ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
|
Atatürk Araştırmaları || Çukurova
Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni
Türk Dili || Eski
Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
ADANA VE OSMANİYE
HALK KÜLTÜRÜNDE
GİYİM- KUŞAM GELENEĞİ
Prof. Dr. Erman ARTUN
Giriş
Türk kültürünün en eski kaynaklarından sayılan
Divanü Lügat-it Türk’te Kaşgarlı
Mahmut, eski Türklerin el tezgâhlarında halı, yünlü ve pamuklu kumaşlar
dokuduklarını,
ipekli kumaşları ise Çin’den getirdiklerini belirtmektedir. Bu eserde
ayrıca eski Türk giyim,
kuşam ve süslemesine ait birçok terim, deyim ve atasözüne yer
verilmiştir (Meriç,200: 216).
Konar-göçer ve yerli Türkmenlerde kadın
başlıklarına çok önem verilir. Geleneklerin
devam ettiği köylerde, yeni evlenmiş gelinin başına, ilk kez kadın
başlığı bağlanacağı zaman
konuklar davet edilerek özel “baş bağlama” töreni yapılır
(Kırzıoğlu,1982: 136).
Genç kız evlenirken düğün başlığında gelinin başı
“kız başı” olarak düzenlenir. Bu
başı genç kızlar hazırlar. Gerdeğe girinceye kadar gelinin başı, kız
başıdır. Gelin, baba
evinden oğlan evine giderken bu baş süslemesi üzerine, başın arka
tarafına rengârenk
örtülerin uçları pullarla işlenmiş al renkli bir örtü örtülür. Bunun
üzerine renkli tüyler, çeşitli
takılar yerleştirilerek duvak yapılır. Baştaki takılar ve tüyler
arasında, uğur ve aydınlık
getirmesi, kötülükleri uzaklaştırması inancı ile küçük bir ayna da
yerleştirilir (Kırzıoğlu,
1992: 136).
Giyim kuşam, insanoğlunun kültürel gelişim ve yaşam
sürecinde kökeninde
koruma amaçlı olmasına karşın, gelişim sürecinde geniş kültürel
işlevler yüklenmiş bir
olgudur. Ekolojik koşulların toplumsal ve kişisel değer yargılarının
törelerin kültürel ve
ekonomik koşulların biçimlendirdiği önemli bir kültürel öge aynı
zamanda da kültürün bir
taşıyıcısıdır (Erden, 1998: 6).
Giyim insanın bedenini örten giysi, aksesuar makyaj
ve bunları kullanma biçimidir.
Giyim, coğrafi koşullar, cinsiyet, yaşam tarzı ve kültür etkisi ile
tarih boyu değişime
uğramıştır. Kültür geleneksel giyim tarzına da yansımış, hiyerarşik
yapı, ekonomik
durum, toplumsal statü, meslekler ve uğraşı alanları giyim tarzını
belirleyici olmuştur
(Türkoğlu, 2002: 22).
Süslenme, süs ve takı kullanma; ilk çağlarda bir
inanca dayalı olarak veya
süslenme gereksinimi nedeniyle ortaya çıkmış ve gelenekselleşerek
günümüze kadar
gelmiştir. Her topluluk kendi örf, adet, görenekleri doğrultusunda
yaşadıkları coğrafi
çevreden temin edebildikleri doğal malzemelerle tasarladıkları takılar
geleneklerle de
bütünleşip, sembolik anlamlar yüklenerek günümüze ulaşmışlardır.
Taş, metal, ağaç, kemik, kumaş, cam gibi temel
maddelerin yanı sıra, artık
malzemelerden de elde edilen birçok takı güçlü bir kültürel birikimin
geçmişten günümüze
yansıyan örnekleridir. Geleneksel giyim-kuşamı bütünleyen takı kullanma
ve süslenme
geleneği geleneksel yaşamı sürdüren toplumlarda günümüzde hala devam
etmektedir.
Süslenme ve takı kullanma geleneği kadınların yanı
sıra çocuk ve yetişkin
erkeklerde de görülen bir olgudur. Günümüzde unutulan ve unutulmaya yüz
tutmuş
geleneklerimize rağmen takı kullanma, süslenme son günlerde ilgi gören
otantik moda
kavramışla bütünleşerek devam etmektedir.
Çok önceki devirlerde insanın kendi toplumunda,
sosyal statüsünü belirleyen ve
giymek zorunda olduğu giyimi vardır. Aslında bu bir zorunluluktan çok
geleneğin
insanlara sunmuş olduğu bir yaşama biçimi anlayışıdır. Geleneksel
öğeler içeren bir giyim-
kuşam örneği bize, ait olduğu toplulukla ilgili pek çok bilgi sunabilir.
Tarih içinde giyim kültürü incelendiğinde her
toplumun yaşadığı coğrafya, yaşam
biçimi, günlük uğraşları, değerleri, giyilen giysilerin biçim ve
çeşidini bunlara ek olarak
takı-aksesuar ve makyaj biçimlerini etkilediği görülmüştür. Anadolu'da
kadınların başlığa
sargı sarıp bağlaması evlilik işareti idi. Başını bağlama anlamının
buradan geldiği kabul
edilmektedir.
Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca
Asya, Avrupa, Afrika, Mısır ve
Mezopotamya kültür yollarının kesiştiği bir merkez olmuştur. Orta
Asya'dan Anadolu'ya 9.
yüzyıldan itibaren girmeye başlayan Oğuz, Türkmen boylan Anadolu'yu
yurt tutarak
Anadolu'nun bu günkü kültürel temellerini atmışlardır. Anadolu
kültüründe egemen kültür
Türk kültürüdür. Toplumların giyim kuşam kültürleri bu kültürün
taşıdığı toplumların değer
yargıları, inançları, töreleri, gelenek ve görenekleri, ekonomik
yapıları, estetik ve sanatsal
özellikleri vd. hakkında bilgi verir. Giyim kuşam kültürü obje, renk ve
biçimin oluşturduğu
karmaşık bir yapıya sahiptir (Erden, 1998: 6).
Giyim kuşamlar bütün özellikleriyle bir kültür ve
sanat olayıdır. Anadolu insanının,
manevi dünyasını yansıtan biçim ve motiflerle bezeli giyimler, aynı
zamanda onların
törelerine bağlı kalmalarına da yardım etmiştir. Orta Asya'dan gelip
Anadolu'yu yurt tutan
Türklerin giyim kuşam geleneği Anadolu yerli giyim kuşam geleneğiyle
yoğrularak
şekillenmiştir. Anadolu Türk giyim kuşam geleneği, malzemesi, biçimi ve
bezemesiyle
Türk halk kültürünün zengin kaynaklarından biridir.
Türklerin giyim kültürü de tarih boyunca değişmeler
kaydetmiştir. Türk toplumu,
Orta Asya göçebe toplumunda kadın erkek benzer giysileri giyerdi.
Türkler Anadolu'ya
ayak bastıktan sonra da geleneksel giyim biçimlerini devam ettirmişler;
ancak karşılıklı
kültür alış verişiyle yeni coğrafyada hem etkilenmişler hem de
etkilemişlerdir. Türklerin
Orta Asya'da kullanmakta oldukları ve Anadolu'ya göç ettikten sonrada
kullandıkları deri
ve astragan başlıklar haçlı seferleri ile Avrupa'ya taşınarak
yayılmıştır. Öte yandan Orta
Asya step toplumunun geliştirdiği pantolon da Türklerin Avrupa'ya
taşıdığı bir giysi
olarak bilinir.
Türkmen giyimi bir atlı göçebe giyimidir. Bu tarz
geleneksel giysiyle, ata rahat
binilir. Bir yerden başka bir yere uzun yürüyüşlerle göçler
yapılabilir. Evde tarlada, dağda,
ovada çalışılabilir. Doğa koşullarına karşı korunma olanağı
sağlanabilir. Her türlü ihtiyaç
kolaylıkla giderilebilir (Tansuğ, 1984:536).
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadın ve erkekler,
toplumsal statülerine ve
dinlerine göre giyinmekteydiler. Üç kıtaya yayılmış olan imparatorluk
sınırları içindeki
halklar kendi yaşam biçimlerini ve giyim tarzlarını sürdürmeye devam
etmişlerdir.
Türk giyim kuşam kültürü kalitesi, motif
zenginliği, canlılık ve zerafeti ile Anadolu
insanının yaşam biçimini ve dünya görüşünü büyük ölçüde yansıtır.
