ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

ULUS, ULUSÇULUK VE ULUS-DEVLET

Yrd. Doç. Dr. Numan Durak AKSOY1
Dr. Halis Adnan ARSLANTAŞ2

TÜBAR-XXVIII/2010-Güz/

ÖZ: Ulus-devlet içinde meydana gelmesi gereken ulusal özdeş¬
leşme ulusal dayanışma ideolojisiyle sıkı bir ilişki içerir. Ulusal dayanış¬
ma ideolojisi de yazı, matbaa, tarihsel yerleşmişlik aracılığıyla sosyal dü¬
zenin devlet otoritesi tarafından tanımlandığı haliyle sürdürülür. Ulusal
dayanışma ideolojisi ulusal aidiyeti kurgularken ulusal aidiyet de ulusal
dayanışma ideolojisinin kitleselleşmesini sağlayarak onun ulus-devletle
arasındaki ilişkiyi sergiler. Söz konusu ilişki ağı, ulus-devlet kurgusunu
ve bu kurgunun dinamiklerini harekete geçiren nedenleri bulma ve bu ne¬
denlere ilişkin çözümler üretmeyi gerektirir. Bu çalışma için söz konusu
çözümlerin elde edilmesinde betimleyici metot kullanılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ulus-devlet, Ulusçuluk

Nation, Nationality and Nation-State

ABSTRACT: National identification that should be found in a na¬
tion-state has a close relations whit the ideology of national solidarity.
This ideology of national solidarity is kept alive in the form of social or¬
der as defined by the state authority by means of writings, printings pres
and historical settlement. National solidarity ideology creates a state of
national belonging and this state of national belonging, in turn, popular¬
izes this ideology displaying its relations whit the nation-state. This net¬
work of relations requires finding the reasons that stimulate dynamics of
this nation-state formation and producing solutions. A descriptive method
is used in this study for pointing out to solutions.

Key Words: Nation-State, Nationalism

Ortaklık ve Tepkiden Doğan İdeoloji; Ulusçuluk

XIX. yüzyıldan beri hükmünü sürdüren ulusçuluk çağının tamamen
kapandığı düşünülmekteydi. Ancak bu beklenen olmadı. İkinci Dünya
Savaşı'mn ardından, eski sömürge yönetimlerinin tasfiyesi (Albayrak
2002, 24-25) ve dağılan Sovyetler Birliğinin sınırları içinde kurulmakta
olan ulus devletler nedeniyle ile birçok yeni ulus-devletin ortaya çıkması
(Ersanlı 2000: 69) ulusçuluk tarihini bir daha baştan ele almayı gerektir¬
mekte ve ulusçuluk konusunda belli sınıflamalara gidilerek ulusçuluğun
yapısal, kültürel ve örgütsel boyutları ayrıntılı olarak ele alınması gerek¬
mektedir (Gökçek 2003: 63). Bu nedenle konu üzerine yapılan her tartış¬
mada, ulusçuluk tartışmalarının hangi içerikte kullanıldığının özel olarak
belirtilmesini gerektirmektedir (Akçam 2003: 53). Ulusçuluk konunun
uzmanlarından bazılarına göre bir “doktrin” iken (Kedourie 1971: 5-26)
bazılarına göre de “ideolojik hareket”tir (Smith 1999: 119). Genlere göre
ulusçuluk “siyasi ilke” olarak yorumlamıştır. Gellner’de, modern ulus,
modern devletle birlikte oluşan tarihsel bir kategori ve siyasal/toplumsal
örgütlenme biçimi’ olarak kabul edilmektedir. İnsanın aidiyet duygusu
Gellner'in ulusçuluk teorisi de tartışmalı bir yere sahiptir. (Gellner 1998:
9-12).

