Günümüz Adana Âşıklık Geleneğinde Mizah
Prof. Dr. Erman Artun
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.
1. Giriş
Türk kültürü mizah yönünden çok zengindir. Mizah kültür hayatının bir parçasıdır. Halk edebiyatında mizah çok eskilere dayanan bir birikimin sonucudur. Türk kültürünün tarihsel sürecindeki değişim ve gelişimiyle günümüzdeki şeklini almıştır.
Mizaha hayatın hemen her öğesi girer. Ancak başkalarına aktarıldığında bir forma girerek edebiyata yansır. Söz olarak doğan mizah yazıya geçirildiğinde edebi bir kimliğe bürünür.[1] Mizah kavramı güldürme amacının yanı sıra dolaysız olarak yergiyi ve öfkeyi de içerir. Mizahın sınırları ironiden sövgüye kadar uzanır. Mizahın geniş bir anlatım ve içerik alanı vardır. Öfkenin, düşmanlığın dışa vurulduğu, toplumsal eleştirinin dile getirildiği önemli bir edebiyat türüdür.[2]
Mizahta abartma, ironi gibi ince zeka ürünü yöntemlerin yanı sıra aşağılamalar da vardır. Hiciv 19. yüzyıla kadar geleneksel kalıpları içinde sürer. 20. yüzyılda toplumsal ve siyasal alanda mizah başlar.[3] Mizah, düşüncelerin nükte, şaka ve takılmalarla süslenip anlatıldığı bir söz veya yazı çeşididir.[4]
Toplumsal ya da bireysel kusurları, yetersizlikleri, adaletsizlikleri vb. doğrudan ve dolaylı yoldan eleştiren sanat biçimlerine mizah adı verilir. Mizahta ironi alaya almaktır. Küçümseme vardır, zerafetten uzaklaşılabilir. Gülünçleştirme ve ironi bireye ve topluma yöneltilen dolaylı eleştiri biçimidir.[5]
Hicivde hicvedilen kişinin suçunun tespiti özneldir. Teşhir ve sövgüye varan aşağılama vardır. Mizahta kusurların düzeltilmesi çabası vardır. Mizahta konu toplumsaldır. Mizah toplumsal eleştirir yansıma alanıdır.[6]
Belge olmadığı için eski Türklerde mizah anlayışı hakkında bilgimiz yoktur. Divanü Lügat-it Türk, Kutadgu Bilig, Dede Korkut Hikâyeleri gibi eski edebiyatın en eski ürünleri içinde bulunan deyimler, atasözleri, bilmeceler, tekerlemeler içinde mizah açısından oldukça zengin söyleyişler bulunur.[7] 13. yüzyıl sonrası Anadolu’da oluşan Türk edebiyatında mizaha, anonim ürünlerde rastlıyoruz.
Divan şairleri, şiir aracılığıyla hicve sık başvurmuşlardır. Şakadan kaba sövgüye varan biçimlerde yapılan hiciv, latife, mizah, mutayebe, mulatafa, hezl, tariz, hecv, zemm, şetm ve kadh gibi az ya da çok yergi anlamı ifade eden kelimelerle karşılanmıştır. Bu kelimelerle ilgili çeşitli kaynaklarda birbirini tamamlayan bilgiler buluyoruz.[8] Divan edebiyatında mizah, önceleri ikinci derecede bir olgu olarak algılanmıştır. Mizahın şiiri küçülteceği düşüncesi mizahı engellemiştir. Mizahi bir eserin edebi nitelik taşıyabilmesi için ince bir nükte zarif bir mazmun içermesi gerekmektedir.[9] Eski Türk edebiyatı hicvi, kişiye yönelik saldırı üzerine kurulmuştur. Kişinin özel hayatı hicve malzeme edilmiştir.
Türk kültürü Tanzimat’la Batı kültürüne açılınca bu değişim ve gelişim, günümüz âşık tarzı mizahının temel yapısını belirlemiştir. Anadolu’da köklü bir mizah çatısı vardır. Âşık tarzı mizah, geleneksel sözlü halk mizahının şiire aktarılması değildir. Orta Asya, İslamiyet, Anadolu ve Batı kültürleriyle biçimlenen Türk kültürü kendi özgün mizahını kurmuştur. Âşıkların mizahında Türk kültürünün politik, sosyal, ekonomik vb. özellikleri görülür.
