Fuzûlî, zaman engelini aşarak zirvedeki yerini koruyabilmiş sayılı şiir ustalarındandır. Onun şiirleri, özellikle şiirlerinden bazıları her dönemde sevilmiş, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşabilmişlerdir. Fuzûlî’nin şiirlerini, yüzyılları geride bırakarak kalıcı kılan acaba hangi özellikleridir? Değişen topluma ve kültüre rağmen, söz konusu şiirler nasıl olmuş da yaşayabilmişlerdir? Şimdi bu sorulara onun üslûp özelliklerine bakarak cevap vermeye çalışalım.
Söze, şiirde kalıcılığın etkileyiciliğe bağlı olduğunu hatırlatarak başlayalım. Etkileyicilik ise bilindiği gibi, şiirin hem anlam hem de anlatım yönünden bazı değerler taşımasıyla mümkündür. Bununla şiirin anlam ve anlatım olarak bir bütün olduğunu vurgulamak istiyoruz. Yani şiirin düşünce ve duygu yapısıyla bu yapıyı ören dili arasında birbirinden ayrılmaz girift bir bağ bulunmaktadır. Etkileyici, dolayısıyla kalıcı şiir, hem anlam özelliğine hem de anlatım inceliğine ve olgunluğuna sahip olan şiirdir. Biz bu bildiride daha çok Fuzûlî’nin şiirlerini yaşatan dil yapısı, anlatım teknikleri üzerinde duracağız. Bu dil yapısının Fuzûlî’nin şiirlerini etkileyici kılarak onların günümüze kadar gelebilmelerinde önemli bir payı vardır. Şimdi Fuzûlî’nin üslûbu içinde şiir dilini nasıl yoğurduğunu, hangi anlatım tekniklerinden yararlandığını tanıtmaya çalışalım.
Şiiri çekici ve kalıcı yapan anlatım özelliklerinin başında şüphesiz doğal söyleyiş gelir. Bu doğal söyleyiş, çoğu zaman günlük konuşma dilinin anlatım yollarından yararlanılarak gerçekleştirilir. Konuşma dili, dolaysız ve kısa anlatımla etkilemeyi esas alır. Bu nedenle günlük konuşma dili içinde, kısa ve devrik cümlelerle, soru cümleleri kullanımına, deyimlere, kalıp ifadelere, hitap ya da seslenme kelimelerine vb. yer verilir. Konuşma dilinde tonlama ve vurgu önemlidir. Öteden beri söz konusu bu unsurların şiirde kullanımıyla konuşma dilindeki doğal, rahat, zorlamadan uzak söyleyiş, şiirin daha etkileyici, dolayısıyla kalıcı olmasını sağlamaktadır. Divan’a, özellikle gazellere, konuşma dilinin kullanımı açısından baktığımızda birçok beyitte konuşma dilinin saydığımız özelliklerinden birinin ya da birkaçının varlığını hemen görürüz. Örneğin hepimizin bildiği ünlü murabba’ına bakalım:
Perîşân-hâlin oldum, sormadın hâl-i perîşânım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbîr-i dermânım
Ne dersin, rûzgârım böyle mi geçsin güzel hânım
Gözüm, cânım efendim, sevdiğim devletli sultânım
................
Öyle ra’nâdır gülüm serv-i hırâmânın senin
Kim gören bir kez olur elbette hayrânın senin
Görüldüğü gibi bu dizelerde konuşma dilinin kısa, doğal, dolaysız anlatımına, devrik cümle ve soru cümlesi kullanımına yer verilmiştir. Ama bunların yanı sıra şiiri esas çekici kılan gözüm,canım efendim, devletli sultanım, gülüm gibi konuşma dilinin hitaplarının kullanılışı olmuştur. Bu sesleniş kelimelerinin, tonlama bakımından şiirde önemli ahenk unsuru sağladığını da göz ardı etmemek gerekir. Aynı murabba içinde yer alan;
Gözümden dem-be-dem bağrım ezip yaşım kimi gitme
Seni terk etmezem çün ben beni sen dahı terk etme
beytinde de gözden kaybolmak anlamında gözden gitmek,bağır ezmek gibi deyimlerin kullanılışının yanı sıra; söz tekrarları ve devrik cümle kullanımıyla konuşma dilinin sade, doğal anlatımının sağlandığı görülmektedir.
