ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

SEMANTİK ÜÇGEN ETRAFINDAKİ DÜŞÜNCELER

Bekmaganbetov ŞANJARHAN*
Çev. Emine ATMACA*

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/4 Fall 2011, p. 367-372, TURKEY

ÖZET

Bu makalede, kelime teorisinden yani; bir kelimenin meydana
gelmesinden önceki döneme ait ilişkilerin üzerinde durulmaktadır. Ogden
ve Richards,
The Meaning of Meaning çalışmasında kelime ile anlam
arasındaki bu ilişkiyi, dış dünyadaki göndergelerle sözcükler arasında bir
bağlantının olmadığını buna karşılık nesnelerle kavram, kavramla
sözcükler arasında doğrudan bir bağlantının olduğunu
semantik üçgen
modelini çizerek göstermişlerdir.

Semantik üçgen modelinde kelimeye sadece semantik açıdan
bakılmakta onun ses yapısı göz ardı edilmektedir. Dil biliminde,
semantik
üçgen
modelinin yetersiz oluşuna karşılık, dilin mantıki temelinin
şekillendirilmesinde
türümsel eşkenar dörtgen modeli ilmî açıdan daha
uygundur.

Anahtar Kelimeler: Semantik üçgen, kavram, anlam, varlık, isim
kavramı, mantık kavramı, dilin ünlü sistemi (dilin temel unsurları),
türümsel eşkenar dörtgen

SEMANTIC THOUGHTS AROUND THE TRIANGLE

ABSTRACT

In this article, relationships belonging to previous period than
occurance of a word; namely word theory are emphasized. Ogden and
Richards, expressed these, this relationship between word and meaning,
there is no connection between words and referents exist in outer world,
on the other hand there are direct relationships between objects and
notion, words and notion by drawing model of semantic triangle in their
work
The Meaning and Meaning.

In the model of semantic triangle, word is just considered with a
semantic point of view, its phonetic structure is ignored. In linguistictics,
in spite of the model of semantic triangle’s being inadequate, it is more
suitable that model of (turumsel) rhombus for formalize logical
fundamentals of language in terms of scientific facts.

Key Words: Model of semantic triangle, notion, meaning, presence,
notion of word, notion of logic, sonant system of language (basic facts of
language), (turumsel) rhombus

Kelimenin oluşması veya ses ve anlam açısından uyumlu olabilmesi için varlıklar arasındaki
ilişkiyle ilgili sorular, dilbiliminde olduğu kadar felsefede de benzer konularda fikirler ve
varsayımlar vardır. Günümüzde ortaya atılan teori/ler de bu problemi aydınlığa kavuşturamamıştır.
Lengüistikte, kelimenin ses-semantik düzeninin yapısını ifade edebilmek için
“semantik üçgen”
modeli kullanılmaktadır. İlk olarak 1927 yılında İngiliz dilbilimcileri C. K Ogden ile I. A
Richards'ın1 öne sürdükleri bu şekil için sonradan başka dilbilimciler tarafından bazı eklemeler ve
değişiklikler yapılsa da kelimenin semantik yapısı tam olarak ortaya konulamamıştır.2 Kelimenin
yapısını anlayabilmek için ona sadece
“semantik açıdan” bakmak yeterli değildir, onun semantik
yapısı yanında ses malzemesi de göz ardı edilmemelidir.

