ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
XVI. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE
ÇAVUŞLUK TEŞKİLATI
The Organization of Çavuşluk In The Ottoman Empire
In The Sixteenth Century.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 12, Sayı: 2, Sayfa: 395-420, ELAZIĞ-2002
ÖZET
Göktürklerden Osmanlı Devletine vanncaya kadar hemen bütün Türk devletlerinde mevcut
olan çavuşlar, Osmanlı Devleti’nde kurumlaşarak en mükemmel şeklini almıştır.
Osmanlı Devleti’nde çavuşları Divan-ı Hümayûn çavuşlan, Kapıkulu Ocağı’nda görevli
çavuşlar ve eyalet ve sancak çavuşları olmak üzere üç başlık altında incelemek mümkündür.
Divan-ı Hümayûn’da görevli çavuşlar daha ziyade divan günleri teşrifatçılık yapar ve
devlet protokolünün uygulanmasına yardımcı olurlardı. Divan-ı Hümayûn çavuşlarının
tecrübelileri olan gedikli çavuşlar ise devlet için önemli işlerin takibi ve uygulanması için taşraya
gönderilirlerdi.
Kapıkulu Ocakları’nda işlerin belli bir düzen içerisinde yürütülmesi çavuşbaşı ve onun
mahiyetindeki diğer çavuşlar vasıtasıyla olurdu. Bu çavuşlar savaş zamanı orduda emir komuta
zincirinin sağlanmasında önemli görevler üstlenirdi.
Eyalet ve sancaklarda istihdam edilen çavuşların görevleri Divan-ı Hümayûn’da görevli
çavuşlarınkine benzer. Bunlar sancak divanlarında teşrifatçılık yapar ve divan dışındaki işlerin
tatbikinde beylerbeyi ve sancak beyine yardımcı olurlardı.
Anahtar Kelimeler: Çavuş, Osmanlı Devleti, Divan-ı Hümayûn, Kapıkulu, Eyalet, Sancak.
SUMMARY
“Çavuş”s that almost existed whole of the Türkish countries from Göktürkler to Ottoman
Empire were perfectly institutionalized in The Ottaman Empire.
As a group “çavuş”s in Ottaman Empire have been classified under the three main titles in
this study: Namely, “Divan-ı Hümayûn çavuş”s (the “çavuş”s who work in the concil of the State),
“Kapıkulu çavuş”s (“military çavuş”s) and, the “çavuş”s of provinces.
The “çavuş”s in the Divan-ı Hümayûn were in charge of application of the protocol. . The
experienced “Divan-ı Hümayûn çavuş”s were named as “gedikli çavuş”s and these were sent to
the provinces for keeping track of important duties and isues.
. Çavuşbaşı (sergeant major)with the other “çavuş”s(sergeants) were in charge of caiying
out of the hierarchy in the “Kapıkulu Ocak”s. During the war times, there “çavuş”s were
responsible to transfer orders from hinger commanders to the soldiers.
The “çavuş”s in the provinces had duties same as “Divan-ı Hümayûn çavuş”s’. These were
in charge of carying out of protocol in the concils of the provinces and also helping Beylerbeyi
with the works out of the concil of the province.
Key Word: Çavuş, Ottaman Empire, Divan-ı Hümayun, Kapıkulu, Province.
GİRİŞ
Çavuş kelimesi, İslamiyet’ten önceki dönemlerden başlayarak, muhtelif Türk
devletlerinde sarayda çeşitli hizmetlerde bulunan bir sınıf memurlara verilen ve orduda
küçük bir askeri rütbeyi ifade eden ve bu manada hala kullanılan eski bir ıstılahtır. Çavuş
tabiri ise, bağırma, çağırma, ses, şan, şöhret gibi manalar ifade etmektedir. Çavuş
kelimesinin eski ve yeni bir çok Türk lehçesinde varlığı bilinen çav kökünden geldiğine
dair Vambery’nin ortaya koyduğu görüş büyük oranda kabul görmüştür; F.W.K. Müller,
eski Uygur metinlerinde çabış şeklinde tesadüf edilen kelimenin Osmanlı devrindeki
çavuş kelimesinin eski şekli olması ihtimalini ileri sürmektedir. Aynı ihtimali kabul eden
P. Pelliot’ta, 735 ve 737 yıllarında Çin sarayına, T’u-kiü’ler tarafından, sefir sıfatıyla
gönderilen bir adamın taşıdığı çöpişe unvanının da bundan başka bir şey olmadığın
belirtmektedir. J. Nemeth ise bu kelimeye Peçenek ve Kuman lehçelerinde çavuş şeklinde
tesadüf ediğini vurgulayarak, Macarca’ya girerken çös şeklini aldığını ifade etmektedir2.
XI. Asırda yaşamış olan Kaşgarlı Mahmut ise, çavuş kelimesini, savaşta safları düzelten,
savaş olmadığı zamanda askeri zulüm etmeye bırakmayan kimse olarak tanımlamaktadır3.
Bizans’tan Çin’e kadar saray teşkilatının büyük gelişme gösterdiği bütün eski şark
imparatorluklarında çavuşluk müessesesinin teşekkül ettiği söylenebilir; Irak, Suriye,
Mısır, Kuzey Afrika ve Yemen gibi, muhtelif zamanlarda muhtelif Türk sülalelerinin
hakimiyetinde bulunmuş olan Arap memleketlerinde bu kelimenin çavuş veya
şaviş<çavuş şeklinde kullanıldığını bilinmektedir4. Gaznelilerde, Selçuklular devrinin bir
çok idari geleneklerini devam ettiren İlhanlılarda, Memluklerde, Eyyubilerde ve XIV.
Yüzyılda Yemen’de hüküm süren Resulüler sülalesi zamanında bu kelimenin benzer
şekillerde kullanıldığı görülmektedir5.
Bizans’tan Osmanlılara geçtiği iddia edilen müesseseler arasında çavuşlar da
daima zikredilmektedir. Rambaund, Codinus’den naklen, Bizans sarayında çavuşlar, hatta
bir de çavuşbaşı bulunduğunu söylediği gibi, Scala ve diğerleri de bunu tekrarlar. Ancak
Ernst Stein, oldukça kuvvetli bir görüşle, bu iddiayı kabul etmemiş ve Orta Bizans’a ait
mandatoreslerin halefleri olan bu çavuş isim ve teşkilatının Türklerden alınmış olduğunu
ve önce Manuel Comnen zamanında bunlara rastlandığını söylemiştir6
Çavuş kelimesi ve teşkilatı, Selçuklulardan sonra Atabeyler ve Eyyubiler
vasıtasıyla, Mısır-Suriye Memluk İmparatorluğuna geçmiştir. İmameddin İsfahani’de
gördüğümüz bu kelime, Memluk devri kaynaklarında çaviş, saviş şekillerinde daima
zikredilmekte ve muhtelif devirlere ait kayıtlardan onların vazifeleri hakkında yeterli bilgi
edinmek mümkün olmaktadır. Ebu’l-Mahâsin’in bir kaydına göre maiyetinde çavuşlar
bulundurmak hükümdarlık alametlerinden biri idi. Kahire’de sultanların, Suriye’de de
sultan naiblerinin maiyetinde çavuşlar bulunurdu7.
Selçuklulara ait selçuknâmelerde serhenk veya çavuş tabirlerinden her ikisi de
kullanılmaktadır. Bunlar hükümdar ve saray görevlilerinden olup, posta ulaklığı ile
muharebe hizmetlerinde bulunur ve daha ziyade hükümdar alaylarında mevkip’in önünde
yürüyerek hizmet ederlerdi ki Osmanlıların Divan-ı Hümayûn çavuşlarını andırırlar.
Selçuklular devrinde çavuşların siyah kostüm giymeleri, eski Sasani-Abbasi geleneğinin
bir devamı olmasından ileri gelmektedir. Bunların ellerinde taşıdıkları başlarında boynuz
şeklinde iki kıvrık bulunan kıymetli taşlarla bezenmiş asalara da durbaş adı verilirdi. Eski
kaynaklarda gulaman-i dergah, yani saray köleleri namıda verilen saray
müstahdemlerinin seçkin bir zümresi olan bu çavuşlar, saltanat alametlerinden biri olarak
kabul ediliyordu. Avfi’nin Sultan Sancar zamanına ait bir hikayesi bunu pek iyi
gösterdiği gibi, hükümdarların, nişan vermek istedikleri büyük emirlerine çetr ve dürbaş
verdikleri yani başlarında hususi bir şemsiye ve mahiyetinde elleri asalı çavuşlar taşımak
imtiyazını bahşettiklerine dair yüzlerce kayıt da bunu teyit etmektedir.8
Çavuş kelimesi ve teşkilatı Anadolu Selçukluları’nda da mevcuttur. Çavuşların
görevleri Büyük Selçuklulardakinin aynıdır. Bizans sarayına, sefir sıfatı ile bazı
çavuşların gönderilmesi bu zümrenin ehemmiyetini göstermesi açısından önemlidir.
Çavuşların elbiseleri itibarıyla da Büyük Selçuklulardakinden farksız oldukları
şüphesizdir9
Anadolu Beylikleri’nin de kendilerine göre saray teşkilatları vardı. Germiyan
hükümdarının maiyetinde diğer saray görevlilerinin yanı sıra çavuşlar da vardı ve
vazifeleri diğer devletlerdekiler ile aynı idi10. Yine Anadolu Selçuklularında mevcut olan
çavuşların mahiyetinin aynen Aydınoğullarında da devam ettiğini görüyoruz.11
Osmanlı Devleti’ne gelindiğinde ise kuruluşundan itibaren Çavuş kelimesi ve
müessesesinin, bir Selçuklu mirası olarak mevcut olduğunu görmekteyiz. Osman
Gazi’nin silah arkadaşlarından Samsa ve Samsama Çavuş’un bu ünvanı daha evvelki
devirlere ait olmakla beraber, Orhan ve I. Murat devirlerinde saray ve ordu teşkilatı
vücuda getirilirken, bütün Anadolu beyliklerinde mevcut olan çavuşluk müessesesi de
yeni devlet düzeninde yerini almıştır12.
Selçuklulardan kalan ve Osmanlı Devleti bünyesinde varlığını devam ettiren her
müessese gibi çavuşluk müessesesinin de Osmanlı Devleti’nde gelişerek ve önemini
arttırarak devam ettiğini görmekteyiz. Osmanlı öncesi Selçuklu ve diğer İslam
devletlerinde sadece saray teşkilatında görme imkanı bulabildiğimiz çavuşluk
müessesesini Osmanlı Devleti’nde üç ana başlık altında incelememiz mümkün
olmaktadır.
