ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
ULUS DEVLET İNŞASINDA BİR AYDIN: FALİH RIFKI ATAY
An Intellectual in the Nation State Building: Falih Rıfkı Atay
Funda SELÇUK ŞİRİN1
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies,
Cilt: X, Sayı 1, Sayfa: 137-148, İZMİR 2010.
ÖZET
Falih Rıfkı Atay, imparatorluktan ulus devlete geçişte ulusun ve devletin yeniden
inşası noktasında önemli isimlerden biridir. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in en
yakınındaki isimlerden biri olan Atay, hem Kemalizm’in teorileştirilmesi ve
sistemleştirilmesi hem de halka açıklanması ve halkın bu ilkeler doğrultusunda inşası
sürecine etkin bir şekilde katıldı. Özellikle gazeteyi Kemalizm’in halka götürülmesi ve
benimsetilmesini sağlama noktasında yani Kemalizm’in propagandası için etkili bir araç
olarak kullanan Atay’ın 1930’lardaki gezileri de son derece önemlidir. Geziler hem ulus
devlet inşasında genç Cumhuriyet için en iyi örneği bulmak noktasında hem de halkın faklı
rejimlere ve ülkelere dair bilgi kaynağı olması bakımından önemli bir yere sahipti.
Anahtar Kelimeler: Falih Rıfkı Atay, Kemalizm, Faşizm, Komünizm, ulus devlet
inşası
ABSTRACT
Falih Rifki Atay is one of the important names in the reconstruction of the state
and nation in the process of transformation from empire to nation state. Atay, who was one
of the closest names to the President Mustafa Kemal, participated both in the process of
theorizing and systematizing Kemalism and in the process of explaining Kemalism to the
public and the construction of the nation in accordance with these principles. He used the
journal as an effective means of conveying Kemalism to the public and the adoption of
Kemalism. His trips in 1930s are extremely important. Those trips had an important place
in both discovering the best model for the young republic in the construction of nation state
and being the source of information for the public about different regimes and countries.
Key Word: Falih Rifki Atay, Kemalism, Fascism, Communism, Nation State
Building
Giriş
Bir imparatorluk çocuğu olarak 1893’de İstanbul’da doğan Falih Rıfkı Atay, Osmanlı
İmparatorluğu’nun son yılları ile Cumhuriyet tarihinin önemli gelişmelerine yakından tanıklık etti. İlk
gençlik yıllarından itibaren farklı dergilerde ve gazetelerde yazan Atay, edebiyatçı kimliğinin yanı sıra
gazeteci ve siyaset adamı olarak da önemli bir yere sahiptir. Atay, genç bir İttihatçı olarak 1913’de Tanin
gazetesinde başladığı gazetecilik mesleğini farklı gazetelerde 1971’de ölünceye kadar sürdürdü. Gazeteyi
toplumu aydınlatacak, bilgilendirecek ve onun bilgi ve görgüsünü artırmak noktasındaki en önemli
araçlardan biri hatta bir okul olarak gören Atay, bu yaklaşımı ile Yeni Osmanlılar geleneğinin özellikle de
Şinasi’nin devamı olarak da değerlendirilebilir. 2
Gazeteciliğe Tanin’de başlayan ilerleyen yıllarda İttihatçıların gençlik kolları ve Türk Gücü
Derneği’ne üye olan böylelikle İttihatçılarla organik bir ilişki de kuran Atay, bu ilk gençlik yıllardan
itibaren siyaset ile iç içe oldu.3 İmparatorluğun bekası için İttihatçıları ve onların Batılılaşma politikalarını
destekledi. Gazeteyi İttihatçıların propagandası için etkili bir araç olarak kullanan Atay, bu çabası ile bir
kamuoyu yaratmaya çalıştı.4 Bu yıllarda Atay’ın düşünsel gelişimi üzerinde etkili olan isim Ziya
Gökalp’tır. Atay, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Genel Merkez üyesi ve gençlerin eğitiminden sorumlu
olan Gökalp’ın hem seminerlerini hem de yayınlarını yakından takip etti.5
I. Dünya Savaşı’mn hemen öncesinde Dâhiliye Nezareti’nde Talat Paşa’mn yanında Türkçe
Kâtibi olarak çalışmaya başlayan Atay,6 I. Dünya Savaşı’nda ise Bahriye Nezareti’nde Cemal Paşa’mn
Kalemi Mahsus Müdür Muavini olarak çalışmaya başladı.7 Savaşın ilerleyen yıllarında Paşa ile birlikte
Kanal Cephesi’nde bulundu.8 Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndan yenik olarak
ayrılmasından sonra imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sonun başlangıcı oldu. Ateşkesin ardından
İtilaf Devletleri tüm yurtta işgale başladı. Milli Mücadele yıllarının ateşli Ankara hükümeti taraftarı Atay,
bu ilk günlerden itibaren Anadolu’da başlayan hareketi destekledi. 20 Eylül 1918’de yakın arkadaşlarıyla
çıkarmaya başladıkları Akşam gazetesinde Milli Mücadele yanlısı yazılar kaleme alan Atay, Anadolu’da
düşmana karşı verilen mücadeleyi İstanbul’da basın üzerinden vererek Milli Mücadele için kamuoyu
oluşturdu.9
Milli Mücadelenin kazanılmasından ve 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra
Atay için de yeni bir dönem başlamış oldu. İmparatorluktan ulus devlete geçişte Atay, basını sistemin
kendini yeniden üretmesi noktasında önemli bir ideolojik aygıt olarak kullandı.10 İmparatorluktan
Cumhuriyete geçiş sürecinde Atay, imparatorluğu kurtarmaktan, yeni bir devlet ve ulus inşasını sağlamak
yönünde bir problematik geliştirdi. Gazeteyi bu noktada etkili bir araç olarak kullandı. Artık Atay için en
temel amaç ulusu ve devleti kurmak ve yaşatmak oldu.
Bizzat Mustafa Kemal tarafından Ankara’ya milletvekili olarak çağrılan Atay, İkinci Meclis’e
Bolu milletvekili olarak girdi. 1927’ye kadar bu şehirden 1927-1950 yılları arasında ise Ankara’dan
milletvekili olan Atay,11 Zekeriya Sertel ile birlikte Mustafa Kemal’in isteği ile Hâkimiyeti Milliye
gazetesini yeniden düzenleyerek çıkarmaya başladı.12 Atay, 1934’te Ulus olarak adı değiştirilen ve
iktidarın resmi yayın organı olan gazetede uzun süre başyazarlık yaptı. Bir gazeteci milletvekili olarak
Hâkimiyeti Milliye gazetesi, Atay’ın ulus devlet inşasında bu sürece en etkili şekilde katılmasını sağlayan
araç oldu. Atay, ilk günden itibaren yazılarını Türk inkılabının hizmetine sunarak, Türk halkının muasır
medeniyet seviyesini yakalaması için çaba sarf etti.
Cumhuriyetin ilanından sonra yönetici elitler, Türk toplumunu muasır medeniyet seviyesine
çıkarmak amacıyla hemen hemen her alanda radikal sayılabilecek bir inkılap sürecini başlattı. 1930’lara
kadar devam eden bu süreç içinde önemli adımlar atılmış olsa da yapılan düzenlemeler daha çok yönetici
elitler ve onlara yakın çevreler arasında benimsendi. Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1930’lu yıllara tüm
dünyayı etkileyen dünya ekonomik bunalımının gerek iktisadi gerekse de siyasal etkileri altında girdi.
İktidar bir yandan iktisadi sıkıntılar karşısında halkın artan tepkisini önlemek için çareler ararken, diğer
yandan inkılâbın ideolojisinin kurumsallaşması sürecine hız verdi.13 Ancak hem o güne kadar yapılan
radikal düzenlemeler hem de iktidarın tüm çabasına rağmen özellikle ekonomik alandaki sıkıntıları
hafifletecek girişimlerin yapılamaması halkın tepkisini artırmaktaydı. Ayrıca, 1930’lu yılların başında
iktisadi sıkıntıların yanında, Ağrı’da ve Irak ile Suriye sınırına yakın bölgelerde çıkan isyan ve
karışıklıklar da, kısa sürede bastırılmasına rağmen, iç huzursuzluğu artırmaktaydı.14
Halkın tepkisini ve hoşnutsuzluğunu yakından gören Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, iktidar
fırkası dışında yeni bir fırka kurarak, siyasi gerilimi hafifletmek, rejime yönelik eleştirilerin ve
hoşnutsuzluğun açığa çıkmasını sağlamak istedi. Bu pratik amaçlar doğrultusunda 12 Ağustos 1930’da
Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu.15 Yeni fırka hükümete karşı artan tepkiler nedeniyle halkın yoğun
ilgisini çekti. Bu ilginin en açık göstergesi, Fethi Okyar’ın İzmir gezisi oldu. Ancak bu gezi olaylı bir
şekilde son buldu.16 Nitekim geziden kısa bir süre sonra konu ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Mustafa
Kemal ile yapılan görüşme sonunda SCF, 17 Kasım 1930’da resmen feshedildi.
