Bu çalışmamızda, 16. yüzyıl tekke şâirlerimizden Muhyiddin Abdal kısaca tanıtılacak, hakkında yapılan çalışmalardan bahsedildikten sonra "Muhyiddin Abdal'ın Seyrannâmesi" olarak bilinen manzûme üzerinde durulacak ve metne yer verilecektir.
1. Muhyiddin Abdal
Kalenderîlik-Bektaşîlik-Hurûfîlik kontekstinde yaratılan âşık tarzı şiir geleneğinin önemli temsilcilerinden olan Muhyiddin Abdal'ın doğum ve ölüm tarihleri hakkında, elimizde hiçbir bilgi ve belge bulunmamaktadır. 16. yüzyılda yazılmış bazı mecmualarda şiirlerine rastlanmaktadır. Pertev Naili Boratav, Muhyiddin Abdal'ı 16. yüzyılın en önemli iki Bektaşî şâirinden biri olarak görürken (Boratav 1968: 351), A. Yaşar Ocak, Muhyiddin Abdal'ın adını da Kalenderî şâirler arasında zikretmekte, onun 16. yüzyılın sonlarıyla 17. yüzyılın başlarında yetişmiş Kalenderî şâirlerin en kuvvetli temsilcisi sayılması gerektiğini belirtmektedir (Ocak 1992: 226). Ocak, Muhyiddin Abdal'ın şiirlerinin en ileri derecede Şiî ve Hurûfî inançları aksettiren birer belge mâhiyetinde olduğunu da söylemektedir (Ocak 1992: 226). Şükrü Elçin'e göre şâirimizin ölüm tarihi 1529'dur (Elçin 1988a: 265). Ancak Elçin'in eserinde, bu bilginin hangi kaynaktan alındığına dair bir ifade yer almamaktadır.
Şiirlerinde Hacı Bektaş Velî, Otman Baba, Balım Sultan, Nesimî...vb. gibi Alevî-Kalenderî-Hurûfî-Bektaşî ulularından bahsetmektedir. Balım Sultan'dan inâbe almış, Akyazılı İbrahim Baba'ya intisab etmiştir. Bunun yanında Yûnus Emre, Hatayî, Kaygusuz Abdal ve Nesimî gibi şâirlerin etkisinde kalmış olduğu bilinmektedir (Durbilmez 1996: 427-438). Elimizdeki bu bilgilerden hareketle Muhyiddin Abdal'ın 16. yüzyılda yaşamış olabileceğini kabul edebiliriz.
Muhyiddin Abdal'ın doğum yeri ile ilgili elimizde yeterli bilgi ve belge yoktur. Şâirimizin Aydın'dan Edirne'ye geldiği ve bugün mezarının bulunduğu ileri sürülen Çöke'ye yerleştiği ifade edilmektedir. Şiirlerinde geçen yer adlarından hareketle şâirimizin Aydın'da doğmuş olabileceğini söyleyebiliriz. Şâirimizin mezarının / türbesinin bulunduğu yer olan Hacıdanişment köyü halkının tamamına yakını, kaynak kişilerin ifadelerine göre, Aydın'dan gelmiştir. Rivâyetlere göre, Danişmentoğulları'nın bir beyi olan ve buraya Aydın'dan gelen Muhyiddin Baba'nın Hacı, Sarı, Süleyman adlarını taşıyan üç oğulu vardır. Muhyiddin Baba, bugün Muhittin Baba Tepesi olarak bilinen kalede yaşarken oğulları da Hacı talaşman / Hacıdanişment, Sarı talaşman / Sarıdanişment, Süleyman talaşman / Süleymandanişment adlarını taşıyan birbirine yakın üç ayrı yere yerleşmişlerdir. Bu üç köyün adının da Muhyiddin Baba'nın çocuklarının adından geldiği ileri sürülmektedir.