Siyasal tarih perspektifindeki yaklaşım çerçevesinde ulus, ulusçu¬
luk ve ulus-devlet konularına ilgi duyan çalışmalar 1940’lardan sonra
yaygınlaşırken (Özkırımlı 1999: 15) Sosyolojik yaklaşımın aynı konuya
ilgisi 1950’li yıllara rastlamaktadır (Erözden 1997: 11-13). 1980’li yıllara
gelindiğinde ise, özellikle ulusçuluk teorileri zenginleşmiş, (Ersanlı 1998:
9-15) ulusçuluk teorilerinin zenginleşmesiyle birlikte de çeşitli kuramsal
yaklaşımlar ön plana çıkmıştır. Kimi araştırmacıların yaklaşımları tanım
sorununu halletmeden ulus ve ulusçuluğu açıklama yolunda hiç bir iler¬
leme kaydedilmeyeceğine dair iken kimileri de temel sorunu ulusların ve
ulusçuluğun doğum tarihinde aramışlardır. Bu iki yaklaşımdan farklı ola¬
rak bir diğer grup araştırmacı da ulus ve ulusçuluğun kökenlerini ve do¬
ğasını açıklayabilecek bir kavramın üretilemeyeceğini asıl yapılması ge¬
rekenin farklı ulus ve ulusçuluk biçimlerini belirleyecek tipolojiler geliş¬
tirmek gerektiğini dile getirmişlerdir (Özkırımlı 1999: 64). Kendilerini
tek bir ulusun üyesi olarak algılayan bireylerin ulus olarak kurgulanış bi¬
çimlerini ve buna bağlı olarak da devlet yapılarını üç temel gruba ayır¬
mak mümkündür. Birinci grupta Avrupa ve yakın çevresi merkezli olarak
kurgulanmışlardır. İkinci grupta ise Amerika kıtasında gözlenen ve yerli
halka karşı uygulanan soykırım neticesinde çeşitli coğrafi bölgelerden ge¬
len göçmenlerin bir araya gelmesi sonucunda kurgulanmışlardır. Üçüncü
grup ise Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imparatorlukların sarsılması
ile bağımsızlıklarım kazanarak ortaya çıkmışlardır. Her üç grup ulus ve
ulus-devlet kurgusunun yapılanma biçimi kendine özgü kendisini diğer
grubun kurgusundan ve yapılanma biçiminden belirgin bir biçimde ayıran
nitelikler içermektedir. Bu nitelik farkları her grubun oluşumundaki özgül
koşullardan kaynaklanmıştır (Emerson 1965: 3; Erözden 1997: 9). Üçün¬
cü grup ulus-devletlerin modern anlamda ulus olma bilinci yine impara¬
torluklar tarafından aşılanmış ancak bir zorla kabullendirmenin söz konu¬
su olmadığı Gellner tarafından dile getirilmiştir (1998: 204). Her üç grup
ulus-devlet kurgusunun özgül koşullar ne kadar farklı olursa olsun söz
konusu özgül koşulların ortak bir hedefi vardır. Bu ortak hedef, ulusçuluk
aracılığı ile ulusu ayakta tutabilme çabasıdır. Bu çaba dikkate alındığında
ulusçuluğun sosyolojik içeriği standartlaştırılmış bir politik topluluğun
yasal kuramsal bir çerçevede oluşturulması, etkin bir haberleşme dilinin
saptanması ve önerilmesi, ataletin tasfiyesi ve tehditkâr dış dünyanın
emellerini boşa çıkaracak kitle mobilizasyonunun sağlanması gibi unsur¬
larla oluşturulmuştur (Bekmen 2003: 325). Ulusçuluk pratiğinin söz ko¬
nusu kurgusunun oluşturulmasında özne konumunda olan bir takım aktör¬
lere müracaat edilmektedir (Akaya 2003: 829). Tanışma ve karşılaşma ile
meydana gelen topluma (Munro 2001: 117) ait ulusçuluk kavramının
kurgularnşında yazı3, matbaa (Anderson 2001: 224-226) tarihsel yerleş-
mişlik ve sosyal düzenin devlet otoritesi tarafından tanımlandığı haliyle
sürdürülmesindeki bağlayıcı rol gibi aktörler hem uluslaştırılacak grubu
oluşturması bakımından hem de örgütlü bir grup olarak ulusçuluğun top¬
lumsallaştırılmasında birinci derecede öneme sahiptir4.

