ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ  

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri


Mircea Eliade

Orta Asya ve Kuzey Kavimlerinde Semavi Tanrılar*

Çev. Harun Güngör

İlkel kavimlerin dinlerinden çoktanrılı (polytheiste) denilen dinlere geçerken karşılaştığımız temel farklılık onların kendilerine has tarihinden ileri gelmektedir. Şüphesiz tarih, ilkel teofanileri (teophani) değiştirmiştir. İlkel kavimlerin semavi tanrılarından hiçbiri belirgin değildir. İster dış etkiler, ister açıklık ve basitlikleri sebebiyle olsun, insanların geleneğinde yaşamış olsalar bile değişikliğe uğramışlardır. Fakat, çok tanrılı dinlerde tarih, oldukça farklı bir yol takip etmiştir. Tarihin yaratıcısı bu kavimlerin maddi hayatlarında olduğu gibi, dini yaşayışları, düşünüş ve temayülleri de birçok etkilere maruz kalmıştır. Medeniyetler vasıtası ile elde edilmiş mefhumlar gibi, ilahi suretler de birçok ortak esaslardan meydana gelmiştir. Bereket versin ki, dini hayatın ilkel biçime doğru yönelmiş olması sebebiyle onların anlaşması kolaylaşmaktadır. Bir dini meydana getiren ve onda birliği sağlayan esaslar ne kadar çok olursa olsun (yani ilahi suretteki mit, rit, kült) onların ifadesi ilkel biçimin özüne kadar uzanır. Çoktanrılı dinlerin hakikatini kavrayabilmek için onların tarihini ve geçirdiği evreleri bilmek zorundayız; mademki, onların her biri kendi tarihi gelişmelerinin tersine orijinal şeklini yeniden bulmaya, ilkel durumuna yeniden gelmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte, her ne kadar bizce basit görünseler de, bu durum, onların semavi ilahlarının basitliğini ifade etmez.

Daha önceki paragrafta belirtmeye çalıştığımız gibi figürlerin karşılaştırılmasında bu tanrılar hakkında edindiğimiz bilgi, onların mutlak bir güce sahip olduklarıdır. Teofani sadece meteoro]ojik ve afaki gerekçelerle uğraşmaz, onların gücü sadece kozmik yaratılışları ile de açıklanamaz. Onlar ilah olabilecekleri gibi, evrensel güç, hükümran bir varlık da olabilirler. Kısaca, çok tanrılı dinlerde daimi bir gök ilahından bahsedilmez. Daimi bir semavi ilahtan bahsedilmek için “hükümranlık” diyebileceğimiz gücü hesaba katmak zorundayız.

Biz, Orta ve Kuzey Asya’daki kavimlerle daha kuzeydeki halklar tarafından tapınılan semavi ilahlardan (Gök Tanrılardan) bahsedecek, onları açıklayacağız.

Samoyedler, yedinci gökte oturan “Num”a taparlar. Bu isim “Gök” anlamını ifade eder. Fakat bunu maddi gökle açıklamak doğru değildir. Bununla anlatılmak istenen bütün kainattır. Koryaklar semavi yüce Tanrı'yı “Yüksekteki Bir Yüce Hakim”, ‘Gözetici”, “Mevcut Varlık”, “Güç, Kuvvet, Dünya” diye zikrederler. Aynular onu “Göğün ilahi şefi”, “Gök Tanrı”, “Dünyaların ilahi yaratıcısı”, koruyucu olarak tanır, ona “Kamui” (gök) derler. Koryakların Tanrısı gökte (Village de Ciel) oturur. Merkezi Eskimolar da tanrıların gökte oturduğuna inanır ve onu “Semavi Varlık” diye anarlar. Şüphesiz bu isimler, tanrıya bu şekilde hitap etmeler, kuzeyli kavimlerin ilahi varlıklarının şahsiyetini yok etmez; ancak bu şekilde çoğu zaman kainatın biricik hakimi, güçlü bir tanrıyı ortaya çıkarır. Fakat onların teofanilerinin semavi konumu açık ve eskidir. İlkel kavimlerin inançlarında olduğu gibi yüce tanrı, daha alt seviyedeki tanrılarla kuzey kavimlerinin dini hayatlarını paylaşır. Bazen dua sadece ona, başarısızlığa uğranıldığı zaman da ruhlara yapılır. Bununla birlikte tanrıya, kurban edilen hayvanın başı ve uzun kemikleri, ruhlar ve cehennem ilahlarına ise sadece “sıcak kan”ı sunulur.[1]

