ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
İMPARATORLUK DÖNEMİNDE DENİZCİLİĞİMİZ:
OVA’DAN OKYANUSA TURGUT REİS
TÜBAR-XXVIII-/2010-Güz/
ÖZ: Bu çalışmada Türk denizcilik tarihinde önemli yeri olan Tur¬
gut Reis’in hayatının konu alındığı bir roman üzerinde durulmuştur. Tur¬
gut Reis romanında, yazarın Osmanlı İmparatorluğuna eleştirileri, çökü¬
şün asıl nedenleri üzerine yaptığı yorumlar ele alınmıştır. Romandan ha¬
reketle, “Halikarnas Balıkçısı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde deniz¬
ciliğimizin ihmal edildiği görüşündedir”, tezi ortaya konulmaktadır. Ay¬
rıca, kurgunun temelini oluşturan çatışma üzerinde durulmuş, bir köylü
çocuğunun bütün dünyaya nam salan kahraman hâline gelişinin öyküsü de
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir
Kabaağaçlı), Turgut Reis, Türk Romanı, Türk Romanında Osmanlı İmpa¬
ratorluğu
Our Maritime in the Imperial Era: The Captain Turgut, from Plain
to Ocean
ABSTRACT: This study investigates a novel about the life of the
Captain Turgut who was an important figure in Turkish marine history.
This novel includes the criticisms of the author against the Ottoman Em¬
pire; he also explains the reasons of the fall of the empire. According to
Halikarnas Balıkçısı the navy had been neglected during the Ottoman
Empire. Besides, the fiction which was grounded on conflict has been
emphasized and the story of a peasant child who turns out to be a world¬
wide known hero has been analyzed.
Key Words: Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), the
Captain Turgut, Turkish Novel, Ottoman Empire in Turkish Novel.
Giriş
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), denizcilik tarihimi¬
zin önemli bir isminin hayatını, romana has anlatımı kullanarak, bir ba¬
kıma destanlaştırmaktadır. Turgut Reis romanında, denizcilik tarihimizde
elde ettiği zaferlerle anılan bir kahramanımızın doğumdan ölüme yaşantı¬
sı vardır. Turgut Reis’in hayatını kurgulayan bu romanda, yazarın deniz¬
ciliğe, deniz hayatına ait deneyimlerinin ve engin bilgisinin yanında Os¬
manlı tarihine ait ilgi çekici yorumlarını da görmekteyiz.
Roman, Bodrum ve çevresinin yüzyıllara dayalı, denizle şekillen¬
miş yaşama tarzını da gözler önüne serer niteliktedir.
Ova - Deniz Arasında: Turgutca’dan Turgut Reis’e Doğru
Turgut Reis romanının ilk bölümü Osmanlı İmparatorluğunun de¬
nizcilik efsanesi durumundaki Turgut Reis’in çocukluk yıllarına ve deniz¬
le gerçek anlamda tanışmasına ayrılmıştır. Buradaki çatışma ova ile deniz
arasındadır. Annesi ve babası Çoban Veli O’nun ovada yaşamasını iste¬
mektedir. Ancak çevresinde gördükleri, dinlediği maceralar ve ruhundan
gelen ses de O’nu denize çekmektedir. İşte bu çatışma romanın ilk bölü¬
münü oluşturur.
Halikarnas Balıkçısı Turgut Reis’in anlatımına çocukluk yılların¬
dan başlar. Bir kahramanın gelişini, denizcilikle ilgili yaşama tarzı çevre¬
sinde, adım adım izletir okuyucusuna. Turgut Reis’in hayatına dair bili¬
nenleri, doğduğu ve yaşadığı bölgeyi iyi bilen bir yazar olarak, kurgula¬
ma gücüyle birleştirir. Bu bağlama Turgutca’nın doğumu ve isim alma
töreni yazarın geleneğe dayalı yaşama biçimini çok iyi bildiğini göster¬
mektedir.
Turgut Reis, Muğla ilinin (o zamanki ismiyle Menteşe) Sıralovaz
yarımadasının Karabağ köyünde Çoban Veli’nin oğlu olarak dünyaya
gelir. Çocuğun adını, Kör Ali’nin karısı Emine’nin öldürülen oğlunun
anısına “Turgutca” koyarlar. Eski birer denizci olan Kör Ali ve
Hüsameddin Veli’nin de bulunduğu bu ad verme töreninde Dede Kor-
kut’tan gelen ad verme geleneği vardır. Ayrıca çocuğun denizci olması
için duaların yapılması da romandaki kahramanın gelişine zemin hazırlar
niteliktedir.
