Bir Alevî-Bektaşi şairi olan Hasretî, üzerinde ciddi çalışma yapılmamış pek çok şairimizden birisidir. Halbuki, yazılı ve sözlü kaynaklarda daha nice şair tanıtılmayı beklemektedir. Biz de bir vesile ile, bu yazımızda elimizdeki cönklerden hareketle Hasretî’yi ilim âlemine tanıtmaya çalışacağız. Sözünü ettiğimiz cönklerin sayısı 35’tir. Bunların çoğu Sivas yöresinde tutulmuş olup, 18.-20. yüzyıla aittirler. Bu cönklerden 1, 2, 4, 5, 7, 10, 12, 16, 20. cönklerde Hasretî’nin şiirleri yer almaktadır. Asıl konuya geçmeden, sözünü ettiğimiz cönklerin tanıtılması sanırız yerinde olacaktır.
1 no’lu cönk: 11 X 17 boyutlarındadır. Son sayfadaki “İmam Musa-yı Kâzım sultan-ı zîşan evladlarından lakabı Küçük Gariboğlu demekle meşhur kaza-yı Divriği 1296 (M.1880)” ifadesinden anladığımıza göre cöngü, Divriğili Küçük Gariboğlu yazmıştır. Tamamında aynı yazı karakteri vardır. Yandan dikişli olup defter şeklinde açılmaktadır. Cönk toplam 68 yapraktır. Her şiirin sonuna alt alta üçgen oluşturan çizgiler çekilmiştir. Cöngün aslı Divriği’nin Karakale köyündeki Hüseyin Demirtaş’ta bulunmaktadır. Cönkte şu şairlerin 78 şiiri yer almaktadır: Aşıkî, Bende, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Er Mustafa, Fedayî, Gevheri, Hayri, Hüseyin, İsmail, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Niyazî, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefilî, Sıtkı, Sultan Hatayî, Şah Hatayî,Veli, Viranî, Viranî Abdal.
2 no’lu cönk: Boyutları 12 X 18 cm.’dir. Sığırdili şeklindedir. Toplam 62 yapraktan oluşmaktadır. Bazı mısraların üstü kırmızı renkli kalemle çizilmiştir. Yazıların mürekkebi aynı tonda değildir. Son yaprağında şöyle bir ibare vardır: “Üçpınar karyesinde Mansur oğlu veli Efendi’nin mecmuasıdır. Sene 1335 (M.1919)” Oldukça yıpranmış olup cilt kapakları yoktur. İçinde şu şairlerin 78 şiiri yer almaktadır: Abdal Pir Sultan, Âşıkî, Bâki, Bende, Cafer Oğlu, Celalî, Cemalî, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Derviş Süleyman, Fevzi, Gulâm, Gulam Kul, Halil, Hasretî, Hatâyî, Hilmî, Hüseyin, İsmail, Kalender, Kanberî, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul Mustafa,Nesimî, Niyazî, Noksanî, Sâdik, Şah Hatâyî, Sefil Ali, Sefil Mehmet, Sırrı, Sofi Oğlu, Sultan Hatâyî, Teslim Abdal, Ülfetî, Veli, Viran Abdal, Virânî.
4 no’lu cönk: Cöngün aslı Kangal’ın Karanlık köyündeki Ali Ekber Öztürk’tedir. Boyutları; 16 X 20 cm. boyutlarında olup Yaprak sayısı: 29’dur. R.1331 (M.1915) yılında Kangal’ın Karanlık köyünde yazılmıştır. Cönkte 26 şaire ait 58 şiir bulunmaktadır. Şiirlerine yer verilen başlıca âşıklar şunlardır. Budala, Deli Boran, Fedaî, Feyzî, Fuzulî, Hasretî, Hatayî,Hulkî, İrfanî, Kemterî, Kul Himmet, Muradî, Mehemmed, Nesimî, Noksanî, Pehlül Divane, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Kul Himmet, Sefil Mehmet, Şi’rî, Veli, Viranî, Visalî.
