Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri, Bunlardaki Eski Kültür İzleri
Prof. Dr. Erman Artun
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.
Anadolu ve Rumeli’de göçebe hayatı yaşayan Türkmenlere “yörük” adı verilmiştir. Yörük kelimesinin ne anlama geldiği konusunda çeşitli görüşler ile sürülmüştür. Bir kaçını sıralayalım.
Yörük; göçebe, dağlı, çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, eskiden yeniçeriye katılan yaya asker, Anadolu ve Rumeli’de hayvancılıkla uğraşan göçebe Türkmenler geçimini hayvancılık yaparak sağlayan göçebe Türkmen.
Yörük, Anadolu ve Rumeli’de göçebe hayatı yaşayanlara verilen addır. Türkçe “yürümek” fiilinden türediği söylenir. Daha sonraları, göçebe halka verilen ad olduğu söylenmiştir. Yörük adı Anadolu ağızlarında cesur, eli ayağı çabuk anlamlarında kullanılır. Yörük bazı Türk lehçelerinde yöğrük şeklinde geçmektedir. Bazı araştırmacılar yürümek fiili ile yörük arasında kurulan bağa karşı çıkıyorlar. Yörükler, yürümek eylemi için “yörümek” fiilini kullanırlar. Yörük kelimesi göçer yaşam süren Türkmenlere verilen addır.
Yörük kelimesinin etnik özelliği yoktur. Yörüklük bir yaşam biçimidir. Oğuzlar, Türkmenler ve Yörükler hepsi göçer olan ve aynı köklü topluluğun değişik zamanlarda ve yerlerde aldığı adlardır. Bir diğer kaynakta yörüklerin yaşam biçimleriyle ilgili bilgiler buluyoruz.
Yörükler, en küçük topluluk olan yakın ailelerin birliğine SOY, soyların birliğine OBA, obaların birliğine OYMAK, oymakların birliğine BOY, boyların birliğine İL yani devlet adını verirlerdi. Bir diğer araştırmacı da yörük kelimesine değişik bir bakış getiriyor. Oğuzların ve Türkmenlerin yerleşik olanlarına durgun anlamında YATUK, Türkmen göçebelerine de TÜRÜK adı verilir. Yörük sözünün, göçebe Oğuz Türklerini ifade edişi yalnız Anadolu ve Rumeli için söz konusudur. Kaşgarlı Mahmud, Oğuz göçebelerine Türkmen demiştir. Yörük adı, köyler kurarak yerleşen veya yarı göçebe durumuna gelen Türkmenler yanında, göçebe Türkmenler için onların “göçer” veya yörük olduğunu ifade etmek amacıyla kullanıldı. Yerleşik düzen dışındaki Türkmenler devletin sınır boylarında hayvancılık ve akıncılığı birleştirmişlerdir. İki araştırmacımız da Oğuz efsanesiyle, yörük, oba, oymak ve boy adları arasında bağ kuruyorlar. Görüldüğü gibi yapılan incelemelerden yörük adı hakkında edinilen bilgiler çok açık değildir. Yörük; konar-göçer, daima çadırda oturan ve geçimini küçükbaş hayvancılıkla sağlayan Türkmenlere verilen addır, diyebiliriz.
Anadolu göçer kültürünün dayandığı tarihi temel Orta Asya Türk göçebeliğidir. Geçmişte, Orta Asya bozkırlarında yaşayan Türk topluluklarının yaşama biçimi, coğrafi çevre gereği hayvancılığa bağlı ekonominin belirlediği bir göçebeliğe dayanıyordu. Yörükler, Anadolu’da genellikle Orta, Güney ve Batı Anadolu’da yoğun bir şekilde görüldü. Anadolu’da Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın, Antalya, Konya, Adana, Hatay, Gaziantep ve Maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılan yörükler, değişik adlarla anılmaktaydılar.
Yörükler Anadolu’da dağınık yaşamalarına karşılık, Rumeli’de daha teşkilatlı ve belli yerlerde yaşamaktaydılar. Rumeli’de yörükler, İstanbul’dan Tuna boylarına kadar yayılmıştı. Yörüklere Osmanlı Devleti’nde yasaklı anlamında “nöker” denilmiştir. Yörük seferlere kendi aile ve hayvanlarıyla katılan, göç ve yerleşme haklarıyla tamamiyle hükümdara ait olan asker anlamına da geliyordu.
17.yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti, yörükleri, idari otoriteyi sağlamak için zorunlu iskana tabi tuttu. Bundan amaç arazinin işlenmesini ve eşkıya gruplarına karşı set görevi görmelerini sağlamaktı. Bugün Anadolu’da yörüklerin tamamına yakını yerleşik hayata geçmişlerdir. Ancak eski yaşam biçimlerini sürdüren, yaylak ve kışlaklarında, Toroslar’da günümüzde göçebe olarak yaşayan yörükler vardır. Konar-göçerlerin genellikle yerleştirildikleri yerler, yaylak-kışlaklarla eski yerleşim merkezleriydi. Bu yerlerde kom, mezra, ağıl, mandıra, yaylak ve divan gibi dağınık yerleşme tiplerini meydana getirmişlerdir. Yaylakta yaylacılık, kışlaktaysa basit çiftçilik yaparlardı. Zamanla kalabalık yörük toplulukları daha küçük parçalara ayrılarak birer aile birliği halinde yaptıkları evlerde kışlamışlardır. Yazınsa yaylaya çıkarak klasik çadırlarda yaşayışlarını sürdürmüşlerdir. Genellikle keçi kılı ve koyun yününden yapılmış çadırlarda yaşarlar. Çadır, göçebe yaşam biçiminin vazgeçilmez bir konut türüdür.
Çukurova bölgesinde yörük ve göçer adlarıyla bilinen hayvancılığa bağlı ekonomileriyle göçer, yarı göçer ve yaylacı olarak niteleyebileceğimiz göçer topluluklara günümüzde de rastlıyoruz. Bunlar hayvancılığın yanısıra kilimcilik, demircilik, el sanatları ve tarımla uğraşırlar.
Türkçe’de yaylak veya yayla denince, hayvanların otladığı yüksek yerler ve dağlar akla gelir. Aslında yaylak sözü kışlak deyiminin bir karşıtıdır. Yani yazın oturulan yer anlamına gelir.
Çukurova yörüklerince “çul çadır”, “kıl çadır” adlarıyla bilinen karaçadır, yer tezgahlarında keçi kılından dokunur. Göçebe yaşam biçiminde yeri ve önemiyle çadır, göçer toplulukların en belirgin özelliklerinden biridir. Çukurova’da yaşayan yörüklerden Karatekeliler çadır geleneğini günümüzde de sürdürüyorlar. Bu çadırları yapmak için, keçi kılından elde ettikleri yünü kirmen adı verilen bir aletle eğirirler. İp haline gelen yün dokunur. Dokumalar birleştirilerek çadır haline getirilir. Çadır dikme günü, çadırı bütün komşular birleşip dikerler (çatarlar). Kurban kesilip, hayır duaları okunur. Bu kıl çadırların üç veya dört direği, sekiz bağı olur. Sivriltilmiş kazıklara bağlanır. Yere çakılır. Gerilen çula sitil adı verilir. Çadırlara bağlanan bağlara başbağı, ortabağı, pirtibağı diye adlar verilir. Ayrıca bir de alayçık adı verilen gölgelikleri vardır. Çalıdan kesilmiş ince çubukların üzerine çul çekilerek gölge oluşturulur.
I. YÖRÜKLERDE YAYLA GÖÇÜ
Yörükler yaylaya genellikle Mayıs ayı içerisinde göçmeye başlarlar. Oba reisleri ve erkekleri göç başlamadan bir müddet önce toparlanarak göç gününü kararlaştırırlar. Bunun hıdrellezden önce olmasına özen gösterilir. Göç, Salı ve Cuma günleri yapılmaz
Göç öncesi kutsal yerler ziyaret edilir, kurban kesilir. Birlikte kurban eti yenilir. Köy içindeki komşuların elleri öpülür, helalleşilir. Yayla dönüşü de kurban kesilir. Ayrı yaylalara gidecek obalar da birbirleriyle helalleşirler. Ziyaret edilen yatır, türbe gibi kutsal yerlerde bolluk, bereket dilenir.
Göç yükü, yaylada kullanılan araç gereçlerdir. Göç öncesinde karaçadırlar onarılır veya eskiyen bölümleri yenilenir. Göç yükü olarak şunlar sıralanabilir: Kilim, keçe, minder, halı, yastık, süt-peynir ve yağ üretiminde kullanılan her türlü kap kacak, giyim eşyaları ve bulgur, şeker vb. gibi erzaktır. Dokuma tezgahları yaylaya götürülmez. Bunların yanısıra hayvancılık gereçleri, ekmek sacı ve hamur teknesi yaylaya çıkarılır.
