ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ  

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

Halk anlatısı araştırma metodları
Bu metodların durumu ve geleceği

Prof.Dr.Lauri HONKO Çev.: Prof. Dr. İsmail GÖRKEM

Halk anlatılarının bağlamı, kültürel geleneğin sözlü olarak nakledilen belli başlı şekilleri ve bir sosyal olay olarak denetlenmesiyle ilgili hususlar, halkbilimcilerinin esas uğraş alanı olmuştur. Halkbilimciler tarafından ele alman meseleler; halkbilimi ürünlerinin anlamı, fonksiyonu, kullanılışı, icrası, stili, muhtevası, çeşidi, gelişmesi, değişmesi, orijini, yayılması ve tarihle münasebeti ile ilgilidir. On yıl savaşı sırasındaki şiddet, doğu kökenli metinden hareketle, doğu kökenli bağlama başvurmanın şalterine bastı. Günümüz folklorcuları, sözlü iletişim ve bunun bağlamıyla ilgili diğer davranışların folklorik hareketlerine anlam veren ve şekillendiren sosyo-ekonomik yapılar ve mevcut ekolojik şartlarla eski meslektaşlarından daha çok ilgileniyorlar. Sistemik ve holistik [hilkatin bir birlik olduğunu ileri süren kuram] düşünme isteği, hayattaki iletişimlerin bilfiil kullanımında geleneğin ana kısımları, geleneğin muhitle uyumu ve geleneğin otantik icraları, fertler ve küçük gruplar üzerinde yoğun deneylere dayalı çalışmaları ortaya koymuştur. Modern sosyolojinin yükselişi (ve düşüşü) ile, yakın geçmişte sadece beşerî bilimlerdeki hikâye başarısı ve modern dilbilim teorilerinin her ikisi de halkbilimin metodu üzerindeki baskılarından vazgeçtiler. Semiyotik ve iletişim çalışmaları, moda ve şekil terminolojisi içindedir. Kültürel antropoloji ve sosyo-dilbilimdeki belirli eğilimler de bazı halkbilimcilere ilham verdi. Daha az bir oranda ise, psikolojik ve psiko-analitik açıklamalar etkili oldu. Kültürel semboller üzerindeki benzer incelemeler, özel kaynak kişilerin halkbilimi repertuarları, bunların hayat hikâyeleri ve şahsiyetleri üzerindeki incelemeler de başarılı olmaktadır. Mitte var olan ilginç canlılık, bakış açısı, normal üstü tecrübeler ve dinî türlerin incelenmesinde, karşılaştırmalı din ve din fenomoloji-si çalışmaları halkbilimciler için önemli komşu/yakın disiplinlerdir.

Bu yeni metodolojik çalışmaların çoğu daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Savaş öncesi eski metodolojik anlayış hâlâ devam etmekte ve bu çalışmalar, ha/en dr geriye doğru şekillenen sağlam sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu yüzden halkbilimi metodlarmm statüsü üzerindeki herhangi bir beyan; geçmişe, geleceğe ve hâlihazıra müdahele etmek anlamına gelecektir. Hâlihazırdaki başarıların çoğu geçmişte geliştirilen metodların sonucudur ve günümüz teorilerinin pek çoğu hâlâ o eski metodların tatbik imkânının mevcudiyetini göstermektedir. Bununla birlikte, metodolojik eğilimleri tartışmak, tarihte ve futurolojide bir tecrübe olarak algılanmalıdır.

Özel halk anlatı araştırmalarının nisbî önemi, halk anlatısı araştırmasına ve folklor malzemelerine bir noktaya kadar farklı bir bakış açısı kazandırır, fakat bu değişikliğin ortaya konması, bir problem teşkil etmeyecektir. Aksine folklor malzemelerinin hangi çeşidinde olursa olsun ortaya çıkan metodolojik gelişmelerin eksikliği, halk anlatıları araştırmalarında da genellikle hissedilmiştir. Bununla birlikte halk anlatıları üzerinde yoğunlaşma, metodolojik gelişme profilini netleştirmeye yardım edebilir.

 

CANLILIĞINI SÜREKLİ KORUYAN TARİHİ-COĞRAFİ METOD

Modern folklor teorisi hakkında Amerika'da yayınlanan yakın zamana ait bir tetkikin giriş kısmında Wüliam R. Bascom'ın belirlediği iki temel problem var: "Daha evvelki bilginlerle ilgili problem ve halâ günümüzde önemli olan problem". Ve Bascom devam ediyor: "İlk soru, aralarında çok uzak mesafeler bulunan farklı toplumlardaki benzer masalları nasıl açıklayacağımızda'? Aşağıdaki sorulara göre bazı cevaplar teklif ve tavsiye edilmiştir. En eski dönemlerde oluşan benzer masallar bunlar mıdır, [bu masallar] beşeriyetin başlangıcında insanlar vasıtasıyla mı yayıldılar? Benzer masallar beşeriyetin psikolojik beraberliği dönemlerinde mi, yoksa sınırlı imkânların temeli veya tarihî çalkantılar döneminde mi oluşmuşlardır? Bunlar yayılma veya ödünç almayla, yoksa göçlerle ya da serbest keşiflerle, veyahut tabiattaki umumî kaynakların telkiniyle mi izah edilebilecektir"1.

Bilinen soruların bu bölümü sadece halkbilimciler için değil, aynı zamanda etnolog ve antropologlar içindir de. Kıymete değer ve mümtaz en eski halkbilim metodu tarafından verilen cevap oldukça açıktı: Dikkate değer her benzeşme, bir masalın varyantları veya kesin olarak masalların yayılması hakkındaki görülebilen temayüller tarihî ilişkilerin sonucudur. XIX. yy.m ilk yarısı sonunda baba oğul Kaarle ve Julius Krohn'un çalışmalarıyla ilk defa Finlandiya'da ortaya çıkan bu metod o zamandan beri "Tarihî -Coğrafi" veya "Finnish" [Finlandiya'ya ait] diye adlandırıldı. Genetik bağın dışında nazar-ı dikkate alınmayan, temel faktörlerdeki benzerliklerin meydana geldiğini açıklayan, birbiriyle ilgili veya paralel gelişme gösteren her halk masalı sadece bir defa ortaya çıkarılmıştı. Uzman kişi bu metod vasıtasıyla her halkbilimi ürününün ilk dilini, zamanını ve yerini açıkça görebildi. Yeniden inşâ etmek yoluyla masalın orijinal, asıl şekli urfornı, ilk örneğini yapmak mümkün olmalı. Varyantların örgüsü, dikkatli olarak analiz edilip karşılaştırıldığında, gündemdeki masalın coğrafî yayılması ve kesin kalıtım çizgileri müzakereye başlanabilirdi. Başlangıçtaki bir çok kriter; ilk epizotlar, motifler, özellikler, elementler vb., masalı, ikinci bir masaldan ayırdetmek için kullanılacaktı. Genellikle tarih, kültür ve nüfus göçünün bilinmesi, varyantların karşılaştırılmasından ortaya çıkan bilgiyi tamamlamak ve tesbit edilen gerçeklerin zıddmdan kaçınmak için faydalı olurdu. Çalışmanın en son amacı, anlatının yerel değişkenlerinin ortaya çıkması ve yayılması, aslının ana hatlarıyla tesbit edilmesiydi2.

Bu tesbitlerin yanında, halkbilime ait monografiler zamanımızda da hâlâ yazılıyor. Kaarle Krohn'un "Die Folklo-ristische Arbeits Methode" (1926), İngilizce tercümesi "Folklor Methodology" (1971) neşredildi ve eser hâlâ önemini korumaktadır3- Bütün samimî eleştirilere rağmen Tarihî-Coğrafi metodun prensipleri ve kesin terimlerine uyan halkbilimciler arasında sessiz bir anlaşmanın varlığı görülmektedir. Fakat metodun ortaya koyduğu sınırlamalar, ortaya çıktığı ana göre şimdi daha aşikârdır. Birinci olarak — tamamen uygulanabilirse - biraz makul karşılanarak, mümkün olduğu kadar karışık ve klişeleşmiş şekiller, örneğin kafiyeli bilmece ve atasözleri, dörtlük şeklindeki vezinli baladlar ve uzun halk masalları gibi halkbilimin sabit ve kompleks şekillerinde en iyi şekilde uygulanabilir. İkinci olarak, ilk örnek veya asıl şekil, bazı cüz'î şeylerin ilişki başlangıcına gelince hipotezlerin sayısından daha az, olsa olsa ilgili bir şeydir4. Halkbilime ait bütün halindeki araştırmanın en çok mantığa uyan hedefi olarak Urform'un şairane üslûbu, Ka-aıie Krohn'un dengeli rüyası uzun zaman önce terkedildi. Üçüncü olarak, folklor malzemesinin bir dalga gibi yayılması fikri, çıplak gözle farkedilebile-cek yayılma sebebini göstermez 5 .

