ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
XVI. YÜZYILDA ŞAM BEYLERBEYİLİĞİNİN İDARÎ TAKSİMATI
The Administrative Divisions of The Beylerbeyilik of Damascus in
The Sixteenth Century
Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 13, Sayı: 1, Sayfa: 351-374, ELAZIĞ-2003
ÖZET
Merc-i Dabık ve Ridaniye savaşlarından sonra Osmanlı hakimiyetine geçen Mumlûklu
toprakları, biri Şam diğeri de Mısır olmak üzere, iki beylerbeyiliğe taksim edildi. Bunlardan Şam
beylerbeyiliği başlangıçta oldukça geniş bir alana yayılıyordu. Fakat, XVI. yüzyılın ortalarından
itibaren önce Haleb, daha sonra da Trablusşam beylerbeyilikleri teşkil edilerek Şam
beylerbeyiliğinin sınırları gittikçe daraltıldı. Şam beylerbeyiliği, diğer klasik eyaletlerde olduğu
gibi, sancaklara, sancaklar da kaza ve nahiye adı verilen alt idarî birimlere ayrılıyordu.
Anahtar Kelimeler: Şam, beylerbeyilik, sancak, kaza.
ABSTRACT
After the wars of Merc-i Dabık and Ridaniye, the Ottamans conguested Bilâd el-Şam and
Egypt and estabilished two provinces (or beylerbeyiliks) on these areas, which were Egypt and
Damascus. At the begining, the province of Damascus (or Şam beylerbeyiligi) included a very
broad area. But, afterwards, the provinces of Aleppo and Tripoli were estabilished on the same
area. For this reason, the territory of the province of damascus was narrowed. The Province of
Damascus divided into the units of administrative, which named as the sanjak, the qadâ and the
nâhiye like the other classic provinces in the empire in the sixteenth century.
Key Words: Damascus, province, sanjak, qadâ.
Giriş
Kuruluş devrinden itibaren Osmanlı padişahları bir bölgeye başlıca iki yönetici
yollamışlardır. Bunlardan biri, yürütme kuvvetini temsil eden bey (beylerbeyi veya
sancakbeyi) diğeri de yargı kuvvetini temsil eden kadıdır. Bey kadının hükmü olmadan
hiç kimseyi cezalandıramadığı gibi, kadı da beyin kuvvetine dayanmadan hükmünü
uygulayamazdı. Kadı hükümlerinde bağımsızdı ve doğrudan doğruya padişahtan emir
alır, ona arzda bulunabilirdi. Osmanlılar taşra yönetiminde bu kuvvetler ayrımını, âdil bir
yönetimin temeli saymışlardır.1
Bu anlayışa uygun olarak Osmanlı ülkesi, bir yandan beylerbeyilik (vilâyet ya da
eyâlet) ve sancak (livâ) diye askerî-idarî birimlere ayrılırken, aynı zamanda bu ayrıma
tâbi topraklar üzerinde kaza denilen şer‘î-idarî birimler yer almıştır. Bu birimlerin
başında, yukarıda sözünü ettiğimiz iki otorite yani bey ve kadı bulunmaktadır.2
XVI. yüzyılda beylerbeyilik karşılığı olarak genellikle vilâyet tabiri kullanılmıştır.
Eyâlet lafzının bütün Osmanlı idarî teşkilatında kullanılması ise ancak XVI. yüzyılın
sonlarına doğru yaygınlık kazanmıştır.3
Öte taraftan, Osmanlı ülkesi beylerbeyilik ya da eyaletlere taksim edilmiş olmakla
birlikte, temel idarî birim sancak’tır.4 Nitekim, sancakların, Osmanlı merkez idare
düzenince en önemli alt idarî bölüm olarak görüldüğü, devlet merkezinin ülkeyi idare
etmek için yaptığı tahrirlerin, sancaklar için ayrı ayrı düzenlenmiş olmasından
anlaşılmaktadır. Yine, tahrir defterlerinin hazırlanmasında uygulanacak genel
hükümlerin, yani toplanacak vergi gelirlerinin nasıl oluşacağı ve paylaşılacağını belirten
ve çoğunlukla mufassal tahrir defterlerine eklenen kanunnâmelerin de genellikle her
sancak için ayrı ayrı düzenlenmiş olması bunu teyit etmektedir.5
Netice itibariyle, beylerbeyilik, sancak, kaza ve nahiyelerden ibaret olan Osmanlı
taşra teşkilat düzeni, Şam beldelerinin (Bilâdü’ş-Şam) alınmasından sonra, bu bölgede de
aynen tatbik edilmiştir. Bu çalışmada, kuruluşundan XVI. yüzyılın sonuna kadar, Şam
beylerbeyiliğinin idarî teşkilatında meydana gelen gelişmeler ile eyâletin beylerbeyileri
ve beylerbeyiliği oluşturan sancakların iç taksimatları ayrı başlıklar altında incelenecektir.
I. Şam Beldelerinin Osmanlılar Tarafından Alınması
Safevi hükümdarı Şah İsmail’i Çaldıran’da ağır bir mağlubiyete uğratan Yavuz
Sultan Selim, Memlûklu meselesini de kesin bir sonuca bağlamak istiyordu. Fakat, bu
niyetini gizli tutuyor ve yapacağı seferi İran üzerine tevcih edecekmiş gibi gösteriyordu.
Ayrıca, Memlûklu sultanı Kansu GavrTye mektup ve kıymetli hediyeler de göndererek
onu gafil avlamaya çalışıyordu. Gavri, Selim’in gönderdiği nâmelerden memnun olmakla
beraber her ihtimale karşı o da mukabil tedbirler alıyordu.6
Sultan Selim, kışı Edirne’de geçirdikten sonra 1516 yılı ilkbaharında Vezir-i azam
Sinan Paşa’yı kırk bin kişilik bir kuvvetle Maraş üzerinden Fırat tarafına sevketti. Bu
sefer görünüşte Safeviler üzerine yapılıyordu ve bu hususa dair Gavrî’ye de bir mektup
yazılmıştı. Sinan Paşa, Kayseri’de toplanan kuvvetleri de alarak Maraş ve Malatya
üzerinden Diyarbakır’a doğru gidecek ve yolda bir engelleme ile karşılaşırsa durumu
derhal padişaha bildirecekti.7
Sinan Paşa, Diyarbakır’a gitmeye memur olduğunu sınırdaki Memlûklu beylerine
bildirip, Fırat’ı geçmek üzere müsaade istediğinde Memlûklu kumandanları onun bu
teklifini sert bir dille reddettiler.8 Bu sırada Mısır’da yerine kardeşinin oğlu Tamanbay\
bırakan Kansu Gavrî de 50 bin kişilik bir kuvvetle Şam’a geldi.9
Bu gelişmeler üzerine, zaten Memlûklar’a savaş açmak için fırsat kollayan
Osmanlı hükümdarı, durumu ulemâ ve devlet adamlarıyla müşavere ettikten sonra
Memlûklarla savaşa karar verdi.10 Varılmış olan kararı ve kendisinin hemen yola
çıkacağını Vezir-i azam Sinan Paşa’ya bildiren Osmanlı sultanı, gerçek maksadının
Memlûklar tarafından hâlâ bilinmediğini kabul ederek, seferin İran için olduğunu
duyurmaya devam etti ve bu maksatla Rumeli Kazaskeri Zeyrek-zâde Molla Rükneddin
ile Karaca Paşa’yı elçilikle Memlûklu sultanına gönderdi. 4 Haziran 1516’da yola çıkan
bu zatlar Gavrî’ye birçok hediye ile birlikte, padişahın mektubunu da götürdüler.11 Bu
arada oğlu Süleyman'ı kendisine vekâlet etmek üzere Edirne’de bırakan ve Pîrî Paşa’yı
da İstanbul muhafızlığına tayin eden Sultan Selim 5 Haziran 1516’da İstanbul’dan
Üsküdar’a geçti.12
Padişahın Elbistan’a varmasından biraz önce, yani 11 Temmuz 1516’da Haleb’e
gelmiş olan Gavrî, Osmanlı elçileri ile burada görüştü. Elçileri önce iyi karşılayan Gavrî,
Dulkadiroğulları’na ait yerlerin işgalinden dolayı müteessir olarak onlara ağır sözler
söyledikten sonra hapsetti. Fakat, Osmanlı ordusunun yaklaştığı haberi üzerine telaşa
kapıldı ve bu elçileri serbest bıraktığı gibi13, kendisi de Moğolbay Devadar ismindeki bir
emirini barış elçisi olarak gönderdi.14
Osmanlı elçileri padişah Bucakdere’de iken orduya yetiştiler ve başlarından
geçenleri anlattılar15. Gavri’nin Osmanlı elçilerine yaptığı muameleye çok sinirlenen
Sultan Selim, Memlûklu elçisi Moğolbay’ı derhal zincire vurdurarak öldürülmesini
emretti. Padişah, vezirlerin araya girmesiyle bu kararından vazgeçti ise de, saç ve sakalını
tıraş ettirdikten sonra onu bir topal eşeğe bindirerek geri gönderdi ve bu elçi vasıtasıyla
Gavrî’ye gönderdiği haberde savaş meydanında karşısına çıkmasını istedi.16
Osmanlı ordusu Antep’e yaklaştığında Memlûklar’ın Antep valisi Yunus Bey
Osmanlı padişahına itaatini arzederek Haleb’e kadar Osmanlı ordusuna rehberlik etti.17
Bu sırada Kansu Gavrî de bütün ordusuyla Haleb’den çıkarak Merc-i Dâbık'a geldi ve
karargâhını orada kurdu18. Osmanlı ordusunun merkezinde Sultan Selim, sağ kolunda
Vezir Sinan Paşa, Anadolu beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman beylerbeyi Hüsrev Paşa ve
Ramazan oğlu Mehmed Bey19, sol kolunda ise Yunus Paşa ile Rumeli beylerbeyi Sinan
Paşa, Rum beylerbeyi Mehmed Paşa, Mengli Giray oğlu Sa ‘d Giray Han ve Diyarbekir
beylerbeyi Mehmed Paşa duruyorlardı.20 Memlûklu ordusuna gelince; merkezde
hükümdar, sol kolunda Şam nâibi Sibay, sağ kolunda da Haleb nâibi Hayır Bey yer
almışlardı.21
Savaşın başlaması ile birlikte önce Memlûklu emirlerinden Canbirdi Gazali, ondan
sonra da Haleb naibi Hayır Bey bozularak Haleb ve Şam istikametine doğru kaçtılar.22
Memlûklu ordusu beş altı saat gibi kısa bir zaman içinde perişan edildi. Çok sayıda
Mumlûklu emiri öldürülürken, Şam naibi Sibay, Trablus naibi Kanberdi ve Safed naibi
Tarabay gibi bazı önemli şahsiyetler de esir düştüler23. Durumun vahametini gören Sultan
Gavrî ise Haleb’e kaçmak istedi, fakat üzüntüsünden hastalanarak bir ırmağın kenarında
öldü24.
