenler ana yurtlarından getirdikleri devlet teşkilatlarına ait
müesseselerini ve geleneklerini İslam Dünyasında da devam ettirmişlerdir. Osmanlı
Devleti döneminde çok önemli görevlerde bulunan Türkmenler bir süre sonra
yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Türkmenlerden yerleşik hayata geçmeyip
konar-göçer yaşayanların bir kısmının ise Yörük olarak adlandırıldığı görülmektedir.
Şimdi Yörük adma ve Yörüklere kısaca değinelim.
Yörük kelimesi etimolojik açıdan çok fazla tartışılmış kelimelerden birisidir.
Türkmen ve Yörük kelimesinin tarihi vesikalarda eş anlamlı kullanıldığını belirten
Eröz’e göre (1967 :6) Yörük kelimesi yörümek fiilinden türeyen bir isimdir ve
yörüyen, bir yerde durmayan, göçküncü, konar-göçer, göçebe olan anlamlarına
gelmektedir. Eröz, Yörümek fiilinden yapılma Yörük kelimesinin aynı zamanda
Anadolu’ya gelip yurt tutan göçebe Oğuz boylarını (Türkmenleri) ifade eden bir
kelime olduğunu kaydeder(Eröz 1991:20). Oğuzlar, Türkmenler ve Yörükler üzerine
çalışmaları ile bilinen Faruk Sümer’e göre de Yörük adı yörü-fiilinden -k ekiyle
yapılmış bir isim olup yörüyen anlamına, deyim olarak ise göçebe anlamına
gelmektedir. Sümer, Kanunnamelerde de Yörük deyiminin göçebe yaşayış şeklini
ifade ettiğini kaydetmektedir. Sümer, XVI. Yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerinde
Halep Türkmenleri, Yeni il ve Dulkadirli elininde bazen bu adla, yani Yörükan-ı
Haleb, Yörükan-ı Dulkadiriyye şeklinde anıldıklarını ifade eder. Yörüklerin
yayıldıkları sahalar ise Kızılırmak yayının batısından İçeli’de içine alacak şekilde
çekilecek çizginin batısında kalan bölgeler ile Rumeli topraklan olarak tespit
edilmiştir. Bundan dolayı, Anadolu’nun batı bölgelerinde XVII. Yüzyıldan önce
konar - göçerlik edenlere ve bunların kurdukları köylere “Yörük” veya “Yörük -
köyü”, bahsedilen yüzyıldan sonra buralara gelen konar - göçerlere de “Türkmen”
denilmiştir (Gündüz 1997 : 38). Eröz ve Sümer gibi Türkay’da (1979 : 821) Yörük
deyiminin iyi ve çabuk yürüyen, göçebe, Anadolu’nun çadırda oturan Türkmenleri,
bir yer de yerleşmeyen göçebe halkı anlamlarına geldiğini, bunların, Anadolu’ya ve
oradan Rumeli’ye yayılmış Türkmen toplulukları olduğunu ifade etmektedir.
Görüldüğü üzere “Yörük” Anadolu ve Rumeli’de konar-göçer hayatı yaşayan Türk
kabilelerine verilen bir isimdir. Yörüklerin başında bulunan kişinin ise “mir-i
Yörükan” veya “Yörük Beyi” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Dulkadir(1997:
11-13), Yörüklerin Anadolu’da veya Rumeli’de oturdukları bölgelerin adını aldıkları
gibi, kendi eski adları ile de anıldıklarını kaydetmektedir. Örneğin Anadolu
Yörüklerinin bazılarının adları şunlardır. İçel Yörükleri, Alaiye Yörükleri, Tekeli
Yörükleri, Bursa Yörükleri, Haruniye Yörükleri, Maraş Yörükleri, Ankara
Yörükleri, Eğridir Yörükleri, Araç Yörükleri, Taraklı Yörükleri, Murtana Yörükleri,
Nacaklı Yörükleri, Nasırlı Yörükleri, Eski Yörük, Toraman Yörükleri, Tacirleri
Yörükleri, Tor Yörüğü. Rumeli Yörüklerinin adları ise şu şekildedir: Tanrıdağı
Yörükleri, Naldöken Yörükleri, Kocacık Yörükleri, Ofcabolu Yörükleri, Vize
Yörükleri, Yanbolu Yörükleri, Selanik Yörükleri.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundaki önemli unsurlardan birisini teşkil
eden konar- göçer aşiretleri yaşadıkları bölgelere göre “Türkmen” veya “Yörük”
adını aldıkları görülmektedir(Şahinl982 : 285). Örneğin Sümer ve Gökbilgin
,Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yörük adıyla bilinen bu konar - göçer
gruplardan Kızılırmak’ın doğusundakilerin “Türkmen”, batısındakilerin ise “Yörük”
olarak adlandırıldıklarını kaydederler(Eröz 1991:23). Sümer (1992:143) bugün Orta
ve Batı Anadolu’da bazı yerlerde yan yana Türk,Yörük ve Türkmen köylerinin
bulunduğunu belirtir. Sümer, buradaki Türk denilen köylerin o bölge ve yörenin
Selçuklular ve Beylikler devrinde yerleşmiş en eski Türk halkına ait olan yerler
olduğunu, Yörük adıyla anılan köylerin ise XVII. yüzyıldan önce o bölgede yaşayan
ve son yüzyıllarda yerleşen Yörükler tarafından kurulduğunu, Türkmen köylerinin
XVII. yüzyıldan itibaren Orta ve sonra Batı Anadolu ile Marmara bölgesine göç
etmiş ve son asırlarda oralarda yerleşmiş Boz-Ulus, Halep Türkmenleri ile Yeni-İl’e
mensup oymaklar tarafından meydana getirildiğini kaydetmektedir.
