AKHİSAR'DA KARACA AHMET TÜRBESİ
VE
BU TÜRBE İLE İLGİLİ İNANÇLAR
Prof.Dr. Şükrü Halûk Akalın

Anadolu'da bir yatıra, bir türbeye sahip olmayan şehir, ilçe hatta köy yok gibidir. Türk milleti; velîlerin, alpların, benimsediği ve sevdiği şahısların mezarını veya mezarı olduğuna inandığı yerleri, kutsal ziyaret yeri haline getirmiştir. Bu sebeple, pek çok şahsın gerçek mezarını bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. İnsanlarımız sevdikleri, benimsedikleri bu şahısların gerçek mezarlarının kendi şehirlerinde, kendi bölgelerinde olduğunu ispatlayabilmek için adeta birbirleriyle yarış halindedirler. Söz gelimi; Yunus Emre'nin gerçek mezarının kendi bölgelerinde olduğunu iddia eden birçok şehir, ilçe, köy bulunmaktadır; Sarı Saltuk'un Anadolu ve Balkanlarda on iki makamı belirlenmiştir.

Yatırların bir kısmı ise, sadece yatırın bulunduğu çevrede tanınan mahallî velîlere , hayalî velîlere aittir. Hastaların, genç kızların, çocuksuz gelinlerin, dertlilerin, dertlerine çare aradıkları yerlerden biri de bu ziyaret yerleridir. Ziyaretlerde dualar okunur, adaklar adanır, mumlar dikilir, sadakalar verilir, hayırlar dağıtılır. Yatırın yakınındaki ağaçlar, bağlanan bez parçalarıyla rengârenk bir görüntüye bürünür. Bu âdetlerin kökleri farklı inanç sistemleri içerisinde yüzyıllar ötesine uzanmaktadır. Din adamlarının bu âdetlerin çoğunun dinimizde bulunmadığını söylemelerine rağmen halkımız, yüzyıllardan beri büyük bir hürmet ve kesin bir inançla yatırları ve türbeleri ziyaret etmektedir.

Yurdumuzun çeşitli yerlerinde makamları ve türbeleri olan kişilerden biri de Karaca Ahmet'tir. Belirleyebildiğimiz kadarıyla Karaca Ahmet'in Afyon- İhsaniye'ye bağlı Karacaahmet köyünde ; Ankara-Beypazarı'nda ; Sakarya-Geyve'ye bağlı Paşalar köyünde ; Uşak-Ulubey'de ; Manisa-Akhisar'a bağlı Karaköy'de , Horozköy'de Eşme'nin Karacaahmet köyünde ; İstanbul-Üsküdar'da , Bursa-İnegöl civarında , Isparta-Barla'da , Aydın'da ve Üsküp'te Tekkeköy'de türbe ve makamları bulunmaktadır. Hiç şüphesiz bunlardan en tanınmışı Üsküdar'da bizzat Karaca Ahmet'in adıyla anılan mezarlıkta bulunanıdır.

XIV. yüzyılda yaşadığını bildiğimiz Karaca Ahmet hakkında bildiklerimiz son derece sınırlıdır . Aslen Horasanlı olduğu, bir hükümdar ailesinden geldiği, Anadolu'ya göçerek Akhisar yakınlarına yerleştiği, burada ömrünü ibadetle geçirdiği, ölümünden sonra buraya gömüldüğü konusunda Tevârih-i Al-i Osman' da , Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde , Şakayık-ı Numaniye'de , Neşrî Tarihinde ve Kamusü'l-alâm'da az-çok ortak bilgiler bulunmaktadır. Ancak, bu kaynaklardaki bilgiler Karaca Ahmet'in hayatını bütün yönleriyle ortaya koyacak özellikte değildir.

Karaca Ahmet'in akıl hastalarını tedavi ettiği de bilinmektedir. Bu yönüyle Karaca Ahmet sadece kerametleri olan bir velî değil, aynı zamanda bir halk hekimidir .

