SOSYOLOJİ VE KÜLTÜR
Prof. Dr. Nilgün ÇELEBİ *
Sosyolojide kültür konusunun sosyolojinin iki temel ontolojik yaklaşımında iki ayrı açıdan ele alındığı ileri sürülebilir. İlk ontolojik yaklaşım olan Holistik yaklaşımda kültür temelde veridir. Holistik yaklaşık içinde ele alınabilecek tüm sosyolojik yaklaşımlar, ki bunlar işlevselcilik, yapısal-işlevselcilik, yapısalcılık, vb. olarak sıralanabilir. Kültürü bireye dışsal olan, bireyin toplum içinde hazır bulduğu, öğrendiği, içselleştirdiği ,, kullandığı, kısmen geliştirdiği ve gelecek kuşaklara miras bıraktığı bir davranış örüntüleri-roller-ilişkiler-kurumlar ağı ile bunlara hayatiyet veren değer, inanç, ideal ve normlardan oluşan bir düzlem olarak alır. Söz konusu davranış örüntülerini, etkileşim formlarını, rol, kurum ve değerler toplamını belirleyen isi ethos’dur. Bir başka deyişle ethos belli bir kültürde yürürlükte olan değerler, normlar, inançlar, idealler ile davranış örüntüleri, rol ve kurumlarda somutlaşır. 1 Holistik yaklaşımlardan bir kısmı kültürün, giderek ethos’un, toplumdaki tüm birincil ve ikincil gruplara (birlik/örgütlere) karakterlerini veren vazgeçilmez bir nosyon olduğunu ve kültürün bu iki veçhesinin sadece analiz amacıyla bir diğerinden ayrı tutulabileceğini ileri sürer. Diğer bir kısmında ise, bunun tam aksi ileri sürülür ., kültürün davranış örüntüsünden kuruma uzanan ufku değer, inanç, fikir ağından koparılıp, kültür sadece bu ikinci küme öğelerden ibaretmiş gibi tanımlanır. Söz konusu diğer Holistik yaklaşımlar kültürü bu tür ayrıştırmanın ötesinde bir adım daha atar ve tanımadıkları kültürün ethos’ca değil fakat toplumdaki ekonomik ve giderek politik düzlemce belirlenen bir ideolojik bütün olduğu görünüşünü savunurlar.
Sosyolojideki Holistik yaklaşımların ilk grubu kültürün tanımlanmasında ikinci gruba göre, ilk bakışta, daha başarılı olarak görülmekle beraber, konuyu biraz daha yakından bakıldığında, ilk grubun kültürün dinamiğini yakalamada ikinci grupla aynı eksikliği paylaştığı ortaya çıkar. Zira ilk grupta kültür olarak somutlaşan ethos o denli güçlü bir enerji alanı olarak tanımlanmaktadır ki, bireyin bu güç alanı içindeki aktlerinin mevcut ethos’un çekiminden kurtulmasının mümkünlüğü için bir çıkış kapısı bulmak olanaksızlaşmaktadır. Bireyin içine doğduğu toplumdaki sosyalizasyonu süreci içinde kazandığı davranış örüntüleri, öğrendiği roller, rollerle gerçekleştirdiği sosyal ilişkiler, bunların örüntüleşmiş bir parçası olan kurumlar ile tüm bunlara hayatiyet veren değer ve fikirler, ideal ve normlar bireyi çepeçevre sarmakta, ve bireyden bunların gereklerini yerine getirmeleri beklenmektedir. Bu bakış açısından birey kültür tarafından kuşatılmıştır. Giderek bireyin sapma davranışları bile o kültür tarafından kurumsallaştırılmıştır.
