ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
TEKNOLOJİNİN SOSYO-EKONOMİK YAPIYA ETKİLERİ
EFFECTS OF TEACHNOLOGY TO THE SOCIO ECONOMIC STRUCTURE
Yard. Doç. Dr. Oğuz BAL
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Technology can be most broadly defined as the material entities created by the application
of mental and physical effort to nature in order to achieve some value. In economics definitions
or assumptions of progress or growth are often related to one or more assumptions about
technology's economic influence. Challenging prevailing assumptions about technology and its
usefulness has led to alternative ideas like uneconomic growth or measuring well-being.
The implementation of technology the values of a sociaety by changing expectations an
realities. The implementation of technology is also influences by values. In many ways,
technology simplifies life. The rise of a leisure class. A more informed society can make quicker
responses to events and trends.
Keywords: Teachnology, Transformation, Skilled labor, Modernization, Solow, Schumpeter
Teknoloji en geniş şekliyle bazı değerleri elde etmek için doğaya zihinsel ve fiziksel
çabaları uygulayarak maddi varlıkları elde etme olarak tanımlanabilir. Ekonomi bilimindeki
tanımlamalar büyüme sürecinin varsayımları çoğu kez teknolojinin ekonomik etkileri hakkında
bir veya daha fazla varsayımlarla ilgilidir. Teknolojiye dair hâkim varsayımların meydan
okuması ve onların kullanışlılığı ya ekonomik olmayan büyüme gibi alternatif fikirlere veya refah
ölçüsüne yol açar.
Teknolojinin uygulaması beklentileri ve değerleri değiştirerek toplumun değerlerini
etkiler, değerler tarafından da etkilenir. Teknoloji birçok açılardan yaşamı kolaylaştırır. Boş
sınıf meydana çıkar. Daha fazla bilgilenmiş toplum olaylara ve eğilimlere daha çabuk cevap
verebilir.
Anahtar Sözcükler: Teknoloji, Dönüşüm, Nitelikli İşgücü, Modernleşme, Solow, Schumpeter
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
GİRİŞ
Teknoloji, insanın topluluktan toplum haline gelmesinde başrolü oynayan temel faktördür.
İnsanı diğer canlılardan ayıran, toplumları farklılaştıran, aynı toplum içerisinde de farklılaşmanın
temel esası olan bir kavramdır. Bu kavramı genel bakışla; insanı ve toplumu sosyal, ekonomik,
siyasal, kültürel yapısını değiştirme ve dönüştürme etkisine sahip insan zekâsının sıçrama yapma
yeteneğiyle kendini yeni ortamlara taşıyan bir kavram olarak tanımlayabiliriz.
İnsana kimlik kazandırma, birey olma, kendini tanıma ve tanıtma, farklılaştırma ve
yabancılaştırma, uygarlaştırma ve ilkelleştirme, ayrıştırma ve birleştirme, egemenlik kazandırma
ve uydulaştırma v.b özellikleriyle birbirinin karşıtı olguları aynı zaman ve mekân diliminde
oluşturma özelliğine sahip olan bu kavram, günümüzde çok önemli bir alt yapı kavramı olarak
karşımıza çıkmıştır. Örneğin, finans alanında özellikle banka hizmetlerinde devrim yapan şey
bilgisayar teknolojisidir. Günümüzde zaman, emek, verimlilik, tasarruf, yatırım, istihdam,
üretim, tüketim, maliyet, finans vb kavramların çağdaş anlamlarından bahsedeceksek teknoloji
ayrılmaz bir koşuldur.
Toplumsal yaşamımızın bugününü ve yarınını doğrudan ya da dolaylı olarak her
an etkileyen teknolojiyi ve türevi olan teknolojik olayların ne hızını kesebiliyoruz ne de
engelleyebiliyoruz. Önlenmesi imkânsız bir fırtına gibi sürükleyici ve çekiciliğiyle önüne kapıp
başkalaştırıyor ve yeniden şekillendiriyor. Barışa ve insanlığın yararına kullanılabildiğinde bir
uygarlık çarpanı ama bir delinin elinde olduğunda da bir yıkım makinesi olduğu apaçık.
Günümüzde gelişmişliğin bir ölçüsü de sahip olunan ve ondan faydalanma teknoloji düzeyiyle
ölçülüyor. Sanatın, edebiyatın, politikanın, ekonominin tüm kavramlarını açıklamada
teknolojinin nimetlerinden yararlandığımız gibi belli bir oranda yozlaşmanın, bozulmanın ve
yabancılaşmanın nedenlerini de buna yüklemekteyiz. Geçmişte olduğu gibi teknolojik meydan
okumalara karşı cevap verebilen toplumlar yaşamalarına bundan sonra da bu formülle devam
edebileceklerdir.
1-Teknoloji kavramı
Literatüre bakıldığında her bilim dalının kendi yapısına uygun bir tanımlama yaptığı
görülmektedir. Ancak yapılmış olan tüm tanımlardan anlaşılıyor ki teknoloji; beşerî, insan odaklı
ve onun zekâsını yansıtan, hayatın her alanında, insanoğlunun yaşam serüveninin başından beri
ve bu andan sonraki zamanlarda da kendinden söz ettirecek kavramdır.
2-Neden Teknoloji?
Günümüzde birey ve toplum açısından yaşamsal temel ihtiyaç olarak varlığını hissettiren
kavram teknolojidir. Teknoloji sayesinde yaşam koşulları iyileşebiliyor olmadığında da akıl
almaz bir dizi zorluklar bizleri bekliyor. Teknolojik yenilikler insanoğlunun önünü açıyor ve
gündelik sıkıntıları atlatarak kendini daha rahat bir yaşamın planlarını yapmaya yöneliyor.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Sınırsız bir zenginlik birikimi sağlayarak sürekli artan insan istek ve ihtiyacının karşılanmasını
olanaklı hale getiriyor. (FUKUYAMA, Francis;1999:s:101) Makinenin kullanımıyla artan refah,
insanların seçim şansını da artırıyor. Bütün bunlara karşın şunu da kesin olarak söyleyebiliriz;
elbette teknoloji her şey demek olmadığı gibi varlığının amacı da değil ancak, ayrılmaz bir
parçasıdır. İncelemeye çalışacağımız gibi; yaşamakta olduğumuz çağda teknolojik değişim ve
küreselleşme güçleri, gerçekten zengin olmayı şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde kolaylaştırdı ve
daha çok istihdam kapsamında vasıflı işçilere olan talebi artırdı diğer taraftan az vasıflı işçi talebi
düştü. Hem servet hem de gelir eşitsizliği görülmeyen düzeylere yükseldi (KURUGMAN, P.;
2003)
Geleneksel üretim faktörlerinin arasında sayılan doğa ile insan, amacı kârını ençoklamak
olan girişimci sayesinde bir araya getiriliyorsa sözü edilmesi gereken kavram “teknolojidir”. O,
bu amaca ulaşmak için teknolojisini gözden geçirmek, gerekiyorsa yenilemek, pazarı elde etmek,
rakibini geçmek istiyorsa yeni teknoloji üretip uygulamak zorundadır. Aksi durumlarda elenecek
ya da tamamen yok olacaktır.
Kimilerine göre “Teknolojinin toplumdan bağımsız olarak geliştiği ve sonradan ona kabul
ettirildiği” görüşü hâlâ geçerli ve en çok kullanılan görüştür. Bu bakış açısına göre toplumu
değiştiren ana etken teknolojik gelişmelerdir ve toplumsal yaşamın her alanını doğrudan ya da
dolaylı olarak kuşatmıştır. Toplumsal gelişme doğal olarak «meydan okuma-cevap verme»
mantığı içerisinde teknolojik gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Karşılaşılan güçlüklerin
meydan okuma şiddetlerine göre toplumların cevap verebilme kapasiteleri ürettikleri yeni
teknolojilerle ilişkilidir. Yeni teknolojiyi bulan ve uygulayanlar üretmenin önündeki güçlükleri
aşabilmiş, geri kalanlarsa üretenin bağımlısı olmuştur. Kimi toplumların cevap verememelerinin
neden mümkün olamadığı sorusuna cevap olacak anahtar sözcük «yoğunlaşamama» ve bununla
ilintili olarak teknolojinin bir ileri bir boyutu olan sanayileşmeyi sağlayacak olan şey emekten
çok «sermayenin ve sermayedarın» kıtlığıdır. Özelden genele doğru gidilecek olursa; bir toplum
yaşamsal boyutta düzeni sağlamaya yönelik bir tehdit algılaması içerisindeyse, kaynak ve
kapasitesini bu yöne yoğunlaştıracak ve yeni teknolojiyi algılamaya dönük gerekli yoğunluğu
gösteremeyecektir. Kısaca, kendi sermayesini ve kendi sermayedarını oluşturamayacaktır. Yakın
geçmişte yaşandığı gibi; birbirini izleyen savaşların, kıtlıkların, hastalıkların, işgallerin ve
isyanların neden olduğu eşitsizlikler kaynakların hızla erimesine neden olacak toplumun cevap
vermesine fırsat bile tanımayacaktır. Büyük ölçüde az gelişmişliğin temelinde de bu
yatmaktadır.
3-Teknoloji ve Ekonomi
Teknolojinin artıları ve eksileri, maliyet ve faydalarının analizine geçmeden önce şu
sorulara cevap bulmak gerekmektedir: Ekonominin gelişmesi teknolojiye mi bağlı? Gerçekten
gelişmiş ekonomiler teknoloji sayesinde mi geliştiler? Ekonominin gelişmesi ile teknolojik
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
gelişme doğru orantılı mıdır? Teknoloji ve Ekonomi ikilisi birbirini çağrıştırmalı mıdır? Bu
bölümde benzer sorulara yanıtlar aranmaya çalışılacaktır.
Son iki yüzyılın en önemli kavramlarından biri olan «iş bölümü», teknoloji kullanımı ve
sanayileşmenin ön koşuludur. Artan işbölümüyle üretim sürecinde verimlilik sürekli sıçramalar
göstermiştir. Yeni teknolojilerin üretimde kullanılması, insanlığın o güne kadar görmediği
üretim artışlarına neden oluyor, yığın üretim başarılıyor, bu ise sermayeyi harekete geçirerek
yatırım yapma sürecini başlatıyor... Yeni üretim tarzı ile büyümenin gerektirdiği hammadde,
pazar alanı, dışa açılma ve rekabet gibi kavramların ana kaynağı «teknoloji» kavramın
sonuçlarıdır denebilir. Karmaşık makineler ve fabrikalar kullanılmaya başlayınca, doğası gereği
kendi yasalarına göre işleyen piyasa fikri oluşması kaçınılmazdır Kendi kurallarına göre işleyen
bir piyasa kurumuna dayanan toplumun düzenleyici ilkesi ekonomik liberalizm ilkesidir
(POLANYİ, Karl,1986,s:157). Piyasaların en önemli sonucu kentleşme ve kent uygarlığının
doğuşudur. Piyasa sisteminin kurulması için makineyle üretim gerekmektedir. Makineler da
işgücüne teknolojik bir “düzen” ya da “rasyonalite” dayatarak, Liberalizm ve onun ileri bir
pratiği ve aşaması, diğer merkezi sistemlere göre verimliliği yüksek olan Kapitalist sistem dir.