2. Muhyiddin Abdal Hakkında Yapılan Çalışmalar
Alevîlik-Bektaşîlik konulu hemen hemen bütün kaynaklarda ve çeşitli antolojilerde şâirimizden bahsedilmekte / şiirlerinden örnekler verilmektedir. Bununla beraber, şâirimizi ve şiirlerini konu alan müstakil çalışmaların birkaç makâleden ibâret olduğunu görüyoruz. Halbuki şâirimizin Muhyiddin Abdal Dîvânı adını taşıyan önemli bir eseri vardır. El yazması dîvânının dört nüshası tarafımızdan tespit edilmiş olup, hazırlamış olduğumuz "Muhyiddin Abdal Dîvânı, İnceleme-Tenkitli Metin" adlı doktora tezimizde, tenkitli metin transkripsiyonlu olarak verilmektedir (Durbilmez 1998). Tespit ettiğimiz nüshalardan başka, kaynaklarda adı geçen Sadettin Nüzhet Ergun ve Besim Atalay nüshalarının da olduğunu bilmekle beraber, bu nüshaların şimdi kimlerde / nerelerde bulunduğunu, kayıp olup olmadığını -şimdilik- bilmiyoruz.
Muhyiddin Abdal ile ilgili olarak ilk çalışma, Sadettin Nüzhet Ergun tarafından yapılmıştır. Ergun, 1928 yılında yazdığı "Muhittin Abdal ve Eseri" (Ergun 1928: 36-42) adlı makâlesinde, Muhyiddin Abdal Dîvânı'nın kendisinde bulununan nüshasındaki ipuçlarından hareketle şâirimiz hakkında bazı bilgiler vererek şiirlerinden örnekler sunmuştur. "Bektaşi Şâirleri" (Ergun 1930) ile "Bektaşi Şâirleri ve Nefesleri" (Ergun 1944) adlarını taşıyan kitaplarında da şâirimiz hakkında bilgiler veren Ergun, kendisinde bulunan ve "Abdalnâme" adıyla bilinen Muhyiddin Abdal Dîvânı'nın nüshasını, TDK tarafından yayımlanan sekiz ciltlik "Tarama Sözlüğü" (1988) için taramış, devrin dil özelliklerinin yer aldığı tespit edilen dörtlükleri / beyitleri örnek olarak vermiştir.
Muhyiddin Abdal hakkında önemli çalışmaları olan ikinci araştırmacı Vahit Lütfi Salcı'dır. Salcı, şâirimiz ile ilgili birkaç yazı yazdıktan1 sonra Edirne'de yayımlanmakta olan Damla dergisinde dokuz sayı devam eden ve "Edirne Halk Şairleri: Muhiddin Abdal" (Salcı 1942-1943) adını taşıyan uzun makâlesini yazmış; şâirimiz ile ilgili önemli bilgiler vererek Muhyiddin Abdal Dîvânı ' nda yer almayan bazı şiirleri de yayımlamıştır.
Muhyiddin Abdal hakkında çalışma yapanlardan biri de Bayram Durbilmez'dir. Durbilmez "Muhyiddin Abdal'ın Tuyug ve Mâniler'i" (Durbilmez 1996: 427-438) adlı makâlesinde şâirimizin hayatı hakkında kısa bilgiler vererek, Konya'da bulunan "Tuyug ve Mâniler" adlı on varak tutarındaki yazma eserin tanıtımını yapmış, burada yer alan 137 mâniyi yayımlamıştır.
Bunlardan başka Besim Atalay, Yahya Muhtar Dağlı ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın değişik kitaplarında da şâirimiz ile ilgili bilgiler verilmiş ve şiirlerinden örnekler sunulmuştur. Besim Atalay'ın "Bektaşîlik ve Edebiyatı" (Atalay 1340 / 1924) adlı kitabında Muhyiddin Abdal'ın 22 nefes ve 5 mânisi yer alırken, Yahya Muhtar Dağlı'nın "Bektaşî Tomarı ve Nefesleri" (Dağlı 1935) adlı kitabında şâirimizin hayatı hakkında bilgiler ve beş şiiri yer almıştır. Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Alevî-Bektaşî Nefesleri" (Gölpınarlı 1963), ve "Hurûfîlik Metinleri Kataloğu" adlı kitaplarında da şâirimiz ile ilgili bilgiler yer almakta; şiirlerinden örnekler verilmektedir2.
