Söze bir sözlüğün ön sözünden alıntı yaparak girelim: Mustafa Nihat Özön , Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü adlı, zamanımızdan takriben yarım yüzyıl önce yayımlanmış olan eserinin ön sözünde, edebiyat terminolojimizin tarihiyle ilgili şu bilgiye yer verir: "Edebiyat-ı Cedide Batı anlamındaki tenkid üzerinde epey çalışmıştır. Tenkid tarihi çalışanlar, üsluplar üzerine bazı önemli yazılar çevirdikleri gibi tenkid örnekleri denecek şekilde bazı çevirmeler de yaptılar. Fakat bu işin tekniğinden söz edilmiyor, terim diye bir şey düşünülmüyordu. Bu temel kurulmadıkça da tenkid denen şey, temelsiz, köksüz bir söz kalabalığı sınırını aşamıyordu." Mustafa N. Özön , bu söyledikleriyle bize öncelikle edebiyat çalışmaları açısından terimlerin önemini vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, terimler üzerindeki çalışmaların, edebiyat inceleme, araştırma ve eleştiri çalışmalarıyla birlikte başladığı ve terim konusundaki çalışmaların geçmişinin pek eskilere gitmediği bilgisini verir.
Bugün dilimizde kullandığımız edebiyat terimleri, üç ayrı kaynaktan gelmektedir. Söz konusu terimlerin bir kısmı, ıstılahat-ı edebiyye olarak bilinen geçmişten günümüze yaşayabilmiş; -çoğu Arapça-Osmanlıca terimlerdir. Eski dilden gelme terimlerle birlikte, günümüz edebiyat terimleri arasında, Batı dillerinden dilimize geçmiş terimler vardır. Ayrıca, dilimizde çoğu Osmanlıca terimlere karşılık olarak türetilmiş Türkçe terimler bulunmaktadır. Kısacası bugün edebiyat incelemelerinde kullanılan bir hayli terim vardır. Cumhuriyet dönemi terim çalışmalarının, yukarıda değinildiği gibi, çok eskilere gitmeyen bir geçmişinin olmasına karşın, terimlerde belli bir sayısal çoğunluğa ulaşılmış olması, aslında olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ancak günümüzde, terimlerin kullanımındaki artışla birlikte, başka alanlarda olduğu gibi edebiyat alanında da terimlerle ilgili bazı sorunların yaşandığı görülmektedir.
Günümüzde kullandığımız edebiyat terimlerinin, Türkçe olanlarının yanı sıra önce Doğu (Arapça), sonra Batı kaynaklı değişik dillerden geldiğini söyledik. Çoğu Fransızca olan Batı kaynaklı terimlerin bir kısmı, dilimize girdikten sonra Osmanlıca terimlere karşılık olarak, onların yerine kullanılmaya başlanmış; böylece, eski terimlerin bir kısmı zaman içinde kullanımdaki önemini yitirmiştir. Örneğin, Batı’dan belâgat karşılığı retorik (Fr. rhetorique); bedi'yat ya da hikmet-i bedayi' karşılığı estetik (Fr. esthetic); şiir sanatı karşılığı poetika; hayal karşılığı imaj (Fr. image); muaheze ve tenkit karşılığı krıtik (Fr. ciritique) vb. girmiş ve kullanılmaya başlanmış; bunlardan bazıları da daha sonra, Türkçe terimlerle karşılanmıştır. Hayal, imaj ve imge ya da tenkit, krıtik ve eleştiri örneklerinde olduğu gibi... Bununla birlikte, sözünü ettiğimiz Batı kaynaklı bu terimlerin, divan edebiyatı çalışmalarında, Osmanlıca terimler aleyhine kullanıma girdiğini de söyleyemeyiz. Batı dillerinden alınmış karşılıkları olan belâgat, hayal, tenkit, şiir sanatı gibi eski dilden gelme terimler hâlâ ağırlıklı olarak kullanımdadır.