5 no’lu cönk: Sığır dili şeklinde olup 29 yapraktır. 10 X 20 cm. boyutlarındadır. 1290 (M. 1874) yılında Divriği yöresinde yazılmıştır. Cöngün aslı Divriği’nin Höbek köyündeki Veli Gökçe’dedir. İçinde; Âsikî, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Gani Baba, Gevherî, Hatayî, İsmail, Kemter Himmet, Kemter, Kul Himmet, Kul Sevindik, Nesimî, Niyazî, Öksüz, Seyyid Nesimî, Seyyid Seyfi, Türabî, Viranî gibi şairlerin 38 şiiri yer almaktadır.
7 no’lu cönk: İlk ve son sayfaları eksik olan bu cönk tahminimize göre 19. yüzyılın ortalarında tutulmuştur. Aslı, Divriği’nin Karakale köyündeki Hüseyin Demirteş’tadır. Cönk, 14.5 X 21.5 cm. boyutlarında ve toplam 123 yapraktır. İçinde 40 şairin 140 şiirine yer verilmiştir. Bu şairlerin başlıcası alfabetik sıra ile şöyledir: Asrî, Arif, Âşık Umman, Budala, Cafer, Cefaî, Derviş Ali, Dertli, Dedemoğlu, Deli Boran, Fedaî, Feryadî, Gedaî, Gevherî, Gulamî, Hasretî, Hatayî, Hüseyin, İsmail, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul İsmail, Kul Sevindik, Miratî, Nesimî, Noksanî, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Ahmet, Sefil Ali, Sefil Edna, Sıtkı, Sırrı, Şem’î, Şi’rî, Teslim Abdal, Veli, Viranî,. Visalî.
10. no’lu cönk: Adı geçen cönk 13 X 16 cm. boyutlarında olup 108 sayfadır. Divriği yöresinde tutulmuştur ve cöngün orijinali Divriği Anzağar köylü Garip Tuncer’de bulunmaktadır. Cönkte 42 âşığa ait 87, söyleyeni bilinmeyen 10, toplan 97 şiir mevcuttur. Genellikle 19. ve daha önceki yüzyılda yaşamış şairlerin şiirlerine yer verildiği göz önünde tutulursa, cöngün en geç 19. yüzyılda tutulduğunu söyleyebiliriz. Cönkte şiiri yer alan âşıklar şunlardır: Âşıkı, Ârifoğlu, Abdal, Budal’a İsmail, Derviş Süleyman, Dertli, Dedemoğlu, Esirî, Eşrefoğlu, Fedayî, Gevherî, Hasretî, Hatayî, Hüseynî, Kusurî, Kul Sıtkı, Kul Mustafa, Kul Himmet Üstâd, Kul Fakir, Kemter, Noksanî, Pir Sultan Abdal, Sultan Muhammed, Sofioğlu, Sefil Öksüz, Sefilî, Sadıkî, Şîr’î, Türabî, Teslimoğlu, Teslim Abdal, Velî, Viran Abdal.
12 no’lu cönk: R. 1316 (M. 1900) yılında Divriği’nin Venk köyünde tutulmuş olan bu cönk, 9 X 23 cm. boyutlarındadır. Orijinali Divriği’nin Mursal köyündeki Kalaycı Kamber’dedir. 55 yaprak olan cönkte, 30 şairin 99 şiir bulunmaktadır. Adı geçen şairler şunlardır. Ali, Dertli, Dertli Kemter, Deli Boran, Esirî Baba, Feyzî, Gevherî, Hasan Dede, Hasan Paşa, Hatayî, Hüseyin, İsmail, Kabulî Baba, Kalender Baba, Karacaoğlan, Kemter, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul Safi, Kusurî, Nesimî, Noksanî, Pir Mehmet, Pir Sultan Abdal, Sadık Baba, Şem’î, Teslim Abdal, Veli, Viranî, Zekayî.
16 nolu Cönk: Toplam 28 yapraktır. 11,5 X 22,5 cm. boyutlarında olup kim tarafından ne zaman yazıldığı hususunda herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Ele alınan şairler göz önünde tutulursa, 19. yüzyılda yazıldığı düşünülebilir. Cilt kapakları yoktur. Şiirler “tamam” ibaresi ile bitirilmiştir. Cöngün orijinali özel kitaplığımızda bulunmaktadır. Cönkte şiirleri bulunan şairler şunlardır: Azbî, Garîbî, Harâbî, Hasretî, Kalender Abdal, Kamberî, Pir Sultan Abdal, Selîmî, Seyfî, Şehîdî, Türâbî, Zâhir, Virânî, gibi şairlerin şiirleri yer almaktadır.