Divan-ı Hümayûn mübaşiri ve icra kuvvetine hizmet etmekle mükellef atlı bir sınıf
olan ve Serhengân-ı Divan-ı Hümayûn diye de anılan Divan-ı Hümayûn çavuşları ulufeli
ve tımar ve zeametli olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Koçi Bey’in kaydına göre Divan-ı
Hümayûn’a çıkarılan çavuşlar Enderun’dan olmayıp Bostancı Ocağı ile diğer saray
ocaklarından emeklilikle ayrılırlardı13.
Divan-ı Hümayûn’da görev yapan çavuşlar ulufeli olarak maaşlarını alırken,
taşraya çeşitli görevler için gönderilen çavuşlar gedikli çavuşlar olarak isimlendirilirler ve
bunlar tımar ve zeamet tasarruf ederlerdi14.
Gedikli çavuşlar Divan-ı Hümayûn çavuşlarının kıdemlileriydi ve tecrübeli
olmalarından dolayı divanda yaptıkları vazifelerin yanı sıra, önemli görevlerin icrası için
taşraya da gönderilirlerdi15.
1.1. Divan-ı Hümayûn Çavuşlarının Îdari Yapılanmaları ve Görevleri
İncelediğimiz dönemde Divan-ı Hümayûn’da istihdam edilmiş olan çavuşların
görevlerinin ne olduğuna ilişkin maalesef detaylı bilgiye sahip değiliz. Mevcut
kaynaklarda yer alan bilgiler daha ziyade çavuşların en üst düzey rütbelisi olan
Çavuşbaşına aittir. Diğer çavuşların, Çavuşbaşının maiyetinde hizmet ettiklerini ve
yapacağı işlerde kendisine yardımcı olduklarını söyleyebiliriz. Çavuşluk teşkilatının
gelişmesi ve buna mukabil görev taksiminin belirginleşmesi ise ancak 18. yüzyılın
sonlarında mümkün olmuştu16. Bu nedenle incelediğimiz dönemde Çavuşbaşının
görevlerinin ne olduğuna ilişkin bilgiler diğer Divan-ı Hümayûn çavuşlarının
yükümlülüklerini tahmin etmemiz noktasında bize yardımcı olacaktır.
Çavuşbaşı elinde gümüş asasıyla Divan-ı Hümayûn’da ayakta durarak hizmet eden
ve kapıcılar kethüdası ile beraber merasim esnasında teşrifatçılık yapan devlet
erkanındandı17. Fatih’in kanunnamesinde, derecesi alt bölük ağalarından sonra ve
kapıcılar kethüdasından evvel gelmekteydi18. Çavuşbaşılardan doğrudan doğruya vezirlik
makamına yükselenlerde vardı19.
Çavuşbaşının görevlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Divan-ı Hümayûn günü hazine ve defterhanenin sadrazamdaki mühr-i hümayûn ile
mühürlenmesi ve mührün açılması ile sorumluydu.
Halkın isteklerini ve arzuhâllerini divana takdim eder, dava için divana girip
çıkanlara emrindeki çavuşlar vasıtasıyla mübaşirlik yapar, divanın tertip ve intizamını
muhafazaya dikkat ederdi20.
Divan-ı Hümayûn günleri oraya gelen vezir-i âzam, vezir, kazaskerler ve
defterdarların karşılanıp uğurlanmalarında ve bunların padişahın huzuruna kabullerinde
kapıcılar kethüdası ile birlikte rehberlik ederdi. Aynı şekilde bayram ve cüluslarda ve
sefirlerin huzura kabullerinde kapıcılar kethüdasıyla beraber adet ve usullerin
uygulanmalarını sağlarlardı21.
Divandan sonra sadrazamı alayla paşa kapısına götürürdü ve yine Cuma günleri
sadrazamı maiyetindeki çavuşlarla beraber camiye götürmek görevleri arasındaydı22.
Üst düzey devlet görevlilerinin hapsedilmesi veya gözetim altında tutulması
görevleri arasındaydı23.
Çavuşbaşılar dışardan İstanbul’a gelen kişilerin hüviyetlerini tahkik ile bunları yine
geldikleri vilayet ve kazalara iade ederler ve bu suretle İstanbul’un kalabalık olmamasına
dikkat ederlerdi24.
Yukarıda verilen bilgiler esas alındığında divanda görevli diğer çavuşların bizzat
sorumluluk alanlarının belirlenmediği, Çavuşbaşının yapacağı işlerde kendisine kolluk
kuvveti olarak yardımcı oldukları açıkça anlaşılmaktadır.
Çavuşbaşının merkezde üstlendiği görevlerin yanı sıra taşrada da bir takım
sorumluluklarının olduğunu görmekteyiz. Çavuşbaşı malikâneler üzerinde teftiş hakkına
sahipti. Herhangi bir çiftlik sahibi mülkünü başkasına ferağ edeceği zaman mal sahibinin
beratına bakarak sadrazama arzuhâl takdim ederdi25. Çavuşbaşıların emrindeki çavuşlarla
taşraya giderek fitne fesadın baş gösterdiği yerlerde durum tespiti yaptıkları da
görülmektedir. Asayişi sağlamaya güçleri yeterse bunu bizzat kendileri yapar, bu
mümkün değilse merkezi durumdan haberdar ederlerdi26. Divan-ı Hümayunda görevli
tecrübeli çavuşlar da, Çavuşbaşının himayesi olmaksızın değişik işlerin tatbiki için
taşraya gönderilirlerdi. Bunlar ileride geniş olarak ele alınacaktır.
1.2. Divan-ı Hümayûn Çavuşlarının Taşradaki Görevleri
Gedikli çavuş olarak nitelendirilen Divan-ı Hümayûnun kıdemli çavuşlarının tımar
ve zeamet tasarruf ettiklerini ve tecrübelerinden dolayı bazı önemli vazifeler için taşraya
gönderildiklerini daha önce belirtmiştik. Mühimme defterlerinde sıklıkla karşımıza çıkan
divan çavuşlarına “Dergah-ı Ali çavuşları, Dergah-ı Mualla çavuşları ” veya “Südde-i
Saadet çavuşları” şeklinde da hitap edilmektedir.
Merkeziyetçi bir devlet anlayışına sahip olan Osmanlı Devleti, merkezi otoriteyi
tesis etme ve taşradaki işleri belli bir düzen içinde yürütebilmek için çavuşları hemen her
sahada kullanma yoluna gitmiştir. Divan-ı Hümayûn çavuşlarının yer yer İstanbul’da da
taşradakine benzer işlerle görevlendirildiklerine tesadüf etmekteyiz.
Divan-ı Hümayûn’un Gedikli çavuşlarının taşradaki görevlerini şu şekilde
sıralayabiliriz.
1.2.1.Elçilik Görevi
F. Reşit Unat Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri isimli eserinde elçilik
vazifelerinin ehemmiyetine göre büyük ve orta elçi olmak üzere iki çeşit olduğu ve
mektup getirmekle görevli olan namecinin götüremeyeceği derecede önemsiz
yazışmalarda hariciye memuru olan çavuşların kullanıldığını söyler27. Ancak 1612 yılında
padişah namesiyle İran’a elçi olarak gönderilen İncili Mustafa Çavuş’u28 üstlendiği
görevin önemine binaen, bu tanım çerçevesinde ele almak mümkün değildir.
Gedikli çavuşların taşraya ilişkin görevlerini tespit ederken sıklıkla baş
vurduğumuz Mühimme defterlerinde çavuşların elçi olarak gönderildiklerine dair
herhangi bir kayda rastlayamadık. Ancak 1 Eylül 1564 (25 Safer 972) tarihinde Buğdan
Voyvodasına gönderilen hükümde; Südde-i Saadet’ten Mustafa Çavuş ile birlikte
ülkesine dönmekte olan Leh Kralının elçisinin Buğdan’dan Leh sınırına ulaştırılması
istenmiştir.29 Buradan anlaşılan ise Mustafa Çavuş’un görevinin elçilik değil elçiye
refakat etmek olduğudur.
1.2.2. İnfaz İşlerinin Tatbiki
Bunların memur oldukları hizmeti başarabilmeleri tedbirli ve uyanık olmalarına
bağlı idi; bilhassa bir vali veya bir vezirin tevkif veya katli için çok dikkatli olmaları
lazımdı. Aksi halde hem canını kaybedebilir hem de bir isyana sebep olabilirlerdi. Böyle
hizmetler için kıyafet değişikliği yaparak tüccar ve esnaf suretinde gittikleri de olurdu.
Ellerinde yapacakları işi belirten ferman ile sadrazam buyruldusu bulunurdu.
Öldürecekleri şahıs mühim ve katli müşkül ise vaziyetten oradaki yeniçeri serdarını ve
sâireyi haberdar ederek tertibat alınması suretiyle emri yerine getirir ve kesilen başı
İstanbul’a götürürdü.30
1.2.3. Asayişin Temini
Gerek eşkıyalık olaylarının bertaraf edilmesinde ve gerekse diğer asayişi bozucu
suçların takibinde çavuşların görevlendirildiklerine şahit oluyoruz.
Horpeşte ve Behişte kadıları ile Dergah-ı Mualla Çavuşlarından Koçi Çavuş’a
gönderilen 15 Ağustos 1560 (23 Zilkade 967) tarihli hükümde; Horpeşte ve Behişte
kazalarındaki eşkıyalar hakkında tahkikat yapılıp, hak sahiplerinin haklarının verilmesi
istenmiştir.
Malkara ve Hayrabolu kadısına gönderilen 14 Temmuz 1565 (15 Zilhicce 972)
tarihli hükümde; Malkara’da hırsız ve haramilerin teftiş edilerek yakalanıp,
cezalandırılmaları için Dergah-ı Mu’alla çavuşlarından Mehmet Çavuş ile Hayrabolulu
Evren’in görevlendirildiği bildirilmiştir.31
Örnek olarak seçtiğimiz her iki hükümde de görüleceği üzere Dergah-ı Mualla
çavuşu olarak isimlendirilen Divan-ı Hümayûn’dan gönderilen gedikli çavuşlar eşkıyalık
olaylarının teşhisinde ve engellenmesinde önemli görevler üstlenmekteydiler.
Edirne kadısına ve Dergah-ı Ali çavuşlarından Edirne subaşısı olan Dervişe
gönderilen 25 Ağustos 1573 (26 Reviyülâhır 981) tarihli hükümde; hırsızlık suçu sabit
olan Sofyalı Külünkcü ve Kuyumcu Balı isminde iki hırsızın hapsedilip sicillerinin
merkeze gönderilmesi istenmiştir32.
Derviş Çavuş’un Edirne subaşısı olarak görev yapması çavuşların asayişi
sağlamaya yönelik vazifelerinin kurumlaştığını göstermesi açısından önemlidir.