Cumhuriyet döneminde, Arapçadan dilimize geçmiş olan edebiyat terimlerinin -özellikle konumuz gereği sözü edilen divan edebiyatı terimlerinin- yerlerini Batı kaynaklı terimlere bırakması, bilindiği gibi Batı’ya açılmanın doğal sonucu olarak karşımıza çıkar. Öte yandan, kültür değişimiyle birlikte gelen yeni çalışma, araştırma ve inceleme konuları, yeni ihtiyaçlar, Batı dillerinden özellikle Fransızcadan dilimize terim girmesine neden olmuştur. Örneğin, günümüzde eski edebiyat çalışmalarının önemli bir kolu olan metin neşri, Arap kökenli Türk alfabesiyle yazılmış eski metinlerin, Lâtin kökenli Türk alfabesine aktarılma işiyle ortaya çıkmış; bir alfabeden ötekine aktarma, çevriyazı konusuyla birlikte, terim konusunu da gündeme getirmiştir. Böylece dilimize, metin neşriyle bağlantılı olarak transliterasyon, transkrıpsiyon, edisyon kritik (Fr. edition critique), faksimile, varyant (Fr.variante), arkatip (Fr. archetype), aparat (İtl. aparatta) gibi Batı kökenli terimler girmiştir. Tenkitli metin neşriyle ilgili olarak örnek verdiğimiz söz konusu Batı kaynaklı terimlerin bir kısmı hâlâ, Batı’dan geldikleri biçimleriyle kullanımlarını sürdürürken, bir kısmı da günümüzde yerlerini sonradan türetilmiş Türkçe terimlere bırakmışlardır. Örneğin, bugün transkripsiyon yerine daha çok çevriyazı, faksimile yerine ise tıpkıbasım terimlerini kullanıyoruz.
Metin neşrinin yanı sıra, edebî tahlil ve tenkit ağırlıklı vb. edebiyat çalışmalarında da bugün Batı kaynaklı terimler yer almaktadır... Tema ya da tem (Fr. theme), motif, leit motif, form, figür, tip, karakter, sembol, alegori bu terimlerden hemen aklımıza gelen bazıları... Ancak burada hemen parantez açalım ve genel olarak divan edebiyatı çalışmalarında, Batı kaynaklı terim kullanımının henüz sorun teşkil edecek boyutlarda olmadığını belirtelim. Ayrıca, transkripsiyon yerine çevriyazı, faksimile yerine tıpkıbasım örneklerinde olduğu gibi bazı Batı kökenli terimlerin, yerlerini Türkçelerine bırakmaları da sevindiricidir. Ancak ileride, edebiyat terminolojimiz içerisinde bulunan Batı kökenli terimlerin artışı hâlinde, yabancı terimlerle ilgili bazı sorunların yaşanabileceğini tahmin etmek zor değildir.
Gelecekte yaşanacak söz konusu sorunlardan biri; Batı kökenli terimlerin Türkçe terim türetimini yavaşlatması, Türkçe terim kullanımını azaltması ihtimalidir. Batı kaynaklı terim kullanımına ilişkin bugün yüz yüze olduğumuz önemli sorun ise, anlamı açıkça bilinmeksizin, çağrıştırdıkları esas kavramlar öğrenilip anlaşılmaksızın yabancı terimlerin kullanıma girmiş olmasıdır. Bu durumda, söz konusu yabancı terimlerin kullanımı, kullananları, klişe, ezber söz kullanımına götürmekte, terimler yerli yersiz, gerçek anlamları bilinmeksizin kullanılmaktadır. Gerçek anlamlarının tam ve kesin olarak bilinememesi sonucu da yabancı terimler gerektiği yer ve anlamda kullanılamamakta; terimlerin tanımları üzerinde birlik sağlanamamakta; sözlüklerde biri ötekinden farklı, bazen biri diğeriyle çelişen tanımlara rastlanmaktadır. Bu durum özellikle, benzer anlamlı ya da aralarında anlam ilişkisi bulunan terimlerde görülmekte ve karışıklığa neden olmaktadır.