Bununla birlikte, söz konusu metodun geliştirilmesiyle basitçe ortadan kaldırılamayan daha esaslı şüpheler vardır. Bir halk masalı, bir tarafta daha çok halkbilimi türlerinden birisinin tipik bir şekilde anlatması ve tek olmayan bir konunun taşıyıcısı olarak, diğer tarafta özel, tek bir varlık olarak ele alınır. Duyguların ifade edilmesinde farklı fonksiyonlar ve ürünün kendine has kurallarına sahip olan türlerin sınırları temalar tarafından kolayca taşınır. İlgili kişi, çok farklı mesajlar taşıyabilen bir masalı değil de bir temayı izlediğinin farkına varmaksızın, tür özel iletişimi ve türlerin sistemleri üzerine çıkan bir masalın anlatımındaki pozisyona oldukça sık rastlar. Ortaya çıkan soru, tarihî-coğrafi avcının daima aynı yabanî tavşanı arayıp aramadığıdır. Bir halkbilim monografi yazan, çoğu karşılaştırma için sadece bir malzeme olarak kullanılan özel ve diğer benzer masal ve baladlar arasındaki çizgiyi çizmede önemli güçlükle karşılaşmıştır. Ve hatta emin kalemler tarafından, bir sabit nesebe bağlamada meydana gelebilen güçlükler yüzünden, bunlar, özel bir halk masalının varyantları olarak kabul edildiler. Varyantlar arasındaki benzerlik ve farklılıkların vurgulanması, tarihî-coğrafî metodda düşünülen tarzda  olmayabilir;  bütün halkbilimi ürünlerinin aynı tarzda üretildiği, kullanıldığı ve nakledildiği, ayrıca aynı tur değişikliğe tâbi kılındığı fikri oldukça basit olabilir. Eğer bu şüphe mantıklı ise, farklı tüllerin intibak şekilleri ve ürünün kuralları en az Urform kadar dikkatli verilmelidir. Masalın temasının çok genetiğe ve masalın orijinalinin aynı zamanda tek genetiğe bağlılığında kendini açıkça gösteren tarihî-coğrafi metodda yer alan tezadın acayipliği, belki bu olabilir6-

GELİŞMENİN TİPİK ÖRNEKLERİ VE KARŞILAŞTIRMA ZORLUĞU

Halkbilime ait ürünlerin özelliği daima karşılaştırmaya dayandırılmasıdır. Anlatıların sade motifleri ve yerel temaları başkasına paralel olduğunda yeni ihtişamlar ortaya çıkar, bazen eski kültürler keşfedilir. Bir Avrupa ülkesinin sözlü geleneğinde bulunan birçok masalların ve sayısız motiflerin aslı Ortadoğu kültürleri veya eski Yunan ve Mısır'da bulunmaktadır. Niçin? Önemli değil, çünkü Avrupa kültürü adını verdiğimiz mirasın en prestijli serisi buydu, masal ve motifler incelendiğinde en yakın benzerlerini bu yöre edebiyatlarında görmekteyiz. Aslında eski Avrupa'ya ait mirasın kendilerine ait olduğunu basit bir şekilde göstermeyle diğerlerinden daha az tarihî ihtişama sahip olan milletleri korumanın yolu buydu. Bundan başka folklorun geçmişteki geriliği, saçmalığı ve ayrı iki medeniyet çeşidini göstermenin bir yolu buydu.

Halkbilimi geçmişin değerli dokümanlarını iyi koruyan bir ardiye olmak yerine tabiî bir kaynaktı. Kültür tarihine bağlılığı nesebi öyle sıkıydı ki, peri masalı veya Marchen tabiri bazı folklorcular tarafından sadece Hint - Avrupa peri masallarına ad olarak verildi7. Dünyanın peri masallarına sahip olan diğer milletleri/kültürleri ve diğer dil gruplarının gerçekten bu masallara sahip olup olmadıkları sorusu tartışmaya açıldı ve hâlâ da tartışılmaktadır8. Zamanımızda halkbilimciler beynelmilel kabul edilen bazı merkezî Avrupa kategorileri ve daha çok antropolojiye ait davranışları benimsiyor.

Halkbilimcilerinin incelemelerinde, şimdikinden daha çok geçmişte daha fazla, sınırsız ve daima benzer ürünler karşılaştırıldılar. Eğer kontrol edilmemiş karşılaştırmanın iflâsını Frazer ve diğerlerinin tarzının içinde bir yana bırakırsak, karşılaştırma metodolojisinde hâlâ bazı problemler devam etmektedir. Yukarıda, karşılaştırma biriminin masaldan temaya geçebildiği yerlerde, tarihî-coğrafî yaklaşımın basit masal araması yaptığını ileri sürmüştüm. Basit motifler kıtalar arası ve deniz aşırı yaygı nlaşabilirler: Verilen bir anlatıda, belirli motiflere ve elementlere bütün pa-ralelleri[varyantları] karşılaştırma için toplandığında ortaya çıkan analizler zaman ve mekânda etkileyici boyutlar kazanabilirler. Bununla birlikte, bu gibi karşılaştırmalar günümüz halkbilimcileri için cazibesini yitirmiştir. Onlar genelde basit-uzuv [motif] karşılaştırmalarının sonuçlarına şüpheyle bakıyorlar. Onlar bağlamla ilgili daha fazla şeyler bilmek istiyorlar; örneğin aktarılan bilginin muhtevası, [kaynak şahsın] davranışlarının karışımı veya metnin bir parçası olan uzvunfmotifin] kuruluşu gibi. Onlar uzuvların türlerle münasebetleri ile ilgili sorular sorabilirler. Başka bir deyişle modern folklorcular, türle ilgili kalıplaşmış sistemleri arıyorlar. Bunun elverişli bir sonucu olarak karşılaştırmalara devam ederler, ama sınırlı coğrafî bölgelerde ve daha az şümullü tarihî periyotlarda, geleneksel bilginin genişletici bünyesine odaklanmaya meyillidirler. Gelecekte, büyük ihtimâlle bütün türlere veya izah edilebilir sosyal ve tarihî ortamı olan çeşitlerin birbirine etkisine göre, basit anlatılar üzerinde daha az sayıda monografiler yazılacaktır.

Karşılaştırmaların pek çoğunda halk anlatılarının gelişmesi ve değişmesi üzerindeki ifadeler ima ediliyor. Bu ifadeler çok dikkatli analizlerin sonuçlarına göre doğru değildir; folklorun gelişmiş karakteriyle ilgili daha açık tercih ve teorileri de onların arkasında buluruz. İntikal ve örneklerin arasındaki farklılık bu noktada faydalı olabilir. Gelişme paradigmasını araştıran bir folklorcu, mütevazı başlangıçlardan ortaya çıkan mükemmelliği ve parlaklığı, yeni unsurlar ve karakterlere ulaşmayı, branş dışı, daha çok karmaşık olan, mütemadiyen gelişen anlatıları görmeye yöneliyor. İntikal paradigmasında anlatılar güzelliğini kaybetmeye, genellikle bir yerdeki gelişmesini terkederek paramparça olmaya, ortaya çıktığı ândaki mükemmelliğini kaybetmeye eğilimlidir. Bu tipik örnekler malzeme eksik veya problemli olduğu zaman, bir boşluğu doldurmak için araştırılan malzemenin görünmeyen rolünü ortaya koyarak uzmana yardım ederler.

Folklora ait modern ürünlerde bu tipik örneklerin özel herhangi birisinin daha çok popüler olduğunu söylemek mümkün değildir. Böyle sorun olmaya değer ilk örnek için intikal paradigmasının tetkik edilmesi tartışılabilirdi. Fakat daha sonra tekâmül nazariyesi taraftarı, tarihî - coğrafi metodun kurucusu Juli-us Krohn'un oğlu Kaarle de tekâmül nazariyesi taraftarı oldu. Bunların dışındaki örnekler daha çok kişisel teori alanına aittir; bir uzmanın çoğu zaman sezgi kabilinden yaptığı bir tercihtir, çünkü o gelişme çizgisini kabataslak yapar. İstikrarın önemsizliği veya seçimin uygunluğu eleştirmen okuyucu tarafından nazar-ı dikkate alınmalı, çünkü hakim olan bir paradigma bir incelemenin sonuçlarını net bir şekilde yapılandırır.

TÜR SİSTEMLERİ İDEAL Mİ YOKSA GERÇEK Mİ?

Tür analizi halkbilimi ürünlerinin bir kimlik taşıyıcısı olarak algılanmalıdır. Halkbilimcilerin çoğu bu ürünlere bakmaksızın ve bazen pozisyonlarının aksine tür kavramını kullanırlar. Etkili bir metod olarak tür analizi; birbirini etkileyen türler üzerinde yapılan tahlil, tür sistemlerinin zıt kültürel karşılaştırması, terim analizi, sınıflandırma, tasnif amaçları ve benzeri için kullanılabilir9. Bir metod; örneğin fonksiyon analizi, tekrar analizi ve iletişim teorisi gibi diğer bir metodun birleşiminde belki de çok sık kullanılır. Bu metod genellikle anlatı malzemelerinin keyfi kullanımında bir engel olarak rol oynar.

Tür teorisi hakkında son zamanlarda yazma dinamizminin çoğu, ideal ve gerçek türler arasındaki esas zıtlıktan kaynaklanmaktadır. Türler uzmanların üzerinde fikir birliği yaptığı sadece bu kategoriler mi, yoksa geleneksel toplumlar ve kaynak kişilerin gerçeğinde varolan ve de yaşayanlar mıdır? Dan Ben-Amons'un düşündüğü gibi gerçek ve ideal türler az ya da çok alternatif kavramlar olarak tasavvur edilmemelidir10. Aksine tür teorisinin tartışmaları, teorinin oluşumunda devamlı birbirini etkileyen ideal ve gerçek türlerin iç yüzünü kavramaya dayanmaktadır. Bromislaiv Mali-noıuski Trobriand Adalarında anlatıya dayalı türlerin gerçek bir sistemini tanıtmaya çalışan ilk kişiydi, ama yerli ve bilimsel kavramları melezleştirmeye zorlandı11. Benzer olarak halkbilim uzmanları, öğretmenler, arşivciler vb. sadece ideal-tipik tür tariflerinin bir grubunu kullanmazlar. Bu kimseler tecrü-

beye dayalı yeni buluşların esası üzerinde o grubu düzeltir ve geliştirirler. Halkbilimcilerin tanımladığı gibi türlerin gerçek sistemlerine karşı özel, tecrübeye dayalı gerçek türlerden bilginin sabit bir akışı vardır. Malinoıaski'nin ayrıldığı nokta, yerli kavramların asıl gerçekleri veya soyut genel sistemlerin en yüksek derecesidir, uzman er veya geç bu ikisinin arasında köprüler kurmaya zorlanacaktır.