(DİCKSON, David;1992,s:108) (FUKUYAMA, F.1999,s;101) .
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Fransa, Almanya ve İsveç gibi Batı Avrupa
ülkeleri ve ABD kimyasal ürünleri geliştirerek, elektriği yaygınlaştırarak ekonomik büyümeyi
sağlayan yeni teknolojiler, teknolojik gelişmede yeni bir aşamayı oluşturmuşlardır. II. Dünya
Savaşı'ndan sonra ise teknolojik gelişmeler yeni bir ivme kazanmıştır. Artık; bilim ve teknolojiye
yatırım yapmadan uluslararası piyasalarda üstünlüğü sağlayıp toplumun refah düzeyini artırmanın
olamayacağı apaçık bir gerçektir. Ürün ve üretim süreci yeniliklerini içeren, işletmede düşük
maliyete ve artan verimliliğe yol açan, ulusal ve uluslararası piyasalarda rekabet üstünlüğü
sağlayan yeni bir teknoloji sistemi olarak ortaya çıkmaktadır
Günümüzde, bilgi teknolojisinin üretime sokulmasıyla ürünlerin ekonomik ömrü
dolmadan teknolojik ömrü dolmaya başlamıştır. Uluslararası pazarlarda yeni teknolojilerin
sunduğu olanaklarla rekabeti sürdürmek için arz edilen yeni ürünlerin araştırma-geliştirme,
tasarım-üretime hazırlama ve üretim süreçleri hızla tamamlanmak zorunda kalmaktadır. Yeni
teknolojiler emek yoğun makineleşme dönemini geride bırakarak sermaye yoğun makineleşme
sistemleri dönemini başlatmıştır. Sermayeye sınırsız hareket olanağı sağlamakta, yatırım
kararlarında ve pazarlama stratejilerinde tüm dünya bütünleşmiş bir pazara dönüşmektedir.
Bilgisayar, internet gibi bilişim teknolojilerinin gelişmesi sermayeye şimdiye kadar hiç sahip
olmadığı bir özgürlük kazandırmıştır. Sermaye ışık hızıyla dünyanın her tarafına transfer olma
olanağı kazanmış, ulusal niteliğini kaybetmiş, uluslararalılaşmıştır. Bu ise, en uygun yatırım
olanakları arasında seçim yaparak kârlılıkta artış sağlamaktadır. Ancak sermayenin bu ölçüde
güçlenmesi devletlerin yaptırım, emekçilerin pazarlık gücünü ellerinden almakta, sermaye ikna
edilmesi gereken bir konuma yükselmektedir. Yeni teknolojilerin gereği olarak, emek talebi
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
büyük ölçüde artsa bile vasıfsız emek istihdam olanağı bulamayacak çünkü üretim teknolojisinin
değişmesi ile vasıfsız işçiler sanayiden çekilmektedir. Üretimde eğitimin ve niteliğin öneminin
artmasın sonucu, vasıfsız işçilerin yedek sanayi ordusuna katılma olanağı bile kalmamış, bütün
üretim süreçlerinden dışlanma durumu ile karşı karşıya gelmişlerdir.
Teknolojik yenilikler; ekonomik, endüstriyel, politik, askeri alanlarda çok yeni
uygulamalar getirmekte ve bu yeni teknolojilere sahip ülkeler diğerleri karşısında büyük üstünlük
sağlamaktadırlar. Çağımızın gelişmiş toplumları arasında yer alabilmek, refah ve bilgi
seviyesinin diğer toplumlar düzeyinde olmasını gerektirmektedir. Bunun tek bir yolu vardır; o da
bilime-teknolojiye hâkim olmak, teknolojik bilgiyi sanayide istenen ürün, hizmet ve servisler
olarak sunabilmek, pazarlarda önemli pay sahibi olmak, bilgi toplumunu oluşturacak tüm
olanaklara sahip olmaktan geçmektedir. Ekonomik büyüme süreci içerisinde, kaynak
tahsislerinde yapılan değişiklikler ile etkinlik derecesinde kaydedilen kazançlar teknolojik
gelişme sayesinde elde edilen verimlilik artışları ile bütünleşmektedir. Ürün çeşitliliği yanında
kalite ve verimlilikteki artışlar ile toplam üretimde sanayinin payının yükselmesi, teknolojik
bilginin sanayiye aktarılması ile elde edilmektedir. Teknolojik gelişmeler, pazarda rekabet
üstünlüğünü sağlamak için daha gelişmiş makineler ve yöntemlerle yeni ürünlerin üretilmesi
fırsatını vermektedir. Teknolojik gelişmenin amacı ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeyi
sağlamaktır (bu, aynı zamanda bilimin de amacı olarak kabul edilebilir).
Teknolojik gelişme ile istihdam ilişkisi her zaman tartışmalı olmuştur. Teknolojik
gelişme genellikle istihdamdan tasarrufa yöneliktir. Bu nedenle ilk aşamada istihdamı azaltır.
Ancak maliyetlerin azalması, fiyatların düşmesine ve sonuçta talebin yükselmesine yol açtığından
üretimi ve büyümeyi özendirmesiyle, genellikle teknolojinin uzun dönemde istihdamı olumlu
etkilemesi gözlemlenmiştir. Teknolojinin sağladığı katma değerle zenginleşen toplumlar daha
önce de söz ettiğimiz gibi kurumsal yapılarını da yeniden tasarımlamak zorundadırlar. Yaşanan
deneyimler bunun zorunlu olduğunu ortaya koymuştur. Fordist çalışma temposundan Taylorist
çalışma temposuna geçiş süreçleri bu sayede gerçekleşmiş, beraberinde sosyal kurumları da
etkilemiş ve ona göre oluşacak olan organizasyon yapısını da değiştirmiştir. Hatta daha esnek
sistemler uygulanarak bu iki sistemin oluşturduğu organizasyon biçiminin aşılması da
başarılmıştır [Japonya, Singapur ve Malezya v.d inin uyguladığı takım anlayışı ya da Almanya
gibi ekip anlayışı modelleri gibi ].
Kapitalist sistemde işletme teorisinde verimlik artışının anlaşılmasında yeni ve gelişmiş
teknolojilerin kabulü ve uygulanması en önemli konulardan birisidir ki; burada ileri sürülen
«teknolojik gelişmenin rotası» dır. Bu konular, müteşebbisin kararlarını belirleyen en önemli
unsurlardan biri olup ilerlemelerin uyumu için şarttır. Gelecekteki beklentiler, ekonomik karar
alıcıların davranışlarını etkilemede önemli rol oynamaktadır. Bu beklentiler farklı davranış
kombinezonlarının geliştirilmesine neden olacaktır. Böylesi beklentilerin temelinde yatan da
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
gelecek hakkındaki farklı beklenti setlerinin oluşmasına izin veren kimi zaman akıldışı ve
anormal davranışlardır.
Benzer bir mantıkla «teknolojik ilerlemenin difüzyonu» konusu da yukarda belirtilen
konuların önemini ortaya koyar. Bireysel işletmelerin üretim eylemi içerisindeki birimlerde
benimsenen kararın yapısı ve zamanlaması mikro ve makro düzeylerdeki analizlerin önemli
değişkenlerindendir. Teknolojik ve ekonomik alanlarda gelecekteki değişimlerin tümü,
öngörülen koşullarda gerçekleşmeyebilir. Ekonomik analizlerin önemli bir bölümü yalnızca
fiyatlarla ilgili değil teknolojik değişimin geleceğine ilişkin beklentilerdir. Teknolojik gelecek
kaçınılmaz bir şekilde geleceğin belirsizliğini sarmalamaktadır, bu da hem değişik girişimleri,
beklentileri ve risk düzeyleri değişen davranış biçimlerinin oluşmasına neden
olur.(ROSENBERG, N. 1976;s:523-537) Buna ek olarak daha enteresanı «difüzyon süreci» ni
araştırma da daha önemli sayılabilen bir başka beklenti örneğidir. Özellikle teknolojik «değişim
oranının ivmesi» belirli dönemlerde daha akla yatkın olarak önlenebilir. Bu bağlamda, büyük
ölçekli gelişmeleri bazı önemli teknolojik gelişmelerin girmesinden sonra güvenlikli bir şekilde
beklemelidir. Böyle durumlarda bu beklentiler, gelişmenin geniş bir şekilde difüzyonunda
göreceli olarak geri kalma gibi şaşırtıcı bir sonuca yol açabilir. Dolayısıyla, difüzyon, herhangi
bir tarihsel kararı analiz etmede, girişimcilerin beklentilerinin özel doğası, teknolojik geleceğin
rotasına duyarlı olmalıdır.
3.a-Geleceğin Belirsizliği ve Schumpeter’in Katkıları
Teknoloji konusunun ekonomiyle ilgisini ve gelişeceği sistemi belirttikten sonra bu
ilişkiyi ortaya çıkaran etmenleri ele alabiliriz. Alfred North Whiteehad’ın ifadesine göre batılı
felsefenin temelleri nasıl ki Platon’un görüşlerine dayanıyorsa, teknolojik gelişme
araştırmalarının da dayandığı ve bugün de önerilmekte olan görüş, Schumpeter’in
açıklamalarıdır. İktisat kuramında teknolojik gelişmenin içselleştirilmesine yönelik çabaların
çıkış noktası Schumpeter’in analizleri olmuştur. Schumpeter’e göre büyük ve önemli buluşlar
teknolojik değişimin kesikli bir süreç halini izlemektedir ( Tekeoğlu, 1993 ) .
Schumpeter’in kapitalist kalkınma teorisi, üretici ve tüketici dengesine dayanan analizleri,
ekonomik yaşamın dairesel bir akışıyla başlar ve ayarlamalar, uyarlamalar yapılır. Daha sonra
teknolojik ilerlemeye girer-üretim fonksiyonundaki kayma - dairesel akışa sokulur. Ekonomik
aktörlerin davranışlarında oluşan zincirleme değişiklikler, girişimciye yeni kâr olanakları sunar.