Sanat ürünleri toplumun yapısından soyutlanamaz. Bunlar toplumsal ilişkilerden doğan olgulardır. Ancak toplumsal ilişkilerin değişmesiyle birlikte insanların estetik zevkleri ve bunun sonucu olarak sanatçıların eserleri de değişebilir. Her toplumun kendine özgü acıları, sevinçleri, umutları, özlemleri kısacası kendine göre bir iç dünyası vardır. Bu iç dünyanın birikimleri sanat ürünlerinde dile getirilir. Bir sanat ürününü değerlendirmek için içinde bulunduğu toplumsal çevreyi bilmek gerekir. Hiciv Tanzimat’tan sonra siyasal içerik kazanmış, bireysel eleştiri yerini toplumsal eleştiriye bırakmıştır.
Halk mizahı, halk fıkraları, maniler, türküler, destanlar, masallar. Halk hikâyeleri vb. anonim ürünlerde taşlama, yalanlama, atışma gibi âşık tarzı halk edebiyatı ürünlerinde şathiyat-ı sofiyane vb. dini-tasavvufi halk edebiyatı ürünlerinde zengin bir görünüm sergiler. Atışmalar taşlama niteliklidir. Atışmalarda sataşma, iğneleme esas olmakla birlikte nezaket kuralları dışına pek çıkılmaz.
Taşlama, Türk halkının sağduyusu ve iğneleyici özellikleri birleştirilerek ortaya çıkmıştır. Taşlamaların bir bölümü sosyal içeriklidir. Taşlamalarda kişiselle toplumsalı ayırmak zordur. Taşlamaların yazılma nedenleri bilinmezse taşlama toplumsal olarak nitelenir. Âşıklar yaşadığı dönemin haksızlık, yolsuzluk ve geriliklerini âşık tarzı şiirin dil ve biçim özelliklerini kullanarak taşlar. Bu tür ürünlerde halkın mizaha bakışını, engin hoş görüsünü görürüz. Âşıklar kişilerde ve toplumda görülen toplumun değer ve normlarına aykırı her konu ve davranış biçimini mizah konusu yaparlar. Âşıkların mizahlarında kişisel, toplumsal ve siyasal boyut vardır. Âşıkların mizahları eğlendirir, düşündürür, eleştirir. Âşıklar toplum ve insan ilişkilerini irdeleyen, olaylara ayna tutup yansıtan yönleriyle işlevseldirler.
Âşıklar, mizahi şiirleriyle toplumun yaşama biçimine, değerlerine, insan-insan, insan toplum ilişkilerine mizah penceresinden bakarlar. Bu tür şiirleriyle bireysel ve toplumsal yabancılaşmayı önlerler. Âşıklar yaşadıkları çağın tanığıdırlar. Âşıkların mizahi şiirlerinde yaşadıkları toplumun yapısına ait izler vardır. Âşık, geleneksel yapıdan uzaklaşıldığında tepki gösterir. Bazen de toplumdaki gelişim ve değişimin gerisinde kalarak, değişimi yozlaşma., toplumu ayakta tutan değerler sisteminin çökmesi olarak algılayıp tepki gösterirler.[10]
Âşıklar gelenekte, toplumdaki aksaklıkları, ekonomik sorunları, felekten, zamandan şikâyet şeklinde dile getirirlerdi. Günümüzde aksayan yönü hicvedileni daha somut bir biçimde gözlüyoruz. Yoksulluk mizaha çok konu olur. Âşıklar, kendi yoksulluklarını, çaresizliklerini hicvederken geneldeki yoksulluğu da konu ederler. Âşıklar ekonomik bozukluklar sonucunda toplumda moral değerlerinin gevşeyeceğini, rüşvet, hırsızlık vb. sosyal bozuklukların ortaya çıkacağının bilincindedirler.
2. Adana Âşıklık Geleneğinde Mizah
Adana, âşıklık geleneğinin sürdürüldüğü bir kaç ilden biridir. Adanalı âşıklar, sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya bir kaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere âşık, bu söyleme biçimine âşıklık, âşıklama, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de âşıklık geleneği adını veriyorlar.[11] Günümüz Adanalı âşıkların taşlama, atışmalarda taşlama-takılma ve yalanlama-mübalağa türünden mizahi şiirleri vardır.