‘Akl yâr olsaydı terk-i ‘aşk-ı yâr etmez m’idim
İhtiyâr olsaydı râhat ihtiyâr etmez m’idim
beytinde de soru cümlelerinin kullanımıyla konuşma dilinin doğallığı sağlanmıştır.
Gelir olsan kılarım ferş-i rehin perde-i çeşmim
Dahi nem var ‘azîzim, göze karşı sana lâyık
beytinin ilk mısaında gelir olmak, ferş-i reh kılmak gibi deyim kullanımlarının yanı sıra beytin ikinci mısraındaki “Dahi nem var azîzim” ifadesinde yer alan dahi nem var, kalıp soru cümlesi ile azizim hitabı beyitte konuşma dilinin kıvraklığını verirken, özellikle azizim kelimesine hem sevgiliye hitap hem de benim değerli olarak sana verecek gözümün perdesinden başka neyim var, anlamının yüklenmesi suretiyle sağlanan anlam zenginliği de beyti daha bir güçlü kılmıştır. Yine;
Câna meylin var ise hükmeyle teslîm eyleyem
Pâdşâhım ben senin bir bende-i fermânınam
Bin cân olaydı kâş men-i dil-şikestede
Tâ her biriyle bir kez olaydım fidâ sana
beyitlerinde de “hükmeyle, teslim eyleyem”, “Pâdşâhım ben senin bir bende-i fermânınam” (emir kulunum) ve alttaki “Keşke bin canım olaydı da her biriyle, sana bir daha canımı vereydim” örneklerinde görüldüğü gibi Fuzûlî konuşma dilinin rahatlığını yakalamıştır.
Fuzûlî yukarıda örnek verdiğimiz beyitlerde; konuşma dilinde çok rastlanan ikinci kişiye hitap, seslenme biçimindeki kullanımlara yer vermiştir. Şairin ayrıca hasbıhal yollu,kendi kendisiyle konuştuğu ya da ortaya seslendiği, güçlü şiirleri de bulunmaktadır.
Gamım pinhân tutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı
Yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Kimse yok çizgine girdâb-ı belâdan gayrı
Ben kimim bir bî-kes ü bî-çâre vü bî-hânumân
Tâli’im âşufte ikbâlim nigûn bahtım yaman
beyitlerinde görüldüğü gibi şair kendisiyle ya da ikinci kişi olmaksızın ortaya seslenerek konuşmaktadır.
Fuzûlî’nin şiirlerinin günümüze ulaşmasında katkısı olduğuna inandığımız onun konuşma dili kullanımıyla ilgili bu bölümü ünlü musammat gazeliyle bitirelim:
Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd eder ihsân
Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı
Fuzûlî, bu beyitlerde de “usandırdı, usanmaz mı”, “yandı, yanmaz mı” kelimeleriyle sağladığı tezatlı anlatım ve “cefâdan yâr usanmaz mı?”, “niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı?” şeklindeki soru cümlelerinin kullanımıyla konuşma dilinin doğal, rahat söyleyişini yakalamıştır. Bu beyitlerin dikkat çekici başka bir özelliği de “usandırdı, usanmaz mı, yanmaz mı” ve “cânân, ihsân, dermân” kelimeleriyle kurulan kafiye ilişkisiyle iç ahengin sağlanmış olmasıdır. Ses tekrarları şiirde ritmin daha doğru bir ifadeyle iç ahengin doğuşuna neden olmaktadır. Kafiyenin de bir çeşit ses tekrarı olması nedeniyle şiirdeki musikinin sağlanmasındaki önemi ortadadır. Sağlanan bu iç ahenk ise şiirin ses değerini artırdığı gibi, hatırlanmasında da etkili olmaktadır. Nitekim Fuzûlî’nin hepimizin hafızasında yer etmiş bu ünlü gazelinin yüzyıllar boyu hatırlanmasında musammat gazel oluşunun yani ahengi sağlayan vezin ve kafiye bakımından eşit parçalara bölünmesinin payı vardır.