Ulusçuluk yaygın bir biçimde yabancıya duyulan öfkeyi ve bu öf¬
keye bağlı olarak, devlete sadakat ve devletin otoritesi karşısında disipli¬
ne edilme şeklinde bir açılımı içermekte (Bauman 1999: 191) ve toplu¬
mun tümünü kapsayacak şekilde baskıcı bir yön sergilemektedir. Bu bas¬
kıcı yönle ulusçuluk, ulusu kuşatan sembollerin oluşturulmasını zorunlu
hale getirir ve en azından belirli bir derecede de olsa bireyin kişiliğinin
değişmesine neden olarak yeni bir kolektif kişilik temin eder (Berger
1958: 186). Bu kolektif kişilik sayesinde toplum içerisinde bulunan farklı
gruplar için ulusçuluk, birleştirici, bütünleştirici bir sembolizmdir. Bu
bağlamda politik birim ile (merkezi devlet) kültürel birimin (eğitim sis¬
temi içinde topluma yayılan yaratılmış yüksek kültür) ayrılmazlığı ve bu
kavramların iç içe geçmiş olması endüstri toplumunun tipik özelliğidir ve
bu iki birimin etkileşiminden ulusçuluk etkili bir politik resmiyet ve top¬
lumsal kontrol mekanizmasını ortaya çıkartır (Akarlı 1993: 155). Mill,
Ulusçuluğu çeşitli nedenlerden kaynaklanan bir duygu birikimi olarak ele
almakta ve bu duygu birikimini ırk, ata kimliği, topluluğun dili ve dini ile
ilişkilendirmektedir. Bunların oluşumları ise kolektif olarak ulusal bir ta¬
rihe sahip olmak yani politik tarihsel bir arka planın olması, duygu,
memnuniyet, pişmanlık, gurur, insan sevgisi ve geçmişe yönelik ortak bir
çizgi şeklinde bir seyir izlemektedir (Mill 1998: 427).

Modern ulusçuluk fikrinin gelişimi Fransa, İngiltere ve Alman¬
ya’nın geçirdiği tarihi tecrübeye çok şey borçludur. Fransa ve İngiltere’de
gelişen ulus fikri, ulusal monarşilerin doğuşuyla birlikte mevcut topraklar
üzerindeki insanların birleşmelerini sağlamıştır. Ancak, ulusçuluk Fransız
kökenli ulusçuluk olarak adlandırılmıştır. Batı Avrupa’daki gelişimiyle
ulusçuluk kavramlarının temeli, ulusal monarşilerin doğuşundan sonra
mevcut topraklar üzerindeki bütünleşen halkların kendilerini diğer top-
lumlardan ayrı tutabilecekleri yeni bir kimlik ihtiyacına dayanmaktadır
(Say 1998: 73-74). Bu kimlik ihtiyacı bireysel olan kuvvet ve heyecanla¬
rın ulusal kuvvet ve heyecanlarla özdeşleştirilmesinden başka bir şey de¬
ğildir. Ulusçuluk konusunda, tarihsel kültürler ile etnik bağların devam
etmekte olan çerçeve ve kalıntıları önemli bir yer işgal eder. Ancak ulus¬
çuluk, gücünü daha çok tarihsel yerleşmişlikten alır ve bu, onun önceden
var olan ve kültürel miraslar ve etnik oluşumlardan türedikleri anlamına
gelmektedir (Smith 2002: xıı-xııı). Fransız Devrimi’nin hemen öncesi ve
sonrası oluşan ulusçuluk, burjuvazinin egemenliğini, aristokrasiden alıp
ulus’a devretme kendi iktidarını kurumsallaştırma sürecinin ideolojisini
yansıtır. Önceki toplum tiplerinde böyle bir unsurdan söz etmek imkân¬
sızdır.5 Görüldüğü üzere ulusçuluk tanımlamalarında farklılıklar söz ko¬
nusudur. Tanımlama farklılıkları Fransız ve Alman ulusçulukları söz ko¬
nusu olunca daha bir belirginlik sergiler. Buna göre Fransız ulusçuluğu¬
nun ayırt edici özelliği Avrupa aydınlanmasının maddi ve entelektüel ön¬
cülü olarak kabule uygundur. 1789’da teşekkül eden Fransız ulus-devleti
kıta Avrupa’sının geri kalanına bireysel özgürlük eşitlik ve kozmopolitan
bir bakış açısı üzerine kurulu bir milletin modernliğini göstermiştir. Ulus-
devletin belirmesi ile Fransız ulusçuluğunun ortaya çıkması bu anlamda
eş zamanlı olmuştur diyebiliriz. Almanya’da ise ulusçuluk Batı ya da
Fransız karşıtlığı olarak ortaya çıkmıştır. Alman ulus-devletinin kurulma¬
sından yarım yüzyıl önce ortaya çıkan Alman ulusçuluğu, aydınlanma
karşıtı ve romantik öncüllere sahip olup etnik ve kültürel bir nitelik sergi¬
ler (Kadıoğlu 2003: 285).