Örneğin; başlangıçta banka kredisinin kapsamını genişletir. Bunun sonucu olarak, ardı ardına
yatırım dalgası başlar ve iş alanlarının daha da yaygınlaşmasına etkide bulunur. Shumpeter;
birçok risk unsurlarının, karar oluşturma sürecindeki rasyonel hesaplamanın düşük rol
oynamasında ve karar geliştirmede doğal belirsizlik olduğu kanısına varmıştı: Schumpeter’e
göre girişimci, farklı bir kahramandır ve bilinmezlik içerisinde cesurca dolaşmaktadır. Kararların
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
kesin sonuç, dikkatli hesap ve terimlere indirgenemeyeceğini vurguladı. O’na göre piyasa
ekonomilerinin en önemli itici gücü teknolojik değişimdir. Ekonomiye içsel bir öğedir.
Shumpeter tarafından, teknolojik gelişmenin kesintili doğası üzerine vurgu yapılmamış, ama bir
bütün olarak gelişme kararındaki belirsizliğin boyutu vurgulanmıştır. Basit şekliyle belirsizliğin
nedeni, ekonomide değişik yer ve zamandaki teknolojik gelişmeler tarafından değil ama daha çok
şu anda gerçekleşen teknolojik girdilerdeki ilerlemedir. Buna Schumpeter’in kanıtı ise “büyük
ödülü kazanan taraf, yeniliği ilk benimseyen ve uygulayan taraftır” varsayımıdır.
Schumpeter, kapitalist sistemin işleyişini teknolojik değişikliklere bağlamış, rekabet
halindeki şirketlerin bu yolla kârı en üst düzeye çıkarmaya çalıştıklarını belirtmiştir. Sistemin
dinamiği içerisinde yeni teknik araçlar, bilgiler, zenginlik ve güç kazanma biçimleri toplumsal
hareketliliği artırmış, yeni toplumsal gruplaşmalara, yaşam biçimlerine ve yeni değerlerin ortaya
çıkmasına neden olmuş, ön yargılar ekonomiye ağırlık veren bir önem kazanmıştır.
Teknolojideki artan gelişmelere bakılacak olursa problemin analizindeki merkez, sonraki
ilerlemelerin kaynağının belirlenmesi sorunudur. Bu gelişmeler “yaparak öğrenme” diye
tanımladığımız bir süreçtir. İlerlemenin sürdürülmesi yıllardır birikmiş deneyimlerce üretilmiş
ya da birikmiş çıktılar tarafından gerçekleşmiştir. Alternatif olarak ilerlemeler, önceki
deneyimlerin sonuçları hakkında bilgi elde etmek için zorunlu bir zamanın geçmesine
bağımlılığıyla sınırlı olabilir.
Teknolojik iyileşme, teknik yeterlilikteki bir artıştır. Ekonomide ise; aynı girdilerle
daha fazla üretim yapmak veya daha az girdiyle aynı çıktıyı elde etmektir. Teknik yeterlilikteki
değişiklikler, buluş ve teknolojik gelişmelerden kaynaklanan bir sonuçtur. Shumpeter onların
arasında temel bir ayrım yapmıştır. O’na göre, yenilik, (innovation) pazar için üretim yapma
amacıyla bir buluşun eylemsel olarak uygulanmasını, diğeri (invention) ise yeni bir buluşu
tanımlar. Sözcüklerin birisi kelimenin öz anlamını ifade ederken diğeri uygulamayı içerir.
Shumpeter’e göre “buluş(icat)” ve “buluşu yapan kimse(mucit)” girişimcileri ilgilendiren temel
kavramlardır. Değişimin sınırlılığı, içinde bulunulan dönemdeki bilim adamlarının buluş
yapması, fiziksel miktar, beşeri sermaye ve kârlılık iledir. Buluş (icat) yapma ve teknolojik
ilerleme arasındaki ayırım kimi zaman oldukça sert olabilir. Bu ayırım dolayısıyla teknolojik
değişim ve uygulamalı fizik bilimi alanını sınırlamaya kalkışmak boş yere bir çalışmadır. Ne
bilim adamı ne de bir girişimci yaratıcı eylemler ve yönetsel başarı konusunda tekel
oluşturabilirler. Bununla birlikte buluş yapma ve teknolojik ilerleme arasındaki ilişki
değişmeden kalır. Yeni buluşların tümü ticari olarak kullanmayabilir. Bazılarının rafine edilmesi
yıllar alabilir. Buluşlar ve teknolojik gelişmelerin sistematik gelişmesi büyük endüstrilerdeki
araştırma gruplarına, üniversite laboratuarlarında gerçekleştirilir.
Baskın olması beklenen gelişme ya da ilerlemeler ve rakip işletmelerin var olan koşulları
altında önemli içerikleri kapsamış olması, yalnızca girişimciyi değil, aynı zamanda yeterli
büyümeyle ilişkin politikasını da ifade etmektedir. Bekleyişlerin çoğu, olabileceklerden dolayı
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
duyarlı kararlara neden olmakla birlikte gerçekten, gerçekçi kararlar da olmayabilir. Teknoloji
düzeyinin ilk dönemlerdeki ilerlemeleri, genellikle, aşırı şekilde ve daha belirgin geniş halkalar
halindedir. Potansiyel müşteriler alacaklarını erteleyebilir. Üretimin performansından veya
niteliklerindeki gelişmelerden sakınılamaz. Diğer taraftan girişimciler, yeniden ayrıntılı şekilde
tasarımlanan sürece ve son kullanıcı setine göre üretim yapmadan önce herhangi bir değişiklik
yapmak zorunda kalabilirler.
Teknolojide yeni bir ilerleme ve evrimleşme ya onun difüzyonunu yavaşlatır veya -
gelecekte esneklikler ve değişkenlikler olduğunda onunla- uyuşmayı sağlayabilir. Daha fazla
ilerleme ve evrimleşme yeni ve daha iyi ürünleri oluşturacağı için önemlidir. Çok sayıda tarihi
kanıt, eski teknolojide evrimleşme beklentileri, yeni teknolojinin tasarımlanması ve yeniden
şekillendirilmesi benzer bir etkiyi meydana getirdiğini ortaya koymaktadır. Eski teknolojiyi
güncelleştirmek çoğunlukla yenisinin ekonomiye girmesinden sonra oluyor ve difüzyon sürecinin
yavaşlamasında önemli rol oynuyor.
İktisat biliminde “emek kıtlığının, insan gücü ve emeğinden tasarruf sağlayan buluşların
icat edilmesine yönelik bir çabaya neden olduğu” önermesi, ilk kez 1932 yılında John R. Hicks
tarafından ortaya atılmıştı. Hicks, sermaye malları icatlarının ”doğal olarak” kıtlaşan herhangi
bir üretim faktörünü ya sermaye veya emek azaltılmasına doğru yönelteceğini iddia etmişti.
O’nun bu varsayımdan çıkardığı sonuç şöyleydi: Emeğin kıtlığı, emek tasarruf edebilecek
buluşlar üretmeye yönlendirir ve “sermaye yoğun” tekniklerin kullanılmasına neden oluşturur.
Eğer uzmanlaşmış emek olmasaydı emekten tasarruf sağlayan makineler de olmayacaktı.
Sanayide uzmanlaşmış iş gücüne talep arttığında onun yerini alabilecek makineler icat etmek
amacıyla uygun ücret karşılığında çalışabilecek uzmanlaşmış işçi bulmak kolay olmuştur.
Uzmanlaşmamış iş gücü kaynağının az, sermaye kaynağının bol olduğu büyüme dönemlerinde
uzmanlaşmış iş gücünün bolluğu emekten tasarruf sağlayıcı ve sermaye yoğun üretim
yöntemlerini arama çabasına yöneltir. Bu durumda emekten tasarruf sağlayan teknik ve
makinelerin kullanılışı sonuçta işsizlik sorununu meydana çıkaracaktır(Basalla,G.2004,s:159).
Tarımsal ya da endüstriyel girdi gibi, teknolojideki hangi değişikliğin toprağı
değiştirebileceğini gösteren ve A.B.D de emek tasarruf eden keşifleri gözlemleyen H. J.
Habakkuk analizinde; kaynakların bol ve emeğin kıt olduğu durumu ele alır. 19. yy da İngiltere
göreceli olarak kaynakların kıt ve emeğin bol olduğu bir ortamda kaynak tasarruf edici yatırımlar
geliştirmişlerdir. Bu karşılaştırmanın sonuçlarından elde edilen ve meraklısına sunulan son
kanaat şöyle özetlenebilir: Gelir kaynakları, teknolojik süreç tarafından hem değiştirilebiliyor
hem de açığa çıkarabiliyor. Örneğin, ölçü tekniklerindeki ilerlemeler, miktarların algılanması ve
gelir kaynakları karşısındaki pozisyonlarımızı değiştirebilir.
Önemli gelişmeler, etkilerinin öneminden kaynaklanmaktadır, teknolojik gelişmeler de
bir dizi etkilerde bulunmaktadır. Bir işletmedeki yenilik ve üretim, tüm bir ekonomiyi etkileyen
sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. İşletmeler ve endüstriler arası farklılıklar, farklı işlemsel
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
modellerin icat edilmesini, daha fazla araştırma-geliştirmeyi gerektirecektir. Buna dayalı olarak
teknolojiyi “ileri teknoloji” ya da “eski teknoloji” olmak üzere ayrılabilirse de yetersizdir. Bir
endüstri veya bir işletme, büyüme ya da açık rekabet için bir strateji kullanmayı istiyorsa örneğin
otomotivde satış maksimizasyonunu, havacılık veya kimyasallarda performans
maksimizasyonunu, madencilik, petrol gibi hammadde kaynaklarının kontrolünü arzu ediyorsa
endüstrilerdeki farklılıkları temel almalıdır. Yine; bir endüstri satışları artırmak amacıyla yeni
adımlar atmak istiyorsa, kendini tüketicinin değişen durumlarına göre ayarlayarak hızlı bir
şekilde geliştirmeye ve esnek olmaya çalışmalıdır. Performansı maksimize etme konusundaki
durum bunun tersine olurken belirsizlik kaynaklarını da göz önünde tutmalıdır. Teknik
kaynaklarda ortaya çıkan daha büyük belirsizlik işletmenin ürün planlaması aşamasını daha da
karmaşıklaştırır, daha kararlı bir teknoloji pazar araştırmalarında daha büyük karmaşıklığı yol
açarken, gelişme ve benzeri durumlarda pazar merkezli bir teknolojiye odaklanmak
gerekmektedir.