1.2.4. Asker Yazma ve Sevk Etme
Tesadüf edilen pek çok kayda göre Gedikli çavuşlar, asker yazma işleminin yanı
sıra sefere gidecek askerlere refakat edip düzeni sağlamakla da görevliydiler:
Bostan Çavuş’a gönderilen 20 Ocak 1572 (4 Ramazan 979) tarihli hükümde;
İlkbaharda gaza için çıkarılacak donanmaya Kaydağı ve Karaburun ve Balcılardan harbe
kadir ve silah kullanmakta mahir sekiz yüz ve mümkünse daha fazla yarar yiğit yazıp ve
on nefere bir bölükbaşı ve cümlesine bir serdar tayin edip nevruzdan sonra Dergah-ı
Muallaya göndermesi istenmiştir33.
Ferhat Çavuş’a gönderilen 21 Nisan 1566 (Gurre-i Şevval 973) tarihli hükümde;
daha önce kendisine Tatar askeri ile sefer-i hümayuna gelmesi hakkında emir
gönderildiği, ancak yeni bir emir gelene kadar hareket etmeyip hazır bir şekilde
beklemesi istenmiştir34.
Hacı Hasan Çavuş’a ve Mustafa Çavuş’a gönderilen 16 Haziran 1566 (28 Zilkade
973) tarihli hükümde; Eflak ve Buğdan askerlerinin yolda ve konaklarda gereği gibi zapt
edilerek halktan parasız bir şey aldırılmaması ve halka zulmedilmesine meydan
verilmemesi istenmiştir35.
1.2.5. Askerlere Ait Paranın Sevkıyatı
İstanbul’dan Budun’a varınca yol üzerinde vaki olan kadılara gönderilen 24
Ağustos 1565 (27 Muharrem 973) tarihli hükümde; kadılardan Budun’daki neferlerin
mevacibleri için gönderilen hazineyi getiren Mustafa Çavuş’a hazinenin muhafazası için
yardım etmeleri istenmiştir36.
1.2.6. Gemi İnşası
Osmanlı savaş sanayisinde önemli bir yere sahip olan gemilerin inşası ve
techizinde çavuşların önemli görevler üstlendiklerini görmekteyiz.
Dergah-ı Ali çavuşlarından Akhisar ve İznik’te gemi kerestesi hizmetinde olan
Hacı Hasan Çavuş’a gönderilen 21 Ekim 1565 (27 Rebiyülevvel 973) tarihli hükümde;
Matbah-ı Amire’de oduna ihtiyaç olduğu belirtilmiş ve bu nedenle arabaların yalnız
kereste taşıma işinde değil, aynı zamanda odun taşımak için de istihdam edilmesi
Sinop kadısına gönderilen 9 Mart 1571 (12 Şevval 978) tarihli hükümde; Sinop’ta
inşa olunan gemilerin her türlü ihtiyaçlarının giderilerek Derviş Çavuş nezaretinde
İstanbul’a gönderilmesi istenmiştir38. Yine Varna kadısına gönderilen 12 Nisan 1571 (17
Zilkade 978) tarihli hükümde; Varna’da inşası emrolunup henüz tamamlanmamış olan
kadırgaların en kısa zamanda bitirilerek Mehmet Çavuş ile İstanbul’a gönderilmesi
Dergah-ı Ali çavuşlarından olup Kemer’de hassa kadırgaları küreği kesilmesi
hizmetine tayin olunan Yunus Çavuş’a gönderilen 4 Haziran 1571 (10 Muharrem 979)
tarihli hükümde; Cezayir’e tabi Midye Sancağı Beyi Hacı Murat denetiminde bulunan
kadırgalar için ihtiyaç duyulan küreğin Kemer’de hazır kesilmiş kürekten temin edilmesi
ve ne kadar kürek verildiğinin merkeze bildirilmesi istenmiştir40
1.2.7. Demir Madenlerinin İşletilmesi ve Top Yuvarlağı Dökümü
Dönemin ağır silahı alarak nitelendirebileceğimiz toplar ve top mermisi olarak
kullanılan güllelerin üretimi bir çok cephede mücadele veren Osmanlı Devleti için hususi
önem arz etmekteydi. Bu sebeple çavuşlar sıklıkla demir madenlerinde işlerin tatbiki ve
takibiyle görevlendirilmekteydiler.
Bilecik madeni hizmetinde olan Carullah Çavuş’a gönderilen 14 Ağustos 1570 (12
Rebiyülevvel 978) tarihli hükümde; Bilecik madeninde çalışan piyadelerin altı ay hizmet
edenlerine icazet verilip, geç gelenlerin Kasım’a kadar çalıştırılması ve bunlara on birer
vakıyyelik gülle döktürülmesi istenmiştir41.
Dergah-ı Mualla çavuşlarından Bilecik madeni emini Mehmet Çavuş’a gönderilen
15 Temmuz 1577 (28 Rebiyülâhır 985) tarihli hükümde; Bilecik madeninde on bin adet
meyane yuvarlak işlenmesi emredilip, işin ehemmiyetine binaen titizlikle üzerinde
durulması istenmiştir42.
1.2.8. Güherçile Madenlerinin İşletilmesi ve Barut İmalatı
Barutun hammaddesi olarak kullanılan güherçile madenlerinin işletilmesinde ve
elde edilen barutun sevkıyatında çavuşlar görevlendirilmekteydi.
Kayseri kadısına gönderilen 2 Nisan 1572 (18 Zilkade 979) tarihli hükümde;
güherçile nazırı Ali Çavuş’un göndermiş olduğu kazaya defterinde; güherçile ocaklarında
kullanılan suyun birkaç çırnağ dükkanı tarafından kullanılması neticesinde kârhanenin
zarar etmesine ilişkin husustan bahisle, şayet durum böyle ise zararın refine bakılması
istenmiştir .
Malatya beyine ve kadısına gönderilen 27 Mayıs 1572 (14 Muharrem 980) tarihli
hükümde; Malatya güherçile nazırı olan Ali Çavuş’un işlediği üç yüz dört batman
güherçileyi Maraş mültezimi olan Hacı Veled’in zapteylediği bildirilmiş ya güherçilenin
yada parasının Hacı Veled’den alınıp Ali Çavuş’a verilmesi istenmiştir43.
Yine Varna kadısına gönderilen 9 Mart 1574 (16 Zilkade 981) tarihli hükümde;
Belgrat dan gönderilecek barut ile Mustafa Çavuş’un Buğdan’dan getireceği barutu
gemilere yükleyip İstanbul’a göndermesi istenmiştir44.
1.2.9. İstanbul ve Ordu İçin Gerekli İaşenin Temini
İstanbul ve ordunun iaşesin temininde çavuşların kullanıldığına dair pek çok
hükme rastlamak mümkündür.
Zülkadriye ve Halep beylerbeyine gönderilen 17 Nisan 1570 (11 Zilkade 977)
tarihli hükümde; Kıbrıs adasının fethi için çıkılacak seferde askerin gıda ihtiyacının
karşılanması için gönderilen Mirza Çavuş’a Zülkadriyye ve Halep beylerbeyleri
tarafından gereken yardımın yapılması istenmiştir45.
Ayrıca Telhisü ’l- Beyan ’da, Mühimmât-ı Sefer-i Hümayûn başlığı altında bilgi
verilirken, nüzül emini Kecdehân Ali Çavuş’un zahire satın alınması göreviyle Belgrat’a
tayin olduğu belirtilmektedir46.
Dergah-ı Mualla çavuşlarından Bostan Çavuş’a gönderilen 19 Ekim 1574 (3 Recep
982) tarihli hükümde; İstanbul’da buğday, arpa ve sair zahireye fazla ihtiyaç olduğundan
Karasi Sancağının yalıya yakın kazalarından ihtiyaç fazlası zahirenin sahipleriyle birlikte
İstanbul’a gönderilmesi ve kaçakçılık olmaması için gemiye yüklenen miktarın
bildirilmesi istenmiştir47.
Dergah-ı Mualla çavuşlarından Bostan Çavuş’a gönderilen 16 Kasım 1574 (1
Şaban 982) tarihli hükümde;İstanbul’da tuza çok ihtiyaç olduğundan yalılarda bulunan ve
yalılara indirilmesi kolay olan tuzları sahipleriyle birlikte gemilerle İstanbul’a göndermesi
• 49
istenmiştir .
Mevcut hükümlerden anlaşıldığına göre, gerek ordunun ve gerekse önemli bir
nüfusu barındıran İstanbul’un iaşesinin temininde çavuşlar kullanılmakta idi. Hatta
Bursa’da Harc-ı hassa Emini olan Dergah-ı Ali çavuşlarından Ali’ye gönderilen 25
Haziran 1571 (Safer 979) tarihli hükümde; Hassa-i hümayun için İstanbul’a alabalık
göndermesi istenmiştir48.
1.2.10. Celeb Yazma ve Bunların Kontrol Edilmesi
Osmanlı Devleti’nde büyük şehirlerin ve bilhassa İstanbul’un et ihtiyacını
karşılamak hemen her dönemde büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Zihne
Kadısına gönderilen 14 Nisan 1565 (13 Ramazan 972) tarihli hükümde; Zihne kadısı ile
Dergah-ı Mualla Çavuşu Ivaz’ın Rumeli’nde sağ kolda bulunan kadılıklardaki celeb
taifesini yoklama ve yeni celeb yazma işi ile görevlendirildiği bildirilmiştir49.
Yine, Kırkkilise ve Zağraeskisi ve Yenice-i Kızılağaç kadılarına gönderilen 2
Mayıs 1565 (Gurre-i şevval 972) tarihli hükümde; bu kadılıklardan dışarıya koyun
verilmeyip, İstanbul zahiresi için gönderilmesi ve bu iş için gönderilen Bali Çavuş yardım
talep ettiğinde müsellem verilmesi istenmiştir50.
1.2.11. İskelelerin Denetimi
Mehmet Çavuş’a gönderilen 18 Mayıs 1574 (26 Muharrem 982) tarihli hükümde;
Tuna iskelesinde hizmete tayin olunan Ivaz Çavuş’un görevinden alındığı bildirilmiş, o
taraftan ümera ve askerler, Buğdan reayasından esir geçirecek olursa ellerinden alınıp
yerlerine gönderilmesi ve esir geçirenlerin idam edilmesi istemiştir51.
Kefe beyine ve Dergah-ı Mualla çavuşlarından Kefe iskelesi nazırı Süleyman
Çavuş’a gönderilen 3 Mayıs 1579 (6 Rebiyülevvel 987) tarihli hükümde; Kefe’de
evvelden iki kalite mevcut olup etrafı muhafaza ettiği, zamanla kalitelerin eskimesiyle
tersanenin dahi harap olduğu belirtilmiş ve tersanenin tamir edilip kalitelerin tekrar inşa
edilmesi ve masrafın iskele nazırından alınması istenmiştir52.
Ivaz Çavuş’un Tuna iskelesindeki statüsünün ve görevinin ne olduğu açık değildir.