Buraya kadar, Fuzûlî’nin konuşma dilinin değişik özelliklerini kullanarak şiirlerinin anlatımını okuyucuya, dinleyene daha yakın, daha sıcak kıldığını bu yakınlığın da şiirlerinin unutulmamasına zemin hazırladığını söylemeye çalıştık. Öte yandan büyük şairin, konuşma dili aracılığıyla ya da onunla birlikte şiirlerinde kullandığı başka bir üslûp özelliği daha vardır. O da Fuzûlî’nin anlatımındaki içtenliktir. Fuzûlî içtenliği, doğallığıyla, sade, iddiasız, alçakgönüllü dil kullanımıyla gerçekleştirir. O, Leylâ vü Mecnûn ’un bazı bölümleri de dahil, şiirlerinin birçok beytinde alttan alan, iddiasız, daha doğru bir ifadeyle alçakgönüllü bir ses tonuyla konuşur. Konuşma dili kullanımıyla da ilgili olan bu ses tonu, bu üslûp özelliği onun şiirlerini, okuyucuya yaklaştırmış, şiirle okuyucu arasında rahat iletişim kurulmasına ve şiirlerinin çoğunun zamanı geride bırakarak günümüze ulaşmalarına yardımcı olmuştur.
Efendim pâdşâhımsın kime varıp edem şekvâ
Bana çok cevr u zulm etdin sana senden şikâyet var
beytinde sevgiliye alttan alan bir dille sitem ettiğini görürüz. Leylâ vü Mecnûn ’da;
Ben hem hacîlim bu mâcerâdan
‘Âcizlere kıldığım cefâdan
Hakkâ bu değildi i’tikâdım
Kim hâsıl edem ben öz murâdım
Bir sınmışa mûmiyâ dilerdim
Bir hasta için şifâ dilerdim
sözleriyle bir kabile reisini, esir aldığı başka bir kabile reisiyle konuşturur. Reis, yaptığı kötülükten utanç duymaktadır. Çünkü onun asıl istediği bir yaralıyı iyileştirmek, bir hastaya şifa vermektir. Gene Leylâ vü Mecnûn ’un sonunda aynı şekilde ağırbaşlı, feleğin getirdiklerine boyun eğmiş, mütevazı Fuzûlî’yi buluruz;
Çün ehl-i vekâr u neng ü ‘ ârım
Cevrinle hemîşe hâr u zârım
Devrân ki beni mezâda saldı
Bilmem kim idi satan kim aldı
Yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Kimse yok çizgine girdâb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
Yukarıdaki son iki ünlü beytinde de yalnızlık duygusu gene aynı, iddiasız, çaresizliğin kabul edildiği bir anlatımla verilir. Fuzûlî’de bu çaresizlik bazen de yakarış olur. Şair, güçsüzlük, çaresizlik karşısında eziktir:
İsteyip bir çâre çok yeldim yüğürdüm her yanı
Rahm edip bir kimse, imdâd etmedi mutlak bana
Çâresiz kaldım mürüvvet isteyü geldim sana
Rahm kıl devletli sultânım mürüvvet çağıdır
Derdimi âlemde pinhân tuttuğum nâ-çârdır
Uğrasaydım bir tabîbe âşkâr etmez m’idim
Kısacası, Fuzûlî’nin şiirlerinin günümüze kadar ulaşmasında bu içten, coşkulu ve yakaran anlatımın payı olduğu bir gerçektir.