Bu sonuçlara göre kalkınma ve ekonomideki iyileşme hakkında şöyle bir öneride
bulunulabilir: Ülkenin coğrafi bölgesi veri iken, toprağın mevsimlik kullanımının, mineral ve su
kaynaklarının, çevresel problemlerinin kusursuz koşullarda olmaması nedeniyle onlarda tasarruf
maliyeti yüksektir. Kendi içinde bağımsız eylemleri içeren stratejiler ve alış veriş vasıtasıyla
yeni pazarlar yaratma, toptancılık ve organizasyon gibi araçlarla piyasalara odaklanma, daha
küçük işletmelerle sözleşmeler yaparak piyasaya girme, sermaye evliliği yapma ve daha güçlü
patent koruma yasaları vb teknikler toplum içinde enformel hareketlilik sağlar. Teknolojiyi
“itici” stratejiler (vergi avantajları gibi) daha fazla araştırma harcamalarını artırmak, yeni
teknoloji için ödül, dokümantasyon ve bilgiyi ele geçirme sistemleri muhtemelen gelişmeyi
tetikleyen etkenler arasındadır. Bütün bunlar için teknolojiyi yeniden tanımlamak, gelişmeyi
harekete geçiren rekabet koşullarını belirlemek gerekmektedir. Teknik ilerleme konusunda böyle
eylemlerin etkilerini değerlendirmek geniş ölçüde tarihi kaynakların ötesinde, bilgiyi
değerlendirmede yatar.
3.b-Teknoloji ve piyasa güçleri ilişkisi
Yeni teknolojik değişim hem üretimde mutlak ve göreli maliyetler, mal ve hizmetlerin
niteliği gibi alanları hem de, günlük yaşam biçimlerini değiştirir. Sonuçta talep, yapısına ilişkin
bazı değişmeler göz önüne alındığında nitelik değiştirmekte, kullanım değerinden çok kültürel
değeri olan şeyler ön plana çıkmaktadır. Tüketim kültürünün, bireyleri tüketime dayalı yaşam
tarzlarını satın almaya zorlayan ‘yapay ihtiyaçlar’ üretme yoluyla toplumsal kontrol şekli olarak
işlevselleştirilmektedir (Marcuse, H.,1990). Tüketim olgusu, kültür endüstrisi ile başat bir
görünüm kazanmaktadır (Akdoğan, F., 2000). Tüketim kültürünün geniş kitlelere aktarılmasında
kullanılan medya da tüketim ilişkilerinin en temel yaratıcısıdır.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Talebin arza uyma zorunluluğu nedeniyle arz yönünde de değişiklikler oluşmaktadır. Bu
ise, tüketim yapısının değişmesi anlamına gelir. Kitle üretiminden esnek üretime geçilmekte ve
bu süreçte özelleşmiş tüketim (teknolojik değişimin oluşturduğu birim maliyetin azalışı
nedeniyle) ortaya çıkmaktadır. Tüketici, mal ve hizmetlere ulaşmada gelir kısıtından çıkarak
daha hızlı, daha çeşitli ve daha esnek davranışlarla seçim yapabilmekte, piyasayı derinden
sarsacak bilgi kaynaklarına ulaşabilmektedir.
Karar birimi olan işletme, teknolojinin geliştirilmesine neden yönelmek istediğine dair bir
soruya yanıt, beş maddede karşımıza çıkmaktadır. İlk olarak; niteliksiz emekçi yanında zihin
gücüyle çalışanları da büyük ölçüde ikame etmektedir. İkincisi; kimi alanlarda yetişmiş insan
gücünün reel ücretleri yüksektir. Üçüncüsü; Yeni teknoloji iş gücünü ikame etmektedir.
Dördüncüsü; İkame ettiği işgücünü, nitelik gerektiren bir alanda yeniden istihdam olanağı
vermektedir. Beşincisi; Çalışma süresini kısaltma eğilimi yaratmaktadır. İşletmeler açısından
istihdamı artırmadan verimliliği artırarak daha fazla mal ve hizmet üretilebilmek, hem katma
değer yaratması hem de rekabet açısından olumlu olmaktadır. İleri teknolojinin uygulanması ile
artan verimliliğe paralel gelir artışı olarak talep de artmaktadır. Üretilenden fazla mal
tüketilecek olursa, teknolojik değişmeler işsizlik sebebi olmayacaktır. Tam istihdam halinde
olan bir toplumda teknolojik değişmelerden dolayı işsizlik uzun süreli olmayacağı için üretimde
verimlilik artışı nedeniyle refah artışı da sağlanacaktır.
Teknolojik verimlilik artışı yeni ürünleri ve üretim yöntemlerini içerir. Bir yandan
tüketime sunulan toplam ürünlerin çeşidinde artış sağlanıp, üretim maliyetleri düşerken, diğer
taraftan toplam çıktının değerinde, dolayısıyla yaşam standardında ve harcanabilir gelirlerde artış
sağlanmaktadır. Yeni teknolojiler belli koşullara bağlı olarak istihdam yaratabilmektedir. Bu
yaklaşımlara göre, teknolojik yenilik nedeniyle üretim maliyetlerindeki düşüşün üretim miktarını
artırması; artan üretim için yeni yatırımların gerçekleştirilmesi; ürün fiyatlarındaki düşüş
nedeniyle reel ücretlerdeki artışın talebi canlandırarak tüketim mallarında yeni yatırımlara yol
açması; ürünlerdeki fiyat düşüşlerinin para talebini azaltarak faiz oranlarının düşmesine ve
yatırımların artmasına yol açması yeni istihdam olanakları yaratacaktır. Dönemsel olarak
verimlilik artışının ancak teknolojik yenilikler sayesinde gerçekleşmesi verimliliğin genel bir
anlam taşımasına neden olur. Bu bağlamda ülkenin toplam girdileri ve çıktıları arasındaki yeni
ürünleri/üretim yöntemlerini de içeren bir ilişkiden söz edilmekte, yenilik sayesinde birim üretim
maliyetleri düşmekte, dolayısıyla kâr oranı artmaktadır. Teknolojik yenilik gerçekleştikçe
piyasada yeni bir ürün ve yeni bir üretim yöntemi ortaya çıkacaktır. Tüketicilerin “yeni ürüne”,
üreticilerin de “yeni üretim yöntemine” potansiyel talebi büyük olacaktır.
Arz yönünde meydana gelen yapısal değişiklik teknolojinin itici gücünden
kaynaklandığından ekonomik modeldeki değişim kaçınılmaz olur. Modele ekonomi dışı
faktörlerin (kültürel yapı vb) etkin bir şekilde girmesi söz konusudur. Teknoloji işyeri
alışkanlıklarını değiştirip ortaya yeni talepler çıkarmıştır (DİCKSON, D.;1992,s:55). Gelişkin
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
bir teknoloji genel olarak veri bir girdi miktarıyla daha fazla çıktı almayı sağlar. Örneğin,
bilgisayarın maliyeti düştükçe ve hacimce küçülüp daha yaygın hale geldikçe bağımsız etkiler
daha ağır basmaya başladı. Yeni bilgi teknolojileri merkezileşmeyi ve bürokrasiyi
güçlendirmekten çok ağ örgütlenmelerini, yeni topluluk türlerini ve hükümetin farklı roller
üstlenme taleplerine cesaret verirler (Joseph S.Nyre, s:65). Büyük ve sistematik çabaları
depolama ve bilgiye entegre etme, dağıtma ve geliştirme çabaları bunları etkileyen en önemli
öğelerdir. Teknolojinin özellikle de günümüz bilgi teknolojisinin gelişen zinciri özel görev ve
amacı oluşturur. Örneğin geniş yatırım zincirini oluşturmak ve ardından bunları izleyen görev
kalemleri; tamir ve bakım ünitelerini, hizmet kurumlarını ve fabrikalarını da zorunlu kılar.
Sayılanların çoğu uzmanlaşmayı gerektirir. Alt yapıyı kurmak ve her yerde bulundurmak,
donanım için malzeme akımını sağlamak ve bunun için de «hizmet ağı» kurmak, beraberinde
müşteri ağını geliştirmek gerekmektedir. Çağımızın en son teknolojisi internet alanındaki
gelişmeler, ulaşım ve iletişim alanındaki maliyeti azaltarak önemli oranda sermaye tasarrufları
elde edilmektedir. Bilgi devriminin potansiyellerinin gerçekleşmesi için geliştirme reçetelerini
hazır hale getirmek zorundayız.
3.c-Teknolojinin dışsallığı tartışmaları
Teknolojinin ekonomik dışsal bir etken olduğu konusunda Marshal, Pigou, Meade,
Scitovsky, Lipsey, Lanchester, Coase, Buchanan, Solow gibi iktisatçılar geniş çalışmalar
yapmışlardır. Teknolojik dışsallığın ortaya çıkış sürecinde işletmeler ya da tüketiciler
üretimlerini en üst düzeye çıkarma yönünde yeni ayarlamalar yapacaklar ve sonuçta fiyatlarda
değişiklik ortaya çıkacaktır. Üretim artış veya azalış yönünde kaymalar yaparak fayda
fonksiyonlarında da kaymalara yol açar sonunda, reel etkiler meydana getirirler.
İktisat teorisinin tarihsel gelişim süreci incelendiğinde, üretim sürecindeki teknoloji
faktörüne ve rolüne ilişkin çok farklı yaklaşımların bulunduğu görülmektedir. Yakın zamanlara
kadar genellikle yeterince önem verilmeyen teknoloji faktörü, artık çeşitli iktisadi düşünce
okulları tarafından özel bir önemle değerlendirilmeye başlanmıştır. Örneğin; Klâsik
iktisatçıların bilim ve teknolojiye büyük önem vermelerine karşın toplumlar da sermaye
birikiminin bir sınırı olduğu, azalan verimler kanunu, Malthus prensibi ve teknolojinin
değişmezliği olmak üzere üç varsayıma dayandırdıkları görülmektedir. Bu varsayımlar Ricardo
tipi ekonominin temellerini oluşturmuş, bu da J.S.Mill tarafından durgun hal kavramıyla
geliştirilmiştir (Dura,1990,s: 143).
Neoklasik iktisat ise teknolojiyi “üretim fonksiyonu” çerçevesinde ele almakta, emek ve
sermaye gibi üretim faktörü olarak kabul edilir. Buna göre, teknoloji, hem işletme hem de
ekonomi için “veri” olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte üretim fonksiyonun kısa
dönemde sabit olduğu ve teknolojik değişimin ancak orta ve uzun dönemde söz konusu
olabileceği varsayılmakta, ayrıca herhangi bir yeni üretim tekniği geliştirildiği zaman dileyen her
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
işletmenin bu yeni tekniği serbest olarak transfer edebileceği kabul edilmektedir. Üretim
fonksiyonu adı verilen bu teknikler dizisindeki her teknik, aynı miktardaki ürünü üretebilecek
değişik miktardaki “farklılaşmış” emek ve sermaye girdilerinin belli bir bileşiminden meydana
gelmektedir. Teknolojik değişim ise «üretim fonksiyonunun ve bu bağlamda üretim imkânları
eğrisinin dışa kayması »olarak tanımlanmaktadır (Fisunoğlu, 1993,s:199 ). Üretim fonksiyonu
üzerindeki hareketin nedeni girdi artışlarına bağlanırken, üretim fonksiyonundaki kaymanın girdi
artışlarına atfedilmeyen kısmı (residual) teknolojik gelişme olarak yorumlanmaktadır (Akyüz
1980). Diğer yandan, teknolojik bilginin ekonomik sisteme egzojen olarak geliştiği ve kamusal
nitelikte olduğu varsayılır.