Geleneksel yaşamda
her kuşak kendinden önceki kuşağı izleyerek bu giyim-kuşam anlayışını,
günümüze taşır.
Giyim-kuşam anlayışında zamana göre değişim olabilir. Bu malzemede,
işçilikte, yaşanan
günün modalarından etkilenme gözlemlenmektedir.
İnsanın giyinme isteği ve arzusu tarih süresi
içinde çeşitli değişiklikler göstermiştir
ve her devirde değişime uğramıştır. Bu değişiklik daima sosyal hayatın
değişmesiyle
paralel olarak gelişmiş ve değişmiştir. Düğüne, bayram yerine, devlet
dairesine giden bir
insanın giyimiyle günlük ve iş giyimi arasında farklılıklar vardır.
Türk insanı özel günlerde
giydiği giysinin adına "ellik"; çalışırken, günlük giydikleri giyimlere
de "günlük"
demişlerdir.
Kadınlara ait giyim kuşam her zaman erkeklere göre
daha fazla çeşitlilik gösterir.
Anadolu'da kadın giyimi, bedenine ve ayağına giydikleri, bunların
bezemeleri ve takıları ile
oluşan bir bütündür. Kadın bu bütün içinde, gelenekleri ve toplumdaki
yerine göre, neyi,
nerede, ne zaman, nasıl giyeceğini, yaşayarak öğrenir. Böylece giyim
kuşam geleneği
kuşaklar arasında yaşatılır. Bununla birlikte tarih, coğrafya, ekonomik
ve sosyal durum
gibi farklılıkların, doğal olarak kıyafet hayatını da etkilemiş,
yörelere özgü, tarzların
oluşmasında rol oynamıştır.
Anadolu giysi kültürü kültürel süreç içerisinde her
yönüyle birlik aynilik özellikleri
gösterir. Anadolu giysi kültürü farklı kültürlerdeki giysi kültürüyle
kaynaşarak
Anadolulaşmıştır. Geçiş dönemlerindeki (doğum, evlenme, ölüm) giysi
kültürü yörelere
göre az çok farklılık göstermekle birlikte ana çizgileriyle benzerlik
gösterir. Bu dönemde
giysilere yüklenen inanç boyutu da aynıdır. Bunlar giysilerde renklerin
seçimi, bağlanması,
ağıt törenlerinde başörtüsünün yere atılıp ağıt söylenmesi, ölen
kişinin giysisinin bir
parçasının (soyka) ele alınarak ağıt söylenmesi gibi giysilerle kurulan
ortak inanç, ritüel
bağı olması gibi ortaklıklardır.
Değerlendirme
Birer kültürel öge olan giyim, onları üreten
insanları ve toplumlarını belli
boyutlarda özgün kimlikleriyle tanıtmaya yarayan görsel objelerin
başında yer almaktadır.
Giyim kültürü karmaşık bir yapıya sahip olup tüm boyutlarıyla tanıyıp
tanıtma başlı
başına bir uzmanlık alanıdır. Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek
için farklı disiplinlerin
bir arada çalıştığı ekip çalışması gereklidir (Erden,1998:362).
Zengin Anadolu giysi kültürünün unutulan ve yaşayan
örneklerini toplayıp
müzelerde koruyup gelecek kuşaklara aktarma çalışmaları yetersizdir. Bu
konuda geç
kalınırsa sandıklardan toplanacak son örnekleri değerlendirecek
sağlıklı bilgi verecek
kaynak kişiler kalmayacaktır. Bazı yörelerde geleneksel giysiler
şehirlere uzak merkezlerde
ve köylerde hala giyilmekle birlikte bir çok yörede özel günlerde bile
giyilmemektedir.
Hatta atada anadan kalma diye nitelenip kız çeyizi olarak saklanan
hazine değerindeki
çeyizler modası geçmiş olarak nitelenerek kızlar tarafından yeni açılan
evlere
götürülmemektedir.
"Eskiyi getir yeniyi al" diyerek köylerden toplanan
giysiler turistlere satılarak yurt
dışına çıkmaktadır. Bunun en güzel örneği camilerde değer biçilemeyen
tarihi değer
taşıyan halı ve kilimler toplanarak yerlerine defolu zevksizlik örneği
halıfleksler almıştır.
Hatta bunlar camilere blok olarak serildiği için gerekli temizliği
yapılamamaktadır.
İnsanların geçirdiği kültürel süreçte toplumlara
göre farklı nitelikler kazanan giyim
geleneği günümüzde toplumsal farklılıkları ortadan kaldıran ortak
nitelikleri olan tek tipe
doğru dönüşmeye başlamıştır. Sanayinin gelişmesiyle el dokumalarının
yerini fabrikasyon
üretimler almıştır. Dokumanın her düğümündeki, her nakıştaki halk
estetiğinin şaheseri
olan ürünler yerini makineye bırakmıştır. Günümüzde az da olsa
geleneksel giyim kuşam
kültürünü sürdüren topluluklar vardır. Bunlar son örneklerdir. Halk
oyunları ekiplerinin bir
çoğunun giydikleri yöreyi yansıtan giyimlerle ilgili araştırmalar,
yarışma kazanma
kaygısıyla özünden sapmıştır.
Bu konuya gönül veren değerli araştırmacıların
yıllar yılı topladıkları ürünlerin bir
araya getirilerek korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için
gerekli çaba ve somut
yatırım yapılmasını sağlayacak tedbirler alınmalıdır.
Anadolu'nun çok zengin giyim kuşam geleneğine
rağmen bunlar üzerinde yeterli
araştırmalar yapılamamıştır. Disiplinler arası çalışmalar gereklidir.
Bireysel gayret ve
çabalarla yapılan çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Kültürel değişim ve
gelişimle büyük
değişime uğrayan giyim kuşam geleneği objeleri, giyim kuşam
geleneğiyle, üretim
biçimleriyle, oluşum ve estetik boyutuyla araştırılmayı beklemektedir.
Korunup gelecek
kuşaklara aktarılması çalışmaları da yetersizdir. Son kalan örnekleri
toplansa da geleneği
yaşatanlar azalmaktadır. Şark kösesi yapma modasıyla toplanan objeler
geleneği
yaşatanlarca değerlendirilmedikçe eksik kalacaktır.
ADANA VE OSMANİYE'DE GİYİM KUŞAM GELENEĞİ
Giyim kuşam kültürünü belirlerken şehir şehir
ayırım yapmak zordur. Geçmişte aynı
kültürü yaşamış Anadolu'nun pek çok yöresine yayılmış boyların giyim
kültürlerin büyük
ölçüde benzer olması doğaldır. Ancak yörelerde yapılan giysi kültürleri
araştırmalarının
birlikte değerlendirilmesi sonucu Anadolu giyim kuşam kültürü
değerlendirmesi
yapılabilir.Adana ve Osmaniye giyim kuşam geleneğinin, illerin coğrafi
yapısı ile sosyo¬
ekonomik yapılarına göre şekillendiği görülür. Yörede yaşayan Türkmen
oymaklarının
kültürel yapıları bir bine çok yakın olup, küçük kültürel farklılıklar
göstermektedir.
Adana ve Osmaniye'ye Türk boylarının yerleşmeleri,
780’li yılların sonuna, 800’lü
yılların başına rastlamaktadır. Bu Türkmen bölgesinin kültürel yapısı
incelendiğinde,
kültürel değerlerinin hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Mutfak
kültürleri, giyim
kuşamları, başlarına giydikleri börkleri, ayaklarındaki yemenileri,
bele bağladıkları
kuşakları, şalvarları, kadınların başına giydikleri feslerinden,
düğünde söylenen kına
ağıtları, ağız yapısı, türküleri, halk edebiyatı ürünleriyle bir
bütündür.
Adana ve Osmaniye'de özellikle düğün törenleri
sırasında gözlemlenen takı
kullanma ve süslenme geleneği bu törenler sırasında kişilerin önem
sırasına ve törenin
önemine göre değişmektedir. Bir genç kızın evlenmeden önce süslenmesi
hoş karşılanmaz,
ancak evden çıkacağı gün geçmişte daha çok nazar inancına bağlı olarak
günümüzde ise
güzel görünme amaçlı süs yapılmaktadır.
İş ve özel gün giysileri farklılıklar içerir. Düğün
yapılan gelin başı ile gerdek
sonrası yapılan başlık farklıdır. Köylerden kasaba pazarına
gelindiğinde, kimin köyden
olduğu giysilerden anlaşılır. Kırsal yaşamda kadın dışa kapalıdır.