1930’ların iç siyaset ve uluslar arası ortamdaki gelişmeler bağlamında son derece hareketli geçen
ortamında Cumhuriyet yönetici elitleri, hem halkın artan tepkisi ve yeni bir fırkaya karşı gösterdiği ilgi
hem de uluslara arası gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkilerinin de bir sonucu olarak her alanda yoğun
bir inşa sürecine girdi. Falih Rıfkı Atay, sürecin etkili unsurlarından bir olarak karşımıza çıkar. Atay’ın
süreç içindeki etkinlik alanını iki ana başlık altında inceleyebiliriz. Bunlardan ilki; Kemalizm’in
tanımlanması, teorileştirilmesi süreci; diğeri ise bu ideolojinin halka götürülmesi ve benimsetilmesi
noktasındaki etkisidir. İktidarın yapmak istediği tüm yeni uygulamalar ve düzenlemelerin habercisi,
açıklayıcısı ve benimseticisi olma noktasında önemli bir yerde duran Atay, gazetedeki köşe yazılarını bu
amaç için etkili birer vasıta olarak kullanarak, sistemin kendini yeniden kurması sürecine katkıda bulunur.
Kemalizm’in teorileşmesi ve sistemleştirilmesi noktasındaki önemli adımlar arasında Cumhuriyet
Halk Fırkası’nın 10-18 Mayıs 1931 tarihleri arasında düzenlediği III. ve 9-16 Mayıs 1935 tarihleri
arasında yapılan IV. Kurultayları önemli bir yere sahiptir. Her iki kurultay da hem CHF’nin iç
yapılanması hem de inkılâbın ideolojisinin belirlenmesi noktasında önemlidir.17 III. Kurultayın 13-14
Mayıs tarihli oturumlarında yeni fırka programı kabul edildi. Programın esasları vatan, millet, devletin
esas teşkilatı ve amme hukuku başlıklı maddelerle şekillenirken, fırkanın ana vasıfları kısmında ise
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık yani daha sonra Altı Ok
olarak adlandırılacak olan ilkeler kabul ediliyordu. Bu ilkeler arasında aslında yeni olan Devletçilik ve
İnkılâpçılık’tır. Diğer ilkeler daha önceki programda bir şekilde ifade edilmişti. Böylece inkılap fırkasının
ana prensipleri ortaya konulmuş oluyordu.18 CHF’nın 1931’deki kurultayında fırkanın hemen hemen her
alanda etkinliğini ve otoritesini temin edecek düzenlemeler yapıldı. Özellikle inkılâbın ideolojisinin
oluşturulması noktasında hem program hem de tüzükte yapılan yeniliklerle inkılabın ideolojisi
bağlamında bir propaganda sürecine de zemin hazırlanıyordu.
IV. Kurultay sonunda hazırlanan programda ise, herhangi bir şekilde sağ ve sol ideolojilerden
uzak durularak yeni ve özgün bir yol olan Kemalizm vurgusu üzerinde duruldu. 1931’deki kurultaydan
farklı olarak 1935’te Genel Sekreter Recep Peker’in öncülük ettiği parti devlet birlikteliği üzerinde çok
daha kuvvetli bir şekilde durulmakta ve bizzat Genel Sekreter tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
parti devleti olduğu, partinin devletle birlikte çalıştığı vurgulandı. Dönemin üzerinde en çok konuşulan
konulardan biri olan plan kavramı hem ekonomik hem de sosyal ve kültürel alandaki tüm atılımlar için
kullanılmıştır.19 1935’deki programda Kemalizm’in halka benimsetilmesi bağlamında özellikle kitap,
dergi ve gazete gibi propaganda sürecinde etkili olabilecek araçların kullanılmasının zorunluluğu üzerinde
durularak, kentlerde ve köylerde kitapsarayları, okuma odaları, evleri kurulması kararlaştırıldı.20 Her iki
kurultay sonunda hazırlanan 1931 ve 1935 programlarının oluşturulma sürecinde pek çok yabancı parti
programı gözden geçirilmiştir.21
Cumhuriyet yönetici elitleri ulus devlet inşasına öncelikli olarak ideolojinin sistemleştirilmesi,
kurumsallaştırılmasıyla başladı. CHF’rnn 1931’deki kurultayında hazırlanan fırka program ve tüzüğünde
altı ilke halinde belirlenen inkılabın ideolojisinin sistemleştirilmesi bağlamında 1930’lu yıllar hem
bireysel hem de grup olarak çeşitli girişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. Kadro ve Ülkü dergileri gibi önemli
grup çalışmaları dışında CHF çevresinden pek çok kişi Kemalizm üzerinde durarak ideolojik
yapılandırma sürecine katılmaktaydı.22 Ancak bu girişimler beraberinde Kemalizm’e dair farklı
yaklaşımları da gündeme getirdi. Nitekim Kadro daha çok ekonomik devletçi ağırlıklı bir Kemalizm
tanımlaması yaparken, Ülkü daha çok halkçı, devletçi ve otoriter bir Kemalizm yaklaşımı
sergilemekteydi.23 Atay da Kemalizm’in hem tanımlanması hem de halka götürülerek ona benimsetilmesi
noktasındaki önemli isimlerden biridir.
Falih Rıfkı Atay’ın bu yıllardaki Kemalizm tanımı içindeki önemli vurgularından biri inkılabın
ideolojisinin durağan olmadığı daima hareket halinde olduğudur. Atay’a göre, inkılap ilk günlerdeki
heyecanını kaybetmemeli, dinamik olmalıdır. Halk Fırkası’nın hiçbir zaman “müdafaa değil, her zaman
taarruz yapması gerektiğini” düşünen yazar, fırkanın en çok korkması gereken dururumun ise “kendi
saflarındaki sükun” olduğuna işaret eder.24 Yazara göre, inkılab henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle de
inkılap fırkasına “hareket, hizmet ve muvaffakiyet” şeklinde özetlenebilecek büyük görevler düşmektedir.
Görüldüğü gibi Atay, Kemalizm’in öncelikli olarak dinamik bir karaktere sahip olması gerektiğini
gündeme getirir. Bu özellikler aynı zamanda inkılap fırkasının da en temel vasfı olmalıdır.
Falih Rıfkı Atay’ın Kemalizm tanımı çerçevesinde üzerinde durduğu diğer bir kavram da disiplin
ve otoritedir. Atay’a göre otorite, “devletin hürriyetidir.” 25 Disiplin ve otorite Atay’ın bu yıllardaki en
öncelikli ve yoğun bir şekilde kullandığı kavramlar arasında yer alır. Her iki kavram da inkılabın
ideolojisinin olduğu kadar inkılap fırkasının özellikleri arasında olmalıdır.
Atay, halkın ve ulusun inşası sürecinde otoriter bir yapıdan yandır. Nitekim O’nun bu yıllardaki
köşe yazılarında sık sık dile getirdiği söylemlerinden biri de dünyanın ekonomik kriz dışında bir
demokrasi krizi de yaşadığıdır. Atay’a göre “otorite ve disiplin her türlü idarede koruyucu ve kurtarıcı
vasıtalardır.” 26 Bir millet ve memleket yaratmak amacında olan Türk inkılapçıları da bu vasıtalardan
yararlanmalıdır. Aslında Atay’ın bu yaklaşımı üzerinde dünya ekonomik krizi sonrası şekillenen uluslar
arası ortam etkilidir. Ekonomik bunalımın etkisi ile pek çok ülkede devletin her alandaki etkinliğinin
arttığı, parlamenter sistemlere karşı bir güvensizliğin yaşandığı ve daha otoriter yapıların gündemde
olduğu bir dönemde, Türkiye de doğal olarak bu durumdan etkilendi. CHF’nın Üçüncü ve Dördüncü
Kurultayı’nda alınan kararlarla da devletin her alandaki etkinliğinin ve otoritesinin artması sağlanıyordu.
Atay da yeni bir vatan için yeni bir halkın yaratılması gerektiğini, bu süreçte ise otoriter bir devlet
yapısının zorunlu olduğunu düşünür. Nitekim Atay’a göre, “hürriyet cumhuriyetçinindir.