Neoklasik kuramda teknolojik gelişme iki biçimde modelleştirilir: İçerilmiş ve
içerilmemiş teknolojik gelişme. İçerilmemiş teknolojik gelişme; "yatırım ve birikim olgularından
bağımsız olarak, mevcut sermaye stoku ve emeğin etkinliğinin, yani belirli bir girdi bileşiminden
elde edilen çıktı miktarının zaman içinde sürekli olarak artması" şeklinde tanımlanabilir (Akyüz,
1980,s: 433). Oysa son dönemlerdeki kuramsal gelişmeler teknik bilgi paketi (teknoloji)’ni
teknik bilgi paketlerinin tüm özellikleri tamamen ifade edilemez, tümüyle anlaşılamaz ve kopya
edilemez (Katz, 1987: s.15). Bu bulgu iktisat kuramında teknoloji faktörünün “dışsal” olduğuna
ilişkin geleneksel görüşün terk edilmesine ve içselleştirilmesine yönelik çabaların artmasına
neden olmuştur. Buna göre teknolojik değişim Schumpeter’in bulgularının aksine artımsal olup,
ayrıca küçük buluşlarda gelişmekte olan bazı ülke örneklerinde görüldüğü üzere büyük verimlilik
artışlarına neden olabilmektedir (Katz, 1987, s.26).
Teknoloji faktörüne giderek daha çok önem verilmekte ve teknolojinin dışsal bir faktör
olarak görülmesinden giderek vazgeçilerek içsel bir faktör olarak üretim fonksiyonlarında
kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Böylece, teknolojinin zaman faydası yoluyla veri
sermaye ve işgücü koşullarında maliyetleri düşürücü niteliği, üzerinde en fazla durulan konuların
başında gelmektedir. Özellikle içsel büyüme teorisi, yalnızca ekonomik büyümeye ve teknolojik
ilerlemenin belirleyici niteliklerinde yeni bir ilgi oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda özel Ar¬
Ge faaliyetlerindeki devletin optimum rolüne ilişkin tartışmaları yeniden canlandırmasıyla bu
açıdan büyük bir öneme sahip hale gelmiştir (Weder, 1995, s:3 ). 26 Aralık 1994 tarihli
Newsweek Dergisinin Romer’e atfen aktardığı şu cümle bu açıdan dikkate değerdir; “Yatırımlara
karşı olmam düşünülemez. Ancak mevcut olana aynısından daha fazla katmanın bizi uzun
zaman içinde daha fazla zenginleştiremeyeceğini düşünüyorum. Gerçek ekonomik büyüme ve
kalkınmada servet ihdası, ister soya fasulyesi üzerindeki geliştirmeler gibi küçük, ister
bilgisayar çipleri gibi büyük yeni icatlar olsun, yeniliklerden, teknik bilginin gelişmesinden
gelmektedir. Dolayısıyla, hükümetlerin takip edebilecekleri en önemli politikalar vergi ve
harcamalarla değil, yeniliklerin, teknolojik gelişmelerin hızını arttırmak ve bunları üretim
süreçlerine aktarmakla alakalı olmak zorundadır.”
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Evrimci kuramın teknoloji tanımı açısından en önemli özelliği; teknolojinin yalnızca
girdilerin çıktılara dönüştürüldüğü fiziksel bir süreç olarak ele almamasıdır. Fiziksel sürecin
yanı sıra, teknolojik bilginin niteliği, organizasyonel ve işlemsel düzenlemeler de teknoloji
tanımına dâhil edilmektedir. Bu bir bakıma, işletmeyi yönetimin emirlerini otomatik olarak
gerçekleştiren bir makine gibi ele alan Neoklasik teknoloji anlayışına karşı çıkış niteliğindedir.
Bell'e göre teknoloji; "girdileri çıktılara dönüştüren fiziksel süreci ve girdi ve çıktıların ayrıntılı
özellikleri ile bu dönüşümü sağlamak için gerekli organizasyonel düzenlemeleri içine alan bir
süreçtir" (Bell M. vd., 1984).
3d-Solow’un tartışması ve katkıları
Bilindiği gibi Solow dönemine kadar Neoklasik iktisat kuramı varsayımlarına göre
üretimde kullanılan sadece iki tane üretim faktörü vardı: sermaye ve emek. Bunların tam rekabet
koşullarında optimum kullanımlarıyla işsizlik ve eksik kapasiteden bahsedilemezdi. Ekonomi
henüz “denge” durumuna gelmemiş, üretim faktörleri eksik istihdam ediliyorlarsa, üretimi
arttırmak ve dengeye ulaşmak için “veri teknolojiyi” kullanarak daha çok yatırım yapmak,
gerekiyordu. Dengede olan bir ekonomi ise ancak nüfus artışı kadar büyüyebilirdi. Gerçi
Keynes dâhil birçok iktisatçı ekonominin eksik istihdamda da dengede olabileceği görüşüne
sahipti ama Neoklasikler için temel görüşlerden biri “doğal” durumun “denge” ortamı olduğu
şeklindeydi. Bu koşullarda nüfusu ve teknolojiyi veri olarak alındığında henüz denge konumuna
gelememiş ülkelerde büyüme yalnızca yeni yatırımlarla gerçekleşebilirdi.
Neoklasik görüşten yola çıkan Solow, 1957 yılında yaptığı çalışmada 1909-1949 yılları
arasında ABD’deki büyümenin nedenlerini incelerken geleneksel yaklaşıma uygun olarak
sermaye ve emeğin ne kadar arttığını hesaplamış ancak; üretimdeki artış hızının, kullanılan
faktörlerin artış hızından daha fazla olduğunu gözlemlemişti. Sonuçta da uzun dönem
büyümenin temel kaynağının “dışsal” bir etken olan teknolojik ilerleme olduğu kanısına varmıştı.
Ayrıca, “geniş anlamda” teknolojik ilerleme sadece teknolojik değil, “insan faktöründe” de
gelişme anlamına geliyordu (Solow,1988;s.xıx). Ancak, Solow’un yaklaşımında en ilginç olan
şey büyümenin temel kaynağı olan teknolojinin analizlere birden bire girmiş olması, üretim ve
verimlilik artışı (büyüme) sağlamasıydı. O’nun modelindeki değişkenlerden biri, emek ve
sermaye girdilerinin artışından kaynaklanan katkıları içermeyip, daha iyi organizasyon, eğitim
gibi ekonomi dışı olguları kapsamaktadır. Yapmış olduğu araştırmada üretimin %20 ini sermaye
ve emek faktörünün oluşturduğunu görmüştü. Girişimciler çabaları dışında oluşan “yeni
teknolojileri” üretimde kullanıyorlardı ama teknolojik ilerlemeyi yönlendirme olanakları yoktu.
Model, teknolojinin dışsal olduğunu iddiası nedeniyle önemli bir hata içermekle beraber
Solow’un sayesinde büyüme kuramına ilgi arttı ve teknoloji kavramı girmiş oldu. Daha da
önemlisi; teknolojik ilerlemenin “dışsal” bir etken olmadığı, hemen hemen tüm araştırmacılar
tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Dolayısıyla teknolojik ilerlemeyi dışsal etken olarak
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
görmek, bir verimlilik analiziyle üretim ilişkilerini anlamak ve sağlıklı yorumlayabilmek
olanaksızdır. Çünkü kabul edilen tartışmasız gerçeğe göre teknolojik yenilikler “içseldir” ve
belirli bir süreç sonucunda ve “zihinsel emek” tarafından üretilirler. Ekonomik anlamda
teknolojiyi “üretim için bilgi” şeklinde tanımlayanlar olmuşsa da; zihinsel emeğin ürünü
teknoloji, üretilen ara sermaye ve tüketim mallarında içselleşerek metada somutlaşır. Bu nedenle
konuyla ilgili analizlerde sermaye malları ve emek gücünü teknolojiden bağımsız faktörler olarak
görmek anlamsız ve hatalıdır.
Teknolojik bilginin egzojen olarak sürekli arttığı ve tüm üretim faktörlerine maliy etsiz
bir biçimde uygulandığı görülmektedir. (Coombs.vd.,1987:142-143). Dolayısıyla teknolojik
gelişme/yenilikte bulunmayan işletmelerin dinamik rekabetle birlikte piyasadan ayıklanmasına
yönelik bir doğal eleme mekanizması, yapısal değişimde merkezi rol oynar. Bu anlamda evrimci
teknolojik gelişme/yenilik anlayışının temelinde Schumpeter'in kavramsal çerçevesi
bulunmaktadır. Schumpeter'in kavramsal çerçevesi ise; "...zayıflayan sektörlerin yaratıcı yıkımı
ile ortaya çıkabilen, ekonomideki yeni teknolojilerin ve yeni endüstrilerin oluşumunu içeren ve
evrimsel bir süreç içinde, ekonomik büyüme ve yapısal değişim ile tanımlanan teknolojik
yenilikler ile bağlantılıdır" (Justman ve Teubal, 1991: 1168). Gerek Neoklasik iktisadın
gerekse Schumpeter’in analizlerinin yetersizliklerinden yola çıkan, öncülüğünü F.E. Kydland ve
E.C. Prescott’un yaptığı Reel Konjonktür teorisi ve yine öncülüğünü R.E. Lucas ve P.Romer’in
yaptığı İçsel Büyüme Teorileri, bilimsel ve teknolojik gelişme faktörlerine hak ettiği yeri
vermiştir. İktisat teorisinin bu alandaki açmazlarını aşmasında büyük rol oynamışlardır (Parasız,
1.1996 ).
4-Teknolojik gelişme ve ekonomik büyüme süreci
Teknolojik gelişme ve ekonomik büyüme kavramları o kadar iç içe girmiş durumdadır ki
“teknolojik gelişmelerin sınırları ekonomik büyümeyi ne ölçüde etkiler?” veya “ekonomik
büyümeyi makul seviyede tutturmak için ne kadar bir teknolojik gelişme
oluşturulmalıdır?”“Teknolojinin geliştirilmesine ve uygulanmasına neden yönelmek istenir? ”
“Masraflı bir yol olan teknolojiyi geliştirme yerine büyümeyi sağlayan bir başka yol seçilemez
mi ?” gibi daha birçok soruya cevap vermek bizim çok yönlü düşünmemizi gerektirmektedir.