Peri masalı, efsane, mit veya fıkra gibi bizim tür terimlerimizin hemen hemen hepsi çok genel veya özel bir geleneksel toplumun görüş noktasına göre kusurludur. Saf türler nadir olarak görünürler. Az veya çok evrensel öneme sahip kesin karakterler ve kriterler düşünülen türlerin tanımları, bir türü diğer türlerden ayırdedebilir görünmektedir, fakat ayırdeden karakterlerin bu zıt dokusu mevcut olan gerçek türlerin tam bir tarifini asla temsil etmeyecektir. Çünkü bizim genel tür kavramlarımız önemli, kesin ve tipik nitelikler üzerine yönelir, diğerlerini atar; ben, Max Weber'e göre türün bir yansıması olmayan, gerçeğine dayanan ideal tip kavramını tercih ettim12. İdeal-tipik anlatı türlerinin ortak ilişkilerinin mümkün olan bir örneğini ortaya koyarak bunu anlatmama izin veriniz:

Bu şema C. Scott Littleton tarafından ortaya konan şemanın daha geliştirilmişidir13. Genellikle iki eksen atfedilen bu kutsallık ve hayalî derecesinin terimle-rindeki sözlü anlatı türlerindeki nisbî sınıflandırmayı ölçmek için "hayâle dayanan - gerçeğe dayanan", "kutsal olan-kutsal olmayan" seçildiler. Başka değişkenler de seçilebilir ve onlara göre plân değiştirilirdi. Bu şema dinî olan ve olmayan anlatıları oldukça iyi bir şekilde ayırır (örnek olarak olağanüstü olan ve olayları belirten anlatılar). Şema; kutsal olan ve olmayan, günümüz tarihinden etkilenen güncel gerçekler seviyesindeki bir anlatının sıklığını da gösterir. Böylece olaylar halkın sahip olduğu gerçeğe dayanan tecrübeleri hikâye ederler, eğer anlatılan konu sadece tarihî değil de aynı zamanda nükteli ise, biz bunu "nükteli" olarak kabul ediyoruz, şayet konu olağanüstü ise, biz onunla hatırda tutulacağı için ilgileniyoruz. Efsanenin merkez kategorisi, gerçeğe dayanan ve kutsal olmayan doğuş efsanelerini ihtiva eder. Fakat gördüğümüz gibi, bu karakterler tamamen kesin değildir, çünkü efsaneler, mit ve peri masalı dünyasıyla günlük hayat arasında değişken bir sahayı temsil ediyorlar. Şemaya daha çok türler eklenebilirdi; bir örnek olarak, fıkraları (mizahî masalları ve nükteleri) ve soyut tarihî (dualar, büyüler v.b.de kullanılan esatiri) anlatıları yerleştirdim.

Bir ideal tipin taraf olması onun tetkiki hususundaki haklılığı ortaya koyar. Tipik ideal tür kavramları, türler hakkında bilgi vermek ve onların mevcut şekillerini göstermek için bize yardım etmesi gereken şekillerin müşterek bir diliyle yardım eder. Bu terminolojimize tam olarak uymayan bir kültürün tür sistemini altüst eden incelemeden daha önemlidir. Genel sistemin anlatı türleri, kültürel olarak daima uluslararası ve kültürlerüstü olacaktır. Bu bağlamda Weber'in kullandığı ideal tip kavramı, eksik veya karıştırılmış[karmaşık] pek çok şekilleri ortaya koyan bazı maddeler, anlatıların hacminin genişlemesi sebebini anlamamıza yardım eder; fakat bütün türleri yapı olarak etkilemez.

"İdeal - gerçek" zıtlığı özdeş değildir, ama "evrensel - özel", "küçük çaplı — büyük çaplı", "işaretle - anlatmayla" ve "üretilmiş - tabii" gibi sınıflandırma böyle çift kavramlara paralel işler. Tür teorisindeki en son gelişmeler bu çiftlerin karışımlarına önem vermeye başladılar; gerçek şu ki, tür kavramlarının küçük hacimli tabiî sistemleri, özel toplumlardaki mevcut türler açısından ilgi oda-ğmdadır. Bunların tetkiki, iyi alan çalışması yapılmasını ve teoriye ait hayal gücünü gerektirir.

Bundan başka, tür analizinde sonsuz bir devamlılık ve ilerlemeye ait çok yönlülük vardır. Aynı muhteva bir dönemde hatırda tutma veya devam etme olarak, diğer birinde efsane olarak ve üçüncü birinde de mit olarak görünebilir veya tam tersine bir mit hatırda tutma ya da efsane geleneğine yükselebilir. Türlere göre daha iyi tasniflerin yapılması, [eserin] büyük veya küçük hacimli oluşu, buna göre gelecekte ortaya çıkacak tür araştırması, onu tarihî ve deneysel olma yerine tür sistemleri ve türlerin gelişmesinin tetkikinde kendi kendini sınırlamak zorunda bırakacaktır. Sosyal gelişmeye ilişkin bu tetkik âcil bir görevdir. Bir türün ömrü iki şekilde sınırlandırılır; bir tür ölebilir veya tamamen ortadan kaybolabilir. Tarihe ait konuşma, ya bir sosyal grupta yetersiz veya uzun zaman kullanılmaz olabilir ama diğer bir sosyal grupta varlığını -aynı veya başka bir fonksiyonda- devam ettirebilir. Sebep, türün kendisinde değildir, ama türün çevresindeki sosyo-ekonomik yapılardaki değişiklikler de sebepler olabilir. Bir türün sapması ve bozulması normal olarak halkbilimin içinde ve dışında çeşitli oluşumlara sahip olan sosyal ve kültürel değişmenin bir belirtisidir. Zamanımızda kırsal nüfusun istatiksel değişiklikleri ve tarımın makinalaşması, meydanın sürekli büyümesi varolduğundan beri sosyal şartların bir geleneksel türünün tamamen yok olmasını sağladığı söylenebilir. Avrupa'daki pek çok yerde halk masalları ve bazı efsane şekillerinin tamamen ortadan kalkmakta olduğunu son zamanlardaki raporlar bize anlatmaktadır. "Kısa, ferdî anlatılar" (hatıralar, kronikler, nükteler)'ın birden göğe çekilir gibi azaldığı görülmektedir. Halkbilimi arşivleri etno-tarihi biyografiler tufanına uğradılar ve diğer malzemeler tamamen geleneksellik dışı kabul edildiler. Muayyen türlerin yokluğu veya varlığı hakkındaki bir ifade kâfi olmayacak. Biz belli bir türün kültürel merkeziyeti veya çevreselliği kadar toplumdaki türlerin mukadderatını k?t kat veya tabaka tabaka teşekkülünü de öğrenmek istiyo-

YAPI ANALİZİ VE MESAJ PROBLEMİ

Yapısallaşmanın hikâyesi öyle sık anlatıldı ki bunu özetleyebilirim. Halk anlatı araştırması açısından 1920'lerin şekilperestlerinden birisi, fevkalâde önemli görülen bir halkbilimciydi. Bu adam, Vladlmir Propp doktora tezi (Halk Masalının Tarihî Kökleri, 1946)'nin yayınlanmasından 18 yıl önce 1928'de Halk Masalının Değişmeleri hakkında bir makale ve Halk Masalının Morfolojisi adında çok önemli çalışmalarını yayınladı14. 30 yıl sonra, 1958'de Halk Masalı Morfolojisi'nin İngilizce çevirisi halkbilime ait Amerika'daki yapılaşmada bir bomba tesiri yarattı. Daha sonraki öncülerden birisi olarak Claude Levi — Strauss ile dilbilgisi ve antropolojiye ait yapılaşma bir anda süratle gelişti. 1960'larda Amerika, Sovyetler Birliği ve Fransa halkbilime ait yapılaşmanın müstahkem kaleleri oldular: Eleazer Me-letinskij, Yuri Lotman, Alan Dundes, Elli ve Pierre Maranda Clauda Bremond ve A.J. Greimas gibi isimler yapısal analizin meşhur taraftarları oldular15. Halk anlatmaları, özellikle alelade halk masalları olarak adlandırılanlar (peri masalları) ve mitler metodolojik deneyin belli başlı sahalarıydı. Epik ve lirik halk nazmı, büyüler, bilmeceler ve oyunlar gibi diğer türlerle ilgili başlayan yapısal analizler çok yavaş yapılmaktaydı.

Yapısalcılık halk anlatılarıyla uğraşanlara en azından önemli olarak şunları öğretti: Yüzeysel olarak açıkça görülmeyen fakat anlatı metinleri arasında var olan benzerlik ve benzemezlikler vardır. İki, metin, düzey olarak aynı motife sahip olmadığı halde yapısal olarak aynı olabilir. Üç, düzey fikri, halkbilimi tahlilcilerinin aşina olduğu bağlam, metin ve yapı; dilin asıl şekli, muhtevaya ait düzey ve bunların yanında yapı, farklı uygulamalar gerektiren tahlilin bölümleri olarak görünürler.

Yapıyı tayin etme, daima azalt-ma[aza indirgeme] anlamındadır. Azalt-ma[soyutlama] düzeyi, alçaktan yükseğe doğru değişebilir, ama motif analizinin yer aldığı düzeyde yapılar asla bulunamaz. Azaltma düzeyi engin yapıda bulunmayan, bu yapısal özellikleri göstermek için gerekli olabilen bir aracı yapıya ait düzeyin bulunduğu noktaya ulaştığında, engin yapının sözünü etmek âdettendir. Yapıya ait ünitelerin seçimi stratejik önemi hâizdir. Aracı yapının düze-yindekinden daha az ünitelere sahip olmanız engin bir yapıda esas bir kural olur; iki veya daha çok düzeydeki üniteler kısmen veya tamamen farklı olabilir.