Cumhuriyetçilerin iktidarını ve otoritesini zaafa uğratan her şeyle”27 etkili bir şekilde mücadele etmeleri
zorunludur. Bu mücadelenin hiç şüphesiz ki en önemli basamağı inkılabın ideolojisini sistemleştirmek ve
onun doğrultusunda halkı inşa etmektir.
Falih Rıfkı Atay’ın Kemalizm tanımında 1930 ve 1932 yılları arasındaki gezileri önemli bir yerde
durur. Atay, ilk olarak 1931 yılı içinde Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya;28 Yeni
Rusya29 ve Denizaşırı30 isminde gezi notlarından oluşan üç kitap yayınladı. Her üç gezinin amacı da, genç
cumhuriyete farklı alanlarda iyi ve başarılı örnekler bulmaktı. Bu geziler arasında sadece Denizaşırı
kitabına konu olan Latin Amerika gezisi, 1927 yılında yapıldı. Atay, gezi ile ilgili bazı notlarını 1927
yılında Hâkimiyeti Milliye’de yayınlamış, 1931’de ise bu geziye dair gazetede yayınlamadığı notlarını da
ekleyerek Denizaşırı kitabını yayınladı.
Geziler sırasındaki gözlemlerini hem köşe yazısı hem de kitap olarak yayınlayan Atay’ın özellikle
dönemin iki otoriter devleti; İtalya ve Sovyet Rusya’ya yaptığı gezileri son derece önemlidir. Gezilere
dair gazete yazıları ve kitaplarında Atay, her iki rejim ile Kemalizm’i benzerlikler ve farklılıklar
yönünden karşılaştırıldığı gibi, Kemalizm’i tanımlamaya da çalışır.31 Ayrıca bu geziler hem yönetici
elitlerin hem de halkın bu ülkelere dair bilgi kaynağı da olur. Aslında Atay’ın geziler sırasındaki en temel
problematiği Türkiye’deki rejim için en iyi örneği bulmaktır. Nitekim Atay’a göre her iki rejim de farklı
yönleriyle ve özellikle de ideolojilerini sistemleştirmek, bunu halka götürmek ve bir kadro yaratmak için
kullandığı metotlar bakımından Kemalizm için iyi birer örnek niteliğindedir.
Falih Rıfkı Atay’ a göre, Türk inkılabının ve ideolojisinin öncelikli meselelerinden biri kadrodur.
Hem Faşizm hem de Komünizm bu noktadan bakıldığında Kemalizm’e göre çok şanslıdır. Atay,
Faşizm’in başarısının en büyük nedenlerinden birinin Mussolini’nin istediği kadroyu hazır bulması
olduğunu düşünür. Bu açıdan yazar, Mustafa Kemal’i ve Türk inkılabını talihsiz olarak değerlendirir.
Türk inkılabının kadrosunu yaratmasının zorunluluğunu ise, “Zarar halktan değil yarı münevverlerde,
mürtecide, şahsi hırsları için ilmi bile hareketleri gibi senede yüz şekle sokan tam münevverlerden
geliyor. Eğer iyi kadrolu bir fırka disiplin ve kontrolü olmazsa cehil kadar ilim de zarar verir.”32
yönündeki açıklaması ile ortaya koyar. Dolayısıyla Kemalizm’in ilk ve en öncelikli sorunu kadrosunu
yaratmaktır. Çünkü bu kadro her alanda öncü olacağı gibi bir yığından ulusu da yaratacak olandır. Atay’ın
bu seçkinci tavrı dönem aydınlarının sık sık dile getirdiği bir yaklaşım tarzına en iyi örneklerden biridir.
Nitekim Atay’ın konuya dair görüşlerini dile getirdiği bu günlerde Şevket Süreyya Aydemir’in İnkılap ve
Kadro33 başlıklı konferansı üzerinden konu ile ilgili bir tartışma da gündeme getirilmişti.
Falih Rıfkı Atay, Faşizm ve Komünizm’in başarısının öncelikli nedenini inkılap kadrolarını
oluşturmalarına bağladığı gibi “disiplin ve otoriteyi” gayet iyi bir şekilde kullanmalarına da bağlar.34
Özellikle İtalya’da gençlerin “otoriter bir doktrin olduğunu belirttiği Faşizm” doğrultusunda disipline
edilmesi yazarın üzerinde en çok durduğu ve dikkat çektiği konudur. Türkiye’deki iktidarın dikkatini bu
iki duruma çekmek isteyen Atay, otoriter bir devlet anlayışından yana olduğunu açık bir şekilde ortaya
koyar. “Demokrasi ve liberalizm realite tarafından bin kere mağlup edilmiştir. İleriye gitmek için dolaşık
iniş çıkışlar yerine kestirme yollar kestirme köprüler aranmalıdır”3 Atay, bu yaklaşımı nedeniyle
Türkiye’nin dünyanın içinde bulunduğu bunalımın temel nedeni olan liberalizm ve demokrasiyi değil, iki
otoriter devlet olan İtalya ve Sovyet Rusya’yı örnek almasından yanadır.
Falih Rıfkı Atay’a göre, Kemalizm bir “vatan siyasetidir”. Bu vatan siyasetinin sağlıklı ve
başarılı şekilde sürdürülebilmesi için “sın35ıflarla bölünmek, fırkalara parçalanmak gibi milli enerjinin
verimini yarıya düşüren hastalıklardan” 3 uzak durulmasının zorunluluğu Atay tarafından sık sık dile
getirilir. Yazara göre, Kemalizm’in geleceği için halkın CHF etrafında toplanması, sınıfsız bir toplum
anlayışının benimsenmesi ve tek fırkanın sıkı kontrolü altında inkılap neslinin yetiştirilmesi
gerekmektedir. Görüldüğü gibi Atay, otoriter bir devlet yapısından yana olduğu gibi, tek partili rejimi de
savunur. Atay, bu durumun gerekçesini de; yıllar sonra kaleme aldığı İnanç isimli kitabında “Ben
Atatürk’ün tek parti rejimini, Atatürk devrimciliği Türk milletini Batı medeniyet toplumlarının bütün hak
ve hürriyetlerine kavuşturacağı için, bu devrimleri çok partili demokratik rejimle yürütmek imkansız
olduğu için savundum.”35 diyerek dile getirir. Atay, ne halk ne de ülkenin içinde bulunduğu ortamın çok
partili bir hayata uygun olmadığını düşünmektedir. İnkılap nesillerinin ancak böylesi bir ortamda
yetiştirilebileceğini savunur.
Falih Rıfkı Atay, Kemalizm’in en öncelikli sorununu böylece ortaya koyduktan sonra her iki
rejim ile karşılaştırma yaparak Kemalizm’i açıklamaya, tanımlamaya da çalışır. Faşizmi; “ülkedeki
sınıfların kavgasını önlemek ve bunları birbirleri ile uzlaştırmaya çalışmak olarak” değerlendiren Atay,
Kemalizm’in ise; “henüz sınıf kavgası doğmamış bir toplumda demokrasi salgınlarının menedilmesi
yönünde bir hareket içinde” olduğuna dikkat çeker. Yazara göre, Türkiye’de “Garplı ve Şarklı” olmak
üzere iki sınıf bulunmaktadır. Türk inkılabının amacı ise, Türk halkının “garplılaşmasını” sağlamaktır.
Ancak bu yapılırken Batılı toplumlardaki sınıf kavgası ve demokrasi gibi “hastalıklar” alınmamalıdır.36
Nitekim “Kemalizm, batmış bir devletin mezarı üstünde, onu batıran bütün kuvvetlere karşı milli bir
kurtuluş hareketi olarak başlamıştır ve bu milletin medeniyetini ve hemen bütün müesseselerini değiştiren
bir hareket olarak devam etmektedir.”37 Görüldüğü gibi Atay’ın Kemalizm tanımı çerçevesinde üzerinde
durduğu en önemli iki özellik milli bir karaktere sahip olması ve halkın batılılaşmasını amaç edinmesidir.
