(Erdem dergisi, Sayı 53, 2009, ss.115-128)    115

Devlet Ana Romanı Üzerine Bir İnceleme

Mustafa KARABULUT1

OZ

Devlet Ana, Kemal Tahir'in tarihsel romanlarından biridir. Bu romanda Osmanlı
İmparatorluğu'nun aşiret halindeki dönemine inilir. Osmanlı insan tipi, yaşam tarzı, adaletleri
gelenek ve göreneklerini konu edinerek bir aşiretten devlet olma mertebesine nasıl
yükseldiğini destansı bir ifade tarzı ile okuyucuya verilir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Söğüt'teki
yaşam tarzı dikkatlere sunulduktan sonra bu mekana Ertuğrul Gazi, Osman Bey ve Orhan Bey,
tarihi şahsiyetler olarak dahil edilir. Devlet Ana'da, 1290 yılından itibaren yaklaşık on yıllık bir
zaman diliminde geçen vak'alar bir yıla sığdırılır. Eserde, Türk kültür ve medeniyeti ile Batı
karşılaştırılarak feodalitenin ve din sömürücülerinin Batı'yı karanlığa hapsettiği anlatılır.

Anahtar Kelimeler: Tarihi roman, Osmanlı, Türk kültürü, Kemal Tahir, aşiret.

ABSTRACT
An Analysis of the Novel Devlet Ana

Devlet Ana is one of the historical novels of Kemal Tahir. The subject of the Novel is the early
tribal period of the Ottoman Empire. The novel provides to the readers with the Ottoman
Ottoman human type, living styles, the idea of justice, and traditions, and traditions, and the
development of a tribe to a state in a legendary style. Following the Ottoman style of life in
Söğüt is given, Ertuğrul Gazi, Osman Bey and Orhan Bey are included as historical
personalities. İn
Devlet Ana, the events which had happened approximately in ten year-period
following 1290 are told in one year. Comparing the Turkish culture and civilisation with those
of the West, the novels that western feudalism and those who exploited religion had pushed
the West into a dark age.

Key Words: Historical novel, Ottoman, Turk culture, Kemal Tahir, tribe.

Devlet Ana, Kemal Tahir'in tarihsel romanlarından olup bu eserde Osmanlı
devletinin kuruluş dönemi konu edinilir. Anadolu'nun Türkleşmeye başladığı yıllarda,
Osmanoğullarının bir devlet kurma macerası ile Bizans ve Bizans'a bağlı tekfurların
Bursa ve çevresinin Türklerin eline geçmesini önleme çabaları romanın ana eksenini
oluşturur. Bir bakıma Müslüman-Hristiyan mücadelesi romanın bütününe yansır.

Kemal Tahir, Devlet Ana'yı hangi ilke doğrultusunda yazdığına dair bir
konuşmasında:
"Bir kere Batı’da roman nereden kaynaklanmış?... Masaldan, halk
hikayelerinden mi?... Tamam! Benim de masalım var, halk hikayelerim var... Öyleyse
romanımızı oturtacağım temel var bende...”(Bozdağ, 1995: 41)
diyerek, Türk romanının
Batı'yı taklit etmemesi gerektiğini, milli değerlerin romana konu olabileceğini ifade eder.
Gerçekten de Devlet Ana, gerek yapısı ve muhtevasıyla milli nitelikte bir romandır.

Devlet Ana2 1967 yılında ilk baskısını yapmış olup kısa sürede Türk edebiyatının
klasikleri arasına girmiştir. TDK 1968 Roman Ödülü'nü alan eser, Osmanlının aşiretten
devlet haline gelişini konu edinmiştir. Realist bir bakış açısıyla yazılmış olan eserde,
Ertuğrul Gazi'nin yaşlılık ve ölüm günleri, Osman Gazi'nin
bey oluşu ve Orhan Bey'in
çocukluktan gençliğe geçiş dönemleri ele alınmıştır.

Kemal Tahir, romana önce Osmanlı Çekirdeği adını vermek istemiş, sonra Devlet
Ana
ismini uygun görmüştür. Yazar, "Anadolu halklarının kişisel ve toplumsal özelliklerini
saptamak için, Osmanlı İmparatorluğu’nun yedi yüz yıl yaşamasını sağlayan gücün
kaynağına bakmak gerektiğini” (Kudret, 1999: 175)
ifade eder. Günümüz toplumunun
problemlerinin çözümü ve geleceğe hazırlanması için mazi iyi irdelenmelidir.

Devlet Hatun, Rum bacılarına başkan seçilmiş olan Bacıbey'dir. Uzun boylu,
yiğit bir kadındır. Güçlü ve dirayetli olmasından dolayı da Ertuğrul Bey'den başkasını
dinlemez olur.
"Bacıbey, bir yandan disiplinli sert mizacı, öte yandan saygı uyandıran
koruyucu kişiliğiyle Osmanlı Devleti’nin Osmanlıdaki devlet anlayışının simgesidir.” (Aytaç,
1999'■ 150)
Oğlu Demircan'ın öldürülmesinden sonra, Kerim Çelebi'nin mollalık elbisesini
çıkarıp savaşçı giysisini giydirmesi, Mavro'ya sahiplenmesi ve Karacabey tekfurunun
kardeşinin kılıcını kınından çıkarırken erkeklerden önce davranıp kabzasını düşürmesi
ona olan hürmeti artırır. Yazar da Türk kadınındaki cesaretinden ve yiğitliğinden ilham
alarak romana
Devlet Ana adını vermiştir.