3. Seyrannâme
Muhiyddin Abdal'ın Seyrannâmesi adı verilen manzûme, bir süre sözlü kültür geleneği içinde dilden dile nakledildikten sonra yazıya geçirilmiştir. Manzûmenin ne zaman ve kim tarafından yazıya geçirildiğini bilmiyoruz. Muhyiddin Abdal Dîvânı'nın elimizde bulunan hiç bir nüshasında bu manzûmeye yer verilmemiş olması ve bu manzûmenin bir süre sözlü gelenekte yaşayarak bazı değişikliklere uğradıktan sonra yazıya geçirilmiş olması, sözü geçen manzûmenin gerçek şâirinin Muhyiddin Abdal olup olmadığı sorusunu beraberinde getirmektedir.
Saz ve tekke şâirleri / şiirleri konusunda araştırma yapanların sözlü kültür geleneğini de göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. Sözlü kültür geleneği içinde dilden dile aktarılan şiirlerde bir takım değişiklikler yapılabilmekte, aynı şiirler değişik şâirlere mal edilebilmektedir.
· Yaygın olan adların mahlâs olarak kullanılması;
· değişik saz / tekke şâirlerinin ortak mahlâs kullanması;
· aynı mahlâsı kullanan birden çok saz / tekke şâirinin bir kişi sanılması;
· bir saz / tekke şâirinin, gezginci olması sebebiyle, değişik yörelerde bir süre yaşaması sonucu aynı saz / tekke şâirinin değişik yörelere mal edilmesi ve ayrı ayrı saz / tekke şâirleri gibi gösterilmesi / kabul edilmesi;
· cönkleri, mecmuaları... vd. yazanların veya sözlü kültür taşıyıcısı olan kaynak kişilerin şiirleri başkalarına mal etmeleri ... vb.
gibi problemler, saz/tekke şâirleri/şiirleri ile ilgili araştırma yapanların karşısına çıkan problemlerden bazılarıdır3. Muhyiddin Abdal'ın Seyrannâmesi adı verilen manzûmenin kime ait olduğu sorusunu cevaplandırırken ve bu manzûmeyi incelerken de yukarıda bahsedilen hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.
Söz konusu Seyrannâme'den ilk olarak Vahit Lütfi Salcı bahsetmiştir. Salcı, Seyrannâme'den bahsederken:
"Son günlerde o ne millî bir manzûmesi elime geçti. Buna Alevîler Muhiddin Abdal'ın Seyrannâmesi adını vermişlerdir. Dikkate şayan bir manzûme. (...) Manzume elden ele çok gezmiş olduğundan istinsah bozukluğuna uğramış. Bazı yerlerinde hatalar görülüyor. Aslının öyle olmadığı muhakkaktır. (...) Çorlu kazasında bunun aslı olduğunu bana veren arkadaştan işittim. İlk fırsatta gidip bulmaya çalışacağım." (Salcı 1942: 6-7)
demektedir. Salcı, Muhyiddin Abdal'a ait olduğunu ileri sürdüğü Seyrannâme'yi yayımlarken bu manzûmeyi aldığı kaynak hakkında bilgi vermemiş, sadece manzûmenin elden ele çok gezmiş olduğundan dolayı istinsah bozukluğuna uğradığını belirtmiştir. Salcı bu manzûmenin orjinalinin Çorlu'da olduğunu söylemekle birlikte, kimde bulunduğunu belirtmemiştir.
Seyrannâme, onüç dörtlükten oluşmuş olup, hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla meydana getirilmiştir. Kafiye ve anlatım bozuklukları görülmektedir. Şiirin genelinde daha çok rediflerle kafiye yapılmaya çalışılmıştır. Şiirin ilk dörtlüğünün birinci ve üçüncü mısraları serbest (kafiyesiz) olup, ikinci ve dördüncü mısraları kendi arasında kâfiyelidir. İlk dörtlüğü bu şekilde bir kafiye örgüsüne sahip olan "Seyrannâme"nin diğer dörtlüklerindeki ilk üç mısraları, ayrı ayrı kendi aralarında, dördüncü mısralar ise birinci dörtlükteki ikinci ve dördüncü mısralarla kafiyelidirler. Yani kafiye örgüsü xaxa, bbba, ccca, ddda, eeea, fffa, ggga, hhha, ıııa, iiia, jjja, kkka, llla şeklindedir. Şiirin son iki dörtlüğünde de mahlâs yer almaktadır. Onikinci dörtlükte "Muhyiddin Abdal" mahlâsı yer alırken onüçüncü dörtlükte "Muhyiddin" mahlâsı yer almaktadır. Bu duruma Muhyiddin Abdal'ın pek çok şiirinde de rastlanmaktadır.
