ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini  Yazarlar Dizini Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

“PERFORMANS TEORİ” BAĞLAMINDA SÖZLÜ KÜLTÜR ÜRÜNLERİ’NİN
MÜZELENMESİ SORUNU ÜZERİNE BAZI GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER

Dr.Ruhi ERSOY

Bildiride, Performans Teori’nin temel yaklaşımlarına göre, sözlü kültür ürünlerinin
değerlendirilme kriterleri üzerinde durulacak ve söz konusu ürünlerin ele alınış biçimleri tar¬
tışılacaktır. Bu tartışmada iki yaklaşım ön plânda tutulacaktır. Bunlardan birincisi sözlü kültür
ürünlerinin kendi bağlamında müzelenmesi fikri, diğeri ise söz konusu ürünlerden hareketle
oluşturulacak yeni terkiplerin elektronik kültür ortamına aktarılarak medyada kullanılması
fikridir.

1970’li yıllarda ortaya çıkan ‘Performans Teori’; gösterimci, bağlamsal ve icracı ku¬
ram diye Türkçe’ye çevrilmektedir. Başka bir ifadeyle, ‘Performans’ kavramı, ‘icra’ veya
‘gösterim’ anlamında folklorun işlevselliğini ön plâna çıkaran tüm yaklaşımları bünyesinde
toplayan geniş bir şemsiye terim olarak da tanımlanabilir. Söz konusu bu yaklaşımla sözlü
kültür ürünleri, ‘fosilleşmiş kültür’ değerlerinin ötesinde ‘yeni oluşan kültür’ değerlerini ince¬
leyen bir disiplin olma hüviyetine kavuşmuştur (Williams1973, 3-16; Çobanoğlu: 1999, 258¬
264).

Söz konusu ettiğimiz bu kavram, metni anlamak için metnin anlatıldığı ortamı anlama
fikrinden doğmuş, antropoloji çalışmalarının, sözlü kültür ürünlerine uyarlanmasıyla başlamış
ve gelişerek günümüzdeki şeklini almıştır. Bu yöntem ve yaklaşımlar sayesinde sözlü kültür
ürünleri yorumlanabilir hâle gelip anlam ve derinlik kazanmıştır. İnceleme konusu yapılan
herhangi bir sözlü kültür ürününün hangi ortam ve şartlarda icra edildiğini göz önüne alarak
çalışmalar yapan bu yaklaşım, icra esnasında; icra mekânı, icra tarihi, icra zamanı, icra nede¬
ni, icra biçimi, icracı kimliği gibi unsurları context (bağlam) olarak ele alır ve söz konusu bu
unsurları incelemeye dahil eder. (Ekici 1998: 106-120)

Sözlü kültür ürünlerine bu tarz yaklaşımlar sözlü kültür ürünlerini geçmişin kalıntıları
olmaktan çıkarıp neden sonuç ilişkilerinin yorumlanarak değerlendirilmesine katkı sağlamış¬
tır. Zîrâ sözlü kültür ürünleri, toplumun ortak malı olan hazır kalıpların deneyimleri pekiştire¬
cek şekilde biçimlendirilmesiyle oluşan ve yazılı metinden yoksun olduğu için toplum belle¬
ğinde yüzyıllarca gelişerek varlığını sürdüren canlı organizmalar bütünüdür. Sözlü ürünler
halkın bilincinde sözle biçimlendikleri için, sözün ilk kaynağı olan düşünce geliştikçe hazır

’ Gaziantep Üniv. Fen-Ed. Fak. T.D. ve Edb. Böl. T.H.B. A.B.D. Öğr.Gör.

deyişlerin kullanımı da daha ince bir ustalık kazanarak ifade alanını genişletmiştir. (Ong
1995: 50-52).

Bilindiği gibi, sözlü kültürden maksat sadece sözle üretilen edebiyat değildir; sözlü
kültür, insan yaşamının bütününü kapsayan, toplumun ve o toplum içinde fertlerin kendilerini
gerçekleştirme sürecinin tamamını kapsar.