20 no’lu cönk: Oldukça hacimli olan bu cönk 13 X 20 cm. boyutlarında ve 325 yapraktır. Aslı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı’dadır. Oldukça ince ve çizgili bir kağıda yazılmıştır. İçinde 134 şairin 563 şiiri kayıtlıdır. Ayrıca 40 mahlassız şiir, Darname metni ve dualar yer almaktadır. Belirli sayfalarında bazı özel bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla cönk Zile kaynaklı olup 1907-1947 yılları arasında düzenlenmiştir. Değişen yazı karakterlerine bakılırsa üç ayrı kişinin elinden çıkmıştır.
Görüldüğü gibi cönklerde bilinen şairlerin yanında bilinmeyen pek çok şair da vardır. Niyetimiz; bunları da zamanı geldiğinde tanıtmak ve edebiyatımıza kazandırmaktır.
Tanıtmaya çalıştığımız cönklerin çoğu 19. yüzyılda tutulmuştur. Buradan Hasretî’nin 19. yüzyılda veya daha önce yaşadığı hükmüne varabiliriz. Şiirlerinde inancı gereği Alevî-Bektaşî kültürünü yansıtan bilgilere yer veren Hasretî, ne yazık ki kendisini tanıtmaya yardımcı olacak hususlara yer vermemiştir. Ancak biz diğer ipuçlarından birtakım hükümler çıkarmaya çalışacağız.
Aşağıda da görüleceği gibi şiirlerde daha ziyade Orta Anadolu’da kullanılan kelimeler karşımıza çıkmaktadır. Sözgelişi: bulamazsın sözü bulaman, kavmi ile sözü kavmiynen, kuluna sözü de şiirlerde kuluya şeklindedir bunun yanında yüze gülmek, talana vermek yahut merdan durman gibi deyimler de yine Orta Anadolu’da sıkça karşımıza çıkan deyimlerdir. Buradan hareketle, Hasretî’nin Sivas, Tokat, Amasya gibi yörelerde yaşadığı hükmünü çıkarabiliriz.
Sözkonusu şiirlerde köy halk şiirinin dili ve üslubundan ziyade, okumuş, aydın bir şair edası hakimdir. Alevi-Bektaşi kültürüne bağlı gelişen edebiyatımızda karşımıza çıkan “ehl-i beyt, pençe-i âl-i aba, on dört masum-ı pâk vs.” gibi pek çok deyim vardır. Ancak Hasretî, bunların yanında hemen her Alevi-Bektaşi şairinde görmediğimiz ve ancak daha çok aydınların kullandığı Bâ-yı Bismillah, Levlake Levlak, Ve’l-fethi, Velekad keremnâ, Yedi Yedullah terime şiirlerinde yer vermiştir. Diğer taraftan onun -kusurlu da olsa- aruz ölçüsüyle (Şiir no: 4) şiirler yazması onun bu yolda belli bir birikime sahip olduğunu göstermektedir.
Âşık Edebiyatının önemli kaynaklarından birisi olan şairnâmelerde Hasretî mahlaslı iki şaire rastlamaktayız. Birisi 1929’da Kars’ın İncesu köyünde doğup 2001 yılında Kayseri’de vefat eden 20. yüzyılın önde gelen âşıklarından olan Hasretî; diğeri de bu yazımızda konu ettiğimiz Hasretî’dir.
Tanıtmaya çalıştığımız Hasretî’nin adı iki şairnamede geçmektedir. 19. yüzyıl âşıklarından Derviş Ali, şairnâmesinin bir dörtlüğünde;
İbrahim İsmail hub-ı Hasretî
Cemalin görenler alır muradı
Mü’min olan burda geçer Sırat’ı
Mürvet günahımız bağışla sultan[1]
diyor. 18. ve 19. yüzyılda yaşamış olan Hızrî de şairnâmesinin aşağıdaki dörtlüğünde; birkaç şairi zikrederken Hasretî mahlasına da yer vermektedir.