Ulusçuluk bir ulusu ayakta tutmak için kullanılan ideolojik bir ha¬
rekettir (Williams-Robin, 1994: 53). Ulusçuluğun temel ilkesi olan “ege¬
menlik ulusundur” kavramı yeni beliren sınıfların, grupların iktidarı etki¬
leyebilmesi ve paylaşabilmesi için bir çözüm yoludur (Turan 1986: 34)
ve bu çözüm yolu biz duygusuna dayalı ulusçuluk olarak belirmiş ve bu
beliriş, resim, heykel ve benzeri sembolik icatlar oluşturarak rejimin halk
tarafından kutsallaştırılmasını, değerlerinin benimsenmesini ve destek¬
lenmesini sağlamıştır. Ulusçuluk pratiğiyle ayin ve törenler, sembollerden
icat edilmiş ve belirli bir dünya görüşü de bu mekanizmalar aracılığıyla
gönüllü gerçekleştirilenler olarak yapılandırılmıştır. Bu yapılandırma bi¬
çimi fonksiyonel açıdan sembolize edilenin öneminden daha çok yarattığı
duygusal çağrışımlarla ilgilidir ve bir sosyal grubun varlığı için bu duy¬
gusal çağrışım son derece önemlidir (Türkkahraman 2000: 10).