Örneğin, edebiyat çalışmalarında çok kullanılan konu, tema, tem terimlerine bakalım: Konu, bir edebiyat terimi olarak, eski dildeki Arapça mevzu karşılığı kullanıma girmiştir. Anılan terim kullanıma girdikten sonra, yanına Batı’dan gelen tema ya da tem eklenmiş; her iki terim de dilimizde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, biri Türkçe öteki Fransızca olan ve anlamca birbiriyle bağlantılı bu iki terimin kullanımında bugün hâlâ tereddüt ve tutarsızlıklar vardır. Sözlükler, her iki terimin tanımında yeterli açıklayıcı bilgi vermedikleri gibi, birlik içerisinde de değildirler. Edebiyat terimleri sözlüklerinden birinde tema için; "Söz konusu, ama asıl konu değil de onun bir ayrıntısı; açıklanan, belirtilen, anlatılan olay, bir tasvirin tek bir yönü ve bölümü; özel anlamda, bir yazının konusunu belli eden adı, başlığı” tanımı yapılmış ve konu bütün, tema ise konunun parçası ya da konu daha genel, tema ise daha özel olarak verilmiştir. Başka bir sözlüğün tema tanımı ise şöyledir: "Sözde ve yazıda işlenip geliştirilen bir düşünce veya görüş. Özellikle manzume ve şiirlerde hakim olan ve karşısındakine aşılanmak için işlenen, geliştirilen duygu. Temanın yapısını meydana çıkaran buluş, görüş, düşünüş ve duygu bir eserin en belli başlı motifidir." Bu tanımda ise konudan hiç söz edilmemekte ancak, bizim üzerinde durduğumuz konu ve tema ilişkisine bir de motif ilişkisi eklenmektedir. Daha önce sözünü ettiğimiz Mustafa Nihat Özön 'ün Sözlüğü'nde ise tema için; "Bir eserin veya açıklanan bir şeyin başlıca motifi. Yazıda işlenen, geliştirilen bir buluş, bir görüş veya düşünüştür.” denilerek gene konuya hiç değinilmeksizin terimin motifle hatta ana fikirle bağlantısına işaret edilmiştir. Başka bir kaynak da tema için; "Bir söylemde, bir yapıtta işlenen ana konu, geliştirilen düşünce, bir yapıtta işlenen konu, izlek" tanımını yaparak konu ile temayı hatta ana fikir ve temayı bir tutmuştur. Kısacası, zamanımızın edebiyat terminolojisi içinde metin inceleme çalışmalarının vazgeçilmez terimleri; konu, tem ya da tema ve hatta motifin aklımızı karıştırmaktan öteye kesin olarak ne anlama geldiklerini, aralarındaki farkı, sözlükler bize açıkça bildirememektedir. Son söylediklerimizi toparlayacak olursak; bugün kullanımda olan Batı kökenli terimlerin, hiç değilse bazılarının, esas ifade ettikleri anlamın ne olduğu bilinmeksizin kullanıldıkları bir gerçektir.
Öte yandan, edebiyat çalışması yapan araştırmacıların, özellikle akademisyenlerin, çoğunlukla kendi bildikleri yabancı dilin terimlerini kullanarak, Batı kökenli terim kullanımında karışıklığa neden oldukları görülmektedir. Böylece yukarıda belirtilen sorunlara bir başkası daha eklenmektedir. Bugün kullandığımız edebiyat terimleri içinde yer alan Batı kökenli terimler başta Fransızca olmak üzere Almanca, İngilizce vb. Batı dillerinden dilimize girmiştir; girmektedir... İlişkiler paralelinde Batı’dan terim alınması ve kullanımı sürecektir. Kaçınılmaz olan bu sürecin olumsuz etkisini azaltmak için alınanlara karşılık Türkçe terim türetilmesi dileğimizdir. Batı kaynaklı terimlerden sonra, şimdi de sözü eski terimlere ya da daha doğrusu Arapça terimlere getirelim. Esasen, divan edebiyatı çalışmalarında, kullanım yoğunluğu açısından çoğunlukta olmaları nedeniyle, bizi en çok ilgilendiren terimler de söz konusu Arapça terimlerdir.