Karaca Ahmet'in Üsküp'te de bir türbesinin bulunması dikkat çekmektedir. Makedonya'da Karaca Ahmet'in etkileri üzerinde duran Hasluck, Hıristiyan azizi George'un adının telaffuzunun Karaca'ya benzemesi sebebiyle, Aziz George'a ait menkıbelerin İslâmileştirilerek Karaca Ahmet'e izafe edildiğini yazmaktadır . Böylece Balkanlarda İslâmiyetin yayılması sırasında Hıristiyanlar kolayca Karaca Ahmet'i dolayısıyla da İslâmiyeti benimsemişlerdir. Benzer olay, Aziz Nicolas (Svity Nikola)'a ait menkıbelerin Sarı Saltuk'a mal edilmesinde de görülmektedir . Bu durum, İslâmiyetin Türkler tarafından kabule başlandığı yıllarda ve daha sonra Anadolu'da İslâmiyetin yayılması sırasında yaşanmıştır. Orta Asya'da tekkelerin çoğu, eski Budist mabedlerinin yerine veya yakınlarına kurularak, Budist azizlerine ait menkıbelerin İslâmileştirilmesine çalışılmıştır . Türklerin Anadolu'ya gelişiyle de tekkeler, kilise ve manastırların yerine veya yakınlarına kurulmuş, Hıristiyan azizlerinin kültleri menkıbeler aracılığıyla İslâmileştirilmiş, böylece bölgedeki Hıristiyan ahalinin Müslümanlığı kolayca kabul etmesi sağlanmıştır .

Tarihî kaynaklardaki sınırlı bilgilere karşılık, menakıb-nâmelerde menkıbevî hayatına ait bilgilerin çokluğu dikkati çekmektedir. Bektaşi menakıb- nâmelerinde Karaca Ahmet ile ilgili menkıbelere rastlamak mümkündür. Noyan, eserinde bu menkıbeleri özetleyerek vermiştir . Karaca Ahmet ile Hacı Bektaş-ı Velî'nin karşılaşmalarını anlatan menkıbe ise mevcut menkıbelerin en tanınmışıdır. Bu menkıbeyi gözlerden kaçan bir eserden, Sarı Saltuk'un menkıbelerinin yer aldığı Saltuk-nâme'den nakletmek istiyoruz.

Karaca Ahmet ile Hacı Bektaş'a ait meşhur menkıbe, Saltuk-nâme'nin ikinci cildindeki Kıssa-i İbtidâ-yı Evliyâ-yı Rûm başlığı altında anlatılmaktadır. Menkıbeye göre Karaca Ahmet, Hacı Bektaş'ın Anadolu'ya geldiğini işitir ve «Görelüm ne erdür ?» diyerek bir aslana binip bir yılanı kamçı gibi eline alarak dervişleriyle birlikte Hacı Bektaş'ın yanına gider. Hacı Bektaş, Karaca Ahmet'in geldiğini işitince tekkesinin duvarını yararak duvara biner. Duvar, yerinden kalkarak bir at gibi hareket eder. Bu duruma Karaca Ahmet hayran kalmıştır. Mertebesini gören Karaca Ahmet, aslandan inerek Hacı Bektaş'ın elini öper ve ona saygı gösterir. Hacı Bektaş da Karaca Ahmet'i gözlerinden öper. Saltuk-nâme'ye göre Karaca Ahmet, Hz. Süleyman'ın seccadesinde oturmaktadır. Bu sebeple cinlere hükmetmektedir. Melâike de ona mutidir .

Kaynaklardaki Karaca Ahmet hakkındaki bilgilere bu şekilde kısaca değindikten sonra, Karaca Ahmet'in Akhisar'daki türbesini tanıtmak istiyoruz.

Akhisar-Sındırgı karayolunun 14. kilometresindeki Karaköy'ün güneyinde çamlarla kaplı bir tepede Karaca Ahmet'in türbesi bulunmaktadır. Karayolundan geçerken bile dikkatleri üzerine çeken bu tepede böyle bir yatırın bulunması, türbe ve yatırların genel özelliklerini vermek bakımından iyi bir örnektir. Bilindiği gibi bu tür yatırlar, genellikle dikkat çekici bir yerde bulunurlar . Büyük ağaçların, akarsuların olduğu tepelik yerler İslâmlık öncesi inançları içerisinde kutsal kabul edilmiştir. Burada da eskiden mevcut olan akarsu bir depo ile şadırvana bağlanmıştır. Yatırların bir başka özelliği de bulundukları yerlerin normal mezarlıkları içerisinde yer almamalarıdır . Gerçekten de Karaca Ahmet'in mezarı, köyün mezarlığının bir hayli uzağındadır. Gerçi türbenin güneybatı tarafındaki fundalıklar arasında eski bir mezarlık bulunmaktadır, ama bu mezar bu gün tamamen fundalıkların altında kalmıştır.