Ancak Kefe iskelesinde iskele nazırı statüsüyle karşımız çıkan Süleyman Çavuş’un
iskelenin denetiminden tamirine kadar hemen her alanda görevli olduğu anlaşılmaktadır.
1.2.12. Su Yollarının Denetimi ve Bakımı
Dergah-ı Ali çavuşlarından İsmail Çavuş’a gönderilen 12 Kasım 1582 (14 Şevval
990) tarihli hükümde kendisine su yolu nazırı sıfatıyla hitap edilmektedir. Hükümde; su
yolları tamiri için lazım olan malzemenin gereği gibi korunamaması sebebiyle yalnız
yağmumu, balmumu ve yılmumu için 6000 akçe masraf etmek gerektiğinden bahisle,
münasip bir yerde ambar bina ettirilmesi istenmiştir53.
1.2.13. Vakıf ve Camilerde Üstlenilen Görevler
Dergah-ı Muallam Çavuşlarından Ahmet Çavuş’a gönderilen 25 Haziran 1577 (8
Rebiyülâhır 985) tarihli hükümde; Edirne Sultan Selim Camii mütevellisi Süleyman
Bey’in vefat ettiği ve vasiyetinde belirtildiği gibi vakfın alacaklarının tahsil edilmesi
istenmiştir54.
Trablus Şam valisi ile kadısına ve defterdarına gönderilen 29 Mart 1585 (27
Rebiyülevvel 993) tarihli hükümde Dergah-ı Mualla Çavuşlarından olup, Kudüs’te
Merhum Haseki Sultan Evkafı mütevellisi olan Ömer Çavuş’un Trablus Şam’a
gönderildiği, adı geçen vakfın muhasebesinin yapılmasında ve bakayanın tahsilinde
kendisine yardımcı olunması, şer-i şerife ve vakıf şartlarına aykırı hareket edilmesine
engel olunup, vakıftan kimsenin zimmetine bir akçe dahi geçirmesine izin verilmemesi
istenmiştir .
Dergah-ı Ali çavuşlarında Mustafa Çavuş’a gönderilen 19 Kasım 1582 (21 Şevval
990) tarihli hükümde; Manisa’da bulunan camii şerifin genişletilmesi ve bu iş için
hükümde isimleri geçen kişilerin istihdam edilmesi istenmiştir55.
Vakıfların mütevellilerinde çavuşların görev aldığı ve genellikle gelir ve giderlerin
denetiminde etkin rol oynadıkları mevcut hükümlerden kolayca anlaşılmaktadır.
Manisa’da bulunan camii şerifin genişletilmesi çalışmalarının Mustafa Çavuş’un
sorumluluğunda yapılması bir anlamda para ile ilgili meselelerde merkezin çavuşlara
azami derecede güvendiğini göstermektedir.
1.2.14. Gümrüklerde Üstlenilen Görevler
MAD 309 numaralı defterden edindiğimiz bilgilere göre, 31 Ocak 1587 (2
Rebiyülevvel 996) Tarihinde Osman Çavuş Bursa’nın ihracat ve harc-ı hassa eminliği
görevini yürütmekteydi56.
MAD 451 numaralı defterde ise 28 Şubat 1594 (18 Cemaziyelâhır 1003) tarihinde
İstanbul, Galata ve civarındaki gümrük mukataalarının, Mültezim emini olan Dergah-ı
Ali’den Hasan Çavuş ve arkadaşları tarafından idare olunduğu kayıtlıdır57.
Gümrüklerde emin sıfatıyla karşımıza çıkan çavuşlar zaman zaman ülkeye giren
gemileri denetlemekle de görevlendirilmişlerdir. Dergah-ı Ali çavuşlarından İskender
Çavuş’a gönderilen 21Ağustos 1559 (7 Zilkade 966) tarihli hükümde kendisinden
Gelibolu Boğazında oturup gelip geçen gemileri yoklaması istenmiştir58.
1.2.15. Muhtesiplik
Dergah-ı Muallam çavuşlarından Mehmet Çavuş’a gönderilen 13 Şubat 1586 (5
Rebiyülevvel 995) tarihli hükümde kendisine İstanbul muhtesibi sıfatıyla hitap
edilmektedir. Hükümde evvelden Üsküdar’dan işleyen kayıklarda yarımşar akçe alınırken
şimdi ikişer üçer akçe alındığı belirtilmiş ve yine eskisi gibi yarımşar akçe alınması
1.2.16. Tuna Kaptanlığı
Dergah-ı Ali çavuşlarından Abdulgani Çavuş’a gönderilen 2 Kasım 1592 (25
Muharrem 1001) tarihli hükümde kendisine Tuna Kaptanı sıfatıyla hitap edilmektedir.
Abdulgani Çavuş mahiyetine verilen Tatar taifesinin firar ettiğini merkeze
bildirmiş ve buna mukabil kendisinden firar edenlerin bedellerini nakit olarak alıp
mahiyetinde hizmet eden garip yiğitlere vermesi istenmiştir60.
1.2.17. Divandan Çıkan Hükümlerin İlgili Kişilere Ulaştırılması
Ferhad Paşa Erzurum şehrinde ordusuyla konakladığı zaman, Südde-i Saadet
çavuşlarından Süleyman Çavuş kendisine ahkâm-ı şerife ile mektuplar getirerek hesapta
olmayan yeni gelişmeleri bildirmiştir61.
Mühimme Defterlerinde yer alan hükümlerin çok önemli bir bölümünün çavuşlar
aracılığıyla muhataplarına ulaştırılmaktaydı.
6 Numaralı mühimme Defterinde kayıtlı 860 numaralı hüküm Anadolu
beğlerbeyine ulaştırılmak üzere çavuşbaşına verilmiştir62.
7 Numaralı Mühimme Defterinde kayıtlı 394 numaralı hüküm Sağ-garip Yiğitleri
Ağası Hasan’a ulaştırılmak üzere Kapı çavuşlarından Ahmet’e verilmiştir63.
6 Numaralı Mühimme Defterinde kayıtlı 961 numaralı hüküm Topçubaşına
ulaştırılmak üzere Topçular çavuşuna verilmiştir64.
7 Numaralı Mühimme Defterinde kayıtlı 754 numaralı hüküm Anadolu beğlerbeğine
ulaştırılmak üzere arz getirdiği belirtilen Mehmet Çavuşa verilmiştir65. Mehmet Çavuş,
muhtemelen sancak divanlarında görev yapan çavuşlardan birisi olsa gerekir.
Bu örneklerin yanı sıra hiçbir sıfat belirtilmeden “Mehmet Çavuş ’a verildi ”,
“Abbas Çavuş ’a verildi ”, “Cafer Çavuş ’a verildi ” 66 ifadeleriyle muhataplarına
gönderilen sayısız hükümler bulunmaktadır.
Hükümleri taşıyan çavuşların götürdükleri hükümlerin önemi ve niteliğiyle
çavuşların dereceleri arasında bir ilişki olduğu düşünülebilir. Çok açık olmamakla beraber
önem arz eden hükümlerin Başçavuş aracılığıyla, diğer hükümlerin ise çavuşların
sorumluluk alanlarına göre tasnif edilerek muhataplarına ulaştırıldıkları söylenebilir.
1.3. Divan-ı Hümâyûn Çavuşlarının Sayıları ve Ücretleri
1.3.1. Sayıları
Divan çavuşları on beş bölüğe ayrılmışlardı. Mevcutları zaman zaman değişmiş ve
artmıştır. Fatih’in İstanbul’u fethettiği dönemde sayıları 200 iken, 16. Asrın ortalarında
300 ve aynı asrın sonlarında 324 e ulaşmıştır67. II. Bayezid dönemi (1481-1512) için ise
bunların sayıları 100 olarak verilmektedir68. 1580 yılında III. Murat’a sunulan Hırzü’l-
Mülûk isimli eserde yer alan bilgilere göre, çavuşların sayısı 300’dür. Her hangi bir çavuş
ölmeden yerine başkasının yazılmaması ısrarla istenerek 300 sayısı korunmaya
çalışılmıştır. Yine aynı eserde çavuş adayı olan çavuş oğullarının sayısı 40-50 nefer
olarak verilmiştir69.
Koçibey’in verdiği bilgilere göre 16. asrın ortalarına doğru bu sayı 500-600’ü
bulmuştur70. Ancak bu rakamın yüksekliği 16. Yüzyılın ortalarına ilişkin verilen diğer
rakamlarla çelişki arz etmektedir.
1600-1676 yılları arasında yaşamış olan Hezarfen Hüseyin Efendinin, Telhisü’l-
Beyan isimli eserine yer alan bilgiye göre ise, Dergah-ı Ali çavuşlarının sayısı 693
neferdir71.
Fatih’in İstanbul’u fethinden itibaren çavuşların sayılarında sürekli artış
görülmesine karşın II. Bayezid dönemine ilişkin verilen rakamın düşük olması dikkat
çekicidir.
1.3.2. Ücretleri
Daha önce üzerinde geniş olarak durduğumuz gibi, merkezde, Divan-ı
Hümayûn’da görev yapan çavuşlar ulufeliydiler. Bunların tecrübelilerinden olan ve
gedikli çavuşlar olarak isimlendirilenleri ise taşraya önemli görevlerle gönderilirler ve
hizmetlerine mukabil tımar veya zeamet tasarruf ederlerdi.
Ulufeli çavuşların aldıkları paraya ilişkin elimizde pek fazla bilgi
bulunmamaktadır. Çavuşların amiri mahiyetinde bulunan çavuşbaşı 60 akçe ulufe
almaktadır72. Buna göre diğer çavuşların gelirlerinin daha az olduğu düşünülebilir.
Koçi Bey Risalesi’nde yer alan bilgilere göre; bostancı kullarından emektarlık ile
çavuş olanlar durumlarına göre 20, 40 ve 60 akçe ulufe almaktadırlar73. Fatih döneminde
60 akçe ulufesi olan çavuşbaşının geliri muhtemelen Koçi Bey’in yaşamış olduğu dönem
olan XVI. asrın ortalarına doğru artış göstermiştir.
Taşrada görev yapan gedikli çavuşlar hizmetlerine makabil serbest tımar tasarruf
ederlerdi74. Bunların ihtiyarlarının zeametleri 35-40 bin akçe iken diğerlerinin zeametleri
ise 20, 25 ve 30 bin akçe idi75.
1550 yılında Halep’te görev yapan Dergah-ı Ali çavuşu Nasuh 25.600 akçe zeamet
tasarruf etmektedir76. Halep’te rastladığımız bu uygulama yukarıda verilen bilgileri
doğrular mahiyettedir.
Tımar ve zeamet tasarruf eden çavuşlardan biri vefat ederse büyük oğluna en çok
6.000 daha küçüğüne 5.000 ve ondan sonra gelene 4.000 akçe yıllık gelirli tımarlar
verilirdi77.