Bu zaferi müteakip Haleb’e gelen Yavuz Sultan Selim’i Halebliler şehrin dışında
karşılayarak ona itaat ve bağlılıklarını arzettiler25. Haleb’in yönetimini Karaca Paşa‘ya
tevcih eden Sultan Selim,26 14 Eylül 1516’da Şam’a gitmek üzere buradan ayrıldı.
Osmanlı kuvvetleri büyük bir hızla hareket ederek Hama, Hums, Trablus ve arkasından
da Şam’ı ele geçirdiler. Sultan Selim, Hama ve Hums üzerinden Şam’a geldi ve yeni bir
seferin hazırlıkları için kışı burada geçirmeye karar verdi.27 Bu arada Şam beldelerinde
hızlı bir şekilde idarî teşkilatlanmayı da sürdüren Osmanlı padişahı, İsa Bey oğlu Mehmed
Bey’e Gazze’nin, Evrenos Bey oğlu İskender Bey’e de Kudüs'ün beyliğini vererek onları
bu bölgelerin zaptı ile görevlendirdi.28 Arkasından, 16 Kasım 1516’da, bazı tespitlerde
bulunmak ve düşman hakkında bilgi toplamak maksadıyla Sinan Paşa’yı Gazze’ye
gönderdi29.
Mısır tarafına gelince; sultan olarak seçilen Tomanbay Suriye’den gelen emirleri
yüksek görevlere tayin ettikten sonra, Şam melikü’l-ümerâsı olarak tayin ettiği Canbirdi
Gazali yi kalabalık bir kuvvetle Gazze’ye sevketti.30 27 Aralık 1516’da Sinan Paşa
idaresindeki Osmanlı kuvvetleri ile Gazali idaresindeki Memlûklu kuvvetleri arasında
Gazze’de şiddetli bir muharebe oldu. Memlûklar’dan çok sayıda kişinin öldüğü ve bir
çoklarının da esir alındığı bu muharebede, Canbirdi Gazali güçlükle canını kurtarabildi31.
Osmanlı hakimiyetinin tesis edilmesinin ardından 31 Aralık 1516’da Kudüs’e gelen
Sultan Selim, bazı ziyaretlerde bulunduktan sonra Gazze’ye hareket etti.32
Memlûklarla savaşa devam edilmesi yönünde alınan karardan sonra, çok sıkıntılı
geçen bir çöl yolculuğunun ardından Mısır’a ulaşan Osmanlı ordusu, Tomanbay
idaresindeki Memlûklu ordusuyla 23 Ocak 1517’de bu defa Ridaniye’de karşılaştı. Sultan
Selim’in üstün manevraları karşısında yenilmekten kurtulamayan Tomanbay, bir süre
daha direndi ise de neticede yakalanarak idam edildi. Böylece, Suriye ve Filistin’den
sonra, Mısır’ın da Osmanlı hakimiyetine geçmesiyle birlikte Memlûklu devleti de tarihe
karışmış oldu.
II. Şam Beylerbeyiliğinin Teşkili
Yavuz Sultan Selim, Merc-i Dabık’a varmadan önce yol üzerinde bulunan Malatya
ve Antep’i ele geçirmiş ve Malatya sancak beyliğine Hasan Bey’i, Antep’in yönetimine
de Nasuh Bey’i tayin etmişti33. Memlûklar’a karşı kazanılan ilk zaferden sonra ise
Haleb’in yönetimini Karaca Paşa lakabıyla bilinen Ahmed Bey’e34, Hama’yı Güzelce
Kasım Paşa’ya, Hums’u İhtiman oğlu’na ve Trablus’u İskender Paşa oğlu Mustafa Bey’e
veren34 Sultan Selim, Şam beylerbeyiliğini de Yahşi oğlu Ahmed Paşa’ya buyurdu.35
Bundan sonra, Gazze’yi İsa Bey oğlu Mehmed Bey’e36, Kudüs’ü Evranos oğlu İskender
Bey’e37, Safed’i de Müstansır oğlu’na tevcih etti38. Fakat, çok geçmeden 24 Eylül
1417’de Gazze, Kudüs ve Safed’in yönetimini, Ridaniye savaşından sonra Osmanlıların
hizmetine giren Canbirdi Gazali’ye verdiği gibi39, 16 Şubat 1418’de, bu sancaklara
ilaveten, Şam sancağını da Gazali’ye bıraktı.40 Böylece Gazali, Memlûklu yönetiminde
olduğu gibi,41 Osmanlı yönetiminde de Şam vilâyetinin beylerbeyi konumuna yükseldi.
Gazali’nin doğrudan yönetimi altında bulunan topraklar oldukça geniş bir alana yayılıyor
ve Şam’dan Ariş’e kadar uzanan alandaki Safed, Nâblus, Kudüs, Gazze ve Kerek-Şevbek’i
de kapsıyordu.42 Öyle görülüyor ki, Osmanlı padişahı, Gazali’yi bu makama getirmek
suretiyle Bedevileri de tedricen itaat altına almayı43 ve bu bölgede Osmanlı hakimiyetini
kısa zamanda ve kolaylıkla benimsetmeyi düşünmüştür. Zira, Sultan Selim Mısır için de
aynı şeyi düşünmüş olacak ki, Merc-i Dabık savaşından sonra Osmanlılar’ın hizmetine
giren Memlûklar’ın Haleb nâibi Hayır Bey’i 29 Ağustos 1417’de buraya vali olarak tayin
etmiştir.44
Netice itibariyle, başlangıçta Memlûklar’dan alınan bütün topraklar Şam (=Arab)
ve Mısır olmak üzere iki beylerbeyiliğe taksim edilmiştir. Arab ve Acem bölgesinin mâlî
işlerine bakmak üzere de, 1418 yılında, Arab ve Acem Vilâyetleri Defterdârlığı adıyla,
Anadolu ve Rumeli defterdarlıklarına ilaveten, üçüncü bir defterdârlık daha teşkil
edilmiş44 ve bunun yönetimine de Haleb kadısı Çölmekçi-zâde Kemal Çelebi tayin
edilmiştir.45 Arab defterdarı Haleb’de oturduğu için Haleb Defterdârı ismiyle de
anılmıştır.46
III. Şam Beylerbeyiliğinin İdarî Taksimatı
Osmanlı yönetiminde Şam beylerbeyiliğinin ilk idarî taksimatını Topkapı Sarayı
Arşivi’nde 9772 numarada kayıtlı bulunan tarihsiz bir sancak listesinden öğrenmekteyiz.47
Defter halinde tertip edilmiş olan bu belgede “Vilâyet-i Arab” başlığı altında 15 sancak
zikredilmekte olup, vilâyetin sancakları ile yöneticilerinin adları aşağıdaki Tablo-1’de
gösterilmiştir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, Arab vilâyetinin paşa sancağı olan Şam
haricindeki bütün sancaklara birer sancakbeyi tayin edilmiş, Şâm sancağı ise henüz
mahlul bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu zamanda bölgenin idarî taksimatının henüz tam
olarak netleşmediği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Tablo-1 Şam (=Arab) Beylebeyiliğinin İlk İdarî Taksimatı48 | ||
Sıra No |
Sancaklar |
Sancakbeyleri |
1 |
Haleb |
Ahmed Bey |
2 |
Hama |
Kapucı-başı Kasım Bey |
3 |
Ayntâb (Antep) |
Çakırcı-başı Nasuh Bey |
4 |
Trablus (Trablusşam) İskender Paşa oğlu Mustafa Bey | |
5 |
Malatya |
Yahya Paşa oğlu Mehmed Bey |
6 |
Hums |
İhtimanlu Kasım Bey |
7 |
Tarsus |
Mihal oğlu Yahşi Bey |
8 |
Divriği |
Okçu Sinan Bey |
9 |
Birecik |
Azeb Ağası Ahmed Bey |
10 |
Darende |
Kara Hasan Bey |
11 |
Kâhta ve Gerger |
Emir-i alemin karındaşı Ahmed Bey |
12 |
Rum-kal‘a |
Ömer Bey oğlu İdris Bey |
13 |
Behisni |
Kut oğlu Ali Bey |
14 |
Sis |
Yeniçeriler Kethüdâsı Mustafa Bey |
15 |
Şam |
Mahlul |
1520 yılında Yavuz Sultan Selim’in ölümünü ve oğlu I. Süleyman’ın (Kanuni)
tahta geçmesini fırsat bilen Şam beylerbeyi Canbirdi Gazali, Melik Eşref ünvanıyla
hükümdarlığını ilan etti ve kendi adına hutbe okutup para bastırdı. Ayrıca, kendisi ile
birlikte hareket etmesi için de İran hükümdarı Şah İsmail’e ve Mısır beylerbeyi Hayır
Bey’e elçi ve mektup gönderdi. Bu tekliften telaşa düşen Hayır Bey, hemen durumu
hükümete bildirdi ve Gazali’nin kendisine yolladığı mektupları da birlikte yolladı.49
Gazali’nin maksadı hakimiyetini Mısır’a kadar uzatıp Memlûklu sultanlığını tekrar
canlandırmaktı. Bunun için etrafına Osmanlı idaresinden memnun olmayan Memlûklu
beylerini ve Arapları toplayarak bir ordu kurdu50 ve aynı yıl içerisinde 20 bin kişilik bir
kuvvetle Haleb üzerine yürüyerek şehri muhasara etti. Fakat burada hiç beklemediği
şiddetli bir mukavemetle karşılaştı. Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman,
Gazali’ye karşı, üçüncü vezir Ferhad Paşa ile Anadolu, Karaman ve Sivas eyaletleri
timârlı sipahilerini ve kapıkulu efradından 4 bin yeniçeriyi gönderdi ve Dulkadır beyi
Şehsuvar oğlu Ali Bey’i de yardıma memur etti.51 Henüz Ferhad Paşa kuvvetleri
yetişmeden harekete geçen Şehsuvar oğlu Ali Bey beraberindeki kuvvetlerle Haleb’in
yardıma koştu ve 1 Şubat 1421’de (22 Safer 927) Gazali kuvvetlerini bozguna uğratarak
Haleb’i kurtardı. Ayrıca, Haleb sancakbeyi Ahmed Bey ile birlik olup Gazali’yi ikinci bir
mağlubiyete daha uğrattı. Bunu müteakip, yetişen Ferhad Paşa kuvvetleri de beraber
olmak üzere, son bir çarpışmada tekrar mağlup edilen Gazali’nin başı kesilerek İstanbul’a
yollandı.52 Bu olaydan sonra Şam beylerbeyiliğine Anadolu beylerbeyi Ayas Paşa
getirilirken,44 Kudüs, Gazze ve Safed sancakları da ifrâz edilerek her birine sancakbeyi
tayin edildi.53
Gazali isyanından sonraki belgelerde Şam beylerbeyiliğinin idarî durumunu daha
net olarak tespit edebilmekteyiz. Kanuni Sultan Süleyman tarafından hazırlatılan bir
kanun-nâme mecmuasındaki sancak listesine göre, Şam beylerbeyiliği 1422 yılında 13
sancaktan müteşekkil olup, vilâyetin sancakları ile beylerinin isimleri aşağıdaki Tablo-
2’de gösterilmiştir.