Kadîmî, Nedîmî, nidâ-yı aşkı
Hasretî, Revnakî, sadâ-yı aşkı
Bursalı Yazıcı fezâ-yı aşkı
Bilmeyüp dolaşdı gezdi gurbet[2]
Belirttiğimiz gibi Derviş Ali 19. Hızrî de 18.-19. yüzyılda yaşamış şairlerdir. Bu demektir ki, Hasretî’nin 19. yüzyılda hatta Hızrî’deki sözlerden cesaret alarak ve biraz daha geriye gidersek 18. yüzyılda yaşadığı hükmüne varabiliriz.
Bugüne kadar Hasretî hakkında en geniş bize bilgiyi İsmail Özmen vermiştir. Özmen, "Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi" adlı kitabında Hamdullah Çelebi (1767-1836) ile Hasretî’nin aynı kişi olduğuna dikkati çeker. Hamdullah Çelebi şiirlerinde “Hamdullah” ve “Hamdi” mahlaslarını, sürgünde bulunduğu yıllarda da “Hasretî” mahlasını kullanmıştır. Özmen’in konuyla ilgili tespitleri şunlardır:
“... asıl adı Mehmet Hamdi’dir.Hamdullah Çelebi, Feyzullah Çelebi’nin büyük oğludur. 1824 yılında babasının ölümü üzerine Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na postnişin olmuştur. Osmanlı padişahı mahmut II, Yeniçeri teşkilatını lağvedince, 23 Cemaziyel ahır 1243 (20 Aralık 1827) tarihli fermanla Hamdullah Çelebi’yi Amasya’ya sürgün etmiştir.”[3]
Hasretî’nin yaşadığı devir, tahsil durumu ve yöresi hususunda bizim yukarıda verdiğimiz bilgilerle, ulaştığımız Özmen’in verdiği bilgiler örtüşmektedir. Bu bakımdan Özmen’le aynı kanaati taşıdığımızı söyleyelim. Ancak onun doğduğu yer, yetişmesi ömrünü geçirdiği yerler hakkında bilgi verebilmek için yeni belgeleri beklememiz gerekiyor.
Şiirlerinden de anlaşılacağı gibi derin tasavvuf kültürüne sahip bir şairdir. 10. ve 20. cönklerden alıp buraya kaydettiğimiz “Miraçnâme”si Hasretî, cem ayinlerinde söylenilen meşhur bir şiirdir. Konu gereği kullanmaya mecbur olduğu birtakım dini ve tasavvufi terimler dışında dili oldukça sade, şiir tekniği sağlam bir şairdir. Buraya kaydettiğimiz on üç şiirden biri 8, on bir şiir de 11 hecelidir. Şiirlerden birisi de aruz vezni ile yazılmıştır. Sözkonusu şiirlerden 2, 8, 9, 12, 14 ve 17 numaralı şiirler Özmen tarafından da yayımlanmıştır. Biz burada bahsettiğimiz şiirleri tekrar kaydetmeme yahut onları karşılaştırması yaparak yayımlama yerine onları cönklerde okuduğumuz gibi aynen kaydetmenin daha yerinde bir davranış olacağını düşündük ve böylelikle bundan sonraki araştırmacılara daha sağlıklı inceleme yapma imkânı hazırladık.