Yazar, Osmanlı devletinin kuruluş yılları öncesine giderek, Türklerin töresini,
kimliğini yansıtır. Türklerin Orta Asya'dan getirdikleri kültürleri, Anadolu topraklarında

yaşamaya devam eder. Yiğitlik, mertlik, adalet ve eşitlik gibi kavramlar, Türklerin
vazgeçilmez özelliklerindendir.

Devlet Ana altı bölüme ayrılmıştır: Kancık Vuruş, Uyandırılan Işık, Dost Çelmesi,
Fal, Derin Geçit, Kerimcan’ın Yolu.

Yazar, romanı iki öykü üzerine kurar: Birincisi, Osmanlı beyliğinin daha çok
Bizans toprakları aleyhine genişlemesi, ikincisi ise, Bacıbey'in oğlu Demircan'ın
öldürülmesi ve kardeşi Kerimcan'ın düşmanlardan öç almasıdır. Toplumsal ve bireysel
temaların iç içe verildiği eserde,
“iki öykü de, romanslarda, destanlarda, masallarda
rastladığımız ve kökeni mitoslarda yattığı söylenen kalıplardan oluşur(Moran, 1997:159)

Devlet Ana'nın ilk bölümü şahısların tanıtıldığı, tarihsel durumun açıklandığı
giriş kısmıdır. Karşı gücü oluşturan ve roman boyunca Türklerin en büyük
düşmanlarından olan Sen-Jan şövalyelerinden Notüs Gladyüs'ü tanırız. Oldukça hırslı,
zevk ve eğlenceye düşkün olan bu şahıs, kral soyundan geldiğini söyleyerek kendi
prensliğini kurmak ve Bizans tahtına oturmak hevesindedir. Karşı gücün diğer kişisi
Keşiş Benito'dur. İtalya'dan Anadolu'ya geleli on beş gün olan Cenevizli Keşiş Benito,
kilise kurallarının dışına çıkmış, Söğüt çevresinde bir mağaraya yerleşmiştir. Kendini ve
dine adamış gibi gösteren Keşiş, bu sayede büyük bir saygı görmektedir. Aslında Notüs
Gladyüs'la iş birliği yaparak halkın inançlarını sömürmektedirler.

Notüs Gladyüs, han işletmecisi genç Mavro'yu şövalye yapma vaadiyle onun kız
kardeşi Liya'ya sahip olmayı tasarlamaktadır. Hristiyan Mavro'nun Liya'dan başka
kimsesi yoktur. Babasından kalan hanı işleterek geçimlerini sağlamaktadırlar. Liya,
Bacıbey'in oğlu Demircan'ın sözlüsüdür. Şövalye, Mavro'dan Ertuğrul Bey'in asker sayısı
hakkında bilgi almaya çalışır. Mavro ise Türklerin kadınıyla erkeğiyle cesur ve savaşçı bir
millet olduğunu söyler:

“İçlerinde ermişi var, dervişi var... Rum abdalları derler, rum
gazileri derler... Ertuğrul Bey’in savaşçısı ev hesabına gelmez. Savaşçı
dervişlerin beşi, onu bir zaviyeye birikmiştir. Rum abdallarına geldi mi,
dam, çadır tanımaz bunlar. Ezraile elense çekmiş gözü kara yiğitlerdir
her biri. Karıları bile dövüşkendir Ertuğrul Beyin... Bunlara ‘Rum Bacıları’
derler. Bunların töreleri de, gaziler, savaşçı dervişler gibi din yayma
üzerinedir...” (s.32)

Şövalye Notüs Gladyüs, kendi değer yargılarına göre asilzade-köylü ilişkisini
genç Mavro'ya şöyle ifade eder:

“Pazar baçını arttırmaya geldi mi, senyörün keyfinedir, kimse
karışamaz. Kendi toprağında dilediğini yapar. Çünkü (Tanrı) toprağı da
soylular için yaratmıştır, salt toprağı değil, üstündeki köylüyü de
bağışlamıştır mal diye, canı çekerse asar! (s.36)

Mavro, Hristiyan toplumundaki efendi-köylü ilişkisinin efendi-köle ilişkisine
döndüğünü; Türklerde ahilik teşkilatının olduğunu ve köylünün ezilmediğini ifade eder.
Şövalye ise, asilzadelerin her şeyin sahibi olduğunu, köylünün sorgulamaya hakkı
bulunmadığını ifade eder. Mavro, Hristiyanlardan birçok kişinin Müslümanlığı tercih
ettiğini ve Ertuğrul Bey'in Müslüman olan herkese kapısının açık olduğunu ve onları
koruduğunu söyler. Romanın bu kısmında,
"Orta Çağ batı toplumlarındaki toprak ve
üretim ilişkisi saf bir Anadolu köylüsü olan Mavro’nun şaşkınlıkla sorduğu sorularda
Anadolu’da toprak ilişkisi ile karşılaştırılmaktadır.” (Yalçın, 2003: 238)

Kemal Tahir, bu romanın vak'a zamanını açık biçimde vermeyi tercih etmiştir.
Sövalye Gladyüs, Mavro'ya Moğollar ile Anadolu halkı arasındaki çatışmadan,
Karamanoğlu Mehmet Bey'in Konya'yı almasından bahsederken zamanı da :

"- Ne zaman oldu bu iş?

-    On, on bir yıl önce...

