ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ  

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

NEVRUZ GELENEĞİ

 Prof. Dr.  Ensar  ARSLAN*

Nevruz, yüzyıllardan beri Orta Asya ve Ortadoğu’da yaşayan ulusların  değişik amaç ve şekillerde kutladıkları geleneksel bir kültür olgusudur. Nevruz’un özünde ve mentalitesinde, baharla başlayan yeni bir yılın tazeliği ve heyecanı vardır. Uluslar, bu  yeni yılın ilk gününün bahar  heyecanını, çeşitli  mitolojik ve efsanevi unsurlarla örüp, kendi örf ve gelenekleriyle kaynaştırarak yüzyıllar boyu devam ettirmişlerdir.

Yeni yılın ilk günü, yeni gün, anlamında olan Nevruz’un tarihi başlangıcı konusunda, eldeki yazılı ve sözlü kaynaklarda değişik bilgilere rastlanmaktadır.  Bu bilgiler, ulusların tarihleri, destanları, efsaneleri ve her çeşit geleneksel değerleri ile kaynaşıp bütünleştiği için, gerçek bilgileri ayırıp, değerlendirmek olanaksızdır. Bu  nedenle, Nevruza  ulusal veya dinî bir kimlik aramak yerine, onun yüzyıllar boyu halk arasında yaşayarak, nesilden nesile aktarılmasının nedenlerine ve amacına bakmak daha doğru olur kanısındayız. Zira çok geniş bir coğrafyada, her çeşitten din, dil, ırk ve kültüre sahip ulusların bu bayramı kutlayıp devam ettirmesi, onun kimliğinden çok, amaç ve yararları üzerinde durmanın toplumların barış ve mutluluğu için daha yararlı olacağı düşüncesindeyiz.

 Nevruz,  genel anlamda bir  “doğa bayramı” dır. Baharın başlangıcı, hem insanın hem de  doğadaki tüm canlıların organizmalarının kıpırdanışı, tazelenmesidir. Toprağın  nefes alması ve mahsulün  bolluğu dileğidir.  Bu nedenle, her şeyi ile toprağa  bağlı olarak yaşayan eski toplumlar, daha çok verim alabilmek, daha çok mutlu olabilmek için, doğanın yenilendiği  günü bayram kabul ederek, çeşitli geleneksel etkinliklerle  kutlamaktadırlar.

Nevruzla ilgili bilgiler veren yazılı kaynakların sayısı oldukça sınırlıdır. Ayrıca bu bilgilerin ne kadar doğru ve güvenilir olduğu da tartışılabilir. Çünkü her kaynağın, Nevruzu kendi ulusunun tarihî, din ve geleneklerine adapte ederek kendisine mal etmeye çalıştığı dikkati çekmektedir. Bu nedenle  Nevruz, tarihin her döneminde, çeşitli ulus ve coğrafyalarda ayrı ayrı renklerde karşımıza çıkmaktadır. Ancak asıl ve ortak olan bir şey var ki, o da Nevruz’un, belli bir takvime bağlı olarak baharın karşılanması ve kutlanmasıdır.

Nevruz takvimi ve Nevruz  bayramı, yazılı ve sözlü kaynaklarda çeşitli olaylara ve kişilere bağlanmıştır. Şöyle ki; M.Ö. 7.Yüzyılda yaşadığı varsayılan  Zerdüşt’ün kurduğu  din olan  Zerdüştlüğün kutsal  kitabı  “Avesta” da Nevruz’dan “Ekin Bayramı” diye söz edilir. Kitapta ayrıca, Zerdüştler’in mahsul bolluğu için, yüce tanrı Ahura  Mazda’ya  sadaka ve kurban ver­mek yerine,  şarkı söyleyip bayram yaptıkları kaydedilir. Bu nedenle Zerdüştler, Nevruzu  kendi örf ve gelenekleriyle  bağlayarak, bir Zerdüşt bayramı olduğunu  savunmuşlardır.

Nevruz, eski İran takviminde birinci ay olan Ferverdin’in ilk günüdür. Miladi takvimde 22 Mart’ın karşılığı olan  bu gün, hasat  zamanına rastladığı için, eski İran  şahları halkla birlikte bayram olarak kutlar, halka  armağanlar dağıtır, dilek ve isteklerini yerine getirirlerdi.

Türkler’in  İslamiyeti kabul etmeden önce,  bahar aylarında açık arazilerde, ekin ve mahsulün bol olması dilek ve temennilerini ifade etmek için çeşitli etkinlikler yaptıklarını, hatta Oğuzlar’ın, bahar ayının başlangıcını yılın başı olarak kabul ettiklerini bazı kayıtlardan öğrenebiliyoruz.1 Türkler’de  Nev­ruz geleneği, Anadolu’da  biçimlenip yaygınlaşmıştır. Özellikle Alevî ve Bektaşî toplulukları  Nevruz’u, Hz. Ali’nin doğum günü ve Hz. Fatma ile evlendiği gün olarak kabul ederek ayrı bir önem verirler.