Romanın ilk bölümlerinde Bodrum ve çevresinin geleneksel yaşa¬
ma tarzını görürüz. Toprağa dayalı hayat ve denizcilikle şekillenmiş ya¬
şama tarzları kol kola yürümektedir. Turgutca’nın babası Çoban Veli
toprağa bağlı, Kör Ali ve Hüsameddin de denize bağlı yaşama tarzını
temsil ederler.
Turgutca’nın Turgut Reis olması yönündeki veya ova ile deniz ara¬
sında yaşadığı çatışmada denizden yana tavır almasında, dinlediği üç
temel hikâye çevresindedir. Bunlar; Hüsameddin (Tabhatabacak), Kör Ali
ve deniz kıyısındaki korsan grubun anlattıklarıdır.
İki yaşama tarzı arasında bocalayan Turgutca’nın kararında evvela
Kör Ali ve Hüsameddin’in anlattığı maceralar etkili olur. Anlatılan mace¬
ralar, o kadar etkileyicidir ki, sağlam bir denizcinin alması gereken ders¬
ler niteliğindedir. Bu maceralar ve anlatılan yaşanmış acılar, dönemin
sosyal, siyasal zemini hakkında da bilgi verir niteliktedir. Aynı zamanda
şuurlu bir insanın yetiştirecek kadar da eğitim değeri taşımaktadırlar.
Hüsameddin yetmişini aşmış bir deniz gazisidir. Altmış yıl önce
korsanlara karışmıştır. Bir akşam, bir Türk korsan perkendesinin
(brigantin) denizcilerinin ateş yakarak türküler söylemesinin etkisinde
kalarak, denizcilerin arasına karışmıştır. Yirmi yıl önceki bir deniz sava¬
şında sağ kolu toptan ateş edilen bir zincir parçasıyla uçurulmuştur. Kol¬
suz olmasına rağmen korsanlardan ayrılmamıştır. Köyüne döndükten
sonra “Tahtabacak” namıyla tanınır olmuştur.
Halikarnaslı Kör Ali ise; İtalyanca, Rumca, Arapça ve İspanyol¬
ca’yı su gibi bildiği için “Gâvur Ali” lakabının almış eski bir denizcidir.
Bir zamanlar iki kardeşiyle birlikte denize açılan Ali, 25 yıl süren deniz¬
cilik hayatından sonra köyüne dönmüştür. Gözlerini tamamen kaybetmiş¬
tir. İspanyol korsanlarının, kocasını ve çocuğunu öldürdüğü Emine ile
evlenmiştir. Kör Ali’nin hayatı çevresinde, karısı Emine’nin yaşadığı
dram da anlamlıdır. Emine’nin yaşadıkları, oğlu Turgutca’nın katledilme¬
si; dönemin acımasız yaşayış tarzını da gözler önüne sermektedir.
Üç kardeşiyle birlikte büyük acılar yaşayan Kör Ali’nin aşağıya bir
bölümünü aldığımız hikâyesi bu bakımdan dikkat çekicidir:
“Her kürekte dört kişi idik. Benim bir yanımda bir İtalyan,
öteki yanımda bir İspanyol vardı. İkisi de katildiler. O forsa koğu¬
şunun loş ışığında üç kardeş birbirimizin yüzünü bulamaz, tanıya¬
maz olduk. Birbirimizden uzaktık, fakat yürekçe birliktik. Sesleri¬
mizle birbirimizi teselli ederdik. Fakat günler geçtikçe bazen umut¬
la ve bazen da umutsuzlukla söylediğimiz bir türküdeki seslerimizi,
bizim değilmişler gibi tanıyamaz olduk” (Turgut Reis, 4. bs, Bilgi
Yayınevi, 1983, s.17).
Bu satırlarda ve romanın ilk bölümlerinde görüldüğü üzere 1400’lü
yılların sonlarında denizcilikte Türk varlığından çok İspanyol ve İtalyan¬
ların kesin hâkimiyeti söz konusudur. Bu hâkimiyet, küçük orandaki Türk
denizcilerinin büyük acılar yaşamasına da neden olmaktadır. Kör Ali’nin
her parçası büyük bir dram olan yaşadıkları, o dönemin küçük çapta olan
Türk denizci ailelerinin ortak dramı niteliğindedir.