Toplumsal Dayanışma Alanının Yeniden Düzenlenişi; Ulus-

devlet

Feodal toplum yapısının çözülüşü ve kapitalizmin gelişim süreciyle
birlikte siyasal, ekonomik, kültürel ve düşünsel alanda görülen toplumsal
değişimin yeni bir toplum biçimine dönüşümünün bir göstergesi olarak
ulus-devleti görmekteyiz. Ulus-devlet kurgusu farklı bir yaşam biçimini
yansıtan topluluk üyeleri arasında siyasal bir bütünlük sağlayarak adı
modern ulus olan yeni bir topluluk türü oluşturmuştur. Bu yeni topluluk
oluşturma biçimi yapısal olarak genellikle Egzogam olan ve soyunun or¬
tak bir atadan geldiğini iddia eden ve bir totemle temsil edilen, tek soylu
bir akraba grubu olan klandan farklıdır (Marshall 1999: 412-413). Kabi¬
le, klan, kavim, aşiret türünden toplumsal gruplaşmalarda siyasal birim¬
den6 söz edilemez. Çünkü ilkel etnik topluluğu oluşturan farklı toplumsal
statülerin bireyleri kendilerini bir bütünün parçaları olarak görmezler.
Örneğin soylular için soyluluk köylüler için akrabalık kimliği önemlidir.
Ulus’u bu yapılardan ayıran fark, tüm sınıfları daha üst bir kimlik olan
ulus kimliğinde birleştirmesidir. Modern anlamda ulus olma bilincinin
yerleşmediği dönemlerde, belli bir coğrafi mekânı farklı etnik kökenler¬
den gelen egemenler yönetebilirken ve bu durum yönetilen grup için çok
önemli değilken modern anlamdaki ulus kurgusunda yöneten ve yönetilen
tüm toplumsal etnik gruplar aynı orijinde birleşirler. Bu durum ulusun
kültürel bağının oluşmasını ve aynı zamanda da yeni bir toplumsal ruh
halini, yani ortak yaşam tarzının gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu
ortak yaşam, yukarıda da değinildiği gibi ulus-devlet sınırları içinde ya¬
şayan nüfus topluluğunun ulusal kültür olgusu olarak adlandırdığı ortak
bir kültürü yaratmasına neden olmuştur. Üstelik bu ulusal kültür zamanla
o denli ulus bağını pekiştiren bir boyuta yükseltilir ki aynı sınırlar içinde
yaşayan farklı etnik kökenlere sahip topluluklar dahi kendiliğinden kendi¬
lerini aynı ulusun fertleri olarak hissederler.

Ulus-devlet kurgusuyla birlikte Modernizm, üretim ilişkileri ve da¬
ha birçok alanda yaşanan gelişme yeni bir toplumsal yaşamı yeni bir kül¬
tür temelinde inşa etmiş bu inşa sürecinin siyasal örgütlenmesi kendine
has merkezi bir devlet yapısı kurgulamıştır. Bu devlet yapısı, bireylerin
hak ve sorumluluklarını ifade eden yurttaşlık kimliğiyle toplumdaki sınıf¬
lar arasında ve diğer farklı toplumsal gruplar ilişkileri düzenleyen, denge¬
leyen ve böylelikle toplumda siyasal ve sosyal bütünleşmeyi sağlayan bir
işleve sahiptir. Bu nedenle devlet iktidarının kaynağı tanrısal değildir. Bu
kendisinden önceki siyasal örgütlenmelerden farklı bir özelliği yansıtır.
Örneğin; Dinsel otoritenin kralın şahsında görülmesi nedeniyle Mısır hü¬
kümdarı sadece bir yönetici olmamıştır. O aynı zamanda bir Tanrı, bir
başkumandan, başrahip, baş yargıç ve tanrıların yeryüzündeki arzularının
kişileşmiş bir temsilcisi konumundadır (Amittay 1983: 41). Eski Yunan'-
da Kahramanlık Çağı ardından oluşan yeni yaşam biçimi tanrıların ölüm¬
lü modelleri olan savaşçı soylulara ve bunların düzenlerine son verdiği
gibi tanrılara olan gereksinimi de ortadan kaldırırken (Ağaoğulları 1994:
50) eski mısır’daki bu aklileştirme biçimi kutsal kökenli ölümlü bir Tan-
rı-Kralın varlığı nedeniyle tek Tanrı fikrine doğru bir eğilimin ortaya
çıkmasına yol açmıştır (Amittay 1983: 41, 43).

Sonuç

Genel olarak modern ulusçuluk fikrinin Fransa, Almanya ve İngil¬
tere’nin geçirdiği tarihi tecrübenin üçlü sacayağı üzerine inşa edildiğini
söyleyebiliriz. Bu süreç, ulusal monarşilerin doğuşuyla birlikte mevcut
topraklar üzerindeki insanları modern ulus olarak birleştirmiştir. Bu birle¬
şimle söz konusu modern ulus bilinci, belli bir coğrafi mekânı farklı etnik
kökenlerden gelen egemenlerin yönetmesine sıcak bakmamış, yöneten ve
yönetilen tüm toplumsal etnik grupların türdeş olmasını şart koşmuştur.
Bu şart üzerine inşa edilen ulus ve ulusçuluk kavramları bir bütünsellikle
ulus-devlet kurgusunun da tanımlama araçları olmuşlardır. Bu tanımlama
araçlarında ulus-devlet, yeni bir egemenlik biçimini yansıtmış, egemenli¬
ğin meşru kaynağı ise ulusçulukla yaratılmıştır.