Osmanlılarda padişahlara ve devletin ileri gelenlerine “Nevruziyye Pişkeşi” adıyla çeşitli armağanlar verilirdi. Divan şairleri de  padişahlara  “Nevruziyye” kasideleri sunarlardı. Yine  Osmanlılarda Nevruz bayramında türlü baharat ve kokulu otların karışımıyla hazırlanan ve “Nevruziyye” denilen mesir macunu yemek  âdeti vardı.

Mesir macunu geleneği günümüzde de devam etmekte ve Manisa’da her yıl bahar ayında “Mesir Şenlikleri” yapılmaktadır.

 Millattan önceki yıllardan beri hemen hemen bütün  Orta Asya ve  Ortadoğu ulusları, güneşin Hamel (Koç) burcuna girip, gece ile gündüzün eşit  olduğu  22 Mart’ı tabiatın canlanması olarak bayram edip kutlarlar.

Selçuklu Sultanı Melikşah, takvimde değişiklik yaptırarak yılın ilk     gününün 15 Mart’a, yani Nevruz ayına  gelmesini sağlamıştır.

Ömer Hayyam ( XI-XII. yüzyıl ), “ Navrûz- nâma” adlı eserinde,  “Cemşid bu günün bayram olmasını ve yeni yılın ilk günü kabul edilmesini ferman ettiğini...”  kaydetmektedir.

Genceli Nizami’nin ( 1150-1214)  “İskender-nâme”sinde  ve Ali Şir Nevai’nin  (1441-1501)  “Seddi İskender” adlı eserinde, Nevruz’un büyük halk bayramı olarak kutlandığı bildirilmektedir.

İran şairi  Firdevsi’nin ünlü “ Şehnâme” adlı uzun manzum destanı, Farsların, Arap ve  Türklerden daha üstün bir ırk olduğu iddiasını  kanıtlamak için yazılmış bir eserdir. Destandaki olaylar genel olarak,  İran - Turan (Türk)  mücadelelerini anlatmaktadır. Birçok efsane, menkıbe, rivayet ve hayal unsuru motiflerle, gerçek dışı olayları anlatan destanda, tarihi kişilerin yanında, hayalî kahramanlara da  geniş yer verilmiştir.

Şehname’de, İranlılarla Türkler arasındaki mücadelelerde, büyük Türk kahramanı olarak takdim edilen Afrasyab’ın, İran Şahı Keyhüsrev tarafından tuzağa düşürülerek  hile ile öldürüldüğü günü  kurtuluş günü kabul edip, bayram yaptıkları ve bu günün, daha sonraları Nevruz bayramı olarak kutlandığı kaydedilir.

Şehnâme’de karşılaştığımız  diğer bir olay da, Kava efsanesidir. Bu  efsaneye göre; zalim bir Arap hükümdarı olan Dahhak, hastalanır, vücudunun her tarafından ejderhalar çıkmaya başlar. Hekimler bir çare bulamaz. Bir gün, tabip kıyafetinde gelen Şeytan, onun insan beyni yerse iyileşebileceğini söyler. Bunun üzerine Dahhak, halkından her gün iki kişiyi öldürterek beynini yer. Bu kişiler arasında Kürt kavminden demirci Kava’nin onyedi oğlu da vardır. Halk, Hükümdara karşı ayaklanır. Oğulları Dahhak tarafından öldürülen demirci Kava da bu isyanın elebaşlarındandır. Dahhak’ın saltanatına son veren halk, bu günü bayram olarak kutlar. Firdevsi destanında, Dahhak’ın  hükümdarlığının “bin yıldan bir gün noksan” sürdüğünü kaydeder.

Yukarıda görüldüğü gibi  Dahhak ve Kava olayına bağlanan Nevruz geleneği, tamamen fantastik unsurlarla bezenmiş, hayalî ve efsanevî anlatmalara dayandırıl­maktadır. Şöyle ki, Firdevsi’nin, bir yandan Türk kahramanı Afrasyab’ın,  Fars hükümdarı Keyhüsrev tarafından öldürülmesinin, diğer taraftan da zalim hükümdar Dahhak’ın zulmünden kurtuluş gününün  Nevruz bayramı olarak kutlandığını söyleyerek çelişkiye düştüğü görülmektedir. Zira Nevruz bayramının menşei, aynı eserde  tamamen farklı iki olaya bağlanmıştır.