Sözlü kültür alanında yapılan çalışmaların bir sonucu olarak, zamanın ihtiyaçlarına gö¬
re yeni ürünler meydana gelmekte ve bu ürünler sadece köylülerde değil; toplumun bütün
sosyal grupları arasında kendini göstermektedir. (Yıldırım: 198548) Sözlü kültür ürünlerinin
söz konusu bu özelliği, onun canlı bir varlık olduğunu ve bu kültür içinde şekillenen insanla¬
rın bu ürünleri canlandırdığı, hayatın canlılığı ile söz ve günlük hayat aracılığıyla bu ürünlerin
yaşanan güne taşındığı ifade edilebilir.

Sadece metni kaydederek, ihtiyaç duyulan bütün tahlilleri yapabileceklerini farz et¬
mekle halkbilimcilerin yanılgıya düştüklerini belirten Dundes, kaynak şahsın verdiği malzeme
hakkında düşünce belirtmesinin çok nadir olarak teşvik edildiğini belirtir. Halbuki, bu husus,
en çok teşvik edilmesi gereken bir özelliktir diyerek, kaynak şahıslara, anlattıkları malzeme¬
nin önemi hakkında ne düşündüklerinin sorulmasının önemini vurgular. Başgöz ise bu doğrul¬
tuda, kaynak kişinin repertuar çalışmasında ara sözün önemini vurgulayarak metnin anlaşıl¬
masında arasözlerde saklı olan bağlamla ilgili detayların mutlaka göz önünde bulundurulması
gerektiğini vurgular. (Başgöz: 2001, 86/105)

Diğer bir ifadeyle, sözlü kültür çalışmalarında; doku, metin ve bağlam arasındaki iç
içe geçmiş ilişkiyi göz önünde bulundurmak bir mecburiyettir. Bağlamda meydana gelen bir
değişiklik dokudaki bir değişikliği açıkça etkilemektedir. En basit bir örnekle; bayan bir anla¬
tıcı veya dinleyici, gelenek çevresinde kullanılması sakıncalı bir kelimeyi anlatıdan çıkarmasa
da onu değiştirebilir. ( Ekici: 1998)

Diğer taraftan sözlü kültür ürünleri, bir icra ortamında, teatral olarak, icra edilmekte,
oynanmaktadır. Metin, söz konusu bu icra ortamının sadece bir unsurudur, ama icra ortamı
sadece metinden ibaret değildir. İcra ortamında icracının hareketi, dinleyicisi, dekoru ve doğal
olarak sergilenen icra/gösterim ve icra yeri de değerlendirilmeye alınma durumundadır. Sözlü
kültür metinlerinin üzerinde yapılan çalışmaların asıl amacı, söz konusu bu metinleri icra e¬
denleri ve icrasına katılanları, icra ortamını bir bütün halinde anlamak için olmalıdır.

Genel hususiyetleri hakkında bilgi vermeye çalıştığımız sözlü kültür ürünleri doğal
bağlamında üretildiği andan itibaren toplumsal yaşamın dinamiklerini oluşturmaya başlamış¬
lardır. Mitler, destanlar, masallar, halk hikâyeleri, halk inançları, bunlardan bazılarıdır. Söz
konusu ürünler, yaşamlarını doğal ortamda sürdürdükleri yer ve zamanda pek çok sosyo¬
kültürel ihtiyaçlara cevap verip kültürde sürekliliği sağlamışlardır.

Günümüzde küresel ölçekte büyük bir hızla ilerleyen teknolojik gelişmeler, sözlü ü¬
rünlerin kültürel bir değer olarak yaşaması ve yaşatılması için nelerin yapılabileceği hususun¬
da ulusal ve uluslararası bazı kurum ve kuruluşları harekete geçirmiştir. Söz konusu bu çalış¬
malardan birisi de bu ürünleri müzeleme fikridir.

“Müze” kavramı akla ilk önce, zaman içinde donmuş ve dondurulmuş kültürel gös¬
tergelerin sergilenmesi gibi bir düşünceyi getiriyor. Oysa yukarda da değindiğimiz gibi canlı
bir organizma olarak karşımızda duran sözlü kültür ürünlerini nasıl olur da geçmişin kalıntıla¬
rının dondurularak sergilenmesi gerçeğiyle eş tutabiliriz.