Falih Rıfkı Atay, hem Sovyet Rusya hem de İtalya’nın Türk inkılabı için iyi bir örnek
olabileceğini düşünürken, aynı zamanda Kemalizm’in özgünlüğüne de dikkat çeker: “Biz ne Komünistiz,
ne Faşistiz. Biz Kemalistiz. Bizim Rusya ’da ve İtalya ’da sevdiğimiz şey bizim işimize yarayacak ihtilalci
terbiye ve inkişaf metotlarıdır.”38 Atay, bu açıklamalarıyla aynı zamanda geziler sonundaki
değerlendirmeleri nedeniyle kendisine yöneltilen Komünist ya da Faşist olduğu yönündeki suçlamaları da
cevaplamak ister ve kendisinin Kemalist olduğunu belirtir. Kendilerinin tüm çabasının “Yeni Türkiye
gençliğini misalcilikten, örnekçilikten, modelcilikten Osmanlı taklitçiliğinden uzak tutmak” olduğunu
vurgulayan Atay, Türk halkının özgün ideolojisi oluşturulurken diğer pek çok ideolojinin tecrübelerinden
yararlanılmasının da gerekliliğine işaret eder. Yazarın, İtalya, Sovyet Rusya rejimlerine ve diğer pek çok
rejime dair gözlemleri de bu bağlamda önemli bir görevi yerine getirmektedir. Ancak tüm bu tecrübelere
rağmen, Kemalist genç nesil, “taklitten uzak, hür ve özgün bir kafaya” sahip olmalıdır.39 Atay, inkılabın
özgünlüğü noktasında Batıdan da hangi ölçüde yararlanılması gerektiğini ortaya koyar. “Garp bize ancak
ilim ve teknik yardımı yapabilir. Bize kılavuzluk edebilir ve muhtaç olduğumuz madde cihazlarını
verebilir. Fakat milli Türkiye, ancak Türk kafasının ve Türk ruhunun yoğurup yarattığı yepyeni bir eser
olacaktır.”40 Atay’ın bu yaklaşımı üzerinde Ziya Gökalp’ın kültür ve medeniyet ayrımı etkilidir.41 Batıdan
ancak medeniyetin yani evrenselin alınacağı, özün yani yerli, milli kültürün korunması vurgusu bu
tarihlerde Türk modernleşmesine dair sıklıkla üzerinde durulan bir yaklaşımdır.
Falih Rıfkı Atay’a göre, bu esaslar göz önüne alınarak şekillenen “altı ok Kemalizm davasının
tezatsızlığını, aydınlığını, bütünlüğünü ve milli karakterini vücuda getiren altı disiplindir. Herhangi biri
zayıfladığı zaman dava, özlüğünü ve yaratıcılığını kaybeder”. İktidarın belirlediği altı ilkenin birbirleriyle
olan ilişkilerine ve Kemalizm’in ancak bu ilkelerin tamamının bir arada olmasıyla varlığını sürdüreceğine
dikkat çeken Atay, Kemalizm’i ise; “canlı, şuurlu bir kültür” olarak tanımlar.42 Atay, bu şuurlu ve canlı
kültürü, Osmanlı ıslahatlarından “inkılapçı hassa” nedeniyle ayırırken diğer pek çok rejimden de “Türk
milletinin öz benliği ve öz dehası saf kalarak yeni bir normlar cemiyeti” yaratmak noktasında ayırır.43
Görüldüğü gibi Atay, Kemalizm’i Türk milletine özgü, halkın yeni değerlerle toptan inşasını amaç edinen
bir ideoloji olarak değerlendirir. Bu tanımda özellikle “öz benliğin” yani Türk kültürünün korunarak,
halkın batılılaşması vurgusu dikkatten kaçmamaktadır. Dolayısıyla yazar, Kemalizm’i Gökalp’ın, kültür
ve medeniyet ayrımı bağlamında da değerlendirir. Yani amaç; Türk kültürünü koruyarak halkın
batılılaşmasını sağlamak, onu belirlenen ilkeler doğrultusunda iktidarın öncülüğünde ve denetiminde inşa
etmektir. Atay tam da bu noktada Kemalizm’i “geri bir Asya memleketinden muasır bir devlet ve ileri bir
millet müessesesi yaratmış bir medeniyet değiştirme hareketi” olarak da tanımlar. Atay’ın Türk halkına
özgü ve Türk toplumunun batılılaşmasını amaç edinen bir ideoloji olarak tanımladığı Kemalizm’in aynı
zamanda “Batıyı taklit etmemesi ve Batının bünye hastalıklarından da” korunması gerekmektedir.44 Atay
için bu hastalıkların başında sınıf kavgaları, demokrasi ve liberalizm gelmektedir.45 Nitekim yazara göre,
dünyanın içinde bulunduğu sıkıntının asıl sorumlusu liberalizm ve demokrasidir. Bu nedenle de
Kemalizm’in varlığını sürdürmesi, “kendi yasaları üstünde bir ahlak ve fikir disiplini kurması ve bunu
vatanın canlı unsurlarına maletmesiyle”46 mümkündür. Atay’a göre, Kemalizm Batı’nın tecrübelerinden
yararlanabilir ancak, özgünlüğünü yitirmemelidir.
Falih Rıfkı Atay, 1932’de İtalya ve Sovyet Rusya’ya tekrar gider. Buradaki gözlemlerine
dayanarak kaleme aldığı Moskova-Roma kitabında da Kemalizm’in “durulmuş, kitaplaşmış, idareleşmiş”
olmadığını aksine “yürüyen, kımıldayan arayan, canlı ve oynak” bir ihtilal olduğunu vurgular.47 Atay,
Moskova-Roma kitabında da Kemalizm ile Faşizm ve Rus ihtilali arasındaki benzerlikler üzerinde durur:
“Kemalizm’le, Faşizm arasında hususi bir yakınlık, devlet, fert ve ecnebi sermaye teşebbüslerinin üçüne
de yer vermekte olmalarıdır. Kemalizm ile Leninizm arasında hususi bir yakınlık ise, her iki tarafın halk
yığınları ve iktisadi inkişafları ile garp arasındaki uzun ayrılığı en kısa zamanda telafi etmek zaruretidir.”
Ancak Atay, tüm bu benzerlikleri ortaya koymasına rağmen daha önceki açıklamalarında olduğu gibi
iktidarın amacını “davamız Amerikalaşmak, Rusyalaşmak, İtalyalaşmak, Almanyalaşmak değil, ideal
Türkiye’yi yapmak”48 sözleriyle belirterek amacın bu ideolojilerden birini almak olmadığını ortaya
koyarak bir kez daha Kemalizm’in özgünlüğüne dikkat çeker.
Falih Rıfkı Atay, Kemalizm’in özgünlüğü bağlamında sadece Faşizm ve Komünizm ile bir
değerlendirme yapmaz. Aynı zamanda Kemalizm’i Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki ıslahatlardan da
ayırır. Atay’a göre, Kemalizm İmparatorluk dönemindeki ıslahat ve reform hareketlerinden “ideal ve
sistem” bakımından ve Meşrutiyet dönemindeki “üstün körü ve taklitçi ıslahatlardan” ise “milleti
yaratmış” 49 olmak yönünden ayrılır. Atay’ın bu çabası aslında Kemalizm’in Meşrutiyetin bir devamı
değil, ondan bir kopuş, farklılık olduğunu ortaya koymaktır. Nitekim yazar için Kemalizm özünde bir
modernleşme projesi, başarılmış bir medeni millet yaratmak davasıdır.
Atay, Kemalizm’in mazlum milletler için bir örnek teşkil ettiği vurgusunu da sık sık yapar. Tüm
dünyaya örnek olan Rus devrimi gibi, “Türkiye’nin kurtuluş hareketinin de mazlum insan yığınları için
uyarıcı ve sarsıcı” bir etkisi olduğunu belirten Atay, tüm bu benzerliklerden daha önemli olan bir
benzerliğin ise; “Rusların büyük halk yığını için Komünizm gibi yepyeni bir müesseseyi yerleştirmesi gibi
Türk inkılabının da şarklı bir halk yığını içine garpçılık müessesesini” 50 yerleştirmesinde görür. Atay,
Rus devrimi ile Avrupa’yı da karşılaştırır: “İki büyük tecrübe, biri Garp Avrupa’sının bitmiş tecrübesi,
biri Rusya’nın başlamış tecrübesi... Biz iki alemin tecrübesinden ders alacak milletler arasında
bulunuyoruz. Ne sınıf kavgası arasında bocalamaktayız, ne sınıf diktatoryasına ihtiyacımız var.”51 Genç
Türkiye’nin Avrupa’nın bitmiş, demokrasi ve liberalizm gibi sakıncalı sonuçları ortada olan köhne
tecrübesinden değil, genç Sovyet Rusya’nın kısa sürede halkını inşa etmesini sağlayan tecrübesinden
faydalanması gerektiğini savunur. Aslında Atay, ne Komünizm ne de Faşizm ile bir ideoloji olarak
ilgilenmez. O’nun tüm ilgisi her iki ülkenin de kısa süre içinde devlet ve halkı inşa etme noktasındaki
metotlarıdır. Bu yıllarda temel problematiği yığın terbiyesi olan Atay, gözlemleri ile iktidara bu bağlamda
yardımcı olabilecek, dönemin otoriter iki devletinden örnekler sunmaktadır. Ancak bunu yaparken her iki
rejimin de bazı çekinceleri olduğunu, bundan dolayı da her ülkenin kendine özgü bir sistem geliştirmesi
gerektiğini de vurgular.