-    On bir yıl... Şövalye içinden hesapladı. 1279’da...” (s.62)

Sen-Jan Şövalyesi Notüs Gladyüs, Cenevizli Keşiş Benito ve paralı Türk askeri
olarak tanıtılan Türkopol Uranha, Osmanlu beyliği ile bölgedeki Bizans tekfurluklarının
ilişkisini bozarak, muhtemel bir karışıklıktan veya savaştan yararlanıp Bitinya ucunda
kendi beyliklerini kurma hayalindedirler. Yazarın Sen-Jan Şövalyelerini karşı güç olarak
seçmesi önemlidir.
"Sen-Jan Şövalyeleri bir Hristiyan tarikatı olarak son derece sıkı
kuralları olan ve özellikle Müslümanlara karşı en sert savaşan topluluktur.” (Yalçın, 2003:
239)
Napoli kralının gayri meşru çocuğu olan Notüs Gladyüs, asilzade olduğunu ve
Bizans tahtı için hak iddia etmektedir.

Şövalye, yaptığı plana göre, Ertuğrul Gazi'nin atlarını çaldıktan sonra bu olaya
Karacahisar tekfurunun karıştığı izlenimini verecektir. Notüs Gladyüs, Issızhan'da
tanıdığı Liya isminde bir Hristiyan kızını elde etmeye çalışır. Mavro'nun kız kardeşi Liya,
dindar bir kızdır ve Ertuğrul Gazi'nin atlarının bakımından sorumlu olan Demircan ile aşk
ilişkisi vardır. Demircan'ın annesi, Osmanlı beyliğinin Bacıyan-ı Rumu Devlet Hatun, din
değiştirmek istemediği için Liya'yı gelin olarak kabul etmez. Demircan ise, Ertuğrul
Gazi'nin iyileşmesini ve annesini ikna etmesini ümit etmektedir.

Notüs Gladyüs ve arkadaşları, Ertuğrul Gazi'nin atlarını çalmaya giderken,
Demircan ile Liya'nın birlikte olduklarını görürler. Sırtı kendilerine dönük olan Demircan'ı
Karacahisar tekfurluğunun okları ile öldürürler. Ertuğrul Gazi'nin atlarını da çalan bu
şahıslar, Liya'ya sahip olduktan sonra onu da öldürüp cesedini bir kilime sararak
Karacahisar tekfurluğu yakınlarına bırakırlar.

İkinci bölüm, Uyandırılan Işık adını taşımaktadır. Mekan olarak Türklerin
yaşadığı bölgeye geliriz. Kerim Çelebi, Demircan'ın kardeşi olup kendisini dini eğitim
almaya adamıştır. Ayrıca, Aslıhan adındaki Rum bacısı tarafından da sevilmektedir.
Savaşmayı sevmeyen Kerim Çelebi okumaya yönelmiştir. Türkmen töresine göre bir
erkek belinde kılıcıyla gazaya hazır olmalıdır. Kerim Çelebi'nin kılıç yerine kaleme
sarılması, sadece annesini değil, aynı zamanda Aslıhan'ın tepki göstermesine sebep olur.

Romanda ahilik teşkilatı hakkında da bilgiler verilir. Berna Moran, Kemal
Tahir'in bu bölüm için:“Usta
bir açılıştır bu, çünkü Ahilik oyunu çok kestirme bir yoldan
birkaç işlevi birden yerine getirir.” (Moran, 1997:162)
diyerek, Ahi teşkilatını ve Söğüt'teki
ahlaki yapıyı tanıtır. Ahilik, yiğitlik ve cömertlik anlamına gelen ve alçakgönüllülük, güzel
ahlak sahibi olma, din ve mezhep farkı gözetmezlik vb. gibi erdemleri ön plana çıkaran
Fütüvvet'in devamıdır.

Osman Gazi'nin askerleri içinde ahiler, ticaretle meşgul olduklarından usta
savaşçı değildirler. Kerim Çelebi, ahilik teşkilatının çok saygın bir basamak olduğunu,
ancak ahilerin yaşayışlarında ve davranışlarında bozulmalar olduğunu söyler:

“.Ahiler, pir kapılarını boşlayıp beğler kapısına birikmiş... Oysa
bu dünyada, her bir nesneye bozuntu elverir, ahiliğe erişemez...” (s.107)

Kerim Çelebi, ahilik ile ilgili önemli bilgiler edinmiştir. Kendisi de bir ahi olan
Kerim Çelebi, bu teşkilattan olan bir kişinin çok çalışması ve okumaya önem vermesi
gerektiğini ifade eder:

“Şöyle bilin ki, ahilikte miras yürümez, babanın kazandırdığı
oğula geçmez ve de herkesin kendi kazanması kanundur. Onu gördüm
ki, ahilerden kiminin kitabı hiç yok. Kitap olmayınca aktan kara, eğriden
doğru ayrılmaz.” (s.108)

Kerim Çelebi'nin kılıç yerine kalemi tercih etmesi, kılıç-kalem çatışmasını
oluşturur. Onun, kalem gücünden kılıca yönelişi de esere ustaca yansıtılmıştır. Annesi
Bacıbey'in, kardeşi Demircan'ın intikamını alması için yaptığı baskılar sonuç vermeyince,
annesi tarafından kırbaçla dövülür. Üzerindeki molla kıyafetini çıkaran Kerim Çelebi,
savaşçı kıyafetini giyer. Artık, Kerim Çelebi, Kerim Can adını alır. Bu arada, Karacahisar
tekfurunun baskılarından kaçan Mavro ise kardeşi Liya'nın intikamını almak için çaba
gösterir. Kerim Çelebi ile Mavro, kardeşlerinin intikamını almak için silah eğitimi alırlar.

