ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ  

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri


Doğan Kaya

Âşık Hasretî ve Şiirleri

Bir Alevî-Bektaşi şairi olan Hasretî, üzerinde ciddi çalışma yapılmamış pek çok şairimizden birisidir. Halbuki, yazılı ve sözlü kaynaklarda daha nice şair tanıtılmayı beklemektedir. Biz de bir vesile ile, bu yazımızda elimizdeki cönklerden hareketle Hasretî’yi ilim âlemine tanıtmaya çalışacağız. Sözünü ettiğimiz cönklerin sayısı 35’tir. Bunların çoğu Sivas yöresinde tutulmuş olup, 18.-20. yüzyıla aittirler. Bu cönklerden 1, 2, 4, 5, 7, 10, 12, 16, 20. cönklerde Hasretî’nin şiirleri yer almaktadır. Asıl konuya geçmeden, sözünü ettiğimiz cönklerin tanıtılması sanırız yerinde olacaktır.

1 no’lu cönk: 11 X 17 boyutlarındadır. Son sayfadaki “İmam Musa-yı Kâzım sultan-ı zîşan evladlarından lakabı Küçük Gariboğlu demekle meşhur kaza-yı Divriği 1296 (M.1880)” ifadesinden anladığımıza göre cöngü, Divriğili Küçük Gariboğlu yazmıştır. Tamamında aynı yazı karakteri vardır. Yandan dikişli olup defter şeklinde açılmaktadır. Cönk toplam 68 yapraktır. Her şiirin sonuna alt alta üçgen oluşturan çizgiler çekilmiştir. Cöngün aslı Divriği’nin Karakale köyündeki Hüseyin Demirtaş’ta bulunmaktadır. Cönkte şu şairlerin 78 şiiri yer almaktadır: Aşıkî, Bende, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Er Mustafa, Fedayî, Gevheri, Hayri, Hüseyin, İsmail, Kul Himmet,  Kul Himmet Üstadım, Niyazî, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefilî, Sıtkı, Sultan Hatayî, Şah Hatayî,Veli, Viranî, Viranî Abdal.

2 no’lu cönk: Boyutları 12 X 18 cm.’dir. Sığırdili şeklindedir. Toplam 62 yapraktan oluşmaktadır. Bazı mısraların üstü kırmızı renkli kalemle çizilmiştir. Yazıların mürekkebi aynı tonda değildir. Son yaprağında şöyle bir ibare vardır: “Üçpınar karyesinde Mansur oğlu veli Efendi’nin mecmuasıdır. Sene 1335 (M.1919)” Oldukça yıpranmış olup cilt kapakları yoktur. İçinde şu şairlerin 78 şiiri yer almaktadır: Abdal Pir Sultan, Âşıkî, Bâki, Bende, Cafer Oğlu, Celalî, Cemalî, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Derviş Süleyman, Fevzi, Gulâm, Gulam Kul, Halil, Hasretî, Hatâyî, Hilmî, Hüseyin, İsmail, Kalender, Kanberî, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul Mustafa,Nesimî, Niyazî, Noksanî, Sâdik, Şah Hatâyî, Sefil Ali, Sefil Mehmet, Sırrı, Sofi Oğlu, Sultan Hatâyî, Teslim Abdal, Ülfetî, Veli, Viran Abdal, Virânî.

4 no’lu cönk: Cöngün aslı Kangal’ın Karanlık köyündeki Ali Ekber Öztürk’tedir. Boyutları; 16 X 20 cm. boyutlarında olup Yaprak sayısı: 29’dur. R.1331 (M.1915) yılında Kangal’ın Karanlık köyünde yazılmıştır. Cönkte 26 şaire ait 58 şiir bulunmaktadır. Şiirlerine yer verilen başlıca âşıklar şunlardır. Budala, Deli Boran, Fedaî, Feyzî, Fuzulî, Hasretî, Hatayî,Hulkî, İrfanî, Kemterî, Kul Himmet, Muradî, Mehemmed, Nesimî, Noksanî, Pehlül Divane, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Kul Himmet, Sefil Mehmet, Şi’rî, Veli, Viranî, Visalî.