Yapılar paradigmatik veya sintakma-tikfcümleye ait] olabilirler. Paradigmatik yapılar, metin elementlerinin kronolojik sırasını takip etmedikleri gibi metnin baştan sona tamamını da kapsamazlar. Paradigmatik yapıların üniteleri genellikle anlatıda hareketler veya anahtar olaylar arasından çıkarılırlar. Bir ünite, bir veya daha çok olayı ve daha çok ikinciyi ihtiva edebilir; yapısal görüş açısından olaylar paralel veya birbirinin aynısı olarak düşünülür. Üniteleri araştırma esansında karşılıklı ilişkiler incelenir. Bazen ilişki icr zıttır (çift zıtlık oldukça sık görülen bir yapısal özelliktir); üniteler arasında zaman zaman daha karmaşık ilişkiler ortaya çıkar. Paradig-matik yapı analizinde bu ilişkilerin tamını ikinci bir anahtar uygulamasıdır. Bu durumda anlatının mesajı veya anlamı teşekkül etmeye başlar. Şayet biz Le-vi-Strauss'a inanıyorsak, ünitelerin mukayesesi ve aralarındaki ilişki organizasyonu, muhakeme ile mit veya hikâye anlatan halk tarafından belki de asla anlaşılmayan veya şekillendirilmeyen bir anlamı ortaya çıkarabilir. Çoğu zaman mesaj bir çatışma durumundadır (ölüm ve hayat, tabiat ve kültür arasında veya dünya düzeninin belirtilen bazı alternatifleri ya da elementleri arasında); bazen çatışmaya ara verilmektedir (böylece "arabulucu" çok rastlanan yapısal bir ünitedir), bazen de değildir. O zaman yapısal analizcinin tutkusu soğuk ve sessiz yapıyı aşar ve bir anlam, bir mesaj bulur. Levi ~ Strauss'a göre Oidipus miti bir çatışma ortaya koyar, -onu çözmeksi-zin- bu mit eski Yunan kültüründe merkezlenen insanın doğuş tarzı ve onun başlangıcı etrafmdadır. Beklenmeyen zamanlarda bu gerçek çatışmanın yerleşmesiyle -hiçbirinin herhangi bir varyanttan daha geçerli ve otantik olmayan- kendiliğinden varyantlaşan mit gerçekleşir, en sonunda entelektüel itici gücün öldürdüğü yerde kendi kendini imha eder (ve belki de çatışma gerçeği) ve mit ortadan yok olur16.

Sintagmatik yapılar [cümle yapıları] kronolojik ve aynı istikamettedir. Metin içinde görünen sırada olduğu gibi, tüm ana olayları ve unsurları genişçe içerirler. Umulduğu gibi, paradigmatik yapıların yaptığından daha yakın olarak, meselâ birimlerin sayısı oldukça büyük ve muhteva unsurlarının kapsamı iyi olduğunda anlatılar, seviye içerikleri üzerinde gösterildiği gibi bir düzen sergilerler ve bazı durumlarda bu doğrudur. Fakat, bu tamamen seçilen birimlere bağlıdır. Eğer yapı "eksik — tamamlanmamış" olarak tanımlanırsa sonra biz çok kısa bir anlatıya sahip olmadıkça, ayırma seviyesi çok yüksek kalır ve birazcık paradigmatik yapılara benzer, sadece temelde bir zıtlık olur.

Eğer Levi ~ Strauss bir paradigma-tist ise Vladimir Propp hürmette kusur edilmeyecek mükemmel bir sintagma-tiktir. Rus peri masalları çalışmasında, bu masalların temel bir ve ortak sintagmatik yapısının olduğu sonucuna vardı; bu konudaki varolan değişebilir türdeki masallar yapı bakımından çoğunlukla yarımdır. Propp işlevlerffonksiyonlar] adını verdiği 31 birimi ayırdetti ve peri masalı içindeki yaklaşık 150 yapısal elemanı hep birlikte listeledi. Eğer üç düzey kabul edersek Propp'u okumak daha kolay olur; birincisi, fonksiyonların düzeyi (üst düzeydeki tüm unsurlar azaltılabilir); ikincisi, fonksiyonların "şekillerinin" düzeyi (aynı zamanda yapısal düzeyi, fakat masallarda görünen bir işlevin aşikâr alternatifi korunur); ve üçüncü, metnin kendi düzeyidir, iki masal metin bakımından farklı konulara sahip olabilir, fakat fonksiyonlar seviyesinde aynı olmalı. Propp fonksiyonlar ve fonksiyonların düzenini sabit olarak kabul etti. Fonksiyonlar bu aksiyona dayandı: Yokluk, yasak, ihlâl, inkişaf, hile, hainlik v.b. gibi hareket eden davranışlar içinde kabul edildi. Aynı zamanda yedi tane belirlediği dilbilimsel rollerle hareket etti, onların etki alanı yapısal bir birim olarak kullanılmayan 1-6 fonksiyonları kapsadı. Bundan başka, Propp peri masallarmdaki yirmi çeşit değişim şeklini listeledi: bunlara göre, bir unsur azalma, genişleme, hasar, tersleme, yor-

gunluk, güçsüzlük, yerine koyma ve ayırdetme şekilleriyle değiştirilebilir ya da farklılaştırılabilir17.

Propp eleştirildi. Aslında, onun bu kuralı uyguladığı 45 masalın 30 tanesi istisna, ferdî masalların yapı analizinde işlevlerin sırası sabittir; tezini öne sürdüğünde kendi kendisiyle çelişkideymiş gibi görünür. Kötü de olsa, bazı durumlarda bir unsurun sıradaki yeri onun fonksiyona sıkı münasebete girmesini tanımlar. "Örnek - Kahraman" incelemelerinin uygunluğu kadar, tam 31 fonksiyonun olması gerektiği sorusu da tartışmaya açıktır18. Daha ilginci, ihtimal ki negatif anlamına gelmeyen, Levi - Strauss tarafından ortaya konulan eleştiridir; fakat çeşitli değişim kurallarıyla belli sayıdaki fonksiyonların azaltılması ihtiyacını gerektirir; meselâ kahramanın gidiş ve dönüşü kahramanın ayrılmasına eşittir, artı ve eksi. Böyle bir işlemden sonra, bir paradigmatik yapı ortaya çıkmaya başlar ve peri masallarının anlamının aydınlanmaya başlaması mümkün olur19. Levi — Strauss anlatıların anlamları hakkında sintagmatik, doğrusal modellerin hiçbir şeyi ortaya çıkarmadıklarını düşünmektedir. Strauss, Propp'un "açıklamasının" psikolojik veya tabiî hâdiselerin açıklanması olmadığını, tarihî olarak yapının kastedildiğini anlamaz, ya da farkına varmaz.

Propp'un metodunun en önemli savunucularından Alan Dundes, "fonksiyon" terimini "motifeme" ile değiştirmeyi tercih eder ve muhtevaya ait düzeyi, ortadaki/görünen motife ait bir boşluğu dolduran bütün motifleri zikreder. Onun Kuzey Amerika yerlileri folkloru üstüne yaptığı analizi daha az motif derinliği gösterir. Meselâ metoddakinden başka, Propp'unkinden daha zayıf yapısal birimler, esas malzemedeki farklılıklar gibi açıklandı20. Genel olarak eski malzemeler/metinler üzerindeki modellerin denenmesinden analitik modellerin titizlikle işlenmesiyle daha çok yerleştirilen aynı eğilim daha önceki Propp'cular metodu içinde bulunabilir. A. J. Greimas, Propp'un morfolojik roller fikrini siste-matikleştirdi ve değişim modeli olarak geliştirdi; bu, Propp'un dört ana birimi içindeki 31 fonksiyonun azaltılmasıdır (aynı fikirde olma, test, kahramanın yokluğu ve haberleşme)21. E. Meletinskij yapısal şemasını iki anahtar birim üstüne inşa etti, "test" ve "değerler"22- Levi-Strauss ekolüne bakarak bu aynı zamanda Propp'un küçültülmesidir. Sintagmatik ve paradigmatik yaklaşımlar C. Bremond'u fazla ilgilendirmedi, onun model konuları anlatıdaki doğrusal ve kısmen paralel mantıksal yöntemler üstüne yoğunlaşır ve anlatıcının rollerini hesaba katar23. Böylece onun anlatı olarak adlandırdığı anlatımın yapısal prensiplerinin incelemesi, sözlü ve yazıya ait olmak üzere, her ikisine de yaklaşır.

Yapıyla ilgilenen teorisyenler, tipik-tür yapıları bulabileceğimiz ümitlerine vesile oldular. Nazar-ı dikkate alman konu yapıları bu durumda olmayabilir: Diğer pek çok türdeki gibi, aynı anlatı yapıları değişik anlatı türlerinde bulunabilirler. Bu noktada türler arasındaki farklılıklara daha iyi işaret eden yapı analizleri görünmemektedir. Parklı türlerin yapısal kimliğine karşı yapıya ait çap-raz-tür incelemeleri düzenlenir. Belki de özel tür yapılarının sorusu cevaplanmadan önce bizim halk masalı, efsane ve diğer anlatı türleri üzerinde daha çok tezat/çapraz incelemelere ihtiyacımız vardır.