Aynı kanunnâmede yer alan bir başka listede (kaza listesi) Divriği, Malatya, Kahta,
Gerger, Kemah ve Bayburd da Şâm beylerbeyiliğine bağlı olarak gösterilmekte,54 fakat
kısa bir zaman sonra bu sancakların Rûm vilâyetine bağlandıkları ifade edilmektedir.55
Başbakanlık Arşivi’nde Tapu-Tahrir Defterleri tasnifinde 998 numarada kayıtlı
olan bir icmal defterde56 ise, Şam beylerbeyiliğinin 1423 yılında yine 13 sancaktan
müteşekkil olduğu57; fakat, bundan önce (1522) Adana sancağının bir kazası olan
‘Üzeyr’in58 müstakil, yine aynı tarihte müstakil sancak olan Antakya'nın ise Haleb
sancağının bir kazası haline getirildiği59 görülmektedir.
Tablo-2 1522 Yılında Şam Beylerbeyiliğinin İdarî Taksimatı® | ||
Sıra No |
Sancaklar |
Sancakbeyleri |
1 |
Ş am |
Ferhad Paşa |
2 |
Gazze (Remle ile birlikte) |
Musa Bey |
3 |
Kudüs |
Kara Hasan Bey |
4 |
Safed |
Çavuş Sinan Bey |
5 |
Haleb |
İbrahim Paşa oğlu İsa Bey |
6 |
Trablus |
İskender Paşa oğlu Hürrem Bey |
7 |
Hama ve Hums |
Çavuş Ahmed Bey |
8 |
Ayntâb |
Sinan Paşa oğlu Muhammedşah Bey |
9 |
Antakya |
Çaşnigir Hüsrev Bey |
10 |
Birecik ve Rum-kal‘a |
Zağarcı Ahmed Bey |
11 |
Adana |
Ramazan Bey oğlu Piri Bey |
12 |
Tarsus |
Hüseyin Bey |
13 |
Sis |
Bâşî Mustafa Bey |
Şâm beylerbeyiliğinin idarî taksimatında, 1527 yılına gelindiğinde fazla bir
değişiklik olmamıştır (bkz. Tablo-3). Bundan önce ayrı iki sancak olan Kudüs (Kuds-i
şerîf) ve Gazze birleştirilmiş, Diyarbekir beylerbeyiliğine tâbi olan Deyr ve Rahba60 ise
Şam beylerbeyiliğine dahil edilmiştir. Ayrıca, 1526’da Haleb sancağının bir nahiyesi ve
kaza merkezi olan A ‘zâz ve Kilis,61 bu zamanda Şam beylerbeyiliğine tâbi müstakil bir
sancak yapılmıştır ki, Ekrâd tâifelerini de ihtiva ettiği için, arşiv vesikalarında bu
sancağın adı Ekrâd sancağı olarak da zikredilmektedir.
Tablo-3 1527 Yılında Şam Beylebeyiliğinin İdarî Taksimatı62 | ||
S ıra No |
Sancaklar |
Sancakbeyleri |
1 |
Şam |
Lütfi Bey |
2 |
Adana |
Pîrî Bey veled-i Ramazan |
3 |
Haleb |
İsa Bey veled-i İbrahim Paşa |
4 |
Trablus |
Haydar Bey |
5 |
Kudüs ve Gazze |
Üveys Bey birader-i Mehmed Bey |
6 |
Hama ve Hums |
Mehmed Bey veled-i Korkmas |
7 |
Ayntâb |
Mehmedşah Bey |
8 |
Sis |
Mahmud Bey veled-i Davud Paşa |
9 |
Tarsus |
Hüseyin Bey |
10 |
Nablus ve Safed |
Hacı Bey |
11 |
Birecik |
Mustafa Bey veled-i Cerrah |
12 |
Deyr ve Rahba |
Hüseyin Bey |
13 |
Ekrâd |
İzzeddin Bey |
14 |
‘Üzeyrili |
Ahmed Bey veled-i ‘Üzeyr |
15 |
Salt-Aclûn |
İskender Bey |
Bu arada A‘zâz ve Kilis’in müstakil sancak yapılması hususuna gelince; her şeyden
evvel İzzeddin Bey"e tâbi olan ve bu bölgede yaşayan Ekrâd tâifeleri, sahip oldukları çok
sayıdaki büyük ve küçük baş hayvanlarıyla, önemli bir gelir kaynağını teşkil ettikleri gibi,
A‘zâz ve Kilis köylerinin vergi gelirleri de önemli miktarlara ulaşmaktadır. Ayrıca,
Osmanlı yönetiminin mahalli beylere sancakbeyliği vermek suretiyle bunların bölgesel
nüfuzlarından azami derecede istifade etmeyi ve bir ölçüde merkezi otoriteyi bunlar eliyle
tesis etmeyi bir politika haline getirdiği de bilinmektedir.63 Nitekim, Ekrâd aşiretinin boy
beyi olan İzzeddin Bey -ki kendisine merkezden hüküm yazılacak kadar bölgesel nüfuzu
ve itibarı olan bir aşiret beyi idi64- bu anlayışa uygun olarak yeni teşkil edilen Ekrâd
sancağı beyliğine tayin edilmiştir.65
1444 yılına gelindiğinde Pîrî Paşa yönetimindeki Şam beylerbeyiliğinin 13
sancaktan meydana geldiği ve bu zamanda Şam beylerbeyiliğinin idarî taksimatında
önemli değişikliklerin olduğu görülmektedir. Bu zamanda Adana, ‘Üzeyr, Ayntâb, Sis,
Tarsus, Deyr ve Rahba sancakları Şam beylerbeyiliğine bağlı olmaktan çıkartılmış,
Kudüs ve Gazze, Hama ve Hums ile Safed ve Nablus birbirinden ayrılarak her biri
müstakil sancaklar yapılmış, Leccûn da yeni bir sancak olarak kurulmuştur (Tablo-4).
Tablo-4 1444 Yılında Şam Beylerbeyiliğinin İdarî Taksimatı66
Sıra No |
Sancaklar |
Sancakbeyleri |
1 |
Şam |
Pîrî Paşa |
2 |
Haleb |
Mustafa Bey |
3 |
Trablus |
Mehmed Bey |
4 |
Safed |
Behram Bey |
4 |
Kudüs |
Hasan Bey |
6 |
Hama |
Mehmed Bey |
7 |
Hums |
Şeyhi Bey |
8 |
Birecik |
Kel Ahmed Bey |
9 |
Ekrâd |
Süleyman Bey? |
10 |
Salt-‘Aclûn |
Kubad Bey |
11 |
Gazze |
Hüsrev Bey |
12 |
Nablûs |
Melek Mehmed Bey |
13 |
Leccûn |
Bekir Bey |
Diğer taraftan, Şam beldelerinde iç huzurun korunması maksadıyla ihtiyaç
duyuldukça başka düzenlemeler de yapılmıştır. Bunların başında ise Haleb
beylerbeyiliğinin teşkili gelmektedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın İran seferi sırasında,
1449 yılında, göçebe Arapların sebep oldukları huzursuzlukların önlenmesi ve bölgedeki
istikrarın korunması maksadıyla, Suriye’nin kuzeyinde Haleb beylerbeyiliği teşkil
edilmiş67 ve bundan önce Şam vilâyetine tâbi olan Haleb, Hama, Hums, A ‘zâz ve Kilis
sancakları ile Adana, Tarsus, ‘Üzeyr ve Birecik sancakları Haleb beylerbeyiliğine dahil
edilmiştir. Bunun sonucu olarak, 1550 yılında Şam beylerbeyiliğinin Şam, Kudüs, Gazze,
Nablûs, Safed, Trablus, Salt-‘Aclûn ve Aktağ Tarabây-ı Arab (Leccûn) olmak üzere 8
sancaktan müteşekkil olduğu görülmektedir (Tablo-5)68. Bu listede Aktağ olarak ifade
edilen yerin aslında Leccûn olduğu bir başka belgeden anlaşılmaktadır.69 Leccûn bölgesi
eskiden beri Bedevi Arapların yaşadığı bir bölge idi ve bahsi geçen Tarabây (Tarabây b.
Karaca) da Memlûklar zamanında Merc-i Benî ‘Âmir’in emîrü’l-derbeyni yani Şam-
‘Uyûnü’t-Tüccâr-Kahire ve Şam-‘Uyûnü’t-Tüccâr-Kudüs arasında işleyen iki yolun emîri
idi ve onun bu durumu Yavuz Sultan Selim tarafından da tanınmıştı. Tarabây’ın 1551
yılına kadar yaşadığı, onun bu zamanda bir ikta‘ gelirini tasarruf etmesinden
anlaşılmaktadır. Tarabây’ın ailesi, bazı kabilelerle birlikte, 1551’de devlete karşı isyan
etmelerine rağmen Leccûn’un kontrolünü halen ellerinde tutuyorlardı70.
Celâl-zâde Mustafa’nın verdiği listede ise Şam beylerbeyiliği Tablo-5’te yer alan
sancaklardan sadece Leccûn’u kapsamamakta, beylerbeyilik 7 sancaktan oluşmaktadır71.
Onun tabaka ve derece olarak ifade ettiği listedeki idarî taksimat Haleb beylerbeyiliğinin
kuruluşundan sonraki döneme aittir.