Osmanlı beyliği ile Karacahisar tekfurluğu savaş hazırlığındayken Kamagan
Derviş, Keşiş Benito'nun faaliyetlerini Osman Gazi'ye haber verir. Toplumdan uzak ve
sade bir hayat yaşayan Kamagan Derviş, bölgenin haberleşme ile ilgili bilgilerine sahiptir
ve edindiği bilgileri doğrudan Tebriz'de yaşayan İlhanlı hükümdarına ulaştırmaktadır:

"Kamagan Derviş dizlerini dikmiş, kollarını bunlara dolamıştı...

Aslında mağarayı Tebriz İlhanlılarının habercisi olarak bekliyordu ama,
başından beri, Türkmen’e de yakınlık gösteriyordu.” (s.192)

Kamagan Derviş, İslamiyet öncesi Türk kültürünün özelliklerini üstünde taşıyan
ve bir kam özelliği gösteren bir şahıstır. Kamagan Derviş iyi niteliklerle donatılmışken,
karşı güçte yer alan Keşiş Benito kötü özellikleriyle yer alır. Romanın dördüncü bölümü
olan Fal’da Kamagan Derviş, bir derviş ve haberci olmakla beraber diğer özellikleriyle de
tanıtılır:

"...Çobanlar, Kamagan Derviş’in mağarasında kırmızı, mor,
yeşil, sarı ışıklar yandığını söylüyorlardı. Dervişliğin yanı sıra simyacılıkla
uğraştığı, kurşunu, bakırı altun etmeye çabaladığı yaygındı.” (s.384)

Ertuğrul Gazi, ölümüne yakın zamanlarda Osman Gazi'yi yanına çağırıp onu
tepeden tırnağa süzer. Osman Gazi, halkın sevdiği ve beyliğe layık gördüğü dirayetli bir
kişidir. Ertuğrul Gazi'nin, ölümü düşmanlar tarafından duyulmadan en yararlı kişinin bey
olarak seçilmesi vasiyetini Akçakoca yerine getirmek için seçim yapılması için çalışmalara
başlar. Bu durum, Türklerdeki demokratik yaşam açısından önem taşır. Halkın desteğini
alan Osman Gazi,
bey seçilir:

"...Canımızı canı, ırzımızı ırzı saydı. On üç yaşından bu yana
savaşlarda gördünüz, ölüm tırpanının vınladığı yerde başını eğdi mi?

Düşmanı hepimizin önünce kovup gerilerken hepimizin ardınca gelmedi
mi?Bize Osman Bey’den uygunu kim?(s.189)

Bununla beraber, Ertuğrul Gazi'nin ölümünden duyulan acı, Alp Er Tunga
Sagusu'nu (Destanı) hatırlatır:

"Hep bir ağızdan uludular:

-    Vay Kara Osman Beyimizin, Ak Gündüz Alp’in, yiğit Savcı Gazi’nin
yiğit babası.

-    Vay dünyayı kara gördüm, akan suyu akmaz gördüm... Vay vay
söndü ocaklarım, çakmakları yakmaz gördüm!

-    Kalmış yiğit arkası... Aç miskin doyurucu... Türkmen’in direği!..

Gaziler gazisi Beyim vay! Alpler bağbuğu, erenler serdarı, bacılar
atası,sakar suyun dalgıcı. Yeşil dağın kaplanı, ak atların binicisi, vay
Ertuğrul Beyim vay!...” (s.184)

Devlet Ana’nın bu bölümü dil ve üslüp bakımından Dede Korkut Hikayelerine
benzemesinin yanı sıra, temanın işlenişi bakımından Sakaların büyük hükümdarının
ölümünden duyulan büyük üzüntüyü anımsatmaktadır. Osmanlı devleti, İlhanlıların
çekilmesi ve Selçukluların yıkılma süreci içinde olmasıyla sınırlarını genişletme süreci
hızlanır. Osman Bey'in ulak olarak Konya'ya gönderdiği Kaplan Çavuş, Selçuklu
Devleti'nin kötü durumda olduğunu haber verir. Kaplan Çavuş, Şeyh Edebalı'ya şunları
söyler:

“Doğrusunu istersen Şeyhim, Konya’yı çok kötü gördüm.

Sarayda kağıt (Osman Bey’in gönderdiği) okuyacak adam
bulunduğundan şüpheliyim. Konya berbada gitmiştir ve de Konyalıktan
çıkmıştır...” (s.588)

Kerimcan, Notüs Gladyüs ve Uranha'nın işbirlikçisi Keşiş Benito'nun mağarasına
canavarın ini demekte ve buradaki canavarı öldürerek bir bakıma yiğitliğini ispatlamak
amacındadır. Kerimcan, Bacıbey'in istediği savaşçı bir er olmuştur. Berna Moran,
Kerimcanın bu serüvenini, Manas'taki Er-Töştük efsanesinde, Töştük'ün yeraltına inerek
devi öldürmesine, Battal Gazi'de baş kahramanın yine yeraltına inerek devi öldürüp kızı
kurtarmasına ve masallardaki kahramanların, mağaralardaki gizli hazineyi bekleyen dev
vb. yaratıkları öldürmesi ve hazineyi ele geçirmesine benzetmiştir:
“Kerimcan, yerin
altına doğru inip giden mağaraya girer ve sandıkta, çok değerli, eşi bulunmayan on yazma
kitabı keşfeder.” (Moran, 1997:164)
Yazarın, romanın sonunda Kerimcan'a hazine olarak
bu değerli kitapları layık görmesi tesadüf değildir. Kerimcan da kitaplara olan merakı
romanda açıkça verilmiştir.