Ulus-devlette devlet iktidarının kaynağı tanrısal değildir. Bu kendi¬
sinden önceki siyasal örgütlenmelerden farklı bir özelliği yansıtmaktadır.
Önceki zamanlarda hükümdarlar Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri ya
da gölgesi biçimindedir. Oysaki Ulus-devlet şeklindeki siyasal örgütlen¬
mede böyle bir yapılanma söz konusu değildir. Devlet kurgusu salt insan
egemenlikli merkezi bir devlet yapısı halinde kendisini göstermektedir.
Kısaca bu devlet yapısı bireylerin hak ve sorumluluklarını ifade eden
yurttaşlık kimliğiyle toplumdaki, sınıflar, gruplar ya da kurumlar arasın¬
daki ilişkileri düzenlemekte ve böylelikle toplumda siyasal ve sosyal bü¬
tünleşmeyi insanı merkeze alan bir işlevle yerine getirmektedir.

Ulus-devlet kurgusunda toplum sadece fertlerin toplamına indirge-
nememektedir. Ulus-devlet çok sayıda modern anlamda kurumsallaşmış
yapıdan oluşan alt sistemlerin ana sistemi meydana getirdiği bir kurgu¬
dur. Bu kurguda toplumsal kurumlar uluslararası bütünleşmeleri de dik¬
kate alarak fertlere ve dini inanışlara rağmen işlevlerini yerine getirirler.
Fertler, kendilerinden bağımsız çalışan bu toplumsal kurumlar içine do¬
ğarlar. Ekonomik sistem, siyasî sistem, eğitim sistemi, sağlık sistemi, hu¬
kuk sistemi, aile yapısı, finansal kurumlar ve kitle iletişim araçları bu ya¬
pılanma içinde fertleri modern anlamda şekillendirmekte ve ulus-devlet
kurgusuna bu şekilde anlam katmaktadır.

KAYNAKÇA

AĞAOĞULLARI, M. A (1994), Kent Devletinden İmparatorluğa, İmge, İstan¬
bul.

AKARLI, Ahmet Orhan (1993), “Milliyetçilik Sorununa Çağdaş Yaklaşımlar”,
Toplum ve Bilim, S., 62. Yaz- Güz, İstanbul.

AKÇAM, Taner (20039), “Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce,
C. 4, Milliyetçilik, (Ed. Tanıl Bora, Murat
Gültekingil), İletişim, İstanbul. s. 53-62.

AKKAYA, Yüksel (2003), “Korporatizmden Sendikal İdeolojiye, Milliyetçilik
ve İşçi Sınıfı”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C. 4. İletişim, İstan¬
bul. s. 829-840.

ALBAYRAK, Coşkun Gökçen (2002), “Globalizasyon Süreci ve Azgelişmiş
Ülkeler”,
Globalizasyonun Yansımaları, (Der. Uğur Selçuk Akalın), Don-
kişot, İstanbul.

AMITTAY, Jacob Ben (1983), Siyasal Düşünceler Tarihi, (çev. M. A. Kılıçbay -
L. Köker).

ANDERSON, Benedict (1995), Hayali Cemaatler, (çev. İskender Savaşır), Me¬
tis, İstanbul.

ANDERSON, Benedict (2001), “Imagined Communities Reflections on the

Orgin and Spread of Nationalism”, The New Social Theory Reader, (Ed.
Steven Seidman and Jeffy C. Alexander), Rotledge, London, s. 223-230.

BAUMAN, Zygmund (1999), Kürselleşme, (çev. A. Yılmaz), Ayrıntı Yayınları,
İstanbul.