Moğolların yüce tanrılarının ismi “Tengri”dir ve “Gök” anlamını ifade eder. Büryatlar “Tengri”, Volga Tatarlan “Tengere”, Beltirler “Tingir”, Yakutlar “Tangara” ve Çuvaşlar da “Tura” adını kullanmaktadırlar. Çeremisler semavi tanrıyı “Jume” yani “Gök” olarak çağırırlar. Ostyaklar ve Vogullar daha çok “Num ture” yüceltilmiş ve yüksekte oturan “Türem” diye adlandırırken daha güneydeki Irtiş Ostyaklarınca semavi ilahın adı, ışıklı, aydın, parlayan kelimelerinden türetilmiş olan “Sänke” (iyi sanke).[2]

Semavi tanrıların sıfat ve vasıfları, onların fonksiyon ve tabiatlarını tamamlar. Beltirler “Kayra-kan”a yargılayıcı olan Han’a dua ederler. Minusinsk Tatarları tanrıyı “Toprağın Yaratıcısı” (Gar Cajany) diye anarken Yakutlar “Urün Ayı Toyun” veya Ulgen yani “Büyük” veya “Bay Ülgen” “Çok Büyük’ adını verirler. Yakarma ve dualarında da aynı biçimde “Ak Ayas” ve “çok aydınlık han” tabirini kullanırlar. Ostyaklar ve Vogullar Türem ismine sıfat olarak büyük, aydınlık, efendi, babamın efendisi kelimelerini getirirler. Dualarda ve edebi metinlerde semavi tanrı sık sık “Baba” diye anılır. Bu isimlerin basit sıralanışı bile, Ural Altay kavimlerinin inandıkları tanrıların semavi karakterini gözler önüne serer. Tanrı gökte, yedinci, dokuzuncu veya on altıncı katta oturur. Onun tahtı, göğün en üst katında veya kozmik bir dağın tepesinde bulunur. Abakan Tatarlar tanrının dağından bahsederler.

Buryatlar altın ve para ile parıltılı evden bahsederken, Altaylılar altın kapılı bir saray (örgö)dan bahsetmektedirler. Tanrı'nın oğulları ve kızları vardır. Çevresinde hizmetçiler ve haberciler bulunur. Şaman göğe yükselince onlarla karşılaşır, mesela: Bunlardan biri olan “yayık” yer yüzünde oturur, Bay Ülgen’le insanlar arasında aracılık eder. Bu konuda tanrıya haber ulaştırır. Buryatlar tanrıya yakarırken ona anne ve “baba” derler. Böyle olmasına rağmen, Ural-Altay kavimlerinde hierogamiye rastlanmaz. Semavi yüce tanrı insanların ve yeryüzünün yaratıcısıdır. O her şeyin yapıcısı ve yaratıcısı olan ‘baba”dır. Görünen ve görünmeyen her şeyi yaratan ağaçlara meyve verdirten de odur.

Vogullarca “Numi-Tarem” sadece yaratıcı değil aynı zamanda insanları uygarlaştırıcı bir tanrıdır. Zira, insanlara balık avlamayı öğretmiştir. Gök, evrensel düzenliliğin ilkel biçimi olarak kabul edilmekte olup, yaratmak fikri dar anlamda kozmik normlara bağlanmıştır Semavi tanrı bunca sürekliliğin ahenk ve dokunulmazlığının insanca niyetlerinin dengesinin kefilidir. O, “Han”, “Şef”, “Efendi”dir Kısaca, o, kainatın tek hakimidir. 0 halde onun emirlerine itaat etmek, hürmet etmek gerekir.