Öncelikle, eski edebiyat terminolojisinin önemli bir kısmının, ait olduğu edebî kültürle birlikte unutularak geçmişte kaldığını belirtelim. Şüphesiz bugün, eskiye göre daha sınırlı sayıda Osmanlıca terim kullanmaktayız. Yaşayan eski terimlerin bir kısmı ise, kendi dönemlerindeki anlamlarını ya da kullanım amaçlarını yitirmişlerdir. Günümüzün Osmanlıca edebiyat terimleri arasında bugün kendi dönemindeki anlamından daha farklı anlamda kullandığımız ve günümüzdeki terim anlamını ne zaman kazandığını bilmediğimiz terimler bulunmaktadır. Günümüz dilindeki eski terimlerin, kendi dönemlerindeki kullanımlarından daha farklı anlamda kullanışlarına hemen birkaç örnek verelim: Latîfî Tezkiresi 'nden aldığımız; "Nazm-ı bedi'i ve nesr-i belîğ üzre Tazarrû'-nâme- nâm bir risâlesi ve tezkîretü'l-evliyâ tesmiye olınur mensûr bir makâlesi vardur." cümlesinde risale ve makale terimleri geçmektedir. Burada geçen risale ve makale terimlerini Latîfî ; kitap, edebî eser anlamlarında kullanmış; ancak makale, zaman içinde değişik anlamlar kazanmış; kitap, edebî eser, anlamını kaybederek daha çok düşünce yazısı anlamında kullanılır olmuştur. Ayrıca makalenin eskilerce muhtemelen kısa mesnevi karşılığı küçük hikâye anlamında kullanımı da vardır. Bugün, edebiyat terminolojisi içindeki nükte kelimesini, mizahla ilgili olarak, şaka yollu mizahi söz anlamında kullanmaktayız. Oysa aşağıdaki örnek beyitlerde, nüktenin daha başka anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. Önce, 15. yy. divan şairi Necâtî 'nin bir beytine bakalım:
Seni 'ibâret-i levlâk nükte-i kudsi
Güneşden eyledi rûşen ne hâcet istidlâl
Burada "nükte-i kudsi" terkibindeki nükte doğrudan söz anlamında kullanılmıştır. Sünbülzade Vehbi ise, aşağıdaki beytinde "ilm-i me'ani"yle bağlantısına işaret ederek nükteyi daha değişik anlamda kullanır.
Evvelâ 'ilm-i me'ânîde maharet lâzım
Bilmeye nükte-i ser-beste-i ma'nâ-yı suhen
Burada geçen "nükte-i ser-beste-i ma'nâ-yı suhen" terkibini, sözün ya da şiirin anlamının gizli inceliği diye çevirdiğimizde, nükte; divan şiirinde yaygın kullanılan anlamıyla karşımıza çıkar. Nüktenin eskilerce bilinen ve kullanılan söz konusu anlamı ise, herkesin kavrayamayacağı cinsten olan ince anlam, kolay anlaşılamayan ancak erbabının anlayabileceği ustaca, zekice söylenmiş sözdür. Nüktede az bulunurluk, zekice söylenme, kolay anlaşılamama, güzel buluş, incelik esastır. Nef'î 'nin şu beytinde de nüktenin başka bir eski terimle, mazmunla olan bağlantısına işaret edilmektedir. Söz konusu beyti verelim:
Çeke mazmûnunı fehm itmede bir nükte-şinâs
Ne kadar dikkat ederse o kadar renc-i elîm
Beyit, mazmunun ve nüktenin, yani her iki terimin de anlamla, şairin, şiire ustaca yerleştirdiği, kolayca bilinemeyen anlaşılamayan anlamla bağlantılı olduğunu bize ima etmektedir. Ne var ki eski şairlerimizin, ma'na, mazmun ve nükte terimlerini sık kullanmalarına ve terim olarak aralarındaki anlam benzerliğine işaret etmelerine karşın aralarındaki belirleyici kesin anlam farklarının ne olduğunu bilmenin artık bugün için kolay olmadığını da söyleyelim.