BEKMEN, Ahmet (2003), “Türk Milliyetçiliği: Varkalmanın Teyakkuz Hali”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C. 4. İletişim, İstanbul, s. 325-344.

BERGER, L. Peter (1958), Modernleşme ve Bilinç, (çev. C.Cerit), Pınar Yayınla¬
rı, İstanbul.

DOMİNİQUE Schnapper (1995), Yurttaşlar Cemaati, Modern Ulus Fikrine Da¬
ir,
(çev. Özlem Okur), İstanbul.

EMERSON, Rupert (1965), Sömürgelerin Uluslaşması, Türk Siyasi İlimler Der¬
neği Yayınları, Ankara.

ERÖZDEN, Ozan (1997), Ulus Devlet, Dost, Ankara.

ERSANLI, Büşra (1998), “Milliyetçilik Teorileri Avrasya'da Siyaset ve İlişki¬
ler”,
Türkiye Günlüğü, S. 50. Mart-Nisan.

ERSANLI, Büşra (2000), “Yeni Bağımsızlık ve Ulusun Adı”, Akademik Araş¬
tırmalar
, S. 6.

GELLNER, Ernest (1992), Uluslar ve Ulusçuluk, (çev. Büşra Ersanlı ve diğerle,
ri), İnsan Yayınları. İstanbul,

GELLNER, Ernest (1998), Milliyetçiliğe Bakmak, (çev. Simten Coşar) İletişim
Yayınları, İstanbul.

GÖKÇEK, Fatma Müge (2003), “Osmanlı Devleti’nde Türk Milliyetçiliğinin
Oluşumu: Sosyolojik Bir Yaklaşım”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce,
C. 4, Milliyetçilik, (Ed. Tanıl Bora, Murat Gültekingil), İletişim, İstanbul,
s. 63-76

HUGO, Victor; “Kentin Felsefesi Üzerine”, (çev. Olcay Kunal), Cogito, S. 8,
Yaz, s. (63-70)

KADIOĞLU, Ayşe (2003), “Milliyetçilik-Liberalizm Ekseninde Vatandaşlık ve
Bireysellik”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C. 4 Milliyetçilik, (Ed.
Tanıl Bora, Murat Gültekingil), İletişim, İstanbul, s. 284-292.

KEDOURİE, Elie (1971), Avrupada Milliyetçilik, (Çev.M.Haluk Timurtaş),
Devlet Kitapları, Ankara.

KORKMAZ, Abdullah (2006), Değişme ve Farklılaşma, 1.bs., Doğu Kütüphane¬
si, İstanbul.

MARSHALL, Gordon (1999), Sosyoloji Sözlüğü, (çev. Osman Akınhay; Derya
Kömürcü), Bilim ve Sanat, Ankara.

MELLOR, A. Philip (1993), “Death in Hight Modernity: the Contemporary Pre¬
sence and Absence of Death”, The Sociology of Death, (Ed. David
Clark), BlackWell Publısher/ The Sociolgical Rewiev, ss. (12-30)

MILL, John Stuart (1998), On Liberty And Other Essays, Oxfort Unıversty Pres.

MUNRO, Rolland (2001), “The Waiting of Mass: Endless Displacement and the
Death of Community”, (Ed. Nıck Lee, Rolland Munro), Blackwell
Publishers, / The Sosyological Review, USA, s. (114-128)

ÖZKIRIMLI, Ümit (1999), Milliyetçilik Kuramları, Sarmal, İstanbul.

ROUSSEAU, J., (1997), Toplum Anlaşması, (çev. Vedat Günyol), MEB, Yayın¬
ları, İstanbul.

SAY, Ömer (1998), Millî Devlet Kültürü, Kaknüs Yayınevi, İstanbul.

SCHNAPPER, Dominique (1995), Yurttaşlar Cemaati, Modern Ulus Fikrine
Dair,
(çev. Özlem OKUR), Kesit Yayınları, İstanbul.

SMİTH, Anthony (1999), Millî Kimlik, (çev. Bahadır Sina Şenel), İletişim Ya¬
yınları, 2. bsk., İstanbul.