Moğollar göğün her şeyi gördüğüne inanır ve yemin ederken, “Ey gök! göresin” diye söylerler. Gökteki işaretlerden beklenmedik haberleri ve ilahi emirleri okurlar. Her şeyi bilen ve gören “Gök Tanrı”, kanunların yaratıcısı ve bekçisidir. Bununla beraber o, her şeyi doğrudan doğruya düzenlemez, yeryüzünde vekilleri olan hanlarla durumu idare eder.

Mengü-Han’ın Rubruk vasıtası ile Fransız Kralına gönderdiği mektupta, Moğol ırkının iman formülü açık bir şekilde görülmektedir: “Ezeli ve ebedi tanrının emri budur. Gökte bir tanrı vardır, yeryüzünde de bir Hakan olacaktır (vardır). Cengiz Han tanrının oğludur." Cengiz Han’ın mührü üzerinde ise “Gökte bir tanrı, yeryüzünde bir Hakan, yeryüzü hanının yüzüğü" ibaresi yazılıdır. Evrensel kral düşüncesi, oğullar ve semavi hükümdarlığının yeryüzü temsilcileri düşüncesine Çinliler ve bazı Polinezya kavimlerinde de rastlanır.

Eski Çin metinlerinde semavi tanrının iki ismi vardır. ”Tien” (gök veya Gök Tanrı) ve “Chang-Ti” (prens, en yüce hakim). Dokuz semavi bölgenin tepesinde oturan yüce ilah “Gök”, kainatın düzenleyicisidir. Hanedanlık kenti, gök, önceden gören ve yargılayıcı bir kuvvettir. Ayni zamanda o, yeminlerin tanrısıdır. Günün ağarması, şafak ve fecr üzerine ant içilir. Yemin ederken gökyüzü, yukarıda parlayan gök, şahit tutulur.

İmparator göğün oğlu (T’ien tseu), yeryüzünde ise tanrının vekilidir. Moğollardaki “dzajagan” Çinlilerin ‘T’ien-ming”ine tekabül etmektedir. Hükümdar, sadece cemiyetin iyi organize edilmesini garanti etmez; aynı zamanda kainatın düzeninin normal sürmesini, toprağın verimli olmasını da garantiler. Depremle veya başka sebeplerle bir felaket olduğu zaman, hükümdar günah itirafında bulunur.

Chi-King’de kral tehlikeli bir kuraklık sırasında tanrıya “Şimdi biz hangi suçtan suçluyuz, göğün ölüleri uyandırması veya büyük karışıklık çıkmasından mı? Bu ülkenin harabesi sadece benim üzerime yıkılır mı?” diye şikayette bulunur. Zira, imparator tek adamdır, kainat düzeninin vekili ve kanunların koruyucusudur.

Yaratıcı gök, evrensel hükümdarlık, kainat düzeninin garantisi, yeryüzündeki hayatın devamı semavi ilahlara karşı olan ilgiyi azaltmıştır. Ancak, büyük politik organizasyonlarda semavi tanrının etkisi hükümdarlık miti ve imparatorluğun var olması ile güçlenmiştir. Fakat, tarih müdahale etmediği için Ural-Altay kavimlerindeki tanrı, tapıcıların vicdanlarından uzak ve pasif bir şekilde kalmıştır. Bazı Sibirya ve Orta Asya kavimleri için tanrı, insanların işleri ile ilgilenmemekte, onlardan çok uzaklarda bulunmaktadır. Mesela: Tunguzların tanrısı “Buga” her şeyi bilmesine rağmen, insanların işine karışmıyor ve kötüleri cezalandırmıyor. Yakutların tanrısı olup, göğün yedinci katında beyaz mermer bir taht üzerinde oturan “Ürün Ayı Toyun” veya “Aybit Aga” (Aga=Baba), aynı şekilde her şeyi idare ediyor, fakat kötüleri cezalandırmıyor. Turuchansk bölgesinde oturan Tunguzlar, inandıkları semavi tanrının kendilerine bazen şans, bazen şanssızlık getirdiğine inanıyorlar, bunların neye istinaden verildiğini bilmiyorlar.