5 no’lu cönk: Sığır dili şeklinde olup 29 yapraktır. 10 X 20 cm. boyutlarındadır. 1290 (M. 1874) yılında Divriği yöresinde yazılmıştır. Cöngün aslı Divriği’nin Höbek köyündeki Veli Gökçe’dedir. İçinde; Âsikî, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Gani Baba, Gevherî, Hatayî, İsmail, Kemter Himmet, Kemter, Kul Himmet, Kul Sevindik, Nesimî, Niyazî, Öksüz, Seyyid Nesimî, Seyyid Seyfi, Türabî, Viranî  gibi şairlerin 38 şiiri yer almaktadır.

7 no’lu cönk: İlk ve son sayfaları eksik olan bu cönk tahminimize göre 19. yüzyılın ortalarında tutulmuştur. Aslı, Divriği’nin Karakale köyündeki Hüseyin Demirteş’tadır. Cönk, 14.5 X 21.5 cm. boyutlarında ve toplam 123 yapraktır. İçinde 40 şairin 140 şiirine yer verilmiştir. Bu şairlerin başlıcası alfabetik sıra ile şöyledir: Asrî, Arif, Âşık Umman, Budala, Cafer, Cefaî, Derviş Ali, Dertli, Dedemoğlu, Deli Boran, Fedaî, Feryadî, Gedaî, Gevherî, Gulamî, Hasretî, Hatayî, Hüseyin, İsmail, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul İsmail, Kul Sevindik, Miratî, Nesimî, Noksanî, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Ahmet, Sefil Ali, Sefil Edna, Sıtkı, Sırrı, Şem’î, Şi’rî, Teslim Abdal, Veli, Viranî,. Visalî.

10. no’lu cönk: Adı geçen cönk 13 X 16 cm. boyutlarında olup 108 sayfadır. Divriği yöresinde tutulmuştur ve cöngün orijinali Divriği Anzağar köylü Garip Tuncer’de bulunmaktadır. Cönkte 42 âşığa ait 87, söyleyeni bilinmeyen 10, toplan 97 şiir mevcuttur. Genellikle 19. ve daha önceki yüzyılda yaşamış şairlerin şiirlerine yer verildiği göz önünde tutulursa, cöngün en geç 19. yüzyılda tutulduğunu söyleyebiliriz. Cönkte şiiri yer alan âşıklar şunlardır: Âşıkı, Ârifoğlu, Abdal, Budal’a İsmail, Derviş Süleyman, Dertli, Dedemoğlu, Esirî, Eşrefoğlu, Fedayî, Gevherî, Hasretî, Hatayî, Hüseynî, Kusurî, Kul Sıtkı, Kul Mustafa, Kul Himmet Üstâd, Kul Fakir, Kemter, Noksanî, Pir Sultan Abdal, Sultan Muhammed, Sofioğlu, Sefil Öksüz, Sefilî, Sadıkî, Şîr’î, Türabî, Teslimoğlu, Teslim Abdal, Velî, Viran Abdal.

12 no’lu cönk:     R. 1316 (M. 1900) yılında Divriği’nin Venk köyünde tutulmuş olan bu cönk, 9 X 23 cm. boyutlarındadır. Orijinali Divriği’nin Mursal köyündeki Kalaycı Kamber’dedir. 55 yaprak olan cönkte, 30 şairin 99 şiir bulunmaktadır. Adı geçen şairler şunlardır. Ali, Dertli, Dertli Kemter, Deli Boran, Esirî Baba, Feyzî, Gevherî, Hasan Dede, Hasan Paşa, Hatayî, Hüseyin, İsmail, Kabulî Baba, Kalender Baba, Karacaoğlan, Kemter, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul Safi, Kusurî, Nesimî, Noksanî, Pir Mehmet, Pir Sultan Abdal, Sadık Baba, Şem’î, Teslim Abdal, Veli, Viranî, Zekayî.

16 nolu Cönk: Toplam 28 yapraktır. 11,5 X 22,5 cm. boyutlarında olup kim tarafından ne zaman yazıldığı hususunda herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Ele alınan şairler göz önünde tutulursa, 19. yüzyılda yazıldığı düşünülebilir. Cilt kapakları yoktur. Şiirler “tamam” ibaresi ile bitirilmiştir. Cöngün orijinali özel kitaplığımızda bulunmaktadır. Cönkte şiirleri bulunan şairler şunlardır: Azbî, Garîbî, Harâbî, Hasretî, Kalender Abdal, Kamberî, Pir Sultan Abdal, Selîmî, Seyfî, Şehîdî, Türâbî, Zâhir, Virânî, gibi şairlerin şiirleri yer almaktadır.