Eğer sözlü ürünleri müzelemekten maksat, bu ürünlerin içerisinde adı geçen somut
kültür ürünlerini sözelin somutu gibi algılayıp söz konusu bu objeleri bir araya getirip adına
“sözlü ürünler müzesi” denen sözün sustuğu belleğin olmadığı bir müessese oluşturmaksa
sorun çok kısa yoldan çözülür demektir. Yok eğer niyetimiz sözlü kültür ürünlerini bağlamıy¬
la bir bütün olarak algılayıp, canlı bir gösterim olarak müzelemekse bu kez de daha başka
sorunlarla karşılaşırız.

Örneğin adı müze olarak oluşturulacak bir mekânda, sözlü kültür ürünü kapsamına gi¬
ren bir ürün olarak, gelenek temsilcisi aşıklara bu mekânda sürekli icrada bulundurduğumuzu
düşünelim. Doğal icra bağlamından kopartılmış ve sun’î bir bağlamda icra yaptırılan bu sa¬
natkârlar icrasını, performansını ne kadar doğal sergileme imkânına sahip olabilir ve bu du¬
rum yukarda bahsedilen sözlü kültür araştırma disiplini gerçeğiyle ne kadar uyumlu olur, tar¬
tışma götürür.

Söz konusu bu tarz uygulamaya; “müzeleme”, “koruma”, “sembolik olarak yaşatma”,
“sergileme” denilebilir, hattâ bu tarz oluşturulacak icraya dayalı müzelerin kültürel birer gös¬
terge olarak sembolleştirilip sunulmasının da olumlu işlevleri mutlaka göz önünde bulundu¬
rulmalıdır.

Fakat eğer bizim asıl peşinde olduğumuz sözlü ürünün sürekliliği ve sıcaklığıysa, ya¬
pay olarak oluşturulan bu tarz icralar, kanaatimizce; gerek geleneğin devamına gerekse söz
konusu icra edilen ürünün kişisel ve toplumsal işlevlerine çok sınırlı olarak katkıda bulunabi¬
lir.

O hâlde bu durumda bir taraftan folklor ürünlerini turizm maksatlı bir araya toplayarak
sunma düşüncesinden kaynaklanan yapay bağlamlı icra mekânları oluşturulurken diğer taraf¬
tan da geleneğin asıl devamını sağlayacak olan sözlü kültür ürünlerinin yaşadıkları doğal bağ¬
lamlarında müzelenmesi eş zamanlı yürütülmelidir.

Bu durumu kısa birkaç örnekle somutlaştıracak olursak: Erzurum, Kars ve Kayseri’de
yaşayan âşıklık geleneği geleneksel icra mekânı olarak herkesçe bilinen âşık kahvehânelerin-
de yaşamaktadır ve acıdır ki bu kahvehâneler kapanmaya yüz tutmuştur. Oysa bu mekânlar
doğal bir müze olarak algılansa ve söz konusu bu mekânlar ve icracılar her konuda destek¬
lenmiş olsalar buralar doğal müze olarak yaşatılabilir. Eğer maksat burayı tanıtmak ve kültü¬
rel bir gösterge olarak sunmaksa, yetkili merciler bu mekânları doğal müze formunda sunup,
hattâ gelen ziyaretçileri doğal icra bağlamına katabilirler.

Diğer taraftan kutsal ağaç ve kutsal mekan kültlerinden hareketle Anadolu’nun pek
çok yerinde ziyaret ve ziyaret mekânları vardır ve bu mekânlar pek çok sosyo-psikolojik iş¬
levler üstlenmektedir. Söz konusu bu mekânlar hangi il veya ilçe sınırlarındaysa oraların yet¬
kilileri tarafından tespit edilip, temizlik ve bakım işlerinin yapılmasıyla koruma altına alınıp
hem halk inançları ile ilgili bir ritüel müzesi olarak sergilenebilir, hem de yöre insanı üzerin¬
deki sosyo-psikolojik rehabilite işlevi devam etmiş olur. Söz konusu örnekleri çoğaltmak
mümkündür.