Kendi toplumunun
yaşam biçiminde geleneklerine göre giyinir. Süslenme gereksinimlerini
gelenekte gördüğü
ne ise, o şekilde karşılar. Çocuk giysileri de cinsiyete bağlı olarak
belirli bir yaşa kadar
özen taşır. Kırsal yaşamda kadınlar zamanlarının büyük bir bölümünü
çalışarak geçirdikleri
için günlük yaşam ve iş giysileri farklılıklar gösterir. Özel gün
giysileri ve başlıklar
düğünler vb. nedeniyle görülür. Anadolu'da bir genç kızın sözlenmesiyle
yapılan "baş
düzeni" sosyal statüsünü belirler ve evlilik, olgunluk, yaşlılık
dönemlerinde bu önemini
kesintisiz korur.
Giyimler, koruma işlevleri kişilik ve statü
belirlemelerinin dışında yaşanılan
toplumun değerlerini yansıtan birer sembol olmuşlardır. Giyim kültürü
insanlık tarihinin
gelişim belgeleridir. Adana ve Osmaniye'de giyim kuşam kültürüne
baktığımızda belirli
kümeleri görürüz. Bunlar;
1. Kırsal yörelerde geleneksel giyim kültürünün yaşatıldığı çevreler.
2. Büyük şehirlerde oluşan modern giyim kültürü çevreleri.
3. Köy ve kasabalarda
modern giyim kültürüyle geleneksel giyim kültürünün iç
içe yaşadığı çevreler.
4. Törenlerde yaşatılmaya çalışılan geleneksel giyim kültürü çevreleri.
5. Toplulukların özelliklerini yaşatmaya çalışan diğer giyim kültürü çevreleri.
İl merkezi ve köyler arasında, giyim-kuşamda,
farklılıklar gözlenmektedir. Son
yıllara gelinceye kadar, yaşlılarda ve gençlerde, giyim-kuşamda büyük
bir fark yok iken;
bugün bu fark, daha belirgin durumdadır. Yaşlı erkek ve kadınlar, daha
çok gelenek ve
göreneklere bağlı, giyim kuşamı korumakta, gençler ise, modern
kıyafetler giymektedir.
Adana ve Osmaniye'nin giyim kuşamında da, ekonomik
durumun ve doğa
koşullarının etkileri karma giyimler biçiminde görülmeye görülür. Yöre
nüfusunun büyük
bölümünü oluşturan Yörükler yaşamın her alanında ve giyim kuşamda
geleneksel
özelliklerini büyük ölçüde korumaktadırlar. İlin geleneksel yapısı yeni
yeni çözülmeye
başlamıştır. Değişimde alınan göçlerin de etkisi vardır. Kırsal kesimde
geleneksel giyim
kuşam sürerken kent merkezlerinde geleneksel giyim kuşamla modern giyim
kuşam birlikte
sürdürülür. Bazen de geleneksel giyim modern giyimle birlikte şalvar
üstüne tişört
giyilmesi örneğinde olduğu gibi karma giyimler biçiminde görülmeye
başlamıştır.
ADANA VE OSMANİYE’DE KADIN KIYAFETLERİ
Takılar ve Süsler
Süslenme, süs ve takı kullanma; ilk çağlarda bir
inanca dayalı olarak veya süslenme
gereksinimi nedeniyle ortaya çıkmış ve gelenekselleşerek günümüze kadar
gelmiştir. Her
topluluk kendi örf, adet, görenekleri doğrultusunda yaşadıkları coğrafi
çevreden temin
edebildikleri doğal malzemelerle tasarladıkları takılar geleneklerle de
bütünleşip, sembolik
anlamlar yüklenerek günümüze ulaşmışlardır (K1, K2, K3, K4, K5, K6, K7,
K8).
Taş, metal, ağaç, kemik, kumaş, cam gibi temel
maddelerin yanı sıra, artık
malzemelerden de elde edilen birçok takı güçlü bir kültürel birikimin
geçmişten günümüze
yansıyan örnekleridir. Geleneksel giyim-kuşamı bütünleyen takı kullanma
ve süslenme
geleneği geleneksel yaşamı sürdüren toplumlarda günümüzde hala devam
etmektedir (K11,
K12, K15).
Adana ve Osmaniye’de özellikle düğün törenleri
sırasında gözlemlenen takı
kullanma ve süslenme geleneği bu törenler sırasında kişilerin önem
sırasına ve törenin
önemine göre değişmektedir. Bir genç kızın evlenmeden önce süslenmesi
hoş karşılanmaz,
ancak evden çıkacağı gün geçmişte daha çok nazar inancına bağlı olarak
günümüzde ise
güzel görünme amaçlı süs yapılmaktadır (K5, K6, K7, K8, K9).
Süslenme ve takı kullanma geleneği kadınların yanı
sıra çocuk ve yetişkin
erkeklerde de görülen bir olgudur. Günümüzde unutulan ve unutulmaya yüz
tutmuş
geleneklerimize rağmen takı kullanma, süslenme son günlerde ilgi gören
otantik moda
kavramışla bütünleşerek devam etmektedir (K4, K7, K8, K9, K10).
İl merkezi ve köyler arasında, giyim-kuşamda,
farklılıklar gözlenmektedir. Son
yıllara gelinceye kadar, yaşlılarda ve gençlerde, giyim-kuşamda büyük
bir fark yok iken;
bugün bu fark, daha belirgin durumdadır. Yaşlı erkek ve kadınlar, daha
çok gelenek ve
göreneklere bağlı, giyim kuşamı korumakta, gençler ise, modern
kıyafetler giymektedir
(K1, K2, K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10, K11, K12, K13, K14, K15).
Adana ve Osmaniye’nin giyim kuşamında, ekonomik
durumun ve doğa
koşullarının etkiler görülür. Yöre nüfusunun büyük bölümünü oluşturan
Yörükler yaşamın
her alanında ve giyim kuşamda geleneksel özelliklerini büyük ölçüde
korumaktadırlar. İlin
geleneksel yapısı yeni yeni çözülmeye başlamıştır. Değişimde alınan
göçlerin de etkisi
vardır. Kırsal kesimde geleneksel giyim kuşam sürerken kent
merkezlerinde geleneksel
giyim kuşamla modern giyim kuşam birlikte sürdürülür. Bazen de
geleneksel giyim
modern giyimle birlikte şalvar üstüne tişort giyilmesi örneğinde olduğu
gibi karma
giyimler giyilmeye başlamıştır (K1, K2, K3, K8, K9, K10, K11, K12, K13,
K14).
Başlıklar
Başlıklar geleneksel giyimin tamamlayıcı bir unsuru
ve kadının süsüdür. Kadın,
başında taşıdığı süsü ile çevresine sosyal durumunu ve ekonomik gücünü
gösterir. Genç
kız başlığı, yeni evli kadın başlığı, gelin başlığı, çocuklu kadın
başlığı, oğlu askere gitmiş
ana başlığı ve nine başlıklarının her biri ayrı ayrı özellikler
gösterir (Kırzıoğlu, 1992: 134).
Başlıklar, bölgelere ve giyenin durumuna göre,
ister altın, gümüş veya boncuklarla
süslenmiş olsun, ister kız başı, ister gelin başı, ister yeni evli
kadın başı ya da dul veya
yaşlı kadın başı olarak düzenlensin hepsinde esasta birlik vardır. Başa
önce bir fes veya
takke giyilir. Buna genelde “Arakçın” ve “Terlik” denir. Her ikisi de
teri emici anlamında
kullanılmaktadır. Başlıklar terlik üzerine çeşitli örtüler örtülüp
bağlanarak ve takılarla
süslenerek yapılır (Kırzıoğlu, 1992: 134).
Başlıklardaki Süsler;
Altın ve gümüş süslemeleri arasında mavi boncuk ve
istiridye kabuklarıyla kurt
dişi gibi süsler de bulundurulur. İhtiyar kadınların başlarında süsleme
olmaz ve olsa da
ayıp sayılır (Yalman (Yalgın),1993: 116).
Altın;
Nişanlı kızlar alınlarına Gazi, yanaklarına altın
köşe, Mahmudiye altınları takarlar
ve bunların uçlarına da yine gazi altınları eklerlerdi.
(Yalman,1993:229)
Gelinler şakaklarına kepçe ismini verdikleri bir
çeşit içi çukur altın takarlar. Bu,
Tecirli arasında âdettir. Gelin olmamış kızlar bu içi çukur altını
katiyen kullanmazlar.
Aşiret arasında gelin ile kızı seçmek kadar kolay bir şey yoktur.