Türbenin yakın zamanda yapıldığı, kullanılan malzemeden anlaşılmakta- dır. Türbenin içerisindeki tek mezar Karaca Ahmet'e aittir. Türbede ve Karaca Ahmet'in mezarında herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Mezarın uzunluğu normal bir mezarın uzunluğundan fazladır. Altı adım (yaklaşık 4.5 metre) uzunluğundaki mezarın üzerindeki betonun da yakın zamanda döküldüğü görülmektedir. Beton mezarın üzeri yeşil örtülerle kaplanmıştır. Mezarın baş kısmında insan başı şeklinde bir taş bulunmaktadır. Bu taşa da yeşil örtü örtülmüş, taşın üzerine geçirilen beyaz bir tesbihle bu örtü tutturulmuştur. Mezarın baş tarafına gelen yerde yaklaşık otuz santim derinliğinde iki delik bulunmaktadır. Bu deliklerin hemen yanında ise üç su testisi durmaktadır. Bu delikler dışında türbenin tabanı tamamen halıyla kaplanmıştır.

Türbenin güneydoğu kısmında sonradan yapıldığı belli olan bir cami ve türbenin giriş kapısının hemen karşısında da bir şadırvan bulunmaktadır. Türbenin kuzey tarafında ise üzeri kiremitle kaplı odalar bulunmaktadır. Eskiden türbenin bir külliye halinde olduğu anlaşılıyor. Ancak, zamanla bu külliye tahrip olmuş, harabe haline gelmiştir. Türbenin l950'li yıllardaki halini tasvir eden Müderrisoğlu, kerpiçten inşa edilen türbenin etrafında hiçbir bina olmadığını, yalnız türbenin doğusunda ve hemen yakınında bir çeşme ile bina enkazı olduğunu yazmaktadır .

Geçen zaman içerisinde Karaköy halkı türbeye sahip çıkmışlar ve güçlerinin yettiğince türbeyi onarmışlardır. Müderrisoğlu'nun enkaz olarak tanımladığı bina kalıntıları aslına uygun olmasa da yeniden inşa edilerek kullanılır hale getirilmiştir. Türbeyi ilk defa 1991 yılında ziyaret etmiştim. 1992, 1994 ve 1995 yıllarında da türbeyi ziyaret etme fırsatı buldum. Her gidişimde, türbenin ve çevresindeki binaların onarımdan geçirildiğini, çevrenin daha da düzenli hale getirildiğini görüyordum. Bu durum, sadece Karaköy halkının Karaca Ahmet'e ve türbesine verdiği önemi göstermektedir.

Yapılan onarımlar sırasında türbenin giriş kapısının yeri de değiştirilmiştir. Bu gün türbenin kapısı doğuya bakmaktadır. Ancak, türbenin kuzeye bakan duvarındaki basamaklardan ve taşlardan, eskiden türbenin girişinin kuzeyden olduğu anlaşılmaktadır.

Karaca Ahmet türbesinin Karaköy ve çevre çiftçiler için önemi pek fazladır. Köylüler, Karaca Ahmet'in kendilerini tehlikelerden, afetlerden koruduğuna inanmaktadır. Ekim ayında mahsul kaldırıldıktan sonra köylüler ovadan köylerine inmektedirler. Köylerine gelen çiftçilerin ilk yaptıkları iş Dede olarak adlandırdıkları Karaca Ahmet'in türbesini ziyaret etmek, türbede kurbanlar keserek etlerini dağıtmak ve çeşitli hayırlar yapmaktır. Kökeni eski toplumlardaki mevsimlik törenlere kadar uzanan bu inanış, Anadolu'nun pek çok yerinde hâlâ yaşamaktadır .

Karaköylüler, türbe ziyaretlerini genellikle cuma günleri yapmaktadır. Adağı olan, dileği olan köylüler cuma günleri namazdan sonra Karaca Ahmet'in türbesini ziyaret ederek, adakta bulunmaktadır . Dışarıdan gelenler ise ziyaretlerini daha çok pazar günleri yapmaktadır.