Şiiri kalıcı kılan önemli bir başka nitelik de anlatım yoğunluğudur. Kısa anlatım, az kelime kullanarak duygu ve düşünce aktarabilme genelde şiirin ayrılmaz meziyetidir. Şiirin ezberlenme, hatırda kalma özelliği de dikkate alındığında kısa anlatımın gerekliliği ortadadır. Ancak, bizim burada asıl değinmek istediğimiz, yalnızca şiirde kullanılan kelime ya da mısra sayısının azlığı değildir. Çünkü, şiir dilindeki etkileyici, yoğun anlatım esas itibariyle düşünce, hayal ve coşkunun anlatımında kelimeleri en değişik ve etkileyici bağlantılar içinde yerli yerince, öz olarak kullanma işidir. Daha kısa bir ifadeyle yoğun ya da özlü anlatım az sözle, ama değişik düşünce ve duygu değerleri yaratan kelimelerin seçilerek düzenlenmesi işidir. Burada, eskilerin tenazur adını verdikleri, beyitte kelime, ibare, ifade simetrisi kurma ustalığıyla, kelime ilişkisine dayalı tenasüp ve leff ü neşr gibi söz sanatlarının da işin içerisine girdiğini hatırlatalım. Bilindiği gibi eski şiirimizde kelime seçimi büyük önem taşımaktaydı. Beyit için kelime seçimi, kelimenin aruz kalıbı içindeki yeri, başka kelimelerle kuracağı anlam ve ses ilişkisi göz önünde tutularak yapılırdı. Bunun amacı ses ahengini sağlamanın yanı sıra, çeşitli söz sanatları aracılığıyla değişik çağrışımlara, anlam zenginliklerine ulaşmaktı. Sözü esas konuya yani Fuzûlî’nin şiirlerindeki anlatım yoğunluğu konusuna getirerek; onun söz konusu ettiğimiz anlatım yoğunluğunu şiirlerinde ustalıkla kullandığını öncelikle belirtmemiz gerekir. Büyük şairin, günümüzde hâlâ sevilerek okunan bazı şiirleri, lirizmle özlü dilin yani yoğunlaştırılmış anlatımın birlikte başarıyla kullanıldığı örneklerdir. Onun aşk anlayışını anlattığı ünlü kıtasının beyitleri, -özellikle ikinci beyti- bu bakımdan dikkate şayandır:
‘İlm kesbiyle pâye-i rif’at
Arzû-yı muhâl imiş ancak
‘Aşk imiş her ne var ‘âlemde
‘İlm bir kîl u kâl imiş ancak
Bu kıtada kelime tasarrufunun yanı sıra şekil ve vezinde de kısalığa gidilmiş ama kıtanın etkileyiciliği, kelime, mısra sayısı, kısa aruz kalıbı kullanımından çok aşkın, ilimle karşılaştırılarak, üstünlüğünün vurgulanmasında kullanılan anlatım yoğunluğuyla sağlanmıştır. Gene ünlü,
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
beytinde de değişik bir hayalle ilgisizlik ve yalnızlık duygusu özlü bir şekilde anlatılmıştır. Burada sözü geçmişken, hayalin, şiiri şiir yapan önemli unsurlardan olduğunu ve hayalden şairin yakaladığı, kendine münhasır bir yorumun anlaşılması gerektiğini, onun tasvir olmadığını söyleyelim. Değişik, yeni hayaller, şiirin etkileme gücünü, dolayısıyla yaşama şansını artırır. Fuzûlî’nin yukarıdaki beyitte olduğu gibi, çok sevilen, tanınmış başka beyitleri arasında da hayal yönünden değişik ve başarılı olanlar bulunmaktadır. Örneğin,
Âşiyân-ı mürg-i dil zülf-i perîşânındadır
Handa olsam ey perî gönlüm senin yanındadır
beytinde kullanılan değişik hayal (imaj)in verildiğini görüyoruz. Âşığın gönlünün sevgilinin saç tellerine takılması, divan şiirinde sık rastlanan bir imajdır. Ancak bu kez saç dağınıklığı şairde çer çöpten yapılmış kuş yuvası imajını çağrıştırmıştır. Dağınık saç içine gönül kuşu yuva yapmıştır. Bu değişik bir hayaldir ve beytin beğenilip yaşatılmasında etkisi olmuştur. Ancak, aşığın sevgiliye sadakatinin vurgulandığı beytin başarılı ve etkileyici beyit olmasında seçilen hayal kadar kullanılan âşiyân, mürg, zülf, perîşân, dil, gönül gibi kelimelerin seçimi ve bu kelimelerin istif edilişinin payı da küçümsenemez.