-1-
Bu deme hor bakma mevali isen
Sende bu irenkten ol yâre yâre
Bu bir gizli sırdır sürenler bilir
Hakikât güllerin der yâre yâre
Gerçek olam dersen hak sözü ara
Arif ulaştırır yetdiği yere
Sadıklar "Hak" derler "lâ" demez zira
Hak deyince hak olur sır yâre yâre
Üç huruftan yedi huruf derdinden
Bencileyin derdimendler derdinden
Evliyalar göçmüş benlik yurdundan
Sen de ol irenkten ol yâre yâre
Serinden varından başından geçip
Yahşıyı yamanı fark edib seçip
Bir kâmil mürşidin dolusun içip
Anda sâkin olup der yâre yâre
Hasretî’yim kimse bilmez hâlimi
Yâdlara derdirmem gonca gülümü
Hoyratlara uğratamam yolumu
Serim fedâ olsun bir yâre yâre
(l / l3-l4)[4]
-2-
Mir’at-ı Mir’aç-nâme
"Kün" dedi karar eyledi
Yeri göğü arşullahı
Çar Enasir” hâlk eyledi
Âdem-i Safiyullah’ı
Evvel Adem Hakk'ı bildi
Başına çok haller geldi
Alnına bir top nur indi
Âdem bildi Nûrullah’ı
"Velekad keremnâ" dedi
Melekler secdeye indi
İblis mel’un âsi oldu
Takındı lanetullahı
Adem'den zürriyet geldi
Hak emri dört gürûh oldı
Dördüne dört ta’at verdi
Evvel zikri Zikrullah’ı
Bir meniden izhar oldu
Adem'den nur Şit'e geldi
Ehl-i Hakk’ı tahkik bildi
Ve hem Şit Nebiyullah’ı
Açıldı Haşimi ırağı
Mustafa Murtaza tarikı
Bunca nebiler firağı
İbrahim Halilullah’ı
Halil'in evladı gelip
Ol zaman nur iki olup
Abdullah'dan Ebu Talip
Bilen bildi Beytullah’ı
Dü cihan güneşi Ahmed
Vahiy geldi oldu irşâd
Kâfirler ne bilsün ahad
Olıser Sırullah’ı
Abdullah’tan nebi zuhur
Dü cihanda oldu fahir
Ebu Talip'den etti zahir
Ali'yyyün Velilullah’ı
Hak emretti Cebrail'e
“Habibim Mi'raca gele”
Önünce delili ola
Cebrâil Emirullah’ı
Dosdun selâmını aldı
Gönülleri şâdi kıldı
Cebrail rehberi oldu
Seyr eyledi Arşullah’ı[5]
Sidret-ül-münteha vardı
Cebrail önünde durdu
“Bundan öte sana verdi
Sen görürsün ol Allah'ı”
Yalınız çıkarmak ister
Allah'dan olaydı destur
Arş melekleri muhtaçtır
Görmeye Habibullah'ı
Arş-ı muazzamdan girdi
Orda çok çok hâller gördi.
Orada bir nişan virdi
Hâtem-i Nebiyullahı
Yetmiş iki yerden geçti,
Hakk’ın emri ile açtı.
Birinci perdeye ulaştı,
Göründü Hikmetullahî
Ayak üzerine kalkdı
“Destur Ya Habibim” dedi
“Utanırım Ya Rab” dedi
Uzat destin Yedullah’ı
Cenâb-ı Hak el uzattı
Nûrı âlemi bezetti
Dü cihân fahrı gözetti
Gördü Hatemin Vallahi
Yedinci yerde idiler
Habib maksuduna irer
Doksan bin kelâmı sorar
Danışdı Kelâmullah’ı[6]
Otuz bini şerîatta
Otuzbini tarîkatta
Otuz bini hakîkatta
Velî bilür Setrullah’ı
Olanları bilir bilen
Hakikate aşık olan
Gördü ki bir mahbûb oğlan
Habib bildi Sırrullahı[7]
Destur aldı gitmek içün
Âleme irşâd etmek içün
Mü’minler vird tutmak içün
Tevhid virdi Zikrullah’ı
Kudret hazinesin bilip
Özüne iki sâil gelüp
Engüri hediyye alup
Secde edip Babullah’ı
Kırklar yolunu gözetti
Vardı kırkları şâz etdi
Oturdu bir niyaz etdi
Selman sundu keşküllahı
Selman'a bir üzüm verdi
Yar yari ol demde gördü
Cümlesi pervâne girdi
Döşediler aşkullahı
Kırklar muradını aldı.