Türbedeki adak adama, dilek dileme çeşitli ibadet şekillerine bağlanmıştır. Adakta bulunacak kişiler türbede iki rekât namaz kılıp « Karaca Ahmet'in yüzü suyu hürmetine! » diyerek adakta bulunmaktadır. Dileğinin yerine gelmesinden sonra kişi tekrar türbeye gelip iki rekat şükür namazı kılıp yanında getirdiği kurbanı burada kestirmektedir. Adak kurbanı kestiren kişi kurbanın ancak sağ böbreğini yiyebilir. Girişeceği bir işin hayırlı olup olmadığını öğrenmek isteyen kişiler ise türbede yine iki rekât namaz kıldıktan sonra türbenin içindeki tespihlerden birini imamesinden tutarak aşağıya sarkıtmakta, serbest kalan tesbihin sağa dönmesi halinde bu işin hayırlı olacağını; sola dönmesi halinde ise bu işin hayırlı olmayacağına hükmedilmektedir. Bu İslâmî ibadet şekillerine uydurulmuş bu inanışlardan başka, türbede mum yakmak, çevredeki ağaçlara bez bağlamak gibi İslâmiyet dışı inanışlarda bulunmaktadır. Mezarın baş tarafındaki mum kalıntıları ve türbenin batısındaki ağaçlara bağlanmış bezler, bu inanışların yaygın olarak yaşadığını göstermektedir. Çocuğu olmayan kadınlar, türbe ziyaretinde çocuk sahibi olmak için dilekte bulunduktan sonra ellerini mezarın baş ucunda olan deliklerden birine sokmakta ve delikten eline geçirdiği taşı, toprağı, kumu, tahta parçasını yutmaktadır. Bazen delikten böcek yakalayan kadınların bu böceği yuttukları bile oluyormuş. Yutulan bu nesnenin doğacak çocuğun alnında şekilleneceğine inanılmaktaymış .

İnanışa göre; türbenin içinden, çevresinden, türbenin yakınındaki ormandan bir şey alıp götürmek kişiye zarar vermektedir. Ağaçlardan bir dal bile koparıp götürmek insanın başına dert açabilmektedir. Fahrettin Doğan , çocukluğunda hayır simitlerini taşımak için türbenin yakınındaki ağaçtan bir dal koparmış, bu dala simitleri takıp evine gitmiş. Ancak, gece rüyasına Dede girmiş ve ağaç dalını geri istemiştir. Adağı yerine gelen kişi türbede adak kurbanını kestiğinde kurbanın etini de evine götürememektedir. Bunun için bir uyarı yazısı türbenin girişine asılmıştır. Kesilen kurbanın derisi ise türbede görevli kasaba kalmaktadır.

Köyün adı, bu velînin adından gelmektedir.

Akhisar ve çevresinde Karaköy dedesi olarak bilinen Karaca Ahmet'in türbesi, sadece bu çevrenin değil bütün Batı Anadolu'nun önemli ziyaret yerlerinden biridir. Türbe, zaman zaman yurdun diğer bölgelerinden gelen ziyaretçiler tarafından da ziyaret edilmektedir.


Bilimsel çalışma ve yayınlar sayfasına dönüş.

Ana sayfaya dönüş.