Fuzûlî’nin şiirlerini etkileyici ve kalıcı yapan başka bir anlatım özelliği de onun şiirlerinde çok sık rastlanan tezatlı kelime ve anlam kullanımıdır. Bilindiği gibi şiirde düşünce ve duyguların anlatımı sırasında birbirine zıt kavramlı kelimelerin, durum ve olayların bir araya getirilişi anlatımı daha güçlü, daha etkileyici yapmaktadır. Fuzûlî pek çok şiirinde söz konusu tezatlı kullanımdan yararlanmaktadır. Örneğin;
Kılma dermân kim helâkim zehri dermânındadır
beytinde derman ve zehir kelimelerinin kullanımıyla aşk derdinden memnun olup tedavi istememe durumu, ayrıca tedavi edilmekle âşığın manen öleceği düşüncesinde tezatlı anlatıma gidilmiş ve bu anlatım ihtiva ettiği anlam örgüsünün yanı sıra beyti başarılı yapmıştır. Aynı gazelin bir sonraki,
Çekme dâmen nâz edip üftâdelerden vehm kıl
Göklere açılmasın eller ki dâmânındadır
beytinde de yer-gök tezadı yapılmıştır. Çünkü etekte olan el yerdedir, göklere açılmaktadır.
Öyle sermestim ki idrâk etmezem dünyâ nedir
Ben kimim, sâkî olan kimdir mey ü sahbâ nedir
Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterim
Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir
ünlü beyitlerinde de şair çelişik duyguların kaynağı olan gönlünün durumunu, iç çatışmasını başarıyla anlatmaktadır. Bu beyitlerde Fuzûlî sevgiliden çılgın gönlü için dilekte bulunmakta ama dileğinin ne olduğunu da bilmemektedir. Fuzûlî’nin zıt anlamlı kelimelerle şiirine güç kattığı birkaç örnek daha verelim.
Gitti başından gönül ol serv kaddin sâyesi
Ağla kim idbâra tebdîl oldu ikbâlin senin
beytinde idbâr ile ikbâl kelimeleri,
Dem-â-dem cevrlerdir çekdiğim bî-rahm bütlerden
Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasın yâ Rab
beytinde kâfir müselman kelimeleri,
Demen kim ‘adli yok yâ zulmü çok her hâl ile olsa
Gönül tahtına andan gayrı sultân olmasın yâ Rab
beytinde adl ve zulm kelimeleri,
Harâb olan gönül ey büt senin makâmındır
Tegâfül eyleme birkaç taş ile âbâd et
beytinde ise harâb ve âbâd kelimeleri arasında kurulmuş olan tezat ilişkisini görüyoruz. Kelime tezatlarının şaire daha çarpıcı, daha etkileyici bir anlatım yolu açtığı kesindir. Ancak Fuzûlî’de kelime tezadından çok, anlam karşıtlığına dayanan anlam tezatları daha yoğun olarak kullanılmıştır. Söz konusu anlam karşıtlığının değişik yollarla yapıldığını görmekteyiz. Örneğin,
Cânı kim cânânı için sevse cânânın sever
Cânı için kim ki cânânın sever cânın sever
beytinde söz tekrarı aracılığıyla ahenk sağlandığı gibi ilgi can ve cânân kelimeleri üzerine çekilmiş; neden-sonuç ilişkisi kurularak “canını seven cananını sevmez” düşüncesi vurgulanmıştır. Bu düşünce vurgulanırken kullanılan tezatlı anlatımla da beytin etkileyiciliği ve kalıcılığı gerçekleştirilmiştir. Kısacası bu beyitte anlam karşıtlığı neden-sonuç ilişkisi üzerine kurulmuştur. Aşağıdaki beyitte ise gerçek neden saptırılarak yani hüsn-i ta’lil yoluyla karşıt anlatım sağlanmıştır;
Mu’anber sünbülünden almadan bû olmadım rüsvâ
Bu rüsvâlık bana senden değil bâd-ı sabâdandır
Bu beytin anlamına bakacak olursak; “Amber kokan saçından koku almadan âleme rüsva olmadım. Bu rüsvalık bana senden değil, sabah yelinden geldi” ifadesiyle hüsn-i ta’lil yapılmış ve beytin etkileyiciliğini sağlamakta biri ötekine karşıt olan anlamlardan yararlanılmıştır. Durum aşağıdaki beyitte de aynıdır. Burada da gene değişik bir neden yaratılarak cefa-vefa tezadına dayalı birbirlerine ters düşen anlamlardan yararlanılmıştır.