Şu anda yapı analizinin geleceği parlak değildir. Yapısal analizle ilgili düşüncede üslûp verimliliğini inkâr etmeye gerek yoktur, fakat bu sonuçların bazılarının faydası sorgulanabilir. Şimdilik incelemeler paradigmatik ve sintagmatik görüşlerin muhtelif karışımlarının esası şeklinde kaydediliyor, bir coğrafî bölgenin halk masalları veya bir toplumun dili, Propp ve Dundes'm belirlediği çizgiler üzerinde analiz ediliyor vt birisi, bir bölgenin halk masalları sınıflandırmasıyla yapısal analizini birleştirmek için bir teşebbüs fırsatı bulabilir. İlâveten halkbilimciler yapısal analiz tekniğini iyi koruyabilirler; genel temayül, meselâ insan iletişiminin daha geniş kapsamlı sergilendiği, işaret ve alışkanlık şekillerine doğru görünmektedir. Teorisyenler bilginin oldukça can sıkıcı bölümleri olarak arz-ı endama devam eden, bizim dinamik olmayan yapısal şemalarımızı geliştirecekler. Mümkün olan bir gelişme mesaj problemi ve naklin uygulamalarına karşı uyumdur. Levi - Strauss'un ısrar ettiği gibi eğer yapılar anlatıların asıl anlamının nakledicileri ise, anlama ait uygulamaların incelemesinde yer almalıydılar. Gelecekte yapılması gereken çalışmalardan birisi anlatı şifreleri ve anlatı yapılarının iyi bir şekilde birleştirilmesi olabilir.

GELENEĞİN SÜREKLİLİĞİ VE İCRANIN VURGULANMASI

Eğer yapısal analiz tecrübesizlik, doğuya ait metinler ve yüksek oranda özet-leme(abstract) olursa, tecrübeyi, doğuya ait bağlam müracaatını kolaylaştıran başka bir yaygın metodolojik temayül de vardır. Ben kabul gören metod ve temsil incelemesine baş vururum24. Halkbilim metinlerinden halkbilim temsilcilerine ilgi odağı bu yüzden uzaktır. Bu görüş dışarıda tutma manasında olmamasına rağmen, "temsil/icra" burada sanatkâra-ne temsil olarak anlaşılmaz. Şimdi bütün halkbilimi kullanıcıları ve sonra temsilcileri bir hikâye anlatıyor veya kendi temsili içinde oluşan bir atasözü söylüyorlar. İç yüzünü kavrama, anahtar temsilden öte halkbilimi için tabiî bir varlık değildir. Halkbilimi arşivleri hiçbir şey değildir, eski el sanatları koleksiyonları halkbilimini koruyan, yaşatan iletişim sisteminin çoğunlukla otantik olmayan keyfiyetleri dışına derhal yerleştirilen, özel olmayan ve keyfî olarak sınırlandırılmış metinleri bunların dışında tutmak gerekir. Bu sınırlamalar otantik halkbilimin daha iyi dokümanıyla (örneğin ses filmi ve benzeri) hile yaparak getirilebilir; fakat bir dereceye kadar. Arşiv verileri, yaşayan en iyi kültürün geçici yansımalarım bulundurmaktadır. Halkbilimin varlığını sürdürebilmesinin diğer bir şekli insan aklı ve insan hafızasıdır. Fakat bu tip halkbilimi stoku şüpheli ve de aldatıcıdır: Beyin ve hafıza üzerindeki araştırma aktif olmayan ama mevcut olan halkbilimin tam olarak nasıl korunacağım açıklayama-maktadır. Bir ân için folklorun özel durumda korunmasını içine alan folklorun icrasım ciddi bir şekilde inceleme lüzumu hâlâ geçerlidir.

İcracının ve onun özel temsillerinin yeterliğini inceleyebiliriz. Repertuar analizi ve hayat-tarih görüşüyle kişinin verdiği bir kanaatin kültürel ifade sistemlerinden bir görüntü çıkarmak mümkündür. Onun aktif bir taşıyıcı mı yoksa pasif taşıyıcı mı olduğu, konular ve türler üzerindeki muhtemel uzmanlığını söylemek mümkündür. Onun gelenek bilgisindeki boşluklarının meydana çıkması ve neyi ne kadar bildiğinin haritası oluşmaya başlar. O kültürde icracılar ve diğer kişilerle ilgili mümkün olan kıyası malzeme varsa, bu [kaynak] kişiye alternatif kültürel yeterliğin bir tipolojisinde yer verilebilir.

Asıl temsillerin incelenmesi, temsildeki hadiseleri canlandıran temsilcinin gözlemi olarak kabul edilir. Özel sosyal durumun ortaya konulması veya icranın yer aldığı dar çevre dikkat çekicidir. Az veya çok geçmişte konuşulan, orada ser-gilenebilen yegâne sosyal olaylar ve ortamlara, folklorun yazılı metninde rastlanması, ona çok zor olan anlam ve înıa-lar yükler. Seyirci son derece önemlidir ve seyircinin rolü hiçbir zaman pasif olarak tarif edilemez. Özellikleri belirtici diğer roller ve davranış hedefleri, hastanın içinde şifa bulduğu ortamda rol yapması gibi veya icraya katılan ve etkileyen kutsal bir seremonide ilâhlar (ilâh mertebesine çıkmış olağanüstü şahsiyetler) olabilir. Bu sebeple, icracının özelliği oyunun devamında yol göstericidir, pek çok hallerde başoyuncu diğer oyuncuların davranışını biraz değiştirir, onların yaptıklarını açıklar ve teşvik eder. Bunun yanında sosyal dramlar, icranın bazı durumlarını analiz etmek için tek kişilik ferdî icralardan daha da uygun olabilir.

Bugün ortaya konulan temel problem, bağlam'a ait bilgiler olmaksızın anlam problemlerinin çözümlenemez olmasıdır. Bir atasözü, bir fıkra, bir efsane ve benzerlerinin ortaya çıkışları listelenme-ye başlandığında, folklor metinlerinin boşlukları gözler önündedir. Ara sıra yapılan anlamlandırmanın ölçüsü, çoğu zaman oldukça geniş olmaktadır. Birçok anlatıcı, seyirci huzurunda hikâyenin şahsiyetleri veya çevredeki bazı kişiler vasıtasıyla, kendilerini ispatlamak suretiyle oyuna ve anlama ait elementleri anlatıya ilâve edebilir. Böyle yapmak suretiyle, mevcut ürün ve yeni üretilen bir karışım gibi olur ve bu yolla temsil durumunu ortaya koymak tamamen mümkün olabilir. Bundan emin olmak için anlatıcının aklındaki modeller, kendisi ve başkaları tarafından daha önce benzer icraların hatırlanması, yapısal ve özel tür kuralları konusunda eğitimli hafıza yetenekleri, dil-üslûp normları ve hikâyeyi geliştiren normlar dikkate alınmalıdır. Böyle olunca elimizde bir temsilde kullanılabilenden daha çok malzeme olacaktır. Fakat bu, seçilmiş metni kelime kelime hafızada tutma meselesi değildir. Örneğin çok sınırlandırılmış bazı örnekler (bir büyünün ezberden okunması vb.) seçilmişin dışında şekillenebilir. Özel olarak, özel bir duruma uymak için üretilen her temsilde bir hikâye yeniden doğmaktadır. Hikayecinin yaptığı seçmeler keyfi/ihtiyarî değildir; lâkin alternatiflerin durumu en sonunda şartlar tarafından belirlenen, mümkün görünmeye başlayan bir noktaya doğru daralır.

Metodla ilgili itici güçler arasında bu yaklaşımı kuvvetlendiren sosyo-dilbilim-cilerin bazı branşlarından bahsedilebilir. Konuşmanın incelenmesi Dell Hymes'm teoriye ait formül şeklindeki ifadelerini ortaya koyan "konuşma etnografyası" etiketi altında işleyen,25 Alan Dundes ve diğerlerinin ortaya attıkları teori halkbilim ürününe müracaatlardan birisi, belki de en etkili sidir26.

Seziş psikolojisi ve rol yapma teorisi, temsil analizinin birçok disiplinine ait stratejiye karşı diğer yolları müzakereye geçebiliriz27. "Halkbiliminde Temsil ve İletişim" (1975) isimli kitaptaki birçok makalede görüldüğü gibi, dar bir saha üzerinde daha çok önem ve tecrübeye dayalı tür araştırması bu temayülün ispatlanmış bir sonucudur. Linda Degh, teyp kayıtlarını esas alarak, efsanelerin inanılmazlığına dikkat çekmekte, fakat nakil işlemi ilerlerken anlatıcılar arasında farklı olarak değişen tarzların bir kısmında aksi tesir yaptığına karar vermektedir. Linda sadece efsane türleri hakkında bizim kongremizi sorgulamaz ama aksi tesir yapan türlere ait analizin derinleştirilmesi ihtiyacına da dikkat çeker28. Halkbilimindeki değişme orarayla ilgilenmek için özel durumlardaki yazarlar ve yeni anlatıcılara geleneği öğrenmenin uyumuna ve ürünün uygulamasına da bakmak zorundayız. Gelecekteki anlatı uygulaması analizindeki anahtar unsurlardan birisi olacak olan aksi tesir yapan tipler ve verimli/üretken tiplerin incelenmesi de yerinde olur.