Kör Ali’nin anlattıklarından oluşan aşağıdaki satırlar da, çocuklu¬
ğundan itibaren Avrupalının bize düşmanca yaklaşımını bilen ve bu tarz¬
da yetişen Turgut Reis’in gelecekteki duygularına yön verir niteliktedir:
“Biz oturduğumuz yerde insancasına işimizle gücümüzle uğ¬
raşırken, Haçlı sefer yaparak gelir sataşır, Müslümanız diye bizi
keser, biçer, ev - barkımızı yağma eder, yakar, yıkarlar. Bunun
üzerine kalkıp onlara güzel bir dayak atmak zorunda kalırız. Köte¬
ği yeyince, ‘aman vurmayın! Sayımız suyumuz yok, gelin de barışa¬
lım.’ Derler. ‘Pekâlâ’ deriz... ‘Şu kadar yıl sürecek karşılıklı bir
saldırmazlık anlaşması imzalayalım.’ Derler. İmzalarız! Silahı bı¬
rakıp işimize gücümüze döndüğümüzü görünce daha demince ver¬
dikleri söze ihanet ederek gene Haçlı seferi diye başımıza tebelleş
olurlar. Yurtta Patriği, hahamı, kilisesi, okulu serbest iken, İspan-
ya’sında, Sardenya ve Sicilya’sında kanına geçmedik hemen hemen
Katolik, Protestan ve Müslüman bırakmazlar. Eh bu iş
hayretullaha dokunmaz da neye dokunur?” (s. 28).
Burada bir köylünün, insanî değerler ölçüsünde Avrupalıya bakışı¬
nı, yaşadıkları çevresinde, kendi anlatım tarzıyla nakledişini de görürüz.
Halikarnas Balıkçısı, romanın sonlarında anlatacağı Hızır Reis’in
(Barbaros) hayatını, Turgutca’nın, deniz kıyısındaki bir ateşin çevresinde
oturan korsan grubuna anlattırır. Burak Reis başta olmak üzere Türk ge¬
micilerinin kahramanlıklarını birbirine anlatan grupta, söz dönüp dolaşır
Hızır’a (Barbaros) gelir: Midilli’de Yakup adında bir köylü vardır. Bu
köylünün de İshak, Oruç, İlyas ve Hızır adında dört çocuğu bulunmakta¬
dır. Bu aile, varını yoğunu satarak 20 - 30 tonluk bir yelkenli yapar. İs-
hak dışındaki üç kardeş daha önce, yük ve ticaret gemilerinde tayfalık
ettiklerinde, çevre kıyılarını çok iyi bilmektedirler. Bir gün Rodos şöval¬
yelerinin gemisi üzerlerine saldırır ve İlyas şehit olur. Hızır’ı da Rodos’ta
bir zindana atarlar. Bir yolunu bulup Rodos’tan kaçan Hızır, Antalya’da
Şehzade Korkut’un maddi ve manevi yardımıyla “halis Antalya kereste¬
sinden on dokuz oturaklı bir perkende” yapar. Kardeşi Oruç ile birlikte
denizlere açılan Hızır, birçok gemi ele geçirir. Hızır ve Oruç kardeşlerin
artık birer kahraman denizci olarak adları dillerde dolaşmaktadır.
Ancak Yavuz Sultan Selim’in tahta geçişi ile denizcilerimizin du¬
rumunda değişiklik olur. İki kahraman kardeş; hamileri olan Şehzade
Korkut’un ortadan kaybolması ve Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı kor¬
sanlarının Türk sularında gezmelerini yasaklaması ile denizlerimizden
uzaklara giderler. Korsanların anlattıkları ve yazarın tarih bilgisi ışığında
önce Tunus’a, daha sonra da Güney Avrupa sahillerine başvururlar. Anla¬
tılan bu serencam, daha sonra, onunla (Hızır Reis) çok iyi dost olacak bir
başka kahramanın doğuşunu da hızlandırmış, Turgutca’nın denizcilikte
karar kılmasını netleştirmiştir.
İşte Turgut Reis, “Turgutca” döneminde bu hikâyelerle büyüdü. Bu
acılar, deniz sevgisi ile birleşerek, onda, sevdiklerinin intikamını almak
arzusunu uyandırdı.
Çoban Veli’nin oğlu Turgutca, önceleri baba mesleğini sürdürür.