Muhyiddin Abdal şiirlerinde genellikle Kalenderî-Bektaşî-Hurûfî inançlarını dile getirmiş bir tekke şâirimizdir. Söz konusu ettiğimiz şiir bir "seyrannâme" olduğu hâlde dinî-tasavvufî unsurlar da taşımaktadır. Özellikle "Hak", "Kudret eli", "Hulkî Hasan [=Hz.Hasan]", "Muhammed Ali", "Erenler", "Oddan ıssı, kıldan ince erenler yolu", "Doğru yola varanlar" "Hakikat", "Gerçek er", "Yârenler", "Mânâ bahri", "kemâl" vb. gibi sözler / ifadeler dikkatimizi çekmektedir. Burada yer verilen dinî-tasavvufî ifadelerin benzerlerine Muhyiddin Abdal'ın başka şiirlerinde çokça rastlamaktayız. Bahsedilen şiirde yer alan "şar", "esirik", "savurganlı yel", "şikâr", "baz", "oddan ıssı" vb. gibi kelime / kelime grupları da Muhyiddin Abdal'ın yaşadığı yüzyıldan izler taşımaktadırlar.
Seyrannâme'de Edirne ve ilçesi Uzunköprü ile o devirde büyük bir yerleşim yeri olan Çöke; Kırkkilise [=Kırklareli] ve ilçeleri Babaeski, Burgaz [=Lüleburgaz]; Tekirdağ ve ilçeleri Ereğli [=Marmara Ereğlisi], Çorlu, Hayrebol [=Hayrabolu]; İstanbul ve Silivri ilçesi ile bugün İstanbul'un Çatalca İlçesi'nin Büyükçekmece bucağına bağlı Güzelce köyü, Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi, günümüzde Bulgaristan sınırları içinde olup bugün Khaskova adını taşıyan Hasköy gibi yer adlarına rastlıyoruz. Bu yer adlarından başka yine Balkanlar ve Trakya bölgesinde bulunan Beypınar, Balkan, Tanrı dağı, Kabaüyük, gibi yer adlarına da rastlıyoruz.
Muhyiddin Abdal Seyrannâme'ye:
Çöke'den temâşâ ettim
Beypınar'ın gölün gördüm
Balkan'ın Tanrı dağının
Boz bulanık selin gördüm
dörtlüğüyle başlamakta ve şiiri şu dörtlükle sona erdirmektedir:
Muhyiddin'im yârenlerin
Doğru yola varanların
Çökedeki erenlerin
Hoş sâhip kemâlin gördüm
Görüldüğü gibi, şâirimiz temâşâya Çöke'den başlamakta ve pek çok yeri gezdikten sonra tekrar Çöke'ye dönmektedir. Hacıdanişment köyünün eski adı Çöke'dir. Bu şiir gerçekten Muhyiddin Abdal'a ait ise, şâirimizin Edirne ile Kırklareli arasında bulunan Çöke'de yaşamış olduğu (Salcı 1942-1943) doğrultusunda ileri sürülen görüşü destekler mâhiyettedir. "Muhyiddin Baba Türbesi / Mezarı" olduğu söylenen yer Edirne'nin Lalapaşa ilçesine bağlı Hacıdanişment ile Vaysal köyleri arasında bulunan "Muhittin Baba Tepesi"ndedir.