Göç öncesi hayvanlarla ilgili hazırlıklar tamamlanır. Kuzular sütten kesilir. Kuzular koyunlardan ayrılarak otlakta otlamağa alıştırılır. Sürülerdeki hayvanların işaretleri tamamlanır. Hayvanlar aşılanır. Yörük göçünde develerin süslenmesine özel bir özen gösterilir. Develere çeşitli çanlar asılır. Buna develerin çanlanması adı verilir. Bu çanlar çeşitli adlar alırlar. Devenin ön bacaklarının üstüne asılan en büyü çana “GÜBÜDÜK”, bunun üst kısmına asılan çana “KÖS”, yuların iki yanına asılan çanlara “KULAK” adı verilir. Develere göç eşyaları yüklenir, üzerine kilimler örtülür ve kolonlarla bağlanır. Yağmurlu havalarda devenin yükünün üstüne keçe atılır.
Göçte kullanılan taşıma hayvanlarının başında deve ve katır gelir. Her ailenin kendi yükünü taşıyacak kadar hayvanı vardır. Yaşlıların ve çocukların dışında yörükler göçü yürüyerek tamamlarlar.
Kadınlar, yayla göçü öncesinde yoğun bir hazırlığa koyulurlar. Kendilerinin dokudukları bezlerden şalvarlar dikerler. Erkekler yayla göçü için şehre inerek gerekli alışverişi yaparlar. Her aile bol bol yiyecek ve içecek hazırlamağa koyulur. Yörüklerin başlıca yiyecekleri çökelek, söğüş, ballı yufka, kavurma, peynir, yufka ekmeği, süzme yoğurt vb.dir. Göç için kurutulmuş incirin pekmez içine batırılmasıyla elde edilen “kak” yapılır. Bol miktarda yufka ekmeği hazırlanır. İçine helvalı arpa kavurması konan yufka ekmekli göç çöreği pişirilir. Buğday, mısır ve nohut haşlamasıyla yapılan “evtik” hazırlanır.
Göç öncesi erkeklerin hazırlıkları da yoğundur. Eksikler alınır. Yiyecek maddesi olarak darı, kuru bakla, bulgur, peksimet, top şeker vb. satın alınır.
Erkeklere haba (aba), menevrek (benevrek) dikmek için yünler dokunur. Diz ile topuk arasını örten tozluk örülür.
Göç sırasında koyunların başına erkekler, kuzuların oğlakların başına çocuklar ve genç kızlar geçer. Derlenme, toparlanma bitince yükler tutulmağa başlar. El ıstarında dokunmuş çuvallara yiyecekler yerleştirilir, denkler çatılır. Yük tutma işini idare edenler obanın en yaşlı kocakarı ve nineleridir. Onların izni olmadan çuvallara bir şey yerleştirilemez. Derlenme toplanma işi en eski törelere uygun bir biçimde düzenlenir.
Gelinler yeni elbiselerini giyerler, yetişkin kızlar altınlı feslerini kaşlarının üstüne eğerler. Sıra katarbaşı kızın seçilmesine gelir. Oba başı bir kızı seçer. Bu evlenme yaşına gelmenin simgesidir. Katarı çekecek olan maya kilimler, halılar ve örmelerle süslenir. Onu güdecek olan kız, başını güzel bir tozakla donatır, fesini hotozlatır, eline süslenmiş hayvanın yularını alarak göçün başında yürür. Gün doğmadan obanın ihtiyar ağası katara kılavuz olmak için hayvanını koşturarak öne geçer ve o gece konaklanacak yeri bulur.
Göç süresi yaklaşık 10-20 gündür. Göçler genellikle iki aşamalı olarak yapılmaktadır. Çobanlar önden sürülerle gider. Arkadan eşyalarla beraber oba mensupları yürürler. Ana yollardan uzak, hayvanların otlayabileceği bir göç yolu seçilir. Sürülerle insanların arası fazla açılmaz. Süt ve peynir üretimi göç boyunca sürdüğü için sürünün sağılması gerekmektedir.
Yüklenen develer arka arkaya bağlanır. Yürüyüş kolu tek sıradır. En önde “lök” veya “keserek” cinsi deve bulunur. Develerin önünde at, katır bulunur. Yedi devenin bir araya gelmesiyle bir katar oluşur. Katarı ailenin büyüğü, yeni gelin veya ailenin gelinlik kızı çeker. Ailenin fertleri katarın iki yanında yürürler. Alanya yörüklerinde de yayla göçünün hemen hemen aynı olduğunu öğreniyoruz.
Yörük obaları kendilerine tahsis edilen yaylaların dışındaki yaylaları da kiralarlar. Obadakiler bu yayla kirasına hayvan sayısına göre katılırlar. Kısa süreli konaklamalarda çadırlar kurulmaz, yalnızca gerekli eşyaların denkleri çözülür, yük hayvanları dinlendirilir. Yayla göçü adetlerinin Şavaklı Türkmenlerinde benzer bir biçimde sürdüğünü öğreniyoruz. Yaylaya yapılan göçlere “çıkış”, yayladan kışlak yapılan göçlere “dönüş” adı da verilir. Dönüşte göç süresi yüksekten alçağa inildiği için daha kısa sürmektedir.
Göç süresinde çalıdan yapılan geçici ağıllarda sütten kesilmeyen kuzu ve oğlaklar süt emerler. Göçe katılanlar yemeklerini yiyip dinlenirler. Göç sabah gün ağarmasıyla birinci konak yerinden ayrılır. Yazın geçirileceği son durak yerine “baş yayla” adı verilir. Göç süresince çeşitli eğlenceler düzenlenir. Gençler güreşirler. Yörükler arasında çadıra inen konuklara yemek yedirmek adettir. Yemek yemeyen konuğa hoş gözle bakılmaz.
Ekonomik nedenlerle süt, peynir üretimi dayanışma gerektirdiği için yakın akrabaların, komşuların birleştikleri görülmektedir. Bu grup yerleşim merkezindeki hane, hayvan ve çadır sayısını belirlemektedir. Genellikle Haziran ayı başında baş yaylaya yerleşilir. Hayvanların yünü yayla dönüşü satılır, kalan yün kışın eğrilir, boyanır ve kilim, heybe, çuval olarak satılır.
Yörüklerde dokumacılık en temel işlerden biridir. Her kadın boş zamanında mutlaka istarının ve çulhasının başına geçer ve obasına gerekli olan şeyleri dokur. Bir kısım dokumalara “istarlık”, bir kısmına da ”çulhalık” denir. Gömlekten çuvala kadar her şeyi kendileri dokur ve hiçbir şeyi satın almamağa çalışırlar.
Yörükler heybeleri güzel ve renkli nakışlarla süslerler. Heybeler yün veya pamuktan yapılır. Giydikleri çorap ve eldivenlerinin yünlerini koyun yününden kendileri üretirler. Koyunların yünleri bir ırmak veya çayda yıkandıktan sonra kurutulup el tarağında kabartılır. El kirmenlerinde veya el çıkrıklarında yün ipliği haline getirilip kök boyaları ile boyanır. Meyve kabukları ve ot kökleri kaynatılıp boyası çıkartılır. İpler bu sulara batırılıp çeşitli renklere boyanır. Bu boyayı elde etmek için nar kabuğu, ceviz kabuğu, karpuz, meşe pelidi, saman döngeli, soğan kabuğu kullanılır.
Bu ipler istar denilen tezgahlarda dokunur. Sığır derisinin sırt kısmından çarık yaparlar. Su taşımak, pekmez koymak ve peyniri saklamak için deriler tulum şeklinde çıkarıp kullanırlar. Bunlara su tuluğu, pekmez tuluğu, peynir tuluğu adları verilir.
Kirmen eğirmek şu şekilde olur. Ucunda sivri çiviler olan uzun bir tahta vardır. Bunun adı kıldırak’tır. Kıldırağa yünler atılır, sulanarak çekilir. Fitil haline gelen yünler ip haline getirilir. Keçi kılları istarda dokunur. Koyun yününden yapılan iplikler de çulfalıkta dokunur. İstarın alt ve üsttü iki direği vardır. Ortasında da çekici direği ve “gelen-varan” adı verilen bir aleti vardır. İstarda üzerlerine örtmek için savan, çul, heybe, kilim ve çuval dokunur.
Yörükler, suyun ısınmasını önlediği için çam ağacından oyma sürahi yaparlar. Buna çam bardak adı verilir. Ayrıca oyma kaşık, akçamdan küfe yaparlar.
II. YÖRÜK DÜĞÜN ADETLERİ
SÖZ KESME-SÖZ ALMA
Yörük törelerine göre kız istemeğe yörük beyleri giderler. Evlenme görücü usulüyle olur. Aile reisinin verip vermemesiyle sonuca bağlanır. Anadolu’da ve kırsal kesimde evlilik önemli olaydır. Yörüklere kız onyedisinde, erkek yirmiikisinde evlendirilmelidir. Kız isteme, oğlanın askerden gelmesiyle yerine getirilmesi gereken bir borç olarak nitelenir. Oğlanın yakınları beğendikleri kıza bir akranını göndererek gönlü olup olmadığını araştırırlar. Olumlu bir haber alırlarsa büyükler devreye girerler. Oğlan evinden seçilen uygun kişiler kızın evine giderler. Kız isteme olayına “ALLAH’IN EMRİNİ ANMA” da denir. Bu ziyaret sırasında kızın davranışları dikkatle izlenir. Kızın davranışları olumluysa oğlan tarafı düşüncelerini açarlar. Kız tarafı düşünmek için zaman ister. Teklif kabul edilmezse uygun bir dille oğlan tarafına bildirirler. Olumlu cevap verilirse bir kaç gün sonra oğlan evi kız tarafını yeniden ziyaret eder. Kız verildikten sonra aile arasında tatlı yenilerek ağızlar tatlanır. Kız verilmeden önce oğlan tarafı araya soğukluk girer diye kız evinde su içmez. Tatlı sonrası su ve ikram edilen şerbetler içilir. Kız, büyüklerin ellerini öper. Oğlan evi ve kız evi nişan ve düğün şekli ve tarihlerini, neler yapacaklarını belirler.