Şafak söktükten sonra, koyunları ve keçileri dağa veyahut deniz kıyısına
götürür, böylece özgürlük boyutunu daha çocuk yaşlarından itibaren tat¬
mış olur. Tabiat güzelliğinin etkisinden başka Hüsameddin ve Kör
Ali’nin korsan hikâyeleri de, küçük Turgutca’yı deniz aşkıyla yanıp tu¬
tuşturuyordu.
Turgutca’nın hayatındaki en önemli aşamalarından biri denizci ol¬
maya karar verişidir. Annesi ve babası çocuklarını bir daha göremeyecek¬
lerinin ıstırabı ile bu düşüncesinden ellerinden geldiği kadar onu uzaklaş¬
tırmak isterler. Ancak Turgutca’nın, deniz aşkı yüreğine kazınmıştır. Her
gün deniz kenarına gider ve ufuklara dalar. Ufuklarda Tahtabacak ve Kör
Ali’den dinlediklerini görür, yaşar; kendini o iklimlere ait görür. Ova ile
deniz arasındaki karar aşamasını şu satırlar dile getirir:
“Turgutca bilmedi neden, fakat ‘yerinde serili duran ovayı
da, ortasında saplı duran kuleyi de, şu geviş getiren keçileri de is¬
temem! ’ dedi.
Turgutca keçileri kaldırıp dağın tâ tepesine sürdü. Önünde
adalar, çepçevre peri halkaları teşkil ediyorlardı. Binlerce yıldır
içine, derinliğince insan kanı akmış olan Arşipel’in dalgaları gene
masmavi idi. Aşağıda kıyının önünde küçük Çatal adacıkları sıra¬
lanıyordu. Ondan sonra Sporad adaları geliyordu.” (s. 30)
Bu satırlar, kendince bir ufuk çizen bir çocuğun, gelecekte büyük
adam olacak bir çocuğun habercisi niteliğindedir. Burada deniz ile ova
arasındaki Turgutca’nın çatışmasını da görürüz. Denizlerde levent olmak
da başkalarının emrinde çalışmaktı. Bu da Turgutca’nın ruhuna uygun
değildi. O denizin açıklarında kendi hayatını buluyordu.
Yazar;, bir kahramanın gelişini anlatırken bazen roman kurgusunun
dışına çıkar, Turgutca’nın gelecekte bir kahraman olacağının işaretlerini
verir. Yani okuyucu bir roman okur gibi, kahraman bir denizcinin hayatı¬
nın anlatıldığının farkındaymışçasına romanı okur:
“Acaba çocukken keçileri gütmek için çoban sopasını tutmuş
olan elinin, bir gün gelip de imparatorlukları temelinden sarsaca¬
ğını seziyor muydu?” (s. 101).
Bu satırlar kronolojik bir sıra ile kurgusunu ayarlamış bir yazarın
gelecekten haber verdiğini ve araya girerek okuyucu ile diyalog oluştur¬
duğunu göstermektedir.
Denizcilik Efsanesi Turgut Reis Ve Osmanlı’da Denizcilik
Turgut Reis romanında, Turgutca’nın çocukluğunun hemen ardın¬
dan denizlere açılması ve günden güne artan zaferleri, savaşlardaki insan¬
ca davranışları, güçlü kişiliği ve zekiliğinin anlatıldığı olaylar dizisi yer
almaktadır.
Halikarnas Balıkçısı, Turgut Reis’in denizcilikteki yetişme döne¬
minde, Osmanlı’nın denizciler dünyasındaki görünüşünü, Turgut Reis’in
esir aldığı Paho’nun anlattıkları çevresinde vermektedir. Turgut Reis’in,
bir Osmanlı gemisini neden zapt etmeye çalıştın sorusuna Paho’nun ver¬
diği cevap oldukça anlamlıdır: Türklere yardım etmenin cezası, Akde¬
niz’deki bütün adalarda ölümdür. Bu söz, Osmanlı’nın gücünden kaynak¬
lansa gerek, düşmanının ne denli çok olduğunu da göstermektedir.
Turgut Reis romanında, kahramanın yaşadıkları çevresinde anlatı¬
lan Osmanlı deniz savaşları, Cenevizlilerle Osmanlılar arasında geçer.