Nevruz  bayramının çıkışı, amacı  ve geleneği ile ilgili çok eski  devirlerden beri halk arasında yaygın olan pek çok inanış ve  rivayetlerin olduğu görülmektedir. Bu inanış ve rivayetlerden bazıları şunlardır:

Hz. Adem’in yaratıldığı gündür. Bütün insanoğlunun bayramıdır.

Dünyanın yaratıldığı gündür.

Nuh Peygamber’in gemisinin Tufandan sonra karaya oturduğu gündür. Kâinattaki tüm canlı varlıkların kurtuluş bayramıdır.

Hz. Muhammed’e peygamberlik eriştiği gündür.

Yunus Peygamber’in balığın karnından  kurtulduğu gündür.

Hz. Ali’nin Halife olduğu gündür.

Türklerin Ergenekon’dan çıktığı gündür.

Dünyadaki bütün nebatatın dirildiği gündür.

Görüldüğü gibi  halkın Nevruz’la ilgili görüş, inanış ve düşünceleri oldukça değişiktir. Yazılı kaynaklardaki sınırlı bilgiler de, efsane ve rivayetlere dayandırılmış sağlıksız bilgilerdir. Bu nedenle, yukarıda da söylediğimiz gibi Nevruz’un çıkışı konusunda söyleyeceklerimiz birer varsayımdan öteye gidemeyecektir. Aslında, yine belirttiğimiz gibi,  bu konu  pekte önemli sayılmamalı. Önemli olan  Nevruz geleneğinin yüzyıllardan beri  pek çok folklorik unsuru özünde taşıyarak halk arasında devam edip gelmesi, amacı ve mentalitesidir. Çünkü her toplum  Nevruz’u kendisine mal ederek, kendi düşünce ve inanışının mantığı çerçevesinde yorumlamaktadır.

Berdüştlükten İslamlığa, Şamanizmden,  Kıptiliğe kadar bir çok din, inanış, tarikat, mezhep ve hatta kişiler, Nevruz’a  kendi rengini vurmaya, kendi örf, âdet ve inanışlarıyla bağdaştırmağa çalışmışlardır. Ancak  Nevruz, hiçbir dinî inanışın etkisi altına girmeden, doğa sevgisine ve  zenginliğine dayalı, insanların barış ve hoşgörü içerisinde bayram yapmalarını savunan bir halk düşüncesinin ürünüdür.

Yüzyıllardan beri  çeşitli din ve ırklara mensup uluslar tarafından geleneksel yöntemlerle sürdürülen Nevruz bayramı, sadece İran’da  millî bir hüviyet almış ve devlet tarafından resmi bir şekilde kutlanmaktadır

Nevruz geleneği ve bu geleneği oluşturan folklorik unsurlar, halkbilimi çalışmalarında oldukça önemli bir yer tutar. Bayramların kutlama şekilleri, sergilenen seyirlik oyunlar, halkın ferdî beceri ve yeteneklerinin gösterildiği güreş, at binme, cirit, kement ve kılıç oyunları ile, koç ve boğa dövüştürme, boyalı yumurta tokuşturma, halk şâirlerinin atışma ve yarışmaları, genç kız ve oğlanların mâni atışmaları vb. Nevruz geleneğinin önemli halk kültürü unsurlarındandır.

Halk arasında  yaşamakta olan Nevruz bilmeceleri ve Nevruz  mevsimi ile ilgili atasözleri ve deyimler,  halkın Nevruz konusundaki düşünce ve inanışlarını  ortaya koymaktadır.

Nevruz bayramlarında, özellikle gençler bir niyet tutarak, gizlice komşularının kapı veya bacasını dinler, içerideki konuşmalara göre niyetlerini yorumlarlar.

 Gece damlarda ateş yakılarak üzerinden atlanır. Nevruz ateşinin üzerinden üç defa atlayanın, bütün dert ve hastalıklardan kurtulacağına inanılır. Bolluk ve bereketin geleceği inancıyla, hayvan ahırlarının bacasından içeriye ateş parçaları atılır. 

Nevruz geleneğinin bir başka boyutu da, manzum ürünlere yansımasıdır.  Halk ve divan şairleri  çeşitli eserlerinde Nevruz bayramını çeşitli yönleriyle dile getirmiş, terennüm etmişlerdir. Osmanlılar başta olmak üzere, hemen hemen  bütün Türk devletlerinde  divan ve halk şairleri, Nevruz bayramlarında, padişahlara  ve devlet büyüklerine  Nevruziyye kasideleri  ve   koşmalar  sunarak  bahşiş alırlardı.

Halk şairlerinin Nevruz bayramlarında dile getirdikleri doğa ve bahar tasvirleri, halk edebiyatımızda  oldukça geniş  bir yer tutmaktadır.