Üslûp, bugün olduğu gibi eski dilde de kullanılan bir edebiyat terimi... Gene Latîfî Tezkiresi 'ne giderek kelimenin eskiler tarafından nasıl kullanıldığına bir örnek verelim: Tezkirede Şair Şeyhî' nin tanıtımında geçen; "Üslûb-ı kasîde ve mesnevîde mümtâz ve fâ'ikdür. Amma vâdî-i şi'r ve tarz-ı gazelde tavr-ı kudemâ ve üslûb-ı sâbıkdur." cümlelerinde üslûpla birlikte, tarz ve tavr geçmektedir. İbarede geçen, üslub-ı kaside ve mesnevi ile tarz-ı gazel terkiplerindeki üslûp ve tarz kelimeleri ile; tavr-ı kudema ve üslub-ı sabık terkiplerindeki tavr ve üslûp buradaki kullanımları itibariyle eşanlamlı oldukları izlenimini vermektedir. Öte yandan burada geçmemekle birlikte üslûpla ilişkisinin olduğunu bildiğimiz eda hatta beyanı da aynı grup içerisine almamız gerekir. Ancak, aralarında anlam ilişkisi olduğunu bilmemize rağmen, bunların aralarındaki nüansı bilmek; aynı, benzer ya da farklı anlamlar içerdiklerini anlamak hiç de kolay değildir. Eski metinlere giderek, sabırla yapılacak bir çalışma bizce sorunun giderilmesinde yarar sağlayabilir.
Günümüzde, aralarında anlam ilişkisi olduğunu belirttiğimiz bu kelimelerden edebiyat çalışmalarında terim olarak daha çok üslûp kullanılıyor. Batı’da başlı başına bir araştırma ve uzmanlık alanı olan üslûp bilimi Batı’dan geldiği adıyla stilistik ise, günümüz edebiyat çalışmaları açısından ayrı önem arz etmektedir. Bugün de terim olarak kullandığımız üslûbu; bir edebî eser ya da metinde, anlamla anlatım bütünlüğü içinde yazanın, başta dil olmak üzere estetik malzemeyi kendince kullanımı olarak tanımlamak mümkün... Üslûp incelemesinin yer aldığı tesadüfen baktığımız muhtelif divan edebiyatı çalışmalarında ise üslûp incelemesi "Dil ve Üslûp" başlığı altında veriliyor. Ayrıca, "İfade ve Eda", "Dil ve İfade", "İfade, Dil ve Üslûp", "Eda ve Söylem" başlıklarının da kullanıldığını görmekteyiz Söz konusu değişik başlıklar altında söylenenlerde ise kullanım birliği olmadığı gibi verilenler de daha çok dil kullanımıyla ilgili bulunmaktadır. Kısacası eski gelenekten günümüze gelen üslûbun henüz ne olduğu, ne anlama geldiği tam olarak bilinememekte, üslûp incelemesinde ne yapılması gerektiği kesinlik kazanamamaktadır. Muhtemelen, eski dönemde de terim olarak üslûptan ne anlaşıldığı kesinlik kazanamamıştı. Klişe, kalıp söz olarak, eda, tarz, tavr vb. birlikte ya da biri ötekinin yerine kullanılmaktaydı. Buradan,günümüzdeki bilgi eksikliğinin nedenini gelenekteki eksiklikle bağlantılı olarak düşünmek zorundayız görüşüne ulaşıyoruz. Ancak bu konuda da eski metinlere başvurmanın gereğini tekrarlamakta yarar var.