Falih Rıfkı Atay’ın Kemalizm tanımı çerçevesinde gündeme getirdiği bir durum da gerçek ve
gerçek olmayan Kemalistler değerlendirmesidir. Bu durumu “asıl Kemalist” ve “Gaziciler” kavramlarıyla
gündeme taşıyan Atay, asıl Kemalistlerin “Gazinin kafasını anlayanlar” olduğunu söylerken “korkudan
yahut menfaatten, hatta saygıdan Mustafa Kemal’i bırakmayan, bırakamayan veya onunla ticaret eden
maişet edenlerin” ise “Gazici” olduklarını yani gerçek Kemalist olmadıklarını söyler. Atay, bu grubun en
büyük özelliğinin “menfaatleri için hiç olmadıkları, hiç benimsemedikleri şekillere girip, inkılapları
benimsiyormuş gibi yapmaları” 52 olduğunu belirtir. Gerçek Kemalistlerle, gerçek olmayanların ayrımını
yapan Atay, kendisinin de içinde bulunduğu gerçek Kemalistlerin ilk amacının, gençlere “tam, sert,
müsamahasız, açık bir mefkûreler disiplini, bir ruhlar organizasyonu ve bir dava ahlakı”53 vermek
olduğuna dikkat çeker. Görüldüğü gibi Atay, inkılabın ideolojisinin belirlenmesi ve benimsetilmesinde
ancak Mustafa Kemal’in belirlediği prensiplere gerçekten inanan gerçek Kemalistlerin görev alabileceğini
belirtir. Dolayısıyla ulusun ve devletin inşası noktasında söz sahibi ve etkin olacak kişiler ancak gerçek
Kemalistler olmalıdır.
Falih Rıfkı Atay ve İnkılap İdeolojisinin Halka Götürülüşü
Falih Rıfkı Atay’ın inşa yıllarındaki diğer etkinlik alanı ise, sistemleştirilmeye çalışılan inkılap
ideolojisinin yani Kemalizm’in halka götürülmesi ve benimsetilmesidir. Atay, Kemalizm’in propagandası
noktasındaki en etkili isimlerden biri olarak karşımıza çıkar. Ona bu etki imkânını Althusser’in devletin
ideolojik aygıtları içinde yer verdiği gazete sağlar.54 Dönem içindeki köşe yazıları dikkate alındığında
Atay’ın iktidara yakın tüm aydınlar gibi Kemalizm’in halka götürülmesi, açıklanması ve
benimsetilmesinin sağlanması noktasında önemli bir yere sahip olduğu görülür.
Halkın inkılap ideolojisi doğrultusunda Cumhuriyet yönetici elitleri öncülüğünde inşası
bağlamında ilk ve öncelikli konu Atay’a göre, eğitim ve onun aracılığıyla halkın terbiyesidir. “Bir rejimi
yürütmek, yerleştirmek ve esaslandırmak için” halkın terbiyesinin her tedbirden çok daha etkili olduğuna
dikkat çeken Atay, terbiye meselesinin ise, Türkiye’nin en öncelikli ve zor işlerinden bir olduğunu
belirtir. Yazarın halkın terbiyesi için Türkiye’nin örnek almasını istediği ülkeler Sovyet Rusya ve
İtalya’dır. Özellikle “yığın terbiyesinde” en etkili metotlar yazara göre ancak Rusya’dan alınabilir.
Şimdiye kadar başarılı olmadığı açık şekilde görülen “Latin terbiyesinin” terk edilmesi gerektiğini
vurgulayan Atay, yeni terbiyenin ise “yığının ve elitin” terbiye edilmesini sağlamak gibi iki amacı olması
gerektiğine işaret eder.55 Atay, halkın olduğu gibi elitin yeniden oluşturulması gerektiğini düşünür. Bu
süreçte ise halkını yeniden inşa eden Sovyet Rusya ve İtalya Türkiye için iyi birer örnektir. Terbiye
kavramı Atay’ın bu tarihlerde yoğun olarak dile getirdiği önemli kavramlarından biridir.
Falih Rıfkı Atay’a göre, “Moskova'nın yığın terbiyesi metotları, devletçi Türk iktisatçılığı için ise
Faşizm’in korporasyon metotları, yepyeni kafa ve ruhta bir cumhuriyet genci yetiştirmek için her iki
inkılabın çocuk ve genç yetiştiren metotları”56 dikkatle incelenmeli ve bu metotlardan yararlanılmalıdır.
Türk halkının muasır medeniyet seviyesini yakalamasını sağlayacak olan Kemalizm’in prensipleri
doğrultusunda terbiyesi, bu tarihlerde Atay’ın en öncelikli problematikleri arasındadır. Atay’a göre genç
cumhuriyet için tam da bu noktada en iyi örnek Sovyetlerin yığın terbiye metotlarıdır.
Sovyet Rusya’nın bir yığından Sovyet vatandaşını yaratması noktasındaki başarısının sırrı Atay’a
göre, “nefis sanatları, hatipler, kitaplar, gazeteler, sokak yazıları, sinema, radyo, fotoğraf, ders ve her
şeyden istifade ederek” 57 halka ihtilalin prensiplerinin benimsetilmesidir. Atay, bu tarihlerdeki köşe
yazılarında Sovyet Rusya’nın ihtilalin ideolojisini halka götürme ve benimsetme bağlamında modern
cihazlardan ve güzel sanatlardan nasıl yararlandığına da değinmekte, Türk inkılabının da aynı şekilde
etkili bir propaganda sürecine girmesi gerektiğine dikkat çekmekteydi.58 Nitekim Yeni Rusya kitabında
da aynı görüş üzerinde duran Atay’a göre, Sovyet yöneticiler halkı belli bir amaç etrafında toplama
konusunda son derece başarılı metotlar uygulamaktadır.59 Bu durum için en güzel örnek ise, halkın tüm
sıkıntılara rağmen, beş yıllık kalkınma planına verdiği destek ve iktidarın halkı, bu desteği alacak şekilde
yönlendirebilmesidir. Atay’a göre Kemalist kadro da aynen Sovyet Rusya’da ve İtalya’da olduğu gibi
hem güzel sanatları hem de medeni cihazları kullanarak etkili bir propaganda yöntemi ile halkın inkılabın
ideolojisi doğrultusunda terbiyesini sağlamalı, her alanda iyi hazırlanmış planlar doğrultusunda hareket
etmelidir.60
Falih Rıfkı Atay’a göre, “inkılap için halkın işlenmesi” durumu Kemalist kadro için bir
zorunluluktur. Bunun için ise en etkili araç eğitim olacaktır. Hem şehirli hem de köylü halk eğitim
aracılığıyla terbiye edilmelidir. Genç inkılap nesilleri modern okullarda terbiye edilirken, yetişkin halk
ise, Halkevleri ve Halkodaları aracılığıyla terbiye edilmelidir.61 Atay’a göre, halkın terbiye edilmemesinin
son derece sakıncalı sonuçları olabilir. Halkın inkılap ideolojisi doğrultusunda işlenememesinin en büyük
sakıncasının “eski rejime bağlanmış olan sağ” tarafından etki altında bırakılması olduğunu belirten Atay,
Kemalist kadronun ilk görevinin bu duruma engel olmak olduğunu vurgular. Ancak bunun yapılabilmesi
için de bu kadronun da inşası zorunludur. Çünkü yazara göre, “vazifesiz kadro bir iskeletten” başka bir
şey değildir. Bu iskelete ancak “iman, ilim ve disiplin” ile bir ruh verilebilir. Atay, inkılap fırkası içinde
“demagojinin en büyük kanıtı olan demokrasi hastalığının” önüne geçilmesi gerektiğini vurgularken, tüm
dünyanın sadece ekonomik değil, demokrasi, parlamento krizi de yaşadığını hatırlatır.62 Görüldüğü gibi
aslında halkla birlikte Kemalist kadronun da inşası Atay’ın gündemindeki öncelikli konular arasındadır.
İdeolojiyi halka götürecek olan kadronun bu sorumluluk bilincinde olması gerekir.