Tablo-5 1550 Yılında Şam Beylerbeyiliğinin İdarî Taksimatı
Sıra No Sancaklar Sancakbeyleri
1 Şam Pîrî Paşa
2 Kudüs Hasan Bey
3 Gazze Mehmed Bey
4 Nablûs Hüseyin Bey
5 Safed Hasan Bey
6 Trablus Hasan Bey
7 Salt-‘Aclûn Hüseyin Bey
8 Aktağ Tarabây-ı Arab (Leccûn) Murad Bey
1565 yılında Şam beylerbeyiliği bu defa 10 sancaktan meydana gelmektedir
(Tablo-6). Bu zamanda Kerek-Şevbek72 adıyla yeni bir sancak kurulmuş ve Haleb’e tâbi
olan Hums sancağı tekrar Şam beylerbeyiliğine dahil edilmiştir. Öte taraftan daha önce
Trablus sancağının bir kazası olan Cebele’yi de 1565 yılında Haleb beylerbeyiliğine tâbi
müstakil bir sancak olarak görmekteyiz.73 Bu sancak, 1568 yılından sonra Şam
beylerbeyiliğine bağlanmış,74 1472 yılında ise tekrar Haleb’e ilhak edilmiştir.75 Bundan
sonra yeniden Şam’a dahil edilen Cebele, neticede 1479’da Trablus eyâletine
bağlanmıştır.76
Tablo-6 1464 Yılında Şam Beylerbeyiliğinin İdarî Taksimatı77
S ı ra No |
Sancaklar |
Sancakbeyleri |
1 |
Şam |
Mustafa Paşa |
2 |
Trablus |
Murad Bey |
3 |
Safed |
Mehmed Bey |
4 |
Kudüs |
îlyas Bey |
4 |
‘Aclûn |
Mehmed Bey |
6 |
Gazze |
Süleyman Bey |
7 |
Nablûs |
Süleyman Bey |
8 |
Leccûn |
Kemal Bey |
9 |
Kerek-Şevbek |
Hasan Bey |
10 |
Hums |
Keyvan Bey |
1470 tarihli bir arşiv vesikasında Şam beylerbeyiliği Şam, Gazze, Nablus, Safed,
Trablus, Cebele, Hums, Aclûn, Leccûn ve Kuds-i şerîf olmak üzere yine on sancaktır.78
Fakat, 1469/70 tarihli Şam sancağı mufassal tahrir defterinde Tedmür’ün,79 1 471 tarihli
bir defterde Kerek-Şevbek’in80 ve aynı tarihli bir başka defterde de Beyrut ve Sayda’nın
sancak olarak yer alması84, Şam beylerbeyiliğinin bu zamanda aslında 13 sancaktan
müteşekkil olduğunu göstermektedir. Bunlardan Beyrut ve Sayda Şam sancağının kaza
merkezleri idiler. Tedmür ise Şam’ın kuzey-doğusunda yer alan eski bir merkez olup,
1444 yılında da sancaktır ve başında Sinan Bey bulunmaktadır81.
1468-1474 yılları arasında hazırlanmış olan bir Sancak Tevcih Defteri’ndeki listede
Tedmür, Beyrut ve Sayda ile deftere sonradan ilave edildiği anlaşılan Salhat sancağını da
-ki Cebelü’d-Durûz’un güneyinde ve Büşretü’ş-Şam’ın doğusundadır- Şam
beylerbeyiliğine tabi olarak görmekteyiz82.
Haleb beylerbeyiliğinin teşkilinden sonra, 1479 yılında bu defa Trablus83
beylerbeyiliği teşkil edilmiş ve daha önce Şam’a tâbi olan Trablus, Hums ve Cebele
sancakları ile Haleb’e tâbi olan Hama ve Selemiye sancakları bu beylerbey iliğe dahil
edilmişlerdir84. Böylece Şam beylerbeyiliği sınırları bu zamanda daha da küçülmüştür.
Öte taraftan, 1578-1588 yılları arasında hazırlanmış olan bir Sancak Tevcih
Defteri’ndeki sancak listesinde Salhat ile Beyrut ve Sayda’nın merfu‘ yani ref edilmiş
olduğu ifade edilmektedir.85 Bunlardan Beyrut-Sayda ve Safed sancakları 1614 yılında
Şam’dan alınarak müstakil beylerbeyilik yapılmıştır.86
XVI. yüzyılda Şam vilâyeti beylerbeyilerinin isim ve göreve atandıkları tarihler
aşağıdaki Tablo-7’de gösterilmiştir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, 1516-1584 yılları
arasında87, yani 68 yıllık dönem içerisinde, Şam vilâyeti yönetimine 34 beylerbeyi tayin
edilmiştir. Suriye Vilâyeti Salnamesi’nden yer alan ve Şam beylerbeyilerini gösteren
listeden anlaşıldığına göre, bunların görev süreleri en az 1 ay, en fazla ise 6 yıl olmuştur.
Şam beylerbeyilerinden bazıları 2’şer kez, bazıları da 3’er kez bu göreve atanmışlardır.
Tablo-7 XVI. Yüzyılda Şam Vilâyeti Beylerbeyileri (1516-1584)
Sıra No Beylerbeyiler Tayin tarihi
1 Yahşi oğlu Ahm9e4d Paşa88 1516
07
10 Lütfi Paşa (2. defa)97 1433
* 1
18 Piri Paşa (2. defa)102 1449
23 Hüsrev Paşa (2. defa)106 1462
33 Hasan Paşa (2. defa)114 1582
V. Şam Beylerbeyiliğine Tâbi Olan Sancakların Kaza ve Nahiye Taksimatları
Beylerbeyiliği teşkil eden sancaklar askerî-idarî bakımdan nahiyelere ayrılırken,
idarî-adlî bakımdan da “kaza”lara ayrılmaktadır. Kadının sorumluluk bölgesini ifade eden
kaza, bir taraftan ticarî ve diğer taraftan kültürel üstünlüğü ile, yani çevresinin merkezi
olmuş bir kasaba veya şehir ile, böyle bir topluluk merkezini çevrelemiş köylerin teşkil
ettiği idarî bir birliği ifade etmektedir.115 Kazalara merkez görevi yapan kasabalar ve
şehirler genellikle Osmanlı döneminden önceki devirlere kadar (Bizans, Roma veya daha
eski) giden uzun bir tarihe sahiptirler.116 Bazen kazalar, Haleb Türkmenlerfnde olduğu
gibi, belirli bir kasaba veya şehir olmaksızın, bir Türkmen İli’ni de kapsayabilmektedir.
Fakat bu durum, genel kâideyi bozmayan ve pek yaygın olmayan bir kaza biçimidir.
Osmanlı idarî düzeninde kaza merkezleri ile kasabalar “nefs” olarak ifade
edilmiştir. Kazalar nahiyelerden, nahiyeler de köy (karye) ve mezraalardan (ekinlik)
teşekkül etmektedir.
XVI. yüzyılda Şam vilâyetini teşkil eden sancakların kaza ve nahiye taksimatları
aşağıda ayrı başlıklar altında incelenecektir.
Şam sancağı, aynı adla anılan vilâyetin (beylerbeyiliğin) “paşa sancağı” yani
merkez sancağı olup, batı sınırı Akdeniz’e kıyıdır. Doğu kesimi ise çöldür. Şam’ın
kuzeyinde Trablus, Hums ve Tedmür sancakları, güneyinde ise Leccûn ve 'Aclûn
sancakları yer almaktadır (bkz. Harita-1).
Şam sancağı117 1522 yılında Mahrûse-i Şam, Ba‘albek, Beyrut, Sayda, Kerek-Nûh
ve Kârâ olmak üzere 6 kazaya taksim edilmişti118 ve 1523 yılında sancağın 19 nahiyesi
vardı. Bunlar, Ba‘albek, Beyrut, Cürd-i Beyrut, Cubbetü’l-Assâl ve’l-Kârâ, Dârânî ve’l-
Billân, el-Metn, Garb-i Beyrut, Gûta ve ’l-Merc, Hammâre ve Şûfü ’l-Beyâd, Havrân,
Kisrevân, Kerek-Nûh, Cizzin ve Şûfü ’l-Harradîn, Sayda, Şûf İbn Ma ‘an, Şa ‘ra ve
İklimü ’z-Zebîb, Vâdiü ’l- ‘Acem, Vâdiü ’t-Taym ve Hûla, Zebedânî ve Vâdî Berada adlı
nahiyelerdir.119
1569/1570 tarihli mufassal defterlerde120 Şam sancağının bu defa 49 nahiyeden
meydana geldiği görülmektedir. Bu nahiyeler, Gûta, Merc, Kalemûn, Cubbetü ’l-Assâl,
Vâdî Berada, Zebedânî, Kûrna, Şûfü’l-Harradîn, Şûfü’-l-Beyâd, Hammâre, Vâdiü ’t-
Taym, Arkûb, Hûla, Şa‘râ, İklîmü’z-Zebîb, İklîmü’l-Billân, İklîmü ’d-Dârânî,
Vâdiü’l’Acem,121 Kârâ, Ba ‘albek, Kerek-Nûh, Cebel-i Kisrevân ve ’l-Harradîn, Beyrut,
Metn, Cürd, Garb, Sayda, İklîmü’t-Tuffâh, İklîm-i Şûmer, Cizzîn, İklîm-i Harnûb ve Şûf
İbn-iMa‘an122 ile Havrân kazasına tâbi olan BenîKilâb, Ceydûr, Cevlân-ı Garbî, Cevlân-
ı Şarkî, Batîha, Benî Mâlikü ’l-Eşrâf Benî Neşiyye, Benî Mâlikü ’s-Sadîr, Belîsta?, Benî
Sırma?, Benî Kinâne, Benî el-E‘sâr, Beni Muklid, Beni ‘Atike ve Kefârât, Beni Cehîm
(Benî Cehme), Benî ‘Usba, Benî Abdullah123 adlı nahiyelerdir. Bu idarî taksimat
1596/1597 yılına ait tahrir defterlerinde de aynen görülmektedir.124
Suriye’nin ikinci önemli kenti olan Haleb, Suriye iç yaylalarının kuzey-batı ucunda
Toroslar’ın son tâli sırtlarından çıkan Kuveyk ırmağının kenarında kurulmuştur.
Haleb sancağı, 1549 yılına kadar Şam beylerbeyiliğine bağlı kalmış, bu tarihten
itibaren ise müstakil bir beylerbeyilik haline getirilmiş ve Haleb sancağı da bu
beylerbeyiliğin paşa sancağı olmuştur.
Haleb sancağının kuzeyinde Antep ve Maraş, güneyinde Hama ve Trablus
sancakları, doğusunda Fırat nehri, batısında ise Akdeniz ile ‘Üzeyr sancağı yer
almaktadır.
Haleb sancağı 1522 yılında 10 kazaya taksim edilmiş olup, bu kazalar ile bunlara
tâbi olan nahiyeler şunlardır:125
Merkez kaza (Mahrûse-i Haleb, Cebel-i Sem‘ân, Matah, Cebbûl ve Bâb), A‘zâz
(A‘zâz ve Kilis, Menbiç, Com, Râvendân), Hârim (Hârim, Cebel-i A‘lâ, Cebel-i Barîşa
ve Halkalar), Sermîn (Sermîn, Cebel-i Samâk ve Cebel-i Benî ‘Alîm), ‘Amik, Bakrâz
(Bakrâz ve Derbsâk), Erîhâ (Zâviye ve Rûc), Şeyzer (Şeyzer, Kefr Tâb, Efâmiye ve
Masyâf), Yörük, Ma‘arra.