Keşiş Benito'dan sonra Notüs Gladyüs'u bir bataklıkta kıstırarak öldürürler.
Ardından Uranha'yı ortadan kaldırıp kardeşlerinin intikamını alırlar. Demircan ve Liya'nın
kanını yerde bırakmayan Kerimcan ile Mavro oldukça mutludurlar. Bacıbey, Kerimcan'ı
Aslıhan adındaki kızla evlendirir. Orhan Bey de Yarhisar tekfurunun kızı Lotüs'ü
Müslüman yapar, adını da Nilüfer olarak değiştirip onunla evlenir. Kerimcan tekrar
kitaplarına sarılır. Osman Bey'den, Şeyh Edebali'nin Bilecik'teki medresesine molla
olarak girmek için izin alır. Kerimcan, bir zamanlar annesi tarafından dövüldüğü kırbacı
duvardan indirip yerine kılıcını asar. Bacıbey, Kerimcan'a, kitapları ocağa atmasını ve
kamçıyı yerine asmasını emreder. Ancak, Kerimcan annesine itaat etmez ve tıpkı babası
Rüstem Pelvan gibi gürleyerek sedirdeki kırbacı alıp annesine doğru kaldırır. Araya
Aslıhan girer ve bu ana-oğul çatışmasını bitirir. Bacıbey, bir köşede gözleri yaşlıyken,
Aslıhan bu ağlamanın Kerimcan'ın saygısızlığına yorar. Ancak Bacıbey, yıllar önce ölmüş
olan eşi Rüstem Pelvan'ın yiğitliğini Kerimcan'da gördüğü için gözyaşı dökmektedir:

“Oğlunun adam olduğuna, babasının ocağını yakacağına,

Bacıbey ancak kırbacı elinden çekip karşısına dikilince anlamıştı.” (s.775)

Kelile ve Dimne, Kâbusname, Felekname ve Siyasetname'yi okur. Bu arada,
Türkler düşman tekfurları yenerek Osmanlı sınırlarını genişletirler. Osmanlı beyliği,
zamanla devlet haline dönüşür.

Yazar, Osmanlının yapısını her bakımdan sağlam bilgilerle vermeye özen
gösterir. Törelere bağlılık, bey seçimi, büyüklere saygı, kadının toplumdaki yeri ve ahilik
teşkilatı gibi konularda okuyucuyu bilgilendirir. Özellikle Ahi geleneğini canlı biçimde
gözler önüne serer. Yazar, çocukların Ahilik oyunu oynamalarını Ahilik teşkilatına
öykünmeleri şeklinde dile getirmiştir:

"Şöyle bil ki, Ahilik ince yoldur ve de çetin bir yoldur ve de gayet
sarp bir yoldur. Yüreğine, bileğine güvenmeyen girmemek gerekir. Çünkü
yüceleyim derken batağa batmak vardır. Yolumuz anlamaklık yoludur ve
de inandırmak yoludur ve tutmaklık yoludur. Töreleri tutmağa gücün
yeter mi? Yüreğin ne demekte?

-    Beli dedin, günah gitti bizden. Yallah bismillah! De
bakalım, ahiliğin açığı

kaçtır?

-    Dörttür.

-    Say gelsin!

-    Eli, yüzü, gönlü, sofrası...

-    Kapalısı kaçtır?

-    Üçtür.

-    Say gelsin!

-    Gözü, beli, dili...” (s.111-112)

Ahilik teşkilatı hakkında böyle geniş bilgilerin yer alması, yazarın bu romanda
vermek istediği mesaja da uygundur. Çünkü, Osmanlının kuruluşunda Türk töresi önemli
yer tutar. Ahiliğin de temelinde Türk kültürünün izleri görülür. Ayrıca çocukların Ahilik
teşkilarına öykünmeleri, “Söğüt'teki Türk topluluğunun, yozlaşmış Bizans, Moğol ve
Oğuz topluluklarından ahlakça ne denli üstün olduğunun işaretidir.” (Moran, 1997: 163)

Şahıs kadrosu bakımından yazar 13. yüzyıl Anadolu insanını başarılı biçimde ele
almıştır. Roman kahramanlarından önemli bir kısmı o dönemde yaşamış tarihi özelliği
olan kişilerdir:
Ertuğrul Bey, Osman Bey, Orhan bey, Dündar Alp, Şeyh Edebalı, Akçakoca,
Nilüfer Hatun, Yunus Emre, Köse Mihal vb.
Bazı şahıslar da yazarın olay örgüsünde
kullanmak için yarattığı kahramanlardır:
Notüs Gladyüs, Cenevizli Keşiş Benito, Mavro,
Bacıbey vb.
Yazar, olay örgüsünü kurarken, Osmanlı beyliğinin devlet haline gelişini,
tarihi gerçekler ile hayali unsurları ustaca birleştirmiştir. Devlet Ana'da yer alan vak'a
zincirini şöyle sıralayabiliriz:

1.    Şövalye Notus Gladyüs ve adamlarının Türklerin atlarını çalarak, Demircan ile
Liya’yı öldürmeleri.

2.    Ertuğrul Gazi’nin ölümü, yeni bir bey seçimi.

3.    Bacıbey’in ısrarı üzerine Kerim Çelebi’nin intikam alma çabaları.

4.    Notüs Gladyüs, Cenevizli Keşiş Benito ve Uranha’nın öldürülmesi

5.    Osman Bey’in Şeyh Edebalı’nın kızı Balkız Hatun’la, Orhan Bey’in Nilüfer’le,
Kerim Çelebi’nin Aslıhan’la evlenmeleri.