Öte yandan sözlü kültür ürünlerine bakışımız, toplumsal işlevini tamamlamış ve elekt¬
ronik kültür hayatı karşısında yaşama alanını kaybetmek üzere olan ve her kaybolmaya yüz
tutmuş kültürel unsurlara karşı yaptığımız bir muamele olan birer numunesini gelecek kuşak¬
lara hatıra olarak saklamak şeklinde olmamalıdır. Bunun yerine, sözlü kültür ürününün geçir¬
diği evreleri göz önünde bulundurarak yazılı ve elektronik kültür ortamlarına uyum ve akta¬
rım konusunda nelerin yapılabileceği tartışılmalıdır.

Uygarlık tarihinin gelmiş olduğu bu noktada dünya üzerinde kendi yerelini evrensel¬
leştirme mücadelesi verip hakim güç olma yolunda ilerleyen her güçlü devlet, kendi ulusal
birikiminden yola çıkarak ihtiyaç duyduğu kültür, sanat, turizm, sinema, reklam gibi pek çok
alanda açılımlarını kendi folklor mahsûllerinden karşılamaktadırlar.

Şimdi kısaca ; Türk Sözlü Kültür mahsûllerinin çağın şartlarına göre değerlendirilerek,
Türk toplum yapısının ihtiyaçlarını, kendi kaynaklarından karşılayabilme, muhafaza etme ve
yeni terkipler oluşturup kullanarak yaşatma ilkesinden hareketle müze kavramına yeni bir
form verme adına nelerin yapılabileceğine dair bazı görüşleri tartışmaya çalışacağız.

Öncelikle Türk sözlü kültür metinlerinden olan; destan, masal, halk hikayesi gibi
ürünlerin senaryolaştırılarak filme çekilmesi birinci aşama olarak düşünülebilecek bir iştir.
Zira bu konu ile ilgili 1950’li yıllarda ülkemizin Güney Anadolu bölgesinde sözel malzemele¬
rimiz üzerinde çalışama yapan W. Eberhard şu tespiti yapmıştır.

“...Büyük bir ihtimalle, aşık hikayeleri,zamanla daha geniş kitlelere seslenen ve stil
açısından Amerikan ve Avrupa modellerinden etkilenmiş, popüler romanlara dönüşecek-
tir.Bugün gelişme iki yol izlemektedir...aşık hikayelerini kullanan, Türk film sanayii ve türkü¬
lerle ilgilenen Türk müzik sanayii.bu gibi durumlarda 36 saatlik bir hikaye,iki saatlik bir film
haline gelebilir ve bir türkünün üç dakikalık plak olabilmesi için bazı mısralarının atılması
gerekir.Ülkenin sanayileşmesi gibi yeni gelişmeler doğrultusunda hükümetin aşık hikayelerini
modernleştirerek bir propoganda aracı olarak kullanma girişimine henüz rastlanmamıştır.Bu
gibi girişimler Sovyetler birliğinde gözlense de Türkiye de uygulanacak gibi görünmüyor.”
(Eberhard: 2002:6-7)

Eberhard’ın bu tespitinden sonraki yıllarda onun Türkiye için henüz söz konusu değil
dediği sözel hikaye metinlerinin sinemaya uyarlanma meselesi kısmen de olsa gerçekleşmiştir
Köroğlu, Battalgazi, Kara Murat gibi çekimlerle kalınmayıp Keloğlan, Kırk Haramiler gibi
masal unsurlular da senaryolaştırılıp filme çekilmiştir.

Diğer taraftan, kolektif kimliğin inşâsında halk terbiyesi ve ritüellerin medya metinle¬
rine dönüştürülerek (Cantek: 1999, 5-14). Toplumsal dinamiklerin göstergesi olan ve ortak
duygu ve düşünceyi yansıtıp toplum üzerinde milli romantik duyuş tarzını1 geliştirecek metin¬
ler uyarlama yolu ile medyada kullanılmalıdır. Bu konuda az da olsa TRT’nin söz konusu bu
tarz Klâsik Türk Romanlarını sinemalaştırma projesi oldukça anlamlıdır.