Bu kaza taksimatı sonraki yıllarda değişikliğe uğramıştır. Ma‘arra126 ve Şeyzer
kazaları Hama’ya bağlanırken Bakrâz (Bakrâs) kazası da ‘Üzeyr’e bağlanmıştır. Ayrıca,
Antakya sancağı kaldırılarak Haleb’e dahil edilmiş, A‘zâz ise 1527 yılında müstakil
sancak yapılmıştır.
1520 yılında Haleb sancağı 21 nâhiyeden müteşekkildir. Bu nahiyeler, Cebel-i
Semân, Matah, Cebbûl ve Nukre-i Benî Esed ve Hâs (Cebbûl), Bâb, Menbiç, A‘zâz,
Râvendân, Com, ‘Amik, Hârim, Halkalar (Halka), Cebel-i A ‘lâ, Cebel-i Barîşa, Rûc,
Zâviye, Sermîn, Cebel-i Samâk, Cebel-i Benî ‘Alîm, Kefr Tâb, Şeyzer ve Efâmiye’dir.127
Öte taraftan, daha önce Antakya sancağını teşkil eden Antakya, Kuseyr, Altun-özü,
Süveydiye, Şuğur ve Cebel-i Akra’ nahiyelerini de 1523 yılından itibaren Haleb’e bağlı
olarak görmekteyiz.128
1520 yılında Antakya sancağına bağlı olan Bakrâz,129 Derbsâk (Gündüzlü) nahiyesi
ile birlikte, 1522’de Haleb’e bağlanmıştır.130 Fakat, Derbsâk’ın 1523 yılında bu defa
Antep (Ayntâb) sancağına bağlandığı, 1526 yılında da tekrar Haleb sancağına dahil
edildiği anlaşılmaktadır.131 Bu arada, 1520 yılında Şeyzer nahiyesi içerisinde yer alan
Masyâf kasabası132 1526’da çevresindeki köylerle birlikte müstakil nahiye yapılmış, buna
karşın 1520 yılında müstakil bir nahiye olarak gördüğümüz Efâmiye ise Şeyzer
nahiyesine dahil edilmiştir.133
1520 ve 1526 yılı tahrir defterlerinde Haleb’e bağlı olan A‘zâz, Kilis ve Com
nahiyeleri, Ekrâd taifesi ile birlikte, 1527’de A‘zâz sancağını (Ekrâd) teşkil etmiştir.134
Görüldüğü gibi, Haleb’in Osmanlı yönetimine girmesinden sonra, 1520-1526
yılları arasında, yönetimle alakalı hususları kolaylaştırmak ve bu süre zarfında meydana
gelen aksaklıkları gidermek maksadıyla, Haleb’in idarî taksimatında sık sık değişiklikler
yapılmıştır. Yapılan bu değişiklikler neticesinde, 1536 yılında Haleb sancağının aşağıda
ifade edilen 27 nahiyeden meydana geldiği görülmektedir:
Cebel-i Sem ‘ân, Menbiç, Cebbûl, Bâb, Matah, Râvendân, Amik, Derbsâk, Bakrâz,
Hârim, Cebel-i Barîşa, Cebel-i A ‘lâ, Halka, Antakya, Altun-özü, Kuseyr, Şuğur, Cebel-i
Akra‘, Süveyde, Şeyzer, Masyâf, Kefr Tâb, Zâviye, Rûc, Cebel-i Benî ‘Alîm, Cebel-i
Samâk, Sermîn135.
Hama’nın kuzeyinde Haleb136, batısında Trablus, güneyinde de Hums yer
almaktadır. Sancağın doğusu ise çöldür.
Hama ve Humus XVI. yüzyılın ilk yarısında birlikte bir sancağı teşkil
etmektedirler. Bu yüzyılın ortalarında birbirinden ayrılarak her biri müstakil sancak
haline getirilmiştir.
Sancağın, 1522 yılında Hama ve Hums olmak üzere iki kazası vardı.137 Daha
sonraları Ma‘arra da bu sancağa dahil edilmiştir. Fakat bu durum uzun sürmemiş, XVI.
yüzyılın ortalarında Ma‘arra müstakil sancak yapılmıştır. Buna karşın daha önce Haleb’e
bağlı olan Şeyzer ve Masyâf kasaba ve köyleri ise Hama’ya bağlanmıştır. Hama
sancağının, XVI. yüzyılın ikinci yarısında Hama, Bârin, Şeyzer ve Masyâf olmak üzere 4
nahiyesi vardı. Bunlardan Hama, Şeyzer ve Masyâf kasabaları birer kaza merkezi idiler.138
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Hums (Hıms ve Humus olarak da telaffuz
olunmaktadır), XVI. yüzyılda Hama ile birlikte bir sancağı teşkil ediyordu. Bu yüzyılın
ortalarına doğru bu iki merkez birbirinden ayrılarak her biri müstakil sancak yapılmıştır.
Buna göre, Hums sancağının kuzeyinde Hama, güneyinde Şam, doğusunda Tedmür ve
batısında da Trablus sancakları yer alıyordu.
Hums sancağı, Kanuni döneminde Hums, Hısnü’l-Ekrâd ve Menâsif olmak üzere 3
nahiyeden meydana geliyordu. Sancağın kazaları ise Hums ve Hısnü’l-Ekrâd idi.139
Bunlardan Hısnü’l-Ekrâd kazası XVI. yüzyılın başlarında Trablus sancağına bağlı
bulunuyordu. Hums sancağının 1470 yılında da Hums, Hısnü’l-Ekrâd ve Menâsif olmak
üzere 3 nahiyesi vardı.140
Doğu Akdeniz kıyı şeridinde yer alan Trablus’un (Trablus-ı Şam ya da Şam
Trablusu) batısında Akdeniz, kuzeyinde Haleb, güneyinde Şam, doğusunda da Hama ve
Hums sancakları yer almaktadır.
Tablo-8 1422 Yılında Trablus Sancağı Kazaları141
Kazalar Nahiyeleri
Nefs-i Trablus Zâviye, Cübeyl, Zanîn, Petrûn (=Betrûn), Fütûh-i Benî Ricâl (=Fütûh-i Benî
Rehhâl), Müneytira, Arkâ, ‘Akkâr, Büşerray (=Büşerrâ)
Hısnü’l-Ekrâd Merkab, Menâsif, Sâfitâ, Antartûs, Mi‘ar, Ulleyka
Cebele Sahyûn, Lazkiye, Havâbî, Balâtnis, Kadmûs, Kehf, Manîka, Kuley‘a
Yukarıdaki Tablo-8’de de görüleceği üzere, 1422 yılında Trablus’un Nefs-i
Trablus, Hısnü’l-Ekrâd ve Cebele olmak üzere 3 kazası vardı. Bunlardan Cebele kazası,
XVI. yüzyılın ikinci yarısında, müstakil bir sancak haline getirilmiş, Hısnü’l-Ekrâd ise
Hums sancağına bağlanmıştır.
1423 yılında Trablûs’un 29 nahiyesi vardı ve bunlar; Kûrâ (=Kûre), Enfe, Cübeyl,
Petrûn (=Betrûn), Fütûh-i Benî Rehhâl, Müneytira, Zanniye, ‘Arkâ, Menâsif, Sâfîtâ,
Büşerray, ‘Akkâr, Zâviye, Hısnü’l-Ekrâd, Mî‘âr, Antartûs, Havâbî, Kadmûs, Ulleyka,
Manîka, Kehf, Kuley‘a, Merkab, Cebele, Balâtnis, Sahyûn, Berziye, Lazkiye, Vâdi-i
Kandil142 adlı nahiyelerdi. Fakat, Hısnü’l-Ekrâd ile Menâsif XVI. yüzyılın ilk yarısında
Hums sancağına bağlanmış, Kûre ve Enfe ise birleştirilerek tek nahiye yapılmıştır. Buna
göre, 1447 yılında Trablus’un 24 nahiyesi olup, bunlar; Zâviye, Kûre ve Enfe, Cübeyl,
Petrûn, Fütûh-i Benî Rehhâl, Manitra, Büşerray, Zanniye, ‘Arka, ‘Akkâr, Sâfîtâ, Mî ‘âr,
Antartûs, Kuley‘a, Kehf, Kadmûs, Havâbî, Manîka, ‘Ulleyka, Merkâb, Cebele, Balâtnîs,
Lazkiye, Sahyûn ve Berziye adlı nahiyelerdi. 141 Ayrıca, bu zamanda Trablus sancağında
Trablus, Enfe, Petrûn, Müneytira, ‘Arka, ‘Akkâr, Sâfîtâ, Antartûs, Kadmûs, Havâbî,
Manîka, ‘Ulleyka, Merkâb, Cebele, Balâtnîs, Lazkiye ve Sahyûn olmak üzere 17 “nefs”
yani kaza ve nahiye merkezi vardı. Bu merkezlerden, Trablus şehrinden sonra, en büyük
olanları, sırasıyla, Lazkiye (672 hane, 137 mücerred, 44 imam vergi nüfusu vardı) ve
Cebele idi (449 hane, 130 mücerred, 14 imam vergi nüfusluydu). Cebele, yukarıda da
belirttiğimiz gibi, XVI. yüzyılın sonlarına doğru müstakil bir sancak yapılmış ve
Trablus’un birçok nahiyesi bu yeni sancağa bağlandığı için 1571/72 yılında sancağın
nahiye sayısı 14’e düşmüştür. Bu nahiyeler; Zâviye, Kûre ve Enfe, Cübeyl, Petrûn, Fütûh-
i Benî Rehhâl, Müneytira, Büşerray, Zanniye, ‘Arka, ‘Akkâr, Sâfîtâ, Mî‘âr, Antartûs ve
Kuley‘a143 olup, aynı idarî taksimatı 1596 yılında da görmekteyiz.144
Cebele, Trablus sancağının bir kazası iken XVI. yüzyılın ikinci yarısında müstakil
bir sancak yapılmıştır. Sancağın kuzeyinde Haleb, güneyinde Trablus, doğusunda Hama
ve Ma‘arra sancakları, batısında ise Akdeniz yer almaktadır.