SÖZLÜ GELENEĞİN EKOLOJİSİNE DOĞRU

Modern folklorun uzun süre kaynağı metin dışı olagelmiştir. Aslında hikâyenin bir bölümünün sosyal bir dram üretmesi veya bir hikâye anlatılmasında girift olarak birbiriyle örülen çevre, bağlam ve metnin olduğu yerde, bir halk anlatı metninin sınırlarının aydınlatılması olarak bağlama ait bilginin kesildiği noktaya geliyor olabiliriz. Bu hareketin kökleri, 1920lerde Malinoıvskian fonksi-yonelliğinde görülebilir; fakat geçmiş elli yıl içinde sosyal bilimlerdeki fonksiyo-nelliğe olan ilgideki azalmanın benzeri bir gelişme halkbilimde olmamıştır. Buna karşın halkbiliminin çalışma alanı, metodolojisi, 6O'lı yıllar boyunca kayda değer bir gelişme göstermiş, sonuç olarak yoğun bir görüşme ve gözlem prosedürü, bağlama ait bilgi toplayan bir kural halini almıştır. Bugün arşivler bu noktada değişmekte: Sadece arşivlenmiş veri üzerinde çalışan, verinin eksik bağlama ait bilgisinden dolayı tahminî çalışma hududuna karar verdiği için neredeyse alay konusu oldu. Bağlamı hakkında bilgimiz olmadığı halde masallar, atasözleri, balladlar ve diğer türlerin bolluğuna sahiptik, şimdi etno-tarihî biyografilerin, hayat hikâyelerinin ve bağlama ait röportajların külliyetli miktarlarına karşılık, geleneksel türlerin nis-beten daha azma sahibiz.

Bu sahada çalışanların arşiv uzmanına nazaran en az iki avantajı vardır. Birincisi, bunlar başkaları tarafından toplanan bölük pörçük verinin insafına ter-kedilmezler. Bunun yerine ortaya çıkan bir problemin tarzı içinde oluşan malzemenin kalite/nitelik ve miktarına yönelebilirler, ikinci olarak, incelemekte olduğu son derece kıymetli gerçeği veren kaynak kişilerle temas ve toplum hayatına katılma, onu yanlış anlamalardan kurtarır. Bundan emin olmak için, bu alanda daha da çok sorunlar vardır. Sorunlardan birisi "ait olduğu bağlam" denilen şeye, bağlama ait bilginin nasıl birleştirilebileceği problemine dikkat etmelidir, ama bu işi yapmak üstesinden gelinmeyecek kadar zor değildir.

Folklor metinlerinden bilgi ve gelenek toplumlarına olan araştırma odak-lanmasındaki kayma, hiç şüphe yok ki bu araştırma objeleriyle tecrübeye dayalı temas folklor metodunun olmazsa olmaz şartı olmuştur. Normalde bu temas uzman kişinin saha çalışmasıyla sağlanır. Başka bir durumda, birbirine tesir etmenin önemini üç seviyede belirtmiştim: Kişisel düzeyde, insanın duygu ve düşünce unsurları, kişinin yaşamındaki benzerlik ve farklılıklar karşılıklı yer değiştirmiş ve uzmanla bilgi arasında fark kapanmıştır. Yardım etme düzeyinde, bilgi ve uzman kültürleri arasında karşılıklı etkileşen bir marjinal alan oluştururlar, amaç ve bilgilerini kapsamlı bir şekilde tercüme ederler. Zorunlu düzeyde, bir tarafta kendi araştırmasını başlattığı veya sermayesini verdiği ve diğer tarafta gelenek toplumunu kendisiyle beraber çalışan kişileri inceleyen uzman kendi ahlâkî ve pratik mecburiyetler arasında bir dengeyi kurmaya teşebbüs eder29. Bir halkbilimcinin marjinalitesi, bir halkbilimi uzmanı olmak için kendisini eğiten her kişi tarafından hissedilmeli ve anlaşılmalıdır. Uzmanın ve araştırmanın maksadı, insan toplulukları arasındaki farklı işaret çizgilerimi! derece derece ortaya çıkarılması, uzun soluk isteyen bir hedeftir ve araştırma faaliyetlerindeki toplulukların kendi kendileriyle artan ortaklığına ve yeni teşviklere önderlik etmelidir.

Bu fikir, yayılım perspektifleri ve me-tin-karşılaştırmasının fildişi kulelerine tırmanmaya alışık olan halkbilimcilerine yeni bir şey verebilir. Fakat pasif ve içe dönük insanların kültüründeki bir dünyada utangaç, sıkılgan ulusların meydana gelmesi, antropoloji ilimlerin-deki en son gelişmelerin mantıkî sonucudur. Halkbilimcilerin kendi duygularını ortaya koymalarından veya anlatıların manasını, ait oldukları çevre ve bağlamlarda hikâye anlatmanın önemini in-celeyebilmeyi de ima etmektedir. Kaynak kişi ve şahsî veya geleneksel toplumlara ilâveten, bağlam ve çevre de ekolojiye ait gelenek sistemlerinin anlayışına doğru bir yaklaşim içerisinde me-tod alanının özel anahtar kelimeleri olur.

Fakat öyleyse bağlama ait bilgi nedir? Bağlam basit teknik anlayış içerisinde, toplanılan "metin"in yeri hakkında esas veriyi, kaynak kişinin hayatı sosyo-geçmişi, genel olarak halkbilimin-deki ustaları, özellikle kendisinden derlenen ürünün orijini, kendisinin ortaya koyduğu icralar (kendi kendine veya başkalarıyla), ürünün anlamı üzerinde kaynak kişinin yorumlarını ihtiva eder. Bağlam aynı zamanda eğer mümkünse seyirci ve icracıların davranışının (fotoğraf, film v.b.) görsel dokümanlarını, bütün bir tanımını (notlar alma, teyp kaydı) ve otantik icralar hakkında uzman kişinin gözlemlerini de içerir. Ayrıca bağlama ait bilgileri araştırılan toplumların sosyo-ekonomik yapıları, fiziksel ortamı, yöresel tarihi (yeni kurulmuş yerleşim alanı, göçler vs.) kültür coğrafyası (diğer gruplarda ilişkiler, değişkenlikler) ve öğrenim yöntemi (ev, okul, kilise ve diğer kuruluşlar) hakkında esas bilgileri ihtiva eder.

Richard Bauman son zamanlarda "bağlamın mahiyetini sınırlayan bağlama ait karşılıklı ilişkiler dokusunun te-rimlerindeki halkbilimini anlamak için" saha araştırmacısının asla unutmaması gereken altı maddelik bir kontrol listesi tavsiye etti: 1) Anlam bağlamı. (Toplumun üyeleri tarafından verilen ürünün ortalama yorumu nedir?), 2) Dinî bağlam. (Kültür içerisinde nereye uyar?), 3) Kültürel düşünce bağlamı. (Halkbiliminin diğer çeşitlerine nasıl bağlanır?), 4) Sosyal temel. (Ne tür insanlara aittir?), 5) Kişisel bağlam. (Kaynak kişinin hayatına nasıl uyar?), 6) Durum bağlamı. (Sosyal durumlarda nasıl faydalıdır?)30. Altı şart kısmen üst üste gelmesine rağmen, liste gene de faydalıdır. Böylece, örneğin anlam bağlamı veya vasat yorumdan çıkarılamayan bir folklor ürününün gerçek anlamı, daha çok durumun bağlamına dayanmış olabilir.

Çevre kavramı gelenek ekolojisi diye isimlendirdiğim merkezdir31. Kişi, çevrenin "anlaşılır" ve "etkili" olmasıyla "ta-mamı"ndan söz edebilir. İlk ikisi arasındaki sınır çizgisi kişinin anlayışıdır; farkına varır ve bile bile bilinen çevreyi işler, fakat yine de onun hareketleri etkilere açıktır ve kendi kendine farkında olmaksızın çevreden de etkilenir. Toplam çevre bir şemsiye kavramdır: Bu şemsiye hem anlamayı ve hem de etkili çevreleri kapsar, ilâveten bu faktörler ne kişi tarafından anlaşılır ve ne de kişiyi etkiler. Bir kişi; "bir şeyin tabiî yerinden" (insanın etrafındaki fizikî çevre), "hücre" (kişinin ortaya koyduğu hareketinin bir bölümü), ve "mikro çevre" (özel bir davranış durumu)'den bahsedebilir. Bu sonuncusu, aslında yukarıki listede bulunan durum bağlamı ile aynıdır.

Özel bir çevre içerisinde yaşayan halkbilimini düşündüğümüz zaman, onu genellikle tabiî çevre ve sosyo-ekonomi üzerine dayanan toplumsal rollere göre organize edilmiş buluruz. Halkbilimi, çevrede bir yer edinebilmek ve girebilmek için, kendini kültüre, topluma, ekonomik ve kültürel faktörlere uydurmalıdır. Bu adaptasyonun dört şeklini önerdim32. 1. Çevre-morfoloji veya "zahirî" adaptasyonda, bir anlatı alıştırmaya ve yerelleştirmeye uğrar. Örneğin bilinen bir çevredeki bir yöreyle birleştirilen anlatı ve gelenek toplumunun iyi bilmen fizikî çevre özelliklerine bağlı olarak, yabancı tabiî yerleşimle değiştirilir. 2. Gelenek morfolojisi veya "dâhilî" adaptasyonun uygulamaları esnasında, meşhur kişilerle (gelenek temsilcileri) anlatının rol-figürleri birleşebilir. İletişimin tür-özel kodlarına ve kişisel tür-sistemi veya bir yöredeki bir türe anlatının adaptasyonu; geleneğin sansürü ki bununla norm çatışmasına yönelen unsurlar reddedilir veya yeniden yerleştirilirler. Çoğu uyarlamalar değişmeyi ima ederler. Değişim sadece bir kez yer aldı ve devam eden uyarlama şekillerinin önde gelen ikisiyle oluştu. Bu değişimleri "büyük değişme" olarak isimlendirdim. Ama gerçek anlamda gelenek- morfolojik uyarlama ve çevre daha şimdiden açıklanabilir mi? Açıkça hayır! 3.Hâlâ ihtiyaç duyulan şey, pratik veya "bir anlık/durum" onun birçok kez arada sırada olan uyarlılığı ve emsalsiz vasıflarıdır. Anlatanın kişiliği, dinleyicilerin kompozisyonu, toplumun ilgisinin gerçek odak noktası, geçmişin olayları, korkuları ve gelecek için ümitler, normal şekilde karışacak ve anlatıya bir anlam ödünç veren yaklaşık değişmeler getirecek.  Farklı küçük çevrelerde evvelce çeşitli defalar işitilebilmiş hikâyenin kendisi hatırlanmalı. Bununla birlikte hikâye yeni mesajlar ve anlamlar nakledebilir, fonksiyonel adaptasyona teşekkür edilir. Bununla birlikte uyarlamanın getirdiği değişiklikler uzun süre devam etmez ve hikâyenin gelecekteki anlatılışında gözden kaybolabilirler. Onlara "küçük değişiklik" ismini verişimin sebebi budur.