Falih Rıfkı Atay, tam da bu noktada bir öz eleştiride bulunarak SCF tecrübesinin kendilerine
“cumhuriyetçilerin vazifelerini iyi yapmadıklarını, her şeyin olup bittiği hissine kapıldıklarını”
gösterdiğine dikkat çeker.63 Atay, durum karşısında yapılması gerekenin yeniden “Kuvayı Milliye ruhu”
ile hareket edilmesi olduğunu düşünür. Bu heyecan tüm genç kadrolara verilmeli, cumhuriyetçiler “vazife
seferberliğini” harekete geçirmelidir. Görüldüğü gibi SCF deneyimi hem Cumhuriyet yönetici elitleri
hem de iktidara yakın aydınlar için bir şok etkisi yaratır. Halkın kısa süre içinde yeni fırkaya gösterdiği
ilgi, aslında o güne kadar yapılan inkılapların halk arasında yeterince benimsenmediğinin de kanıtı idi. Bu
nedenle de Atay’a göre, inkılabın ruhu aynen Sovyet Rusya’da olduğu gibi güzel sanatların her türü
kullanılarak canlı tutulmalıdır.64 Başta kitap, dergi ve gazete gibi basılı malzemeler olmak üzere, resim,
müzik, heykel gibi sanat dalları ile radyo gibi modern cihazların inkılabın hizmetine sunulması
gerektiğine dikkat çeken Atay’ın kendisi de özellikle gazete üzerinden inkılap ruhunun canlı tutulması
için çabalar.65 Atay, gazeteyi hem Kemalist kadroya halkın inşasında nasıl hareket etmesi, hangi metotları
uygulaması gerektiğini sık sık gündeme getirerek hem de halka inkılapları anlatarak, açıklayarak etkili bir
araç olarak kullanır. Böylece Atay, hem Kemalist kadronun rehavete kapılmasını engellemeye çalışmak,
hem de halk arasında inkılap ruhunu canlı tutmak ister. Ancak Atay’a göre, halkın Kemalizm’in
prensipleri doğrultusunda inşası bağlamında son derce etkili olan, aynı zamanda inkılabın canlılığını ve
dinamizmini koruyacak propaganda araçları devletin denetiminde belli kanunlar çerçevesinde tek elden
kontrol edilmelidir.66 Atay, propaganda araçlarının da sıkı denetiminden yanadır. Kemalizm’in
propagandası ancak iktidar tarafından yapılabilir.
Falih Rıfkı Atay, Türk halkının Kemalizm ile büyük bir dönüşüm yaşadığını Şarklı bir toplumdan
Garplı bir topluma dönüşeceği vurgusunu sık sık dile getirir. Bu söylem, hem onun Kemalizm tanımında
hem de Kemalizm’in propagandası noktasındaki önemli bir söylemidir. Atay’a göre, dönüşümün rehberi
“bilenler”67 yani aydınlar olacaktır. Aydınların en önemli görevi ise, halkın dönüşümünü sağlamaktır.
Aslında Atay, bu açıklama ile aynı zamanda kendi çabasının anlamını da ortaya koyar. O da Türk
halkının dönüşümü için çabalar.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Falih Rıfkı Atay, inşa süreci olarak verebileceğimiz 1923-1940 yılları
arasında yani sistemin kendini siyasal, sosyal ve ekonomik olarak yeniden kurması sürecinde etkili
isimlerden biridir. Bir aydın olarak Atay, hem 1930’lardaki Kemalizm’in sistemleştirilmesi hem de bu
ideolojinin halka götürülmesi ve benimsetilmesini sağlama noktasında önemli bir yere sahiptir.
Aslında Atay, bir aydın olarak iktidar ile mevcut olan ilişkisi açısından Gramsci’nin organik
aydınının özelliklerini gösterir. Gramsci’ye göre sosyo-ekonomik alanı oluşturan altyapı ile politik ve
ideolojik öğelerin oluşturduğu üstyapı organik bir bütünlük içinde tarihsel bloğu yaratır. Bu iki yapı
arasındaki bağı ise, ilerici sınıf adına konuşan, üreten organik aydınlar sağlar. Organik aydınların rolü ise,
kültürel, siyasal ve ekonomik alanda homojen bir özbilinç kazandırmak ve toplum yaratmaktır. Kısacası
kültürel ve toplumsal bir birliktelik yaratmaktır.68 Bu bağlamda iktidar ile organik bir bağı olan Atay’ın
iktidarın ideolojisi doğrultusunda ulus devletin inşa sürecindeki en önemli çabalarından biri Türk
toplumunun her yönü ile homojen bir toplum olmasını sağlamaktır. İmparatorluktan ulus devlete geçişte,
Osmanlı kimliğinden farklı yeni bir Türk kimliğinin oluşturulması sürecinde, türdeş bir toplum
yaratılarak bu toplumun muasır medeniyet seviyesine ulaşması Atay için de en temel amaçtır. Yazar, bu
sürece basın ve neşriyat faaliyetiyle etkin bir şekilde katılır.
Atay, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte Cumhuriyet paradigmasının oluşmasında
olduğu gibi bunun halka götürülerek bir ulus inşa edilmesinde de etkili isimlerden biri olarak karşımıza
çıkar. Sistemin kendini ideolojik olarak yeniden üretme noktasındaki en etkili ideolojik aygıtlardan biri
olarak tanımlanan basın Atay’ın bu sürece etkili şekilde katılmasını sağlar. Atay, basını kullanarak,
devletin ideolojisini, Althusserin ifadesiyle rıza onay kullanarak yani ideoloji kullanarak halka götürür.
Yani halkı ikna etmek için çabalar. Dolayısıyla Althusserin bu yaklaşımı da Falih Rıfkı için uygulanabilir
olmaktaydı.
Atay’ın gezi yazıları da ulus devlet inşasında olduğu gibi, gezi edebiyatı açısından da son derece
önemli bir yere sahiptir. Atay’ın devletin resmi görevlisi sıfatıyla katıldığı gezilerinin en temel amacı,
devletin ve ulusun inşası için olduğu kadar modernleşme için de bir model arayışıdır. Farklı ülkelere ve
rejimlere dair bu gözlemler ulus devletin inşa sürecinde etkili olduğu gibi, aynı zamanda cumhuriyetin
gözü kulağı olma özelliği de taşır. Pek çok kişi için farklı ülkelere dair bilgilerin kaynağı, Atay’ın gezi
yazıları olur. Türkiye dışındaki dünyayı hem rejim arayışı içindeki devlet yetkililerine tanıtan Atay, hem
de halkı, başka dünyalardaki yaşama ayna tutarak eğitmeyi, medenileştirmeyi amaçlıyordu.
Atay’ın 1930’lu yıllardaki gezileri özellikle de Sovyet Rusya ve İtalya’da rejimin halka
benimsetilmesi, halkın bu doğrultuda inşa edilmesi amacıyla yapılan propaganda faaliyetlerine dair
gözlemleri kanaatimizce CHP 1931 ve 1935 yılı programlarında etkili oldu. Yazarın hem İtalya hem de
Rusya’da radyo, sinema gibi kitle iletişim araçları ile kitap ve gazetenin etkili şekilde kullanılmasına
ilişkin gözlemlerinin yanı sıra, her iki ülkenin de rejimlerini canlı tutmak için devrim müzeleri kurarak ve
halka ideolojilerini anlatmak için özel olarak yetiştirilen görevlilerle faaliyette bulunmalarına dair ayrıntılı
gözlemleri, CHF’nİn programlarının benzer içerikli uygulamaları üzerinde etkili oldu.
148
Dr. Kafkas Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
'Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1988, s.159-220; Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi,
İstanbul 2000, s. 283-291.
Falih Rıfkı Atay, Batış Yılları, Ankara 1963, s.60-74.
Birkaç örnek için bkz. Falih Rıfkı, “Tasallüfe Dair”, Tanin 15 Teşrinisani /Kasım 1913; Falih Rıfkı, “Yeni Şey”, Tanin 24
Kânunusani /Ocak1914.
Atay, age, s.70-72., Falih Rıfkı Atay’ın düşünsel gelişimi ve kavram dünyası ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Funda Selçuk
Şirin, Falih Rıfkı Atay (1893-1950) Ankara 2009, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Türkiye Cumhuriyeti
Tarihi) Anabilim Dalı yayınlanmamış Doktora Tezi.
Türkiye Büyük Milet Meclisi Arşivi, Dosya No: 37539, Kutu No: 4, Sicil No: 463.
T.B.M.M. Arşivi, Dosya No: 37539, Kutu No: 4, Sicil No: 463.