Diğer bir kaynak kişi, anlaşma yoluyla yapılan evliliği şöyle anlatıyor. Kız ve delikanlı kendi arasında gizli bir aşk anlaşması yaparsa delikanlı köyde dükkan varsa dükkandan leblebi, şeker vb. şeyler alarak kıza hediye götürür. Eğer bu anlaşma kızın ve oğlanın ailelerince uygun bulunursa onaylanır. Uygun bulunmazsa kınanır. Bu karar ailelerce bozulur. Bozulan karara uymayan gençler birlikte kaçarlarsa aile reisleri suçlu sayılmaz.
NİŞAN
Söz kesme aşamasından sonra sıra nişan hazırlıklarına gelir. Nişana çok önem verilir. Nişanlı oğlan kız evine giremez. Önce kızın gönlü alınarak nişan hazırlıklarına başlanır. Dünürler gelenek gereği nişanı kararlaştırdıktan sonra oğlan tarafından davar kesilir, pilav dökülür. Çalgı eşliğinde kızın obasına evine yemek gönderilir. Yemekler kız evinde neşeyle yenir. Nişanda bazen adet olmamakla beraber yüzük altın gibi takılar gönderilir.
Kozan yörüklerinde ise nişan adetleri şöyledir: Kız evinde kahve, sonra dünürcüler olumlu cevap alırlarsa oğlan tarafının hazırlayıp beraberinde getirdikleri şerbet içilir. Cevap olumsuzsa kahve de şerbette içilmez. Dünürcüler evi terkederler.
Söz kesildikten sonra BEYLİK adı verilen ve oğlan tarafından seçilen kadınlar kız evine giderek kıza nişan takarlar. Nişanlar altın, gümüş vb. ziynet eşyalarıyla elbisedir. Söz kesiminde oğlan tarafından kızın babasına veya velisine bir miktar para verilir. Bu paraya başlık denilir. Başlık iki taksitte ödenir. Biri nişan töreni sırasında diğeri de gerdekten öncedir. Nişan törenlerinde durumu iyi olanların davet yapıp çalgı çaldırması adettir.
Bir diğer kaynak kişi yörük nişanları konusunda şunları anlatıyor. Allahın emri ile kız istenir, Kız verilirse nişan yapılır. Nişan kararlaştırıldığı biçimde yemekli davullu, eş, dost, komşu ve akrabalar çağrılarak ”TOY” denilen bir yemek ve eğlence ile yapılır. Oğlan evinin kız için aldığı çeyiz ve takılar misafirlerin duyabilecekleri şekilde ilan edilir. Adına “KIRKIM” denilen sosyal dayanışmanın güzel bir örneği olarak kabul edebileceğimiz tören yapılır. Bu törende herkes gücüne ve durumuna göre evlenecek çiftlere para, eşya, takı vb. vererek yardımda bulunur.
Diğer bir kaynak kişi de yörük nişanını şöyle anlatıyor. Allah’ın emri alınıp kız verilince gelinle damat kalkıp el öperler. Sabah oğlan evi, bir veya bir kaç davar keser, kavurma yapar. Bu nişan yerine geçer daha sonra dua edilip dini nikah yapılır.
Bir diğer kaynak kişi de İslami usullere uygun biçimde kız istedikten sonra, karşı tarafta bu işe razı olursa orada bir okka tatlı yenilerek nişan ve nikahın yapıldığını anlatıyor.
SAMEN
Kaynaklardan biri de Kozan yörükleri arasında görülen Samen olayı hakkında şu bilgileri veriliyor. Kız aramaya giden kişiye Samen denilir. Samen kız isteyeceği köye giderken köyün delikanlıları bir direğin üstüne bir soğan, bir yumurta kabı veya bir elma geçirirler. Samen köye gelir gelmez kendisine silahla nişan atması teklif edilir. Bu çok tehlikeli bir oyundur. Çünkü Samen nişanı vuramazsa delikanlılara bir hediye vererek hemen köyü terk etmeye mecbur olur. Samenin gideceği köy önceden onun ne zaman ve ne amaçla geleceğini bilir.
DÜĞÜN
Bir kaynakta da, yörük düğünü şöyle anlatılıyor: Çarşamba günü davetli olanlardan davetliler düğüne gelir. Düğüne davetli olanların kısır keçi getirmeleri adettir. Fakat düğünde hediye getirmek şart değildir. Düğün çeşitli eğlencelerle devam ederken aynı günün akşamında gelinin kınası yakılır. Kına gecesinde çeşitli eğlenceler yapılır. Kadınlar ve erkekler birlikte eğlenebilir. Türküler söylenir. Perşembe günü öğlene doğru kız kınalı ve duvaklı olarak çadırdan çıkar. Ata biner, kendisine güvey tarafından seçilmiş iki yenge eşlik eder. Gelin evden ayrılırken yanık türküler söylenir.
Bir kaynak kişi yörük düğününü şöyle anlatıyor: Nişandan sonra düğün tarihine kadar kız evi hazırlık yapar. Oğlan tarafı da alacağı takı, elbise vb. şeyleri alır. Her iki taraf gerekli hazırlığı yaptıktan sonra büyük hazırlık bitmiş olur. Daha sonra düğün için kız evinden ARA KESME denilen izin alınır. Genellikle Salı günü oğlan evinin damına büyük bir şenlikle davul ve zurna ile bayrak dikilir. Böylece düğün başlamış olur. Düğün zamanı herkes düğün sahibiymiş gibi evini misafirlere açar. Dargınlık küskünlük olmaz. Perşembe akşamına kadar yenilir içilir ve eğlenilir. Düğünün son akşamı kızın annesinin evinde kızın arkadaşları, köyün kızları ve kadınları toplanarak çalgılarla, türkülerle kına gecesi yaparlar. Gelinin eline kına yakarken çeşitli türküler söylenir.
Bu türkülerden biri şöyledir:
Çattılar kazan taşını
Kurdular düğün aşını
Düzdüler gelin başını
Gelin kınan kutlu olsun
Söyle dilin tatlı olsun
Hani gelinin kınası
Çağırın gelsin anası
Gelin damada yarası
Gelin kınan kutlu olsun
Söyle dilin tatlı olsun
Gelinin gözü yaşlı
Anasının bağrı taşlı
Gergehte oyası başlı
Gelin kınan kutlu olsun
Söyle dilin tatlı olsun
Türküleriyle gelini eğlendiren genç kızlar, bir yandan da gelinin kınasından, telinden, duvağından darısı bulaşsın uğur getirsin diye birer parça alıp saklarlar.
Öte yandan köy halkı misafirleriyle yer içer, eğlenir, cirit, halay, arap oyunu vb. oynarlar. Arap Oyunu’nda köyden bir delikanlı arap kılığına girer. Çevredeki kızları kovalar ve gelini yakalar. Düğün sahibinden bir şeyler vermesini ister, istediği verilirse kızı geri verir. Çeşitli taklitler yapılır. Geceleri sinsin oynanır. Büyük bir ateşin çevresinde geri geri giden oyuncular birbirlerine ellerindeki tuğlalarla vurmağa çalışırlar. Bütün bu eğlenceli ve neşeli saatlerden sonra herkes, Perşembe günü öğleye yakın, gelin evinin önünde toplanır. Atlar eğerlenir. Gelinin atı süslenir. Kapının önüne çekilen gelinin atı bekler fakat gelin bir türlü dışarı çıkmaz. Gelinin en küçük kardeşi kapıyı kapatır. Gelinin çıkmasına izin vermez. Ancak uygun bir miktarda ödüllendirilince izin verir ve kardeşini kolundan getirerek ata bindirir. Seğmen başı önde, bütün misafirler arkada olmak üzere, köyün dışı özellikle de mezar dolaştırılır. Cirit, halay vb. oyunlar oynanır. Yol kesilir. Kız, yengesinin bohçasından uygun görülen eşyayı alır. Yol açılır. Bu arada gelin bekletilir. Kaynana gelinin başından aşağıya üzüm, arpa, buğday, şeker dolu bir sahanı boşaltır. Gelin atın üstünde beklerken büyük bir bohça serilir. Tekrar kırkım töreni yapılarak yeni evlenen çift ödüllendirilir.