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Yörükler Andrews’in ifade
ettiği gibi ayrı bir etnik grup değildirler. Yörükler yaşama tarzlarının bir gereği
olarak konar-göçer bir hayat yaşayan Türklerdir. Onları Türkmenlerden ayıran
özellikler etnik nedenlerden değil sadece konar-göçer olup olmama, yada
yerleştikleri bölgelerden kaynaklanmaktadır. Türk kültüründe önemli bir yere sahip
olan konar-göçer Yörüklerin sürülerini beslemek üzere mevsimlere uyarak
dolaştıkları görülmektedir. Yörükler bulundukları sahalara göre kışı ovalarda ve
sahillere yakın düzlüklerde geçirmişlerdir. Bunun nedeni ise bu mevsimde sürülerine
ve hayvanlarına müsait otu buralarda bulmaları ve kışın soğuklarından
korunabilecekleri sahalarında ancak buralarda olmasıdır. Koyun sürüleri, atları ve
sığırları olan Yörükler kışları bu gibi yerlerde geçirirken yazlarını da yaylalarda
geçirmişlerdir (Güngör 1941 : 5). Türkiye’de konar-göçer Yörüklere günümüzde de
rastlanmaktadır. Büyük bir kısmı yerleşik hayata geçen konar-göçer Yörüklerin bu
son temsilcileri Sarıkeçili Yörükleridir. Kışın Mersin civarlarında yazın ise Konya
Seydişehir civarlarında konaklayan bu son konar-göçerlerin sayısı, yerleşik hayata
geçme nedeniyle, her geçen gün azalmaktadır.
Sonuç olarak Anadolu’da aşiret, oymak ve boyların yerleşim biçimlerinin
genellikle 24 Oğuz boyu esasları altında gerçekleştirildiği ve bu Oğuz boylarına
mensup teşekküller içinden bazılarının büyük federasyonlar oluşturduğu, çeşitli
adlar altında Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulundukları yerlere göre isimler aldığı
bilinmektedir (Türkdoğan 1996:20). Tarihi kaynaklarda bazen Türkmen bazen
Yörük olarak rastlanan, seyahatnamelerde de bu suretle zikredilen, bu Türk
topluluğunun kökeni itibariyle kesinlikle Oğuzlardan olduğu XV.asırda yaşayan ve
imparatorluğun kuruluşu ile ilgili en eski bilgileri verenlerden Oruç Bey’in “bu oğuz
tarifesi göçküncü Yörükler idi” şeklindeki ifadesiyle de sabittir (Gökbilgin 1957:6).
Caferoğlu’nunda (1973:80) belirttiği gibi Oğuz-Türkmen ve Yörükler birleşik halde
Anadolu’nun etnik yapısını teşkil etmiş ve ona kesin bir hüviyet kazandırmışlardır.
Dolayısıyla isim ve mezhep farklılıklarına bakarak Türkmenleri ve Yörükleri farklı
birer etnik grup olarak tanımlamak yanlış bir yaklaşımın göstergesidir. Tarihi
kaynaklarda “Türkmen” admın zamanla “Oğuz” adının yerini aldığı Yörüklerinde
Türkmenlerin konar-göçer yaşayan bir kısmı olduğu çok açık bir şekilde
bilinmektedir. Bu anlamda Yörük ve Türkmen olarak adlandırılan Türklerin yaşam
biçimlerinden veya yaşadıkları coğrafyadan kaynaklanan nedenlerden dolayı kısmi
kültürel farklılaşmaları Türk kültürü içerisinde ancak alt kültür olarak
değerlendirilebilinir.