20 no’lu cönk: Oldukça hacimli olan bu cönk 13 X 20 cm. boyutlarında ve 325 yapraktır. Aslı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı’dadır. Oldukça ince ve çizgili bir kağıda yazılmıştır. İçinde 134 şairin 563 şiiri kayıtlıdır. Ayrıca 40 mahlassız şiir, Darname metni ve dualar yer almaktadır. Belirli sayfalarında bazı özel bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla cönk Zile kaynaklı olup 1907-1947 yılları arasında düzenlenmiştir. Değişen yazı karakterlerine bakılırsa üç ayrı kişinin elinden çıkmıştır.

Görüldüğü gibi cönklerde bilinen şairlerin yanında bilinmeyen pek çok şair da vardır. Niyetimiz; bunları da zamanı geldiğinde tanıtmak ve edebiyatımıza kazandırmaktır.

Tanıtmaya çalıştığımız cönklerin çoğu 19. yüzyılda tutulmuştur. Buradan Hasretî’nin 19. yüzyılda veya daha önce yaşadığı hükmüne varabiliriz. Şiirlerinde inancı gereği Alevî-Bektaşî kültürünü yansıtan bilgilere yer veren Hasretî, ne yazık ki kendisini tanıtmaya yardımcı olacak hususlara yer vermemiştir. Ancak biz diğer ipuçlarından birtakım hükümler çıkarmaya çalışacağız.

Aşağıda da görüleceği gibi şiirlerde daha ziyade Orta Anadolu’da kullanılan kelimeler karşımıza çıkmaktadır. Sözgelişi: bulamazsın sözü bulaman, kavmi ile sözü kavmiynen, kuluna sözü de şiirlerde kuluya şeklindedir bunun yanında yüze gülmek, talana vermek yahut merdan durman gibi deyimler de yine Orta Anadolu’da sıkça karşımıza çıkan deyimlerdir. Buradan hareketle, Hasretî’nin Sivas, Tokat, Amasya gibi yörelerde yaşadığı hükmünü çıkarabiliriz.

Sözkonusu şiirlerde köy halk şiirinin dili ve üslubundan ziyade, okumuş, aydın bir şair edası hakimdir. Alevi-Bektaşi kültürüne bağlı gelişen edebiyatımızda karşımıza çıkan “ehl-i beyt, pençe-i âl-i aba, on dört masum-ı pâk vs.” gibi pek çok deyim vardır. Ancak Hasretî, bunların yanında hemen her Alevi-Bektaşi şairinde görmediğimiz ve ancak daha çok aydınların kullandığı Bâ-yı Bismillah, Levlake Levlak, Ve’l-fethi, Velekad keremnâ, Yedi Yedullah terime şiirlerinde yer vermiştir. Diğer taraftan onun -kusurlu da olsa- aruz ölçüsüyle (Şiir no: 4) şiirler yazması onun bu yolda belli bir birikime sahip olduğunu göstermektedir.

Âşık Edebiyatının önemli kaynaklarından birisi olan şairnâmelerde Hasretî mahlaslı iki şaire rastlamaktayız. Birisi 1929’da Kars’ın İncesu köyünde doğup 2001 yılında Kayseri’de vefat eden 20. yüzyılın önde gelen âşıklarından olan Hasretî; diğeri de bu yazımızda konu ettiğimiz Hasretî’dir.

Tanıtmaya çalıştığımız Hasretî’nin adı iki şairnamede geçmektedir. 19. yüzyıl âşıklarından Derviş Ali, şairnâmesinin bir dörtlüğünde;

İbrahim İsmail hub-ı Hasretî

Cemalin görenler alır muradı

Mü’min olan burda geçer Sırat’ı

Mürvet günahımız bağışla sultan[1]

diyor. 18. ve 19. yüzyılda yaşamış olan Hızrî de şairnâmesinin aşağıdaki dörtlüğünde; birkaç şairi zikrederken Hasretî mahlasına da yer vermektedir.