Onların hepsinin örtü ve
elbiselerinde ayrı ayrı işaretler vardır. (Yalman (Yalgın),1993:357)
Fesin çevresine dizilen altınlar iki türlü isim
alır. Kırkmanın üzerine gelen küçük
altınlara “Alın altunu” kulaklarının üzerindeki mecidiye büyüklüğünde
döğülmüş ve
çukurlaştırılmış altınlara da “döğme” denir. Bunlardan başka çok zaman
kulakların üstüne
gelen döğmelerin altından üzerleri maşallah yazılı levhalar sarkıtılır
(Yalman (Yalgın),
1993:359).
Taç;
Yürük kadınları arasında iki türlü başlık vardır.
Bu başlıklara taç adı verilir. Bu
taçlar başın kalıbına göre ve tepelik şeklinde som gümüşten yapılır.
Bir taç gibi etrafındaki
salkım ve zincirlerle beraber başa takılır. Bunlar Türkmen olmayan
yürükler arasında
görülür. (Yalman(Yalgın), 1993: 358)
Tozak (başa takılan süs);
Güneyde Türkmenlerin kız ve gelinleri tavuk
tüylerini boyayarak başlarına
takarlar, bunun ismine “tozak” derler. Tozak için şu maniyi söylerler.
(Yalman
(Yalgın),1993:143)
“Yel vurur kozak oynar,
Başında tozak oynar,
Ben yârime ne yaptım ki?
O benden uzak oynar
(kozak: pamuk kozası)
Zilif;
Fesler giyilmeden önce saçlar örülür, beliklenir ve
alın üzeri kesilerek kırkma
meydana gelir. Kırkmadan başka kadınların kulak önüne doğru inen bir
uzunluk görülür ki
bunun ismine “zilif” denir. Zilifler ve onların tuvaleti kadının
durumunu gösteren biricik
belirtilerdendir. Yörük kızı ve gelini en çok ziliflerinden tanınır
(Yalman (Yalgın),
1993:359).
Her sabah her sabah güzel
Karşı yamacımdan bakar
Baktıkça canımı üzer
Zilfini gerdana döker
(Âşık Avşar Musa)
Başa giyilenler;
Sırma fes (Gümüş sırma fes)
Osmaniye yöresinde kadınlar başa fes giymişlerdir.
Fesin etrafı gümüş sim iplikle
işlenmiştir. Fesin üzerinde tepelik denen gümüş takı bulunmaktadır.
Gümüş fesin alın
kısmı açık kalacak şekilde beyaz renkli yazma “oyalı yağlık” ile fesin
üstünden çene altına
çapraz gelecek şekilde bağlanmıştır. Bağ uçları omuza bırakılır. Fesin
alında açık kalan
ön kısmına her sırasında 6 altın olmak üzere maddi duruma göre birden
dört sıraya kadar
takı takılır. Fesin açık kalan alın kısmına gümüşten yapılmış ortasında
mavi ya da kırmızı
taş bulunan köşe denen dikdörtgen şeklinde bir jest vardır. Köşenin
sağına ve soluna
gümüş takılarla örülü jestler takılmıştır. Her gümüş örgünün ucu köşeye
bağlanmış ve alına
doğru yarım ay şeklinde salınmıştır. Altınla gümüş karışık kullanıldığı
gibi sade gümüş ya
da sade altın olarak ta kullanılmaktadır. Yanaklara çene hizasına kadar
inen adına ayaklı
denen takı mevcuttur (K1, K2, K3, K4, K5, K11, K12, K13).
İlin genelinde kullanılan kadın başıdır. Sırma fes
üzerine bağlanmış heril yağlık ve
yağlık üzerine renkli grepler bağlanmakta ve uçları arkaya
salınmaktadır Yağlık boyun
altından dolanarak arkadan bağlanmaktadır. Boyuna beşibiryerde jeşt
olarak takılmakta,
fesin yanlarına köşe denen gümüş bir jeşt bulunmakta ve köşeye ayaklı
denen altın takılar
takılmaktadır. Ayaklı çene hizasına kadar inmektedir (Erkoçak-Gizlice,
2003:126-K1, K2,
K7, K8, K9, K11, K12, K14, K15).
Horzum kadınlarının başlarına giydikleri fesler
Kadirî dervişlerinin külahları
gibidir ve üzerlerinde birer gülü vardır. Bu âdet Antep’te çevre
köylerde de sürmektedir.
Bu işlemeli gül on beş santim çapındadır. Bu fesin etrafında altın,
gümüş paralar dizilmiş
ve bu paraların etrafına birçok gümüş zincirler de eklenmiştir (Yalman
(Yalgın), 1993: 37).
Püsküllü Başlık: Aşiret kızları başlarına fes ve
boncuktan yapılmış 15 santim
uzunluğunda püsküllü bir başlık kullanırlardı ve bu başlığın üzerine
kırmızı renkte bir de
yağlık bağlanırdı (Yalman (Yalgın),1993:229).
Fes: Kızların başlarındaki fesler üç türlüdür.
a. Kırmızı bezden dikilmiş takkeler.
b. Etrafı kesilerek küçültülmüş bere büyüklüğünde âdi fesler.
c. Keçeden dövülerek
yapılmış ve sıfır numara kalıba çekilmiş, üzeri sırma
ile işlenmiş boz renkte keçe külâhlardır (Yalman (Yalgın),1993:116).
Heril yağlık;
Herilden dokunmuş ince ipek başörtüsü
(Erkoçak-Gizlice, 2003:126-K2, K3, K4,
K7, K8, K9, K10, K11).
Baş Örtüsü;
Toroslar’ın Aladağ bölgesinde kızların başında örtü
bulunmaz. Başa örtü örtmek
evli, yani gelin nişanlı olmaya işarettir(Yalman (Yalgın), 1993:116).
Beyaz başörtüsü;
Beyaz tülbent ya da sıkı dokunmuş ince pamuklu bir
dokumadır (Erkoçak -
Gizlice, 2003:126).
Bağlamış başını beyaz bürünür
Taramış zülfünü yerde sürünür
Yüzüne baktıkça sinem görünür
Cemalin yüzüme ayna sevdiğim
(Âşık Cemali)
Yağlık;
Fesin üzerine konan örtünün ismine denir. İhtiyar
kadınlar bunu başlarına tamamen
dolarlar. Gelinler yalnız kaşlarına asarlar ve eğri bir halde
bulundururlar. Kızlar ise bu
yağlığı katiyen kullanmazlar. Onun için aşirette kız ve gelin çok çabuk
belli olur (Yalman
(Yalgın), 1993: 356-357).
Kız evlenirken düğünde gelinin başı “kızbaşı”
olarak düzenlenir. Mesela İzmir-
Kemalpaşa’da kız başına, terlik üzerine çeşitli renklerde krep, çeki
şeklinde sarılarak başın
arkasından bağlanır. Bunun üzerine “yağlık” denilen etrafı pullu; canlı
renkte örtü örtülür
ve bağlanır. Tepeye “perpere” denen baş süsü konur. Bu, kızbaşıdır
(Kırzıoğlu, 1992: 137).
Verin benim yağlığımı
İstemiyom sağlığımı
Babam oğlu sen mi aldın
Mezarımın beyliğini
(Âşık Koca Ayşe)
Oyalı yağlık;
Oyalı yağlığı ebatları halk arasında devirme ölçüsü
olarak bilinen (90*90cm)
ölçülerindedir. Renk beyazdır. Çevresine boncuk veya iğne oyası
işlenmiştir.
Baş bağları;
Örtü üzerine alınan bağlanan değişik renklerde
bağlanan örtüdür. 90*90 veya
70*70 ebatlarındadır. Köşelerinden katlanarak alınlara bağlanan baş
bağıdır.(Gizlice-Önal,
2004: 72).
Saç bağı;
Kızların saçlarının ince ince örülmesi ve her gün
kıldan yapılmış özel saç bağlarıyla
bağlanarak bu bağların püsküllü uçlarının kalça kemiğine kadar
sarkıtılması âdettir.
(Yalman (Yalgın), 1993:116).
Yürük kızları saçlarını “Bağ” ismi altında 40 adede
kadar örer ve bunların her
birine “Belik” denir. Beliklerin ucu “ Saç bağı” denilen yün veya
ipliklerden örgü ile
bağlanır. Saç bağları halis ipekten olursa “erbi” iplikten olursa
“örgü” isimleriyle anılır
(Yalman(Yalgın),1993:358).