Fakat bu durum bununla sınırlı kalmayıp asıl ikinci aşama diye adlandırdığımız ve söz
konusu bu sözel metinlerden ilham alarak geleneğin doğasında var olan; gelişim, değişim ve
dönüşüme ayak uydurarak modern anlamdaki kültür ve sanat ihtiyaçlarına cevap verebilecek
yeni terkiplerin oluşturulması sağlanabilir.

Söz konusu bu durumla ilgili L.Degh şu tespiti yapmaktadır; “Halk bilimi olarak ad¬
landırdığımız kavram, popüler medya sayesinde bütün topluma işlemektedir. Buna halk bilimi
denmesinin nedeni sadece modern tüketicilerin ihtiyaçlarına uyması için eski formların değiş¬
tirilmesi değildir.Halkbilimi malzemeleri,gözlerimizin önünde bir çiçek gibi açarak ve kendini
yeniden üreterek,daha güçlü bir şekilde daha fazla otorite ve prestijle donanmış olarak yeni
formlar şeklinde karşımıza çıkar demektedir
.” (Birkalan: 2000, 48).

Bu tespitlerden ilham alan Hande Birkalan ise şu değerlendirmeyi yapmaktadır; “Ge¬
leneksel halk kahramanları da çömlekler,hikayeler ve halk dansları gibi belirli değişim süreç¬
leri içinde karşımıza çıkarlar.Bu karşılaşmalardan biri Kemal Sunal’ın filmlerindeki İnek
Şaban tiplemesidir. İnek Şaban karekterinde, geleneksel halk kahramanlarının ve Halk Felse¬
fesi nin günümüzdeki izlerini,bir başka deyişle,modern yorumlarını görürüz. İnek Şaban kimi
zaman keloğlan edasıyla masalımsı bir anlatının saf ve temiz kahramanı ', kimi zaman Nasret¬
tin Hoca ’nın nüktedanlığıyla modern bir komedyen, kimi zaman da Köroğlu’nun sosyal düze¬
ne baş kaldırısında kişileştirilen sosyal eşkıya olarak görüntülenir. İnek Şaban, Keloğlan,
Nasrettin Hoca ve Köroğlu’nda çarpıcı bir şekilde betimlenen geleneksel halk kahramanları
ve felsefeleri ışığında modern zamanda vücut bulmuştur, artık
.” (Birkalan2000:47)

Bu değerlendirmeler bize şunu bir kez daha gösteriyor ki çağımızda gelenek ve deği¬
şimin artık tek boyutlu değil, birden fazla boyutta irdelenmesi bir zarurettir. Günümüzde a¬
yakta kalabilen güçlü gelenekler, modern çağda mutlaka değişime uğrayacaktır, fakat özünü
yitirmeden yeni ihtiyaçlara da cevap verecektir. Birkalan’ın ifadesindeki İnek Şaban tipleme¬
sinde gördüğümüz sadece sözel metinlerin senaryolaştırılması meselesi olmayıp, geniş çapta
halk kahramanlarından ve onların felsefesinden etkilenmiş olan, halk kahramanlarının gelenek
sürecinde ama değişime parelel olarak yaşam bulması dır.(Ersoy 2002)

Sözel metinlerin ve dolayısı ile halk kahramanlarının esin kaynağı olarak yeni bir dışa
vurum formu olarak tartıştığımız söz konusu bu uygulamanın medyamıza yansıyan en son
kahramanı “Ekmek Teknesi” dizisindeki Heredot Cevdet tiplemesidir ki bu karakterin etrafın¬
da oluşturulan bağlam, icra edilen ürün, icracı, icra mekânı, anlatıcı ve dinleyici, icra ortamı,
anlatıcı ve dinleyici arasındaki iletişimsel ilişki gibi hususiyetler açısından değerlendirdiği¬
mizde tıpkı modern anlamda bir hikâyeci âşık tiplemesinin canlandırıldığı görülmekte ve bu
tipleme hem icra ortamındaki katılımcılar hem de elektronik kültür ortamı vasıtasıyla evlerin¬
deki izleyiciler üzerinde icra performansı ve icra konuları açısından büyük tesir uyandırmak¬
tadır.