ŞEKİL 1

Yukarıdaki üçgende kelimenin meydana gelişindeki temel etkenler tam olarak verilmemiştir.
Bu üçgende, varlık (D) ile kelime (A) arasındaki ilişkinin anlam (B) aracılığıyla belirlenebileceği
anlatılmaktadır. M. Orozov'un açıklamasına göre; semantik üçgeni yorumlarsak, geleneksel ve
yabancı dillerin semantik temsilcileri, başlangıcı, üçgenin (B) köşesinden ya da başka bir
noktasından alsalar da onu diğer köşelerle birleştirmeye çalışmışlardır. İkinci olarak geleneksel
semantik temsilcileri, üçgeni “
kavram (B); kelime (A) ve varlık (D) ilişki kurmaktadır” şeklinde ele
alsalar ortaya
“kelime ile varlık arasında doğrudan ilişki yoktur” diye bilinen eski bir görüş ortaya
çıkmaktadır. Bu sebepten üçgende, AD yüzeyi bütün çizgiyle değil de kesik çizgilerle
birleştirilmiştir.3 Çünkü
anlam, kelime ile ilişki içindedir. Ve ses de anlam ile ilişkilidir. BD
yüzeyinin bir tarafının BD yönlerinde kuvvetlenmesi, anlam ile varlık arasındaki ilişkinin bir
şekilde anlamlandırılmasını ve sonuçta da kavramın varlıkla ilişkili olduğu görüşünün aksine,
varlığın anlamla ilişkisinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Fonksiyonel semantik temsilcileri ise,
kavramla varlık arasında bağlantı ya da ilişki olduğunu kabul etmemiş olsalar da, bu durumu hiçbir
zaman tam olarak ispatlayamamışlardır. M. Orazov, bu görüşlerin tersine
“kavram ile varlık
arasında ilişkinin olmadığı”
biçiminde söylenen temel kuralın kabul edilmesinin mümkün
olamayacağını söyler.

(') Saussure’den sonra Ogden ve Richards’ın Ingiliz dilbilimine yön verdikleri çalışmalarının adı The Meaning
of
Meanig’tir (1936, London). Ogden ve Richards’ın bu semantik üçgen modeline Ullmann, “Semantics, an
Introduction to the Science of Mening
(1962: 54, Oxford) ve Préces de Sémantique Française (Berne s. 27) adlı
çalışmalarında karşı çıkmıştır. (aktaranın notu).

(2)    M. Orazov, Kazak Tilinin Semantikasi A., 1991, s. 71-72

(3)    Sözcüklerin nedensizliği, kesik çizgiyle gösterilmiştir.

Bu şekilde ortaya atılan fikirleri, düşünce eleğinden geçirecek olursak şu sorular üzerinde
durmamız gerekir: 1) İlk önce buradaki
‘kavram’ kelimesini nasıl anlayabiliriz ya da kelimenin
anlam ve semantik yönü nasıl oluşabilir? 2) Kavram ile varlık arasında gerçekten de ilişki
kurulabilir mi, eğer kurulabilirse nasıl bir ilişki kurulmalıdır? 3) Semantik üçgendeki dalların
kavram ve başlangıç yönü nasıl olmalıdır? 4) Kelime, ses açısından semantik üçgende nasıl ortaya
çıkar ve kavramla nasıl bir ilişki kurarak bütünlüğü sağlar?