2. KAPIKULU OCAKLARINDA GÖREVLİ ÇAVUŞLAR
Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayûn çavuşlarından başka, başta Yeniçeri Ocağı
olmak üzere öteki Kapıkulu Ocakları’nda da çeşitli rütbelerde çavuşlar bulunmaktaydı.
Aynı şekilde altı bölük de denilen Kapıkulu süvarileri bölüklerinin her birinde çavuşbaşı
adı altında zabitler bulunurdu78.
Mevcut bilgilerimiz daha çok yeniçeri ocağında görevli çavuşlarla ilgilidir. Diğer
Kapıkulu ocaklarında görevli çavuşlar hakkında sahip olduğumuz bilgiler ise yok
denilecek kadar azdır. Ancak Yeniçeri Ocağı’nda vazifeli çavuşların idari yapılanmaları
ve görevlerini incelediğimizde, diğer Kapıkulu ocaklarında görevli çavuşlar hakkında da
en azından bir fikir edinmemiz mümkün olacaktır.
2.1. Yeniçeri Ocağında Görevli Çavuşlar
2.1.2. İdari Yapılanmaları ve Görevleri
Yeniçeri Ocağı’nın en kıdemli çavuşu diğer çavuşların da amiri mahiyetinde olan
başçavuştur ki, çavuş-ı büzürk veya serçavuş olarak da isimlendirilirdi79.Yeniçeri
Ocağı’ndaki sıralamada çavuşbaşı, çeşitli bölük ağalarından sonra ve kapıcılar
kethüdasından önce gelirdi80.
Yine yeniçeri ocağında görevli olan orta çavuş (çavuş-ı miyane) ve küçük çavuş,
başçavuşun hizmetinde namzetleriyle birlikte bulunurdu81.
Ayrıca yeniçeriler arasında başçavuşun mahiyeti olarak en kıdemli yeniçeriler
arasından seçilmiş 130 kadar küçük emir zabiti vardı ki bunlara kul çavuşu denirdi82.
Çavuşlar Ağa kapısında bulunup yeniçeri ağasına hizmet eden seraser veya ağa
gediklileri olarak isimlendirilen bir sınıf Fatih Mehmet zamanında teşkil edilmiştir83.
Seraser kuşaklıların tecrübelileri, bölükbaşı ve âriyet çavuşu yani çavuş yardımcısı
olabilirdi84. Ariyeti çavuşları, küçük çavuş; küçük çavuşlar, orta çavuş ve orta çavuşlar,
baş çavuş olabilirlerdi85. Başçavuş azlolunursa deveci ortası kumandanı ve terfi ederse
haseki olurdu86.
Yukarıda zikrettiğimiz çavuşları görevleri itibariyle birbirinden ayrı düşünmemiz
mümkün değildir. Daha ziyade başçavuşun maiyetinde görev yapan ve ona yardımcı olan
orta çavuş ve küçük çavuşun görevlerini büyük oranda başçavuşun görevleri kapsamında
ele alma zorunluluğu vardır.
Başçavuş, ağa bölüklerinden beşinci bölüğün kumandanı ve bütün ocağın
Başçavuşu idi. Ağa bölüklerinin ihdasından sonra çavuşluk sekbanlar çavuşundan
alınarak, Ağa bölüğünde ihdas edilen başçavuşa verildi ve beşinci ağa bölüğü ona oda
tayin edildi.
Yeniçeri Ocağı’nın kethüda beyden sonra en nüfuslu ağası başçavuştu. Davacı olan
kişileri başçavuş ve kethüda bey dinler orada gereği yapılabilecekse yapılır,
yapılamayacaksa şer’e havale edilirdi. Kethüda bey olmadığı zaman yerine başçavuş
vekalet ederdi87.
Ağa kapısında ağa divanı başlamadan evvel muayyen duayı bu yapardı.
Başçavuş yanında oda neferlerinden orta çavuş ile küçük çavuş bulunduğu halde
her Çarşamba günü yeniçeri odalarının mumlarının tevzii buna aitti.
Yeniçeri ağası tarafından ocağa verilecek emirler orta camide bunun vasıtasıyla
ocak halkına tebliğ edilirdi88.
Başçavuş, yeniçeriler talimhanede atış yapacakları vakit başına selimi denilen
serpuşu giyerek bunlarla beraber bulunurdu89. Ulufe tevziinde başçavuş eteğini sallayarak
yeniçerileri maaş keselerini kapmaya davet ederdi.
Padişahın veya vezir-i azam ile yeniçeri ağasının sefere gittikleri zaman ocağın
alay tertibi ve resmi geçitlerde alayın idare ve sevkı başçavuş ve orta çavuş, küçük çavuş
ve baş yazıcının vazifeleri arasındaydı. Başçavuş mahiyetinde görevli kul çavuşları
muharebe zamanlarında kumandanın emirlerini askeri reayaya tebliğe memur idiler, barış
zamanında da hükümetin emirlerini yeniçerilere tebliğ ederlerdi90. Sefer zamanı alay lan
ağırlıklardan belli uzaklıkta tutarak zarar görmelerini engellemek yine çavuşların
görevleri arasındaydı91.
Başçavuşun bir nevi karakol hizmeti olarak tanımlayabileceğimiz kolluk görevi
alma ve adamları yardımıyla bu görevi ifa etme hakkı vardı. Kolluk görevi merkezde
olabileceği gibi taşrada da olabilirdi92.
Çavuşlar kol gezerlerdi. Bu esnada padişah saraylarında ve at gemisinde hizmette
olmayanları tutar ve ulufeli olup hizmette olanlardan kavga edenleri döverdi93.
2.1.3. Sayıları ve Ücretleri
Ağa bölükleri ilk kurulduğunda, başçavuşun yevmiyesi 10 akçe idi. Sonradan
artarak 13 akçe ve daha sonra yayabaşılar gibi 20-21 akçe olmuştu94. Başçavuşun dışında
kalan orta çavuş, küçük çavuş ve ariyeti çavuşlarının ulufeleri III. Murat zamanında aynı
idi. Yani 5 akçeden ibaretti.
Ayrıca gelenek olduğu üzere, bir bölükbaşı subaşı olduğunda ise başçavuş 60 akçe,
orta çavuş 50 akçe ve küçük çavuş 40 akçe alırdı95.
2.1.4. Kıyafetleri
Küçük çavuş ve orta çavuş kırmızı dolama seraser kuşak ve günlüksüz üsküf
giyerler ve piyade olarak divana giderlerdi.
Başçavuş başına yalnızca turna telleri giyer ve divana at ile giderdi. Önemli divan
toplantılarına kemha üst giyer, diğer divanlarda ise çuka örf, yenlü ve kürk kablu ferace
giyerdi96.
2.2. Diğer Kapıkulu Ocaklarında Görevli Çavuşlar
Acemi Ocağı’nda kethüdadan sonra acemilerin büyük zabitleri çavuştur. Sırasıyla
daha sonra aşçıbaşı ve ariyeti çavuşu yani çavuş vekili gelirdi. Aşçıbaşı terfi ederse çavuş
ve çavuş terfi ederse acemi oğlan kethüdası olurdu; kethüda ile çavuş ve aşçıbaşı kol
gezerler ve hizmetteki efradı sürekli olarak kontrol ederlerdi. Gerek kethüda gerek çavuş
ile aşçıbaşı başlarına yünlüksüz yani önünde boru gibi tüylük olmayan üflüksüz yeniçeri
keçesi giyerlerdi97.
Kapıkulu süvari bölüklerinin her birinde çavuşbaşı adı altında zabitler bulunurdu.
Savaş sırasında askerin gerilemesine veya kaçmalarına engel olmak için ordu etrafında
elleri topuzlu bir çok süvari çavuş görev yapardı98. Ayrıca Kapıkulu süvarileri bir harp
durumunda ordunun hareketinden epey müddet evvel vilayet ve kazalarda süvarilerin
getirilmesi için bölük ağalarına emir verilir ve onlarda kasaba ve kazalardaki bölük
halkını davet etmek üzere her tarafa çavuşlar gönderirlerdi99.
Her ne kadar kapıkulu ocakları içinde yer almasa da kalyon çavuşları olarak
isimlendirilen çavuşlar adından da anlaşılacağı üzere kalyonlarda görev yapmaktaydı.
Kalyon başçavuşu kalyonların zapt ve raptı ile meşgul olup, mahiyetinde altı kalyon
çavuşu vardı.Ve bu çavuşların üçü geminin kıç tarafında ve diğer üçü de geminin başında
nöbet beklerler ve ellerindeki bastonlarla manevralara nezaret ederlerdi100
Son yılarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki Osmanlı devlet teşkilatının bir
benzeri daha küçük şekliyle eyalet ve sancaklarda da bulunmaktaydı. İnceleme konumuz
olan çavuşluk müessesesini de bu genel durum çerçevesinde ele aldığımızda eyalet ve
sancaklarda görevli olan çavuşları daha iyi tahlil etmemiz mümkün olacaktır.
Evliya Çelebi’nin zikrettiği Kanunname-i Ayin-i Kâvaid-i Tertib-i Sultan
Süleymaniden hangi eyaletlerde çavuşluk müessesesinin var olduğunu öğrenmekteyiz.
Bun göre: Karaman, Eğri, Uyvar, Basra ve Erzurum eyaletlerinde yalnızca çavuşlar
kethüdası bulunmaktaydı; Rumeli, Anadolu, Sivas, Bosna, Budin, Kanije, Timeşvar,
Varat, Girit, Kıbrıs, Trablus, Halep, Kapudan Paşa eyaletlerinde, hem çavuşlar kethüdası
hem de çavuşlar emini birlikte bulunmaktaydı; Van eyaletinde ise çavuşlar kethüdası ve
çavuşlar emininin yanı sıra çavuşlar katibi de görev yapmaktaydı101.
Yukarıda zikredilen çavuşlar divan çavuşlarıdır; tıpkı merkezde olduğu gibi
bunların mahiyetindeki çavuşların tecrübelileri paşa sarayında görev yapıyor olsa
gerektir. Ayrıca askeri zümreler içinde görev yapan çavuşlarda vardı ki bunlar genellikle
kalelerde istihdam edilirlerdi.
Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk dönemlerinde hazırlandığı tahmin edilen Tımar
Resimleri Kanunnamesinde belirtildiğine göre, eyaletlerde görev yapan çavuşların sayısı
60 ile sınırlandırılmıştır102. Bu altmış çavuşun ne kadarının divan ve sarayda ve ne
kadarının askeri zümreler içinde istihdam edilmesi gerektiğine dair elimizde herhangi bir
kayıt yoktur. Ancak XV ve XVI. Yüzyıllarda Van isimli eserinde Orhan Kılıç; Van
sancağında görev yapan çavuşların hepsinin divanda istihdam edilmediği, ancak küçük
bir kısmının burada görev yaptığını belirtmiştir103.