Büyüme olgusu teknolojik yenilikle gerçekleştiğinde veri teknolojiye dayalı büyümeye
(etkinlik artışına) göre daha farklı özellikler ve anlamlar içermektedir. Bu nedenle ekonominin
teknolojik yenilikler içeren yeni ürünler ve üretim yöntemleriyle büyümesi “teknolojik verimlilik
artışı” olarak tanımlanır. Pazarda rekabet üstünlüğünü sağlamak için daha gelişmiş makinelerle,
yeni yöntem ve ürünlerin üretilmesi fırsatını veren teknoloji bir yandan genel olarak yeni
işletmeleri etkileyip istihdamı artırmak isteyen, öte yandan birçok sektörlerde yeni üretim
teknikleri yaratan bir gerçekliktir...
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Birçok kalkınma teorisyenleri, gelişmenin sağlanabilmesinin anahtarının, GSMH gibi ülke
çapında sayısal verilere dayanan sürekli büyümeyi ön plâna alan ekonomik büyüme olduğunu ve
bunun da sanayileşme üzerinde yoğunlaşma gerektirdiğini, teknolojik ve bilimsel gelişmenin
kendi başına ekonomik büyümeyi sağlamaya yeterli olduğunu savunmakta ve ekonomik
büyümenin ana belirleyicisinin teknolojik gelişme olduğunu söylemektedirler. Çünkü
sanayileşme, ithal edilen mal kalemlerini en aza indirerek dışa bağımlılığı azaltır ve birim
maliyette azalışı sağlar. Sanayileşmenin ürünü olan sermaye malları pazarının çekim gücü,
mucitleri yeni makine ve aletler icat etmeye yöneltmesine bağlı olarak yatırımlarla icatlar
arasında doğrusal bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur ( BASALLA, G. 2004,s:39). Buna göre
teknoloji geliştirilmelidir çünkü kimi alanlarda yetişmiş insan gücünün reel ücretlerinin yüksek
olmasına karşın, ikame ettiği işgücünü, daha yüksek eğitim gerektiren bir alanda yeniden
istihdam olanağı vermekte ama çalışma süresini kısaltma eğilimi yaratmaktadır. Teknolojik
değişim, ekonomik dönüşümün temel belirleyicisi konumundadır. Bu anlamda o, yenilik
politikalarının insanın becerisinin yükseltilmesi ile araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yaşama
uyarlanması sürecidir. Toplum teknolojik başarılarla sanayi toplumuna dönüşmüş olacağından
bundan böyle üretimde temel girdi sermaye ağırlıklı olup büyümenin temel kaynağı da
yatırımlardır(ERKAN, Hüsnü, 1994,s: 163). Büyüme sürecinde teknolojik yenilikler sadece
üretimde mutlak ve göreli maliyetleri, mal ve hizmetlerin niteliği gibi alanları değil aynı
zamanda, günlük yaşama biçimlerini de dönüştürecek güçte etkiler meydana getirmekte vasıfsız
emek yanında zihin gücüyle çalışanları da büyük ölçüde ikame etmektedir.
Ekonomik büyüme süreci içerisinde kaynak tahsislerinde yapılan değişiklikler ile etkinlik
derecesinde kaydedilen kazançlar, teknolojik gelişme sayesinde elde edilen verimlilik artışları ile
bütünleşmekte, ürün çeşitliliğiyle beraber kalite ve verimlilikte de artışlar sağlanmaktadır. Eğer
amaç ülkede hızlı büyüme politikasını sürdürmekse toplumsal boyutu da göz ardı etmeden
maksimum yenileştirme yeteneği olan ve yeni ürün üretebilen bir teknoloji seçilmelidir. Dışa
açık büyümek ve rekabet gücünü yükseltmek isteyen bir ülke, öncelikle «reel maliyet tasarrufu»
sağlamak zorundadır. Bu tasarrufun kaynağı; teknolojik değişme, ölçek ekonomileri, emek
becerisini ve bilgi birikimini yükselten eğitim yatırımlarıdır. Reel maliyet tasarrufları, ya o
alandaki göreli fiyatları düşürmek veya üretim girdilerinin reel gelirlerini yükseltmek yoluyla
topluma yansır.
Sistem açısından; Merkezi Plân Ekonomisi çerçevesinde yeni teknolojileri üretim
sürecinde başarılı bir şekilde değerlendirmek mümkün olamadı Merkezi Plân Ekonomisi’nin
iflâsı teknolojik yenilenme sorunuyla bağlantılıdır. Kapitalist sistemde (bireysel davranışlar esas
olmak üzere) toplumda toplumsal bağlar, sahip olunanlar ile kurulur. Bireyler öncelikle ne
tükettiklerine göre sınıflandırılmakta ve tüketilen metalarla statü belirlenmektedir (Qualter
1991:37 ) ( Williamson (1978,:12)’a göre toplumsal konumun tüketilen metalara göre
belirlenmesi, gerçek sınıf temelini saklamaktadır. Ewen,( 1990: 46)‘a göre, tüketim toplumunda
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
seçilen tarz ile sınıf edinme yanılsaması da oluşturulmaktadır. Teknolojik gelişme sadece
rekabet gücü çerçevesinde ele alınmış, üretim sistemi için tamamen tarafsız bir girdi niteliğinde
kabul edilmiştir (Neo Klasik sistemde).
Teknoloji üretimi ve etkin kullanımı, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde
büyük öneme sahip olmakla birlikte tek başına belirleyici değildir. Teknolojiye sahip olmak ve
etkinleştirmek için nitelikli işgücü gereklidir. Konuya bir başka açıdan bakılınca sorun, ülke
yönetimi açısından yeni şirketleri etkileyip istihdamı artırmak isteyen, öte yandan birçok sektörde
yeni üretim teknikleri yaratacağını çok iyi bilen yasa koyucuların desteğini de kazanmıştır.
Teknolojik gelişme ve değişimin doğal sonucu olan sanayileşme, insan-insan ve insan-doğa
ilişkilerinde sömürü düzeyinde bir kötü gidişe meydan veren olgular için dayatmalarda bulunmuş
ve bu da yine sanayileşme uğruna gerekli ve yasal bir şeymiş gibi sunulmuştur. İnsanların iş
düzeni uğruna aşırı derecede programlanması ve kendi yaşamlarını etkileyecek ilişkileri
donuklaştıran ve monotonlaştıran gelişmeler hem birey, hem de toplumsal gelecek için bedelini
ağır ödemişlerdir. Bu davranış biçimi kapitalizmin yıkıcı ve sömürücü etkisi olarak Batı
uygarlığı içerisinde somut halini almıştır.
5- Teknolojik gelişme, dönüşüm ve piyasa
5a- Teknoloji, Sosyo Ekonomik Dönüşümün Temel Değişkenlerindendir.
Teknolojinin toplumsal yapıyı dönüştürmesi bir sonuçtur. Bu dönüşüm, toplumun
bireyleri açısından, davranışları belirleyen amaç değişikliğini içerir. Teknolojinin kendisinin,
toplumları yapısal (siyasal, sosyal, ekonomik ve davranışsal olarak)değişime uğratan bir süreç
olması nedeniyle tüm toplumsal dönüşümlerde olduğu gibi, üretim yapısı, pazar ilişkileri,
sermaye birikimi gibi bir dizi değişkenin birbirini etkilemesi söz konusudur. Günümüzde
teknoloji çok yönlü bir anlam içeriğine sahiptir; genel olarak kalifiye işçilere olan talebi
artırırken az kalifiye işçi talebi düşüyor, hem servet hem de gelir eşitsizliği görülmeyen düzeylere
yükseliyor.
Teknoloji sınırsız bir zenginlik birikimi yaratmakta, sürekli artan sayıda insan ihtiyacının
karşılanmasını olanaklı kılmaktadır. Kesin olarak biliniyor ki; teknoloji kullanımı ve iş bölümü
sanayileşmenin önkoşuludur. Bu da kentleşme, örgütlenme, bürokratikleşme, büyük ailenin ve
kabile bağlarının dağılması, eğitim düzeyinin yükselmesi gibi ekonomi dışı sosyal olguları
birlikte getirir. Denilebilir ki; teknolojik değişim süreci kaçınılmaz olarak tarihsel köken ve
kültürel miraslarından bağımsız olarak bütün insan toplumlarında homojenleşmeye yol açmıştır
ve açmaktadır.(FUKUYAMA, F.1999,s:244)
Teknolojinin uygulamadaki adı olan sanayileşme; « insan ve hayvan gücüne dayalı
üretimden makine kullanımına geçilmesi ve insan rolünün anlamlı bir şekilde değişmesi» olarak
tanımlanabilir. Sanayi devrimi «bir seri teknolojik yeniliğin üretimde kullanılmasının, ekonomik,
sosyal, politik ve kültürel alanlara yansımasını kapsayan bir süreç» olarak gerçekleşti ( ERKAN,
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
H. 1994,s: 3) Sanayi devrimi sonrasında üretim yeri fabrikalardı. Konut ve işyeri birbirinden
ayrıldı. Fabrikalara dayalı yığın üretim, kentleşmeyi ve kent yapısını değiştirerek aynı zamanda
aile, geniş aileden çekirdek aileye dönüştü. Sürecin devamında endüstrileşme oranı yüksek
olmadığı için şehirlerde işsizlik, gizli işsizlik ve marjinal iş sektörleri artmış, göç edenlerin
yaşamak ve barınmak için yaptığı gecekondular, altyapı, hizmet gibi yeni toplumsal sorunları
doğurmuştur (Kartal, K.1978). Bu dönemde yeni tüketim alışkanlıkları yerleşmiş, gelenekler
sarsılmış, toplumsal değerler, tutum ve davranışlar hızlı bir değişim dönemine girmiştir.