Adanalı âşıkların sanatlarını devam ettirdikleri ortam kırsal alanlardır. Son yıllardaki göç olgusu ve iletişim araçlarıyla sağlanan kültür alışverişi gerek dil, gerekse konu açısından kırsal kesimdeki âşıklarla şehirde yaşayan âşıkları birbirine yaklaştırmıştır. Adanalı âşıklar, yaşadığı çevre insanının yaşama bakışını, aşk anlayışını, tepki, eleştiri ve yergisini vb. geleneğin penceresinden dile getirirler. Âşığın doğduğu ve yaşadığı yörenin kültürü şiirlerine yansır.
3. İçerik
Adana geleneğinde âşıkların taşlamaları daha çok yakınma niteliklidir. Kişisel taşlamalar çoğunlukla âşığın iç dünyasını yansıtır. Toplumda kültürel değişim veya toplumsal yapı bozulunca âşıkların şiirlerinde toplumsal konulara eğilme görülür. Önceleri felekten yakınma şeklinde ortaya konan tepki, kaderden yakınmaya en sonunda da doğrudan kuralları bozanlara yönelmiştir. Adanalı âşıklar taşlamalarında kişilerin toplumun ve devletin aksayan yönlerini hicvederler. Adana âşıklık geleneğinin gerçekçi yönü lirizmden uzak taşlamalarda ortaya çıkar.
Adanalı âşıkların hicivlerinin arka planında toplumun değer ve kurallarına uymayan tipler görülür. Âşıklar toplumda aksayan yönleri yalın ve dolaysız bir dille anlatır. Âşık, toplumsal taşlamalarında halkın sözcülüğünü üstlenir.
İncelememizde Adana’da mizahi şiirler söyleyen 11 âşığın 21 şiirini aldık. Âşıkları ve incelemeye aldığımız şiir sayılarını şöylece sıralayabiliriz. Âşık Kara Mehmet[12] (6), Âşık Hacı Karakılçık[13] (3), Âşık Feymani[14] (3), Âşık Kul Mustafa[15] (3), Âşık Hüseyin Kaçıran[16] (2), Âşık İmami[17] (1), Âşık Akçay[18] (1), Âşık Kul Mahmut[19] (1), Âşık Eseri[20] (1), Âşık Fidani[21] (1), Âşık Şıhlıoğlu[22] (1).
Adana âşıklık geleneğinde taşlamalı, mizahi şiirleri dört grupta toplayabiliriz:
1. Bireysel taşlama şiirleri (M.Ş. 1-2-3-4)
2. Toplumsal taşlama şiirleri (M.Ş. 5-6-7-8-9-10)
3. Yalanlama, mübalağa şiirleri (M.Ş. 11-12-13-14-15-16-17)
4. Atışmalarda taşlama-takılma şiirleri (M.Ş. 18-19-20-21-22).
3.1 Bireysel Taşlama Şiirleri
Adanalı âşıkların bireysel taşlama şiirleri hiciv özelliği gösterir. Ancak divan şiiri hicivleri gibi kırıcı aşağılayıcı değildir. Bu tür taşlamalar kızgınlık, kırgınlık eleştiri vb. amacıyla söylenir. Bazen bireysel ve sosyal taşlama iç içedir (M.Ş. 3). Bireysel taşlamalarda kişilerin aksayan yönleri sıralanır. Âşıkların toplumun değerlerinden yana tavır alması yönüyle bu taşlamalar işlevsel boyut kazanır (M.Ş. 1-2-4).
Bir örnek verelim:
Gerdan kır deseler çok halt işlersin (M.Ş. 1)
Vay bire omuzu palanlı Bekir
İçi geçmiş kavakları dişlersin
Boynu örmeli beli kolanlı Bekir
Âşık İmami
3.2 Toplumsal Taşlama Şiirleri
Adanalı âşıkların toplumsal taşlamalarında toplumsal ilişki ön plandadır. Toplumda değerlerin değişmesi, yapılan haksızlıklar, toplumda aksayan yönler hicvedilir. Övünenle (M.Ş. 5), halk kültürüne değer vermeyen zihniyet (M.Ş. 6), halkı çok zor durumda bırakan zammı yapan yöneticiler (M.Ş. 7-8), saygınlığı paraya göre ölçenler (M.Ş. 9), yıllardır köyünün bozuk yolunu yapmayan yönetim (M.Ş. 10) eleştirilir.