Turgut Reis, deniz savaşlarında zafer üzerine zafer kazanmaktadır. Onun
zaferleri kazanmasındaki sır, Halikarnas Balıkçısı’nın kurguya dayalı
yorumu çevresinde şöyledir:
“Turgut Reis birkaç yıllık deniz savaşlarında birçok şeyler
görmüş ve öğrenmişti. Şövalyelerin asalet ve rütbeleri, onların
emirlerindeki denizcilerle dostluk bağı bağlamalarına engeldi. On¬
ların denizcileri - o zamanın Avrupa uluslarınca da böyle idi ya -
onların köleleri sayılırdı. Oysa Turgut Reis’e göre, kendi denizcile¬
ri kendi arkadaşları idi. Bir kayık karaya çekileceği zaman
Turgutca, palamar ipini kendi denizcileri ile beraber çekerdi.” (s.
125 - 126).
Turgut Reis’in bir denizci olarak bütün dünyaya ün salması
1500’lü yılların başıdır. Bu yıllarda Amerika yeni keşfedilmiş; İspanyol-
lar Amerika’nın yerlilerini kılıç, kamçı ve ateşle öldürerek ellerindeki
değerli mücevherleri almışlardır. Romanda, 1510 yılındaki Osmanlı’nın
durumu ve Turgut Reis’in açılımı hakkında da şu bilgiler verilir:
“O yılın ilkbaharı gelince, Turgut Reis Mandalyat Körfe-
zi’nden bir kadırga, bir kalita, bir fırkata ve bir perkendeyle denize
açıldı. Yavuz Sultan Selim doğuyla uğraşmak üzere bütün Batılılar-
la barış halindeydi. Bu sebepten Osmanlı sularında korsanların
hareketlerine kötü gözle bakıyordu. Bundan dolayı da Turgutca,
Sıralovaz kıyılarına sessiz sedasız, gizlice gelir giderdi. Ama bu se¬
ferki denize açılışında köyü Karabağ’ı ve Sıralovaz’ı top ateşiyle
selamladı. Çünkü artık Afrika kıyılarına ve Oruç Reis’in yanına gi¬
diyordu.” (s. 130).
Bu satırlar, Osmanlı’nın o dönemdeki deniz savaşlarına bakışını
vermekle birlikte, şimdiye kadar yakın çevrede tanınan, artık ünü dünya¬
ya yayılacak olan Turgut Reis’in de habercisi durumundadır. Sıralovaz’ı
top ateşiyle selamlaması, Oruç Reis’in yanına katılması ve Afrika kıyıla¬
rına doğru gidişi bu bağlamdadır. Halikarnas Balıkçısı, Turgut Reis’in bu
topraklardan ayrılışını anlatırken, denizi çok iyi tanıyan yönünü de ortaya
koymaktadır:
“Turgut Reis Cerigo adasıyle Mora yarımadası arasından
geçti. Artık doğmuş, artık doğmuş, büyümüş olduğu Arşipel deniz¬
lerini arkasında bırakıyordu.” (s. 131).
Turgut Reis’in Oruç Reis’le Afrika kıyılarındaki ilk karşılaşmala¬
rında, Oruç Reis’in söyledikleri, Osmanlı İmparatorluğunda gemi inşası¬
nın nasıl yapıldığını anlatır:
“Biz burada değil yalnız barutu gemi yapacak keresteyi bile
bulamıyoruz. İstanbul’dakiler İznik, Adapazarı ve Sapanca orman¬
larından gemi yapacak keresteyi bol bol buluyorlar. Bizim Afrika
yalılarında gemi yapmağa yarar ağaç ve orman ne gezer? Biz, Pa¬
palığın, Cenevizlilerin, İspanyolların gemilerini zapt edip, onların
kalıntılarından yeni tekneler yapıyoruz. Hurma ağacından gemi
yapılmaz a. Kıyılarda demir madeni de yok. Toplarımızı ya doğru¬
dan doğruya düşmandan zapt ediyoruz, ya da zapt ettiğimiz gemi¬
lerin demir aksamını ve çivilerini eriterek döküyoruz. Güllelerimiz
de düşman demirindendir. Barutumuzu da düşmandan alıyor ve
gene onlara karşı kullanıyoruz. Galiba pek masrafsız ve ucuz oldu¬
ğumuz için İstanbul bizi seviyor ama kendi yurdumuzun sularında
düşmanla savaşmamızı istemiyor. Bak, sana söyleyeyim Turgutca,
bizim küçük kardeş benim gibi değildir. O gösterişi sever. Yavuz
Sultan Selim ona birçok hediyeler gönderdi.” (s. 132 - 133).