Esrar-ı Hak galib oldı
Muhammed evine geldi
Gördü Ali Keremullah’ı[8]
Ali anda niyaz eyler,
Doksan bin kelâmı söyler,
Hatem’e temenni eyler
Verdi Şâh emrullah’ı[9]
Çâr emânet fakrı geldi
Muhammed Ali'ye verdi
Ahir sahibi var idi
Bektaş-ı Kadesullah’ı
Şah Hasan Hüseyin geldi
İmam Zeynel pârelendi
İmam Bakır şehid oldu
Ol sırr-ı Kutbullah’ı
İmam Ca'fer din rehberi
Musa'yı Kâzım serveri
Olalım Rıza ciğeri
Tutalım tarikullahı
Takî Nakî Şâh Askerî
Anlar birbirinin yarı
Mehdi mü’min intizârı
Tiz gele zamanullahi
Kutb-ı âlem Hünkâr geldi
Emânet sahibini buldu
Cümle erler nasîb aldı
Bağlandı rızaullahi[10]
Bendesin alıp araya
Varınca bakî saraya
Bu Hasretî bî-çâreye
Şef'aat eder inşallah
(10/23-28, 20/123-124)
-3-
Felek senden bize bu mu hidâyet
Aksine döndürdün çarh-ı devranı
Yüz bin ülke yüz bin şehr-i vilâyet
Haraba döndürdün cümle cihanı
Bakmaz mısın aşıkların derdine
Hayaline ezberine virdine
Nakes kondu cömertlerin yurduna
Tilki kovar ülkesinden arslanı
Sultan Süleyman’ın katında iken
Şikârı dostunun destinde iken
Her kuş kanadının altında iken
Sarı kebe telef etti şahini
Ancak bu cefâya sabr etti Eyüp
Hüdâ’nın cefasın safaya sayup
Cahiller kâmile “Sen bilmen” deyip
Beyhudeler ciran etdi insanı
Ey Hasretî niye geldin cihana
Bilmedin mi eski devran bu hâne
Evvel kullar yalvarırdı Sultan'a
Şimdi minnetç’etdin kula sultanı
(4/17, 20/431-432)
-4-
Fâ ilâ tün / Fâ ilâ tün / Fâ ilâ tün / Fâ i lün[11]
Ey gafil gafletten uyan halk eden Settara bak
İki cihânın güneşi Ahmed-i Muhtar'a bak
Erişegör Ehl-i Beyt'e kalmayasın zulmette
Bende-i handân derler Haydar-ı Kerrâr'a bak
Şâh Hasan hulk-ı Rıza'nın zehrini nûş eyledin
Şâh Hüseyin Kerbelâ'da ceng ü savaş eyledin
Vermedi münkire aman bağrını taş eyledin
Açtı cihânı seraser hub-âlem Hünkâr’a bak
Şâh-ı Rıza Şâh-ı Server şehit oldu Hakk için
Taki mülkümizde sultan canımız almak için
Naki yoluna ser vermen dinimizin pek için
Gezme cihânda serseri bir özcecik kere bak
Askeri’ne asker olup din yoluna kıl gaza
Çıkagele Mehdî birgün münkire kıla ceza
Huzur-ı mahşer denince bir senet gerek bize
Hasretî der geniş yerde var başına çare bak
(7/179-180)
-5-
Gel Yezid evlâdı inkâr eyleme
Dertl’olun derdine dermân bulaman
Dönüp M(u)aviye'den ikrar eyleme
Mahşer meydanında ferman alaman
Yüz yiğirmi dört bin nebi serveri
Hasan Hüseyin’in nesli evveli
İmam Zeynel Bakır gevherin kânı
İkrâr etmeyince Hakk'ı bulaman
İmam Ca'fer Hakk'ın dîdarı nuru
Kâzım Musa Rıza mü'minin varı
Takî Nakî Hasan Ali Askerî
Muhammed Mehdi'ye cevap veremen
Muhammed’in nesli Ali'den geldi
Şems-i ...........de secdeye indi
Mü'min bi'at edip sücud eyledi
Eğer fehm etmezsen nasib alaman
Esirin imamı Seyyid Fazlullah
Didar-ı Peygamber nur-ı aynullah
Karnını taş etti inanın billah
Bende kılmayınca secde kılaman
Hasretî'nin bu sözleri vâcibdir
Efendim şanına Kurân şahiddir
İsmin yedi esma yedi ayetdir
Kulluk etmeyince necât bulaman
(20 / 18-19)
-6-
Bedehşan kaçkını pur hayınları
Muhabbet olur mu Lut Kavmi'yinen
Kufe'de hilali atdılar hatta