Saç cıncığı;
Örgü üzerlerine birçok altın, gümüş, halka, ziynet
ve para gibi şeyler iliştirmek
âdettir. Bunların ismine “saç cıncığı” denir (Yalman (Yalgın), 1993:
358).
Süsleme / döğme;
Köyde kadınlar ve erkekler tarafından süs olarak
yapılan şeylere resim çizmek
âdeti olup olmadığını sorduğum zaman, Kara Hasan Efendi cevap olarak
“Bizde şakak
kemikleri üzerine bir ceylan resmini barutla dövmek adettir; buna dövme
deriz.” dedi
(Yalman (Yalgın),1993: 32).
Sırma bağ;
Her kızın saçı bir sırma bağ ile örülür. Bu baş
örgülerinin uçlarına herkes
durumuna göre bir veya birkaç altın takar (Yalman(Yalgın), 1993: 356)
Dolama;
Pamuklu kumaştan hazırlanmıştır. Genişliği 3 cm
uzunluğu ise 1,5 m kadardır.
Başın fes üzerine dolanarak, boyun altından bağlanmaktadır. Dolamanın
üzerine baş
bağları bağlanmaz, fesin alın kısmı açıktır, bu açıklıktan gümüş işleme
görülmektedir.
(Gizlice-Önal, 2004: 72-K1, K2, K3, K5, K13, K14, K15).
Kızlar üzerlerine üç etekli zıbın giyerler ve bu
zıbınları kutnudan yaparlardı. Üç
etekli zıbınları kutnudan yaparlardı. Üç etekli entarinin üzerine göz
bezden yapılmış “
Dolama” denilen bir de eteklik kullanırlardı (Yalman (Yalgın), 1993:
229).
Ayaklı;
Fesin ayak kısmına gelen yanlardan cumhuriyet
altını büyüklüğünde iki altının
uçlarına 3 adet küçük altın bağlanarak hazırlanan bir takıdır. Uzunluğu
çene hizasına kadar
inmektedir. (Gizlice-Önal, 2004: 72-73-K1, K2, K5, K6, K7, K10, K11,
K12, K13).
Gazi;
Fesin alın kısmına gelecek şekilde bir veya iki
sıra halinde 12 altının dizilerek
bağlandığı bir takıdır. Bu diziler takan kadının ekonomik durumuna göre
değişmektedir.
(Gizlice-Önal, 2004: 73-K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10).
Tepelik;
Fesin tepesine sırma ile yapılan işleme. Sırma
işlenmiş fesin çevresine altın
dizilerek giyilir. Bu fesler yörede (Harmandalı,
Bozdoğanlı-Kösreli-Yumurtalık-Tecirli-
Ulaşlı-Bakşiş-Koçar ve diğer Türkmen oymakları ) arasında
kullanılmaktadır (Erkoçak-
Gizlice, 2003:127-K1, K2, K6, K7, K8, K9, K10, K11, K12).
Gömlek;
Genellikle ipekten ya da pamuklu beyaz veya beyaz
zemin üzerine küçük çiçek
motiflerinden dokunmuş kumaşlardan yapılır. Yakasızdır ve boyun
kısımları kanaviçe işi
ile işlenmiştir. Kolları uzun ve düğmesizdir (Erkoçak - Gizlice, 2003:
127-K1, K2, K4, K5,
K6, K7, K8, K14). Geniş kollu ve kol kenarları oyalı bir çeşit zıbındır
(Yalman (Yalgın),
1993: 356).
Gömlek pamuklu bezdendir. Diz altına kadar iner.
Bazen ayak bileklerine kadar
uzanır. Uzun gömleklerin ön eteklerindeki işlemeler gömleğin iç
tarafına yapılır; çünkü
uzun gömlek giyilince etek önü yukarı kaldırılıp bele bağlanır. Böylece
etek içindeki
işleme yüze döner. Tersteki işleme yüze dönüşür. İşte Türkmen kadın
gömleklerindeki bir
özellik de budur. Gömlek rengi genellikle beyaz ve sarıdır. Bazı
yörelerde kadınlar iki
gömleği üst üste giyerler. Gömleklerin yakaları göğüs altına kadar
açıktır, kadın her yerde
bebesini kolaylıkla emzirebilsin diye (Tansuğ, 1984: 536-537).
Yoruldum yola oturdum
Felek vurdu ben götürdüm
İşte işlik işte gömlek
Hatçe’ye hediye getirdim
(Taf Özlüceli Durmuş Ağa)
Fermene;
Kolsuz bir yelek (Yalman (Yalgın), 1993: 13).
Cemedan;
Fermenenin altına giyilen kısa kollu, önü kapalı
bir çeşit yelek.(Yalman (Yalgın),
1993:13)
Önlük;
Dikdörtgen şeklinde bir peştamal veya önlüktür (Yalman (Yalgın), 1993: 356).
Cepken;
Genellikle mavi başta olmak üzere bordo, sarı,
yeşil renk kadifeden dikilmiştir.
Kolları dirsek altına kadar uzundur. Dağ kolu köylerinde cepken kolları
bileklere inecek
şekilde uzundur. Boyu bel hizasındadır. Etekleri hafif yuvarlaktır. Ön
açık kendinden bağ
ya da ağaçtan yapılmış tek düğmelidir (K1, K2, K3, K10, K11, K12, K13,
K14).
Cepkenlerin kol ağızlarından başlamak üzere yarıya
kadar çeşitli motiflerle heril
denen ipek böceği ipliği ile işlenmiştir. Yakaları, etekleri ve sırt
kısımları çeşitli motiflerle
işlenmiştir. Cepken kadifenin dışında kaba kumaşlardan ve basmadan da
yapılmaktadır.
Basma cepkenlerin kolları uzundur ve günlük çalışma esnasında
giyilmektedir (Erkoçak-
Gizlice, 2003:128).
İç yelek;
Gömleğin üstüne giyilen mintan ve ona benzer bir giyecektir (Yalman (Yalgın),
1993: 355).
Üç etek;
Üç parça şeklinde yapıldığından adına üç etek
denmektedir. Ön iki eteği arka
eteğinden kısadır. Ön etekler bele sokularak giyilir. Eteğin kumaşı
basma veya “gutnu”dur.
Satenden de yapılmaktadır. Bele sokulan ön eteklerinin iç kısımları
çeşitli motiflerle
işlemelidir. Beli önden bağlanır (K1, K2, K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9).
İlin ova köyleri dediğimiz Çukurova’da kalan ki bu
bölümde nüfusun % 70 gibi
büyük bir çoğunluğu yaşamaktadır. Üçetek, çiçekli kumaşlardan ve
satenden, cepken
kadifeden, içlik ise ipekten yapılmaktadır. Cepkenin sırtı, yakaları ve
kolları çeşitli
motiflerle ve herille işlenmektedir. Çorap beyaz yün çorap olduğu gibi
elde işlenmiş
desenli yün işleme şeklinde de olmaktadır (Erkoçak-Gizlice,
2003:128-K4, K5, K6, K7,
K8, K9, K10, K11, K15).
Bu kıyafet ilin dağ kolu köylerinde
kullanılmaktadır. Üste giyilen cepken kaba
çiçekli kumaşlardan yapıldığı gibi mavi, bordo, yeşil kadifeden de
yapılmaktadır.
Kadifeden yapıldığında sırtı, yakası ve kolları sırma işleme denen
türle çeşitli desenlerle
işlenmektedir. Baş serbest bağlandığı gibi, boyun altından sarılarak
arkadan
bağlanmaktadır. Önlük kanaviçe işi ile işlenmektedir. Bele gümüş kemer
takılmakta, jest
olarak para kesesi takılmaktadır (Erkoçak-Gizlice, 2003: 127-K1, K3,
K4, K5, K6, K7,
K8, K9, K10, K11).
Değre, üç etek Türkmen kadınlarının hayat boyu
giydiği kutsal giysilerden biridir.
Değre, inançlara ve geleneklere göre hazırlanır. Değre, çeşitli
dokumalardan yapılır.
Örneğin, pamukludan, yünlüden, ipek-pamuk karışımından, çuhadan...
Dokumanın rengi
kırmızı, pembe, sarı, beyaz olduğu gibi desenli veya çizgili de
olabilir. Dokumanın adları
şöyledir: Alaca, çitari, altıparmak, altınoluk, bıçak ucu, yılandili,
kartopu gibi (Tansuğ,
1984: 537).