Kadîmî, Nedîmî, nidâ-yı aşkı

Hasretî, Revnakî, sadâ-yı aşkı

Bursalı Yazıcı fezâ-yı aşkı

Bilmeyüp dolaşdı gezdi gurbet[2]

Belirttiğimiz gibi Derviş Ali 19. Hızrî de 18.-19. yüzyılda yaşamış şairlerdir. Bu demektir ki, Hasretî’nin 19. yüzyılda hatta Hızrî’deki sözlerden cesaret alarak ve biraz daha geriye gidersek 18. yüzyılda yaşadığı hükmüne varabiliriz.

Bugüne kadar Hasretî hakkında en geniş bize bilgiyi İsmail Özmen vermiştir. Özmen, "Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi" adlı kitabında Hamdullah Çelebi (1767-1836) ile Hasretî’nin aynı kişi olduğuna dikkati çeker. Hamdullah Çelebi şiirlerinde “Hamdullah” ve “Hamdi” mahlaslarını, sürgünde bulunduğu yıllarda da “Hasretî” mahlasını kullanmıştır. Özmen’in konuyla ilgili tespitleri şunlardır:

“... asıl adı Mehmet Hamdi’dir.Hamdullah Çelebi, Feyzullah Çelebi’nin büyük oğludur. 1824 yılında babasının ölümü üzerine Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na postnişin olmuştur. Osmanlı padişahı mahmut II, Yeniçeri teşkilatını lağvedince, 23 Cemaziyel ahır 1243 (20 Aralık 1827) tarihli fermanla Hamdullah Çelebi’yi Amasya’ya sürgün etmiştir.”[3]

Hasretî’nin yaşadığı devir, tahsil durumu ve yöresi hususunda bizim yukarıda verdiğimiz bilgilerle, ulaştığımız Özmen’in verdiği bilgiler örtüşmektedir. Bu bakımdan Özmen’le aynı kanaati taşıdığımızı söyleyelim. Ancak onun doğduğu yer, yetişmesi ömrünü geçirdiği yerler hakkında bilgi verebilmek için yeni belgeleri beklememiz gerekiyor.

Şiirlerinden de anlaşılacağı gibi derin tasavvuf kültürüne sahip bir şairdir. 10. ve 20. cönklerden alıp buraya kaydettiğimiz “Miraçnâme”si Hasretî, cem ayinlerinde söylenilen meşhur bir şiirdir. Konu gereği kullanmaya mecbur olduğu birtakım dini ve tasavvufi terimler dışında dili oldukça sade, şiir tekniği sağlam bir şairdir. Buraya kaydettiğimiz on üç şiirden biri 8, on bir şiir de 11 hecelidir. Şiirlerden birisi de aruz vezni ile yazılmıştır. Sözkonusu şiirlerden 2, 8, 9, 12, 14 ve 17 numaralı şiirler Özmen tarafından da yayımlanmıştır. Biz burada bahsettiğimiz şiirleri tekrar kaydetmeme yahut onları karşılaştırması yaparak yayımlama yerine onları cönklerde okuduğumuz gibi aynen kaydetmenin daha yerinde bir davranış olacağını düşündük ve böylelikle bundan sonraki araştırmacılara daha sağlıklı inceleme yapma imkânı hazırladık.

-1-

Bu deme hor bakma mevali isen

Sende bu irenkten ol yâre yâre

Bu bir gizli sırdır sürenler bilir

Hakikât güllerin der yâre yâre

Gerçek olam dersen hak sözü ara

Arif ulaştırır yetdiği yere

Sadıklar "Hak" derler "lâ" demez zira

Hak deyince hak olur sır yâre yâre

Üç huruftan yedi huruf derdinden

Bencileyin derdimendler derdinden

Evliyalar göçmüş benlik yurdundan

Sen de ol irenkten ol yâre yâre

Serinden varından başından geçip

Yahşıyı yamanı fark edib seçip

Bir kâmil mürşidin dolusun içip

Anda sâkin olup der yâre yâre

Hasretî’yim kimse bilmez hâlimi

Yâdlara derdirmem gonca gülümü

Hoyratlara uğratamam yolumu

Serim fedâ olsun bir yâre yâre

(l / l3-l4)[4]