Yenileşen teknik araçlar, bilgiler, zenginlik ve güç kazanma biçimleri toplumsal hareketliliği
artırmış, bu ise toplumsal gruplaşmalar, yaşam biçimleri ve değerlerin ortaya çıkmasına neden
olmuş, ön yargılar ekonomiye ağırlık veren bir biçim almıştır. İçerdiği teknoloji ve ortaya çıkan
yenilenmelerle birlikte kendi içinde sürekli gelişip, değişmektedir (ERKAN, H. 1994,s:117 )
Bilimsel ve teknolojik gelişme sanayide temel rol oynar. Sanayinin gelişiminden
kaynaklanan nedenlere bağlı olarak toplumsal yapı da değişmekte, bu değişimin politik sonuçlar
doğurduğu belirgin bir şekilde görülmektedir. Taylorist -Fordist üretim teknolojileri hızlı bir
sermaye birikimi dönemini açmış, pre-kapitalist üretim tarzı alanlarının sermaye tarafından ele
geçirilmesine ve yeni sanayi dallarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Burada dikkat çekici bir
olgudan görüşlerimizi kaçırmamalıyız o da; yalnızca değişim değil değişimin hızıdır. Toplumun
da bu hıza uyum sağlaması gerekmektedir. Çünkü dönüşüm yaşayan toplumda, teknolojinin
baskınlığıyla oluşan bir dizi kurum gelişir ve yaygınlaşır. Süreç içerisinde farklılaşmayla
birlikte, özerk ve uzman birimler ortaya çıkmaktadır. Çok kesin bir kanıt olmamakla beraber
denilebilir ki; teknolojinin XX. yy sonlarında gelişimi özellikle liberal demokrasiye yol
hazırladı.(FUKUYAMA, F. 2002,s:135). Çünkü modernleşme olarak adlandırılan olgunun temel
faktörü sanayileşme olarak görülmekte, bunun ötesinde şehirlerin büyümesi ve yaygınlaşması ile
bilim ve teknolojinin gelişmesi ve teknik personelin ortaya çıkması da buna eşlik etmektedir. Bu
gelişmelerde belirleyici değişken teknolojidir (YILMAZ, A. 1995;s:105). Teknoloji transferi
yoluyla da tüm dünyaya yayılmıştır. Dünya politikasının yapıtaşları yeni teknolojiler tarafından
dönüşüme uğratılır ve izlenecek politikalar buna göre şekillenmek durumundadır.(Joseph S.Nye
Jr, 2003,s:116)
5b-Piyasa’nın Yapıtaşı: Teknoloji
Sanayi devriminden sonra teknoloji, eğitim ve emeğin rasyonel bölünmesine oranla
toprak, nüfus ve doğal kaynaklar zenginlik kaynağı olarak önemlerini yitirdi. (FUKUY AMA,
F;.1999,s:101). Merkantilist dönemlerde tüccarın üretimle ilişkisini bütünüyle değiştiren şey
kendi içinde makinelerin ortaya çıkışı değil, karmaşık ve dolayısıyla kendi içinde uzmanlaşmış
makinelerin varlığıydı (POLANYİ, K. 1986,s:63). Daha sonraki dönemlerde üretimde
özgürlüğün doğal olarak teknoloji alanının sınırlarını aşırı emek istihdamına yol açacağı
söylenebilir.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Yeni teknik araçlar, bilgiler, yeni zenginlik ve güç kazanma biçimlerinin sosyal
hareketliliği artırışı, yani insanların göç etmesine, ailelerin yükselişi ve çöküşüne, grupların
ayrışmasına, yeni önderlik ve yaşam biçimlerine, değişik değerlerin ortaya çıkışına neden
olmuştur. Sunulan teknik araçlarla yaşamını daha iyi düzenleme yeteneği insanın ahlaki
gelişmesini buna paralel olarak sürdürmesiyle çok yakından ilişkilidir. Karmaşık makineler ve
fabrikalar kullanılmaya başlayınca, kaçınılmaz olarak kendi kural ve yasalarına göre işleyen
piyasa fikri oluşur bu çerçevedeki bir piyasa kurumuna dayanan toplumun düzenleyici ilkesi
ekonomik liberalizm ilkesidir (POLANYİ, Karl,1986.s;157 ). Piyasaların en önemli sonucu
şehirlerin ve şehir uygarlığının doğuşudur.
5c- Teknolojik Hâkimiyet Güç ve İktidar Kaynağıdır.
Siyasal açıdan da dünya politikasının yapı taşları yeni teknoloji tarafından dönüşüme
uğratılmakta ve izlenecek politikalar buna göre şekillenmek durumundadır. Doğası gereği,
bütün kontrolü diktatörlerin eline vermemiş, aksine, insanlara yeniden güç kazandırmıştır
Örneğin, televizyon temel teknoloji olup iyi hayatın gerçek içeriğini sağlamanın yanı sıra,
Postmodern bilmenin yollarını inşa eder .(FALK, R; 2002, s:9 ) Ayrıca, bilgisayarlar, hücreli
telefonlar ve fax makineleri, bireyin gücüne güç katar. (NAÍSBÍSÍT, J.&ABURDANCE,
P.;2000). Birey olmayı başarabilmiş insanlar, kendilerini etkileyen politikalar üzerinde seslerini
duyurmakta ve daha yüksek eğitim seviyesine ulaştıklarından kendi özelliklerini koruyarak ortak
çıkarları için karar alma mekanizmalarında söz sahibi olmak amacıyla sendikalar, siyasi partiler
ile sivil toplum örgütleri kurarak veya destekleyerek etkilerini artırabilmektedirler (YILMAZ,
M.;2003). Günümüzde gelişmiş olan ülkeler gelişmekte olan ülkelere, teknolojileriyle beraber
kültürlerini de dolaylı olarak dayatmaktadırlar. Teknolojinin ülkeleri aşmasıyla yeni fikirler,
ilkeler, amaçlar sınır tanımamıştır.
6-Teknolojik gelişme- kentleşme ilişkisi
Sanayi ve kentleşme determinist ilişkiye sahip iki kavramdır, çünkü modern bir sanayi
için gerekli eğitilmiş sayıda işgücü ancak kentlerde bulunabilir. Ayrıca uzmanlaşmış büyük
işletmelerin gerek duyduğu altyapı ve hizmetler yalnızca kentlerde vardır(FUKUYAMA,
F.1999,s:103). Öyleyse şöyle söyleyebiliriz: Kentleşme teknolojik gelişme sonucu ortaya
çıkmıştır. Kentleşme hareketleri ekonomik, teknolojik, siyasal ve psiko-sosyolojik etmenlerin
etkisi altında oluşmaktadır. Ekonomik nedenlerden bir kısmı itici etmenlerdir ki bunları: i-
Toprak mülkiyetindeki düzensizlik. ii- Tarımın makineleşmesi sonucu meydana gelen tarım
kesimindeki gizli işsizlik. iii- Gizli işsizliğe bağlı olarak kırsal kesimde yaşayanların karşı
karşıya oldukları ekonomik zorluklar.. iv- Köylerin pek çok teknolojik olanaktan yoksun
olmasına eklemlenerek; i- Kentin sunduğu iş olanakları ii- Sağlık ve eğitim imkânları iii- Daha
iyi ve rahat bir yaşantıya kavuşma arzusu gibi çekici etmenler olarak sıralanabilir. İtici etmenler
olumsuz, çekici etmenler de olumlu göç nedenleri olarak tanımlandırılabilirler (ULUSOY,
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
Ahmet; 2001,C:7,Sayı:12). “İtici etmen” olarak ifade edilen ayırım daha çok teknolojinin meydan
okumalarına cevap verememenin sonucu olmalıdır. Karşılaşılan bu durum ile doğal seleksiyona
uygun biçimde alışageldiği ortamı terk edilmiş ve yeni yaşam koşullarına göç etmek zorunda
kalınmıştır. Yine aynı biçimde “çekici etmen” tanımlamasında ise; yerel nüfus teknolojinin
sunduğu daha iyi yaşam koşullarına sahip bir ortama katılma güdüsüyle galip tarafın potasında
erimeyi kabullenmiştir. Her iki konumda da belirleyici rol teknolojinin meydan okumasıdır
Kentleşmenin bu açıklamalardan sonra geniş bir tanımı şöyle yapılabilir: «Sanayileşme ve
ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi
sonucunu doğuran, toplum yapısında, artan oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan,
insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim
sürecidir»(ERTEN, Metin; 1999) . Tarihin teknolojik aşamaları - yiyecek toplayıcılığı, yiyecek
üretimi, endüstriyalizm - tarihin kültür evrelerine karşılık gelmez. (TOYNBEE, A.,
1978,C:1,s:53) Sanayileşmenin gelişmesi, kabile, din ya da loncaya dayalı geleneksel otorite
biçimlerinden süreç içerisinde giderek özgürleşen kentsel, akışkan ve eğitimli toplumlara
dönüştürmektedir. Toplumların ve kentlerin verimleşerek ve doğal seleksiyon olgularını içererek
gelecekleri, teknolojik gelişmeler tarafından belirlenmiş, bu da kentleşme, bürokratikleşme,
büyük ailenin ve kabile bağlarının dağılması, eğitim düzeyinin yükselmesi gibi sosyal olguları
birlikte getirmiştir.
Yaşanan ekonomik modernleşme dış fikir ve etkilere açılmayı gerektirmekte, devlet ile
toplum arasındaki güç ilişkisini toplum yararına değiştirmekte ve bunun nedeni olarak, ekonomik
konum ya da eğitim düzeyi toplum genelinde yeni sınıflar ortaya çıkmakta, toplumda son derece
akışkanlık oluşarak eşitlikçi düşünceler hızla yayılmaktadır(FUKUYAMA, Francis, 1999,s:100).
Kentsel emek ve sendikalar önem kazanınca toplumsal sınıf ve siyasi çatlaklar şekil değiştirmiş,
ardından hükümetin rolü tekrar değişmiş ve anti-tröst yasalarda ilerici hareket başlamıştır.
Bireysel geliri yüksek olan kesimin kentsel bölgeler olduğu bir gerçekse bunların kullandığı
modern teknolojiyle bilginin kaynağına ulaşma daha da hızlı olmaktadır. Çağdaş, katılımcı,
paylaşımcı yönetimin de anlam ve önemini ilk tecrübe edecek mekânlar da yine oralara denk
düşüyor. Kentler, metaların yaratıldığı ve toplumsal konumun bu metalara göre belirlenerek
gerçek sınıf temelinin örüldüğü mekânlar olarak kapitalist yapının sürdürülmesini sağlarlar. Bu
mekânlardaki kişiler, tüketim toplumu değerlerinin taşıyıcısıdırlar. Öyle ki; pek çok kültürel ve
sanatsal faaliyetlerde dahi eski mekânlarından taşınıp getirilen karakterler, tüketim kültürüne
eklemlenerek sistemin yeniden üretilmesine katkıda bulunurlar. Kentleşmenin meydana getirdiği
karmaşık problemler ekonomiye, politikaya, sosyal sorunlarla iç içe yapısal olumsuzlukları
beraberinde getirmiştir. Konumuzla ilgisi bakımından sorun en çok da genel olarak niteliksiz
işgücü üzerine yoğunlaşmıştır.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
7-Teknolojik gelişme ve bilim
Modernleşme, teknolojik gelişme ve bilimsel bilginin gelişmesiyle ortaya çıkmış, aynı
olgular aydınlanmanın da temelini oluşturmuştur. Schmookler’e göre, yaratıcı etkinliği
yönlendiren güç bilimsel ve teknolojik bilgidir. Bilimsel bilginin kendine özgü metot ve
teknikleri vardır. Onun için, bilime ulaşabilmek öncelikle bilimsel bilgi kaynaklarına ulaşma
yöntem ve tekniklerinin kullanılması gerektirir. Bu teknikler deney, gözlem, analiz, sentez ve
yanlışlama yöntemleridir. Bu yöntem ve tekniklerle elde edilen bilim ancak 18. yy ın son yarısı
ve 19. yy boyunca endüstri üzerinde köklü etkiye sahip olmaya başladı. Belirtilen yöntem ve
tekniklerin teknolojinin gelişmesine etkisinin olup olmadığına dair kesin bir kanıt sunulamaz
çünkü modern bilimin ortaya çıkışı, temelde teknolojik olan çabalara son vermedi; insanlar,
kuramsal bilgiye bağlı olmayan teknolojik zaferlere ulaşmayı sürdürdüler. Ancak şurası kesin;
bilim ve teknoloji modern endüstride birbirine eşdeğer etkinliktedir (BASALLA, G., 2004; s:36-
37).