Gelin attan indirilir. Damat gelinin koluna girer, yavaş yavaş kapıya doğru giderlerken gelin içi su dolu bir ıbrığı (ibrik) devirir, döker. Kapının üst pervazına bir kaşık yağ sürülür. Alkışlar arasında gelin odasındaki sandığın üstüne oturturlar. Damat gelinin yüzünü açar,geline yüz görümlüğü vererek odayı terk eder.
Yörükler arasında az da olsa düğün adetlerinde farklılıklar vardır. Tecirli aşiretinin kaynak kişisi düğün adetlerinin bir bölümünü şöyle anlatıyor. İstenilen kız, ailesince verilince kız ailesine başlık verilir. Alınan başlıkla kıza çeyiz alınır. Komşu ve akrabalara hediye verilir. Kınacı gelince ASMA-KESME yapılır. Sucuk, lokum, çerez alınır. Bir çuha üzerine serilir. Bir kapla herkese çerez dağıtılır. Sinsin ateşi kurulup oynanır. Ardından güreş tutulur. Güreşi kazanan tokluk adı verilen davarı alır.
Gelinci geldiğinde, gelinin fesine fes örtülür. Yeşil, kırmızı, sarı, kara yaşmak bağlanır. Bunların üzerine tavuk tüyü takılır, alnına da ayna bağlanır. Gelinin atının kulaklarına mendil, alnına ise ayna bağlanır. Gelen gelinci atına heybe veya yular bağlanır. Terkibağı yapılıp dağıtır. Kızın evine gelmeden önce bir oğlana kız kıyafeti giydirilerek gelinin atına bindirilir. Cirit atarak kız evine gelirler. Kız evinde kız ata bindikten sonra kızın elindeki gümüş yüzüğü isterler. Bu yüzüğü damada götüren ondan bahşiş alır.
Gelin, oğlan evine geldiğinde, çadırın etrafında üç kez dolandırılır. Daha sonra kaynana, gelini kucağında içeri götürür. Yumurta pişirip geline yedirilir. Gelin döşeğine para atılır. Oğlana ve geline baş bağlarlar. Ortaya bir yastık konur. İki kadın gelini üç kez dolaştırıp bu yastığa oturtur. Zülüf ve perçem kesilir. Fesin üzerine altın bağlanır ve üzerine yağlık bağlanır.
Gelin geldiğinde şu türkü söylenir:
Etekte kepek gelinim
Nişanlın köpek gelinim
Kalk da el öpek gelinim
Sen sefa geldin gelinim
Dermen kutlu olsun gelinim
Kapıda soku gelini
İçinde koku gelinim
Nişanlın fakı gelinim
Sen sefa geldin gelinim
Dermen kutlu olsun gelinim
Ayakta çizme gelinim
Ökçesin büzme gelinim
Obayı gezme gelinim
Sen sefa geldin gelinim
Dermen kutlu olsun gelinim
Diğer bir kaynak kişi düğünün bir bölümünü şöyle anlatıyor: Düğün günü gelin, kız tarafından alınmaya gidilir. Oğlan tarafı geline kırmızı kurdelaya dizili altın takar. Ayrıca “TOPRAK BASTI” denilen başlık verilir. Gelin ata veya deveye biner, düğün alayının önünde oğlan evine gider.
Bu süre içinde damat görünmez. Damat, gelinin yanına üç gün sonra girer. Bir düğün türküsü şöyledir.
Evlerinin önü susak
Davul gelir pusa pusa
Kız anası, kız anası
Kızın çeyizini çabuk getir.
DÜĞÜN ADETLERİ
Yörükler arasında çeşitli düğün törenleri vardır. Bu adetlerden bazıları şunlardır:
Gelin babasının evinden giderken arkasından kovayla su serpilir. Amaç gelinin babasının evinden soğuyup gittiği yere alışmasını sağlamaktır.
Gelin, oğlan evine geldiğinde, arabada ya da herhangi bir binek hayvanı üzerindeyken gelinin ilk çocuğunun erkek olması dileğiyle kucağına erkek çocuk verilir.
Gelinin üzerine saçı olarak buğday, arpa vb. gibi tahıl atılı. Bundan amaç gittiği yere bereket götürmesini sağlamaktır.
Gelin, damadın evine girmeden önce kayınbaba ve kaynana kapının iki tarafında durarak ellerini yukarıda birleştirirler. Amaç ana babanın sözünden çıkmasını önlemektir.
Gelinin kucağına çocuk verilir. Gelin de çocuğa mendil, şapka, çorap verir.
Geline pamuk ipliği kırdırılır. Bundan amaç gelinin huyunun kırılmasıdır.
Yeşil bir yaprağa yağ ve bal sürülür, gelin bunu kapıya yapıştırır.
Yörük düğünlerinin yapılış biçimi, verilen hediyeler, oynanan oyunlar, gelinin süslenmesi ve giyimi bazı yörük topluluklarında farklı özellikler gösterebilmektedir. Ancak genel olarak yukarıda verdiğimiz düğün adetlerinin ortak olduğu görülür.
ÇEYİZ
Bir eve gerekli olan bütün eşyayı kız evinin getirmesi adettir. Mutfak eşyaları güvey tarafından sağlanır. Oğlan evinden kalın (ağırlık) istemek adet değilse de çok zaman evlenecek oğlan nişanlısına yardım parası gönderir. Çok çeyiz getiren kızın ünü obalarda anılır. Gelin, evinden göçmeden iki gün önce oğlan evine götüreceği çeyizleri ortaya serer. Obadakiler çeyizi gezerler. Dua ederler. Bu dua genellikle şöyledir: “Tatlı geçim, hayırlı zürriyet, Allah güvendirsin”. Çeyiz görülürken kızın ana babası da kutlanır. Çeyiz göstermeye “sergi” de denir.
Kaynak kişilere göre çeyiz adetleri şöyledir: Yörüklerde başlık parası yoktur. Fakat oğlan evi tarafından altın ve bir miktar para taahhüt edilir. Altınları gelin takar, verilen parayla da eşyası alınır. Gelin inerken de kaynana, kayınbaba ve yakın akrabalar indirmelik adı verilen hediyeler verirler. Bunlar altın, koyun, keçi, para gibi hediyelerdir. Bazen alınan başlıkla kıza çeyiz alınır.
Bir kaynak kişi de, başlık yerine oğlan evinden tabanca, tüfek, mal alındığını ayrıca toprak bastı denilen bir tür başlık parası alındığını söylüyor.
GELİNİN GİYDİRİLMESİ
Kaynak kişiler gelinin şu şekilde giydirildiğini anlatıyorlar:
Gelinin üstünde kırmızı bir elbise, başında ude ve altınlar olur. Başına yaşmak bağlanır. Gelin ata bindirilir. Kardeşlerinden biri atı diğeri de gelinin tutar. Gelinin yüzüne ayrıca yeşil, kırmızı ve beyaz duvak örtülür.
Geline beyaz elbise giydirilir. Başına allık takılır. Geline erkek kardeşi tarafından bekaret kuşağı takılır.
Gelinci geldiğinde gelinin fesine şeş örtülür. Yeşil, kırmızı, kara, sarı yaşmak bağlanır. Gelinin atının kulaklarına mendil, alnına ise ayna bağlanır.
Geline çığa adı verilen allı yeşilli ve kenarları oyalarla süslenen başlık takılır. Beyaz giydirilmez, kutum kumaş kullanılır.
Gelin üzerine entari adı verilen yörüklere özgü bir kıyafet giyer. Başına KEPEZ adı verilen kartal tüyünden yapılmış özel bir başlık takılır. Gelin at üzerinde götürülür.
Geline özel bir duvak takılır. Bu duvak eşarpların bağlanması ve alın kısmına da ayna konulmasıyla oluşturulur. Ayrıca aynanın tepesine soğan konulur.
GELİN GÖÇÜRME ADETLERİ
Bir kaynakta gelin göçürme adetleri şöyle anlatılıyor: Gelinin kapısının önüne ay yıldızlı bir bayrak veya al bir bez asılır. Gelin ata bindirilir. Güveyin evine gelir. Sık sık çocuklar ya da gençler ip çekerek yolu keserler. Hediyeler verilerek yol açılır. Gelini güveyin evinin önünde yengeler indirir. Gelin attan inmeden önce güveyin yakın akrabalarından biri gelinin başına üzüm, şeker, arpa vb. şey serper. Kayınbaba çağrılır. Geline attan inip oğlanın evine gitmek için ne hediye istediğini sorar. Kız ne kadar utansa da bir hediye ister. Bunlar at, tarla, ziynet vb. olabilir. Oğlanın annesi gelince istediği hediyeyi ne karşılığı alacağını sorar. Kız bir fiyat vererek hediyeyi şahitler önünde satın alır. Gelin attan inip güveyin evine ve gelin odasına girer. Düğün boyunca gelin ve güveyin evleri önünde bir bayrak asılı durur. Gelin attan inip eve girdikten sonra çeyiz içinden ayrılmış eşyalardan bazılarını hediye olarak davetlilere dağıtır. Orada yemek yenir. Gelinin indiği ata, çocuklardan birisi hızla atlar ve önceden takılmış olan bir heybe ile iki çevrenin sahibi olur.