Sonuç olarak önerilerimizi özetlersek, ülkemizde hangi unsurların somut olmayan
ulusal kalıt olduğu ve bunların müzelenmesi gerektiği bir an önce tespit edilmeli ve söz konu¬
su bu ürünleri bağlamında müzeleme ile ilgili hayata geçirilebilir projeler üretilerek bu proje¬
leri hayata geçirecek ekipler oluşturulmalı ve bu ekipler de bilimsel üst kurul tarafından de-
netlenmelidir.

Bu günlerde üzerinde çalışmalar yapılan yerel yönetimler yasa tasarısında bu konu
gündeme getirilmeli ve yerel yöneticiler kendi mücavir alanı içinde bulunan ve bağlamında
müzelenmesi mümkün olabilecek unsurlardan sorumlu tutulmalıdır. Hepsinden önemlisi ye¬
rel yöneticilere bu konunun önemini kavratacak bir eğitim çalışması yapılmalıdır.

Öte yandan müzelemenin yapılacağı yerlerin yöneticileri, sivil toplum örgütleri ile bir
araya gelip bilimsel kurulun tavsiyeleri doğrultusunda kendi bölgelerindeki somut olmayan
kültürel olgu ve pratiklerin hem kolektif bilinç ve bir arada yaşama şuurunun oluşmasına kat¬
kıda bulunması noktasında hem de söz konusu bu mekanların turizme kazandırılması husu¬
sunda çalışmalar yapmalıdırlar

Bunlara ek olarak sözlü kültür ürünlerini elektronik kültür ortamına aktarmakla kal¬
mayıp söz konusu ürünlerden hareketle oluşturulabilecek yeni terkiplerin medyada kullanımı
üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Bu ürünlerin gerek bağlamında müzelenmesi hususunda, ge¬
rekse elektronik kültür ortamına uyarlanıp oluşturulacak yeni terkiplerle medyada kullanımı
hususunda çeşitli proje yarışmaları düzenlenmelidir.

KAYNAKÇA

CANTEK, Levent (1999), Kolektif Kimliğin İnşaasında Halk Terbiyesi ve Ritüellerin Medya Metinlerine Dönüş¬
türülmesi,
Folklor/Edebiyat, C.5, S.20, s.5-14, Ankara.

BİRKALAN (2000), Gelenek, Halk Kahramanları, Popüler Medya ve İnek Şaban, Folklor/Edebiyat, C.6, S.23,
s.47-53, Ankara.

EBERHARD Wolfram (2002), Güneydoğu Anadolu’dan Aşık Hikayeleri, Çeviren: Müfide KOCAOĞLAN
VAN DER HOEVEN, T.D.K. Yay., Ankara,2002.

ÇOBANOĞLU, Özkul. (1999) Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, Ankara,
Akçağ Yayınevi

ONG, Walter J.(1995) Sözlü ve Yazılı Kültür / Sözün Teknolojileşmesi, (Çev. Sema Postacıoğlu Banon),
İstanbul: Metis Yayınları

YILDIRIM, Dursun, (1985) Türk Folklor Araştırmalarının Problemleri, Erdem AKM Dergisi, C.I, S.2,
1985:545-557.

DUNDES, Alan, (Yaz 1998) Doku Metin ve Konteks, (Çeviren: Metin Ekici), V/38, (106-120).

BAŞGÖZ, İlhan, (Yaz 2001) Sözlü Anlatımda Ara Söz, Türk Hikâye Anlatıcılarının Şahsi Değerlendirme¬
lerine Ait Bir Durum İncelemesi, (Çeviren: Metin Ekici), VII/50, (86-105).

ERSOY,Ruhi (2002) Sözlü Kültür Ortamı kaynaklarının Medyada Kullanılması Bağlamında Gaziantep ’te Nev¬
ruzla İlgili Bir İnancın TRT Arşivine Kazandırılması Serüveni,
Halk Kültürlerinin Medya Açısından Değerlendi¬
rilmesi Uluslararası Sempozyumu, Sakarya. 12-13-14- Aralık 2002, (Basılmamış Sempozyum Bildirisi).

1

Bu konu ile ilgili daha geniş bilgi için Bkz; Şerif AKTAŞ, Millî Romantik Duyuş Tarzı ve Türk Edebiyatı,
Türkiye Günlüğü, Sayı: 38,39,40., Ankara.