Bir örnek verelim:
Bu kadar yapmadı bundan evvelki (M.Ş. 8-9)
Kurbandan kurbana et yeriz belki
Kümese dadandı kurnaz bir tilki
Tavuklar tükendi, kaz firar etti
Âşık Hüseyin Kaçıran
3.3 Yalanlama - Mübalağa Şiirleri
Âşık fasıllarında yalanlama-mübalağa bölümü en inanılmaz yalanları bulup şiirle anlatmadır. Âşık fasıllarında karşılıklı paylaşılan koşma dörtlüklerinden oluşan bölümdür.[23] Adana âşıklık geleneğinde atışmalı yalanlama örnekleri çok azdır. Âşıklar fasıllar dışında bu türden mübalağalı şiirler söylerler. Hatta yalanlama terimi de bilinmemektedir. Âşıklar mübalağa, pireyi deve yapma diyorlar. Adanalı âşık Kara Mehmet bu türün çok güzel örneklerini vermiştir. Bu şiirlerde mübalağa, mizah, sosyal mizah iç içedir. Şiirler şaşırtma ve abartma üzerine kurulmuştur. Pek çoğu güzel birer gulüv örneğidir.
Bu tür şiirlerde eğlendirme (M.Ş. 11-16), toplumsal gerçeklerden uzak bir doktoru yerme (M.Ş. 12), yetiştirdiği ürünüyle övünme (M.Ş. 13-14), yoksulluğunu anlatma (M.Ş. 15-17) konu edilmiştir. Bu şiirlerin yazılma nedenleri araştırıldığında pek çoğunun bir olaya, gözleme dayalı olduğunu görüyoruz. Âşık Kara Mehmet bir Diyarbakırlının durmadan karpuzlarını övmesi üzerine “Karpuz”, malı ve ürünüyle övünenler için “Pamuk ve Karagücük eşeğim”, gençliğiyle övünenler için “Hızlı Gençliğim”, fakirlik nedeniyle sağlıklı beslenemeyip hastalanan bir kişiye bir doktorun perhiz vermesi üzerine “Toktur be” adlı şiirleri söyleyip hicvetmiştir.
İki örnek verelim:
Verdiğin berize budur gayratım
Bundan başka uyamayom toktur be
Üç sepet yumurta sabah kayfaltım
Teker teker sayamayom toktur be
Âşık Kara Mehmet
Satın almak için çok tüccar geldi
Kırkı ortak olup beş karpuz aldı
Birisini oyduk bir cami oldu
İçinde bir hafta namaz kıldırdım.
Âşık Kara Mehmet
3.4 Taşlama Takılma Şiirleri
Âşık edebiyatı içinde âşık karşılaşmalarının ayrı bir yeri vardır. Karşılaşmalar bir topluluk karşısında bir takım usullerle yapılır. Âşıkların karşı karşıya gelmeleri çeşitli vesilelerle olur.[24] Âşıklar âşık fasıllarında taşlama takılma türü şiirler söylerler. Taşlamalar ayrı şiirler olabildiği gibi koşma dörtlüklerinin paylaşılması esasına dayalı olarak karşılıklı deyişler şeklinde de söylenir. Fasıllarda âşıkların birbirlerine takılmaları mizahi bir hava yaratır. Takılmalar kırıcı olmadan yapılan şakalaşmalardır. Adanalı âşıklar taşlama ve takılmaları ayırırlar. Atışma sonunda birbirini taşlayıp takılan âşıklar karşılıklı övgü dörtlükleri söyleyerek gönül alırlar.
Adanalı âşıklar taşlama-takılmalarda birbirlerini kuşa benzeterek, cahillikle, toylukla (M.Ş. 18), yoldan çıkma, yozlaşma, yalancılıkla suçlayarak, uzun boyla alay ederek (M.Ş. 19), imandan çıkma, olgun olmamakla suçlayarak (M.Ş. 21) taşlayıp takılırlar.