Sosyolojideki diğer ontolojik yaklaşım grubunu Aksiyonel yaklaşım ve onun altında geliştirilen teoriler oluşturur. Sosyolojideki tarihsel gelişim Aksiyonel yaklaşımın Holistik yaklaşımın yerine geçmesi yönündedir. Bu yaklaşım içinde odak noktası aktördür. Buradaki aktör Holistik yaklaşımın yukarıda değinilen ilk grubun tanımladığı bir kültür içinde yaşar ama bu kültürün pasif bir içselleştiricisi değil, tersine bu kültürün aktif bir kurucusudur, değiştiricisidir, dönüştürücüsüdür, inşa edecisidir. Zira Aksiyonel yaklaşımda aktör inşa edendir. Bu genel eğilim içinde kültür artık ne bireyi ethos’un akımlarına kapılan zavallı bir böcek konumuna indirgeyen devasa bir güçtür ne de ekonomideki üretim ve mülkiyet ilişkileri tarafından determine edilen tali bir düzlemdir. Ya nedir? Kültür burada aktör tarafından doğrudan inşa edilendir. Kültürün aktörce inşa edilen olarak görülmesi, bir başka deyişle, kültürün insanla birebir ilişki içinde görülmesi, kültürün ister toplumun tümü ister alt yapısı tarafından belirlenen olmaktan çıkması demektir. Bireyin kültürle başka bir mekanizma yoluyla/aracılığıyla değil doğrudan yüzyüze gelmesi demektir. Bu bakış, kültüre diğer “sosyal” olanlar arasında bir özerk alan kazandırmaktadır. Kültür artık sadece aktör için aktörle birlikte var olandır. Kültür artık eski kuşaklar ya da alt yapının varlığı ile / sayesinde var olan değil aktör ile/sayesinde var olandır. Kültür, bu bakış açısı ile, artık canlı olandır, yaşayandır. Ve var olmak için sadece insanı gereksinmektedir. Kültür artık etnografik, folklorik malzeme değildir. Kültür küflenmiş olmaktan kurtulmuştur. Bundan böyle kültürü inceleyecek olan eski sandıkları açmayacak, ellerini naftalin tozlarına bulamayacaktır. Ya ne yapacaktır? Bu güne bakacaktır.
Günümüzde kültür şu beş temel süreç temelinde incelenmektedir. Tasarım, Kimlik, Üretim, Tüketim, Düzenleme. Bu beş temel süreç bir tür kültürel çevrim oluşturmakta, herhangi bir nesne bu beş açıdan analiz edilmektedir. 2
Tasarım dil, söylem ve imge yoluyla anlamın üretimi demektir. Dil, söylem ve özellikle görsel imge tasarım sistemleri olarak işleyişte bulunmaktadır. Bu noktada semiotik, psikoanalitik, antropolojik, sosyolojik vb. açılardan tasarım modelleri geliştirilmekte, bunlar yardımıyla tasarım bir göstergeleştirme pratiğine dönüşmektedir. Sözgelimi, milli kimliğin inşaasında fotoğrafın nasıl kullanıldığı, “öteki”kavramının popüler medyada nasıl ırkçı veya bir başka tarza dönüştürüldüğü, tüketim kültürü ve reklam söyleminde erkek kimliğinin veya başka bir kimliğin nasıl inşa edildiği, TV dizilerindeki gündelik olaylar örgüsünün kadın veya bir başka bakış açısı temelinde nasıl kurgulandığı, vb. gibi. Tasarımların analizi tasarımın içinde hangi değerleri, idealleri, inanç ve normları yeniden üretilen gözler önüne sermektedir. Bu ise, o tasarımın içinde üretilen kültürün ethos’unun karakterinin tespitine imkan vermektedir. Yine bu tasarımların analizi bize arkalarında yatan güç ilişkiler hakkında da bilgi vermektedir. 3
Yine kültür incelemeleri bize kimlik inşaası süreci hakkında da bilgi vermektedir. Global, yerel ve kişisel düzlemlerdeki kimliklerin bireyler tarafından ve yine bireyler için çeşitli yollardan nasıl inşa edildiği, sağlıklı birey, modern kadın, iyi yurttaş gibi kimliklerin kültüre nasıl ekildiği gibi sorulara cevaplar aranmaktadır. 4