Bir başka kaynakta bu olay “GELİN ATI” olarak adlandırılıyor. Gelin atından iner inmez bir delikanlı ata atlar ve atı çadıra doğru sürer. Çevresindekiler engel olur, çarpışırlar. Sonunda atlı üstün gelip çadıra girerse kendisine bir hediye verilir. Bu hediye mendil, yemeni vb. dir.
Gelin göçürme adetinin bir diğer anlatımı da şöyledir:Gelin alayında herkes gelini inceler. Düğün alayı oyun ve eğlenceler eşliğinde obayı dolaşır. Gelin evine geldiğinde elindeki su dolu testiden güveyin eline döker. Damat bu suyu gelinin başına serper. Gelin güveyin akrabalarından bir erkek tarafından obanın kadınlarına teslim edilir. Gelin eve götürülürken kadınlardan biri gelinin sırtına yastıkla hızla vurur. Gelin yere düşerse ayıplanır.
SAĞDIÇ (GELİN KILAVUZU)
Sağdıç, gelin göçmesi sırasında gelin ata bindikten sonra kurulan atlı düğün alayını yönetir. Gelin evden çıkınca düğün alayı obanın mezarlığına gider. Mezarlık çevresinde bir kez dönülür. Daha sonra çevrede gezilir. Gezinti sırasında çeşitli eğlenceler yapılır. Obanın alanında cirit oynanır. Gelin ve yengeler de bu oyunu seyrederler. Oyun bitince düğün alayı sağdıcın yönlendirmesiyle çadıra doğru yürümeğe başlar.
Güveyin evine yaklaşıldığında gençler gerilmiş bir urganla düğün alayının önünü keserler. Sağdıç hediye verir. Alaya yol verilir. Verilen hediyeler tavuk, mendil, kese vb. şeylerdir. Gelin, güveyin çadırına girdikten sonra güveyin eşyalarından bir şey çalmak adettir. Sağdıç, alay ve düğünün disiplinli geçmesini sağlar. Sağdıçlar genellikle obanın en kabadayısıdır. Sağdıçlar evli erkeklerden seçilir.
DÜĞÜN BAYRAĞI
Düğüne davet edilen her oba bayrak açarak gelir. Her obada bir düğün ve gelin bayrağı bulunur. Obaların getirdiği bayrağa GELİN BAYRAĞI denir. Güveyin çadırına iki bayrak daha çekilir. Bunlara GELİN BAYRAĞI adı verilir. Çadırın sağındaki bayrağa “OĞLAN BAYRAĞI”, solundaki bayrağa “GELİN BAYRAĞI” adı verilir.
Çadırın sağına dikilmiş bayrağın altına bekar ve yetişkin delikanlılar, soluna dikilmiş olan bayrağın altına da evli olanlar gelir. Her iki tarafta bayrakların başına takılmış olan elmalara silahlarıyla nişan alırlar. Elmayı ilk vuran gelinden bir çevre hediye alır.
KINA GECESİ VE MEYDAN CÜMBÜŞÜ
Oyunlar en yoğun olarak kına gecesinde oynanır. Kız evindeki kına yakma şenliğine küçük kına denir. Sadece kadınlar arasında eğlenilir. Oğlan evinde yapılan kınaya büyük kına adı verilir. Büyük kına düğünden bir önceki gün yapılır.
Bir meydanda yakılan ateş etrafında kurulan meydan cümbüşüne bütün köy halkı katılır. Çalgı eşliğinde güreş yapılır. Meydan güreşi adı verilen bu güreşe küçüklerden başlanır. Güreşlerden sonra oyun başlar. Ortaya çıkarılan kişi oynayacağı havayı kendisi seçer. Oyunu bitince topluluktan birisini ortaya çeker. Elindeki kaşığı oynamasını istediği kişinin önüne atar. Oyuna davet edilen kişi oyun oynamak istemez ya da oyun bilmezse yiyecek veya içecek alarak sırasını savar. Gecenin son oyunu en iyi oynayan iki kişi tarafından karşılıklı oynanır. Böylece şenlik kapatılmış olur.
DÖVME CÜMBÜŞÜ
Yörük düğünlerinin belli başlı yiyeceği keşkektir. Buğdayın dövülerek kabuğunun soyulmasıyla elde edilen tanelere dövme veya yarma denir. Dövmeden pişirilen bir tür pilava da keşkek denir.
Dövmelik buğday hafifçe tavlanır, taş dibeğe konur. Ağaçtan yapılan uzun saplı iki tokmakla, iki kişi tarafından karşılıklı olarak dövülür. İki kişiden birisi solsu denen bu tokmağı indirirken diğeri kaldırır. Bu arada sürekli çalgı çalar. Davul tokmakla çalınır ve solsuların inişi kalkışıyla davul arasında uyum vardır. Çalgıcının tokmak hareketine dövücüler bir ayaklarını kaldırırlar, çalgı ve tokmak seslerine ayak ve gövde hareketlerini uydururlar.
ODUN ALAYI
Kız evine tangavıt gelirken bir grup genç ak şafakta oduna gider. Düğünde kullanılacak odun böylece yardımlaşmayla sağlanır. Kuşluk zamanı odundan dönen gençler köye yaklaşırken silah atarak gelişlerini haber verirler. Silahlı gençler ve çalgıcılar bunları karşılarlar. İlk gelen oduncu grubu odunları kız evine yıkar ve hediyelerini alma hakkını kazanır. Oduncularla karşılayıcıların karşılaştığı yerde bir cümbüş kurulur. Ayrıca yarışma yapılır.
PEZİK KAPMA
Pezik kapma adı verilen yarışma, kız anasının bir bazlama içine sürdüğü pekmezi sıkma haline getirmesiyle başlar. Bir genç elindeki pezik sıkmasını oyunculara göstererek kaçmaya başlar. Diğer oyuncular da kovalarlar. Sıkmayı kapan bunu arkadaşlarına paylaştırır. Bu kovalamaca bir cümbüş haline gelir. Kovalamaca sırasında çalgı çalar.
ı. GERDEK
Gelinin getirildiği günün akşamı arkadaşları güveye törenle elbise giydirirler. Fakat güveyin giydiği elbisenin hiçbir düğmesi iliklenmez. Düğmelerin iliklenmesinin temas kudretini bağladığına inanılır. Güveyi yaşlı bir adamın evine götürülür. Güveyle sohbet edilir. Güvey izin almadan yerinden kalkamaz, gülemez ve söz söyleyemez. Güveye gerdekle ilgili bilgiler verilir. Yatsı namazından önce güveyi arkadaşları evine götürür. Güvey kapının önünde düğünde bayrak taşıyan bayraktarla, yenge alayı tarafından karşılanır. Evin giriş kapısı önünde hoca dua okuduktan sonra arkadaşları damadın sırtına yumruk vurarak damadı eve sokarlar. Evde bayraktar ve yengeden başka kimse kalmaz. Ertesi gün kızın yatak çarşafı meydana konularak herkese gösterilir. Cuma günü yapılan bu törenin adına “BAŞ BAĞLAMA” günü denir.
KEKİL GÜNÜ
Düğünün ertesi günü yapılan PAÇA adeti yörüklerde Cumartesi günü yapılır ve buna KEKİL adı verilir. Kekil günü yalnız kadınların günüdür. O gün başka obalardan da bir çok kadın gelir ve akşama kadar türküler söylenerek tefler çalınır. Kekil bayramı kutlanır. Bu bayram gelinlerin son gelinlik bayramıdır. Düğünde kesilen davarların kelleleri pişer. Kekil gününe ÇARŞAF GÜNÜ de denir.
YÖRÜKLERDE HALK HEKİMLİĞİ
Kaynak kişiler yörüklerdeki halk hekimliğini şöyle anlatıyorlar:
Kırık-Çıkık: Yörükler kırık-çıkık konusunda çok deneyimlidirler. Kırılan veya çıkan yeri doğrultarak, düzeltilen kemiği kamış veya tahta çıtayla bağlayıp üzerine sabun ve yumurtanın beyazıyla hazırlanmış bir tür macunu alçı gibi sürerler.
Zatürre-Sancı: Koyun derisine koyunun iç yağının balla karıştırılmasıyla elde edilen sıvı sürülerek ağrıyan yere bağlanır.
Kurşun Yarası: Kurşun, sıcak katranın yaranın üzerine sürülmesiyle çıkartılır. Katran yaranın mikrop kapmaması için sürülür.
Sancı-Sızı: Tere otu, ayvadan ve yarbun gibi çeşitli otların döğülmesiyle hazırlanan macun sızlayan yere sürülür.
Doğum Ağrısı:
1)Koyun veya keçi kesilip derisi sıcak olarak hastanın karnına sarılır.
2)Bodurmahmut adı verilen çiçek kaynatılıp suyu içilir.
3)Kekik yağı şekere iki damla damlatılır, şeker yenir.
Göz Ağrısı:
1)Çakır dikeninin çiçeği ezilir. Loğusa kadının sütüyle karıştırılıp göze damlatılır.
2)Göğ taş ve polat şekeri kullanılır.