Turgut Reis ile Oruç Reis İspanya, İtalya ve Afrika kıyılarına gi¬
derler. İspanya kıyılarına ilk gidişlerinde mazlum halk ile karşılaşılır.
Endülüslüler yoksul halkı kendi kaderiyle baş başa bırakıp Afrika kıyıla¬
rında eğlenmeye ve Amerika’ya gitmişlerdir. Orada bıraktıkları halk
Müslüman’dır. Bir yaşlı Müslüman’ın Oruç Reis’e “Bize yardım gelse siz
dindaşlarımız Osmanlı denizcilerinden gelir” sözü bu bakımdan anlamlı¬
dır. Bu söz, Osmanlı’nın bütün dünyada Müslümanların hamisi olduğunu
da gösterir.
Halikarnas Balıkçısı, Osmanlı donanmasının Afrika kıyılarındaki
tavrını da Turgut Reis’in yaşadıklarından hareketle dikkatlere sunmakta¬
dır. Oruç Reis, Afrika kıyılarında Cenevizlilerin daha önce zapt ettikleri
yerleri ele geçirmek istiyordu. Ancak yeterli gücü kalmamıştı. Bu bakım¬
dan Kuzey Afrika’da yıllarca sürecek savaşlar meydana gelir. Bu arada
Hızır Reis (Barbaros), Akdeniz’deki korsanlara haber salar ve onlardan
da isteyenin gelebileceğini söyler.
Turgut Reis romanında, yazar, denizcilikle ilgili yaşama tarzını,
denizcilik kurallarını tarihsel gelişim ile birlikte anlatır. Halikarnas Balık¬
çısı, Osmanlı denizcileri arasında ganimetin nasıl paylaşıldığına dair bil¬
giyi da aşağıdaki şekilde sunar:
“. ikinci derecedeki korsanlar tarafından zapt edilen gemi¬
ler ve ganimetler tamamen kendilerinin olurdu. Fakat sonradan
Garp Ocakları diye ad alacak olan Cezayir, Tunus ve Trablusgarp
korsan beyliklerine bağlı olan korsanlar Oruç Reis zamanından
itibaren elde ettikleri ganimetlerin beşte birinden sekizde birine
kadar bir kısmını ülke hazinesine bırakırlardı. Kalan kısmın yarısı
gemi reisine verilirdi. Gemi komuta kurulu, yani topçularla serdü¬
men, vesaire iki, savaşçılarla gemiciler birer hisse alırdı. Fakat ek¬
seriya reisler paylarına düşenleri gemidekilere paylaş tır ırlardı.
(Turgut Reis aldığı ganimetin bir kısmını gemilerinde kürek çeken
forsalara verirdi.).” (s. 205).
Afrika savaşlarından sonra Cezayir kazanılır. Cezayir’in alınma¬
sından sonra Oruç Reis, bu yerleri korsan düzeniyle yönetemeyeceklerini,
buralarda mutlaka bir mülki yönetimin kurulması gerektiğini söyler. Ce¬
zayir’in Batı tarafını Oruç Reis, Doğu tarafını da Hızır Reis yönetecektir.
Türklerin Cezayir’de yerleşmeleri Arapların ve İspanyolların pek hoşuna
gitmeyecektir. Bu durum da, Halikarnas Balıkçısı’nın yorumuyla, o dö¬
nemlerdeki Arapların ve İspanyolların bize bakışını sunması bakımından
önemli.
Oruç Reis’ten sonra bütün dünyayı kasıp kavuran Hızır Reis dö¬
nemi başlar. Yanı başında da hep Turgut Reis vardır. Kanuni Sultan Sü¬
leyman’ın ona Barbaros Hayrettin Paşa adını vermesi ve onu “kaptan-ı
derya” olarak ataması gerçekleşir. En güvendiği kişi de Turgut Reis’tir.
Turgut Reis’in bu olaylar esnasındaki düşüncesi de, onun yaşama
tarzını, hayatı ve denizi kavrayışının arkasındaki kişiliğini ortaya koyar
niteliktedir: kendisi (Turgut) kendi ismini hiç değiştirmeyeceğini ve
ölünceye kadar adı ve sanı ile Çoban Veli’nin oğlu Turgutca kalacak”tır
(s. 222).