Bize göre günümüz dilbiliminde herhangi bir kelimenin ‘anlam’ı, sözlükteki anlamı dikkate
alınarak verilmektedir. Kelime, varlığı ya da varlık hakkında düşünceleri pratik olarak ortaya
koymaktadır. Varlığı, sözlük anlamına yerleştirdiğimiz ve ona belli bir bakış açısıyla baktığımızda,
varlıkların anlamlarının fonksiyonlarıyla eş değerde olduğu görülür. Sadece birincisi varlık, ikincisi
(kavram anlamı) ideal semantik türünde görünür. Mesela;
“kitap” kelimesinin nasıl bir anlamı
vardır, dersek
“ad” olarak kitap ismidir. Ve o ismi düşündüğümüzde de akla ilk gelen sadece onun
önceden bilinen kalıplaşmış anlamıdır. Tabii ki, bu kesinlikle kitap kelimesi için değil, genel olarak
kitap hakkında kalıplaşmış başka anlamlar için de geçerlidir. Bizim günümüzde seçtiğimiz anlam
da budur. Bu, bazen kelimenin bir dilin kelime hazînesiyle ilgili anlamı olarak da adlandırılır. İşte,
sözlük anlamı dediğimiz şey de budur. Yukarıda çözümü bulunmuş olan semantik üçgen
hakkındaki fikirlerden, anlamın varlık ile ilişkisi hakkındaki fikirler de kalıplaşmış olarak ortaya
çıkar. Sonradan anlamın kelime ile ilişkisi olduğunun, günümüzdeki anlama bakış açısından doğru
bir fikir olduğu görülür. Ama bu, yalnızca yukarıda adlandırıp gösterdiğimiz varlık anlamıdır.
Yüzeysel olarak bakılırsa varlık, kendini karşılayan varlıkla doğrudan ilişkili olarak görünenle
doğrudan ilişkili olamaz. Yani
“kitap” varlığına, kitap ismi konulduğunda, görünenle gerçek aynı
şey değildir. Bunu anlamak için kelimenin tarihî köken açısından nasıl ortaya çıktığını bilmemiz
gerekir. “Kitap” kelimesini, yapı bakımından şu şekilde ayırabiliriz: ki
(uk- (kavramak, anlamak),
oku) +it (et-fil) +ap (yazmak, harf).
Yani; bu kelime yazılanı oku, anla anlamına gelen eski bir
kelimedir.4 Demek ki “kitap” kelimesi sadece onun bütününe verilen bir ad değildir. Bu kelime
birkaç bağımsız leksikolojik birliklerden ve en önemlisi de tarihî yapılardan oluşmuştur. Şunu
söyleyebiliriz ki, kelimenin yapısında üç kelime vardır. Demek ki, “kitap” kelimesinin yapısında üç
türlü varlık anlamı vardır: 1) anla (okumak); 2) yapmak (fiil); 3) yazmak (isim). Bunların hepsi de
kelimenin varlık şeklindeki anlamlarıdır. Hem eskiden hem de günümüzde bunların hepsi tek tek
kelimeler şeklinde bilinmekteydi. Bu anlamların birini, ikincisinden ayırdığımızda “kitap” ismiyle
ilişki kurulamamaktadır. Hiçbir şekli tam olarak ortaya çıkmamaktadır. Kelimenin sözlük
anlamının varlıkla genel ilişkisini kabul etmeliyiz. Bu ilişkinin de kelimenin ortaya çıkmasıyla
ilgisi olduğunu unutmamalıyız.

Varlığın oluşması için onun mantıki olarak anlam ile ilişkisi kurulmalıdır. Mesela; ev
kelimesinin oluşması için eskiden olduğu gibi, evvela onun dil yapma “sürecinde” şimdiki ev
isminin
“paravan” şeklindeki canlı yapısını bildiren mantıki bir anlamı vardır. Onun bu her
zamanki anlamıdır. Bu, sadece ev kelimesinin oluşumunda değil, daha başka birçok dilde yüzlerce,
binlerce kelimenin (mesela; bir, bütün, hepsi vb.) oluşumundaki anlam yönünün yerine
getirilmesidir. Onun dil açısından malzemesi UP5 sesidir. Ev kelimesinin oluşmasında onun sadece

(4)    Ş. Bekmaganbetov, Tildik Tanım Negizderi jane Tildik Simboldar A., 1999.

(5)    Bugünkü dilbiliminde benzersiz dil seslerinin olduğu bilinmektedir. Yani; sesliler ayrı sessizler ise ayrı ele
alınmaktadır. Dil seslerinin en ilki bir sesli ve bir sessizin doğal organik bütünlüğünü oluşturan
GS ya da SG şeklindeki
bütünlüktür. En eski dil seslerinin hem hece hem söz hem de cümle türündeki haber verme birliğinden olduğu hakkındaki
fikirler, dilbiliminde eskiden beri bilinmektedir. Çünkü devir kullanıcıları en eski kelime gruplarını, iletişim maksadında
kullanmışlar ve ilk sesleri, bir kelime olarak belli bir haber vermeyi amaç edinmişlerdir. Böylece, en eski seslere
“ses-
kelimeler”
denir. Ses-kelimenin bugünkü çok heceli kelime olmadığı gayet tabiidir. Çünkü bu biçimdeki bir birleşik
kelimeyi söylemeye o devirdeki kişilerin
seslendirme aletleri yetersiz kalır.