Kültürün üretim, tüketim ve düzenlenimine ilişkin yapılan çalışmalarda ise, daha çok kültürün ekonomi ve politika ile bağlantıları üzerinde durulmaktadır. Kültür günümüz gelişmiş ülkelerinde artık büyük bir iş kolu olmuştur. Kültür, ticaret, sanayi ve hizmet dalıdır. Globalleşen ekonomideki kültürel ürünlerin üretilmesi, planlanması ve satılması, henüz globalleşme sürecinin aktif aktörleri olamayan ulusal ekonomilerin bu kültür ürün / metalara karış tavrı ilginç araştırma konuları arasında yer almaktadır. Ayrıca bu alanda yapılan çalışmalar kültür sanayinin bizatihi kendisinin bir kültürü olduğunu ve bu kültürün klasik mal ve hizmet üretimi kültürünü dahi etkileyip dönüştürmekte olduğunu gösterir niteliktedir. 5
Kültürün tüketimi ise, gündelik yaşamın vazgeçilmez bir yönü olup, bu bağlamda gündelik yaşamın üzerinde yürütüldüğü zaman ve mekan, evin değişen işlevi ve anlamı, kültürel tüketim ile özel-kamusal alan ilişkisi üzerinde durulmaktadır. 6
Kültürün günümüzdeki bu popülerliği kuşkusuz toplum yöneticilerinin de dikkatini çekmiş ve kültürle ilgili yeni politikalın geliştirilmesi girişimlerini gündeme getirmiştir. Burada temel sorular şunlardır: Kültür formal kontrol araçlarıyla nereye kadar düzenlenebilir, düzen altına alınabilir? Bu kontroller nasıl şekillendirilmelidir .? Kültürel çeşitlilik ve yayılmanın bu denli geliştiği ve global kültür sanayilerinin her yeri sardığı bu çağda böyle bir kontrol nasıl gerçekleştirilebilir? Düzenleyici kurumlar kamusal alana nereye kadar müdahale edebilir, böyle bir düzenleme boş zamana karışmak anlamına gelmez mi? Medyanın düzeni nasıl sağlanabilir? Cinsellik alanında pornografi ve sansürün çizgisi nasıl çizilmelidir? Globalizazyon sürecinde ulusal kimlikler ve kültürel emperyalizm çizgisi nasıl çizilmelidir? Çok kültürlülüğe karşı yerleşik kültürel kimlik ve vatandaşlık çizgisi nereden çekilmelidir? Bütün bunların üstüne, bir “kültür savaşı” var mıdır, olmalı mıdır? Varsa, bu nasıl bir savaştır; olmalı ise, nasıl yürütülmelidir? Global köyde savaş olur mu, olabilir mi? Bütün bunlara karşı düzenleme nasıl olmalıdır? Yeniden düzenleme ile mi yoksa daha az düzenleme ile mi tepki vermelidir? 7
Buraya kadar değinilenler güncel sosyoloji içinde kültürün ne olduğunun ve nasıl görüldüğünün özel bir tanıtımı idi. Bütün bunlardan sonra Türkiye’ye bakıldığında neler söylenebilir? Öncelikle belirtilmelidir ki burada kültürümüze ilişkin herhangi bir analiz yapılmayacaktır. Onun yerine “kültür” ile ilgilenmekle resmen görevli kılınan kurum ve kişilere bir çağrı yapılacak ve
1-Kültürümüzün ethos’unun neliği ve nasıllığı üzerinde doğru sözler söyleyebilme imkanına kavuşulmasında;
2- Kültür incelemelerinde geniş bir genç kuşak ilgisinin çekilebilmesinde;
3- Globalleşen dünyadaki post-kültür emperyalizminin bilinçsiz, pasif nesnesi olmaktan başka varoluş yollarının da bulunduğunun kavranması ve bu yolların neler olduğunun keşfedilmesinde sosyolojik bakış açısından yararlanılmasının gerekliliği vurgulanacaktır.
BİBLİYOGRAFYA
Du Gay, P. Vd. (1997) Doing Cultural Studies, London: SAGE.
Du Gay, P. (1997) Production of Culture/Cultures of Production, London: SAGE
Fichter, J. (1990) Sosyoloji Nedir ?, Çeviren: N. Çelebi, Konya; Selçuk Üniversitesi.
Hall, S. (1997) Represantation, London : SAGE.
Mackay, H. (1997) Consumptin and Everyday Life, London: SAGE.
Thompson. K. (1997) Media and Cultural Regulation, London:SAGE.
Woodward, K. (1997) İdentity and Difference, London:SAGE.
DİPNOTLAR:
* Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara-TÜRKİYE
1 Kültür, davranış örüntüsü, rol, etkileşim formu, kurum ve ethos arası ilişki için bakınız: (Fichter, 1990)
2 Temel kültürel süreçler için bakınız: (du Gay vd. 1997)
3 Tasarım konusunda bakınız: (Hall, 1997)
4 Kültür ve kimlik için bakınız (Woodwoord. 1997).
5 Kültür üretimi için bakınız: (du Gay, 1997).
6 Kültür üretimi için bakınız: ( Mackay, 1997).
7 Kültür düzenlemesi için bakınız : (Thompson. 1997).
e-kaynak: http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/turkkong4-4/tk4-4-15-celebi.htm