Cebele sancağı 1571 yılında Cebele, Petrûn, Havâbî, Kehf, Kadmûs, Manîka,
‘Ulleyka, Balâtnis, Lazkiye, Sahyûn ve Berziye olmak üzere 11 nahiyeden müteşekkil
idi.145
7. Kudüs (Kuds-i Şerîf) Sancağı
Kudüs’ün kuzeyinde Nablûs, doğusunda Lut Gölü ve Aclûn sancağı, batısında da
Gazze ve Remle yer almaktadır.
Muhtelif kutsal mekanların da yer aldığı Kudüs sancağı, 1521 yılında Kuds-i şerîf,
Halilü’r-Rahmân ve Kerek (Şevbek ile birlikte) olmak üzere üç kazadan meydana
geliyordu.146
1523 yılında Kudüs sancağının Gazze sancağına dahil edildiği,147 fakat daha sonra
tekrar müstakil sancak yapıldığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, daha önce Kudüs’ün
kazaları içerisinde yer alan Kerek ve Şevbek, sonradan ‘Aclûn sancağına bağlanmıştır.148
Bundan dolayı Kudüs sancağı, XVI. yüzyılın ikinci yarısında, Kudüs ve Halilü’r-Rahmân
olmak üzere iki nahiyeden oluşmaktadır. 149
Gazze, Şam vilayetinin Mısır’a taraf olan güney sınırında bulunmaktadır.
Gazze’nin güney-batısında Sina Çölü, batısında Akdeniz, doğusunda Kudüs ve Halilü ’r-
Rahman, kuzeyinde de Nablûs yer almaktadır.
Gazze’nin 1557 yılında Gazze ve Remle adlı iki nahiyesi ile iki kaza merkezi (Nefs¬
i Gazze, Nefs-i Remle) vardı.150 Tarihsiz olan bir başka defterde de aynı idarî taksimat
görülmektedir.151
Safed’in kuzeyinde ve doğusunda Şam, güneyinde Leccûn, batısında da Akdeniz
bulunmaktadır. 1448 yılında sancağın Cîre, Tebnîn Benî Başâre, Şakîf, Taberiyye ve
‘Akkâ adlı 4 nahiyesi ile bir kaza merkezi (Nefs-i Safed) vardı.152 Aynı idarî bölünmeyi
1446 yılında da görmekteyiz.153
Leccûn’un kuzeyinde Safed, güneyinde Nablûs, doğusunda ‘Aclûn ve Şam,
batısında da Akdeniz yer almaktadır.
Sancağın nahiyeleri ise Sâhil-i ‘Atlît, Şafâ, Şa‘râ ve Cenîn’dir.154
‘Aclûn sancağının kuzeyinde Şam, doğusunda Suriye Çölü, batısında Şeria Nehri
ve Lut Gölü, güneyinde de Maan bulunmaktadır. 1448 ve 1496 yıllarında sancağın
‘Aclûn, Benî ‘Alvân, Kûre, Gavr, Salt, Kerek, Cibâl-i Kerek ve Şevbek olmak üzere 8
nahiyesi ile bir kaza merkezi (Nefs-i ‘Aclûn) vardı.155 Bunlardan Kerek ve Şevbek
bölgesi dağlık ve tamamen âsi Arapların yaşadığı bir bölge olmasından dolayı devletin
düzenli olarak vergilerini toplaması ve asayişi sağlayabilmesi oldukça güçtü. Bu nedenle
müstakil sancak yapılarak buraya bir sancakbeyi tayin edilmiştir.164
Nablûs, XVI. yüzyılın başlarında Safed içerisinde yer alıyordu.156 Kuzey-batı
güney-doğu istikametinde uzun bir vadi içinde yer alan Nablûs’un kuzeyinde Leccûn,
güneyinde Gazze ve Kudüs, doğusunda da ‘Aclûn sancağı bulunuyordu. Sancağın batısı
ise Akdeniz'e kıyı idi.
Nablûs sancağının 1448 ve 1496 yıllarında Cebel-i Şâmî, Cebel-i Kıblî, Kâkûn ve
Benî Sa‘b olmak üzere 4 nahiyesi ile bir kaza merkezi (Nefs-i Nablûs) bulunuyordu.157
XVI. yüzyılın başlarında Adana sancağının bir kazası olan ‘‘Üzeyr,158 1 4 23 yılında
müstakil bir sancak olarak görülmektedir.159 Sancağın kuzeyinde Adana ve Sis sancakları,
güneyinde ve doğusunda Haleb sancağı arazisi, batısında da Akdeniz yer almaktadır.
‘‘Üzeyr sancağı, önceleri ‘‘Üzeyr, İskenderun ve Arsuzili nahiyelerinden
oluşurken160, XVI. yüzyılın ikinci yarısında Derbsâk (=Gündüzlü) ve Bakrâs nahiyeleri
de Haleb’den alınarak bu sancağa bağlanmıştır. Nitekim, 1573 yılında söz konusu sancak,
‘‘Üzeyr, Arsûz, Derbsâk ve Bakrâs olmak üzere 4 nahiyeden meydana geliyordu.161 Bu
zamanda İskenderun nahiyesinden ise bahsedilmemektedir.
‘Üzeyr, XVI. yüzyılın ortalarına kadar Şam beylerbeyiliğine bağlı kaldıktan sonra,
Haleb beylerbeyiliğinin teşkili ile birlikte bu yeni vilâyete dahil edilmiştir.
Ayntâb162, XVI. yüzyılın ilk yarısında Şam vilâyetinin kuzey ucundaki sancağını
teşkil ediyordu ve bunun güneyinde Haleb, doğusunda Birecik, kuzeyinde ve batısında da
Zulkadir (Dulkadır) vilâyeti arazisi yer alıyordu. Daha sonraki yıllarda Şam vilâyetinden
alınarak Zulkadir vilâyetine bağlananan Ayntâb sancağının 1523 yılında Ayntâb, Derbsâk
(Gündüzlü), Tell Başer ve Nehrü’l-Cevaz olmak üzere 4 nahiyesi ve bir kaza merkezi
(Nefs-i Ayntâb) vardı.163 Bir süre sonra, Derbsâk nahiyesi Haleb sancağına dahil edildiği
için, Ayntâb sancağı, Ayntâb, Tell Bâşer ve Nehrü’l-Cevâz adlı üç nahiyeden ibaret
kalmıştır.164
Birecik sancağı, Şam vilâyetinin kuzey-doğusunda uç noktada yer alıyordu.
Sancağın batısında Ayntâb, doğusunda Ruha, kuzeyinde Behisni ve güney-batısında da
Haleb sancakları bulunuyordu.
Birecik sancağı, 1536 yılında Birecik, Surûc, ‘Arabân, ‘Atak ve Merzuman olmak
üzere 5 nahiyeden müteşekkildi. Nefs-i Birecik ve Nefs-i Rum-kal‘a ise sancağın kaza
merkezleriydi.165
Adana sancağı166, XVI. yüzyılın ilk yarısında Şam vilâyetine tâbi olup, Haleb
vilâyetinin teşkilinden (1449) sonra buraya bağlanmıştır. Sancağın güneyinde Akdeniz,
batısında Tarsus, doğusunda ‘Üzeyr, kuzeyinde de Sis sancağı ile Karaman vilâyeti
arazileri yer alıyordu.
1422 yılında Adana sancağının167 Adana, Kınık (Şah Meliklü ve Peçenek ile
birlikte), ‘Üzeyr (İskenderûn, Arsuz-ili ve Ağaslu ile birlikte), Berendi, Ayas (Tuzla ile
birlikte), Kara İsalu Hâcılu, Kosunlu ve Kuştemürlü (Kuştemür) olmak üzere 7 kazası
vardı.168 Bunlardan ‘Üzeyr kazası kısa bir müddet sonra müstakil sancak yapılmış,
Kosunlu ve Kuştemürlü de Tarsus’a bağlanmıştır. 1436 yılında sancağın Adana, Yüreğir,
Saruçam, Dündarlu ve Bulgarlu, Hacılu, Ayas, Kara İsalu ve Kınık olmak üzere 8
nahiyesi bulunuyordu.169
XVII. yüzyılın başlarına kadar Haleb vilâyetine bağlı kalan Adana, bu tarihten
itibaren müstakil eyâlet yapılmıştır.170
17. Tarsûs Sancağı
Tarsus sancağı, Şam vilâyetinin kuzey-batı istikametindeki en uç noktada yer
alıyordu. Sancağın güneyi Akdeniz, doğusu Adana, batısı ve kuzeyi de Karaman vilâyeti
arazisi ile çevriliydi. 1419 yılında sancağın Tarsus, Kosun, ve Ulaş adlı üç nahiyesi ile bir
kaza merkezi (Nefs-i Tarsus) vardı.171 Daha sonra Kuştemür nahiyesini de Tarsus’a bağlı
olarak görmekteyiz.172
18. Sis Sancağı
Sis sancağı, Şam vilâyetinin kuzey-batısında ve yine en uç noktada yer alıyordu.
Güneyinde Adana, doğusunda Zulkadir vilâyeti, kuzeyinde ve batısında da Karaman
vilâyeti arazilerinin yer aldığı Sis sancağının iç taksimatı (nahiyesi) yoktu.173
Sonuç
Merc-i Dabık Savaşı’ndan sonra Memlûklar’dan alınan Suriye ve Filistin ile
Anadolu’nun güneyindeki sancaklar, Yavuz Sultan Selim tarafından Şam
beylerbeyiliğinin çatısı altında toplanmıştır.
Gazali isyanından sonra Şam beylerbeyiliğinde yeni düzenlemeler yapılmış,
merkeze rakip olabilecek idarî yapıda değişiklik yapılarak Gazze, Kudüs ve Safed
Şam’dan ifraz edilerek her birinin başına merkezden sancakbeyleri tayin edilmiştir.
Bölgenin hassas yapısı ve merkeze olan uzaklığı da dikkate alınarak 1549 yılında
Haleb beylerbeyiliği teşkil edilmiş ve Şam’ın kuzeyindeki sancaklar buraya bağlanmıştır.
Aynı yüzyılın sonlarına doğru ise bu defa Trablusşam beylerbeyiliği teşkil edilerek Şam
beylerbeyiliğinin sınırları daha da daraltılmıştır.
XVI. yüzyıl boyunca Şam bölgesinde yapılan bu idarî düzenlemelerde, huzur ve
güvenliği korumanın yanı sıra, gelir kaynaklarının da daha iyi yönetilmesi amaçlanmıştır.
374
Halil İnalcık, The Ottoman Empire-The Classical Age 1300-1600, London, 1973, s. 104.
Yaşar Yücel, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Desantralizasyona (Adem-i Merkeziyet) Dâir Genel Gözlemler”,
Belleten, XXXVIII/152 (1974), s. 665.