Cemal Paşa’nın karargâhında Yedek Subay olarak çalışmaya başlayan Atay, bölgede yaşanan gelişmelere yakından tanıklık
eder. Yazar, hem bu gözlemlerini hem de Cemal Paşa’nın Şam’daki faaliyetlerine ve İmparatorluğun Kanal Cephesi’ndeki
politikalarına dair değerlendirmelerini, 1918’de Şam’da iken kaleme aldığı Ateş ve Güneş ile 1932’de yayınladığı Zeytindağı
isimli kitaplarında dile getirir. Ateş ve Güneş 1918’de Osmanlıca olarak kaleme alınmış ve yayınlanmıştır. 1918’de
yazılmasına rağmen ancak 1932’de Türkçe olarak yayınlanan Zeytindağı’nın son bölümüne Ateş ve Güneş’ten çok az bir
bölüm Türkçe olarak yayınlanır. Ateş ve Güneş, tam metin olarak ilk kez Türkçeye Muammer Sarıkaya tarafından çevrildi.
Bkz., Ateş ve Güneş, Osmanlıcadan çeviren Muammer Sarıkaya, İstanbul 2008.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Ankara 1961, Cilt: I, s.85-87. Bu yazılara bir kaç örnek için bkz.Falih Rıfkı, “Bir Havadis
Münasebetiyle”, Akşam 22 Mart 1919; Falih Rıfkı, “Bedbaht İzmir”, Akşam 18 Mayıs 1919.
Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İstanbul 1989, s. 28-30.
T.B.M.M. Arşivi, Dosya No: 37539, Kutu No: 4, Sicil No: 463.
Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım (1905-1950), İstanbul 1968, s. 105-116.
Taha Parla, Kemalist Tek-Parti İdeolojisi ve CHP’nin Altı Oku, Cilt: 3, İstanbul 1995, s. 22.
Ayrıntılı bilgi için bkz., Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, 1972. Atay, isyanı “içeride
hazırlanmış ve halkın bir kısmının desteklediği bir hareket değil, dışarıda bir merkezde toplanan ve silahlanan çetelerin olayı
olarak" değerlendirir. “Şarkta” Hâkimiyeti Milliye, 10 Temmuz 19230; “Asker Olmayan Yerde Halk Cumhuriyeti Müdafaa
Etmiştir”, Hâkimiyeti Milliye, 14 Temmuz 1930, s.1. Atay’ın konu ile ilgili bu yazıları incelendiğinde isyanı iktidar lehine
etkili bir propaganda unsuru olarak kullandığı görülmektedir. Yazar bu haberle sürekli olarak halkın ve hükümetin birlikte
hareket ettiğini vurgular.
Serbest Cumhuriyet Fırkası ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz., Süreyya İlmen, Dört Ay Yaşamış Olan Zavallı Serbest
Fırka, İstanbul 1951; Walter F.Weiker, Political Tutalage and Democracy In Turkey The Free Party and Its Aftermath,
Leiden 1973; Ali Fethi Okyar, Serbest Fırka Nasıl Doğdu, Nasıl Feshedildi, İstanbul 1987; Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka
Hatıraları, İstanbul 1994; Fethi Okyar’ın Anıları-Atatürk Okyar ve Çok Partili Türkiye, Haz. Mehmet Seyitdanlıoğlu,
Ankara 1997.Çetin Yetkin, Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 1997. Abdülhamit Avşar, Serbest Cumhuriyet Fırkası
(Bir partinin Kapanmasında Basının Rolü), İstanbul 1998; Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet
Fırkası: Tarih Yazımında Serbest Cumhuriyet Fırkası, İstanbul 2006.
Weiker, age, s.96-99; Ağaoğlu, age, s.57.
Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii, Ankara 1965, Cilt: I, s.90; Mete Tunçay,
Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), Ankara 1981, s.307-322.
Giritlioğlu, age, Cilt:I, s.90; Tunçay, age, s.307-322.
Giritlioğlu, age, Cilt:I, s. 102-109.
Parla, age, s.28-46.
Tunçay,, age, s.312-313.
Tekin Alp, Kemalizm, İstanbul 1936, Mehmet Şeref Aykut, Kamâlizm, İstanbul 1936; Saffet Engin, Kemalizm İnkılabının
Prensipleri, İstanbul 1938, pek çok kişi bu konudaki görüşlerini ortaya koyup Kemalizm’in teorileştirilmesine katkıda
bulunurken, diğer yandan da özellikle; Recep Peker, Mahmut Esat Bozkurt, Yusuf Hikmet Bayur ve Yusuf Kemal Tengirşek’in
devrim tarihi dersleriyle Kemalizm’in içi doldurulmaya çalışılıyordu., Tunçay, age, 327-330.
Hakkı Uyar, Resmi İdeoloji Ya da Alternatif Resmi İdeoloji Oluşturmaya Yönelik İki Dergi: Ülkü ve Kadro Mecmualarının
Karşılaştırmalı İçerik Analizi”, Toplum ve Bilim, Sayı: 74 (Güz 1997), s. 190.
Falih Rıfkı, “Fikir Kavgası”, Hâkimiyeti Milliye, 3 Temmuz 1931.
Falih Rıfkı, “Otorite”, Hâkimiyeti Milliye, 21 Temmuz 1931; Atay, Kurtuluş, s.85.
Falih Rıfkı, agm, Hâkimiyeti Milliye, 21 Temmuz 1931.
Falih Rıfkı, “Hoş Görürlük”, Hâkimiyeti Milliye, 22 Temmuz 1931
Falih Rıfkı Atay, Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya, Ankara 1931.
Falih Rıfkı Atay, Yeni Rusya, Ankara 1931.
Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı, İstanbul 1931.
Tunçay, Atay’ın 1931’de yayınladığı Denizaşırı, Yeni Rusya ve Faşist Roma Kemalist Tiran ve Kaybolmuş Makedonya isimli
çalışmalarının CHP’nin rejimin sistemleştirilmesi ve teorileştirmesi sürecinde önemli bir yere sahip olduğunu söyler. Bu
gezilerin devamı olan 1932 tarihli Moskova Roma kitabının da aynı öneme sahip olduğunu yazan Tunçay, bu noktada Atay’ın
önemli bir yere sahip olduğunu düşünür. Tunçay,, age, s.312-313.
Atay, age, s.45.
Bu konferans daha sonra genişletilerek kitap olarak yayınlanır. Şevket Süreyya Aydemir, İnkılap ve Kadro, Ankara 1932.
Atay, age, s.12-14.
Falih Rıfkı Atay, İnanç, İstanbul 1965, s.Önsöz.
Atay, Faşist Roma...., s.30. Falih Rıfkı’nın İtalya ve Rusya gözlemleri sonunda kaleme aldığı kitapları ile ilgili bazı
değerlendirmeler için bkz., Sina Akşin,“Falih Rıfkı Atay’ın Atatürk Dönemi Gezi Kitaplarında Ulusçu Öğeler’, Tarih ve
Milliyetçilik I. Ulusal Tarih Kongresi Bildirileri, Mersin 1999, s.99-103. Akşin, Falih Rıfkı’nın her iki kitabındaki üslubunu
da beğenmez ve yazarı tutarlı bulmaz. Özellikle Faşizm tanımlamasını gerçekten uzak olarak değerlendirir ve yazarın totaliter
bir eğilim içinde olduğunu belirtir. Falih Rıfkı’nın hem Faşizm hem de Komünizm algısının gerçeği ne kadar yansıttığı
tartışmalıdır. Zaten yazarın derdi de ideolojik olarak ne Faşizm ne de Komünizm’dir. O, her iki rejimin de özellikle halkı inşa
metotlarıyla yakından ilgilenir. Dünyanın içinde bulunduğu buhranı kapitalizm ve demokrasinin krizi olarak değerlendiren
Falih Rıfkı, pek çok ülke gibi, buhrana alternatif olarak görülen iki rejim ile yakından ilgilenir. Diğer bir çalışma için bkz.,
Alper Bakacak , “Falih Rıfkı Atay’ın Düşünce İkliminde Kemalizm”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmalar Dergisi, Sayı:2, Güz
2005, s. 145-156.
Atay, age, s.9.
Atay, age, s. 45.
Falih Rıfkı, “Türkiye’nin Hür Kafası'', Hâkimiyeti Milliye, 5 Ağustos 1933,, “İnkılabımızın Kökleri”, Hâkimiyeti Milliye, 5
Teşrinievvel/Ekim 1933; “Cumhuriyet Nesli", Hâkimiyeti Milliye, 6 Teşrinievvel/Ekim 1933.