İltifat olur mu Lut Kavmi'yinen
Aslı Şam olanda fayda bulaman
Yüz bin puta tapsan Hakk'ı bilemen
Peygambere ümmet vas(ı)ta olaman
Sen yakın olursan Lut Kavmi'yinen
Terk eyle bu cismi Hak senden bezer
Hain olan sofu yalanlar düzer
Şeyh Ca'fer onların dersini yazar
Girilmez erkâna Lut Kavmi'yinen
İkrârı bilmeyen inkâra lanet
Hünkâr'ı bilmeyen gümraha lanet
Hasretî der cümle düşmana lanet
İkrarını ............... Lut Kavmî'ynen
(20 / 148)
-7-
Ehl-i irfan derilince bir yere
Hakikâten haber alanlar gelsin
Hacı Bektaş Veli Kutbülârifin
Hünkâra biatı olanlar gelsin
Yanlış yola gidip azan gelmesin
Cihanda serseri gezen gelmesin
Delilsiz sohbeti düzen gelmesin
Ehl-i beyt yolunu bilenler gelsin
Bir özün bilmeze biat etmeyen
Körlerin gittiği yola gitmeyen
Zerrece kalbinde hile tutmayan
Pak edip özünü silenler gelsin
Kâmil gerek kendi özün bilmeye
Hakk’ı icra edip yüze gülmeye
Dünya malı için gamda kalmaya
Gayret kılıcını çalanlar gelsin
Hasretî sözümü işit gel beri
Fırsant elde iken bulagör yâri
Dört kapıdan kırk makamdan ileri
Ulaşıp nasibin alanlar gelsin
(l / 47-48, 2/35)
-8-
Hünkâr Hacı Bektaş sırr-ı Ali’ye
Bi’at etmeyene iman mı vardır
Vahid Vallah deyü tasdik edince
Ya gayrı kimseye peyman mı vardır
Bâ-yı Bismillah’ta okunan âyet
Dört kitap tanıktır hakkında gâyet
Mürebbi mürşidlik onda tamamet
Dedi Habibullah güman mı vardır
Levlake şanında delildir bürhan
Yedi Yedullahım deyiptir Sübhan
Biat benim deyip Şimir-i Mervan
Hüseyn-i Kerbelâ’ya zaman mı vardır
La’net olsun batıl yola gidene
Hünkâr evlâdını inkâr edene
Ehl-i Beyt’ten gayrıya ikrar edene
Şeytan tapusuna derman mı vardır
Ey Hasretî ikrar iman uluya
Sırr-ı Sultan Balım Kızıl Deli’ye
Ana sek getüren Mervan kuluya
Ehl-i Beyt’ten gayriye iman mı vardır
(l / 45-46, 2/33-34)
-9-
Eğer mü’minliğe gayret edersen
Mü’minin bir gizli hâli gerektir
Bir kâmil mürşide biat edersen
Evlâd-ı Ali’den eli gerektir
“Men âref” sırrını bilmeyen nâşi
Pîrinin uğruna verir mi başı
Âl-i İmran olan sırr-ı Bektaşi
Gönül bahçesinin gülü gerektir
“Men âref” sırrını bilmeyen nâdan
Ehl-i beyt yoluna can fedâ eden
Esrar-ı hakîkat ilm-i cavidan
Her şeyden haberdar dili gerektir
Gerçekler madeni gülü hâr olmaz
Bin yıl emek çeksen kalan yar olmaz
Cihânda sorarsan “bilmem” der olmaz
Bileni bulmanın yolu gerektir
Ey Hasretî emeğini zay etme
Şâhin avın kargalara pay etme
Cevahiri çay taşına tay etme
Her şeyin emsali bile gerektir
(12 / 62-63)
-10-
Gel Ali sırrına ereyim dersen
Hacı Bektâş tarıkına giregör
On ik’mamları göreyim dersen
Evlad-ı mürsele serin veregör
On ik’aydır On İk’mâm nişanı
Hem kocar gencelir görmen mi anı
Kalbi eskidikçe yeniler teni
Aç gözünü bi'atını kılagör
Eriş Ehl-i Beyt'e dâmenini tut
“Yedullah” ayetin üstüne okut
Hatt(-ı) üstüva sırrın oku hatmin et
Divan-ı dergâhta makbul olagör
Şu dünya dediğin deniz misali
Ehl-i Beyt'tir Nuh gemisi emsali
Birleşip el veren görmez esfeli
Can çıkmadan başına bir çare gör
Ey Hasretî sözüm budur alana
Deccal kavmi emek verir talana
İkrar îmân kapısını bulana
Baş indir babına yüzler süregör