Sırma cepkenli kostüm;
İlin büyük bölümünde kullanılmaktadır. Bu kostüm
yöre ağzında “ellik” denen
özel bir kostümdür. Cepken lacivert yakın mavi kadifeden ve koyu renk
kumaşlardan
yapılmaktadır ve sırtı, yakası ve kolları sırma işlemelidir. Börk
üzerine kefiye
bağlanmaktadır. Ayağa siyah veya kırmızı yemeni ve yün çorap
giyilmektedir. İlin soğuk
dağ kolu köylerinde cepken üzerine abada giyilmektedir (K5, K6, K7, K8,
K9, K10, K11,
K12, K13).
Güdük;
İç gömleğinin üzerine giyilen kolsuz bir kıyafettir (Erkoçak-Gizlice, 2003:128).
Önlük;
Genel olarak krem veya kreme yakın sarı renkli
kumaşlardan yapılır. Etekleri pileli,
pile üzeri Kanaviçe işi ile işlemelidir. Bel kısmı uçkurludur. Uçkur üç
eteğin tam tersi
arkadan bağlanır (Erkoçak-Gizlice, 2003: 127).
Türkmen önlüklerinde belirli bir süsleme biçimi
vardır. Geleneksel önlükler kırmızı
veya koyu kırmızı (tavşankanı rengi), yün el dokumasındandır. Üzeri
genellikle kertmeli
işle (aplikeyle) süslenir. Kertmelerin yapıldığı bez çoğu kez mavi
olur. Mavi renk kertme
mavi iplikle dikildiği gibi bazen sarı veya beyaz veya kırmızı iplikle
de dikilebilir. Kertme
süs çoğunlukla geometrik şekillidir (Tansuğ, 1984: 538).
Tarabulus Kuşak;
Üç etek ve önlük başlandıktan sonra bele bağlanan
kuşaktır. İpeksi bir kumaştır.
Adına tarabulus denmektedir. Katlanarak bele bağlanır.
Oğlum çardakta gezinir
Tarabulusun çözünür
Tez gel oğlum Ahmet tez gel
Gelinin benzi bozulur
(Camuzağıllı Sultan)
Şalvar;
Beli ve ayak ağızları lastikli, peyki kısa
dikilmiştir. İnce ve parlak üst giysi
renklerine uygun, ya da ipeksi kumaşlardan yapılır. Yörede adına
“tuman” da denmektedir.
Adana’ da siyah renkte işlemesiz, peyki diz
hizasına kadar uzun olarak, koyu
renkler hâkim genel olarak siyah renkten ve zeytin yeşilinden dikildiği
görülmektedir.
Peyki Adana şalvarı gibi uzun olmamakla beraber, cep ağızları işlemeli
yapılabilmektedir.
Sonuç olarak şalvarın bölge illerinin ortak bir kıyafeti olduğu
görülmektedir (Erkoçak-
Gizlice, 2003:129-K2, K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10, K11).
Kara şalvar ıldır ıldır
Kardeş silahını doldur
Komşulardan utanıyom
Gidek evimizde öldür
(Sarız/Oğlakkayalı Avşar Kızı)
Mavi dalama;
Arkası uzun, önü kısa bir çeşit şalvarın ismidir
(Yalman (Yalgın), 1993: 356)
Kolçak;
Omuz ve enseden geçen bir çift (iş zamanlarında
kullanılan) ikişerli kolluklardır.
Bunu bugün şehirlerde kâtipler ve daktilolar da kullanmaktadırlar
(Yalman, (Yalgın),1993:
356).
Dizlik;
Bol ve paçaları düşük bir çeşit şalvar (Yalman (Yalgın), 1993: 356).
Çorap-Çizme;
Elde işlenmiş çeşitli renk ve desenlerde yünden
yapılabildiği gibi sade beyaz
yünden de işlenmektedir (Erkoçak-Gizlice, 2003: 127).
Türkmenlerde çoraplar genellikle yün ipliğinden
örülmüştür. Pamuktan örülenleri
de vardır. Desenler çok zengin ve güzeldir (Tansuğ, 1984: 539).
Geleneksel giyinen Türkmen kadını ayağına çizme
çeker. Bilekler üzerine kadar
uzanan çorap pek görünmez. Onu, çizmeye kadar inen “ayaklık” örter.
Gelin kızın
çizmelerinde (topuk arkalarında) gümüş süslemeler olur, kadın yürüdükçe
bunlar ses
çıkarır. Çizmelerin üzerine, kadının nakışı, “paçacıkları” düşer
(Tansuğ, 1984: 539).
Yemeni;
Altı ham manda derisinden üzeri işlenmiş inek
derisinden yapılmış, kırmızı ya da
siyah renkte bir tür ayakkabıdır. Gâvur dağlarının ve Torosların
yükseklerinde kalan
köylerde edik ve postal da giyilmektedir (Erkoçak-Gizlice, 2003:127-K1,
K2, K3, K4, K5,
K6, K7, K8, K13, K14, K15).
Jestler;
Beyaz mendil, para kesesi, kama (Erkoçak -Gizlice,2003:127).
Edik;
Kadınlar, ayaklarına “küllü şeftali” isminde
narçiçeği renginde gedik giyerlerdi
(Yalman (Yalgın),1993:229).
Kemer;
Nişanlı kızlar, nişanlanırken bellerine gümüşten
saçaklı tas kemer takarlar (Yalman
(Yalgın), 1993: 229).
Kırmızı I Mor Çuha Pantolon;
Gelinler nişanlılar gibi giyinirlerdi. Yalnız,
bunların gelin oldukları üzerlerine
giydikleri kaytanla kırmız veya mor çuha paltodan belli olurdu (Yalman
(Yalgın),1993:
229)
Baş Örtüsü;
Torosların Aladağ bölgesinde kızların başında örtü
bulunmaz. Başa örtü örtmek
evli, yani gelin nişanlı olmaya işarettir (Yalman (Yalgın), 1993: 116).
Gayret Kuşağı;
Bele bağlanan dolman tokalı kemer genellikle
yuvarlak iki tokayla kancalanır. Bu
tokalar gümüşten veya altın yaldızlı bir madenden yahut tombaktandır
(Tansuğ, 1984:
539).
Kemerin altyapısı deriden, derinin üst kısmı mavi
veya kırmızı çuhadan olur.
Çuhanın üstüne yuvarlak gümüş kabaralarla desenler oluşturulmuştur.
Böylesi kemerin iki
ucuna birer dolman toka geçirilmiştir. Dolman tokalı kemeri, kız babası
kızı için özel
yaptırmıştır. Kızı evden gelin olarak çıkarken baba, kızının beline bu
kemeri (gayret
kuşağını) kendi eliyle kancalar ve kızına şöylesi bir öğüt de verir:
Gittiğin yerde elini,
dilini, belini sıkı tut, bu sözlerim kulağına küpe olsun (Tansuğ, 1984:
539).
ADANA VE OSMANİYE’DE ERKEK KIYAFETLERİ
Adana ve Osmaniye giyim kuşamları bölgenin diğer
illerinde de kullanılır; ancak
küçük de olsa bazı farklılıklar gösterir.
Başa giyilenler:
Terlik-Börk;
Börk başa giyilen bir başlıktır. Börk Osmaniye’de
yazlık kıyafet olarak giyilmekte
ve etrafına kefiye denen bir jest sarılmakta, kefiye ucu sol yanağa
doğru salınmaktadır.
Osmaniye börkünde koni uzunluğu fazla değildir ve püskül
abartılmamıştır. Börk hem aba
hem cepken üzerine giyilen bir başlıktır çevresine kefiye bağlanır (K1,
K5, K6, K7, K8,
K9, K14, K15).
Terlik genel olarak yöre insanının yaz sıcağında
giydikleri, koni şeklinde küçük
delikleri olan ve delik etrafı işlemeli, ucu püsküllü bir erkek
kıyafetidir. Terliğin delikleri
başın hava almasını sağlamak için yapılmış, deliklerin simetrik
yapılmasına özen
gösterilmiş olup, delik çevresi ipek böceğinin “heril” denen işlenmemiş
ham ipliği ile
sırınarak işlenmiştir. Heril ipliği ipek ve altın sarısı renktedir. Bu
işleme türüne yörede
“gazez” denmektedir (K1, K2, K3, K4, K5, K6, K15).
Terlik genel olarak Osmaniye’nin ova köyleri olarak
adlandırılan, Çukurova’daki
köylerinde kullanılmaktadır. Terlik üzerine kefiye sarılarak kefiye
uçları sol yana
bırakılmaktadır. Terlik, yanlarının delik olması sebebi ile yazları
serin ve görünüş itibarı ile
şık durmaktadır ( Erkoçak-Gizlice, 2003:120-K10, K11, K12, K13, K14,
K15).