-2-

Mir’at-ı Mir’aç-nâme

"Kün" dedi karar eyledi

Yeri göğü arşullahı

Çar Enasir” hâlk eyledi

Âdem-i Safiyullah’ı

Evvel Adem Hakk'ı bildi

Başına çok haller geldi

Alnına bir top nur indi

Âdem bildi Nûrullah’ı

"Velekad keremnâ" dedi

Melekler secdeye indi

İblis mel’un âsi oldu

Takındı lanetullahı

Adem'den zürriyet geldi

Hak emri dört gürûh oldı

Dördüne dört ta’at verdi

Evvel zikri Zikrullah’ı

Bir meniden izhar oldu

Adem'den nur Şit'e geldi

Ehl-i Hakk’ı tahkik bildi

Ve hem Şit Nebiyullah’ı

Açıldı Haşimi ırağı

Mustafa Murtaza tarikı

Bunca nebiler firağı

İbrahim Halilullah’ı

Halil'in evladı gelip

Ol zaman nur iki olup

Abdullah'dan Ebu Talip

Bilen bildi Beytullah’ı

Dü cihan güneşi Ahmed

Vahiy geldi oldu irşâd

Kâfirler ne bilsün ahad

Olıser Sırullah’ı

Abdullah’tan nebi zuhur

Dü cihanda oldu fahir

Ebu Talip'den etti zahir

Ali'yyyün Velilullah’ı

Hak emretti Cebrail'e

“Habibim Mi'raca gele”

Önünce delili ola

Cebrâil Emirullah’ı

Dosdun selâmını aldı

Gönülleri şâdi kıldı

Cebrail rehberi oldu

Seyr eyledi Arşullah’ı[5]

Sidret-ül-münteha vardı

Cebrail önünde durdu

“Bundan öte sana verdi

Sen görürsün ol Allah'ı”

Yalınız çıkarmak ister

Allah'dan olaydı destur

Arş melekleri muhtaçtır

Görmeye Habibullah'ı

Arş-ı muazzamdan girdi

Orda çok çok hâller gördi.

Orada bir nişan virdi

Hâtem-i Nebiyullahı

Yetmiş iki yerden geçti,

Hakk’ın emri ile açtı.

Birinci perdeye ulaştı,

Göründü Hikmetullahî

Ayak üzerine kalkdı

“Destur Ya Habibim” dedi

“Utanırım Ya Rab” dedi

Uzat destin Yedullah’ı

Cenâb-ı Hak el uzattı

Nûrı âlemi bezetti

Dü cihân fahrı gözetti

Gördü Hatemin Vallahi

Yedinci yerde idiler

Habib maksuduna irer

Doksan bin kelâmı sorar

Danışdı Kelâmullah’ı[6]

Otuz bini şerîatta

Otuzbini tarîkatta

Otuz bini hakîkatta

Velî bilür Setrullah’ı

Olanları bilir bilen

Hakikate aşık olan

Gördü ki bir mahbûb oğlan

Habib bildi Sırrullahı[7]

Destur aldı gitmek içün

Âleme irşâd etmek içün

Mü’minler vird tutmak içün

Tevhid virdi Zikrullah’ı

Kudret hazinesin bilip

Özüne iki sâil gelüp

Engüri hediyye alup

Secde edip Babullah’ı

Kırklar yolunu gözetti

Vardı kırkları şâz etdi

Oturdu bir niyaz etdi

Selman sundu keşküllahı

Selman'a bir üzüm verdi

Yar yari ol demde gördü

Cümlesi pervâne girdi

Döşediler aşkullahı

Kırklar muradını aldı.

Esrar-ı Hak galib oldı

Muhammed evine geldi

Gördü Ali Keremullah’ı[8]

Ali anda niyaz eyler,

Doksan bin kelâmı söyler,

Hatem’e temenni eyler

Verdi Şâh emrullah’ı[9]