(5/30-31, 7/58-59, 20/174-175)
-11-
Ehl-i Beyt On iki imam aşkına
Canını odlara atmak görünür
İlm-i hakikatten anlar duyarsın
Varıp bir kerecik yetmek görünür
Rehberin destinden can u gönülden
Eğer anlar isen dört kitap bundan
Yüz sürüp payına On ik’İmamdan
Hüseyn’in demenin tutmak görünür
Cebrail’e rehberdir aslı nurdandır
Bu sır gayet sır içinde sırdandır
Hünkâr-ı Hacı Bektaş Şâh-ı Merdandır
Aslı Horasan’dan gelmek görünür
Cümle evliyaya ser-firâz oldu
Ol vakit inanan îmânın buldu
Gör sofi yoluna çok lânet oldu
Bektaşîler yolu ulu görünür
Ali ile Muhammed de geldiler
Sırrı diyenleri bâtıl kıldılar
Billah onlar mürşidini buldular
Varıp bir mürşide ermek görünür
Erenler bâbının yolu erkânı
Hakk Teâlâ onu halk etti kani
Hakikat burcuna dikti nişânı
İk’isimde kendi bir don görünür
Kulak verme şu dünyanın zevkine
Bugün fırsat elde koma yarına
Erkan tıraş olup hak dîdarına
Hasretî de der ki ermek görünür
(16 / 17)
-12-
Ey çeşm-i muhabbet zülf-i perîşan
Bu serim yoluna kurban görünür
Neyler bu cihânı derdine düşen
Kıblem meydandadır ferman görünür
Takatim tak eder kaddimi büker
İntizâr olanlar kanlı yaş döker
Ruhsarın “Ve’l-fethi” lisanın çeker
Kaşın arasında Kur’an görünür
Cemâlinde vechinde yayılan nûrlar
Ârife ayandır fark etmez körler
Efendimin nazar ettiği yerler
“Kâbe-i Beytullah” Rahman görünür
Görenler Serveri âlemler mâhı
Gönlümün arzusu erenler şâhı
Yine kime koydun dert ile âhı
Ey tabîp destinden derman görünür
Hasretî’m der sağa hile katılmaz
Sıdk ile sevenler taşra atılmaz
Rahmetinin nahyetine yetilmez (nahyetine: nihayetine)
Dergâhında lutf-ı ihsân görünür
(12 / 76-77)
-13-
Aşk-ı hayâlin gitmez oldu serimden
Fehm edip kendini gören gam çekmez
Can cana baş başa didar didara
Sağ yare serini veren gam çekmez
Ol zaman can olan cananın arar
(Bil) Hakk'a hak sadık dost olan yarar
On iki kapıdan içeri girer
Sıdkınan Arafat'a eren gam çekmez
Tac-ı devlet vurur nişanlı olur
İlm ile cesedi batında yunur
Bin bir can içinde eşini tanır
Gediğinde merdan duran gam çekmez
Ey Hasretî böyle buldum gerçeği
Seni fehm etmez mi arifin bini
Sencileyin meydanda haddini tanı
Sırr-ı hakikate eren gam çekmez
(20 / 366)
[1] Bülent Şahin: Sivas Kaynaklı Cönkler Üzerine Bir Tetkik. Sivas 1996: 50-52. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) (Şiirin tamamı 19 dörtlüktür.)
[2] Şükrü Elçin: Halk Edebiyatı Araştırmaları I. Ankara 1988: 235.
[3] İsmail Özmen: Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. C.III, Ankara 1998: 197.
[4] İlk rakam cönk, ikinci rakam ise sayfa numarasını gösterir.
[5] Bu dörtlük 10 numaralı cönkte şu şekildedir:
Dostun selâmını verip
Gökleri yarıkılup
Cebrâil’i rehber bilip
Arzu ettiler Allah’ı
[6] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.
[7] Bu dörtlük 10 numaralı cönkte yoktur.
[8] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.
[9] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.
[10] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.
[11] Şiirin bazı dizelerinin ölçüleri kusurludur.