Genel olarak denilebilir ki, Ural-Altay kavimlerinin semavi ilahları diğer ırklarınkine göre daha iyi muhafaza edilmiştir. Tanrı fırtına ve gök gürültüsüne dönüşmediği gibi, onların inançlarında hierogami de yoktur. Kuzey Amerika kavimlerinin mitolojilerinde olduğu gibi, Ural-Altay kavimlerinin inançlarında da gök gürültüsü bir kuş şeklinde canlandırılmakla beraber, ona kurbanlar sunulmamaktadır. Hayallerle süslenmemiş de olsa, ona beyaz ren geyikleri ve köpekler de kurban edilse, yine de saf bir kültten bahsetmek mümkün değildir.

Kısaca, bütün dini yaşayış ve inançlar semavi bir tanrıya yönelmiş bile olsa, biz, rit, inanç ve bid’atlardan çoğunu bilmemekteyiz.

Bkz. E. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi [Kayseri], 1984, Sayı 1: 283-287.


* Mircea Eliade: Traite d Histoire des Religions. Payot, Paris 1974: 62-66.

[1] Jurak-Samoyedler, semavi tanrı “Num’ onuruna yüksek dağlarda beyaz ren geyiği kurban ettikleri gibi, Tunguzlar da Göğün Ruhu’ Buga şerefine aynı şeyi yaparlar. Çukçalar ve Eskimoların semavi ilahlarla ilgili kültünde totemizm ve animizmin izleri ile anaerkil izler bulunmaktadır.

Tanrı (Tengri) kelimesi, Asya kıtasının en doğu ucundan başlayarak, Orta Avrupa içerisine kadar yerleşmiş olan Musevi Hıristiyan, Müslüman ve diğer dinlere mensup Türk ve Moğol kavimlerince kullanılmaktadır,

Muhtelif Türk lehçelerinde kullanılan “Tengri’ kelimesi her lehçenin fonetik özelliklerine göre çeşitli şekillerde söylenilmektedir. Mesela: Musevi Türkler (Karailer) Allah karşılığı olarak “Tenri kelimesini kullanırken (Bkz. Tadeuzs Kowalski: Karaimische texte im Dialekt von Troki, Krakowie 1928), Yakutlar Allah karşılığı olarak ‘Tanara veya “Tangara kelimesini kullanmaktadırlar (Bkz. Saha Tılın Evangeliete, Kazan 1898). Gagauzlar ise Tanrı kelimesi yerine Allah kelimesini kullanmaktadırlar, Onların sözlüklerinde Tanrı kelimesi yoktur (bkz. Mihail Ciachir. Dictionar Gagauzo (Tiurco)- Roman, Chişinau 1935 ve G. A. Gaydarcı, E. K. Koltsa, L. A. Pokrovskaya, B. P. Tukan: Gagauzsko-Russko-Moldavskii Slovar, Moskva 1973).

(Çeviren): İslam öncesi Türkler tarafından Tanrı ve Gök’ anlamını ifade eden “Tengri’ kelimesi, Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden sonra "Allah" karşılığında kullanılmış ve kullanılmaktadır (Bkz. Prof. Dr. Hikmet Tanyu: İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı. Ankara 1980)

[2] Kal Donner, ‘Num’ kelimesini Sogodca ‘Nam (Kanun) kelimesi ile açıklamaya çalıştı. Zira bu kelime Orta Asya kavimleri tarafından en kuzey bölgelere kadar taşınmıştı. Bu iddianın doğruluğunu kabul etsek bile bu,sadece o kelimenin ödünç alındığını kanıtlar. Yüce bir Gök Tanrı inancı bütün Kuzey Asya kavimleri ile kuzeyli kavimlerin hepsinde vardır.