Not. Word 7.0'da yazılan bu yazı HTML'ye çevrilince metindeki dip not numaraları kaybolmuştur. Bu aksaklıktan dolayı özür dilerim.
1)A.Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara, 1984, sf.13
2)Ocak, age, sf.16
3)Nihat Aytürk ve Bayram Altan, Türkiye’de Dini Ziyaret Yerleri, Altınkalem Yayınları, Ankara, 1990, sf.85
4)Aytürk ve Altan, age, sf.98; Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara, 1967, sf.126 vd.
5)Aytürk ve Altan, age, sf.309
6)F.W. Hasluck, Christianity and Islam Under The Sultans, c.2, Oxford, 1929, sf.405; Aytürk ve Altan, age, sf.348
7)Mehmet Emin Müderrisoğlu, Akhisarlı Türk Büyükleri ve Eserleri, İzmir, 1956, sf.5 vd.; Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1982-1983, sf.5610; Hasluck, age, sf.405; Aytürk ve Altan, age, sf.281
8)Müderrisoğlu, age, sf.6
9)Bedri Noyan, Bektaşîlik Alevîlik Nedir, ilaveli 2. baskı, Ankara, 1987, sf.507
10)İ.Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi, c.I, İstanbul, 1976, sf.361 vd.; Mehmet Yaman, Karaca Ahmet Sultan Hazretleri, İstanbul, 1974; Hasluck, age, sf.405; Yurt Ansiklopedisi, sf.4150;
11)Süheyl Ünver, «Hemen Her Yerde Birbirinden Farklı Mistik Folklor ile Telkin Tedavileri Esasları ve Buna Bursa’nın Verdiği Tam Örnek», I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, c.IV, Ankara, 1977, sf.385 vd.
12)Hayrettin İvgin, «Bir Ocaklı ve Üç Hastalığın Sağaltma Yöntemleri», Türk Folkloru, c.II, sayı 22, İstanbul, 1982, sf.17 vd.
13)Bedri Noyan, «Karaca Ahmed Sultan», Türk Folkloru, c.III, sayı 33, İstanbul, 1982, sf.12 vd. 14)Hasluck, age, sf.405
15)Karaca Ahmet hakkında müstakil olarak bilgi veren kaynaklardan bir tanesi de Nezihe Araz’ın Anadolu Evliyaları adlı eseridir.Bkz. Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları, Atlas Kitabevi, İstanbul, 1984, sf.423-430
16)Aşıkpaşazade, Tevârih-i Al-i Osman, İstanbul, 1332, sf.199
17)Evliya Çelebi, Seyahatname, (yay.Z.Danışman), c.13, İstanbul, 1971, sf.56
18)Taşköprizade Ebülhayr Ahmet, Şakayık-ı Numaniye (Hadayıku’ş-Şakayık), (Çeviren Edirneli Mecdi), 1586 (basılışı 1852), c.1, sf.32
19)Mehmet Neşrî, Neşrî Tarihi, (hazırlayan M.A.Köymen), c.2, Ankara, 1984, sf.222 Şemsettin Sami, Kamusü’l-alâm, 1888, c.1, sf.786; Aşıkpaşazade, Tevârih-i 20)Şemsettin Sami, Kamusü’l-alâm, İstanbul, 1888, c.1, sf.786
21)Ali Baki, Eski Bir Türk Halk Hekimi - Karaca Ahmet, İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü Yayını, İstanbul, 1947; Prof.Dr. Ali Haydar Bayat, «Türk Dünyasında Özellikle Anadolu Tıbbî Folklorunda Akıl Hastalıklarının Tedavi Yolları ve Kaynakları», Türk Halk Hekimliği Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı MİFAD yayını, Ankara, 1989, sf.69 vd.
22)Hasluck, age, c.1, sf.276
23)Hasluck, age, c.2, sf.430
24)F.Grenard, Le Turkestan et Le Tibet (La Haute Asie 2), Paris, 1898; Ocak, age, sf.12
25)Ocak, age, sf.12
26)Noyan 1987, age, sf.507 vd.
27)Sarı Saltuk hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız Franz Babinger, «Sarı Saltuk Dede», İslâm Ansiklopedisi, c.10, sf.
28)Saltuk-nâme hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Şükrü Halûk Akalın, «Ebülhayr Rûmî», TDV İslâm Ansiklopedisi, c.10, sf.
29)Ebü’l-Hayr-ı Rûmî, Saltuk-nâme II, (Hazırlayan Dr. Şükrü Halûk Akalın), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:944, İstanbul, 1988, sf. 45
30)Ocak, age, sf.7
31)Ocak, age, sf.7
32)Müderrisoğlu, age, sf.5
33)Manisa, Balıkesir, Uşak ve Aydın’ın köylerindeki köylülerin mahsul öncesi veya mahsul sonrası köylerinde veya köylerinin yakınında kutsal saydıkları ziyaretlere giderek adaklar adadıklarını, kurbanlar kestiklerini, fakirlere et, buğday dağıttıklarına pek çok defa şahit olmuştum.
34)Kaynak kişi Fahrettin Doğan, 52 yaşında, Karaköy doğumlu, çiftçi.
35)Kaynak kişi: Fahrettin Doğan
36) Kaynak kişi: Fahrettin Doğan