Nevruz bayramları için söylenmiş olan bu renkli, tablo gibi manzumelerden  bazı örnekler aşağıya alınmıştır.

Babür Şah, ( 1483-1530) Ramazan ve Nevruz bayramlarının  aynı güne rastlamasını,  bir gazelinin aşağıya aldığımız beyitlerinde şöyle belirtir:

Yengi ay  yâr yüzi  birle  körüp il şad  bayramlar,

Menge  yüz ü  kaşıngdın aynı  bayram ayıda gamlar.

Yüz i  nevrûz i  vaslı aydıpnı  Bâbür  ganimet tut,

Ki mundın yahşi bolmas bolsa yüz nevruz bayramlar.

                                   ***

 Beşaret, sizlere ey can bu gün nevrûz-ı sultandır,

Kuruldu meclis-i irfan bu gün  nevrûz-ı sultandır.

 Beşer suretine girdi, kadem basti cihâne şah,

Boyandı nûra asumân, bu gün nevruz-ı sultandır.

Müzeyyen oldu sahralar, şitâ gitti, bahar geldi,

Gönüller oldular şâdân, bu gün nevrûz-ı sultandır

Sun ey sâki kadeh doldur, neşat eyyamıdır şimdi

Her yer oldu bir gülistan, bu gün nevrûz-ı sultandır.

Kadîmî , bâde-nûş ol sen o şâhın  aşkına durma,

Bu ıydi bekler âşıkan, bu gün nevrûz-ı sultandır.

                                  ***

Hayât -ı  tâze  verip dehre maktem-i nevrûz,

Hoşa erişti meşâm-ı  deme dem-i  nevrûz.

Dağıttı leşker-i  sermâyı  sahn-ı  gülşenden

Kurunca  bârgehin şah-ı ekrem-i  nevrûz.

Taravetiyle yüzü güldü gonce-i  bâğın

Olunca mazhar-ı feyz ü mükerrem-i  nevrûz.

Harîm -i bağ o kadar cilve-rîz-i şevk olmuş

Ki görse bâğ-ı behişt ola mahrem-i  nevrûz.

                                  ***

Yine nevruz iyân oldu, karanfil, yasemen güldü

Güneş deydikçe her lâle kızardı, nesteren güldü

Baharın hoş nesiminden bu gün ruhlandı sümbüller

Dönüp bir cennete yurdum, açıldı cürbe cür güller.

Bütün gülşenlere ey dil nigâhbân oldu bülbüller

Yeşil çöller sefalandı, çiçek güldü, çemen güldü.

Kemale çattığım günde  neler gördüm tabiatta

Onun esrarı gark etti beni derya-yı hayrette,

Başım taştan taşa degdi düşündüm ki hakikatte

Hemişe dâmen- i Hakkı tutup yol giden güldü.

Danış, gül kalpten sen de,  aziz bayramdır, ey millet

O kesler ki olup dâim şehid-i şâh-ı hürriyet

Cihanda ruhu şâd oldu, mezar içre yatıp rahat

Bize baktı ferahlandı, o alkanlı kefen güldü.

                                    ***

Gelin ey nazenin  canlar

Bu gün  sultan ı nevrûzdur.

Sefalar sürsün ihvanlar

Bu gün sultan ı nevrûzdur.

Bütün mümin bütün islam,

Bu gün etmek gerek bayram,

Hemen sun sâkiyâ, gel câm

Bu gün sultan ı nevrûzdur.

Ali’nin doğduğu gündür,

Bu gün her günden üstündür;

Hemen sâki  kadeh doldur

Bu gün sultan ı  nevrûzdur.

Nice sırlar oldu zâhir,

Ali’den oldu hak bâhir,

Şükür eyle sen ey Fâhir

Bu gün sultan ı  nevruzdur.

                 ***

Evvel bahar oldu açıldı güller,

Nağmesaz olmuştur bütün bülbüller,

Yüz göstermiş bize lâle sümbüller

Nevruz bayramınız mübarek olsun.

Bakın âsumâna nûrlar saçıyor,

Arzdaki çemenzâr çiçek açıyor,

Cümle âlem gamı atıp kaçıyor

Nevruz bayramınız mübarek olsun.

Bir arada şükür nice kardeşler

Kurulmuş sofralar, kaynıyor aşlar,

Gülçehre sâkiler dönrürür başlar,

Nevruz bayramınız mübarek olsun.

Şükrü Baba, hamd et erdik bu deme,

Gönüller girmiştir bag  ı  ireme,

Verilmiş zevk ile safa Âdeme

Nevruz bayramınız mübarek olsun.2

                       ***

e-kaynak: http://www.akmb.gov.tr/ata/metinler/v.5.htm