Van’ın Osmanlı İran mücadelelerinde stratejik bir konuma sahip olmasından dolayı
burada ciddi bir askeri gücün bulundurulması ve buna bağlı olarak bu askeri zümre
içerisinde yer alan çavuşların sayısının çok olması beklenen bir durum olsa gerektir.
Ancak diğer eyalet ve sancakların bu durumun izahatına ilişkin elimizde herhangi bir
bilgi yoktur.
931/1524-1525 Mısır Kanunnamesi’nde Kahire Divanı’nda görev yapan
çavuşlardan bahsedilmektedir. Çavuşluğa atanacak kişi beylerbeyinin gönüllü taifesinden
veya atlı tüfenkçi taifesinden güvenilir ve doğru olanlardan seçilip deftere kaydedildikten
sonra merkeze bildirilirdi. Bir suç işlendiğinde suçun çeşidine göre bunlar beylerbeyi
tarafından ya azledilir ya da idam edilirdi. Bu durum daha sonra merkeze bildirilirdi. Bir
hizmetle görevlendirilen çavuşların 10 eşrefi den fazla ücret almamaları istenmiş, aksi
taktirde azlolunacakları belirtilmiştir104. Bu görevden kasıt merkezde rastladığımız kulluk
görevine benzer bir görev olsa gerekir.
Van sancağında da buna benzer bir durum vardır: Çavuşların ataması Van
beylerbeyinin arzı üzerine padişahın beratıyla olurdu. Görevden ayrılması ise; ölüm,
feragat veya uygunsuz davranışlar neticesinde azledilmeleri ile gerçekleşirdi. Ayrıca,
özellikle Van eyaletinin kuruluş yıllarında diğer eyaletlerden de Van’a istihdam için
çavuşlar gönderildiği olurdu105.
Mısır ve Van gibi birbirine uzak iki coğrafyada çavuşların benzer şekilde göreve
atanmaları ve azledilmeleri bu durumun hemen bütün Osmanlı coğrafyasında aynen
uygulandığı şeklinde bir görüşü kuvvetlendirmektedir.
Eyalet ve sancak divanlarında görevli çavuşlar görev ve sorumlulukları bakımından
Divan-ı Hümayûnda bulunan çavuşlarla önemli benzerlikler göstermektedir. Daha önce
bahsettiğimiz Evliya Çelebi’nin zikrettiği kanunnamede eyalet ve sancaklarda görev
yapan çavuşlar kethüdası, çavuşlar emini ve çavuşlar katibinin yanı sıra Mühimme
Defterlerinde yer alan hükümlerden baş çavuşunda görev yaptığını anlıyoruz106.
Çavuşların idari amirlerinin görevlerine ilişkin elimizde pek fazla bilgi yoktur.
Ancak merkezde de rastladığımız başçavuş ve çavuşlar katibinin vazifelerinin benzer
şekillerde yerine getirildiğini düşünebiliriz. Çavuşlar kethüdası ve çavuşlar eminine
merkezde rastlanmamaktadır. Çavuşlar kethüdası çavuşların özlük işlerine bakan ve
onların sorunlarıyla meşgul olan görevliydi107. Ayrıca çavuşlar kethüdası sancak
divanlarında teşrifatçılık görevini de yürütmekteydi. Diyarbakır Beylerbeyine gönderilen
29 Eylül 1568 (7 Rebiyülâhır 976) hükümde; Diyarbakır’da divan kurulduğu gün
çavuşlar kethüdasının bütün çavuşlarla önceden gelerek adet olduğu üzere ümera, defter
kethüdası ve alaybeyini karşılaması istenmiştir108.
Osmanlı’da eminlerin vazifelerinin maliyeti genel olarak tetkik edildiğinde
çavuşlar emininin çavuşlar kethüdasına daha ziyade divan dışı işlerde yardım eden bir
görevli olduğu tahmin edilebilir.
Eyalet ve Sancak divanlarında görev yapan çavuşların taşrada görev yapan Gedikli
çavuşlarınkine benzer görevler üstlendiklerine de şahit olmaktayız: Halep beğlerbeğisine
gönderilen 14 Ağustos 1564 (6 Muharremül-haram 972) tarihli hükümde; Halep
hazinesinden, Şehrizol Kalesinin bazı ihtiyaçları için Şehrizol çavuşlarından Ramazan ile
gönderilen paranın salimen Diyarbekir’e ulaştırılması istenmiştir109.
Ağriboz, Atina ve İstefe kadılarına gönderilen 10 Ocak 1560 (10 Cemaziyelâhır
967) tarihli hükümde; Yelken bezi temini için Cezayir çavuşlarından Ferruh Çavuş ile
gönderilen akçelere mukabil gerekli yelken bezlerinin Ferruh Çavuş’un vefatı nedeniyle
hazırlanamadığı, bu husus için Cezayir çavuşlarından Atinalı Hüseyin Çavuş’un
görevlendirildiği bildirilmiştir110.Van çavuşlarının görevlerine ilişkin verilen bilgiler
örnek olarak seçtiğimiz mühimme kayıtlarında yer alan bilgilerle paralellik arz
etmektedir.
Van çavuşlarının görevleri; tezkere getirmek, İstanbul, Diyarbakır ve Harput’tan
Van kullarının mevacibini teslim almak, Van divanına halkın mevzuatını bildirmek veya
dilekçelerini takdim etmek ve dava için girip çıkanlara mübaşirlik yapmak şeklinde
özetlenebilir111.
Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk dönemlerinde hazırlandığı tahmin edilen Tımar
Resimleri Kanunnamesi’nde eyaletlerde görev yapan çavuşların sayısının 100’ü aştığı
belirtilmiş ve bu sayının 60 ile sınırlandırılması istenmiştir112. Ancak bu rakam eyalet
divanında görev yapan çavuşlarla ilgili olsa gerekir çünkü Van kalesinde 19 Şubat 1554
tarihinden önce 50 nefer çavuş bulunmaktaydı. Ancak bu çavuşların tezkere getirmeye ve
sair mühimmata yeterli olmaması sebebiyle, Van beylerbeyi tarafından 30 nefer daha
lazım olduğu bildirilmiş, bu isteğe binaen Van’a 20 nefer çavuş daha yazılmış ve Van
çavuşlarının sayısı 70 nefere ulaşmıştır. 1548-1648 tarihleri arasında çavuş sayısı
istikrarlı bir artışla 50- 87 arasında değişmiştir113.
Erzurum vilayetinde 1553-1554 (961-962) yıllarında defterli çavuş olarak
nitelendirilen 60 nefer çavuş görev yapmaktaydı. Ancak bu miktar, Erzurum vilayetinin
işlerini görmek için yeterli olmadığından, bu sayının 100’e çıkarılması istenmiş ve
gönderilen 15 Nisan 1560 tarihli hükümle Erzurum vilayetinde görev yapan çavuşların
sayısı 70 nefere yükseltilmiştir114.
Halep sancağında görev yapan çavuşların sayısı Van ve Erzurum’dakine oranla bir
hayli azdır. Verilen rakamların farklı yıllara ait olması bunun sebebi olsa gerekir. Çünkü
çavuşların sayısında yıllara göre sürekli bir artış gözlenmektedir; Halep sancağının 1524¬
1530 yılları arasındaki tımarlarını gösteren icmal defterinde tımar tasarruf eden çavuş
sayısı 8’dir. 1536 yılına gelindiğinde bu sayı yine aynıdır. 1530 yılı tımar-icmal
defterinde ise Halep sancağındaki çavuş sayısı 24 olmuştur ki115bu da görüşümüzü
destekler mahiyettedir.
924/1518 tarihli Karaman Eyaleti Kanunnamesi’nde beylerbeyinin muayyen olan
çavuşlarının tımarlarının serbest olduğu ancak beylerbeyi serbest tımara mutasarrıf
olmayan bir sipahiye çavuşluk verse bu çavuşun tımarının serbest olamayacağı ifadesi yer
almaktadır116. Bu kanunnamede belirtildiği gibi eyalet ve sancaklarda görev yapan
çavuşların tamamının tımar tasarruf ettiklerini söylemek mümkün olmamaktadır. Mesela;
26 Mart 1553 tarihinde Van çavuşlarından Hacı Çavuş’un 15 akçe ulufesinin olduğu
görülmektedir117.
Çavuşlar gerek zeamet ve gerekse ulufe gelirlerinin yanı sıra bazı vergilerden de
pay alıyorlardı. Daha önce de bahsetmiş olduğumuz Tımar Resimleri Kanunnamesi’nde
beylerbeyi tarafından tevcih edilen tımarlardan çavuşların resmi tezkere adı altında %
0.60 oranında pay aldıkları görülmektedir118.
Halep ve Musul’da görevli çavuşların sayıları ve ücretlerine ilişkin de elimizde
bazı bilgiler mevcuttur.
Halep sancağının 1524-1530 yılları arasında tımarlarını gösteren icmal defterinde,
3350-5999 akçe arasında tımar tasarruf eden toplam 8 çavuş vardır. 1536 yılı icmal
defterinde ise tımarları 3000 akçe ile 9262 akçe arasında değişen 8 çavuşun ismi
geçmektedir. 1550 yılı tımar-icmal defterlerinde Halep sancağındaki çavuş sayısında
önemli derecede bir artış meydana geldiği gözlenmektedir. Bu dönemdeki çavuşların
sayısı 24 olup, tımarları 2700-7400 akçe arasında değişmektedir119.
Erzurum çavuşlarının tamamı tımar tasarruf etmektedir. Erzurum çavuşları
kethüdalarının tımarları 8000 ile 19500 akçe arasında değişmekte idi. Çavuşların tımarı
ise 1500 ile 18000 akçe arasında idi120.
Musul’da görevli çavuşların sayısında ilişkin bir netlik yoktur. 25 Aralık 1595’te
çavuşlar kethüdası olan Bayram’ın tımarı 100.019 akçedir. 19 Temmuz 1607’de görev
yapmış çavuşlar kethüdası Hamza b. Allahverdi’nin tasarruf ettiği tımar yekunu 5999
akçedir. 24 Ağustos 1631 yılına gelindiğinde ise Mısır çavuşları kethüdası Zülfükâr b.
Ahmet’in 5999 akçe tımar tasarruf ettiğini görüyoruz. Çavuşlar kethüdalarının
gelirlerinde zaman içinde bir düşüş olduğu hemen göze çarpmaktadır.