Modernleşme teorisi endüstrileşme, bilimin ve teknolojinin boy atması, modern ulus-
devlet, kapitalist dünya piyasası, kentleşme ve öbür altyapısal öğelere dayanan toplumsal gelişme
aşamalarında söz etmek amacıyla kullanılır. Bu olgunun temel faktörü sanayileşme olarak
görülmekte, bunun ötesinde şehirlerin büyümesi ve yaygınlaşması ile bilimin ve teknolojinin
gelişmesi sonucunda teknik personelin ortaya çıkması buna eşlik etmektedir (YILMAZ,
A.,1995,s:67). Bilim ve teknolojinin yanında eğitimli teknik personelin tüm sanayi dallarında ön
plâna geçtiği gözlemlenmektedir.
Sonuç olarak teknoloji, sorunu çözme yerine sorunlar yumağına neden olmuştur. Toplum
yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratmış, insan davranış, ilişki, ilke
ve amaçlarında değişikliklere yol açmıştır. Yeni bir içerikle toplum ekonomik, sosyal ve kültürel
olarak sürekli değişip yenileşmeye başlamıştır. Elbette bu değişim süreci bireylerin yaşam
tarzını, dünya görüşünü, değişen ve gelişen ihtiyaç yapısını, sosyal, siyasal, kültürel, taleplerini
yenileyecek, dinamik bir ortamda olduğunu ve bu dinamikliğin dayattığı dıştan içe doğru yapısal
değişiklikleri kabul etmek durumunda kalacaktır. Bireyler ya da gruplar, geçirilen bu yapısal
değişiklikler nedeniyle kendilerini kentlileşmiş olarak nitelendirirler. Teknolojinin bir gelişme
düzeyinden diğerine geçilmesini belirleyen nesnel bir iç mantığa sahip olduğunu söyleyebiliriz.
İşçi olarak emeğini satan bir duruma gelerek emek özgürleşmiştir.. Fabrikalara dayalı yığın
üretim kentleşmeyi ve kent yapısını da değiştirmiştir. Geniş aile, çekirdek aile yapısına
dönüşerek kır işçisi sanayi işçisine dönüşmüştür
Diğer bir sonuç da teknolojik ve iktisadi ilerleme şehirleşmeyle birlikte gettolar, trafik
karmaşasına, hava, su ve toprak kirliliğine doğal ortamın ve genel olarak tüm çevrenin
bozulmasına neden olduğudur. İktisadi ilerleme, yoksulluk, açlık ve kötü beslenmeye yalnızca
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
yoksul ülkelerde değil inanılmaz derecede zengin olan ABD’de bile herhangi bir çözüm
getirmedi. Batı toplumunun temel kurumları, bilim, teknoloji ve ekonomi en az getirdikleri
çözüm kadar sorun da ürettiler (WEÍSSKOPF, A.WALTER,1996,s:14) Sonu olmayan iktisadi
ve teknik büyümenin çevrebilimle ilgili ve çevreye ilişkin sonuçlarına olan ilgi ise 1960’ lı
yılların sonunda ortaya çıktı
Teknolojik gelişmeyle ilgili sorunlar şöyle sıralanabilir:
1-Teknolojik gelişmelerin sektörlerdeki oluşturacağı rizikoları yüklenme kapasitesi nedir?
2-Sektörlerin bu değişmeye nasıl uyum sağlayacağı da önemlidir.
3-Teknolojik gelişmelere yönelik eğitim ve Ar - Ge çalışmalarıyla ilgili nasıl bir sistem
uygulanacaktır?
4-Teknolojik değişmeler için öz kaynak yetersizliği söz konusu olduğunda gerekli uzun ve
kısa vadeli kaynaklar için uygulanacak faiz haddi de önemli bir kaynak sorunudur.
5-Dışardan sağlanan kaynakların yarattığı teknolojik değişmeyi izlemenin gerektirdiği
yatırımlar nasıl yapılabilecektir?
6-Teknolojik gelişme olduğu sektörlerde meydana gelecek olan fazla insan gücünün nasıl
istihdam edileceği de ayrı bir yapısal sorundur.
7-Ar-Ge faaliyetleri için gerek özel gerek devlet sektörün ayrılacak bütçe payı da
önemlidir.
8-Yeni teknoloji kullanılmaya başlandığında ekonomik açıdan güçsüz olan toplum
katmanlarının reel gelir kayıpları kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda telafi edici programların
nasıl ele alınacağı da bir başka sorundur.
9- İzlenen politikalar belki de devalüasyon gerektirecektir. Bu durumda devalüasyonun
yan etkisi olan enflasyon, yüksek faizin yan etkisi olan yatırım durgunluğu doğrudan istihdamı
etkileyecektir. Bunun maliyeti nasıl giderilecektir.?
KAYNAKLAR
1-ANSAL, H. “Kapitalist Üretim Esneklik Kazanıyor: Post-Fordizm”, İktisat Dergisi, Yıl.30,
Sayı. 346
2-ATKİNSON A., J.Stiglihtz, "A New View of Technological Change" Economic Journal, Vol.
78, (September 1969). s. 573-74. Ayrıca Bkz. J.Stiglitz, "Learning to Learn, Localized
Learning and Technological Progress" P.Dasgupta ve P.Stoneman, (ed), Economic
Policy and TechnologicalParforınance, Cambridge University Press, 1987, s. 127-133.
3-AYDOĞAN, F., 2000. “Tutumluluk Uygarlığından Tüketim Uygarlığına”, Maltepe
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 1, S: 167-171
4-BASALLA, George, Teknolojinin Evrimi, TÜBİTAK. Semih Ofset, Ankara,12. Basım, 2004
5-BLAUNER,R.,Alienation and Freedom,Chicago University Pres,Chicago,1964
http://mimoza.marmara.edu.tr/~asoyak/krizalit.htm
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
6-CçMçCOOPer ve J.CLARK, Employment, Economics and Technology: The İmpack of
Technonlogical on The Lahor market, Sektör Martin’s Pres and SPRU, New York,
1982.
7-DÎCKSON,David„ Alternatif Teknoloji,Ayrıntı Yay.,Birinci Basım,1992,Îst.:108
9-DOSÎ, G., (1988), "Sources, Procedures and Microeconomic Effects of Innovation", Journal of
Economic Literatüre, Vol.26.
10-ERKAN, Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Türkiye İş Bankası yay. Yayın
No:326;1994
11-ERTEN, Metin; Nasıl Bir Yerel Yönetim, Anahtar Kitaplar Yay. İst,1999
12-FALK Richard, Yırtıcı Küreselleşme, Küre Yayınları, İkinci basım, İst.2002.
13-FUKUYAMA, Francis, Tarihin Sonu ve Son İnsan, Gün Yay. İst.1999.
14-FUKUYAMA, Francis; İnsan Ötesi Geleceğimiz Biyoteknoloji Devriminin Sonuçları, ODTÜ
Yay. Ank.1.Basım,2002
15-Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,Cilt 1-
II-III,
16-“Türkiye’deki İçgöç”,Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,İst,1998.
17-WEİSSKOPF, A. WALTER, Yabancılaşma ve İktisat, Anahtar Kitaplar Yay,
1.Basım,1996,İst.
18-KEPENEK Yakup ve YENTÜRK, Nurhan, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi,
İstanbul,1996
19-KARTAL, K., 1978. Kentleşme ve İnsan. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
Yayınları, Ankara
20-KRUGMAN, Paul, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, Literatür Yay. 3.Basım İst,2003
21-MARCUSE, H.,1990. Tek Boyutlu İnsan. Çev.: Aziz Yardımlı. İdea, İstanbul.
22-NYEJR Joseph S, Amerikan Gücünün Paradoksu,Literatür yay.1.Basım,2003,İst.
23-NAİSBİSİT JOHN t& ABURDENCE, Paricia, Megatrends 2000, Form Yay. İst.No:7 1994,
İstanbul
24-Qualter, T., 1991. Advertising and Democracy in the Mass Age. MacMillan, London.
Williamson, J.,1978. Decoding Advertisements: Ideology and Meaning in Advertising.
25-ÖZKAPLAN, N Sendikalar ve Ekonomik Etkileri: Türkiye Üzerine Bir Deneme, Kavram Yay.,
İstanbul, 1994.
26-POLANYİ Karl ,Büyük Dönüşüm,Alan Yay.1986,İst.
27-ROSENBERG, Nathan.( Economic Journal Volume 86,issue 343 Sept. ,1976,s:523-535)
28-SCHUMPETER, J., (1961), The Theory of Economic Development, New York: Oxford
University Press.
29-SOYAK, A., Teknolojik Gelişme ve Özelleştirme: Telekomünikasyon Sektörü Üzerine
Bir Deneme, İstanbul:Kavram Yayınları, 1996.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ
Sayı 20, Nisan - Mayıs - Haziran 2010
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat - KIRGIZİSTAN
http://www.akademikbakis.org
30-TOYNBEE, ARNOLD, Bateş Yay. İst.,1978.
31-TÜRKCAN, E.”Dış Ticaret Teorisinin Doğuşuna Dair(Yorum),DİE,Teknoloji ve İstihdam
içinde,Ankara, 1998
32-SOLOW, R., (1970), Technical Progress and Productivity Change, Growth Economics,
A.Sen (ed.), Middlesex : Penguin Books.
33-ULUSOY, Ahmet, KTÜ İİBF Maliye Bölümü(Bu makale Belediye Dergisinin Haziran 2001
sayısında yayınlanmıştır(Bkz; Belediye Dergisi, Cilt:7, Sayı:12, Haziran 2001).
34-VİVARELLİ , M., The Economics ofTechnology and Employment: Theory and Empirical
Evidence, Edward ELGAR, Hants, 995’ten aktaran E.TAYMAZ,”Türk İmalat
Sanayiinde Teknolojik Değişme ve İstihdam” DİE, Teknoloji ve istihdam içinde,
Ankara,1998
35-YILMAZ , ,Aytekin, Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar, Vadi Yay.Ank.1995
36-YILMAZ, Murat , Medeniyetler Çatışması, Samuel P. Huntington v.d.,Vadi Yay.
No:186,Ank.2003.
23