Âşık Feymani ile Âşık Kul Mustafa’nın bir taşlama takılmasından örnek verelim:
Kul Mustafa:
Senede bir gidermişsin Konya’ya
Bir de âşık yazdırmışsın künyeye
Babasız tecelli edip dünyaya
İs’olup çarmıha gerilmeyesin
Âşık Feymani:
Nasrettin Hoca’nın heybesi gibi
Nüktedan sözlerin söbesi gibi
Gayrımüslümlerin kabesi gibi
Efes’e tavafa varılmayasın
4. Üslup
Adanalı âşıkların mizah üsluplarını değerlendirebilmek için önce onların mizahı sağlayan dillerinden yola çıkmalıyız. Üslup bireyseldir, kaynağını âşığın mizacından ve deneyiminden alır. Bir âşığın üslubu dil malzemesinin metinde doğru, güzel kendine özgü kullanımıdır. Bir âşığın üslubu bağlı bulunduğu âşıklık geleneğinin dil malzemesini nasıl kullandığı, bu malzemeye ait farklı öğeler arasında ilişkilerin ne olduğu, nasıl kullanıldığı sorularının cevaplarının aranmasıdır.
Adanalı âşıkların mizah üslupları hakkında ipuçları bulabilmek için âşıkların yaşadıkları şiir çevresini göz ardı etmeden metinlerden yola çıkarak mizahlarının karakteristiklerini belirlemeye çalışacağız. Her âşığın kendine özgü bir anlatım biçimi vardır. Bu kelime seçimi, söz dizimi ve çeşitli anlatım yollarıyla kendini gösterir. Bir âşıklık geleneğinde mizah üslubunu belirleyebilmek için âşıkların kime sesleniyorlar? Gelenek ne ölçüde belirleyici? Mizahı yaratan kelimelerin seçiminde geleneğin payı nedir? Dilin hangi fonksiyonlarını kullanıyorlar? Sorularının cevaplarını aramak gerekir.
Adanalı âşıklar mizahi eserlerinde hem kendileriyle hem de diğerleriyle ince ince alay eder. Batıl inançları, tutuculuğu, bilgisizliği ironiyle karikatürize ederek alaya alırlar. Bu bir tür folklor malzemesiyle durum güldürüsünün karışımıdır (M.Ş. 7-8) Yerel ağız özellikleri güldürücü öğe olarak kullanılır (M.Ş. 5-12-15-18). Adanalı âşıklar hayatın içindeki mizahı, abartmayı çelişkiyi yakalar (M.Ş. 9-13-14-16). Durum güldürüsü âşıkların mizahının temelini oluşturur (M.Ş. 7-8). Âşıkların üsluplarındaki ağırlıklı bölüm anlatım teknikleriyle över gibi görünerek hicvetmedir (M.Ş. 5-12-13-14-15). Âşıkların mizahlarında mizah öğeleri son dizede bazen son iki dizededir. İlk iki dize mizaha hazırlıktır. Üçüncü dize hazırlık dizeleriyle mizah dizesi arasında bağdır. Âşıkların mizahlarında anlatım dolaysız veya dolaylı anlatımdır. Mizahı sağlamak için abartma, karakterize etme, çift anlamlı kelimeler, tuhaflıklar kullanılır (M.Ş. 4-7-8-11-13-14).
Bir kaç örnek verelim:
Altı koyun yutmuş, iki de deve
Bir küçücük yılan gördüm ne dersin? (M.Ş. 11/2)
Güzel karpuz verir bizim burası
İnanmayan gelsin karpuz sırası
Birisi yarılmış aktı şiresi
Suyu ile dokuz varil doldurdum. (M.Ş. 13/3)
Kel Ali’nin dört boynuzlu danası
Kanatlamış göğe uçtu duydun mu?
Çift sürerken Halime’nin ninesi
Heybesinden öküz düştü, duydun mu? (M.Ş. 16/1)
Adanalı âşıklar bazen dolaylı anlatıma başvurarak hicvi gizlerler. Bazen tam tersi söylerler (M.Ş. 12-13-14-15). Âşıklar satirik üslubun en önemli araçlarından olan abartmayı çok kullanmışlardır. Âşık tarzı yalanlamalarda abartma ve tuhaf benzetme iç içedir (M.Ş. 11-12-13-14).