Eserde tematik yönden iki güç vardır: İyiler, Kötüler. Romandaki çatışma
unsuru iyi-kötü üzerine kurulmuş olmasıyla beraber, Müslüman-Hristiyan çatışması da
eserde önemli yer tutar.

TEMATİK GÜÇ / DEĞER VE
KAVRAMLAR

KARŞI GÜÇ / ÇATIŞAN KİŞİ VE
KAVRAMLAR

KAVRAM

SEVİYESİNDE

-    Cesaret

-    Erdem

-    Barışsever

-    Törelere bağlılık

-    Yiğitlik

-    Bilgelik

-    Dürüstlük vb.

-    Korkaklık

-    Çıkarcılık

-    Kötülük

-    Sömürü

-    İhanet

-    İhtiras vb.

TİPLER

SEVİYESİNDE

-    Ertuğrul Gazi

-    Osman Bey

-    Orhan Bey

-    Demircan

-    Kamagan Derviş

-    Kerim Çelebi

-    Akçakoca

-    Şeyh Edebalı

-    Bacıbey vb.

-    Notüs Gladyüs

-    Keşiş Benito

-    Uranha

-    Alişar Bey

Roman boyunca bu güçler arasındaki çatışma eserin ana eksenini oluşturur.
Yukarıdaki şemada, tematik gücün temsil ettiği kavramlarla tipler arasında bir paralellik
görülür. Kemal Tahir, Doğu ile Batı'yı karşıt özelliklerle ele alır. Devlet Ana'da Türkler
ahlaki yönden üstün vasıflarıyla verilir. Bacıbey, törelerden taviz vermeyen, yiğit bir
kadındır. Dönemin ideal kadın tipini sergiler. Osman Bey, yiğit, cesur ve güvenilir bir
kişidir. Ertuğrul Gazi, yerini ancak Osman Bey'in doldurabileceğini düşünür. Rüstem
Pelvan'ın oğlu Demircan, babası gibi savaşçıdır. Kerim Çelebi, büyük değişim gösterir.
Önceleri, kavgadan, savaştan hoşlanmayan, ata binmeyi, kılıç kullanmayı beceremeyen
Kerim Çelebi, kitaplara olan düşkünlüğü ile tanınır. Demircan'ın öldürülmesinden sonra,
annesi ve çevresinin baskıları sonucu kardeşinin intikamını almaya karar verir ve
zamanla iyi bir savaşçı olur adı da Kerimcan'a dönüşür.

Devlet Ana'da, bilgeliği, erdemi temsil eden şahısların başında Şeyh Edebalı
gelir. Hemen her konuda Osmanlıyı yönlendirmektedir. Savaşta ve barışta neler
yapılması gerektiği hep ona sorulur. Çocukluk arkadaşı Akçakoca da tecrübeli ve bilgili
bir şahıstır. Ertuğrul Gazi'nin ölümünden sonra dağılmayı önlemek ve yeni bey seçimi
için gerekli tedbirleri alır. Kamagan Derviş, iyi vasıflarıyla, karşı güçteki Keşiş Benito'ya
tezat oluşturur.

Kavram seviyesindeki tematik güç, Türklerin gerek ahlak yönünden, gerekse
yiğitlik bakımından ön plana çıkarıldığı değerleri içerir. Bu yönleriyle Türkler, çevredeki
Bizanslıların da ilgisini çeker. Köse Mihal, Papaz Pop Markos Osman Bey'in dostudur.

Bir zamanlar Osman Bey'in dostu olan Bilecik tekfuru Rumanus sonra ihanet
eder. Batı feodalizminin baskıcı yönetimi, dini ve ahlaki yönden bozulmuş olması,
Bizanslıların bir kısmının üstün niteliklere sahip Türklere sempatiyle bakmalarını sağlar.

Karşı güçte yer alan Notüs Gladyüs Batı feodalizmini temsil eder. İhtiraslı,
korkak, cinsel sapkınlıkları olan acımasız bir tiptir. Feodal düzeni isteyen Filyatos ve Aya
Nikolas bu yönüyle Notüs Gladyüs'e benzerler. Ayrıca Moğol Çudaroğlu para hırsı
sebebiyle kötülük yapmaktan kaçınmaz. Keşiş Benito, Bizanslıları maddi ve manevi
yönden sömürmektedir. Notüs Gladyüs'ün arkadaşı Uranha da çıkarcı, korkak ve
kötüdür.

Tarihsel konuların ağırlık merkezi olduğu romanlarda, tarihi olaylar yeniden
irdelenme imkanı bulur. Bundan başka,
"Roman kahramanı için yeni bir varoluş biçimi”
(Kundera, 2005: 50)
oluşturur. Devlet Ana'da tarihsel gerçekler kurgulanırken, tarihte
yaşamış roman kahramanları yeni bir boyut kazanır. Osman Bey, Orhan Bey, Akçakoca,
Şeyh Edebali ve diğer kahramanlar sadece tarihteki rolüyle değil, aynı zamanda duygu
ve düşünceleriyle de karşımıza çıkar.