Buraya kadar söylediklerimizi toparlayacak olursak; Batı kökenli ve Türkçe terimlerle birlikte ağırlıklı olarak kullandığımız eski terimler edebiyat -özellikle divan edebiyatı- çalışmaları açısından doğru ve yararlı kullanımdan uzaktır. Bunun önemli nedenlerinden biri birçok terimin geçmişten günümüze anlam ya da kullanım değişikliğine uğramış olmasıdır. Anlam ve kullanım değişikliğine uğradığını söylediğimiz terimlerin, şüphesiz bizi öncelikle terim olarak kazandıkları anlamlar ilgilendirmektedir. Bu durumda da terim anlamının dışında kelimenin tarih içerisindeki farklı anlam ve kullanımları önemli olmaz diye düşünebiliriz. Çünkü, dilin akışı içinde kelimelerin değişime uğramaları kaçınılmazdır. Ayrıca, terimler, özel anlamlı ya da tek anlamlı kelimelerdir. Yan anlamları yoktur ya da yan anlamlarına itibar edilmez. Ancak, eskiye yönelik çalışmalarda, kullanılan terimlerin geçmişteki anlamını, anlamlarını bilmek, metin tahlili çalışmalarıyla birlikte metne dayalı üslûp çalışmalarında da esastır. Üslûp incelemesi için dönemin standart dilini, kelimelerin kendi dönemlerindeki anlamlarını bilmek gerekir. Eski edebiyatımızla ilgilenenlerin eski terimlerle ilgili olarak başvurdukları terimlerin çoğu ise, bu konuda tatmin edici bilgi vermekten uzaktır. Bugün var olan hacimleri sınırlı birkaç divan edebiyatı terimleri sözlüğünde daha çok ansiklopedik bilgi verilmektedir. Oysa söylediklerimiz doğrultusunda, terimlerin semantik açıdan değerlendirilerek verilmeleri daha yararlı olacaktır.
Son olarak buraya kadar söylediklerimize, divan şiirinde bugün bizim aynı, benzer ya da yakın anlamlı olarak düşündüğümüz ve yukarıda örneklerini verdiğimiz terimlerin yarattığı sorunu ekleyelim... Bunların eski metinlerde bazen birlikte, yan yana kullanıldığı da vakidir. Benzer terimlerin birlikte kullanılma amaçlarının, aradaki nüansı ifade etmek mi yoksa anlamı pekiştirmek mi olduğunu kestirmek güçtür. Kısacası, bugün divan edebiyatı çalışmalarında kullandığımız terimlerin çoğunun, eskiyle bağlantısından kaynaklanan sorunları bulunmaktadır. Elimizdeki edebiyat terimleri sözlükleri ise söz konusu sorunları çözmekte yetersizdir. Yeni hazırlanacak divan edebiyatı terimleri sözlüklerinin, önceki sözlüklerden aktarma bilgiler vermekten çok, eski metinlerden yararlanılarak semantik temel üzerine oturtulmaları halinde daha yararlı olacakları görüşündeyiz. Ayrıca eski terimlerin Türkçeleştirilmesi çalışmaları da sürdürülmelidir. Türkçeleştirilen terimlerin tutulup tutulmayacağını zaman gösterecektir. Edebî sanatlarla örneğin benzetme sanatlarıyla ilgili türetilen; benzetme yönü, benzetme edatı, benzeyen, benzetilen gibi bazı Türkçe terimler tutulmuştur ve bugün yaygın olarak kullanılmaktadır. Artık edebî sanatlarla ilgili terim kullanımında, pek azımız benzetme yönü yerine vech-i şebeh diyoruz. Buna karşın istiare karşılığı türetilen iğretileme pek tutulmuş görünmüyor... Hüsn-i ta'lil karşılığı güzel nedenleme, leff ü neşr karşılığı olarak yayma ve toplama, tecahül-i arifane karşılığı bilmezden gelme gibi kullanımlar ise bugün için şahsi tercih ya da kullanım olmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Ancak çaba olarak dikkate şayandır. Hem Doğu hem de Batı kaynaklı terimlerin Türkçeleştirilmesi çaba ve çalışmalarının, terim türetme kuralları doğrultusunda sürdürülmesi dileğimizi tekrarlayarak sözümüzü noktalıyoruz.
I.Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu, Haziran 1998