3)Çam isinden yapılmış sürme çekilir.
Taş Düşürmek: Binbaşı otu kaynatılarak suyu içilir.
Verem: Verem tedavisi için çam ve katran ağaçlarının sulu kabukları yenir.
Kulak Ağrısı: Sedef çiçeği dövülüp zeytinyağıyla karıştırılır. Süzüldükten sonra bir kap içinde kaynatılır. Soğuduktan sonra kulağa damlatılır.
Yara:
1)Kurutulmuş kanturun otu zeytinyağı ile karıştırılıp merhem haline getirilerek açık yaralara sürülür.
2)Karabacak otu kaynatılır. Kepekle karıştırılarak lapa haline getirilip yaralara sürülür.
3)Yanmış kav külü sürülür.
Öksürük: Kurutulmuş kanturun otu ve turuncumile bitkisi çay gibi demlenip içilir.
Mide: Kurutulmuş kanturun otu çay gibi demlenip içilir.
Nefes Darlığı: Eflatun çiçekli titrek çiçeği çay gibi demlenip içilir.
Şeker Hastalığı: Yavşan çiçeği çay gibi demlenip içilir.
Nezle-Grip: Kuşburnu meyveleri çay gibi demlenip içilir.
Böbrek Kumu: Kuş ekmeği bitkisi çay gibi demlenip içilir.
Karın Ağrısı:
1)Yayla çiçeği, oğlanotu, kekik, katran ve arpa unuyla yoğrulup yakı yapılır. Çocukların karnına sürülüp sarılır.
2)Bir soğan soyulur. İçine tütün, katran, ardıç çekirdeği ezilerek konur, toprağa gömülür. Gerektiğinde topraktan çıkarılarak ilaç olarak kullanılır.
Mide Suyu: Kazayağı otu kıyılıp kaynatılır ve unla karıştırılarak hastanın karnına sürülüp sarılır.
Sarılık:
1)Sarılık ağacının suyu kaynatılarak içilir.
2)Kırksinir otu kaynatılır ve içilir.
Yanık: Yanık otu yaraya bağlanır.
Kötü Yara: Göğündüre otu kaynatılır, sıcakken yaraya bağlanır.
Güneş Çarpması:
1)Hayvan derisine sığır tersi konur. Hasta bu deriye sarılır.
2)Kara eşek kanı içilir.
Baş Ağrısı: Başka ufak bir yer ustura ile kazınır, kızgın usturayla dağlanır ve tuz basılır.
Çıban: Pişmiş soğan sarılır.
YÖRÜKLERDE HALK BAYTARLIĞI
Kaynak kişiler yörüklerdeki halk baytarlığını şöyle anlatıyorlar.
Hayvan Zehirlenmesi: Nar ekşisi, şap, toprak, sarımsaklı yoğurt karıştırılıp hayvanın ağzından verilir. Karnına katran sürülür.
Deve Hastalığı: Develeri iyileştirmek için, soğan doğranıp sıkılır ve içine biber karıştırıldıktan sonra tülbentten geçirilir. Bu karışım deveye burnundan verilir. Soğuk algınlığı için kullanılır.
Hayvan Kızıl Kurt ve Kıl Kurdu: Nar kabuğu kaynatılır ve hayvanlara içirilir.
Hayvanların Ezik ve Çürükleri: Ezik yerlere katran sürülür.
Hayvanların Kan Tutması: Keçi ve koyunları kan tuttuğunda kulağı kesilir.
Hayvanların Şişmiş Yerlerinin Tedavisi: Kötek otu kaynatılarak hayvanın ağzına dökülür.
YÖRÜK İNANMALARINDAN ÖRNEKLER
Kaynak kişiler yörüklerdeki inanmaları şöyle anlatıyorlar:
-Ziyarete, yatırlara ve ağaçlara dilek için bez ve saç bağlanır.
-Kumru, güvercin ve kırlangıç gibi kuşların vurulması günah sayılır. Güvercinin cennetteki huri kızlar olduğuna inanılır.
-Kaybolan eşya için kol okunur, kol büzülürse kayıbın bulunacağına inanılır. Buna kol karşılamak denir.
-Nazara çok inanılır. Bazılarının ışıklı bir göze sahip olduğuna, bu insanların kötü bir niyetle baktıklarında nazar değdiğine inanılır. Özellikle nazar değmesin diye karaçalı, dardağan, kördiken’den süs yapılarak mavi boncukla birlikte hayvanların boynuna takılır. Ayrıca deve boncuğu ve gök boncuk, hayvanlara ve çocuklara takılır. Nazar için üzerlik otu ateşe atılıp yakılarak insanlara ve hayvanlara koklatılır.
-Nazar için kurşun dökülür, tuz yakılır ve nazar değdiğine inanılan kişilerin üzerlerinden çevrilir.
-Nazara karşı karaçalı taşınır.
-Yeni gelin aileye huzursuzluk getirmesin diye ayağının altı hafifçe yakılır.
-Öğleden sonra bereket kaçmaması için süt, yoğurt ve damızlık verilmez.
GÜNLERE AİT İNANMALAR
Pazartesi: Soğan, biber, tütün vb. acı şeyler hiç kimseye verilmez.
Salı: Salı günü iyi sayılmaz. Göç yapılmaz.
Perşembe: Çamaşır yıkanmaz.
Cuma: Çamaşır yıkanmaz. İkindiye kadar kül atılmaz. Akşamları kimseye bir şey verilmez. Arife günü çamaşır yıkanmaz. Banyo yapılmaz.
Yörükler, burunları soğuyup gözleri üşümeğe başladığında havanın soğuyacağına, rüzgarın çıkacağına ve yağmurun yağacağına inanırlar.
Yörükler havanın bozacağını otlakta yayılan hayvanların yemelerinin hızlanmasından, bir araya gelip toparlanmalarından ve kuşların hep birlikte ötmelerinden anlarlar.
b. YÖRÜKLERDE YAĞMUR DUASI
Yörükler mevsimin kurak geçtiği dönemlerde yağmur duasına çıkarlar. Halk bir derenin yanında toplanır. Bir koyunu derenin bir yanına, kuzusunu derenin öbür yanına koyarlar. Koyunla kuzu meleşir. Hoca dualar okur. Toplu dua edilir. Yağmur dualarında tosun kurban olarak kesilir. Aşiret açık bir yerde toplanır, yemekler yenilir, dualar okunur.
YÖRÜKLERDE DOĞUM ADETLERİ
-Yörükler, erkek çocuk ocak başında doğarsa şanlı olacağına, davar başında doğarsa kutlu olacağına, odun toplarken doğarsa yiğit olacağına inanılır.
-Yörüklerde, erkek çocuk obanın alevi, kız çocuk evin közüdür, sözü yaygındır.
-Çocuk doğunca tuzlanır, mersin yapraklarına sarılır. Tombulak kökü döğülerek toz haline getirilir. Kırk gün tombulak tozu katılmış suyla yıkanır.
-Çocuk kırk günlük olunca vücuduna bal sürülür. Ak toprak tozu serpilerek kundaklanır.
-Diş çıkaran çocuk için buğday kaynatılır, süt dağıtılır.
VII. YÖRÜKLERDE ÖLÜM ADETLERİ
-Ölünün yıkandığı gece bir ateş yakılır.
-Ölü gömüldükten sonra ziyafet verilir.
-Ölünün canı için yedi gün çörek dağıtılır. Helva dökülür.
-Cenaze suyunun kaynatıldığı kazanın ateşi söndürülmez.
-Ölü çıkan eve ertesi gün ekmek ve yemek göndermek adettir.
-Hastanın öleceğine inanılırsa eline ayağına kına yakılır.
-Ölünün giysileri fakirlere dağıtılır.
-Cenaze suyunun alındığı su kabının (kevki) ağzı bıçakla açılmaz taşla kırılır.
-Mezarın başına kırmızı bayrak takılır.
VIII. YÖRÜKLERDE AD KOYMA
Yörüklerde, yeni doğmuş çocuğa büyükanne veya büyükbaba ad koyar. Genellikle konulan adın atalardan, dedelerden kalma olmasına dikkat edilir.
Yörüklerde lakap takma yaygındır. Eski yıllarda erkek çocuk doğunca davar kesilip konu komşu çağrılarak yenilip içilerek ad konurmuş.
IX. YÖRÜKLERDE ASKERE YOLCU ETME ADETLERİ
Yörükler, askerliğini yapmamış insanı yarım sayar. Askerlik bir okul olarak nitelenir. Askere gönderme başlı başına bir olaydır.
Askere gidecek delikanlı askere gitmeden onbeş yirmi gün önce bütün işlerden el çektirilir, dinlenip gezer. Askere gideceği günden bir iki gün önce hısım akraba, dostlarla helallaşılır. Son gün köyden askere gidecek tüm tertip toplanır. Durumu iyi olanlar ziyafet verirler. Durumu zayıf olanların harçlıkları toplanır.
Askere giden delikanlıya bir lokma ısırtılır, ısırtılan lokmanın yarısı kısmetini geri çekip getirmesi için saklanır. Bundan amaç askerin sağ salim evine gelmesidir.