Kemal Tahir, Devlet Ana'da genel olarak Türklerle Bizanslıları kavram ve tipler
seviyesinde karşılaştırır, tematik gücün karşı güce olan üstünlüğünü ortaya koyar. Bu
romanın siyasal yönünü Türklerin bir uç beyliğinden kısa zamanda nasıl devlet haline
geldiği oluşturur. Eserde olayların zamanı için 1290'h yıllar verilmektedir. Bazı yerlerde
anakronizm (tarihe uymazlık) görülür: Yazar, roman kahramanı Kerim Can'a Kelile ve
Dimne, Kâbusname ve Siyasetname'nin Türkçe çevirilerini okutur.
Oysa, bu kitaplardan
ilk ikisi XIV. ve XV. Yüzyıllarda, üçüncüsü de daha sonra yazıya geçirilmiştir. (Kudret,
1999:179)

Devlet Ana hakim bakış açısı ile yazılmıştır. Prof. Dr. Şerif Aktaş, bu bakış
açısıyla kaleme alınmış eserler için:"En
iyi şartlarda, kahramanları tanıdığımız veya tanıma
imkanına sahip olduğumuz çevrelerden seçilmiş destan veya masallardır, denilebilir. Bu
bakımdan da destan, masal, halk hikayesi ve Avrupaî hikâye ve romanı anlatma esasına
bağlı metinler olarak düşünme isabetli olur.” (Aktaş, 2005: 89)
diyerek, bu bakış açısıyla
yazılmış eserlerdeki anlatıcıya yazar-anlatıcı adını vermiştir. Devlet Ana'da yazar,
kahramanların dil ve üslûbuna uygun olarak, romanın dünyasına ait mekânı, zamanı,
şahıs kadrosunu ve vak'a zincirini dikkatlere sunmuştur. Romanın başından sonuna
kadar bu bakış açısını ve anlatıcıyı görürüz:

"Sen-Jan şövalyelerinden Notüs Gladyüs, sayvana çıkan
merdiven kapısında, hancı güzeli yerine, karayağız oğlanı görünce
somurttu.” (s.9)

“Dündar Alp’ın büyük karısı Gurgan Hatun, iki metre boyu, gaga
burnuyla, soyu tükenmiş bir yırtıcı kuş gibi, atılmaya hazır, Karasu’yun
kıyısında duruyordu...” (s.489)

“Kerimcan sıçrayıp anasının bileğine yapıştı, kırbacı, daha
doğrusu, çocukluğundan kalan
son korkuyu, kolayca çekip aldı. Yüzü
değişmiş, rahmetli babası Rüstem Pelvan’ın çok kızdığı zamanlardaki
halini almıştı. Bu değişmeyi daha fark etmediği için üzerine atılmak
isteyen anasını, tıpatıp babasının kükreyişiyle durdurdu.” (s.775)

Kemal Tahir, Devlet Ana'da Türk tarihi, toplum yapısı ve ekonomik yapıyı bir
arada ele alır. Türk toplumu, tarihsel süreç içerisinde Batı ülkelerinden farklı bir gelişim
göstermiştir.
“Osmanlı toplumu, kölelik, feodalite, kapitalizm geçmemiştir ve bunun
nedeni de Asya Tipi Üretim Tarzı’dır.” (Moran, 1997: 130)
Bu üretim tipinde (ATÜT), iki
temel ölçüt vardır: Birincisi, bu üretim tarzındaki toplumlarda iş bölümü oldukça
gelişmiştir.
“Bunun sonucunda, köy ekonomisi içinde köylü ve küçük sanatlar
tabakalaşması doğacaktır.” (Divitçioğlu, 1966: 11)
Bu durumda, ekonomi kendi kendini
destekleyecek bir duruma ulaşır. İkincisi ise, devletin otoritesidir. İster göçebe, ister
yerleşik toplumlarda olsun, devlet hayatı düzenlemek için en önemli güçtür. Dağınık ve
seyrek köy topluluklarında devletin toprağın mülkiyetine sahip olmasıyla, toplumda
sınıflaşma ortaya çıkmayacaktır.

Osmanlıda üretim aracı olan toprağın sahibi devlet olduğu için, bireylerin
toprak vasıtasıyla servet sahibi olmaları engellenmiştir. Bu bakımdan Osmanlıda sınıf
mefhumu da görülmez. Dönemin Batı toplumlarındaki derebeyi, burjuvazi ve köle
durumuna düşmüş olan köylü Osmanlı devletinde görülmez.
“Kemal Tahir köydeki
yaşamı, okura, köy gerçeklerini ve sorunlarını tanıtmak ve çözmek amacıyla değil, tarihsel
araştırmalardan edindiği kuramsal bir arka planın ışığında toplumun geçirdiği değişiklikleri
saptamak amacıyla sergiler.” (Moran, 1997:132)

Devlet Ana, tarihsel eleştiri ve sosyolojik eleştiri yöntemleriyle incelenmesi
gereken bir romandır. Yazar, okurun olay örgüsünü daha iyi anlayabilmesi ve romanı
değerlendirebilmesi için, dönemin dünya görüşü, tarihi olay ve kişileri, sosyal yapısını,
inançlarını ve kültürel yapısını açık biçimde gözler önüne serer. Çünkü, okur vak'anın
geçtiği dönemin tarihi, sosyal ve kültürel özelliklerini kavradığında, edebi eseri daha iyi
yorumlayabilecektir.

Tarihsel eleştiride önemli olan, “metnin yanlışsız olarak tespit edilmesidir.”
(Moran, 1999: 79) Aynı zamanda eserin yazıldığı dönemin dilinin de okura yer yer
açıklamalı olarak verilmesi gerekir. Çünkü, bazı kelimeler günümüze gelirken değişime
uğramış olabilir. Şerif Aktaş, üslûp incelenmesinde bakış açısının ve içeriğin de önemli
unsurlar olduğunu belirterek:
“Üslûp, içeriğin ferdi biçimde ifâde edilişini sergileyen
metnin dışında araştırılamaz.” (Aktaş, 2002: 54)
sözüyle, üslûp incelenmesinde dile ait özelliklerin tespit edilmesinin zorunlu olduğunu
ifade eder. Bu açıdan baktığımızda, Kemal Tahir Devlet Ana'nın dil ve üslubunda edebi
metne bağlı kaldığını tespit ederiz. Yazar, bu romanda sade dil kullanmış ve yer yer
Dede Korkut Hikayeleri'nin üslubuna yakın bir cümle yapısını tercih etmiştir.