En eski konuşma dili devrinde, önceki kişilerin el işaretleri (horema) ve ona yardımcı olan ek sesler (sonradan
ortaya çıkan dilin sesli ilk unsurları) ile dilin tam kalıplaşmış döneminde, “yedi çeşit dilin-sesli kuramı”nın birlikteliği

pratik yönü, yüzeysel olarak görünüşteki anlamı, niteliği yani; onun varlık anlamı değil, mantıki
anlamda bir görevi olduğu görülür. Bu açıdan bakıldığında varlığın mantıki açıdan anlamı sonradan
oluşmaktadır. Günümüzde asıl kelime kuruluşunun (eklemeli, heceli) mesela;
kitap kelimesinin
yapılışında bir değil, birkaç mantıki anlamın
(anlamak, yapmak, yazmak) birlikteliği görülmektedir.
Bununla birlikte, bu mantıki anlam ile varlık arasındaki ilişki, B-B doğrultusunda değil, aksine D-B
doğrultusundadır. Yani varlık (ev) kelimesi nasılsa, bir şekilde mantıki anlam (paravan) bu varlığın
şeklini belli ölçüde ilişkilendirir. Kısacası o, bu anlatılana bağlıdır.

Semantik üçgen düşüncesinin savunucuları, anlamın (ama burada mesele sadece varlığın
anlamı hakkındadır) varlıkla ilişkisini kabul eder. Ancak onların bu düşüncesi, varlığın anlamla
ilişkisinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Bu problemin de üzerinde ayrıca durulmalıdır. Tabii ki
varlık, nesnel dünyanın bir parçası yani; varsayılanın dışında yaşamaktadır. Fakat dilbilimciler
arasında dil ilişkisi sürecinde, varlık düşüncesinin kesinlikle ilişkisiz olduğu düşünülmemelidir.
Çünkü düşüncelerin hepsi de aslında bu nesnel dünyanın varlıklarla başladığını kabul eder
niteliktedir. Dilcilere göre mantıki anlamın oluşmasında aklı ya da bilinci görmezden gelmek doğru
olmaz. Tabii ki bu değişim günümüzde kelime kurulum süreciyle, dilin ortaya çıkış devriyle
ilgilidir. Günümüzde yeniden ortaya çıkan kelimeler, önceki hazır kelimeler örnek alınarak
oluşturulsa da, dilciler onun en eski yapıda oluştuğunu düşünmemektedir. Kavrama (isme),
yüzeysel olarak bakıldığında varlık anlamının oluşmasına sebep gibi görünmesinde, insanoğlunun
düşüncelerinin esasları üzerine fikir yürütürsek, yukarıda bahsedilen insan bilincinin öncesinde de
varlık anlamı değil, o varlık hakkındaki mantıki anlamın oluştuğunu düşünmemiz gerekir. Bu
varlık, (ev) hakkında mantıki anlamın (B) canlı şekli, yani görünen (paravan) şekliyle tesadüfen
oluşan belirsiz bir şekil değil, varlıkla (D) ilişkili olandır. Demek ki,
“bilinçte oluşan mantıki
anlam, varlıkla ilişkili değildir”
fikrine katılmamaktayız. Buradaki ilişkinin D-B yönündeki bir
ilişki olduğunu bilmekteyiz. K. A. Allendorf un semantik üçgendeki D (varlık) üçgenini başta
vermesinin doğruluğunu kabul ediyoruz. Yani; anlamın oluşması varlık (eşya) ile doğrudan ilişkili,
ancak varlık anlamıyla değil, yukarıda söylediğimiz gibi mantıki ilişkisiyle olmaktadır.