Çâr emânet fakrı geldi

Muhammed Ali'ye verdi

Ahir sahibi var idi

Bektaş-ı Kadesullah’ı

Şah Hasan Hüseyin geldi

İmam Zeynel pârelendi

İmam Bakır şehid oldu

Ol sırr-ı Kutbullah’ı

İmam Ca'fer din rehberi

Musa'yı Kâzım serveri

Olalım Rıza ciğeri

Tutalım tarikullahı

Takî Nakî Şâh Askerî

Anlar birbirinin yarı

Mehdi mü’min intizârı

Tiz gele zamanullahi

Kutb-ı âlem Hünkâr geldi

Emânet sahibini buldu

Cümle erler nasîb aldı

Bağlandı rızaullahi[10]

Bendesin alıp araya

Varınca bakî saraya

Bu Hasretî bî-çâreye

Şef'aat eder inşallah

(10/23-28,   20/123-124)

-3-

Felek senden bize bu mu hidâyet

Aksine döndürdün çarh-ı devranı

Yüz bin ülke yüz bin şehr-i vilâyet

Haraba döndürdün cümle cihanı

Bakmaz mısın aşıkların derdine

Hayaline ezberine virdine

Nakes kondu cömertlerin yurduna

Tilki kovar ülkesinden arslanı

Sultan Süleyman’ın katında iken

Şikârı dostunun destinde iken

Her kuş kanadının altında iken

Sarı kebe telef etti şahini

Ancak bu cefâya sabr etti Eyüp

Hüdâ’nın cefasın safaya sayup

Cahiller kâmile “Sen bilmen” deyip

Beyhudeler ciran etdi insanı

Ey Hasretî niye geldin cihana

Bilmedin mi eski devran bu hâne

Evvel kullar yalvarırdı Sultan'a

Şimdi minnetç’etdin kula sultanı

(4/17,   20/431-432)

-4-

Fâ ilâ tün / Fâ ilâ tün / Fâ ilâ tün / Fâ i lün[11]

Ey gafil gafletten uyan halk eden Settara bak

İki cihânın güneşi Ahmed-i Muhtar'a bak

Erişegör Ehl-i Beyt'e kalmayasın zulmette

Bende-i handân derler Haydar-ı Kerrâr'a bak

Şâh Hasan hulk-ı Rıza'nın zehrini nûş eyledin

Şâh Hüseyin Kerbelâ'da ceng ü savaş eyledin

Vermedi münkire aman bağrını taş eyledin

Açtı cihânı seraser hub-âlem Hünkâr’a bak

Şâh-ı Rıza  Şâh-ı Server şehit oldu Hakk için

Taki mülkümizde sultan canımız almak için

Naki yoluna ser vermen dinimizin pek için

Gezme cihânda serseri bir özcecik kere bak

Askeri’ne asker olup din yoluna kıl gaza

Çıkagele Mehdî birgün münkire kıla ceza

Huzur-ı mahşer denince bir senet gerek bize

Hasretî der geniş yerde var başına çare bak

(7/179-180)

-5-

Gel Yezid evlâdı inkâr eyleme

Dertl’olun derdine dermân bulaman

Dönüp M(u)aviye'den ikrar eyleme

Mahşer meydanında ferman alaman

Yüz yiğirmi dört bin nebi serveri

Hasan Hüseyin’in nesli evveli

İmam Zeynel Bakır gevherin kânı

İkrâr etmeyince Hakk'ı bulaman

İmam Ca'fer Hakk'ın dîdarı nuru

Kâzım Musa Rıza mü'minin varı

Takî Nakî Hasan Ali Askerî

Muhammed Mehdi'ye cevap veremen

Muhammed’in nesli Ali'den geldi

Şems-i ...........de secdeye indi

Mü'min bi'at edip sücud eyledi

Eğer fehm etmezsen nasib alaman

Esirin imamı Seyyid Fazlullah

Didar-ı Peygamber nur-ı aynullah

Karnını taş etti inanın billah

Bende kılmayınca secde kılaman

Hasretî'nin bu sözleri vâcibdir

Efendim şanına Kurân şahiddir

İsmin yedi esma yedi ayetdir

Kulluk etmeyince necât bulaman

(20 / 18-19)