SMİTH, D. (2002), Anthony; Küreselleşme Çağında Milliyetçilik, (çev. Derya
Kömürcü), Everest, İstanbul.

TURAN, İlter (1986) Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış, Der Yayınları, İstan¬
bul.

TÜRKKAHRAMAN, Mimar (2000), Türkiye’de Siyasal Sosyalleşme ve Siyasal
Sembolizm,
Birey Yayıncılık, İstanbul.

WILLIAMS, JR.-Robin, M. (1994), “The Sociology of Ethnic Conflicts:
Comparative International Perspectives”,
Annual Review of Sociology,
Volume, 20, s. 49-79.

1

İnönü Üni. Eğt. Fak. mdaksoy@inonu.edu.tr

2

İnönü Üni. İlahiyat Fak. harslantas @inonu.edu.tr

3

   Bu düşünsel atılımın kitleselleşmesini insan düşüncesinin kendisini ölümsüz¬
leştirme çabaları içinde değerlendiren ve bu değerlendirmeyi “Bu-fa'tap-şunu-
ya^-öldürecek” adlı yapıtında mimari ile kıyaslayan Victor Hugo, (1802¬
1885) Matbaayı dayanıksız ve kolay bir yol olarak değerlendirmektedir. “On
beşinci yüzyılda her şey değişir. İnsan düşüncesi kendisini ölümsüzleştirmek
için mimarlıktan yalnız daha kalıcı daha dayanıklı değil, aynı zamanda daha
yalın ve daha kolay bir yol bulur. Mimarlık tahttan düşer. Orpheus’un taştan
harflerinin yerini Gutenberg’in kurşundan harfleri alacaktır artık.”bk. Victor
Hugo; “Kentin Felsefesi Üzerine”, (çev. Olcay Kunal),
Cogito, S., 8, Yaz
1996, s. 65. (63-70); Ölüm konusu Batı modernitesinin bir tabusudur. bk. A.
Philip Mellor, “Death in Hight Modernity: the Contemporary Presence and
Absence of Death”,
The Sociology of Death,, (Ed: David Clark), BlackWell
Publısher/The Sociolgical Rewiev, 1993, s. 11 (12-30)

4

   Formel eğitim gerektiren kullanışsız ve karmaşık olan yazıyı köylülerin ve
zanaatkarların öğrenme şansı çok az ya da hiç olmamıştır. Korkmaz, Abdul¬
lah, Değişme ve Farklılaşma, Doğu Kütüphanesi, 1. bs., İstanbul 2006, s. 92.
Sömürge mantığının bir dönemler sömürmek için öğretmediği bu araç diğer
bir dönemde sömürmek için öğretilen olma özelliğine sahiptir.

5

Örneğin Aristoteles, toplumun öncü sınıfı olarak kendi iktidarını kurumsal¬
laştırması süreci ve yetki dağıtımını buna bağlı olarak ta karara bağlama ko¬
nusunu dört şekilde ele alır. “Bu haklar, ya bütün yurttaşlara verilmelidir ya
da hepsi bazı yurttaşlara, ya bazıları belli yurttaşlara geri kalanları diğer yurt¬
taşlara, ya da bazıları bütün yurttaşlara kalanları diğer yurttaşlara verilmeli-
dir.”diyerek bu şekilde demokrasi ve oligarşinin temel ideolojisini ortaya
koymaya çalışmaktadır. bk. Aristoteles,
Politika, (çev. M. Tuncay) Kitap IV,
Bölüm 13, Remzi, İstanbul 1983, s. 132, 135.

6

Adam Smith, ulusu bir ülke topraklarında örgütlü herhangi bir siyasal birim
olarak tanımlamaktadır. bk. Dominique Schnapper,
Yurttaşlar Cemaati, Mo¬
dern Ulus Fikrine Dair,
(çev. Özlem Okur), İstanbul 1995, s. 38.