Vefâ resmin unutmuşsun diye incinmezem, zîrâ
Bu kim benden cefâ kem eylemezsen hem vefâdandır
beytinde,” vefa adetini unuttuğun için sana gönül koymam; çünkü bana ettiğin cefayı azaltmaman vefa nişanesidir” denmektedir.
Aşağıdaki beyitte ise Fuzûlî, daha farklı bir anlatım tekniği kullanarak anlam karşıtlığı sağlamıştır. Bu beyitte, örnek getirme yani bir çeşit irsal-i mesel yoluyla anlatımda karşıtlık sağlanmıştır:
Her gün açar gönlümü zevk-i visâlin yenleden
Gerçi güller açmağa her yılda bir nev-rûz olur
Beyitte görüldüğü gibi; “Yılda yalnızca bir kez güllerin açtığı nevruz olur ama sana kavuşma zevki gönlümü her gün açar.” denmektedir. Aynı şekilde;
N’ola zâhid bilse küfr-i zülfün imân olduğun
Şimdi görmüşler midir kâfir müselmân olduğun
beytinde de şair; “Keşke zahid senin saçının karanlığının iman (aydınlık) olduğunu bilseydi, ama bilemez. Çünkü bu zamanda kâfirin Müslüman olduğu görülmüş müdür? ” diyerek “küfr, iman, kâfir, Müslüman” tezadı yapıyor ve gene örnek vererek beyitteki olumsuz anlamı, yani zahidin sevgiden nasip alamayacağını anlatıyor. Fuzûlî’nin şiirlerini güzel ve kalıcı yapan anlatım ustalıklarından tezatlı anlatım konusunu onun ünlü müseddesinden vereceğimiz örnek beyitlerle bağlayalım:
Hakîr bakma bana kimseden sağınma kemem
Fakîr-i pâdşeh-âsâ gedâ-yı muhteşemem
. .........
Eğerçi müflis ü pest ü muhakkar u dûnem
Dem-â-dem öyle hayâl eylerem ki Kârûn ’em
Kısacası bu beyitlerde de şair dış görünüşü ile iç coşkusunun, duygu zenginliğinin karşıtlığını başarılı bir dille anlatır. Konuyla ilgili son olarak tezada dayalı anlatımın şiirde beklenmeyen ya da alışılmamış bağdaştırmaya neden olduğunu bu durumun da şiirin etki gücünü artırdığını söyleyelim. Yani şairin buradaki esas başarısı; söz konusu alışılmamış ya da beklenmeyen bağlantıyı kurabilme gücündedir.