Turgut Reis, ölünceye kadar Barbaros Hayrettin Paşa’nın yanında¬
dır. Preveze Deniz Savaşlarında (1538) çeşitli yararlılıklar gösterir. Bu
zafer Osmanlı’nın Akdeniz’deki hâkimiyetinin en üst noktası olarak tari¬
he geçecektir. Halikarnas Balıkçısı, bu deniz zaferini en ince ayrıntısına
kadar, bir film şeridi gibi, denizcilik terimlerini de kullanarak, sanki sa¬
vaşların ortasında yer almış gibi anlatır.
“Top dumanından yıldızlar bile gözükmüyordu. Düşman bu
muharebede, yüz yirmi iki savaş gemisiyle birlikte Akdeniz’deki
egemenliğini de yitirmişti. ” (s. 261).
Turgut Reis’in denizcilikte bütün önemli payeleri alması yanına
Cenevizliler tarafından tutuklanması da anlatılır. O’nun birkaç yıl forsalık
yapması, ve İmparatorluğun kararlı tepkisi sonucu kurtarılması da dikkat
çekici bir boyuttur. Barbaros, bu olaydan sonra, dünyayı Cenevizlilerin
başını yıkacağını söyler. Cenevizliler Turgut Reis’i serbest bırakmak
zorunda kalmışlardır. Burada Cenevizlilerin şu sözü ilgi çekicidir. Onun
için alacağımız altının on katını, serbest kalınca bizden çıkarır. Bu sözler,
Turgut Reis’in bütün dünyaya nasıl bir korku saldığının da göstergesi
durumundadır.
Halikarnas Balıkçısı, Turgut Reis’in biyografisi niteliğindeki bu
romanında tarihsel bilgiyi kendi yorumunu da katarak dikkatlere sunar.
Sadrazam Rüstem Paşa’yı yorumlarken, onun Hırvat olduğunu, dalkavuk¬
luk sanatında oldukça merhale kat ettiğini belirtmesi; hatta Kanuni’den
sonra çöküşe geçmenin nedenini Rüstem Paşa’ya atfetmesi bunun en
bariz örnekleridir. Rüstem Paşa’nın, kaptan-ı deryalığa kardeşi Sinan
Paşa’yı getirtmesi de Halikarnas Balıkçısı’nın tarihteki haksızlığa yaptığı
bir göndermedir. .
Yazar, Turgut Reis’in yaşadığı dönemde haksızlığa uğramış oldu¬
ğunu bildirmesi hem Turgut Reis’e olan sevgisi hem de Osmanlı’da dev¬
let düzeninin yavaş yavaş bozulmaya başlamasına bir tepki niteliğindedir.
Barbaros’un ölümünden sonra Turgut Reis’in yalnız kalması, İtalya ve
Cezayir’de zaferler kazanması, Kanuni’den mükâfatlar alması önemli
zaferlerdir. Ancak bütün bunlara rağmen payitahta ulaşamaması da hem
bir sitemdir hem de Osmanlı’nın çöküşüne dair bir tespittir. Saray içeri¬
sinde entrikaların olması, Anadolu’nun saf ve temiz dünyasına ait olan
Turgut Reis’in bu daireye girememesi de bir hayıflanma içermektedir.
Sonuç
Halikarnas Balıkçısı Turgut Reis romanını denizcilik tarihimizin
önemli bir isminin hayatı üzerine kurgulamıştır. Turgut Reis’in denizcili¬
ğe başlaması ve bu alanda kazandığı kahramanlıkların anlatıldığı roman¬
da; Bodrum ve çevresinin sosyal hayatı, yaşama tarzı, gelenekleri de kur¬
gu içerisinde sunulmaktadır. Ayrıca Halikarnas Balıkçısı’nın, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde denizciliğin ihmal edilmesine, özellikle Kanuni
döneminden başlayan devlet işleyişindeki bozukluklara dair yaptığı yo¬
rumlar dikkat çekici boyuttadır. Bu bakımdan roman hem denizcilik tari¬
himizden bir kahramanın hayat hikâyesi hem de bir Osmanlı İmparator¬
luğunun bir dönemine ait yapılmış sorgulama durumundadır.
KAYNAKÇA
KABAAĞAÇLI, Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) (1983), Turgut Reis, 4. bs,
Bilgi Yayınevi, Ankara.
Yıldız Teknik Üni. Fen-Ed. Fak. TDE Böl. ycelik@baskent.edu.tr