"Kaba sarıkları yere çalın adamlar! Yakaları çekip yırtın!

Övündüğüm ak arslan gitti! Acı tırnakları yüzünüze çalın karılar, al

yanakları yolun, düşmanlarıma korku salan gitti. Uçta kızlar gülmesin kas

kas, gelinler kına yakmasın! Ölüm aldı, yer gizledi. Yalan dünya kime kaldı!

Gelimligidimli dünya vay!... Sonucu ölümlü dünya!...” (s.183)

Romanda geleneksel Türk nesrinin örnekleri başarıyla verilmiştir. Eserde ahenk
unsuru olarak secili söyleyişlere de rastlanır:

-    "Vay Kayı’nın ulusu!... Vay ulusun umudu yiğit Ertuğrul!

-    Vay ak sakalı er meydanında ağarmış... Vay düşmanlara medet çağırmış
Ertuğrul!

-    Vay aklı derinlere erenimiz... Vay belâmıza kanat gerenimiz!

-    Vay kılıcını göklere asan... Gün ortası düşman basan... Basıp dağıtan...”

(s.184)

Edebi eserin sosyal yapıyla ilgisini, vak'a veya durumların oluştuğu (veya
eserin yazıya geçirildiği) dönemin ortamını, koşullarını
sosyolojik eleştiri ile açıklamak
mümkündür. Bu yöntem, eserin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Yazar, Devlet Ana'da tarihi
olay ve kişileri kurgularken, Bursa, Söğüt ve çevresini asıl mekan olarak almış; Osmanlı
beyliği ile Bizans tekfurluklarının ve diğer Türk beyliklerinin münasebeti bir arada
verilmiştir.

Kemal Tahir, Devlet Ana'da Osmanlının hangi temeller üzerinde kurulup
yükseldiğini, 13. Yüzyılın sosyal, kültürel ve siyasi çerçevesi içerisinde anlatır. Yazar, 1290
yılından itibaren yaklaşık on yıllık bir zaman diliminde geçen vak'aları bir yıla sığdırarak
Osmanlı devlet yapısının sahip olduğu özgün karakterini yansıtır. Kemal Tahir, eserde,
özellikle Türk kültür ve medeniyeti ile Batı'yı karşılaştırır. Feodalitenin ve din
sömürücülerinin Batı'yı karanlığa hapsettiğini belirtirken, Türklerdeki aile birliği, devlet-
millet arasındaki uyum, milli ve manevi değerlere bağlılık ve adalet devlet kurma
yeteneği ön plana çıkarır. Bunlardan başka, Türklerin yiğitliği, mertliği ve savaşçı bir
toplum oluşu, Batı'daki örneklerine tezat olarak verilir.

Devlet Ana, Kemal Tahir'in sanat anlayışını hem felsefi düşüncesini ifade eden
bir romandır. Yazar, özellikle “Asya Tipi Üretim Tarzı”ndaki toplumlarda ekonomik ve
sosyal yapısı ile insani ilişkilerin Batı'nın feodal düzenine göre daha insancıl olduğunu
iletmek ister. Türk insanın yaşantısını, geleneklerini, manevi yapısını dile getirir. Yazar bu
konulardaki tespitlerini tutarlı olarak ifade eder. Kemal Tahir, Osmanlıyı bir aşiretten
imparatorluğa taşıyan gücün, toplum ve devlet yapısına bağlı olduğu düşüncesini
vermek ister. Batı'da feodal yapının güçlü bir toplum ve devlet oluşturma imkanından
yoksun olduğunu, Osmanlının daha güçlü temeller üzerinde kurulduğunu anlatır. Bu
bakımdan Devlet Ana, dil ve anlatımındaki ustalık ve iletmek istediği fikirler bakımından
büyük önem taşır.

Kaynaklar

Aktaş, Şerif (2002), Edebiyatta Üslûp İncelemeleri, Akçağ Yay., Ankara

Aktaş, Şerif (2005), Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Akçağ Yay., Ankara

Bozdağ, İsmet (1995), Kemal Tahir’in Sohbetleri, Emre Yay., İstanbul

Aytaç, Gürsel (1999), Çağdaş Türk Romanları Üzerine İncelemeler, Gündoğan Yay., Ankara

Divitçioğlu, Sencer (1966), Asya Tipi Üretim Tarzı ve Az Gelişmiş Ülkeler, Elif Yayınları,

İstanbul

Kudret, Cevdet (1999), Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman, C: 3, İnkılap Yay., İstanbul
Kundera, Milan (2005),
Roman Sanatı (Çev. Aysel Bora), Can Yayınları, İstanbul
Moran, Berna (1999),
Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul
Moran, Berna (1997),
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yay., İstanbul
Tahir, Kemal (1971)
Devlet Ana, C.I-II, Bilgi Yayınevi, Ankara

Yalçın, Alemdar (2003), Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı (1946-2000), Akçağ
Yay., Ankara

1

Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü, Adıyaman.

E-posta: mkarabulut@posta.adiyaman.edu.tr

2

Kemal Tahir, Devlet Ana, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1971 (775 s.) Alıntılar bu baskıya aittir.