Sonuç
Elimizde müellif hattı yazma nüshalar bulunmadığı sürece sözlü gelenekte yaşayarak bazı değişikliklere uğramış şiirler ve şâirleri hakkında değerlendirmeler yaparken ihtiyatlı olmalıyız. Muhyiddin Abdal adına kayıtılı "seyrannâme"de görülen kafiye ve yer yer anlatım bozuklukları, durak uyumsuzlukları vd. hususlardan hareketle bu şiirin bir süre sözlü gelenekte yaşayarak bazı değişikliklere uğrayıp, çok sonraları yazıya geçirilmiş olabileceğini söyleyebiliriz. Elimizde dört nüshası bulunan Muhyiddin Abdal Dîvânı da kanaatimize göre, şâirin kendisi tarafından tertip edilmemiştir. Ahmed Yesevî'nin hikmetlerinin kendisinden asırlarca sonra Yesevî dervişleri tarafından bir araya getirilerek Dîvân-ı Hikmet adlı bir eserde toplanmasına benzer bir şekilde Muhyiddin Abdal'ın şiirleri de Bektaşî dervişleri tarafından sözlü kaynaklardan toplanarak biraraya getirilmiş ve Muhyiddin Abdal Dîvânı oluşturulmuştur. Muhyiddin Abdal'ın şiirlerini derleyen / toplayan dervîşler muhtemelen şâirimizin bütün şiirlerini derleyememişlerdir. Şiirde geçen yer adlarından ve kısmen söyleyiş özelliklerinden hareketle -kesin olmamakla birlikte- "Seyrannâme" şiirini Muhyiddin Abdal'ın şiiri sayabiliriz. Bu şiir gerçekten Muhyiddin Abdal'ın olmasa bile, şâirimizin, şöhretini son yüzyıllarda bile devam ettirdiğini / bilindiğini göstermesi bakımından oldukça önemli bir belge niteliğindedir.
Sözlerime son verirken, saz ve tekke şâirleri / şiirleri konusunda araştırma yapanların sözlü kültür geleneğinin saz ve tekke şâirleri / şiirleri üzerindeki etkilerini göz ardı etmemeleri, kaynak şahısların verdikleri bilgilerde yanılgılar / yanlışlıklar olabileceğinin unutmamaları, cönk, mecmua vb. gibi yazılı kaynaklarda yer alan bilgilerin doğru olup olmadığını başka kaynaklarla, diğer ipuçları ile karşılaştırmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Ek: Muhyiddin Abdal'ın Seyrannâmesi
1. Çöke'den temâşâ ettim
Beypınar'ın gölün gördüm
Balkan'ın Tanrı dağının
Boz bulanık selin gördüm
2. Nesin öveyim şarının
Misli cennettir yerinin
Tekirdağ'ın, Ereğli'nin
Gâyet hızlı yelin gördüm
3. Bir söz diyeyim inanın
Şeklini pîrlere tanın
Şehr-i âzâm Edirne'nin
Mis kokulu gülün gördüm
4. Erenler Hulkî Hasan'ın
Mânâ bahrine düşenin
Hasköy'le Kırkkilise'nin
Muhabbetli dilin gördüm
5. Hayranım dağlı dilinin
Rengi hiç solmaz gülünün
Uzunköprü Hayrebol'un
Esirik bülbülün gördüm
6. Andan aşağı yalının
Mihri Muhamme Ali'nin
Güzelce, Gelibolu'nun
Boyu selvi dalın gördüm
7. Şerhin ideyim bu hâli
Sözümün nicesin bilin
Silivriyle İstanbul'un
Gâyet asîl ilin gördüm
8. Hakikat gerçek er isen
Hüneri türlüdür bunun
Kabaüyük'le Çorlu'nun
Savurganlı yelin gördüm
9. Nihâyeti olmaz sözün
Şikârı turnadır bazın
Babaeski'yle Burgaz'ın
Hak kudretten elin gördüm
10. Eyyâmı seher yâdının
Yemi şekerdir tûtînin
Mâhiyânın her seyrinin
Rûşenâ cemâlin gördüm
11. İki cihan hep doğrunun
Yeri mi olur eğrinin
Cân kuşu gönül murgunun
Zehi perr ü bâlin gördüm
12. Muhyiddin Abdâl'ım nice
Cihâna gelmiştir ance
Oddan ıssı, kıldan ince
Erenlerin yolun gördüm
13. Muhyiddin'im yârenlerin
Doğru yola varanların
Çökedeki erenlerin
Hoş sâhip kemâlin gördüm4
Notlar
1. Salcı 1934: 22-24; Salcı 1935: 169-172; Salcı 1940: 161-167.
2. Muhyiddin Abdal'dan bahseden veya şiirlerine yer veren yayınlar yukarıda saydıklarımızdan ibaret değildir. Meselâ: Özmen 1995:105-128 ve 632-634; Ütük 1984: 133-136...vd.
3. Bu konuda bilgi için bakılabilecek kaynaklardan bazıları şunlardır: Sakaoğlu 1985: 44-59; Elçin 1988b: 13-30; Dizdaroğlu 1979: 4-8; Koz 1987: 169-179; Yardımcı 1987: 264-272; Başgöz 1992; Durbilmez 1995: 196-204.