Yörükler, askere giden delikanlıya kına yakarlar. İnanışa göre; koçlara kına Allah’a kurban etmek için, kızların saçına kına kocalarına kurban etmek için, askere giden delikanlıların eline kına vatana kurban etmek için yakılır.
X. YÖRÜKLERDE AĞIT SÖYLEME GELENEĞİ
Yörüklerde, ölüm halinde, acıyı paylaşma duygusuyla çok yaygın bir biçimde ağıt söyleme geleneği vardır. Bir örnek veriyoruz:
a. TALİHSİZ KIZIN DESTANI
Keşli’de bir genç kızla bir delikanlı birbirlerini severler, nişanlanırlar. Bir gün oğlan kuyudan su içerken düşer ölür. Bunu duyan kız çılgına döner. Bir daha evlenmemeye karar verir. Yıllar sonra ailesinin ısrarıyla evlendirilir. Çoluk çocuğa kavuşur. Fakat kızın talihsizliği sürer. Bu sefer de kocası amansız bir hastalığa tutulur ölür. Bu olay üzerine Keşli köyünden Mustafa Sarı şu destanı söyler:
TALİHSİZ KIZIN DESTANI
Emir Allah’tandır başın sağolsun
Ağlayıp gözyaşını sildin mi bacım?
Baharın yazların kışın sağolsun.
Dünyada eğlenip güldün mü bacım?
Gönlünü vermişti, kuyuda kaldı.
Koca bir ömrünü acıya saldı
Sonra Hasan ile gönlünü aldı.
Onu da toprağa saldın mı bacım?
Bütün güçlükleri azimle yendin.
Onun hayattaki desteği sendin.
Kime darılıp da kime gücendin
Bunu da Allah’tan bildin mi bacım?
Kötüler ne bilsin insan hasını.
Kala bir ömür çekse yasını
Koca bir köyün jandarmasını.
Harput yakasında gördün mü bacım?
Helallik istedim cevap vermedi
Gözün açıp baş ucunda görmedi
Belki de halini kimse sormadı
Kardaşım deyip bağrını deldin mi bacım?
Neler söylesem acımı anlatmaz
Seni teselliye bu sözler yetmez
Baba ocağında bir duman tütmez
Bu kötü dünyadan yıldın mı bacım?
Kendi hallerinde çiftçi olmuşken
Zorluğu yoksulluğu kader bilmişken
Oğlunla kızınla düze gelmişken
Koca bir yokuşta kaldın mı bacım?
Köye gelmek artık güç oldu
Ömrüm kısalıyor, hayli geç oldu
İki bacım vardı, şimdi üç oldu
Bunu da böylece bildin mi bacım?
Ormandan yuvana odun getirdin
Kıraç topraklardan ekin getirdin
Sonunda yedi dağa bir yiğit verdin
Cenazesini bensiz kıldın mı bacım?
Kader bizim için ağını geriyor
Hasan’ımız bana acı veriyor
Cenabı Peygamber ümmetim diyor
Allah’tan sabırlar aldın mı bacım?
XI. YÖRÜKLERDE KÖY SEYİRLİK OYUNLARI
Yörükler nişanlarda, düğünlerde ve toplantılarda çeşitli halk oyunları oynarlar. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz. Çiftetelli, üç ayak, sinsin, cirit vb.
Yörükler halk oyunlarının dışında seyirlik oyunlar da oynarlar. Bir kaç örnek verelim.
a. YÜSSÜK OYUNU
Çok yaygın oynanan bir oyundur. Oyuncular iki gruba ayrılır. Bir yüzük fincanlardan birinin altına konur. Bulan taraf diğer tarafa çeşitli cezalar verir. Bunlar yemek yedirme, tatlı aldırmadır.
TONGAVAT KALDIRMA (TONGAVIT) OYUNU
Mersin, Mut, Hacıahmetli köyü yörüklerinde düğünde misafirlere ikram edilecek yemeklerin büyük bir kısmı oğlan evinden gönderilir. Bu yemeklerin kız evine götürülmesi törenine tongavat kaldırma adı verilir. Yemekler, tongavat kocası denen bir erkekle yengeler eşliğinde çalgıyla götürülür. Düğün bayrağı dikilmiş ve düğün başlamıştır. Yiyeceklerin yanında ziyafette kesilmek üzere süslenmiş koç veya keçi oğlan evinde kesilirken bir cümbüş kurulur. Belli sayıdaki tongavatcı gençler tongavatcılar oyununu oynarlar. Oyun şöyle oynanır.
TONGAVATCILAR OYUNU:
Oyuncular:
1.Tüfekçi
2.Bayraktar
3.Denetleyici
4.Yemekçi
5.Tongavat kocası
6.Tongavat karısı yardımcısı
7.İki çocuk.
Olay oğlan evinde geçer.
Denetleyici - Haydin kız haydin eşekleri ney hazırla. Iraz nerdesin? Ahmet çabuk eşekleri hey hazırla, daha çok iş var.
Ahmet - Geliyorum yav, aceleniz ney? (Eşeği hazırlar).
Yemekçi - Ahmet ağa, neler gidecek, oduncular ney gittiler mi?
Ahmet - Onlar akşamdan gittiler, geldiler bile yav.
Denetleyici - Iraz, oy Iraz, yerin dibine mi battın kız? (Iraz elinde iki horozla gelir).
Iraz - Fatma abla, öyle bunların peşindeyim. Bunlar gidecek. Hindiden Yakup’un oğlu Mehmet gözü dikti. Düğünde gece yeriz deyi. Herkes yesin diye tutuverdim, belki çalarlar.
Fatma - Hindiden onların acelesi ne? Tahıl ney hazır mı? Yağ, fasulye, nohut nerde?
Iraz - Al kız, al iki keserler hepiciği hazır.
Fatma - Iraz abla, tahıl ney kaç havay?
Iraz - Dört havay Fatma, yetmez mi?
Fatma - Ne biley, hazar yeter.
Diğer komşular gelir.
Emine - Iraz aba kız, böyle ney mi gidecek bunlar, eğlenmeyecek miyiz?
Iraz - Ne bileyim a Emine, Ahmet pek sinirli.
Eşekler hazırlanır. Yüz yüklenir, oğlan evinin önünde üç silah atılır. Bayrak dikilir. Önde bayraklar, arkasında silahşörler, eşeklere tongavatcı karılar binerler. Arkalarına iki çocuk bindirilir.
Düğünlerde oynanan oyunlardan birisi de deve botlaması oyunudur.
DEVE BOTLAMASI OYUNU
Oyun, göç sırasında bir ailenin devesinin yavrulaması olayının ailede uyandırdığı mutluluk üzerine kurulmuştur. Oyun meydanda ve bir ateş etrafında oynanır. Odunun ateşi oyunun dekorunu tamamlar. Oyunda zenne rolünü kadın kılığına girmiş bir erkek oynar. Zenne müzik eşliğinde oynar. Bu oyunda geri zekalı bir arap tipi vardır. Arap bir tulumla güreş eder.
İki yaşlı yörük otururken devenin botlamak üzere olduğu haberi gelir. Bütün aile fertleri doğuma yardım ederler. İki kişinin oluşturduğu temsili deveyle bir kişinin temsil ettiği boduk (deve yavrusu) dinlenirken komşular çağrılır. Onlara ziyafet verilir. Bu arada çalgıcılar da getirilip şenlik kurulur. Şenlik sırasında ihtiyarla beraber karısı da oynar. Bu oyunları köy meydanında kadın erkek birlikte seyreder. Müstehcen diye nitelenebilecek konuşmalar, laf atmalar sürerken kimse rahatsız olmaz.
Oyunlar oynanırken arap sık sık ortaya girerek oyuna karışır. Arap kovalanırken ikinci bir oyun ortaya çıkar. Arap seyircilerin arasına kaçar. Bazılarının üzerinden atlar, bazılarının üzerine düşer. Bu kovalamaca sürerken bir ara arap elindeki tulumla gelip güreş tutar.
Oyun doğmaca oynandığı için oyuncular yeteneklerine göre güncel konuları işlerler. İmamın bir davranışı, muhtarın yanlış davranışı, köyün cimri zenginleri şakalarla eleştirilir.
Oyunun son bölümünde karı ile koca arasında doğan boduğa isim verilmesi konusunda bir tartışma çıkar. Kadın aile içinde kocası kadar kendisinin de söz hakkı olduğunu söyler. Tartışma uzar, kadın sözünü geçiremeyeceğini anlayınca ortadaki yoğurt kabını kocasının yüzüne kapatır. Koca da su kabını alıp karısının başında parçalar. Böylece oyun güldürücü bir sonla biter.
Oyuncuların makyajları köylüler tarafından yapılır. Cüce rolünü oynayan oyuncunun karnına bir erkek yüzü çizilir. Oyuncu karnını oynatarak hareketler yapar.
Bir diğer seyirlik yörük oyunu da Köşker oyunudur.
KÖŞKER OYUNU
Usta - Bu vatandaşların ayağı hep yalın kalmış.
Çırak - Ne yapacağız ya?