Musul divanında görevli çavuşlara gelince; 1620 yılında Ahmet çavuşun 19660
akçe tımar geliri vardır. 1621’de görevli Allahverdi’nin tımar tutarı 7999 akçedir. 1622
yılına gelindiğinde Musul civarında görevli Hüseyin 6000, Veli b. Ahmet Çavuş ise 9000
akçe tımar tasarruf etmektedir121. Ahmet Çavuş’un tımarının yüksekliği hemen dikkat
çekmektedir. Muhtemelen Ahmet Çavuş Musul Divanı’nda geçici olarak görev yapan
merkezden gönderilmiş Dergah-ı Mualla çavuşlarındandır.
Van Divanında görev yapan çavuşların gelirlerine ilişkin elimizde bilgi mevcut
değildir. Ancak özellikle 1609-1611 yılları arasında Van kalesinde görev yapan
çavuşların sayıları ve ücretlerine ilişkin ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkün olmaktadır.
1609-1611 yılları arasında Van kalesinde görev yapan çavuşların sayıları yıllara
göre 65 ile 86 arasında değişiklik göstermiştir. 1609-1610 yılları arasında Van
çavuşlarının üç aylık toplam yevmiyelerinin yıllara göre 116.987 akçe ile 128.325 akçe
arasında değiştiğini görmekteyiz122.
Hemen bütün Türk devletlerinde varlığına tesadüf edilen çavuş teşkilatı tarihi süreç
içerisinde tekamülünü tamamlayarak Osmanlı Devletinde mükemmel şeklini almıştır.
Türk devlet geleneğinde sarayda teşrifatçılık görevini üstlenen ve orduda küçük bir askeri
rütbeye sahip olan çavuşlar, Osmanlı öncesinde muhtemelen tamamen Türklerden
müteşekkildi. Osmanlı Devletine gelindiğinde devletin hemen her kademesinde merkezi
otoriteyi sağlama ve devlet işlerinin belli bir düzen içerisinde yürütülmesinde önemli
görevler üstlenmiş olan çavuşların Divan-ı Hümayûn’da ve Kapıkulu Ocaklarında
bulunanlarının devşirme, sancak ve eyalet divanlarında görev yapanlarının ise Türk asıllı
oldukları söylenebilir.
Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayûn’da bulunan çavuşların görevleri önceki
Türk devletlerinde olduğu gibi teşrifatcılık ve divana ait diğer işlerin görülmesiyle sınırlı
kalmamış, taşradaki işlerin yürütülmesinde de bunlardan sıklıkla faydalanılma yoluna
gidilmiştir. Divan-ı Hümayun çavuşlarının özellikle tecrübelileri taşraya önemli işlerin
tatbiki için gönderilmekteydi. Gedikli çavuş olarak nitelendirilen ve merkezde görevli
çavuşların aksine ulufe yerine tımar ve zeamet tasarruf eden bu çavuşlara Mühimme
defterlerinde tesadüf edilen kayıtlarda Dergah-ı Ali Çavuşları, Dergah-ı Mualla
Çavuşları veya Südde-i Saadetim Çavuşları olarak hitap edilmektedir. Yabancı
ülkelerden gelen elçilere refakat edilmesi veya doğrudan doğruya elçi olarak
görevlendirilmeleri, sefer zamanlarında ordu için gerekli mühimmat ve iaşenin temini,
barut ve top imali, İstanbul iaşesinin sağlanması, ülke dahilinde asayişin sağlanması,
gümrüklerin denetimi, vakıf, cami ve su yollarının bakımı ve denetimi, tersanelerin
bakımı ve gemi inşasının belli bir düzen içinde yürütülebilmesi hep merkezden
gönderilen Gedikli çavuşların hizmetleri sayesinde mümkün olmaktaydı.
Osmanlı Devletinde Divan-ı Hümayûn çavuşlarından başka, başta Yeniçeri Ocağı
olmak üzere öteki kapıkulu ocaklarında da çeşitli rütbelerde çavuşlar bulunmaktaydı.
Ancak bizim bilgilerimiz daha ziyade Yeniçeri Ocağı’nda görev yapan çavuşlarla
sınırlıdır. Başçavuş, onun hizmetinde bulunan Orta ve Küçük Çavuş Yeniçeri Ocağı’nda
işlerin belli bir düzen ve disiplin içerisinde yürütülebilmesinde önemli etkiye sahiptiler.
Yeniçeri Ağası sefere gittiğinde resmi geçitlerde alayların idare ve sevkini yapmak yine
bu çavuşların görevleri arasındaydı. Ayrıca Başçavuşun mahiyetinde görevli kul çavuşları
muharebe zamanlarında kumandanın emirlerini daha alt kademelerdeki kumandanlara
tebliğe memur idiler, barış zamanlarında da hükümetin emirlerini yeniçerilere tebliğ
ederlerdi.
Osmanlı merkez teşkilatının bir benzerini daha küçük şekliyle eyalet ve
sancaklarda tetkik etmek mümkündür. Bu bağlamda Divan-ı Hümayûnda olduğu gibi
eyalet ve sancak divanlarında da çavuşların benzer görevlerle istihdam edildiğini
görmekteyiz. Gerek ulufe ve gerekse tımar ve zeamet tasarruf eden bu çavuşlar, eyalet ve
sancak divanlarına halkın mevzuatını bildirmek, dilekçelerini takdim etmek ve dava için
girip çıkanlara mübaşirlik yapmanın yanı sıra tezkere getirmek ve askerin mevacibini
teslim almak gibi görevlerle de mükelleftiler.
Merkeziyetçi bir devlet yapısına sahip olan Osmanlılar, gerek siyasi otoritenin
tesisinde ve gerekse diğer önemli işlerin takibinde sıklıkla çavuşların hizmetine
başvurmuş ve Klasik Dönem içerisinde bu teşkilat mükemmel bir şekilde işlevini yerine
getirmiştir.
Başbakanlık Arşivi, Mühimme Defterleri: 5/1,10, 14, 16, 19, 24, 26, 30, 31, 36, 48, 55, 62, 70.
Başbakanlık Arşivi, Maliyeden Müdevver Defterler: 309, 451.
2. Yayınlanmış Arşiv Kaynakları
3 Numaralı Mühimme Defteri (966-967/1557-1560), (Yayına Hazırlayanlar: AYKUT, Nezihi;
BOSTAN, İdris; CEBECİOĞLU, Murat; EMECAN, Feridun; İLGÜREL, Mücteba;
İSPİRLİ, Mehmet; KÜÇÜK, Cevdet; MERT, Özcan; ÖZCAN, Abdulkadir; ŞAHİN,
İlhan; ŞENTÜRK, Hüdai; VARLIK, Mustafa Çetin), Ankara, 1993.
5 Numaralı Mühimme Defteri,(973/1565-1566), Özet-transkripsiyon, (Yayına hazırlayan:
YILDIRIM, Hacı Osman; ATİK, Vahdettin; Murat CEBECİOĞLU; DEMİRBAŞ,
Uğurhan; KARAZEYBEK, Mustafa; SAFİ, Muhammed; SERİN, Mustafa; USLU,
Osman; YEKELER, Numan; YILDIRIM, Zabit), Ankara 1994.
6 Numaralı Mühimme Defteri (972/1564-1565), (Yayına Hazırlayanlar: YILDIRIM, Hacı Osman;
ATİK, Vahdettin; CEBECİOĞLU, Murat; SAF, Muhammed; SERİN, Mustafa;
USLU, Osman; YEKELER, Numan), c. I,II, Ankara, 1995.
7 Numaralı Mühimme Defteri, (975-976/1567-1569), Özet-Transkripsiyon-İndeks, (Yayına
Hazırlayanlar: YILDIRIM, Hacı Osman; ATİK, Vahdettin; CEBECİOĞLU, Dr.
Murat; ÇAĞLAR, Hasan; SERİN, Mustafa; USLU, Osman; YEKELER, Fuat
Numan), c.I, III, Ankara 1998-99.
12 Numaralı Mühimme Defteri (977-979/1570-1572), (Yayına Hazırlayanlar: YILDIRIM, Hacı
Osman; ATİK, Vahdettin; CEBECİOĞLU, Murat; SAF, Muhammed; SERİN,
Mustafa; USLU, Osman; YEKELER, Numan), c. I,II, Ankara, 1996.
3. Yayınlanmış Klasik Kaynaklar
Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, (Çeviren: ATALAY,Besim), c. I, Ankara 1985, s. 368.
Hezarfen Hüseyin Efendi; Telhisü’l-Beyân Fi Kavânin-i Âl-i Osman, (Hazırlayan: İLGÜREL,
Sevim), Ankara, 1998.
Koçi Bey Risalesi, (Sadeleştiren: DANIŞMAN, Zuhuri), Ankara, 1985.
Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi, (Hazırlayan: BAYKAL, Bekir Sıtkı), c. I, Ankara 1992.
Selâniki Mustafa Efendi; Tarih-i Selâniki (971-1003/1563-1595), (Hazırlayan: İSPİRLİ, Mehmet),
c. I, İstanbul 1989
Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa; Silahdar Tarihi, c. I, İstanbul 1928.
Sofyalı ali Çavuş Kanunnamesi, (Hazırlayan: SERTOĞLU, Midhat), İstanbul, 1992.
Vak‘a-Nüvis AhmetLûtfi Efendi Tarihi, (Yayına hazırlayan AKTEPE, Münir), c. X, Ankara 1988.
YÜCEL, Yaşar; Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Kitâb-i Müstetâb, Kitabı Mesâlih ’l
Müslimin ve Menâfı’i’l-Mü’minin, Hırzü ’l-Mülûk, Ankara, 1998.
AKGÜNDÜZ, Ahmet; Osmnalı Kanunameleri ve Hukuk Tahlilleri, c. I, İstanbul, 1990; c.III,
İstanbul, 1991; c.IV, İstanbul, 1992; c. VI, İstanbul, 1993; c.VIII, İstanbul,1994;
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2002 12 (2)
c.IX, İstanbul, 1996.
AYDIN, Dündar; Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı Kuruluş ve Genişleme Devri (1535-1566),
Ankara, 1998.
ÇAKAR, Enver; XVI. Yüzyılda Halep Sancağı (1516-1566), (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ, 1998.
GÜNDÜZ, Ahmet; Osmanlı İdaresinde Musul (1523-1639), (Fırat Üniversite Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmam Doktora Tezi), Elazığ, 1998.
KEPECİOĞLU, Kâmil; Tarih Lûgati (Osmanlı tarih deyimleri ve terimleri temel sözlüğü),
Ankara.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat; “Çavuş Mad”, İ.A, c. III, İstanbul, s. 362-369.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat;; Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, İstanbul, 1981.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat; “Çavuş Mad”, D.İ.A, c. VIII, İstanbul, 1993, s. 236-238.
KÜTÜKOĞLU; Bekir; Osmanlı-İran SiyasiMünsebetleri (1578-1612), İstanbul 1993.
KILIÇ, Orhan; XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997.
PAKALIN, Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I, İstanbul, 1983.