4. 2c: Salcı'da "Ereğli'yle Tekirdağın"; 7a: Salcı'da "Şerhin diyeyim bu hâlin"; 10c: Salcı'da "Mahiyanın her seyrânın", l0d: Salcı'da "ruşina..."; 13c: Salcı'da "Çöke'nin erenlerinin"
Kaynaklar
Atalay, Besim (1340 /1924): Bektaşilik ve Edebiyatı. İstanbul.
Başgöz, İlhan (1992): Karac'oğlan. Yeni Bilgilerle Üçüncü Baskı, İstanbul.
Boratav, Pertev Naili (1968): "Halk Şiiri" Türk Dili / Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı, nr. 207, Ankara.
Dağlı, Yahya Muhtar (1935): Bektaşi Tomarı ve Nefesleri. İstanbul.
Dizdaroğlu, Hikmet (1979): "Everekli Seyranî'ye Mal Edilen Bir Destan Üzerine" Türk Folkloru, nr. 2, Ankara.
Durbilmez, Bayram (1995): "Sorgunlu Halk Şâiri Sıtkı Baba" Tuncer Gülensoy Armağanı. (Haz. Ahmet Buran), Kayseri.
Durbilmez, Bayram (1996): "Muhyiddin Abdal'ın Tuyug ve Mânileri" Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, nr. 7, Kayseri.
Durbilmez, Bayram (1998): Muhyiddin Abdal Divânı, İnceleme- Tenkitli Metin. Basılmamış Doktora Tezi, Elâzığ.
[Ergun], Sadettin Nüzhet (1928): "Muhittin Abdal ve Eseri" Halkbilgisi Mecmuası, İstanbul.
Ergun, Sadettin Nüzhet (1930): Bektaşi Şairleri. İstanbul.
Ergun, Sadettin Nüzhet (1944): Bektaşi Şâirleri ve Nefesleri. İstanbul.
Elçin, Şükrü (1988a): Halk Şiiri Antolojisi. Ankara.
Elçin, Şükrü (1988b): "Halk Edebiyatımızda Kaynaklar Meselesi ve XVI'ncı Asır Ozanı Karacaoğlan" Halk Edebiyatı Araştırmaları, c.1. Ankara.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1963): Alevî-Bektaşî Nefesleri. İstanbul.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1973): Hurûfilik Metinleri Kataloğu. Ankara.
Koz, M. Sabri (1987): "Âşık Edebiyatımızda Ortak Mahlaslar Sorunu" I. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri (7-9 Mayıs 1983), Eskişehir.
Ocak, Ahmet Yaşar (1992): Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyıllar). Ankara.
Özmen, İsmail (1995): Alevi Bektaşi Şairleri Antolojisi, c.2. İstanbul.
Sakaoğlu, Saim (1985): "Âşık Edebiyatında Mısra Değişiklikleri ve Seyranî'nin Şiirlerinden Örnekler" Türk Dili , nr.397, Ankara.
Salcı,Vahit Lütfi (1934): "Halk Saz Şâirleri Hayat ve Eserleri" 6 Ok, yıl:1, nr.20, (30 Eylül), İstanbul?.
Salcı,Vahit Lütfi (1935): "Muhyiddîn Abdâl'ın Basılmamış Bir Kaç Nefesi" Halk Bilgisi Haberleri, yıl:4, nr.44, İstanbul.
Salcı,Vahit Lütfi (1940): "Kızılbaş Şâirleri II" Halk Bilgisi Haberleri, yıl:9, nr.103, (Mayıs1940), İstanbul.
Salcı, Vahit Lütfi (1942-1943): "Edirne Halk Şairleri:Muhiddin Abdal", Damla, c.1, nr.2-10, Edirne.
Tarama Sözlüğü, (1988). 2. Baskı, Ankara.
Ütük, Etem (1984): "Vahit Lütfi Salcı ve 'Trakya Şairleri'" Halk Kültürü- 1984/1, İstanbul.
Yardımcı, Mehmet (1987): "Halk Şiirinde Şairlere Mal Edilişlerin ve Tapşırma Benzerlikilerinin Yarattığı Karışıklıklarla Cönklerden Kaynaklanan Yanılgılar" İnönü Üniv. Sos. Bil. Enst. Dergisi, nr.1, Malatya.