Bir örnek verelim:
Senede kırk dönüm bostan ekerin
Benden başka kimse yemesin derin
Kavını karpızı kabuklı yerin
Acelemden soyamayom toktur be (M.Ş. 12/4)
Adanalı âşıkların hiciv dilleri lirik ve epik eserlerinde kullandıkları dilden farklıdır. Yerel ağız özellikleriyle dilde nükte objesi yaratırlar (M.Ş. 1-2-12-13-14-15-16-17). Âşıklar mizahlarında ironik anlatımla övgü görüntüsü altında yererler. Âşık bazen ironiyle ince ince kendisiyle eğlenirken yerer. Övgüyü yergi haline getirirler (M.Ş. 5-12-13-14-15). Mizahı sağlamak için kelimelerin anlamlarıyla oynayıp tuhaflıkları abartıları sıralarlar. Âşıklar mizah dilini kurarken kelimelerin diğer anlamlarından yararlanırlar. Övdüğü kişiyi abartılı bir şekilde göğe çıkarırken mizahı yakalarlar (M.Ş. 3-4-5-12-16-17). Bazen âşık bir kelimenin uzak ya da yakın çağrışımını kullanarak mizahı bulur. Abartılmış cehalet ve saflıkla mizahı yakalar (M.Ş. 3-4-5-9-12-16-17).
İki örnek verelim:
Adın ney deseler bilmez şaşardım
Koşu yapsak en arkada koşardım
Ata binsem ilk adımda düşerdim
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim (M.Ş. 5/2)
Kanser oldu Ankara’ya saldılar
Ölür diye ağıdını çaldılar
Böbrek ile ciğerini aldılar
Memiş gene çekti çekti ölmedi (M.Ş. 17/3)
Âşıklar hicivlerinde inceden inceye örülmüş imalarla, telmihlerle hedef kişi veya nesneyi alaya alır. Bazen âşıkların mizahlarında gizlenmiş kendi hikâyelerini bulur, yaşama bakış açılarını gözleriz (M.Ş. 12-13-14-15). Günümüz Adana âşıklarının sürprize şaşırtmaya dayalı, realiteden kopuk mizah anlayışlarının yerini yavaş yavaş alaya alınan kişi, toplum, dünyayla alakalı bir mizah anlayışı almağa başlamaktadır. Adanalı âşıkların mizahi şiirleri hayatta gizlenmiş, bireysel, toplumsal yabancılaşmayı halkın görmesini sağlaması açısından işlevseldir. Adanalı âşıkların mizahi şiirlerinde bir mizahi şiirde bulunması gereken anormal görüntü, abartı, mantık ile toplumsal ilişki ve işlevsel boyut vardır.
Adanalı âşıklar söylenenle, asıl söylenmek istenenin çelişkisine dayalı üstü kapalı ya da dolaylı olarak yergi amaçlı söz sanatlarından biri olan istidrak sanatını sık kullanmışlardır. Âşıklar taşlamalarında tevriyeli ve kinayeli sözler seçerek genellikle dolaylı anlatım kullanmışlardır. Adanalı âşıklar şiirlerinde mizahı, edep, incelik nükte çerçevesinde yaparlar. Halk şiirinin yergi estetiği bu sanatlar üstüne kurulmuştur.
5. Sonuç
Adanalı âşıkların mizahi şiirleri önceleri genellikle felekten, kaderden yakınma biçimindeydi. Günümüzde doğrudan kişiler ve toplumla bağlantılıdır. Toplumun norm ve değerlerine ters düşen kişi ve toplum mizaha konu edilmiştir. Mizah konulu şiirleri, bireysel taşlama, toplumsal taşlama, atışmalarda taşlama-takılma ve yalanlama-mübalağa şiirleri olmak üzere dört grupta toplayabiliriz.
Adanalı âşıkların mizahları
1. Eğlendirme,
2. Düşündürme-Eğitme,
3. Eleştirme
amaçlıdır. Şiirlerin kişisel, toplumsal ve siyasal boyutu vardır. İnsan-insan, insan-toplum ilişkilerini irdeleyen, eleştiren boyutuyla işlevseldir. Taşlamalar kırıcı aşağılayıcı olmayıp kızgınlık, kırgınlık sonucu doğruyu gösterme, dikkati konuya çekmek için söylenir. Mizahı sağlamak için mantık ve toplumsal ilişkiyle bağlantılı olarak abartma, anormal görüntü, karikatürize etme, tuhaflıklar, tersine söyleme, çift anlamlı kelimelerden vb. yararlanırlar. İroniyle kendileriyle eğlenir görünürken taşlarlar. Genellikle mizah son dizede sağlanır.