UNAT, Faik Reşit; Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, Ankara, 1987.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı; Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1988.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı; Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara, 1988.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı;, Osmanlı Devlet Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, c. I,II, Ankara,
1988.
UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı;, Osmanlı Devlet Teşkilatında Medhal, Ankara, 1984.
ÜNAL, Mehmet Ali; Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1997.
420
Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi
M. Fuat Köprülü; “Çavuş ”, İ. A, c.III. İstanbul, s. 362.
Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, (çeviren: Besim Atalay), c. I, Ankara 1985, s. 368.
M. Fuat Köprülü; “Çavuş”, İ. A, c.III. İstanbul, s. 363.
İsmali. Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, Ankara, 1984, s. 183.
M. Fuat Köprülü; BizansMüesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, s. 81-82.
M. Fuat Köprülü; “Çavuş”, s. 365; İ.Hakkı. Uzunçarşılı; Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, s. 307.
M. Fuat Köprülü; “Çavuş ”, s. 365.
Aynı eser, s. 366.
İ.H. Uzunçarşılı; Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, s.136.
M. Fuat Köprülü; “Çavuş ”, s.367.
M. Fuat Köprülü; “Çavuş”, s.367.
Koçi Bey Risalesi; (Sadeleştiren: Zuhuri Danışman), Ankara, 1985, s.122.
İ. Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Ankara, 1988, s.408.
Uzunçarşılı; Saray Teşkilatı, s.408.
M. Zeki Pakalın; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.I, İstanbul, 1983, s.660.
Geniş bigi için bakınız, Vak‘a-Nüvis Ahmet Lûtfi Efendi Tarihi, (Yayına hazırlayan Münir Aktepe), c. X,
Ankara 1988, s. 52; İ. Hakkı Uzunçarşılı; Saray Teşkilatı, s. 418-419.
Hezarfen Hüseyin Efendi; Telhisü ’l-Beyân Fi Kavânin-i Al-i Osmân, (Hazırlayan: Sevim İlgürel), Ankara,
1998, s. 260; İ.H.Uzunçarşılı; Saray Teşkilatı, s.413.
Ahmet Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuk Tahlilleri, c.I, İstanbul, 1990, s. 321.
Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa; Silahdar Tarihi, c. I, İstanbul 1928, s. 429; Çavuşbaşı Mahmud Ağa
Kubbe vezareti makamına yükseltilmiştir.
H. Hüseyin Efendi; Telhis’ül-Beyân, s.76; Kâmil Kepecioğlu; Tarih Lûgati (Osmanlı tarih deyimleri ve
terimleri temel sözlüğü), Ankara (?), s.77.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c.I, s. 326-327.
İ.H. Uzunçarşılı; Saray Teşkilatı, s. 414.
Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa; Silahdar Tarihi, c. I, s. 669; Çavuşbaşı vasıtasıyla hapsedilen Serdar
İbrahim Paşa’ya kötü davranılmayıp gerekli izzet ve ikramın gösterilmesi istenmiştir.
İ.H. Uzunçarşılı; Saray Teşkilatı, s. 416.
Selâniki Mustafa Efendi; Tarih-i Selâniki (971-1003/1563-1595),(Hazırlayan: Mehmet İpşirli), c. I,
İstanbul 1989, s. 73; Yemen fethinin gerçekleşeceği 975 yılında Mustafa Paşa, Mısır bölgesinde fitne ve
fesat çıkanların tespit edilmesi için Burunsuz Çavuşbaşıyı on nefer yarar çavuşuyla buraya göndermiştir.
Faik Reşit Unat; Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnamleri, Ankara, 1987, s. 19.
Bekir Kütükoğlu; Osmanlı-İran SiyasiMünsebetleri (1578-1612), İstanbul 1993, s. 278.
6 Numaralı Mühimme Defteri (972/1564-1565),Özet-transkripsiyon-inndeks, ( Yayına hazırlayan: Hacı
Osman Yıldırım, Vahdettin Atik, Murat Cebecioğlu, Muhammet Safi, Mustafa Serin, Osman Uslu,
Numan Yekeler), c.I, Ankara, 1995, h. 191, s. 107.
İ. H.Uzunçarşılı: Saray Teşkilatı, s.409.
31 6 Numaralı Mühimme Defteri, c. II, h. 1355, s. 297.
Başbakanlık Arşivi, Mühimme Defteri 22, hüküm 577, s. 292.
(Bundan böyle Başbakanlık Arşivi BA kısaltmasıyla, Mühimme Defteri MD kısaltmasıyla, Hüküm h.
kısaltmasıyla verilecektir).
5 Numaralı Mühimme Defteri,(973/1565-1566), Özet-transkripsiyon, (Yayına hazırlayan:Hacı Osman
Yıldırım, Vahdettin Atik, Murat Cebecioğlu, Uğurhan Demirbaş, Mustafa Karazeybek, Muhammed Safi,
Mustafa Serin, Osman Uslu, Numan Yekeler, Zabit Yıldırım), Ankara, 1994, h. 1463, s. 236.
5 Numaralı Mühimme Defteri, h. 1904, s. 306.
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. II, h. 1459, s. 357.
12 Numaralı Mühimme Defteri, c.I, h. 171, s. 127.
12 Numaralı Mühimme Defteri, c.I, h. 271, s. 186.
BA. MD. 14, h. 41, s. 27.
BA. MD. 24, h. 4, s. 2.
12 Numaralı Mühimme Defteri, c. I, h. 18, s. 16.
H. Hüseyin Efendi; Telhisü’l-Beyan, s. 179.
12 Numaralı Mühimme Defteri, c. I, h. 648, s. 398
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. II, h. 1018.s. 110.
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. II, h. 998, s. 99.
BA. MD. 30, h. 712, 309.
BA. MD. 48, h. 406, 147.
BA. MaliyedenMüdevverDefter, 309, s. 2,5.
BA. Maliyeden Müdevver Defter, 451, s. 2.
3 Numaralı Mühimme Defteri, h. 223, s. 104.
Selâniki Mustafa Efendi; Tarih-i Selâniki, c. I, s. 209-210.
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. II, h. 860. s. 30.
7 Numaralı Mühimme Defteri, , (975-976/1567-1569), Özet-Transkripsiyon-İndeks, (Yayına
Hazırlayanlar:Hacı Osman Yıldırım, Vahdettin Atik, Dr. Murat Cebecioğlu, Hasan Çağlar, Mustafa Serin,
Osman Uslu, Fuat Yavuz, Numan Yekeler), c. I, Ankara, 1998 h. 394, s. 197.
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. II, h. 961, s. 79.
7 Numaralı Mühimme Defteri, c. I, h. 754, s. 366.
7Numaralı Mühimme Defteri, c. I, h. 74, s. 34-35.
İ.H. Uzunçarşılı; Saray Teşkilatı, s. 411.
M.F. Köprülü; “Çavuş Mad”, s. 367.
Yaşar Yücel; Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar Kitab-ı Mustetab, Kitab-ı Mesâlih’l Müslimin,
Hırzü’l-Mülük, Ankara, 1989,s. 187.
Koçi Bey Risalesi, (Sadeleştiren:Zuhuri Danışman), Ankara, 1985, s. 122.
H.Hüseyin Efendi; Telhisü’l-Beyan, s. 93.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. I, s. 330.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. I, s. 323.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. VIII, İstanbul, 1994, s. 47.
Enver Çakar; XVI. Yüzyılda Halep Sancağı (1516-1566), ( Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi) Elazığ, 1998, s. 85.
Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi ( Hazırlayan: Mithat Sertoğlu), İstanbul, 1992, s. 98.
O. Fuat Köprülü; “Çavuş”, D.İ.A, c. VIII, İstanbul, 1993, s. 232; Midhat Sertoğlu; Osmanlı Tarih Lûgatı,
İstanbul, 1986, s.71
M.F. Köprülü; “Çavuş” , s. 367.
M. Zeki Pakalın; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri, s. 338,339.
H.Hüseyin Efendi; Telhisü’l-Beyân, s. 259.
M.F. Köprülü; “Çavuş”, s. 367.
İ. Hakkı Uzunçarşılı; Kapıkulu Ocakları, c. I, Ankara, 1988, s. 207.
Aynı eser; s. 407.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnâmeleri, c. I, Ankara 1988, s. 207.
Aynı eser; s. 265.
H. Hüseyin Efendi; Telhisü’l-Beyân, s. 146.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IX, s. 177.
İ.H. Uzunçarşılı; Kapıkulu Ocakları, c. I, s. 206.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IX, s. 266.
İ.H. Uzunçarşılı; Kapıkulu Ocakları, c. I, s.206,207.
Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi, (Hazırlayan: Bekir Sıtkı Baykal), c. I, Ankara 1992, s. 71; Mohaç
Seferi esnasında alayları ağırlıklardan uzak tutmak suretiyle ağırlıkların korunması görevi bizzat padişah
tarafından çavuşlara verilmiştir.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IX, s.186,187.
Aynı eser, s.149.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. VIII, s. 142.
H. Hüseyin Efendi; Telhisü’l-Beyan, s. 146.
İ.H. Uzunçarşılı; Kapıkulu Ocakları, c. I, s. 45.
O.F. Köprülü; “Çavuş”, DİA, c. VIII, s. 237.
İ. H. Uzunçarşılı; Kapıkulu Ocakları, c. II, s. 180.
İ. H. Uzunçarşılı; Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1988, s. 478.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IX, s. 534-541.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IV, İstanbul, 1992, s. 588.
Orhan Kılıç; XVve XVI. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997, s. 167.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. VI, s. 109.
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. I, s. 286.
Enver Çakar; XVI. Yüzyıl da Halep Sancağı (1516-1566), (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ, 1998, s. 85.
7 Numaralı Mühimme Defteri, (975-976/1567-1569), Özet-Transkripsiyon-İndeks, (Yayına
Hazırlayanlar:Hacı Osman Yıldırım, Vahdettin Atik, Dr. Murat Cebecioğlu, Hasan Çağlar, Mustafa Serin,
Osman Uslu, Fuat Yavuz, Numan Yekeler), c.III, Ankara, 1999, h. 2171, s. 99.
6 Numaralı Mühimme Defteri, c. I, h. 12, s. 8.
3 Numaralı Mühimme Defteri, h. 842, s. 382.
Orhan Kılıç; Van, s. 166.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IV, s. 588.
Orhan Kılıç; Van, s. 325-26.
Dündar Aydın; Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı Gelişme Devri (1535-1536), Ankara, 1998,
s. 198-199.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. III, İstanbul, 1991, s. 325.
A. Akgündüz; Osmanlı Kanunnameleri, c. IV, s. 587.
Dündar Aydın; Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, s. 199.
Ahmet Gündüz; Osmanlı İdaresinde Musul (1523-1639), (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi), Elazığ, 1998, s. 63.