Günümüzde mantıki anlamın seslerle ilişkisini nasıl anlatabiliriz? Eğer anlam ile sesler
arasında dolaysız bir ilişki varsa, belli bir varlığın bütün dillerdeki kelimeleri ayrı olmaya
mecburdur. Çünkü düşünceye ilmî açıdan bakıldığında, bu düşüncenin bütün insanoğlunun

vardır. Onları şöyle gösterebiliriz: UP, UK, UL, US, UR UT, UN. Bunlardaki U- dildeki bütün seslilerin temsilcisidir.

U

A

A

E

O

Ö

U

U

I

I

P

up

ap

ap

ep

°p

öP

up

üP

ıP

ip

F

uf

af

af

ef

of

öf

uf

üf

ıf

if

B

ub

ab

ab

eb

ob

öb

ub

üb

ob

ib

V

uv

av

av

ev

ov

öv

uv

üv

ıv

iv

M

um

am

am

em

om

öm

um

üm

ım

im

I

*

ay

ay

ey

°y

öy

uy

üy

ıy

iy

Y

*

au

au

eu

ou

öu

uu

üu

ıu

iu

Bununla birlikte bu sesli/sessiz (GS) şeklinde olan varyantların aksine sessiz/sesli olan varyantları da vardır. O
zaman bir tek UP ses-kelimesi dediğimiz yapının dilde, yaklaşık olarak 140 türü vardır. Fakat bazı dillerde bu
varyantların sayısı arttırabilir. Örneğin, ^ (E) seslisini alırsak, o zaman ep, ef, v.s. türleri de eklenir. Tabloda, ilk
satırdaki sesler p, f, b, v, m, i, u sesleri hepsi yedi ses - P sessizinin genetik varyantları, ya da alt ses birimleridir.
Yukarıda verilen yedi çeşit ses-kelimelerin hepsi dile böyle değişiklilerle girebilir. (Ş. Bekmaganbetov, Tildik Tanım
Negizderi jane Tildik Simboldar A., 1999)

geleceği için eşit olması gerektiği ya da bu düşünceye göre bunun etnik esaslara göre ayrılmadığı
görülür. Dil, ses açısından değerlendirildiğinde, biz dilin-seslik esaslar denilen yedi türlü
birlikteliğini dikkate almaktayız. Onlar:
“Un, Um, Us, Ur, Ul, Uk, Up” tur. Kavramın akılda
kalıplaşan mantıki anlamı ile bu mantıki anlamın dil ve yapı açısından şekli arasında bir ilişki
vardır. Çünkü ses açısından görüntüsünün nasıl olması gerektiği, o şeklin akıldaki mantıki
anlamının canlı yapısıyla anlam yönüne katıldığı görülür. Diyelim ki, ev olarak adlandırılan
kavramı, dil ve ses açılarından yapılandırınca o varlığın akılda kalıplaşan mantıki anlamı olan
paravan anlamının canlı yapısı da ortaya çıkar. Bu durumdaki en uygun şekil, UP
“paravan” şekli

gibi. Daha sonrasında da dilimizde ev kavramı, esasen UP-EB, EV.......UY türünü de

seslendirmiştir. Nostratik dillerini araştıranlar da ev anlamını BR (EB+UR) dilin seslik dizisini
vermişlerdir. Ya da kelimenin (yani en eski devirlere katılan, dilin esas unsurlarının) seslik yönünü
ve bu kelimenin (dil açısından şekil unsurları) şekli kavramı hakkında akılda kalıplaşan mantıki
anlamını verir. Ya da A’nın nasıl olması B’nin görünüşüyle açıklanabilir. Bu durum, B-A
istikametindeki sıkı ilişkinin gerekliliğini de gösterir.