Halil İnalcık, “Eyâlet”, Encyclopedia of Islam (=EI2), II, s. 722; Feridun M. Emecen-İlhan Şahin, “Osmanlı
Taşra Teşkilâtının kaynaklarından 957-958 (1550-1551) Tarihli Sancak Tevcih Defteri I”, Belgeler- Türk
Tarih Belgeleri Dergisi, XIX/23, Ankara, 1999, s. 56.
Tuncer Baykara, Anadolu ’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I Anadolu ’nun İdarî Taksimatı, Ankara, 1988, s.
87; Halil İnalcık, The Ottoman Empire, s. 117.
İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, İstanbul, 1987, s. 17¬
18.
Selahattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969, s. 123-124; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II,
Ankara, 1983, s. 280-281.
Hoca Sadettin, Tâcü’t-Tevârih, II, İstanbul, 1279, s. 325; Selahattin Tansel,Aynı eser, s. 127.
Solak-zâde, Tarih, İstanbul, 1297, s. 383-384; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Aynı eser, II, s. 282; Tansel, Aynı eser,
s. 127-128.
Müneccibaşı Ahmed, Sahâifü’l-Ahbâr, III, İstanbul, 1285, s. 461; Hoca Sadettin, II, s. 327.
Hoca Sadettin, II, göst. yer; Müneccimbaşı, III, s. 461.
Müneccibaşı III, s. 462; Hoca Sadettin, II, s. 328.
Hoca Sadettin, II, s. 328-329; Müneccimbaşı, III, göst. yer.
Celâl-zâde Mustafa, Selîm-nâme, (nşr. Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar), Ankara, 1990, s. 184.
îbn îyâs, Beda’i’u-zühûr fî veka’i ’i’d-dühûr (nşr. Muhammed Mustafa), V, Kahire, 1963, s. 64.
Feridun Bey, Münşeâtü’s-Selâtîn, I, İstanbul, 1264, s. 399; Celâlzâde, s. 186; Hoca Sadettin, II, s. 331;
Solak-zâde, s. 386.
2190 Hoca Sadettin, II, s. 333.
Silahşor, Feth-nâme-i Diyâr-ı Arab, (nşr. Selahattin Tansel, Tarih Vesikaları, Sayı 17, İstanbul, 1947, s. 308.
Hoca Sadettin, II, s. 334.
Hoca Sadettin, II, s. 334-336.
Muhammed Harb, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi, İstanbul, 1986, s. 71-72.
Silahşor, s. 310; Celâl-zâde, s. 190.
Müneccimbaşı, III, s. 463; Feridun Bey, I, s. 399; Hoca Sadettin, II, s. 338.
Silahşor, s. 313.
Celâl-zâde, s. 194.
Feridun Bey, I, s. 400; Celâl-zâde, s. 195.
Silahşor, s. 315-320; Celal-zâde, göst. yer; Hoca Sadettin, II, s. 349-350.
Celâl-zâde, s. 189; Hoca Sadettin, II, s. 338; Müneccimbaşı, III, s. 463.
Muhammed b. Tûlûn es-Sâlihî ed-Dimaşkî (=İbn Tülün), İ‘lâmü ’l-Verâ bimen vulliye nâiben mine ’l-etrâk
bi-Dimaşki’ş-Şâm el-Kübrâ, (nşr. Muhammed Ahmed Duhmân), Dimaşk, 1963, s. 220.
Silahşor, s. 313; Müneccimbaşı, III, s. 463.
Müneccimbaşı, III, göst. yer; Silahşor, göst. yer.
Hoca Sadettin, II, s. 342; Müneccimbaşı, III, göst. yer.
İbn Tûlûn, s. 228; M. Adnan Bakhit, Aynı eser, s. 19.
Gazali, Ridaniye savaşından önce Tomanbay tarafından da Şam nâibi olarak tayin edilmişti (Celâl-zâde, s.
194; Hoca Sadettin, II, s. 346).
M. Adnan Bakhit, The Ottoman Province of Damascus in the Sixteenth Century, Beirut, 1982, s. 35-36.
G. W. Frederick Stripling, The Ottomans Turks and The Arabs 1511-1574, Urbana, 1942, s. 58.
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, 1984, s. 327.
Hoca Sadettin, II, s. 378; Müneccimbaşı, III, s. 469.
BA, Mühimme Defteri (=MD), nr. 5, s. 240/619; 422/1121; 697/1968; BA, Kâmil Kepeci (=KK), Ruûs
Defteri, nr. 211, s. 61; BA, KK, Ruûs, nr. 216, s. 1.
Bu arşiv vesikasının üzerinde herhangi bir tarih bulunmamaktadır. Ö.Lütfi Barkan 1520-1521 yılları
arasına ait olduğunu tahmin ettiğini ifade etmiştir (Barkan, “H. 933-934 (M. 1527-1528) Malî yılına ait bir
bütçe örneği”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, XV/1-4 (1953-54), s.303). Ancak, bazı
ipuçları, defter halindeki bu vesikanın 1517 yılında hazırlanmış olduğunu göstermektedir. Meselâ, bu
defterde bahsi geçen Sis sancağı beyi Yeniçeriler Kethüdası Mustafa Bey, bu göreve 9 Nisan 1517
tarihinde atanmış (Feridun Bey, Münşeat, I, s. 402.); İzvornik sancakbeyi olarak bahsi geçen Hacı Mustafa
Bey’in de 7 Aralık 1517’de şehit olduğu haberi gelmiştir (Feridun Bey, I, s. 404; Celâl-zâde, s. 208).
Dolayısıyla bu vesikanın 1517 yılı içerisinde hazırlanmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Ö. Lütfi Barkan, Aynı makale, s. 306.
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, Ankara, 1983, s. 308.
Feridun M. Emecen, “Canbirdi Gazali”, DİA, VII, s. 142.
Uzunçarşılı, Aynı eser, II, göst. yer.
İbn Tûlûn, s. 237; Müneccimbaşı, III, s. 476; Uzunçarşılı, II, s. 309; Bakhit, s. 34
Aynı eser, vrk. 117a.
Bu defterin hiçbir yerinde ne zaman hazırlandığına dair her hangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, söz
konusu defterin 1423 tarihli olduğuna dair tarihçiler arasında bir ittifak vardır (bkz M. Ali Ünal, XVI.
Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara, 1989, s. 4).
6623 BA, Aynı defter, s. 293-294.
Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi, Türkiyat Mecmuası, X, (1951-1953), s. 11.
Bkz. Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Anabilim Dalı, (Basılmamış Doktora tezi), Elazığ, 1998, s. 26.
İ. Metin Kunt, Aynı eser, s. 129.
Orhan Kılıç, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin İdarî Taksimatı-Eyalet ve Sancak Tevcihatı,
Elazığ, 1997, s. 12.
İ. Metin Kunt, Aynı eser, göst. yer.
Topkapı Sarayı Arşivi, E. 12321 (Mühimme), s. 84.
Matrakçı Nasuh, Süleyman-nâme, Arkeoloji Kütüphanesi, nr. 379, vrk. 116a-b.
Feridun M. Emecen-İlhan Şahin, Aynı makale, s. 72-73.
BA, Timar ve Zeâmet Tevcih Defteri (=TZTD), nr. 7, s. 405.
Celâl-zâde Mustafa, Tabakâtü ’l-Memâlik ve Derecâtü ’l-Mesâlik, Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 4422, vrk.
13a-b
Kerek-Şevbek sancağının 1556 tarihinde de mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Kerek-Şevbek
sancağından ma‘zûl olan Nimetullah Bey’e 26 Cumâde’l-ulâ 963 (7 Nisan 1556) tarihinde Selemiye
sancağı verilmiştir (BA, MD, nr. 2, s. 52/479). Yine 1561 tarihli bir defterde Şam vilâyeti sancakları
arasında Kerek-Şevbek’in de adı geçmektedir (BA, TZTD, nr. 14, s. 597).
İ. Metin Kunt, Aynı eser, s. 142.
BA, MD, nr. 1, s. 41/34.
BA, MAD, nr. 563, s. 144; Kunt, göst. yer.
Şam bölgesinde ve Kuzey Afrika’da (bugünkü Libya’da) Trablus adı ile iki ayrı vilayet bulunmaktadır. Bu
ikisini birbirinden ayırmak maksadıyla Şam bölgesindekine Trablus-ı Şam ya da Şam Trablusu, diğerine de
Trablus-ı Garb denilmiştir.
BA, MD, nr. 40, s. 110/243, 244.
BA, KK, Ruûs, nr. 262, s. 69-71; Kunt, Aynı eser, s. 159.
BA, MD, nr. 80, s. 141, 363.
1584 yılından sonraki dönemde görev yapan beylerbeyiler hakkında Ruus defterleri ile diğer çağdaş
kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Suriye Vilâyeti Salnâmesi’nde bütün Şam beylerbeyilerinin
isimleri ve görev tarihleri zikredilmekle birlikte, buradaki listede beylerbeyi isimlerinin sıralanmasında ve
göreve atanma tarihlerinde bir hayli yanlışlıklar bulunmaktadır. Meselâ, Gazali’nin göreve atandığı tarih
923 (1517) olarak verilmekte ve Hürrem Paşa’nın yerine Azim Paşa’nın beylerbeyi olarak ismi
geçmektedir. Yine, İsa Paşa’dan sonra Mehmed Paşa’nın (1535), ondan sonra ise sırasıyla Süleyman
(1536), Ahmed (1537), Hüsrev (1539), İsa (1540) ve Piri (1543) paşaların bu göreve atandıkları
belirtilmektedir (Rumî 1310 tarihli Suriye Vilâyeti Salnâmesi, s. 70-72).
Yavuz Sultan Selim, Şam’a geldiği zaman Yahşi oğlu Ahmed Paşa’yı 13 Ramazan 922 (10 Ekim 1526)
tarihinde Şam beylerbeyi olarak tayin etmiştir ( İbn Tûlûn, s. 220). İbn Tûlûn, padişah Şam’a ulaşmadan
önce Yunus Paşa’nın 19 Şaban 922 (17 Eylül 1516) tarihinde Şam nâibi olarak buraya geldiğinden
bahsediyorsa da (İbn Tûlûn, s. 219) Osmanlı kaynaklarında bu hususu teyit eden herhangi bir bilgi mevcut
değildir.
İbn Tûlûn,, s. 228; M. Adnan Bakhit, Aynı eser, s. 19.