Bir anlatının temsil durumu ve fonksiyon analizinde birleşen gelenek uyumu ve gelenek ürününün teorileri aşikardır. Anlatının bir uygulaması içinde aniden yer alabilen çeşitli uyumlar da bilinmektedir. Fakat yukarıda kaba-taslak parça parça verilen bütün analizler sentezin bazı çeşitlerine bizi götürecek mi? Ürün ve halkbilimi intibakındaki pek çok gözlemler bir gelenek toplumunun emsalsizliğini ve bazı ana karakterlerini açıklama amacıyla nasıl organize edilmeli? 4. Bunu başarmak için ekotip ve ekotipe ait uygulamalara dönmeliyiz. Ekotip kavramının kullanıldığı çeşitli folklora ait ve folklor harici yerleri dikkatlice inceledim33. Folklora ait eko tipler hakkında tartışmaya katılan -(Philedelphia) Comingerli'deki zenci Yahudi gelenekleri üzerinde çalışan- Roger D. Abraham'ın incelemesinde belki de en yüksek seviyeye ulaşıldı. Onun tartışmasının değeri, tamamiyle tür sınırları dışına çıkan bir şey gibi ekotipe ait bir görüş olarak muhteva unsurlarının, bağlama ait faktörlerin, stile ve yapıya ait özelliklerin geleneği sosyal bir tabanla birleştirmenin imkânıyla beraber rengârenk bir kollek-siyonu kapsadığı görünmektedir34. Etnolog ve antropologlar ekotip terimini biraz başka türlü kullandılar. (Amerika'da Steward ve Wolf, İskandinav ülkelerinde Compbell, Stoklund ve Löfgren)35- Fakat terimi tabiî çevre ve ekonomik yapıya intikalinde mütemadiyen kullandılar. Soru şudur: Bu yaklaşımlar birbiriyle ilgili mi? insan sosyal çevre istismarım, kişinin sosyal çevre uyumunun analizindeki ekonomik davranış ve halk anlatılarım, folklora ait malzemeyi birleştirebilir mi? Detaylı delillendirmeyi başka bir zamana bırakarak cevabı olumlu kabul ediyorum.

Kısacası şuna inanıyorum ki folklor ekotiplerini tanımlarken, kültürel, sosyal, ekonomik sistemleri aynen gerçek hayatta olduğu gibi birbirine yaklaştırmalıyız. Mevcudiyetin anlamı, sosyal roller, sözlü anlatılar geleneksel toplumun realitesini kavramak için teşebbüsümüzün içinde elden ele gitmeli. Bir ekotip seçtiğimiz hangi elemanları içe-rirse içersin, bunlar: 1. Çeşitli alanlardaki tarzları zorlamalı ve içten bir etkiye sahip olmalı, 2. Görünebilir şekilde yüksek bir frekansa ve temsiliyete sahip olmalı, 3. Üretkenliğini devam ettirmeli ve kendi kendini yenileyebilmeli, 4. İleri derecede bir sosyal çevre uyumu göstermeli, 5. Farklı karşıt elemanlara karşı koymalı, 6. Kesin bir karakteri bildirmelidir.

Folklor motifleri nadiren tektir. Her şeye karşın bir bölge ya da sosyal gruptaki gelenek ikliminin emsalsizliğini algılayabiliriz; şöyle ki başka herhangi bir yerden öğrenilmiş motifler özel bir yolla organize edilmiş ve insanların yaşam biçimi ve çevreleriyle güzel bir şekilde ör-tüşmüşlerdir. Folklorda bölgesel ve mik-ro çalışmaların konusu; bu tekliğin nasıl oluştuğuna ve folklorun neye oturduğuna açıklık getirmek olmalıdır. Mahallî kültürlerin kuvveti, insanların ihtiyaçları ve politik vak'alar göz önüne alındığında, vazife aynı zamanda pratik bir değere de sahip olur.

İLAVE

Halk anlatılarının incelenme sindeki beş veya altı esaslı yaklaşım metodunun gelişmesini sağlayan temayülleri ve statülerinin gereği olarak tam bir görüntüsünü ortaya koymalıdır. Bununla beraber ayrı ayrı, kısmen ilgilenilmeyen metodun bazı ölçümlerinin önemine işaret etmek için bazı mülâhazalara ihtiyaç olabilir; çünkü bu ölçüler halk anlatı araştırması için yukarıda belirtilenler kadar spesifik değildir.

Birinci mülâhaza, nicelik metodla-rıyla ilgilidir. 1960'lardaıı beri halkbilimi araştırmasında ölçümleme, örnekleme ve bulguların istatistikî olarak ortaya konması dikkat çekici bir rol oynadı. Bu yönelimin önemli bir görüntüsü modern haritacılıktır. Aslında son zamanlardaki nicelik metodu eskiden geçerli olarak araştırılmayan antropolojiye ait incelemelerdeki zemine kayıyor ve bu sebeple "kesin bilgi" ölçüsü üretebilen bu metod halkbilimi metodu ölçüsünün önemini görmemize engel olmamalı. Bu mc-tod halkbilimi ürünlerinin geleceği ve dağılımına, tekrarlanma araştırmasına dikkat çeken ve örneklerin tamamen ihtiyarî seçimine bir nokta koydu. Geleneğin bilimsel yollarla araştırılmasının bir görüntüsü olarak bu, tam manasıyla ölçmeye dayanmaktadır: "Geleneğin muhafazasından biraz farklı olarak "kullanımdaki geleneğin" incelenmesine işaret ediyorum. Geleneğin değişik görevlerindeki kollektif, kişisel ve özel duruma ait unsurları arasındaki fark (repertuvar-larda olduğu gibi) ölçümün metoduna, aslında sadece folklora ait bir yardım şeklinde düşünülebilir. Bunun dışında halkbilim araştırması ölçümünün tehlikesi yoktur: Kesin bilgi sosyolojisine karşı yapılabilen nazariye burada geçerli değildir.

İkinci nazariye, halkbilimi ürünlerinin kataloglanması ve indekslenmesiyle ilgilidir. Metodun bu bölümü arşivleme tekniklerine ayrılmıştır; bu bölüm karşılaştırmalı incelemelerin akıbetinin ne olacağına bakılmaksızın muhtemelen stratejik önemini koruyacaktır. Tip-ka-taloglarm şümullü hazırlığı için motivasyonu oluşturan mukayeseli coğra-fî-tarihî inceleme, bir halk masalının bulunabilen bütün varyantlarıyla orijinal olarak tesbitinde bir uzman temin etmek gerekliydi; monografi kullanıldığı kadar popüler olmasa bile monografiye temayül ise hâlâ devam etmektedir. Eskiden beri katoloğlama ve indeksleme metodları, tipler türler ve motifler üzerine kurulmuştur. Bana öyle görünüyor ki, bu hususta bir değişiklik oluyor. İn-dekslemeye bağlı olan tür, günümüz arşivlerini dolduran günlük hikâye ve biyografilerin bolluğunun durumundaki etkisizliği gittikçe arttırıyor. İskandinav Folklor Enstitüsü'ndeki bir grup çalışması indeksleme için öneriler hazırlıyor; konu 1978 yılındaki Folklor Arşivlemesi ve Dokümantasyonu konulu ikinci konferansta tartışıldı ve bu tartışma 1982 yılındaki ikinci konferansta yine tartışılacak36. Araştırma ve yeniden derleme verilerindeki koordineli görevler ve merkezî arşivlerin kurulması için, imkânlar araştırılmak zorunda kalınacaktır.

Son nazariye, halkbiliminin yeni mukavemet gücü ve kullanımı hakkındaki incelemelerle ilgilidir. Burada kendiliğinden oluşan parlak ışığıfilgiyi], onar yıllık sürelerle folklora ait hayatı uz atabilen, az veya çok ticarî folklor hareketlerini görürüz. Pu hareketler üzerinde çok az duruldu ve gelecekte uzmanlar tarafından daha çok dikkate alınmalıdır. Medyada, reklâmcılıkta, çizgi filmler ve benzerinde folklorun kullanılması, halkbilimcilerin araştırma kapasitesini arttırması, modern aayatm diğer önemli bir görüntüsüdür. Folklor çok disiplinli bir sahadır ve şimdiye kadar bu saha için elverişli bir malzeme temeli oluşturmanın çok azı yapılmıştır, ihtiyacımız olan şey, gelecekte popüler kültür hakkında arşiv yorumlan çıkarmaktır. Halk anlatı kahramanları, derli-toplu ve popüler bilgi incelemesi ile çok ilgilidir.

Millî yapıdaki folklorun kullanılması, İskandinav ülkelerindeki konuyla, son bir NIF sempozyumuna tahsis edilen konu, pek çok Avrupa ülkesinde dikkat çekici bir rol oynadı37. Kimliğin bir prensibi olarak folklorun millî, dinî, ikinci derecede-kültürel v.b. rolü, hem Avrupa'ya ait etnoloji ve hem de üçüncü dünya ülkelerinin gelişiminde beynelmilelciliğine ve liberalizme karşı muhafazakârlık ve milliyetçiliğin diyalektiğinde bir unsur olarak ilginç bir çıkış noktası olmuştur. Pek çok metod, kültür sahaları ve günümüz geleneksel toplumlarının incelenmesine tatbik edilir olacaktır.

NOTLAR

* Ethnologia Europea, c.XI, nr.l(1979-1980), s.9-27.

Nordic Institue of Folklore, Henrikin-katu-Turku/FİNLANDİYA

""Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü-KAYSERİ.

 

 

1  William R. Bascom (ed.), Frontiers of Folklore (Washington D.C., 1977), s.2.

2 Kaarle Krohn, Die folkloristiche Arbeits-methode (Oslo 1926). Walter Anderson, -'Geog-raphisc,historische   Methode"\Handwörter-buch des deutschen Marchens II, (ed. Lutz Marckensen), (Berlin ve Leipzig, 1934-1940), s.508-522.

3    Kaarle Krohn, Folklore Methodology, (Austin 1971). Eserin Türce çevirisi için bk. (çev.).

4 Örnek için bk. Matti Kuusi, "Virolais-su-omalainen Maailmansyntyruno", Kaevalase-uran Vuosikirja, nr. 56 (Helsinki 1956), s.80 ve Alan Dundes(ed.) referansı için bk. The Study of Folklore, (Englewood Cliffs 1965), s.414-416.

5     C.W.von Sydow, Selected Papers on Folklor, (Copenhagen 1948), s.11-43.

6  Lauri Honko, "A Hundred Years of Fin-nish Folklore Reseach: A Reapprasial", Folklore 90; 1979 n(basılmış).

7  Örnek olarak bk. Stith Thompson, The Folktale (New York 1946), s 22 vd.

8 William R. Bascom, "The Forms of Folklore: Prose Narratives", Journal of American Folklore, nr.78 (1965).

9 Lauri Honko, "Genre Analysis in Folklo-ristics and Comparative Religion", Temenos, nr.3(1968), s.48-66; Juha Pentikainen ve Tu-ula Juurikka (ed.), Folk Narrative Research, Studia Fennica,  nr.20  (Pieksamaki 1976), s.13-74; Dan Ben-Amos, (ed.), Folklore Genres (Austin ve Londra 1976).

10  Ben-Amos, a.g.e, s.XV-XX.

11 Lauri Honko, "Genre Analysis in Folk-loristics and Comparative Religion", s.57-59, ve "Der Mythos in Religionswissenschaft", Temenos, nr.6 (1970), s.45-52.

12 Lauri Honka, "Genre Analysis....", s.61. Max Weber, The Methodology ofSocial Sciences (Glencoe 1946), s. 89 vd. ile karşılaştırınız.

13   C, Scott Littleton, "A Two-dimensional Scheme for the Classification of Narratives", Journal of American Folklore, nr.78 (1965), s.26.

14 Vladimir Propp, Morfologija skazki (Leningrad, 1928), Halk Masalı Morfolojisi'nin İngilizce çevirisi içinde(Austin, 1958), "Trans-formacii volsebnyx skazok", Poetika IV (1928), Istoriceskie komi volsebnoi skazki (Leningrad, 1946).

15  Claude Levi-Strauss, "The Structural Study of Myth", Myth, A Symposium içinde, ed.    Thomas    A.    Sebeok    (Bloomington,

1955).Eleazar Meletinskij, "Structural-Typo-logical Study of the Folktale", Genre 4 (1971). Jurij M. Lotmann, *Sur la delimination lingu-istique et litteraire de la notion de structure", Linguistics 6 (1964). Alan Dundes, "The Morphology of North American Indiaün Folk-tales", Folklore Felloıus Communications 195 (Helsinki, 1964). Elli Köngas Maranda ve Pi-erre Maranda, Structural Models in Folklore and Transformational Essays, (The Hague, 1971). Claude Bremond, "Le message narra-tif, Communications 4(1964). A.J.Greimas, Semantigue structurale, (Paris, 1966).

16 Levi-Strauss, a.g.e.'de.

17 Propp, Transformacii ..., s.70-89.

18 Archer Taylor, 'The Biographical Pat-tern in Traditional Narrative", Journal of Folklore Institute I (1964), s. 114-129. Kars. Dundes, The Study of Folklore, s.142-144.

19  Claude Levi-Strauss, "L'analyse Morp-hologique des Contes Russes", International Journal ofSlauic Lingustistics and Poetics III (1960), s.143.

20  Dundes, The Study of Folklore, s.206-215.

21  Greimas, a.g.e., s.203.

22 Boris Gasparov, Tarton Semioottien Ko-ulunta", Struktualismia, Semiotiikkaa, Poeti-ikkaa (Ed. Satu Apo vd.), Helsinki 1974), s.39-41.

23  Claude Bremond, "Morphology of The French Folktale", Semiotica 2 (1970), s.251-257.

24  Dan Ben-Amos ve Kenneth Goldstein (ed.), Performance and Communication, (The Hague, 1975).

25  Dell Hymes, "The Etnography of Spe-aking", Antropology and Human Behavoir, (Ed. T. Gladwin-Wm. C. Sturtevant), (Washington 1962), s.13-53. Daha çok kaynak için bk.Ben Amos - Goldstein, a.g.e, s.3, 11. not.

26  E. Ojo Arewa-Alan Dundes, "Poverbs and The Ethonography of Speaking Folklore", American Anthropologist,  c.66,  nr.6(1964), s.70-85. Daha az oranda linguistik şekillerde de bu eğilime paralel işlenen folklorik olayların analiziyle ilgili olarak karş. Robert A. Ge-orges, "Toward an Understanding of Storytel-ling Events", Journal of American Folklore, 82 (1969), s.313-328, ve diğer makaleler için bk. Toıvard New Perspectives in Folklore, (ed. Americo Paredes-Richard Bauman), (Austin 1972). Gelenek ürününe sosyo-linguistik bir yaklaşım için son zamanlardaki bir başvuru için bk. Paivikki Suojanen'nin, Saarna, saar-naaaja, tilanne, (Helsinki 1978) isimli doktora tezi kendiliğinden ortaya çıkan bir nasihat niteliğindedir. Ayrıca Richard Baumann'm "The Etnography of Speaking in Folk Narrati-ve Reseach"(ARV, 1979'da yayımlandı) isimli yazısına da bakınız.

27 Şamanistik toplantıların incelenmesi özel bir durumdur. Karş. Lauri Honko, "Role-taking of The Shaman", Temenos, 4(1969), s.26–52 ve Arma Leena Siikala, "The Rite Technique of The Siberian Shaman", Folklore Fellovus Communication, 220 (Helsinki 1978), s.31–77, 319-341.

28 Iinda Degh-Andrew Vazsonyi, "Legend and Belief", Genre, c.IV, nr.3 (1971). Bu makaleyi Ben-Amos da (a.g.e,  s.93-123) yeniden neşretti.    Ben-Amos'un    eserindeki    "The Hypothesis of Multi-Conduit Transmission in Folklore" (a.g.e., s.207-252) isimli diğer makaleyle de karşılaştırınız.

29 Lauri Honko, "The Role of Fieldwork in Tradition Reseach", Ethnologia Scandinavica, 1977, s.88-89.

30 Richard Bauman, "The Field Study of Folklore in Context", Handbook of American Folklore (Ed. Richard M. Dorson). (yazma).

31  Lauri Honko, "Tradition Barriers and Adaptation of Tradition", Ethnologia Scandinavica , 1973. Çevre kavramı hakkında benim İsveç'te yayınlananD-aditam och miljö'deki giriş makaleme bakımz.

32 Lauri Honko, "Perinteen Sopeutumi-sesta", Sananjalka, 21(1979), s.57-76.(İngiliz-ce özetiyle).Yakmda çıkacak olan bir çalışmamın da İngilizce versiyonu Studia Fennica'da çıkacak.

33 Honko, Perinteen Sopeutumisesta, s.71-75.

34 Roger D. Abrahams, Deep Down in The Jungle, (Hatboro, 1970), s.173-181. Metodu daha geniş sahalarda uygulamak mümkün olabilir.  Bununla birlikte genellikle Matti Sarmela tarafından tarif edildiği gibi büyük ekolojik yaklaşımlar. Örneğin, uzun zaman sürecindebelirlenmiş bölgelerin ve vilâyetlerin gelişen profilleri üzerindeki fizikî mihraklar ve toplumlardan ayrılmış olan tamâyül. Krş. Matti Sarmela, "Recirocity Systems of Rural  Society", Finnish Karelian  Culture Area, Folklore Fellows Communications, 207 (Helsinki 1969) ve "Folklore, Ecology and Su-perstructures", Studia Fennica, 18 (Helsinki 1974).

35  Julian H. Steward, Theory of Culture Change, (Urbana 1973). Eric Wolf. Peasants, (Englewood  Cliffs   1966).  Bjarne  Stokund, "Ecological Succession: Reflection on The Re-lations Between Man and Environment in Pre-Industial Denmark", Ethnologia Scandinavica 1976, s.84-85. Orvar Löfren, "Peasanat Ecotypes,   Problems  in  The   Comparative Study of Ecological Adaptation", Ethnologia Scandinavica 1976, s.103-109.

36   Tradition,   Dokumentation,   Arkiv,. NIF:s andra Nordiska Folkloristiska Arkiv-och Dokumentations- konferans, Ab'o 1978. (Ed. Gun Herranen), NIF Publications, nr. 6 (Abo 1978).

37   Bk. NIF Neıvsletter,  nr.2  (Haziran 1979).

Milli Folklor, 2000, S.45, ss.70-87