-6-

Bedehşan kaçkını pur hayınları

Muhabbet olur mu Lut Kavmi'yinen

Kufe'de hilali atdılar hatta

İltifat olur mu Lut Kavmi'yinen

Aslı Şam olanda fayda bulaman

Yüz bin puta tapsan Hakk'ı bilemen

Peygambere ümmet vas(ı)ta olaman

Sen yakın olursan Lut Kavmi'yinen

Terk eyle bu cismi Hak senden bezer

Hain olan sofu yalanlar düzer

Şeyh Ca'fer onların dersini yazar

Girilmez erkâna Lut Kavmi'yinen

İkrârı bilmeyen inkâra lanet

Hünkâr'ı bilmeyen gümraha lanet

Hasretî der cümle düşmana lanet

İkrarını ............... Lut Kavmî'ynen

(20 / 148)

-7-

Ehl-i irfan derilince bir yere

Hakikâten haber alanlar gelsin

Hacı Bektaş Veli Kutbülârifin

Hünkâra biatı olanlar gelsin

Yanlış yola gidip azan gelmesin

Cihanda serseri gezen gelmesin

Delilsiz sohbeti düzen gelmesin

Ehl-i beyt yolunu bilenler gelsin

Bir özün bilmeze biat etmeyen

Körlerin gittiği yola gitmeyen

Zerrece kalbinde hile tutmayan

Pak edip özünü silenler gelsin

Kâmil gerek kendi özün bilmeye

Hakk’ı icra edip yüze gülmeye

Dünya malı için gamda kalmaya

Gayret kılıcını çalanlar gelsin

Hasretî sözümü işit gel beri

Fırsant elde iken bulagör yâri

Dört kapıdan kırk makamdan ileri

Ulaşıp nasibin alanlar gelsin

(l / 47-48, 2/35)

-8-

Hünkâr Hacı Bektaş sırr-ı Ali’ye

Bi’at etmeyene iman mı vardır

Vahid Vallah deyü tasdik edince

Ya gayrı kimseye peyman mı vardır

Bâ-yı Bismillah’ta okunan âyet

Dört kitap tanıktır hakkında gâyet

Mürebbi mürşidlik onda tamamet

Dedi Habibullah güman mı vardır

Levlake şanında delildir bürhan

Yedi Yedullahım deyiptir Sübhan

Biat benim deyip Şimir-i Mervan

Hüseyn-i Kerbelâ’ya zaman mı vardır

La’net olsun batıl yola gidene

Hünkâr evlâdını inkâr edene

Ehl-i Beyt’ten gayrıya ikrar edene

Şeytan tapusuna derman mı vardır

Ey Hasretî ikrar iman uluya

Sırr-ı Sultan Balım Kızıl Deli’ye

Ana sek getüren Mervan kuluya

Ehl-i Beyt’ten gayriye iman mı vardır

(l / 45-46, 2/33-34)

-9-

Eğer mü’minliğe gayret edersen

Mü’minin bir gizli hâli gerektir

Bir kâmil mürşide biat edersen

Evlâd-ı Ali’den eli gerektir

“Men âref” sırrını bilmeyen nâşi

Pîrinin uğruna verir mi başı

Âl-i İmran olan sırr-ı Bektaşi

Gönül bahçesinin gülü gerektir

“Men âref” sırrını bilmeyen nâdan

Ehl-i beyt yoluna can fedâ eden

Esrar-ı hakîkat ilm-i cavidan

Her şeyden haberdar dili gerektir

Gerçekler madeni gülü hâr olmaz

Bin yıl emek çeksen kalan yar olmaz

Cihânda sorarsan “bilmem” der olmaz

Bileni bulmanın yolu gerektir

Ey Hasretî emeğini zay etme

Şâhin avın kargalara pay etme

Cevahiri çay taşına tay etme

Her şeyin emsali bile gerektir

(12 / 62-63)

-10-

Gel Ali sırrına ereyim dersen

Hacı Bektâş tarıkına giregör

On ik’mamları göreyim dersen

Evlad-ı mürsele serin veregör

On ik’aydır On İk’mâm nişanı

Hem kocar gencelir görmen mi anı

Kalbi eskidikçe yeniler teni

Aç gözünü bi'atını kılagör

Eriş Ehl-i Beyt'e dâmenini tut

“Yedullah” ayetin üstüne okut

Hatt(-ı) üstüva sırrın oku hatmin et

Divan-ı dergâhta makbul olagör

Şu dünya dediğin deniz misali

Ehl-i Beyt'tir Nuh gemisi emsali

Birleşip el veren görmez esfeli

Can çıkmadan başına bir çare gör

Ey Hasretî sözüm budur alana

Deccal kavmi emek verir talana

İkrar îmân kapısını bulana

Baş indir babına yüzler süregör

(5/30-31, 7/58-59, 20/174-175)