Kaynakça
ANDREWS, Peter Alford. Ethnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden, Dr.
Ludwig Reichert Verlag, 1989.
AKSOY, Erdal. “Anadolu’da Yaşayan Oğuz Türklerinde Sosyal Farklılaşma: Türkmenler ve
Yörükler”, Kök Araştırmalar Dergisi Osmanlı Özel Sayısı, 2000:105- 121.
BANGUOGLU, Tahsin. “Oğuzlar ve Oğuzeli Üzerine”, Türk Dili Araştırmalar Yıllığı
Belleten 1959’dan Ayrı Basım, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1960.
BARTH, Frederik. “Ethnic Groups and Boundaries”(1969), W.SOLLARS(Ed.), Theories of
Ethnicity, New York: New York University Press, 1996 : 294-323.
CAFEROĞLU,Ahmet. “Anadolu Etnik Yapısının Oğuz-Türkmen-Yörük Üçlüsü”,
İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi Cilt V, Cüz 1-4, 1973:75-86
DULKADİR, Hilmi. İçel'de son YörüklerSartkeçililer,İçel, İçel Valiliği Yayınları, 1997.
ERKAL, Mustafa. Etnik Tuzak, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı, 1994a.
------ İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, İstanbul,Türk DünyasI Araştırmalar Vakfı,
1994b.
ERÖZ, Mehmet. “Türk köy Sosyolojisi Meseleleri Yörük-Türkmen köyleri”, Türkiye Harsi ve
İçtimai Araştırmalar Dergisi, sayı 81, 1967.
ERÖZ, Mehmet. Yörükler, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1991.
GÖKBİLGİN,Tayyib. Rumeli’de Yörükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İstanbul,
İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1957.
GÜNGÖR, Kemal. “Cenubi Anadolu Yörüklerinin Etno-Antropolojik Tetkiki”, Ankara, Dil
ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji ve Etnoloji Enstitüsü Neşriyatı, 1941.
GÜNDÜZ, Tufan. Anadolu 'da Türkmen Aşiretleri "Bozuluş Türkmenleri 1540-1640”,
Ankara, Bilge Yayınları, 1997.
İNAN, Abdulkadir. Makaleler ve İncelemeler, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1987.Saadet Çağatay
KAFESOĞLU, İbrahim. “Türkmen Adı, Manası ve Mahiyeti”, Jean Den armağanından Ayrı
Basım, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1958:121-133.
-------’’Oğuzlar”, Türk dünyası El Kitabı l.cilt, Ankara, Türk Kültürünü Araştırmaları
Enstitüsü, 1992:156-160.
KUM, Naci. “Türkmen, Yörük ve Tahtacılar arasında Tetkikler, Görüşler”, Türk Folklor
Araştırmaları, Cilt 1, Sayı 5,1949:69-71.
ÖZÖNDER, M. Cihat. “Kültür Bütünleşmesi ve Alt Kültür Gruplan Hakkında Düşünceler”,
Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl XXII/1-2, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü Yayını, 1984.
SMİTH, Anthony D. “The Myth of the Modern Nation and the Myths of Nations”, Ethnic
and Racial Studies Vol:l, London, 1988.
-------Millî Kimlik, İstanbul, 1999.
SÜMER, Faruk. “Osmanlı Devrinde Anadolu’da Yaşayan Bazı Üçoklu Oğuz Boylarına
mensup Teşekküller”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 1952:437¬
508.
-------“Bozoklu oğuz Boylarına Dair”, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1953:64-103.
.......Oğuzlar(Türkmenler), İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları,1992.
ŞAHİN, İlhan. “Osmanlı İmparatorluğunda Konar-Göçer Aşiretlerin Hukuki nizamları”, Türk
Kültürü, Yıl 20, Sayı 227.
TÜRKAY, Cevdet. Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak,
Aşiret ve Cemaatler, İstanbul, Tercüman Gazetesi Yayınları, 1979.
TÜRKDOĞAN, Orhan. “Anadolu’nun Etnik Yapısı, Dünü ve Bugünü”, Türk Dünyası Tarih
Dergisi, Sayı 112, 1996
-------Etnik Sosyoloji, İstanbul, Timaş Yayınları, 1997.
ZANDEN, J.W. Vander. Sociology, The Core, New York, McGraw-Hill, 1993.