Türkiye âşıklık geleneğinde mizahi şiirlerle ilgili çalışmalar tamamlanmadığı için Türkiye geleneğiyle Adana mizah geleneğinin ne ölçüde birleşip ayrıldığı hakkında kesin yargılara varamıyoruz. Bu çalışmamızı ileride yapılacak âşıklık geleneğinde karşılaştırmalı mizah konulu bir çalışmaya katkıda bulunmak amacıyla hazırladık. Bu çalışma sonrası âşıkların hangi konuda orijinal, hangi konularda milli ve evrensel olduğu, geleneği taşıma ve yansıtma yüzdeleri ortala çıkacaktır. Kültürel değişim ve gelişim bakış açısıyla sistematik üslup-içerik incelemesi ve tahlili yapılmadan çözümlemeye ve anlamaya çalışan bir yöntemle yapılacak çalışmaların eksik kalacağı düşüncesini taşıyoruz.
Bireysel Taşlama Örnekleri
a) Taşlama (M.Ş. 1)
Gerdan kır deseler çok halt işlersin
Vay bire omuzu palanlı Bekir
İçi geçmiş kavakları dişlersin
Boynu örmeli beli kolanlı Bekir
Su olsan engine akmayı bilmen
İğneyi ipliği takmayı bilmen
Oturmayı bilmen, kalkmayı bilmen
Ne desem falanlı filanlı Bekir
Güneş balçık ile sıvamaz imiş
Namert mert olana güvenmez imiş
Âşık İmami’yi beğenmez imiş
Boşboğaz sözleri yalanlı Bekir
Âşık İmami
b) Muhtar Emmi (M.Ş. 2)
Bu sene erken tutulduk
Karakışa muhtar emmi
Nasıl oldu da satıldık
Üçe beşe muhtar emmi
Köyümün malı ganimet
Çalan diyor velinimet
Han hırsızlara emanet
Bak şu işe muhtar emmi
Kendime geçmiyor sözüm
Benden şikayetçi sazım
Tutmaz oldu iki dizim
Koşa koşa muhtar emmi
Akçay der ki derde düştük
Bal yerine zehir içtik
Pişmanız ya bizler seçtik
Seni başa muhtar emmi
Âşık Akçay
Hasan Emmi (M.Ş. 3)
Bu ne biçim uyumaktır
Uyan Hasan Emmi uyan
Sana ne yapsalar haktır
Uyan Hasan Emmi uyan
El yedikçe sen bakarsın
Açlıktan ağzın kokarsın
Bir gün yatağın yakarsın
Uyan Hasan Emmi Uyan
Pencereden hırsız daldı
Tehlike kapını çaldı
Zaten ölmene az kaldı
Uyan Hasan Emmi uyan
Ölü müsün hasta mısın?
Beyinsizmiş kafatasın
Elli yıldır uykudasın
Uyan Hasan Emmi uyan.
Hacım Hak bizi kayırsın
Şeytan şerrinden ayırsın
Mezarda bol bol uyursun
Uyan Hasan Emmi uyan
Âşık Hacı Karakılçık
c. Güleç Hacı (M.Ş. 4)
Bizim köyden Güleç Hacı
Hem geveze hem dalgacı
Çekirdekten palavracı
Çok konuşur bilmiş gibi
Güleç Hacı, Güleç Hacı
Hem dalkavuk, hem de yağcı
Şeytana pabuç giydirir
Tilki gibi numaracı
Köy sallanır güldüğünde
Cin çarpılır değdiğinde
Beleş sofra gördüğünde
Yumuluyor ölmüş gibi
Yüzünde kalmamış perde
Köçek olur düğünlerde
Güler oturur olmaz yerde
Sanki bir şey görmüş gibi
Uyur gezer hayal kurar
Ölüden avanta umar
Gözü fener gibi yanar
Karanlıkta kalmış gibi
Kul Mahmud’um sözüm ona
Şöyle bir baktım boyuna
Dağda kurt olur koyuna
Para verip almış gibi
Âşık Kul Mahmut
Toplumsal Taşlama Örnekleri
a) Hızlı Gençliğim (M.Ş. 5)
Gene eski günner aklıma düştü
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Bir şey anlamadım ne çabuk geçti
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Adın ney deseler bilmez şaşardım
Koşu yapsak en arkada koşardım
Ata binsem ilk adımda düşerdim
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Hele çok korkardım yağmur yağmadan
Evden çıkamazdım güneş doğmadan
Sabah kalkamazdım anam dögmeden