Fuzûlî’nin şiirlerinin günümüze ulaşmasında etkisi olan başka bir anlatım ustalığı da onun şiirlerinde kullandığı kelime ve anlam tekrarlarıdır. Büyük şair, birçok şiirinde ahengi sağlamanın yanı sıra verilmek istenen duygu ve düşüncenin vurgulanmasında, daha doğrusu anlamın pekiştirilmesinde sık sık tekrarlara başvurur. Fuzûlî Dîvânı ’nda kelime ve anlam tekrarlarının bulunduğu birkaç örnek verelim:
Ey gül ne ‘aceb silsile-i müşg-i terin var
Ve’y serv ne hoş cân alıcı işvelerin var
Leblerin tek la’l ü lafzın tek dür-i şeh-vâr yoh
La’l ü gevher çok lebin tek la’l-i gevher-bâr yoh
“Dudakların gibi yakut, sözün gibi değerli inci yok; gerçi yakut ve mücevher çok ama dudakların gibi mücevher yağdıran yakut yok.”
Bilmez idim bilmek ağzın sırrını düşvâr imiş
Ağzını derlerdi yok dediklerince var imiş
“Ağzının sırrını bilmenin zor olduğunu bilmezdim; ağzının olmadığını söz etmediğini, konuşmadığını ve küçük olduğunu söylerlerdi; dedikleri kadar varmış.”
Dehenin derdime dermân dediler cânânın
Bildiler derdimi yokdur dediler dermânın
Baştan beri söylediklerimizi toparlayacak olursak; şiir, anlam ve anlatımıyla bir bütündür. Geçmişten günümüze gelebilmiş şiir örnekleri özgün duygu ve düşünceye, evrensel konulara yer vermelerinin yanı sıra dilin gücünden de yaralandıkları için yaşayabilmişlerdir. Bu söylediğimizi biraz daha açacak olursak: Sevilmiş, unutulmamış başarılı şiirlerde çoğunlukla anlam bakımından özgün düşünce, duygu ve hayalle her dönemde geçerli konu varlığına dikkat edilir ya da daha doğrusu edildiği görülür. Ayrıca, zamana karşı koyabilmiş şiirlerde, söyleniş bakımından da içtenlik, konuşma dilinin imkânlarından yararlanma, kısa ve yoğun anlatım, kelime ve anlam karşıtlıklarıyla tekrarlarının kullanımı, kafiye, vezin ses tekrarı gibi ahenk unsurlarından yararlanma esastır.
Fuzûlî, şiirde anlamla anlatımın bütünlüğünü her ikisini de ustaca kullanarak sağlamış ünlü şairimizdir. Şiirlerinin etkileyici ve günümüze ulaşabilmiş olmalarının nedeni de önemli ölçüde buna dayanmaktadır. Kendine özgü farklı bir dili, farklı üslûbu vardır. Onun bu farklı üslûbunun yaratılmasında ise yukarıda sözünü ettiğimiz anlatım yollarından yararlanmasının katkısı olmuştur.
Özetlersek Fuzûlî konuşma dilinin kısa cümle, devrik cümle, soru cümlesi kullanımından yararlanmıştır. Ayrıca, şiirlerinde konuşma dilinin seslenme kelimelerini, deyimleri, vurgu ve tonlamasını kullanmıştır. Şiir dilinde anlam ve ses yönünden iyi düzenlenmiş kelime kullanımıyla sağlanan yoğun anlatımdan yararlanmıştır. Etkileyiciliği sağlayan tekrarlara ve tezatlı kullanımlara yer vermiştir. Özellikle söz tekrarlarından şiirde ahengi sağlamakta yararlanmıştır. Şiirlerinin yaşayabilmiş olmasında da içten, sade, alçakgönüllü dil kullanımının payı vardır. Onun alçakgönüllü, iddiasız anlatımı şiirlerini yalnız günümüze taşımakla kalmamış aynı zamanda etki alanını genişletmiştir. Sözün kısası, onun değişik çevrelerce tutulup sevilmesinde bu anlatım ustalıklarının payı büyüktür.
Fuzûlî Kitabı
(500. Yılında Fuzûlî Sempozyumu Bildirileri, İst.1996)