Nerden gelin hatın kızım
Sırtında sırmalı işlik
Dayın sana kına yaksın
Başında püsküllü başlık
(Âşık Elvan Çeşit)
Keçe külah;
Yörede kışlık kıyafetlerle birlikte giyilen bir
kıyafettir. Koni şeklinde keçeden
yapıldığından adına keçe külah denmektedir. Koni şeklinde keçenin
uçları geriye
kıvrılarak, giyilir ve üzerine kefiye bağlanır ( Erkoçak-Gizlice,2003:
120-121-K3, K4, K5,
K6, K7, K8, K9, K10).
Keçe külah boz börkünü sevdiğim
Bıyık oynatmanın zamanı geldi
(Dadaloğlu)
Kefiye:
Püsküllü terlik (Börk) ve keçe külah üzerine
bağlanan çeşitli renklerde ince poşidir.
Renkleri genellikle sarı, siyah, yeşil ve kırmızı olmaktadır (
Erkoçak-Gizlice, 2003: 121).
Siyah ve kahverengi poşi:
İpek dokuma oldukça ince bir kumaştır. Ebatları
90*90 (Halk arasında devirme)
ölçüsündedir. Köşeden köşeye katlanarak 10 cm genişliğinde bir bant
haline getirilerek
keçe külahın başa gelen kıvrılmış kısmına bağlanarak kullanılmaktadır.
Uçları sola doğru
bırakılarak kullanılmaktadır (K1, K2, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10).
İlin soğuk dağ köylerinde bu başlık kullanılırken
ova köylerinde daha farklı bir
başlık kullanılmaktadır. Ova köylerinde iklim sıcak olduğundan “Börk”
adı verilen bir
terlik kullanılmaktadır (K1, K3, K10, K11, K12, K14, K15).
Üste giyilenler:
Aba:
Yöredeki en belirgin ortak giyimlerinden biri aba
adı verilen ve yünden yapılan,
kolları dirsekte, boyu uyluk hizasında olan giyimdir. Osmaniye’de “boz
aba” olarak
kullanılmaktadır. Yöresel inceliklerle motif ve desen olarak diğer
yörelerden ayrılır (K1,
K2, K3, K4, K5, K6, K7).
Osmaniye’de kullanılan aba dokuma sırt işlemeleri,
çeşitli Türkmen motifleri ve
çiçek motifleri ile süslenmiş yaka kısımları işlenmiş, koyunun kendi
“Natürel” yünü
boyanmadan kullanıldığı için adına “boz aba” denmiştir. Boyama
yapılarak kullanma şekli
ise Nar kabuğu ve “Boruk” denen bitkinin boyasından elde edilen açık
kahverengi bir renk
oluşturularak kullanılır (K1, K2, K5, K6, K7, K8, K9, K14, K15).
Sırma Aba (Boz aba)
Dokuması doğal koyun yünündendir. Koyunun
boyanmamış yünü kirli beyaz
görünümdedir. Yörede ıstar denen kilim dokuma tezgâhlarında elde
dokunur. Kolları
dirseklere inecek şekilde uzun, işlemelidir. Yakadan eteğe kadar olan
göğüs kısmı ve sırta
gelen kısımları çeşitli motiflerle işlemelidir. Aba üzerindeki motifler
dokumanın kendinden
olduğu gibi, dokuma sonrasında da heril denen ipek ipliği ile çeşitli
motiflerle
işlenebilmektedir. Aba doğal koyun yününden olduğundan renk kirli beyaz
ve açık kahve
renklerinde olduğundan yörede adına “boz aba” denmektedir. Aba
üzerindeki motifler
genellikle kilim motifleri küçültülerek işlenmiştir. Genellikle
yiğitliği simgeleyen
koçboynuzu, parlaklığı simgeleyen, yıldız motifi ve çoğalmayı
simgeleyen zincir motifleri
kullanılmıştır. Bu işlemelerden dolayı sırma aba olarak da
adlandırılmaktadır. Aba
dokuması sert olması nedeni ile şalvarın üzerine salıverilerek
giyildiği gibi daha sıkı
olması için, kış aylarında etekleri şalvarın içine salınarak üzerinden
Tarabulus kuşak
bağlanmaktadır ( Erkoçak-Gizlice, 2003: 122-K1, K2, K9, K12, K13, K14,
K15).
Sırma cepken (Mavi cepken)
Genel olarak koyu renk aba dokunmuş kumaşlardan
yapılır. Kollarının uzunluğu
dirseğe kadar uzun, önü aba gibi açık, kol ve yaka ile sırta gelen
kısımları yöresel
motiflerle işlemeli olduğundan sırma cepken denilmektedir. İşleme
ipliği yörede yaygın
olarak kullanılmış ipek böceğinin “heril” denen işlenmemiş ham ipliği
ile yapılmıştır.
Heril altın sarısı renktedir. Günümüzde bu ipliğin yerini sırma ipliği
denen “sim” iplik
almıştır (K1, K2, K3, K4, K9, K10, K11, K12, K13).
Cepkenin işlemesi kadınlar ve genç kızlar
tarafından yapıldığından, genç kızların
gönlündeki eş tiplerini yansıtmaktadır. Türkmen motiflerinin dili
çözüldüğünde bu
motiflerin yiğitliği, hâkimiyet duygusunu, kahramanlığı ön plana
çıkardığını görmekteyiz.
Bu nedenle cepken ve aba üzerine “koçboynuzu, yıldız ve zincir”
motiflerinin hâkim
olduğu görülmektedir (Erkoçak-Gizlice, 2003: 123-K1, K9, K10, K11, K12,
K13, K14,
K15).
İşlik (Gömlek)
Pamuklu veya ipek kumaştan yapılan, beyaz veya
beyaz üzeri gri küçük ve sık
çizgili desen şeklinde yapılmıştır. Yakasız olabildiği gibi sıfır yaka
“hâkim yaka” da
yapılabilmektedir. Kollar uzun kol ağızları salma olabileceği gibi
düğmeli de olmaktadır.
İşliğin aba ya da cepken altından giyildiğinde görünen yaka kısımları
çeşitli motiflerle
işlemelidir (Erkoçak-Gizlice, 2003: 124-K1, K2, K8, K9, K10, K11, K12,
K14, K15).
Şalvar;
Bölgenin 5 ilinde de ortak kullanılmaktadır.
Osmaniye’de şalvarlar renk olarak
genel olarak siyah ve zeytin yeşili rengi dikilir. Peyki Adana şalvarı
gibi uzun olmamakla
beraber, cep ağızları ve ayak ağızları işlemeli yapılabilmektedir.
Şalvar bazı farklılıklara
rağmen bölge illerinin ortak bir kıyafeti olduğu görülmektedir (K1, K2,
K6, K7, K8, K9,
K10, K11).
Tırlık denen bir tür pamuklu dokumadan
yapılmaktadır. Tırlık ıstar denen el
tezgâhlarında dokunmaktadır. Iygısı da, çözgüsü de pamukludur. Ancak,
tırlık kumaş
günümüzde üretilmediğinden, yerini “tırpanı bez” “terikoton” ve çeşitli
pamuklu ve yün
kumaşlardan da yapılmaktadır. Şalvar Osmaniye’de genel olarak koyu renk
kumaşlardan
yapılmaktadır. “Gara şalvar” en çok kullanılanıdır. Zeytin yeşili ve
kahverengi
kumaşlardan da yapılmaktadır (K1, K2, K8, K9, K10, K11, K12, K13, K14,
K15).
Osmaniye şalvarını bölgenin diğer illerinden ayıran
özelliği peyklerinin diz
hizasında olmasıdır. Ayak uzunlukları yemeni üzerine hafif şekilde
dökülmektedir. Bağı
uçkurdur, cep ağızları ve ayak ağızları kaytan işlemeli
yapılabilmektedir. Genel olarak ise
işlemesiz sade şekilde kullanılmaktadır. ( Erkoçak-Gizlice, 2003:
124-K1, K2, K3, K4,
K5).
Tarabulus kuşak;
90x90 ölçülerinde bir çeşit ipeksi kumaştan
yapılmıştır. İki kenarı püsküllüdür.
Rengi sade beyaz, kahverengi, siyah olabildiği gibi karışık çizgili
desenli de olmaktadır.