Ayas Paşa, Anadolu beylerbeyi iken 3 Şa‘ban 927 (9 Temmuz 1521) tarihinde Şam beylerbeyiliğine
(Kanun-nâme, vrk. 176a), 17 Cemaziye’l-ulâ 928 (14 Nisan 1522) tarihinde de Rum-ili beylerbeyiliğine
tayin edilmiştir (Kanun-nâme, vrk. 177a). Ayas Paşa’dan boşalan Şam beylerbeyiliğine ise Rum-ili
beylerbeyi Ferhad Paşa getirilmiştir (M. Süreyyâ, Sicill-i Osmanî, IV, İstanbul, 1308, s. 15).
İbn Tûlûn, s. 238. Ferhat Paşa’nın bu görevde iken öldüğü anlaşılıyor (Bostan, Kitâb-ı Gazavât-ı Sultan
Süleyman, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3317, vrk. 57b).
Hürrem Paşa, Trablus sancakbeyi iken 929 senesi Receb ayının yirmisinde (4 Haziran 1523) Şam
beylerbeyiliğine tayin edilmiş (İbn Tûlûn, İ‘lâmü’l-Verâ, s. 240), halkın kendisinden şikâyetleri üzerine
ertesi yıl bu görevinden azledilerek Karaman beylerbeyiliğine getirilmiştir (Bostan, vrk. 72a-b).
Süleyman Paşa, 29 Safer 931 (26 Aralık 1424) tarihinde bu göreve tayin edilmiş (İbn Tûlûn, s. 242),
bundan sonra ise Mısır beylerbeyi olmuştur (Bostan, vrk. 72a).
Lütfi Paşa bu göreve 19 Zilkade 931 (7 Eylül 1424) tarihinde tayin edilmiş, 20 Şaban 934 (10 Mayıs 1428)
tarihinde de azledilmiştir (İbn Tûlûn, s. 243).
İbrahim Paşa oğlu İsa Bey, 10 Mayıs 1428’de Şam beylerbeyiliğine tayin edilmiş ve 10 Şevvâl 937 (27
Mayıs 1431) tarihinde de azledilmiştir (İbn Tûlûn, s. 243-244). İsa Paşa’nın tüccarların güvenliğini
sağlamak hususunda yeterince gayret gösteremediği ve tüccarların onu şikâyetleri üzerine bu görevinden
azledilerek Aydın sancağına tayin edildiği anlaşılmaktadır (Bostan, vrk. 127b, 143a).
Mustafa Paşa’nın 10 Zilkade 937 (24 Haziran 1431)’de Şam’a ulaştığı anlaşılmaktadır (İbn Tûlûn, s. 244).
İbn Tûlûn, s. 244-244. Lütfi Paşa, bu görevini ifa ederken 1433’te ölmüştür (Bostan, vrk. 143a).
Hüsrev Paşa, Haleb sancakbeyi iken 20 Zilkade 940 (2 Haziran 1434) tarihinde Şam beylerbeyiliğine
(Tûlûn, s. 246), bundan sonra ise Mısır beylerbeyiliğine tayin edilmiştir (Bostan, vrk. 160a).
104 Ahmed Paşa, Karaman beylerbeyi iken 941 senesi Receb ayında (1434) Şam beylerbeyiliğine tayin
edilmiştir (İbn Tûlûn, s. 246). Bostan’a göre ise Ahmed Paşa, Şam beylerbeyi olmadan önce Zulkadir
vilâyetinin beylerbeyi idi (Bostan, vrk. 160a).
Mehmed Paşa’nın mütesellimi 12 Receb 942 (4 Ocak 1436) tarihinde Şam’a ulaştığına göre (İbn Tûlûn, s.
246) Mehmed Paşa bu göreve 1434 yılı sonlarında atanmış olmalıdır.
Sinan Paşa, 1449’da Anadolu beylerbeyiliğine tayin edilmiştir (Matrakçı, Süleyman-nâme, varak 116b
Ramazan oğlu Piri Paşa, Adana beyi iken 1449’da Şam beylebeyiliğine (Matrakçı, Süleyman-nâme, vrk.
116b), 28 Rebiü’l-ahir 948 (4 Mayıs 1441) tarihinde de yine eski yurdu olan Adana sancakbeyliğine tayin
edilmiştir (Matrakçı, Aynı eser, vrk. 176b).
Muhammed Paşa, bu göreve 28 Rebiü’l-ahir 948 (4 Mayıs 1441) tarihinde tayin edilmiştir (Matrakçı,
Süleyman-nâme, vrk. 176b).
Ahmed Paşa, 14 Safer 962 (8 Ocak 1444) tarihinde (Mühimme defterinde 13 Safer 962) Şam
beylerbeyiliğine (BA, TZTD, nr. 7, s. 442-443, BA, MD, nr. 1, s. 278/1469), 1460 yılı Kasım ayı sonlarında
ise Rum-ili beylerbeyiliğine tayin edilmiştir (BA, MD, nr. 4, s. 160/1644).
Hızır Paşa bu göreve 968 senesi Rebiü’l-evvel ayının başlarında (Kasım 1460) tayin edilmiştir (BA, MD,
nr. 4, s. 160/1644; BA, TZTD, nr. 14, s. 473).
Hüsrev Paşa, Van beylerbeyi iken 7 Rebiülevvel 970 (4 Kasım 1462) tarihinde Şam beylerbeyiliğine (BA,
TZTD, nr. 15, s. 184), 19 Rebiü’l-evvel 971 (6 Kasım 1463) tarihinde de Bağdat beylerbeyiliğine tayin
edilmiştir (BA, KK, Ruûs, nr. 218, s. 47).
Mustafa Paşa, bu görevine 19 Rebi‘ü’l-evvel 971 (6 Kasım 1463) tarihinde tayin edilmiştir (BA, KK, Ruûs,
nr. 218, s. 47).
Ali Paşa bu görevde iken vefat etmiştir (BA, MD, nr. 15, s. 263/1990).
Derviş Paşa, 20 Cemâziye’l-evvel 979 (10 Ekim 1571) tarihinde bu göreve atanmıştır (BA, TZTD, nr. 38,
s. 23).
Cafer Paşa, 14 Cemâziye’l-evvel 983 (21 Ağustos 1575) tarihinde tayin edilmiştir (BA, TZTD, nr. 43, s.
27).
Hasan Paşa, 9 Ramazan 988 (18 Ekim 1580) tarihinde Diyarbekir beylerbeyiliğine tayin edilmiştir (BA,
KK, Ruûs, nr. 239, s. 121).
Behram Paşa, Diyarbekir beylebeyi iken 9 Ramazan 988 (18 Ekim 1580) tarihinde Şam beylerbeyiliğine
tayin edilmiş (BA, KK, Ruûs, nr. 239, s. 121), 6 Şevvâl 988 (14 Kasım 1580) tarihinde ise tekrar Diyarbekir
beylerbeyiliğine tayin edilmiştir (BA, KK, Ruûs, nr. 237, s. 179).
Hüseyin Paşa, Bağdat beylerbeyi iken 6 Şevval 988 (14 Kasım 1580) tarihinde Şam beylerbeyiliğine tayin
edilmiştir (BA, KK, Ruûs, nr. 237, s. 179).
Hasan Paşa, 22 Zilhicce 991 (6 Ocak 1584) tarihinde Haleb beylerbeyiliğine tayin edilmiştir (BA, KK,
Ruûs, nr. 242, s. 88).
M. Akdağ, “Osmanlı Müesseseleri Hakkında Notlar”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Dergisi, XIII/1-2 (1955), s. 83.
XVI. yüzyılda Şam sancağı hakkında ayrıntılı bilgi için M. Adnan Bakhit’in The Ottoman Province of
Damascus in the Sixteenth Century adlı eserine bkz.
Şam sancağının bu zamandaki tahriri BA, TD, nr. 474 (1. cilt), BA, TD, nr. 543 (2. cilt) ve BA, TD, nr. 491
(3. cilt) olmak üzere 3 cilt defterden ibarettir.
BA, TD, nr. 474.
BA, TD, nr. 491.
Tapu Kadastro Gen. Müd. Kuyûd-ı Kadîme Arşivi (=TKA), TD, nr.195; TKA, TD, nr. 177; TKA, TD, nr.
99.
Ma‘arra, Haleb vilâyetinin kurulmasından sonra müstakil sancak olmuştur.
BA, TD, nr. 93.
BA, TD, nr. 109, s. 7.
Enver Çakar, “998 Numaralı Tapu-Tahrir Defterine Göre 1523 Yılında Ayntâb ve Birecik Sancakları”,
Türk Dünyası Araştırmaları, 92 (1994), s. 113.
Kunt, Aynı eser, s. 129. Ayrıca bkz. BA, TD, nr. 93, BA, TD, nr. 146.
XVI. yüzyılın ortalarından itibaren yeni teşkil edilen Ma‘arra sancağı.
TKA, TD, nr. 92; BA, TD, nr. 344; BA, TD, nr. 564; BA, TD, nr. 1052.
TKA, TD, nr. 179; BA, TD, nr. 281.
Kanun-nâme, vrk. 116a.
140 BA, TD, nr. 998, s. 294-296.
Kanun-nâme, vrk. 116a.
TKA, TD, nr. 185.
TKA, TD, nr. 112; TKA, TD, nr. 178; BA, TD, nr. 427, s. 261-321.
63 TKA, TD, nr. 181. Ayrıca bkz. Wolf-Dieter Hütteroth-Kamal Abdulfattah, Historical Geography of
Palestine, Transjordan and Southern Syria in the Late 16th Century, Erlangen, 1977, s. 5.
64 BA, TD, nr. 266, s. 5-6; TKA, TD, nr. 185.
66 Metin Kunt, Aynı eser, s. 129.
67 BA, TD,nr. 258; TKA, TD, nr. 100.
BA, TD, nr. 969, s. 345-396; BA, TD, nr. 450, s. 434-485.
Ayntâb sancağı hakkında bkz. Hüseyin Özdeğer, “XVI. Yüzyıl Tahrir Defterlerine Göre Antep’in Sosyal
ve Ekonomik durumu”, Türk Dünyası Araştırmaları, XVI (1982), s. 5-116.
BA, TD, nr. 373.
Adana hakkında bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Adana”, DİA, I; Yılmaz Kurt, “1572 Tarihli Adana Mufassal
Tahrir Defterine Göre Adana’nın Sosyo-Ekonomik Tarihi Üzerine Bir Araştırma”, Belleten, LIV/209-211
(1991), s.179-308.
77 İlk belgelerde Adana ve Çukurâbâd sancağı olarak geçmektedir.
80 BA, MD, nr. 80, s. 362; BA, KK, Ruûs, nr. 266, s. 68.
82 BA, TD, nr. 229.
83 Sis sancağı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Tapu-Tahrir Defterlerine Göre XVI.
Yüzyılın İlk Yarısında Sis (=Kozan), Tarih Dergisi, 32 (1979), s. 819-892.