Şimdi bu dilin -ses unsurlarıyla varlık arasındaki ilişkisini bulalım. Semantik üçgen
temsilcileri, yukarıda söylediğimiz, dolaysız ilişki olmadığını ve anlam vasıtasıyla oluşturulan
ilişkinin kesik çizgiyle şekillenmesini ki bir dilci olan (K. A. Allendorf) burada dolaysız bir ilişki
olduğunu ve bu ilişkinin bütün çizgiyle şekillenmesi gerektiğini savunur. Biz de bu ilişkiyi kesik
çizgiyle gösterdik; ama bu kelimenin varlık anlamı değil,
“mantıki anlamı” arasındaki ilişkisidir.
Semantik üçgenin önemini anlatanlar, kavram terimiyle anlam terimini değiştirerek vermişlerdir.
Bu düşünce tamamen yanlıştır. Özellikle de mantıki anlam ile gerçek anlam birbirine tamamen
uzaktır. Anlam, belli bir kavram olarak (varlık mantıki açıdan) dilin uygulanışının üstünde oluşan
kesin bir varlık şeklinde görülmüştür.
“Paravan” dediğimiz, mantıki anlam şekline gelindiğinde,
kesin olarak bir varlıkla birleştiği söylenemez. Soyut yapının sıfattaki görünüşü
genel anlam kabul
edilmiştir.

Bu kavram hakkında yapılan kelimelerden (üy, bir, bütün vb), günümüzde kesin olarak varlık
anlamını ifade eder. Bununla birlikte anlamın tanım sürecinin gelişmesinde ortaya görüşler
atılmıştır ki, bu varlığın ilmî tanımıyla ilgili bir durumdur.

Biz, görünüşteki esas mantık anlamlarıyla en eski devirlere ait anlamları tespit ettik. Bunlar,
insanoğlunun sonraki dönemlerine ait dünyayı kavrayışını ifade eder. Ve bu temel kavramlar
(mantıki anlamlar) değişmez ve yok olmaz.

Dilin mantıki temelinin şekillendirilmesinde şekil olarak birbiriyle ortak yüzey olan eşit köşeli
iki üçgenin devam ettirildiği
türümsel eşkenar dörtgen şekli bizce ilmî açıdan daha uygundur.

ŞEKİL 2

Burada, önceki üçgendeki (DBA) D noktası, kavramı; B noktası bu kavram hakkında akılda
oluşan temel görünüşteki mantıki anlamı; A noktası ise, bu mantıki anlamın dil ve ses açısından
malzemesini (yedi türlü dilin seslik esas unsurlarından birini) ifade etmektedir. Yukarıdaki şekilde
bu kavramlar arasındaki devamlı var olagelen karşılıklı ilişkiyi anlattık. Mantıki anlamın (B)
oluşabilmesi için kavramla doğrudan ilişki kurulmalıdır. Ayrıca bu durum, dilin ses malzemesinin
mantıki anlamın şekillenmesinde görev yapan yapıyla da sıkı ilişkisini gösterir.

Ama üçgendeki bu yapı da dil açısından esas unsurların dil ve sese ait malzemeyle
birleşmemesine sebep olur. Bu sebepten biz daha önceden verilen üçgenin (ACB) C noktasında, bu
ikisinin birbirine eklenmesiyle ilgili olarak yukarıda belirttiğimiz dile ait esas unsurların (yedi türlü
esas fiilin mantıki anlamıyla oluşan bütünlüğü) oluşturulduğunu gördük. Bunlar, tabii ki
günümüzde hâlâ düşüncede çok anlamlı kelimeler değildir. Günümüzde kelimelerin meydana
gelişinin nasıl olduğunu, eski parçalanan dil seslerinin dile ait kelime yapımının esas unsurları
olduğunu bilmekteyiz.
Ev kelimesi değil, bu kelimeyi oluşturan “paravan” anlam ile onu
şekillendiren UP, dile ve sese ait esas unsurlardır. Bu dile ait esas unsurlar da dilde her türlü leksik
birliklerin ve farklılıkların oluşmasını sağlar.

KAYNAKLAR

1)    ORAZOV M., Kazak Tilinin Semantikası A., 1991

2)    BEKMAGANBETOV Ş., Tildik Tanım Negizderi jane Tildik Simboldar A., 1999.

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 6/4 Fall 2011