-11-

Ehl-i Beyt On iki imam aşkına

Canını odlara atmak görünür

İlm-i hakikatten anlar duyarsın

Varıp bir kerecik yetmek görünür

Rehberin destinden can u gönülden

Eğer anlar isen dört kitap bundan

Yüz sürüp payına On ik’İmamdan

Hüseyn’in demenin tutmak görünür

Cebrail’e rehberdir aslı nurdandır

Bu sır gayet sır içinde sırdandır

Hünkâr-ı Hacı Bektaş Şâh-ı Merdandır

Aslı Horasan’dan gelmek görünür

Cümle evliyaya ser-firâz oldu

Ol vakit inanan îmânın buldu

Gör sofi yoluna çok lânet oldu

Bektaşîler yolu ulu görünür

Ali ile Muhammed de geldiler

Sırrı diyenleri bâtıl kıldılar

Billah onlar mürşidini buldular

Varıp bir mürşide ermek görünür

Erenler bâbının yolu erkânı

Hakk Teâlâ onu halk etti kani

Hakikat burcuna dikti nişânı

İk’isimde kendi bir don görünür

Kulak verme şu dünyanın zevkine

Bugün fırsat elde koma yarına

Erkan tıraş olup hak dîdarına

Hasretî de der ki ermek görünür

(16 / 17)

-12-

Ey çeşm-i muhabbet zülf-i perîşan

Bu serim yoluna kurban görünür

Neyler bu cihânı derdine düşen

Kıblem meydandadır ferman görünür

Takatim tak eder kaddimi büker

İntizâr olanlar kanlı yaş döker

Ruhsarın “Ve’l-fethi” lisanın çeker

Kaşın arasında Kur’an görünür

Cemâlinde vechinde yayılan nûrlar

Ârife ayandır fark etmez körler

Efendimin nazar ettiği yerler

“Kâbe-i Beytullah” Rahman görünür

Görenler Serveri âlemler mâhı

Gönlümün arzusu erenler şâhı

Yine kime koydun dert ile âhı

Ey tabîp destinden derman görünür

Hasretî’m der sağa hile katılmaz

Sıdk ile sevenler taşra atılmaz

Rahmetinin nahyetine yetilmez (nahyetine: nihayetine)

Dergâhında lutf-ı ihsân görünür

(12 / 76-77)

-13-

Aşk-ı hayâlin gitmez oldu serimden

Fehm edip kendini gören gam çekmez

Can cana baş başa didar didara

Sağ yare serini veren gam çekmez

Ol zaman can olan cananın arar

(Bil) Hakk'a hak sadık dost olan yarar

On iki kapıdan içeri girer

Sıdkınan Arafat'a eren gam çekmez

Tac-ı devlet vurur nişanlı olur

İlm ile cesedi batında yunur

Bin bir can içinde eşini tanır

Gediğinde merdan duran gam çekmez

Ey Hasretî böyle buldum gerçeği

Seni fehm etmez mi arifin bini

Sencileyin meydanda haddini tanı

Sırr-ı hakikate eren gam çekmez

(20 / 366)


 

[1] Bülent Şahin: Sivas Kaynaklı Cönkler Üzerine Bir Tetkik. Sivas 1996: 50-52. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) (Şiirin tamamı 19 dörtlüktür.)

[2] Şükrü Elçin: Halk Edebiyatı Araştırmaları I. Ankara 1988: 235.

[3] İsmail Özmen: Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. C.III, Ankara 1998: 197.

[4] İlk rakam cönk, ikinci rakam ise sayfa numarasını gösterir.

[5] Bu dörtlük 10 numaralı cönkte şu şekildedir:

Dostun selâmını verip

Gökleri yarıkılup

Cebrâil’i rehber bilip

Arzu ettiler Allah’ı

[6] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.

[7] Bu dörtlük 10 numaralı cönkte yoktur.

[8] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.

[9] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.

[10] Bu dörtlük 20 numaralı cönkte yoktur.

[11] Şiirin bazı dizelerinin ölçüleri kusurludur.