Renklerin karışımı gök kuşağını andırmaktadır. Osmaniye’de genellikle
sade beyaz olanı
bele bağlamada, siyah olanı ise boyuna atılmaktadır. Tarabulus kuşak,
cepken etekleri
şalvarın içine sokularak üzerinden bele bağlanır. Püsküller şalvar
üzerine sarkacak şekilde
bağlanır. Kış soğuğunda cepken üzerinden aba giyildiğinde kuşağın
sadece püskül uçları
görün Tarabulus kuşak ince ipekten yapılmaktadır. Beyaz olduğu gibi
beyaz zemin üzerine
renkli de olabilmektedir (K1, K2, K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10).
Tarabulus kuşak yöre insanının çok amaçlı
kullandığı bir kıyafettir. Hem kış hem
de yaz günlerinde bele bağlanır amacı beli sıkı tutmasıdır. Soğuk
olduğunda aba altından
boyuna çapraz bağlanarak soğuktan korunmada kullanılır. Ayrıca namaz
kılmak için
seccade ve yemek yerken sofra görevi de görmektedir.( Erkoçak-Gizlice,
2003: 124-125-
K9, K10, K11, K12, K13, K14, K15).
Para kesesi;
Kese renkli ipek iplerden örülmüş tabanı dar,
ortasına doğru genişleyip ağzına
doğru paralel uzanır bir şekilde olan küçük bir torba ağzı iki taraftan
büzülür ve bağlanır.(
Erkoçak-Gizlice, 2003: 125-K2, K3, K8, K9, K10, K11, K12, K13, K14,
K15).
Boyraz soluklu nefesi
Uzaktan duyulur sesi
Parasını gören var mı
Delik ağamın kesesi
(Âşık İmami)
Yün çorap;
Koyunun boyanmamış genellikle güz yünü denen kirli
beyaz yünden elle işlenerek
kullanılan bir çoraptır. Yün çorabın özelliği teri emmesi ve ayakta
meydana gelecek mantar
türü hastalıkları önlemesidir. Seyrek bir işleme türü olduğundan ayağın
hava almasını
sağlamaktadır (Erkoçak-Gizlice, 2003: 125-K1, K2, K3, K11, K12, K13,
K14, K15).
Çorap bağın ördüğüm
Ayda yılda gördüğüm
Sana hasta diyorlar
Nasıl oldun öldüğüm
(Anonim Avşar Manisi)
Yemeni:
Ortak diğer kıyafette yemenilerdir. Yemeniler yapı
ve dikim modeli itibarı ve
hammadde olarak ortak ancak renk itibarı ile farklıdır. Osmaniye’nin
dağ kolu köyleri
olarak bilinen Kırmızı yemeni de yaygın olarak kullanılmıştır.
Tabanı ham yarma manda derisinden, sayası (yüzü)
işlenmiş inek derisinden
yapılmış kırmızı ve siyah renkte yemenidir. Yemeninin özelliği giyen
kişinin yemenisini
kendisi dikmesidir. Bu nedenle boyamadan da kullanılmıştır. Kadirli
ilçemizde daha zarif
hale getirilerek saraçlar tarafından elde yapılan “Kadirli yemenisi”
ünlüdür. Adana’da da
bu yemeni giyilmektedir. Yemeni renklerinde tek hâkim renk yoktur.
Siyah ve kırmızı
olanı en çok kullanılanıdır. Siyah yemeni yaygın kullanılan bir yemeni
türüdür. Kırmızı
yemeni genel olarak dağ kolu köylerinde kullanılmaktadır (
Erkoçak-Gizlice, 2003: 125-
K1, K2, K3, K4, K5, K6, K7).
Atlar gidiyor eşkine
Yol verin kaçsın şaşkına
Yemeniyi kaybetmiş
Siz verin Allah aşkına
(Âşık Hacı Yılmaz)
Sonuç:
Adana ve Osmaniye halkı, geleneklerine bağlıdır.
Adana ve Osmaniyeliler, doğal
olarak, zamanla ortaya çıkan değişikliklerle de olsa geleneksel
kıyafetlerini, düğünlerde ve
diğer törenlerde kuşanarak, adeta günümüze geçmişten bir kesit
sunmaktadırlar. Kuşaktan
kuşağa devredilen, genç kızların çeyizini süsleyen bu kıyafetler, bu
bölümü giyilmese de
çeyiz sandıklarında saklanarak kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze
kadar gelebilmiştir.
Adana ve Osmaniye’nin giyim kuşam kültürün tamamen
yok olmadan belgelemeyi
amaçlayan bu bildiride, ulaşılabilen tüm materyal incelenmiş, elde
edilen bilgiler
fotoğraflarla desteklenerek sunulmuştur.
Kaybolmaya yüz tutmuş bu kültür değerlerinin
araştırılması günümüze ulaşabilen
örneklerinin tespit ve muhafaza edilmesi, sistemli olarak incelenmesi
ve belgelenmesi,
gelecek kuşaklara tanıtılması açısından önemlidir.
KAYNAK KİŞİLER
1.Fadime İPEK, 54 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Karaisalı.
2.Naciye GÖK, 56 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Seyhan
3.Ümmü ÖGÜ, 51, ilkokul mezunu, ev hanımı, Karaisalı.
4. Emsal YILDIRIM,48 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı. Karaisalı.
5. Perihan DEVELİ, 59 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Karaisalı.
6. Nigar KAYA, 45 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Karataş.
7. Asuman SÖMEK, 35 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Karataş.
8. Servet YALÇUN, 52 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Adana.
9. EmineTAVUSBAY, 70 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Adana.
10. Zeynep KOÇAK, 74 yaşında, okuma-yazması yok, ev hanımı, Karaisalı.
11. Azime TOLGA, 50 yaşında, ilkokul muzunu, ev hanımı, Adana.
12. Pakize ALKAN, 32 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı, Karaisalı.
13. Zekiye SAKIZLI, 51 yaşında, lise mezunu, ev hanımı, Adana.
14. Fadime DALDABAN, 43 yaşında, ilkokul mezunu, Karaisalı.
15. Perihan KÖK, 49 yaşında, ilkokul mezunu, Adana.
KAYNAKLAR
AHMET Cevdet Paşa, Tezakir, Türk Tarih Kurumu Yayınları
ERKOÇAK, Mehmet “Osmaniye’de Ağıtlar ve Türküler”
Osmaniye Belediyesi
Kültür Yayınları 1972:
ERKOÇAK, Mehmet, Alan Araştırma Notları.
ERKOÇAK, Mehmet-Abdullah GİZLİCE (2003), “Osmaniye
Folkloru”, OF AD
Kültür Yayınları-1, Osmaniye
GİZLİCE, Abdullah-Suat ÖNAL(2004), “Osmaniye
Geleneksel Kıyafetlerinde
Kadın ve Erkek Başlıkları”, Karacaoğlan’dan - Bela Bartok’a
Dadaloğlu’ndan -Aşık
Feymani’ye Osmaniye Kültür Sanat ve Folklor Sempozyumu, Osmaniye.
İPEK, İsmet (2002), Osmaniye Diye Diye, Kınık Yayınları.
KILIÇ, Ahmet, Osmaniye Tarihi.
KIRGIZOĞLU, Neriman Görgünay (1992), Anadolu’da
Geleneksel Kadın
Başlıkları, 4. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri,
5. Cilt,-Maddi Kültür-,
Kültür Bakanlığı HKAG Yayınları, Ankara.
MERİÇ, Atanur (2000), Afyonkarahisar Müzesinde
Bulunan Tarihi Kıyafetler
Üzerine Bir Araştırma, V. Afyonkarahisar Sempozyumu Bildirileri,
Afyonkarahisar.
OSMANİYE Folklor Araştırma Derneği Arşivi
OSMANİYE Milli Eğitim Müdürlüğü Mahalli Kıyafetler
Araştırma Komisyonu
Raporları 2002.
TANSUĞ, Sabiha (1984), Anadolu’da Geleneksel
Türkmen Giyimi”, folklor ve
Etnografya Araştırmaları, Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul.
........................(1988), Geleneksel Giyimlerin Sahneye Uygulanması, Türk
Halk Oyunlarının Sahnelenmesinde Karşılaşılan
Problemler Sempozyumu Bildirileri,
Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara.
TÜRKOĞLU, Sabahattin (2002), Tarih Boyunca
Anadolu’da Giyim Kuşam,
İstanbul.
YALMAN(Yalgın), Ali Rıza(1993), “Cenup’ta Türkmen
Oymakları 1-2”, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara.