Çev. Mustafa Arslan
Her toplum, üyelerinin sınıflamasına, aktivite, fonksiyon ve ilişkilerine (ör. cinsiyet, iş, bilgi vb.) dayalı bir takım bölünme ve ayrışmaları bünyesinde barındırır. Bununla birlikte, toplumdaki her bir kurumun anlamının veya toplumun bir bütün olarak anlamının toplumun daha üst ya da elit kesimlerine has bir konu olduğu iddiası uzunca bir süre evrensel anlamda yaygın bir kanı idi. Aslında sosyal anlamın toplumun üst seviyelerinin yanı sıra öteki seviyelerinin, özellikle sosyal yapının daha alt tabakalarından elde edilebileceği fikri yeni bir görüştü. Bu görüşün ön çerçevesi ise, toplumun pozitif ve zorunlu bilgisinin, bu tabakaların yorumlama, anlam ve değerinin bir mahalli olarak tanımlanan daha alt seviyelerinden kazanılabileceğidir.
Bir toplumun pozitif anlamının “avam” (common people), “halk” ya da köylüler tarafından temsil edileceği fikri, “kültürel pozitivizm”in nitelikli ve bir medenileştirmeden ve medeniyet tarzından memnuniyetsizliğin bir izlenimi ve kültürün arkaik temellerine yönelişi arzulayışın bir ifadesidir. P. Burke’in deyişiyle bu “halkın keşfi” olgusu, Avrupa’da geç 18. yüzyıl ve erken 19. yüzyıl döneminde başladı. Bu yönelişin felsefi meşrulaştırımı, Giovanni Battista Vico (1668-1744) ve Johann Gottfried Herder (1744-1803)’in yazılarında bulunabilir. Muhtemelen ötekilerden daha çok bu iki düşünür tarih, din ve toplumun doğasına ilişkin yeni teorik yaklaşımlarda bulundular. Onlar, Avrupa Aydınlanması tarafından ortaya konan rasyonelleştirme, medenileştirme sürecinden ayrılan hümanizmanın değişen ve yeni olan anlamının temeli olarak “populari” ve “the volk” kavramlarını ayırdılar.
Sosyal düzenlere ilişkin bu iki yeni ve farklı formun keşfi -birisi Avrupa dışında (sözüm ona “ilkeller”), ötekisi Avrupa kültürüne dahil olan (köylüler ve halk)- gerçekte bir köken araştırması sebebiyle teşvik edildi. Bu araştırma, bazı açılardan aykırı ve öteki birtakım açılardan da, İncil ve Yunan Kültüründeki Batılı kaynakların anlamına bir ilave anlamı taşıyordu. İnsan kültürü ve toplumunun arkaik düzeylerinin mevcut Batı kültürlerinde empirik bir konuma sahip oluşu, modern ve çağdaş toplumlardaki düzenin bu yeni yapılarının meşrulaştırımında felsefi, teolojik ve ideolojik temel oldu.
Popüler din kavramı, Batı kültürünün içinden veya dışından olsun, arkaik formlara başvurmak zorundadır. Bu bağlamda, popüler dinin anlamı dünyanın bütün bölgelerindeki hem ilkel dinler hem de köylü ve halk kültürleriyle ayrılmaz bir bütünlük arz eder. Bu bütünlük, tarihsel veya genetik nedensellikten daha çok bütün bu toplum tiplerinin organik doğasınca belirlenen yapısal benzerliklere dayandırılır.
İlkel ve köylü-halk toplumları demografik açıdan küçüktür. Bu toplumlardaki insanlar arası ilişkilerin doğada kişisel olduğu düşünülebilir. Belli başlı bütün ilişki biçimleri doğa ve yaşamın amacına ilişkin sezgisel ve empatik bir anlamaya tekabül eder.
Bu, Herder’in “organik yaşam biçimi” ile kastettiği şeydir. Bu fikre metodolojik kesinlik, Gemeinschaft’a göre düzenlenmiş topluluklarla, yaşam ve dünyaya Gesellschaft yönelimi ifade edenler arasında tipolojik bir ayrım yapan, sosyal felsefeci Ferdinand Tönnies tarafından verilmiştir. Benzer bir ayrım antropolog Robert Redfield tarafından yapıldı. O, manevi düzenin teknik düzene hakim olduğu kültürleri kent-öncesi kültürler olarak tanımlandı. Bu yorumlayış tarzına göre manevi düzen, topluluk (community) içerisindeki bütün bir doğaya ve hayatın gayesine ilişkin genel bir anlamadır. Topluluğun (Gemeinschaft) organik doğasına ve manevi düzenin önceliğine ilişkin tasavvurlar, Gesellschaft tipi kentli toplumlara kıyasla, ilkel ve halk (folk) ya da köylü kültürlerindeki dini hayatla alakalı farklı anlamların çıkışına neden oldu. Dahası, bu iki toplumdaki dini ve bilişsel olan arasındaki ilişki ve ayrım da farklılık arz eder.
Kutsal ve profan arasında bir ayrım yapıldığında dinin halihazırda mevcut olduğu söylenebilirse de, ilkel ve halk-köylü kültürlerindeki bu ayrımın konumu yaygın biçimde paylaşılır. Kutsal olsun profan olsun bu nesne, eylem ve duyguların (sentiment) birleşik bir anlamı vardır. Dini ve manevi düzenler eş anlılığa meyyaldirler; bu nedenle dini inancın bu kültürlerin olağan ve sıra dışı seviyeleri üzerindeki ifadesi bütüncül bir durum arz eder. Sıra dışı ifadeler, dünyevi ve de toplumsal devirlerin (ör. Yeni yıl, hasat ve ilk ürünler, doğum, evlilik ve ölüm) önemli vurgulamalarını akla getirirler. Olağan biçimler kültürü, günlük düzeyde sürdüren ve taşıyan gelenekler, âdetler ve birtakım dünyevi aktivitelerle ifade ederler.
Halk, köylü ve popüler kültürlere ilişkin erken dönem çalışmaların amaçlarından birisi, beşeri kültürlerde dinin niteliksek anlamına ulaşmaktı. İlgi, âdet ve geleneğin anlamı üzerinde, diğer taraftan da hakim tarzda yazılı olmayan kültürlerdeki geleneksel değerlerin taşınma biçimi ve niteliksel anlamı üzerinde odaklaştı.
Bu iki ilk dönem yenilikçisi, Herder ve özellikle Vico, yazılı olmayan dilin biçim ve çeşitlerini zaten belirtmişlerdi. Vico felsefi külliyatının tamamını dilin ya da daha doğru bir deyişle retoriğin kökeni ve gelişimi üzerine kurdu. Retorik deyimiyle Vico, içerisinde dilin, insan varlıkları, dünya ve toplum dışı diğer varlıklar arasındaki kurucu bir ilişki biçimi olarak üretildiği bir tarza referansta bulundu. Herder’in kültür ve tarih felsefesiyle yakın bağlantısı olan bir çalışma da Grimm kardeşlerin Alman dili konusundaki felsefi çalışmalarıdır. Onların Peri masalı koleksiyonu (Märchen) ve halk hikâyeleri, sözlü geleneğe ilişkin ciddi akademik çalışmanın başlangıcını oluşturur. Grimm’lerin çalışmasında sözlü gelenek çeşitleri ve iletişim tarzları arasında açıkça görülen bir ilişki boy gösterdi. Bu ilişki önemlidir çünkü, yazılı olmayan toplumların belirgin olarak (zaten) varsayılan organik biçimi, nihai anlamın iletim türleri, normal ya da sıra dışı da olsa, dinsel merkezin konumunu belirledi. Romantik düşünce tarzı (ki Herder’de ve ilahiyatçı Friedrich Schleiermacher ve Paul Tillich’de mevcuttur) yani dinin nihai-bütün bir alan ve kültürün özü oluşu, kültürün bu formunun din olarak intikali, tezahürü ve ifadesine meyyal olan öneminin temelini oluşturur. Bu nedenle din, sadece dini kurumlarda değil, kültürel hayatın bütün boyutlarında ifadesini bulduğu için toplum ve kültür içine nüfuz eden (bir şey) olarak anlaşılır.
Halk hikâyesi, halk türküsü, sanat ve mitolojisi gibi türler popüler dinin anlamlı formları oldular. Şiirsel anlama, hikmet ve mecazi, sembolik ifadelerle alakalı ifadeler, popüler dinin geleneklerindeki dini hassasiyetin kaynakları olarak ortaya çıktılar. Kültür ve toplumun yorumlanması hususunda bir yaklaşım olarak ve insani değerlerin yeni bir biçimi olarak ilk kez “halkın keşfi”, edebi çalışmalardaki sezgisel yöntemlerin himayesi altında ve spekülatif bir tarih felsefesi perspektifinden hareketle yapıldı. “Popüler”e ilişkin bilgiye belli bir akademik alaka gösterilmesiyle beraber bir takım müphemliklerin farkına varıldı. Halkın bu yeni keşfedilişi, genellikle popüler ve şehirli arasındaki zıtlığa ya da bir medeniyet formu olarak şehirli tarzın suniliğine dayandırıldı. Bu anlamda popüler, kültürün arkaik ve orijinal formlarının temsilcisi; ve de onun (kültürün) temeli oldu. Bununla birlikte popüler, anlam koruyucu, değer muhafaza edici, tortulaşmış, toplum ve kültürün kendi kendine yeten bir ünitesi olmakla sınırlandırılamaz. Popüler bir kültürel geleneğin anlamına ilişkin temel öğelerden birisi onun aktarılış tarzıdır ve kesinlikle bu öğedir ki, bu tip bir geleneğin anlamının yazılı olmayan toplum tabakasının da (taşralı köylüler ve halk) ötesine hamledilmesine imkân verir.
Popüler Dinde Çeşitlilik ve Boyutlar
Antropoloji ve dinler tarihi ve bilgi sosyolojisinin disipliner yönelimlerinden hareketle popüler kültürün ve dilin anlamına ilişkin eleştirel araştırmalar, popüler dinin formlarına ait geniş bir çeşitliliği ortaya çıkardı. Bu antropolojik ve tarihsel perspektiften hareketle kişi, dinin kültürel tabakanın farklı düzeylerindeki karakteristik tecrübe ve ifade biçimlerini belirtebilir ve tanımlayabilir. Bilgi sosyolojisi, popüler dinin oluşum ve içeriğini ve ondaki mevcut düşünce tarzı ve tasavvuru anlamamıza imkân sağlar, ayrıca sosyal bir düzen içindeki farklı tabakaların popüler dinin değer, anlam ve yapılarıyla nasıl ortaklaşa bir durum (birliktelik) arz ettiğini bize açıklar.
Akademik açıdan, disipliner yaklaşımlar popüler’in daha açık bir anlamına, ve de “popüler” ve “popüler din”in orijinal anlamının eleştirisine imkân veriyorsa da, bu tip çalışmalar ayrıca popüler dinin farklı anlamlarının ve yorumlarının çoğalmasını da beraberinde getirdi. Bunlardan yedisi oldukça belirgindir:
1) Popüler din, bir toplumun organik (genellikle taşralı ve köylü) formuyla özdeştir. Dini ve manevi düzen / kurallar da ayrıca özdeştir, bu anlamda popüler din ilkel ve folk dinin anlamlarıyla sıkı sıkıya ilişkilidir.
Bu, köylü ve halk (folk) kültürünün dini olarak popüler dinin orijinal anlamını ifade eder. Halk (folk) ve köylü dini ile kentli kesimlerin dini arasındaki ayrım, bütün kültürlerin endüstrileşme döneminde açık seçikse de, bu tarz bir ayrım basitçe bu esas üzerine oturmaz. Farklı kültürlerin feodal dönemlerinde bu ayrım, belli pratik hususlarda ve toplumun hiyerarşik yapılarında daha belirgindir. Feodal toplumlarda üst sınıflar, bu grupla sınırlanan bir okur-yazarlık biçimine katılıyor ve onu kontrol ediyorlardı. Çeşitli kültürlerde bu, kutsal metinlerin çevresinde dönen dini yönelişe giriş anlamı taşımaktadır. Örneğin Çin’de Konfiçyüsçü klasiklerde; Hindistan’da Sanskritçe yazı geleneğinde; Hıristiyanlık’ta İncil’de vb. bu durum görülebilir.
Okur-yazarlık biçimlerinin sınırlılığı gösteriyor ki, her ne kadar mevcutsa da, çoğunlukla onlar sözlü ve okur-yazar olmayan (ümmi ç. n.) geleneklerin egemen olduğu bir bağlam içerisinde konumlanmışlardır. Yazılı kültür ve sözlü gelenek arasındaki bu sınır hattının belirginliği pek açık değildir. Çoğu durumlarda yazılı gelenekler, köylülere ve halka ait sözlü geleneğin birçok içerik, biçim ve stillerini içlerinde barındırırlar. Birçok kültürde, biçimlerinin evrenselleşmesinden önce okur-yazarlık, bir inanç ve saygı konusu sayılıyordu. Özel yazılarının içeriği yanında, kutsal metinlerin büyüsel, yetkin bir anlama da sahip olduğuna inanılıyordu. Tanrı ve tanrılara ilişkin yazılı sözler (muteber metinler) kültür içerisindeki elitler tarafından ikame ve kontrol ediliyordu.
Halk (folk)-köylü toplumlarının diğer bir karakteristik özelliği de onların, üyelerinin yaşamlarını belli bir ekolojik konumun (zirai, kırsal vb.) bağlamı içerisinde belirlemeleridir ve onların varlık tür ve biçimleri bu bağlama, gelenek ve his bağları ile bağlanırlar. Grup ve ekolojik yapı bu nedenle ilişkilerin sürekliliğini belirler. Bu tarz toplulukların duyguları ve manevi düzeni dinlerinin sahip olduğu anlamla eş değerdedir. Ziraata dayalı köylü ve halk (folk) kültürlerinde, zirai mevsimlerdeki ahenklilik insani ilişkilerle ve toplumsallaşmayla iç içedir. Dinin sembol ve arketipleri, beşeri topluluğun münavebesinin (sır ile yer değiştirme) ve bütünleşmesinin, üretim tekniklerinin ve doğal dünyanın gerçekliğinin bir ifadesidir. Çoğu kültürde popüler dinin bu tipi, dinin ab origine ve arkaik çağrışımını içerisinde taşır. R. Redfield, folk-köylü yaşam tarzının dünyanın her bölgesinde bulunan süreğen bir beşeri topluluk yapısı olduğunu ileri sürmüştü. Bu tarz, sırf beşeri bir topluluk tipinin empirik bir başlangıcı, bir başlangıç noktası olmakla kalmaz, ayrıca dini ve manevi değerle alakalı ebedi bir kaynak imkânını sunar.
2) Bir dini topluluk içinde, din sınıfının tersine onlara tabi olan cemaatin (laity) dini olarak popüler din. Bu din sınıfı (clergy) genelde okur-yazarlığın üstünlüğüne dayalı olan ilmi bir geleneğin taşıyıcısıdır.
Popüler dinin bu tipi, okur-yazarlığın genellikle din sınıfıyla sınırlı olduğu dini topluluklarda belirgindir. Dinsel sınıf, dini metinleri kullanarak geleneğin otoritesini icra eder. Cemaat / halk (laity) dini metinleri ezberleyebilir, ibadet ve ayinlerde tekrar edebilir ancak kutsal yazının kurumsal otoritesine ve araçlarına sahip değildir. Hem din sınıfı hem de bunun dışındaki halk tabakası, halkın hayatından zuhur eden diğer geleneklere iştirak edebilir ve saygı gösterebilir. Bu tip gelenekler zirai mevsimlerin kutsallaştırılmasıyla ve ayrıca, yatır ve azizler, kutsal insanlar, hacılar vs. şeylere has kültlerin çevresinde odaklanan ibâdetlerle ilişkili olan geleneklerdir.
Popüler dinin bu çeşidinin başka bir anlamı da, okur-yazarlığın din sınıfı ve elit sınıfla sınırlı olmadığı bir toplumda ortaya çıkar. Halk / cemaat, birtakım muteber ve yarı muteber metinleri normatif yorumlama gücüne sahip olmaksızın kullanabilir. Bu nedenle onlar bu metinleri kendi tarzlarında, kendi hissi gereksinimlerine göre yorumlarlar. Popüler dinin bu çeşidinin dikkate değer bir örneği ‘The Cheese and the Worms[3] (1980)’da, kilise otoritelerinden radikal biçimde farklı bir bütüncül kozmoloji yaratan okur-yazar köylü İtalyan değirmenci Domenico Sandella (lakabı Menochhio)’yu anlattığı eserinde Carlo Ginzburg tarafından verildi. Başka bir örnekte dinsel sınıf, halk için, ibâdete ilişkin veya halkın daha yaygın popüler kültür formlarına sahip ilmihal tarzında popüler bir dini literatür yaratabilir. Bu, arketiplerin muteber gelenekten popüler bir yapıya adaptasyonunda görülebilir. Örneğin, Budist eserlerde Kuan-Yin’in popülerleşmesi ve Hindular arasında Krsna’ya dair mahalli ve yerel gelenekler. Başka bir örnekte, daha eskiden popüler (pagan) geleneklerden büyüyüp gelişen Noel (İsa’nın doğum kutlamaları) modern toplumların kültür ve ekonomilerine adapte edildi.
3) Yaygın inançlar, ritüeller ve bir toplumun değerleri olarak Popüler din. Popüler dinin bu tipi bir çeşit sivil din veya kamusal dindir. O, bir toplum içerisindeki dini tabiatın bütününe ilişkin bir müzakere için genel ve geniş bir bağlam (imkânı) sunar.
Grek dini konulu iki çalışma bu hususu açıklamaya elverişlidir. Martin P. Nilson ‘Grek Halk Dini’ (New york 1961) adlı çalışmasında kırsalın dinini, kadim Yunanın halk-köylü dinini tasvir eder. John D. Mikalson ‘Athena Popüler Dini’ (Chapel Hill, N.C., 1983) adlı çalışmasında Grek dinini, ne sınıf yapılarıyla ne de taşra ve kentli arasındaki bir ayrımla açıklar, tersine o ilgisini geç dönem dördüncü ve beşinci yüzyıllar boyunca Athenalıların büyük çoğunluğunun yaygın kültürel tecrübesinin bir parçası olan görüş ve inançlar üzerine yoğunlaştırmıştır. Mikalson, popüler dinin bu tip bir çok önemli kaynaklarından birisinin, hatibin beşyüzyirmi veya daha çok Athenalı erkek yurttaşın bulunduğu jüri karşısında söylev verdiği hukuk mahkemelerinde verilen nutuklar olduğunu göstermeye çalıştı.
Popüler dinin benzer biçimleri, dini alt-tabakanın kültürün içerisine yayıldığı ve açık ifadesini -veya kapalı nüans ve kökenini- özel dini kutlamalara vakfetmeden başka kurumlarının oluşum ve gidişatında bulduğu bütün kültürlerde mevcuttur. Aslında Popüler dinin bu biçimi, bulunduğu kültürün bağlamı içerisindeki dinin anlamı ve müzakeresi için genelleştirilmiş bir retorik ve norm imkânı sunar. Çoğu örnekte Popüler dinin bu tarz anlamı, kültür üzerinde köklü ve yaygın bir etkiye sahip olan baskın bir dini gelenek aracılığıyla ifade edilir. Örneğin, Batı dünyasında Hıristiyan aleminden ve İncil ağırlıklı yönelişlerden; Hindistan’da Sankrist dili kültürel geleneği, Çin ve diğer uzak Doğu bölgelerinde Konfüçyüsçü ve Budist gelenekten bahsedilebilir. Her bir durumdaki özel dini yöneliş, kültürel hayatı o kadar derinden enforme etmiştir ki, artık o “doğal” olmuştur. Ve ayrıca, genelde “normatif din dili” ve kültürel yaşamın seküler formları onların o dini gelenekteki köklerine bir anlam vermektedir.
Burada dikkate değer husus, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana ABD’de “sivil din” konusunda süregelen bir tartışmanın varlığıdır. Bu tartışma bir çok demokratik toplumda, bu tip toplumlardaki süreç ve kurumlaşmaların demokratikleşmesi ve sekülerleşmesinin genişlemesi ile ön plana çıktı. Amerikan Cumhuriyeti örneği bu problemle alakalı uç bir örnektir. Çünkü, bir ulus devlet olarak O, felsefi açıdan ne arkaik veya yerli bir dinden türeyen açık veya gizli bir anlama, ne de isim yapmış, empirik bir dinin herhangi bir anlamına dayalıdır. Devletin kurucuları, İspanya’nın Orta Amerika ve Güney Amerika’da yaptıkları gibi, ülkenin gerçek sakinlerinin dini konusundaki hakikati kabullenme gereğini asla duymadılar. “Tanrı” ya da “Tabiat tanrısı” tasavvuru arkaik kurucu bir prensip konusunda bir analoji (benzerlik) olarak kullanıldı, fakat onun çağrışımları (cannotations) kapalı kaldı; bu sebeple özel dini gruplar bu prensibi ABD’deki dini özgürlük ilkesi gereğince kendi tarzlarında yorumladılar. Bununla birlikte, bu benzer anlam özel dini grupların yorumuyla sınırlı değildir. Ayrıca o, belli siyasi, adli ve kamusal simaların ifadeleri ve ulusun tarihiyle alakalı dokümanlardaki geniş yorumlamayı da çağrıştırır ve verir. Sidney M. Mead[4] ve Robert N. Bellah[5] Amerikan başkanlarının nutuklarındaki “Cumhuriyetin Tanrısı” ifadesinin anlamının sembolik yorumlarının konuya ait dini ve manevi anlamlarını ve Amerikan Cumhuriyetinin anlamını nasıl belirlemeye teşebbüs ettiğini göstermişlerdir.
4) Genel-ortak ya da sivil dinden farklı olan fakat genellikle toplumun daha aşağı katmanlarında oluşan inanç ve pratiklerin bir karışımı olarak popüler din.
Burada vurgu iyileştirici, esoterik* formlara sahip dini değerlere, mantıksal kanıtlara dayanmayan olaylara ilişkin kehanetlere ve esoterik bir kaynağa sahip olan ve toplum içinde bir bütün olarak cari olandan ziyade farklı bir kozmolojiye delalet edebilen terapik (tedavi ile alakalı) pratikleredir. Çoğu durumda uygulayıcılar ile müşteriler normal tedavi tarzlarından çekinirler. Esoterik inanç ve uygulamalar, geniş çapta toplumdaki bu tarz bilgi ve pratiklerin normatif formlarının yumuşak bir eleştirisini temsil eden ilavelerdir. Popüler dinin bu çeşidi endüstri toplumlarında, insan karakterini tanıma, el falı, astroloji ve bunun yanında esoterik “metafizik” inanışlar gibi pratikler altında halen mevcuttur. Popüler dinin bu çeşidinin her tarafa nüfuz eden doğası, hemen hemen bütün endüstrileşmiş ülkelerin bütün büyük şehirlerinde, her büyük gazete ve dergide, astrolojik tahminleri veya değişik bir dünya yorumunu içeren öteki sembolik tarzları taşımayı gerekli görmesi gerçeği ile fark edilebilir.
5) Bir kültür içindeki bir alt sınıf veya azınlık grubunun dini olarak popüler din.
Etnisiteleriyle veya bir ideoloji veya işleriyle (ör. Demirci, kasap, asker vb.) alakalı bir mitoloji ile nitelenen birtakım özel sınıflar popüler dinin özel bir sınıfını oluşturur. Çoğu durumda bu tür gruplar başka kültürdeki yabancı toplulukları ifade etmez. Tersine ırksal özellikleri veya meşguliyetleri sebebiyle kendi topluluklarının dışında olan insanlar için “öteki” ve yabancılık problemlerini ortaya çıkarır. Yine de bu gruplar, yaygın bir kültürel ideolojinin ve onun işlevselliğinin zorunlu bir bileşeni olarak sosyal yapıyı tamamlarlar; “toplumun bir parçası olmaksızın onun bir parçasını” oluştururlar. Dünyanın oldukça geleneksel olan kültürlerinde belli meslekler (madencilik, demircilik gibi) bu anlamı ifade ederler. Bunlar köylerdeki bir takım mekânlarla sınırlıdırlar ve hem kendi ritüllerine ve hem de evrenin doğasına ilişkin değişik anlamalara sahiptirler. Bu tip mesleklerin rol ve fonksiyonu, toplumun geri kalanlarınca anlaşılsa ve toplumun genel kozmolojisinde bir yere sahip olsa da yine de onlar toplumun doğasına ilişkin değişik bir anlamanın temelini oluştururlar. Popüler dinin bu biçiminin ırksal anlamına ilişkin örnekler Hıristiyan ülkelerdeki Yahudi tarihinde veya Yeni Dünyadaki Afro-Amerikan dinlerde görülebilir.
6) Bir toplum içindeki sofistike (karmaşık, ileri) farklı ve derin bilgili bir dine muhalif olan kitlelerin dini olarak popüler din.
Bu, hiyerarşik ve geleneksel toplumlardaki din sınıfı ile bu sınıfa ait olmayanlar arasındaki farklılığa dayanan bir varyasyondur. Popüler dinin bu biçiminde, demokratik siyasetlerin ve endüstrileşmenin bir ürünü olan kitlelere ait manaya vurgu yapılır. Daha eski, geleneksel, hiyerarşik toplumlarda din sınıfı ile dini olmayan sınıfın her ikisi de bir takım geleneklere sahipken, “kitleler”in modern tanımı, geleneğin ve diğer zevke ait kuralların yokluğunu ifade eder. Ki şimdilerde bunlar, (değer ve zevkler) özel eğitim imkânına sahip olan imtiyazlı bir elit sınıf tarafından belirlenmektedir. Alexis de Tocqueville’nin Amerika’daki demokrasinin anlamı üzerine yorumları göstermektedir ki, demokrasi ve kitle kültürü eş anlama sahiptir. Popüler dinin bu biçimi, tarihinin her anında kitle nüfusunun varoluşsal ve geçici ilgilerini açıklama eğiliminde olacaktır.
7) Bir toplumun elit kesimlerince oluşturulan bir dinin ideolojisinin ifadesi (creation) olarak popüler din.
Popüler kültür ve din etüdünün ilk başlangıcından bu yana “popüler” üzerine yapılan her türlü keşif, anlama ve değer biçimi toplum içindeki elitler tarafından gerçekleştirildi. Özellikle endüstrileşmenin gelişimi ve ulus-devletin yükselişi ile birlikte, bir kültür içindeki köylü ve kırsal halka ait taşra gelenekleri, daha geniş genelleştirmelerin, devlet ve onun bürokrasisinin merkezi nizamının siyasi ve ideolojik anlamlarının (etkisi) altına girmek zorunda kaldı. Taşra ve köylü kültürlerinin ideolojik anlamının devletin amaçlarına hizmet etmesi oranında, kendi arkaik formlarından oluşan devletin daha eski, geleneksel anlamı gibi yeni bir anlam türetildi. Bu biçim içerisinde popüler kültür ve din, folklor toplulukları, müzeler tarafından devlet teşviki ile ve toplumun geçmişine ilişkin tarihsel araştırmanın teşviki ile icat edildi ve türetildi. Şimdilerde kültür ve dinin sahih ve otantik halk ve köylü geleneğinin esası üzerinde, popüler biçimlerin yeni bir anlamı benimsenmekte ve devlet tarafından destek görmektedir.
Popüler dinin bu çeşit biçim ve anlamları hesaba katılırsa bütün bunlar içinde genel unsurun ne olduğunu sormak uygun olur. Burada iki genel unsur vardır. Bunlardan ilki, çeşitlerinin tamamında “popüler”, kültürün iletim (aktarım, taşınma) tarzıyla alakalıdır. Grup ister küçük ister büyük olsun veya dinin muhtevası sürekli ya da geçici olsun “popüler”, onun iletim tarzının evrenselleştirilmesini ifade eder. Köylü ve halk koşullarında bu iletim tarzı geleneksel olarak, uzun ömürlü ve bütünleştirici olmaya meyyal olan sembol ve arketiplerde somutlaştırılır. Modern endüstriyel toplumlarda, iletim tarzları okur-yazarlık, elektronik medya, gazeteler, kitaplar vs. gibi çeşitlidir. Bu tip iletişim biçimleri, kültür içindeki diğer sosyal tabakalardan farklı olan; fakat onlarla örtüşedebilen bir popüler kültür meydana getirebilir. Bu iletişim biçimlerinin yoğunluğu sebebiyle, popüler kültür biçimlerinin muhtevası çabucak değişebilir. Bununla birlikte, burada önde olan muhteva değil fakat iletim biçimleri tarafından imkân tanınan bilişim tipidir. İletimin şiddetlenmesi ve muhtevanın geçiciliği hesaba katılırsa, popüler din ve kültürün bu biçimi semiyotiktir- sembol ve arketiplerden ziyade bir işaretler sistemi içerisine oturtulur.
Kültürün Doğası ve Popüler Din
Popüler dinin anlamı, herhangi bir kültürün bütünlüğü içerisindeki farklılık ve bölünmeleri anlama yeteneğine sahip olan kültürün doğasını anlamayı gerektirir. Dahası kültür tasavvuru kültürel geleneğin temel iletim biçimlerinden birisi olarak dinin anlamına yer vermelidir.
Clifford Geertz[6]’in kültürel bir sistem olarak din tanımlaması, bir iletim tarzı olarak kültüre ilişkin en uygun anlayışlardan birisidir. Onun tanımına göre: Din, genel bir varoluş düzeninin kavramlarını formüle etme(1) ve bu kavramları bir olgusallık havasıyla giydirme(2), böylece de ruh halleri ve güdülenmelerin kendilerine özgü bir biçimde gerçekçi görünmeleri(3) suretiyle insanlarda güçlü, yaygın ve uzun süreli ruh halleri ve güdülenmeler oluşturma(4) işini gören bir semboller sistemidir(5). Kültürel bir sistem olarak din düşüncesi kişinin, dinin dünyevi gerçekliğe ilişkin bir kavrayışı nasıl ifade edeceğini ve aktaracağını anlayabilmesini mümkün kılar ve böyle güçlü ve yaygın bir düşünceye olan ihtiyaç gereksiniminin bir iletim tarzını da ima edeceği açıktır.
Şayet, bu kültürel bir sistem olarak din düşüncesi Robert Redfield[7]’in kültürel bir sistem içerisindeki bölünme ve ayrımlara ilişkin analiziyle ilişki halinde görülürse, kültürel bir çevre içerisindeki popüler dinin anlamı için bir temel oluşturmuş olur. Redfield bir kültür içindeki “büyük gelenek” ile “küçük gelenek” diye adlandırdığı şeyler arasında kapsamlı bir ayrım yapar. “Büyük gelenek” okumuş, geniş bilgi sahibi olan elit kesimi ve daha çok da hakim sınıfı ifade ederken “küçük gelenek” geniş sınıfları, alt sınıfları ifade eder. Onun bu iki teorili kombinasyonu bir bütün olarak kültür bakış açısından hareketle popüler dinin anlamını anlamamıza imkân sağlamaktadır. Bununla birlikte dünyanın bütün kesimlerinde endüstrileşme ve modernleşme sebebiyle kültürün anlamını bu terimler dahilinde belirlemek oldukça güç görünmektedir. Siyasi güç, kültürel anlamın birçok biçimleri üzerinde egemen olan hakim bir elit sınıfta mevcudiyetini sürdürebilse de kent ve kırsal çevreler arasında olduğu gibi elit ve alt sınıflar arasında da sosyal gerçekliğe uygun bir sınır çizgisi çizmek imkânsızlaşmaktadır. Bu bakış açısından hareketle iletişim ve iletim tarzları, sembolik kümelerin veya ideolojik anlamın muhtevası olarak kültürün bütünleşmesini ve bütünlüğünü şöyle ya da böyle kullanmak zorundadır.
Bu çeşit mülahazalar, dinin çağdaş endüstriyel toplumlardaki yeri ve konumuna ilişkin konuları ortaya çıkartır. İletimin yoğunluğu sebebiyle iletilen-aktarılan şeylerin muhtevası geçici olmaya meyyaldir. Bu sebeple, güçlü, yaygın ve uzun süreli ruh halleri ve güdülenmeler olarak din tasavvuru tecrübe biçimlerine yönelik muhteva ve özden uzaklaştı. Popüler din bu sebepledir ki, artık süre gelen geleneklerle değil, tersine tecrübenin anlamının nitel doğasında tanımlanır oldu. Bu sebeple modern toplumda dini tanımlama çabası çerçevesinde araştırmacı, kültür üyelerinin tecrübelerini açıkladıkları televizyon, radyo ve gazeteler gibi geniş bir medya çeşidinde spor faaliyetleri, eğlendirici olaylar, siyasi aktiviteler vb. de araştırmaya girişebilir. Bu bakış açısından bakıldığında “popüler”, bir toplumdaki köylü-halk ve organik anlam olarak “popüler”in daha eski ve yeni nosyonunun bazı yönlerine aşağı yukarı yaklaşmış olur. Köylü-halk, organik bir toplumda, iletim tarzı nispeten ağırdı ve bu nedenle, bilinçli ve bilinçsiz bir şekilde toplum yaşamına şekil vermeye razı olan sembolik anlayışı hesaba katmak suretiyle iletimin muhtevası baskın hale geldi. Modern endüstriyel toplumlarda iletim, hemen hemen toplumun her kesimini kapsamaktadır fakat muhteva daha fazla organik ve bütünleştirici formu taşıyamamaktadır.
Sosyal Değişim ve Popüler Din
İster ilkel ister köylü veya halk kültürü olarak tanımlansın organik bir sosyal düzen tasavvuru çoğunlukla bir toplumdaki tam bir denge, entegrasyon ve durağanlığı ima etmektedir. Bu pek de doğru değildir: Bütün toplumlar çeşitli şekillerde bölünme ve ayrışmalar gösterir ve çoğunlukla bunlar dini terimlerle açıklanır. Bunlar, dini bilgi tiplerinin tedrici değişimleri yanında toplumsal cinsiyet tarafından belirlenen dini anlamlarda da görülebilirler. Ki bu dini bilgi tiplerinin dereceleri içinde, esoterik ve gizli bilginin belli tipleri bir elit sınıf tarafından tutulmakta ve daha kamusal ve genel olan dini anlam ise toplumda serbest biçimde mevcut bulunmaktadır. Bunun iyi bir örneği, Marcel Griaule’nin eski bir Dogan bilgesi olan Ogotemméli’nin bilgisine ilişkin izahatlarıdır. Ogotemméli’nin bilgisi, kamusal anlama ve Dogan dininin sembollerine uygunluk arz etmektedir, fakat bilgisi daha köklüdür ve metafizik bir boyuta sahiptir. Bilginin bu tipi ve bu tip insanlar bir çok geleneksel toplumlarda bulunmaktadır.
Benzer bir durum normal şahıslara nazaran farklı ve yüksek bilgiye sahip Şamanların bulunduğu toplumlarda da söz konusudur. Düşünce ve sosyal yapı farklılıklarının mevcut olduğu yerlerde sosyal bölünmeler ve / veya düşünce tarzları arasında bir gerilim olma ihtimali daima mevcuttur; bu gerilimler her an yenilik ifadesine, bu nedenle de bir bütün olarak toplumda bir takım değişmelere sebebiyet vermeye yol açabilir.
Organik toplumlarda düşünce ve sosyal bölünmelerdeki farklılıklara dayanan iç güdüsel değişikliklerin yanında değişim, belli bir takım yaygın ritüellerden de zuhur edebilir. Geçiş ayinleri sosyal sistemde yeni dini yöneliş ve değişimlerin akın etmesinin başlıca nedenidir. Geçiş (ayini) yeni bir insan (tipi)nin oluşumuyla alakalı bir ritüeldir. O, mitolojik zamanlardaki kutsal varlıklar alemine ilişkin dini tecrübe aracılığıyla insan topluluğu içerisine girme yöntemini ifade eder. Çoğunlukla geçiş ayinlerinde adaya, yaratılıştan önceki bir zamana geri gitme ve daha sonra da ilk yaratılışın arketipik safhalarını ritüel olarak taklit etme tecrübe ettirilir. Taklit etme, hoş vakit geçirme veya evrene yeniden hayat verme kabiliyeti her geçiş ayininde muhtemelen mevcuttur ve bu tecrübe toplumdaki sosyal değişim için bir temel teşkil edebilir. Yeni bir varolma tarzının mevcut olabileceğine ilişkin tasavvur, bu dini ritüeldeki radikal değişim için esastır.
Avrupalıların gelmesi öncesinde, Avrupa dışındaki topluluklardaki büyük sosyal değişimlere öncülük eden geçiş (ayini)ne ilişkin bir izlenim konusunda elde pek mevcut bilgi yoktur. Bununla birlikte Hıristiyanlık öncesi Avrupa kültürlerindeki bu tarz geçiş kültleri, sosyal düzendeki değişiklikler konusunda kendi anlamlarını açığa vururlar. Grek-Doğu sır dinleri, kutsal realitelerin daha derin ve daha kişisel tecrübelerinin anlatımları içerisinde Helenistik dönemin avami dini kültleri arasında aşırı bir gerilim ortaya çıkarmıştır.
Popüler din ve sosyal değişim arasındaki ilişki konusundaki verinin baskın karakteri çoğunlukla, dini geleneğin kültürel bir gelenekle (özellikle Hinduizm, İslam, Hıristiyanlık vs.) eşdeğer olduğu bir zaman ve mekândaki coğrafi yayılışla tanımlanan, dini geleneklerden gelmektedir. Bu gelenekler, çeşitli biçimlerde geniş bir sosyal kesim ve düşünceyi kapsar. Aslında bu gerilimler daha çok olan ve daha fazla yaygın olanlar arasında ve içindedir. Bu, organik sosyal yapı ve hakim-elit sınıf arasındaki ayrımların çok yaygın olduğu geleneklerdedir. Bu iki büyük toplum yapısı arasındaki düşünce ve tecrübe mübadeleleri festival, karnaval ve hac gibi ayinleşmiş biçimlerde vuku bulabilir. Bu ayin biçimleri sosyal bölünmelerin azalmasına ve siyasi ve sosyal farklılıkların belirlediği günübirlik iktidar tarafından hakim olunamayan, iki grup arasındaki yaşam tarz ve stillerin iletişimine ve entegrasyonuna müsaade eder. Bu tip ayinler sadece sosyal farklılıkların çoğalmasını onaylamakla kalmazlar, ayrıca onlar bu iki grup arasındaki hayati bilginin karşılıklı mübadelesine de imkân tanırlar. M. Bahktin bu özel ayin biçimlerinin, kültürün elit ve okur-yazar üyeleri arasında belli edebi türlerin yaratılışına özellikle bu festival ve karnavallarla ilişkili olduğunda nasıl öncülük ettiğini göstermiştir. Edebi eleştiriler hac ayinin edebi tasavvur üzerindeki etkisini uzun uzadıya açıklamışlardır. E. Le Roy Ladurie, Carnival in Romans (1979) adlı çalışmasında, karnavalın, köylüler ve kasaba insanının devrimci faaliyetler için nasıl bir çerçeve imkânı sağladığını göstermiştir. Daniel L. Overmyer[8], White Lotus tarikatı ve Çin’de 16. yüzyılda Lo Ching (1443-1527) okulunda benzer bir durumu tespit etmiştir.
Toplumun popüler tabakasından çıkan bu tür hareket ve eylemler Wric J. Hobsbawm tarafından “siyasal öncesi (pre-political)” olarak adlandırıldı. Bununla o, insanların dünyaya ilişkin emellerini ifade edebilecekleri özel bir siyasal ideolojik formun bulunmadığını kastediyordu. Birçok durumda bu doğru olabilse de, bu tarz emeller dini terimlerle açıklanıyordu, ve bu, popüler dinin eşsiz anlam boyutlarının zuhur ettiği ifade düzeyi üzerinde var olmaktadır. İlkel toplumların başlangıç yapısını âdeta anımsatır bir tarzda köylü ve halk toplumları, yaşam türlerinden ve geleneksel dini yeniden yorumlamaktan çıkan arkaik semboller aracılığıyla dayanışmalarına ilişkin yeni bir öz bilinçliliği ifade etmektedirler. Çoğu durumda, semboller ve geleneksel din öğretileri (özellikle bu sembol ve öğretiler yenilenmeyi ve değişimi, bir düzenin sonunu ve bir yenisinin başlangıcını açıkladığında) daha literal (lafzi) bir tarzda anlaşılırlar. Haydutluk, eşkıyalık ve sosyal düzeni bozan diğer eylemlere devrimci çevrelerce müsaade edildi. Çünkü onlar, devrimci faaliyetin bağlamını oluşturan ve Victor Turner’in “liminal devlet” diye adlandırdığı şey tarafından tasvip görmüşlerdi. Bu devlet toplum düzeyindeki kaosa bir geri dönüş demektir.
Bu tarz popüler dini hareketlerde dini şahsiyetlerin iki büyük tipi görülür: Peygamber figürü ve eşkıya. Dini bir şahsiyet olarak peygamber, popüler dinin konumuna karşı yeganelik teşkil etmez. Bir çok durumda bu çeşit figürler geleneksel kültür öğretisinin bir parçasıdır. Popüler din tabakasından hareketle peygamberin anlam ve rolü, hakim ve elit sınıfın suiistimal ve adaletsizliklerine karşı halkın eleştirici ve kınayıcı sesi olarak artış gösterir. Peygamber, halkın varoluşsal durumunu, onların yaşam tarzından ve dini geleneğin yeni bir yorumundan neşet eden en eski dini bilgelikle ilişkilendiren bir kişidir.
Eşkıya (outlaw) popüler devrimci dini hareketlerde kahramanlık dini figürüdür. Eşkıya arketipi, faaliyetleriyle toplumda adaleti tesis eden bir kişiliktir; eşkıya zenginden alır fakire verir. İngiltere’de Robin Hood, Polonya’da Janosik, Endenozya’da Corrietes, İrlanda ve İskoçya hikâyelerinde Finn gibi eşkıyaya ilişkin efsane ve söylenceler pek çoktur.
Dünyanın yeniden oluşacağına ilişkin dini anlam, popüler devrimci hareketlerinin belirgin temasıdır. Batılı dini geleneklerde bu tema gelişi, eski dünyanın yok oluşunu veya dünyanın kökten yeni bir oluşumunu haber veren Mesih dini sembolünden türemiştir. Dünya alt üst olacak bu nedenle de bütün yanlışlıklar ıslah edilecektir. Bu milenyum (bin yıl) beklentileri sadece bir hareketin amaçlarından değildir; Popüler din düzeyinde yeni bir sosyal dini düzen ihtimalini ortaya koymanın yanında, fiziksel yapıyı da yeniden düzene koymaya müsaade etmeleri sebebiyle onlar, takipçilerinin bütün dini faaliyetlerine nüfuz etmektedirler.
Küresel Yapılar ve Popüler Din
15. yüzyıl sonlarından itibaren hızlılık ve yoğunlaşmanın yaygınlaşmasıyla birlikte, batı dünyası Avrupalı olmayan dünyayı modern endüstriyel sistemin yapıları aracılıyla kendi iletişim biçimlerine boyun eğdirdi. Batı ekonomi ve iletişim sistemleri, daha çok milenyum (binyıl) ümitleriyle belirginleşen Batılı dini mitoloji ve ideolojinin taşıyıcılarıydı. Bu bakış açısından hareketle Batı, dünyanın merkezi konumuna geldi; öteki bölgeler ise çevrede kaldılar. Başka bir deyişle Batı, hakim elit sınıfın rol ve fonksiyonlarını üstlenirken, dünyanın öteki bölgeleri ise eski köylü ve halk toplumlarının rolünü oynadılar.
Hemen hemen dünyanın bütün bölgelerinde Batının bu hegemonyasına karşı dini bir cevap ortaya çıktı. Çoğu örneklerde, sömürge ülkelerinde Batılı ülke ve yapıları taklit eden yeni bir elit sınıf da ortaya çıktı. Bu durum ‘popüler’in yeni bir formunun da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yerli kültürün geleneksel dini, Popüler bir din haline gelir ve kendisini yeni, yerli elit sınıfın otorite ve gücüyle ilişkili olarak yeniden düzenlemesi gerekir. Bu durum tamamen bir muhalefet gerilimi yaratmaz. Batının dini ve ideolojik anlamı, toplumun tamamını –çeşitli derecelerde- şekillendirir ve yerli geleneğin yeniden düzenlenmesi, daha eski yerli biçimler ve yeniden yorumlanan Batılı dini geleneğin bir karışımını ifade edecektir. Popüler dinin yeni anlamları bu bağlamda gelişecektir. Batılı sömürgecilerin iletişim sistemlerini kullanmaları sebebiyle, bu hareketler çoğu tarzlarında, kendi yerel kültürlerinin taşralı sınırlarının ötesine taşınacaklardır. Belirgin bir örnek, Afro-Amerikan müziğinin hemen hemen dünyanın bütün bölgelerinde evrensel bir etkiye ve kabule maruz kalmasıdır. Walter J. Hollenweger, The Pentecostals (1972) adlı çalışmasında kanıtladığı gibi, dinin bu biçim ve stili dünyanın bütün bölgelerindeki bütün dini toplulukları birbirine bağlayan küresel bir fenomeni, değişik ve eleştirel bir cevabı ifade etmektedir.
[1] Charles H. Long, “Popular Religion”, The Encyclopedia of Religion, Mircea Eliade (ed.), Macmillan, New York 1987, C. 11, s. 442-451.
[2] Tabula Rasa, Sayı 4, Isparta 2001
[3] Türkçesi, C. Ginzburg, Peynir ve Kurtlar, Çev. A. Gür, Metis Yy., İstanbul 1996,1999.
[4] The Lively Experiment, New York, 1963.
[5] “Civil Religion in America”, Daedalus 96, Winter 1967, p. 1-21.
* esoterik: Küçük bir grup tarafından anlaşılan
[6] C. Geertz, “Religion as a Cultural System”, in “The Interpretation of Cultures: Selected Essays by C. Geertz”, Hutchinson of London, 1975, p. 87-125.
[7] R. Redfield, The Little Community, Chicago 1955.
[8] Folk Buddhist Religion, Cambridge, Mass., 1976.