Falih Rıfkı, “Madde ve Tefsirler’, Hâkimiyeti Milliye, 13 Ağustos 1933. Falih Rıfkı, bu yazısı ile kendisini Akın gazetesinde
eleştiren Ahmet Ağaoğlu’na cevap vermek için kaleme almıştır.
Ziya Gökalp, “Hars ve Medeniyet’, Yeni Mecmua, Sayı: 1-67 (Ocak 1923), 23-32.
Falih Rıfkı, “6 Ok”, Hâkimiyeti Milliye, 29 Teşrinievvel/Ekim 1933; “Fikir ve Sanat”, Hâkimiyeti Milliye, 29
Teşrinievvel/Ekim 1933; “Bizim Meslekimizde", Hâkimiyeti Milliye, 1 Kânunuevvel/Kasım 1933.
Falih Rıfkı, a.g.m., Hâkimiyeti Milliye, 29 Teşrinievvel/Ekim 1933.
Falih Rıfkı, “Davanın Tam Üstündeyiz', Hâkimiyeti Milliye, 23 Kânunuevvel/Kasım 1933; Falih Rıfkı bu yazısını, İsmet
İnönü’nün “Memleketi İmar Edecek Sermaye" Ülkü, Sayı: 11 (Kânunuevvel/Arlık 1933), makalesi üzerine kaleme alır. “Devlet
ve Halk", Hâkimiyeti Milliye, 5 Kânunusani/Ocak 1934.
Falih Rıfkı, “Buhran ve Islahat”, Hâkimiyeti Milliye, 7 Teşrinievvel/Ekim 1934.
Falih Rıfkı, “İnkılabın Terbiyesi”, Ulus, 21 Şubat 1937.
Atay, Moskova., s.5.
Atay, age, s.17-19, Falih Rıfkı, “İnkılapların Mücadelesi” Hâkimiyeti Milliye, 17 Mayıs 1932, s.2., Atay, bu köşe yazısında
Rusların “rejimlerinden iğrenmiş olmalarına rağmen” Amerikan’ın ve Almanya’nın tekniğinden yararlandıklarını
belirtmektedir. Bu tespiti ile Falih Rıfkı, aslında Türk inkılabının da ideolojik olarak çok farklı olsa da başarılı örneklerden
yararlanmasında bir sakınca olmadığını ortaya koymak istemektedir. Rusya bu politikası ile halkını inşada çok başarılı
olmuştur. Çünkü “ideali heyecanlaştıran güzel sanatlar ve ideali maddeleştirecek ihtisas ve teknik bütün inşanın başına
geçmiştir. ”
Falih Rıfkı Atay, “Bizim Köy’, Kadro, Sayı: 18 (Haziran 1933), s.15-17.
Atay, age, s. 16.
Atay, age, s.171-172.
Falih Rıfkı Atay, Roman, İstanbul 1932, s.164-165.
Atay, age, s.167-168. Falih Rıfkı, Roman’da bu tartışmaları yaparken, Cumhuriyet’te Peyami Safa “İnkılabın ideolojisi”
başlıklı yazısıyla Kadro ile yeni bir polemik gündeme gelir. Safha kadrocuları Faşizm etkisinde olmakla ve buna da herkesin
kabul edeceği bir kılıf olan Kemalizm adını verdiklerini söyleyerek eleştirir. Safa’nın eleştirilerine cevap veren Burhan Asaf,
kendilerine yöneltilen hem Bolşevik hem de Türk Faşizmi yönündeki eleştirilerin yersiz olduğu üzerinde durmaktadır. Tekeli-
İlkin, age, s. 322.
Althusser, age, s.28-30.
Falih Rıfkı, “Maarifimizle Anlaşalım”, Hâkimiyeti Milliye, 8 Ağustos 1931; “Münevver ve Halk”, Hâkimiyeti Milliye, 16
Kânunusani/Ocak 1930; “İlk Tahsil", Hâkimiyeti Milliye, 19 Kânunusani/Ocak 1931.
Atay, age, s.5. Türk Aydının Faşizm ile ilgilendiği yıllarda başta Oryantalist Ettore Rossi olmak üzere birçok Faşist aydın da
Kemalizm ile yakından ilgilenmektedir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz, Giacomo Caretto, “1930’larda Kemalizm-Faşizm-
Komünizm Üzerine Polemikler, I-II”, Tarih ve Toplum, Sayı:17-18, (Mayıs 1985/Haziran 1985), s. 56-60; 62-65. Ancak
Rossi’nin Türk inkılabı ile Faşizm arasında bazı benzerlikler kurması Kadro yazarlarından Burhan Asaf’ın eleştirilerine neden
olur. Asaf, Rossi’nin Milli Kurtuluş İnkılabı’nı tarihsel sürecin doğal ve uyumlu bir sonucu olarak değil, sadece bir garplılaşma
hareketi olarak değerlendirmesini eleştirir ve Türk devriminin özgünlüğünü ortaya koymaya çalışır. Bkz., Burhan Asaf,
“Faşizm ve Türk Milli Kurtuluş Hareketi", Kadro, Sayı:8, (Ağustos 1932), s.42-47. Caretto, Burhan Asaf’ın bu yazısının
Rossi’nin görüşleri üzerinde etkili olduğunu belirtir. Caretto, Rossi’nin daha sonraki yazılarında Kemalizm ile Faşizm
arasındaki benzerlik ve analojilerin çok geniş anlamda düşünülmesi gerektiğini ve durumların farklılığı nedeniyle benzerlikten
söz edilemeyeceği ve taklidin de söz konusu olmadığını yazdığını söyler. Carretto, a.g.m., s.64.
Atay, age, s.25.
Falih Rıfkı, “Bir Komünist”, Hâkimiyeti Milliye, 17 Kânunuevvel/Aralık 1930; “Kama-Kalem”, Hâkimiyeti Milliye, 24
Kânunuevvel/Aralık 1930.
6601 Atay, age, 25-26.
Falih Rıfkı,“Plaw”, Hâkimiyeti Milliye, 23 Ağustos 1931; “Yeni Bir Terbiye Planı” Hâkimiyeti Milliye, 11 Teşrinisani/Ekim
1931; “Neşriyat”, Hâkimiyeti Milliye, 25 Kânunusani/Ocak 1932,, Falih Rıfkı’nın İtalya ve Rusya’daki rejimlere dair
değerlendirmelerini önce gazetede sonra da kitap halinde dile getirdiği günlerde, kendisi ile birlikte bu gezilere katılan Yakup
Kadri de, Kadro dergisinde benzer değerlendirmelerde bulunur.
Falih Rıfkı, “Kadro’" Hâkimiyeti Milliye, 4 Mart 1931.
Falih Rıfkı, “Gene Kadro”, Hâkimiyeti Milliye, 5 Mart 1931; “İngiliz Demokrasisi'’, Hâkimiyeti Milliye, 14 Mart 1931;
“Fransız Demokrasisi”, Hâkimiyeti Milliye, 14 Mart 1931; Falih Rıfkı, her iki ülkede de ciddi bir demokrasi krizi yaşandığına
dikkat çekmek ister. “Sınıf Kavgası”, Hâkimiyeti Milliye, 1 Nisan 1931.
Falih Rıfkı, “Fırka ve Meclis’, Hâkimiyeti Milliye, 8 Nisan 1931.
Atay, Roman, s.113; “Talkın", Hâkimiyeti Milliye, 31 Kânunusani/Ocak 1933
Falih Rıfkı, “Neşriyat”, Hâkimiyeti Milliye, 11 Nisan 1933, “Fikir ve Terbiye İşleri”, Hâkimiyeti Milliye, 18 Nisan 1933,
“Ne İşi Var", Hâkimiyeti Milliye, 31 Mayıs 1933; “İki Örnek”, Hâkimiyeti Milliye, 25 Teşrinievvel/Ekim 1933
Falih Rıfkı, “Matbuat Kanunu”, Hâkimiyeti Milliye, 2 Mayıs 1934.; “Devamlı Telkin”, Hâkimiyeti Milliye, 20 Mayıs 1934;
“Yeni Bir Kanun", Ulus, 19 Kanunusani 1936.
Falih Rıfkı, “Köy ve Devlet”, Ulus, 30 Temmuz 1936; “Köy Terbiyecileri”, Ulus, 19 Teşrinisani/Kasım 1936; “İlk Temeller”,
Ulus, 9 Mart 1937.
Antonio Gramsci, Aydınlar ve Toplum, İstanbul 1998, s.20-33. Ayrıca aynı yazarın Hapishane Defteri, İstanbul 1997, s.39-
79.