Usta - Çizme dikeceğiz.
Çırak - Çizme dikelim.
Usta - Bunlar eski mi?
Köylünün biri ayakkabısının birini ustaya verir.
1.Köylü - Al kardeşim.
2.Köylü - Ben bir körüklü çizme yaptıracağım.
Usta - Yaz oğlum ufaklığa bir körüklü çizme.
1.Köylü - Başka ne iş yaparsınız?
Çırak - Lastik ayakkabıdan tut körüklü çizmeye kadar yaparız.
Köylü - Yapın bakalım da görelim.
Usta - Gel oğlum tezgahı kuralım.
Usta çırağını el ve dizleri üstüne yatık vaziyete getirerek ayağının birini kaldırıp kendi boynundan dolandırdığı iple bağlar. Çırağın sırtına oturur. Çekiç yerine de eline aldığı tahta parçasını kullanır.
Usta - Şap, şap, tak, tak.
Çırak - Uf, yeter be.
Usta çırağının ayağına vurmasıyla bağırmaya başlar. Usta bazen de çırağın kalçasına vurur.
1.Köylü - Usta, usta, sana bir haber getirdim.
Usta - Neymiş, deyiver babam.
Köylü - Eben ölmüş, yahu.
Usta - Allah rahmet eylesin nöörelim.
Köylü - Anan da ölmüş.
Usta - Nöörelim.
Ustanın oğlu - Amcam ölmüş.
Usta - Nöörelim.
Ustanın oğlu - Hüü, hüü, hüü (ağlar).
Usta - Ne oldu oğlum, neye ağlan?
Oğul - Anam ölmüş.
Usta - Nee? Anan mı ölmüş?
(Yerinden fırlayıp evine koşmak ister. Ancak altındakinin ayağı boynuna dolanmış olduğundan usta koşarken altındaki de sürüklenir. Bütün seyirciler bu tabloya güler.)
KIZ KAÇIRMA OYUNU
Kadınların kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde erkek kılığına girilerek oynanan çeşitli oyunlar günümüzde de yaygın bir biçimde oynanmaktadır.
Bu oyun, erkek kılığına giren kızların bir çadır basarak kız kaçırması üzerine kurulmuştur. Kızlar çok iyi plan hazırlayarak kıyafet değiştirirler. Kızın yakınlarına hiç bir şey sezdirilmez. Işıklar söndürülüp çadıra ani bir baskın yapılarak evin gelinlik kızı kaçırılır.
Oyan inandırıcı olarak hazırlandığı için herkes inanır. Kızın annesinin çığlıkları bütün obayı ayağa kaldırır. Olay ortaya çıkınca uzun süre gülme vesilesi olarak anlatılır.
DEVE OYUNU
Yörük düğünlerinde deve oyunu oynamak çok yaygındır. İki ya da üç kişiden oluşturulan ve üzerine bir örtü örtülen yapma deveyle deve sahibi rolünü üstlenen deveci, düğüne gelenleri karşılar. Bu arada çeşitli şakalarla bazen gelenleri, bazen de devesini döver. Devecinin şakaları, hareketleri, düğüne gelen konuklara hoş zaman geçirtir.
XII. YÖRÜKLERDE MUTFAK KÜLTÜRÜ
Yörükler genellikle hayvansal gıdalarla beslenirler. Sabahları çorba içerler. Bu çorbaların başında tarhana çorbası gelir. Ayrıca sabah kahvaltılarında sütten elde ettikleri kaymak, peynir, çökelek ve yağı da yerler. Dağ çayı içerler. Yörüklerin başlıca yemekleri bulgur pilavı, sac kavurması ve yahnidir. En önemli içecekleri ayrandır. Ayranı, yoğurdu hayvan derisinden yaptıkları bir yayıkta çalkalamak suretiyle elde ederler. Bu çalkalama sonucu yağ da elde edilir.
Yörük yemeklerinden bir kaçını sıralayalım.
a. Süt Dolazı: Sütün kaymağı alınır. Unla karıştırıldıktan sonra koyulaşana kadar pişirilir.
b. Ekmek Dolazı: Ekmek suda iyice kaynatılır. Daha sonra üzerine eritilmiş tereyağ dökülür.
c. Yepinti: Güz aylarında koyun sütü içerisine yoğurt ilave edilerek, koyulaşıncaya kadar pişirilir. Piştikten sonra içine tuz atılır.
d. Çileme Çorbası: Un, suyla hamur haline getirilir. Ovalanarak şehriye haline getirilir. Sonra soğan ve yağla kavrulur. Kırmızı biber ilave edilir. Çorba olarak pişirilir.
e. Erişte Çorbası: Hamur ekmek tahtasında açılıp, tandırda az pişirilir. Makarna kesilip çorbası yapılır.
f. Tovga Ekmeği: Hamurdan yüzük çorbası yapılır. İçine kıyma konur. Kıymasız olarak yoğurtla da yapılır.
g. Batırık: Düğürcünün üzerine bol domates doğranır. Döğülmüş fıstık ve susamdan oluşan iç koyulur. Soğan doğranarak iyice yoğrulur. Maydanoz ve feslihan da ilave edilerek bir kez daha yoğrulur. Çorba haline gelene kadar su ilave edilir. Ekşi marul veya haşlanmış lahanayla yenir.
h. Bandırma: Üzüm suyu, şeker, nişasta ve bir miktar sudan, palıza adı verilen bir karışım yapılıp kaynatılır. Bu sırada uzan ipleme temizlenmiş ceviz dizilir. Kaynayan palızanın içine bu ipler daldırılır. Bu esnada “Haydar, Haydar gel sana kızım ....yı vereyim” diye bağırılır. Haydar diye seslendikleri rüzgardır. Böyle bağırmakla rüzgarın çıkıp palızaları kurutacağına inanılır. Kaynatılıp kurutulan palızalar kutularda saklanarak gelen misafirlere ikram edilir.
XIII. ÇUKUROVA YÖRÜKLERİNDE ESKİ KÜLTÜR İZLERİ
Göçebe kültüründen yerleşik kültüre en son geçen Çukurova yörükleri binlerce yıllık kültürü günümüze kadar saklayıp taşımışlardır. Orta Asya Türk kültürünün, Anadolu halk kültüründe şekillenmesinin en güzel örneklerini yörüklerde görüyoruz.
Büyük kültür merkezlerinden uzak yayla ve köylerde yaşayan yörüklerde göçebe hayatından kuvvetli izler görülür. Tabiatla iç içe hayat, gelenek ve görenekleri şekillenmiştir. Eski Türklerin adetlerinin ve törenlerinin izlerine günümüz yörük kültüründe rastlıyoruz. Göçebelikten yerleşik hayata geçerek yeni bir toplum düzeninin kurulması yeni bir kültüre geçişi hızlandırmıştır.
Yörük kültürünün her yönüyle incelenip araştırılması eski Türk kültürüne ait ipuçları verecektir. Bu bildirimizde rastladığımız eski Türk kültürüne ait ipuçlarından bazılarını şöylece sıralayabiliriz:
-Göçün hayırlı geçmesi için kurban kesme.
-Düğün ve önemli olaylarda toy adı verilen toplu ziyafet.
-Genç kızların, gelin kınasından uğur amacıyla bir parça saklamaları.
-Seyirlik oyunlarında Arap kılığına girme (Kara Motifi).
-Geline hayırlı uğurlu olması için saçı saçma.
-Gelin başlığına tavuk tüyü takma.
-Gelin başlığı olarak kartal tüylerinden yapılmış kepezin kullanılması.
-Gelinin iyi huylu olması için iplik kırma.
-Düğünde düğün evine bayrak asma.
-Düğüne konuk olarak gelen obaların bayraklarıyla gelmeleri.
-Gelin alayının mezarlık çevresinde döndürülmesi.
-Halk hekimliği ve halk baytarlığında binlerce yıllık göçer kültürünün bugün de yaşatılması.
-Uğur amacıyla, kutsal olarak nitelenen ağaçlara bez bağlama.
-Nazara inanma ve korunmak için alınan önlemler.
-Evin bereketinin kaçmaması için alınan önlemler.
-Ateş ve külün kutsallığı.
-Yağmur duası, koyun ve kuzusunun suyun iki yakasında meleşmesi, kurban, toplu yemek.
-Doğum adetlerinde kutlu kavramının yaşatılması.
-Ölüm adetlerinde gece ateş yakılması.
-Ölüm sonrası toplu yemek.
-Cenaze ateşinin söndürülmemesi.
-Ölüye kına yakma.
-Mezara bayrak dikme.
-Çocuklara yalnızca büyüklerin ad koyması.
-Yörük mutfağında unutulmuş eski kültür izlerinin en güzel örneklerini görüyoruz (süt dolazı, ekmek dolazı, yepinti, çileme, tovga ekmeği, batırık vb.)
Çukurova yörüklerinin gelenek ve göreneklerinden yola çıkarak, eski Türk kültürünün izlerini bulmağa çalıştık. Bu tür çalışmalar sürdürüldüğünde pek çok eski kültür izlerini bulabileceğimiz inancını taşıyoruz.