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Uzaklaşmaz hep yakında gezerdim
Güçlü idim domatisi ezerdim
Diz boyu göl bulsam iyi yüzerdim
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Rüyamda kendimi dev gibi gördüm
Bir tenha bulursam cesurum derdim
Gördüğüme çatar çok sopa yerdim
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Cuma gün kalkardım Pazar gün yatsam
Dokuzu yiterdi on keçi gütsem
Kuşluk kovalardı bir işe gitsem
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Bitti Kara Mehmet arzum muradım
Ömrüm geldi geçti neye yaradım
Geri gelmez o günleri aradım
Nerde kaldı benim hızlı gençliğim
Âşık Kara Mehmet
b) Taşlama (M.Ş. 6)
Popçu cebini doldurdu
Altın Koza Festivali
Tam Mirkelam’a yaradı
Altın Koza Festivali
Seni kınarım her yerde
Kültürü düşürdün derde
Hani âşıklar nerede
Altın Koza Festivali
Âşık Eseri (1995)
c) Zamcı Dayı (M.Ş. 7)
Sabreyledik gık demedik
Etli sütlü istemedik
Arada bir çay içerdik
O da gitti zamcı dayı
Bari ekmeği kaldırma
Yanık yüreği deldirme
Bizi büsbütün öldürme
Cana yetti zamcı dayı
Bu diyardan da gidemem
Bu deveyi de güdemem
Böylece geçim edemem
Aklım gitti zamcı dayı
Âşık Fidani
d) Taşlama (M.Ş. 8)
Dinleyin dostlarım başa geleni
Ekmek çama çıktı tuz firar etti
Artık siz düşünün geri kalanı
Çoğu bekliyorduk az firar etti
Bulgur pilavına ediyok niyaz
Yanında bulursak iki baş piyaz
Ağustos ayında her taraf ayaz
Kışa yakalandık yaz firar etti
Bir pabucum var dabanı delik
Avara geziyom yoktur metelik
Çoluk çocuk çıplak kaldı üstelik
Kumaş kayıp oldu bez firar etti
Bu kadar yapmadı bundan evvelki
Kurbandan kurbana et yeriz belki
Kümese dadandı kurnaz bir tilki
Tavuklar tükendi kaz firar etti
Geçen gece rüyamda gördüm parayı
Uyku arasında attım narayı
Garip Kaçıran’la açtı arayı
Perdeler bozuldu saz firar etti
Âşık Hüseyin Kaçıran
e) Taşlama (M.Ş. 9)
Kasabadan Murat Ağa
Gripten girdi yatağa
Tez duyuldu sağa sola
Her taraftan duyan geldi
Emmisiylen dayısıylan
İki sepet kayısıylan
Belediye reisiylen
Hep meclisi ayan geldi
İğne ilaç falan derken
Tedavi edildi erken
İki erkek doktor varken
Bir de bayan doktor geldi
Kimi çiçek gül getirdi
Kimi kaymak bal getirdi
Postacılar tel getirdi
Geçmiş olsun diyen geldi
Kimi sağdan kimi soldan
Akın etti hep bir koldan
Araba bozulmuş yoldan
Kaymakam bey yayan geldi
Murat Ağa iyileşti
Haber çarşıya ulaştı
Kaçıranım buna şaştı
Bak milleti soyan geldi
Âşık Hüseyin Kaçıran
f. Tozlu Yol Derdi (M.Ş. 10)
Alemin dilinde gezer dolaşır
Azaplı köyünün bozuk yol derdi
Yığın yığın semavata ulaşır
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Kim alırsa mazlumların ahını
Başına devirir karargahını
Tahtından indirdi İran şahını
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Ben usandın karavaydan hay haydan
Bir köşeye dönemedik kolaydan
Regın’ı da attı Beyaz Saray’dan
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Humeyni’yi bela etti Irak’a
Dünya barışını saldı merağa
Saddam’ı bağladı orta direğe
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Mao’nun beynini yedi çatlattı
İndire Gandi’ye hendek atlattı
Rusya’daki Çernobil’i patlattı
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Anlatarak pembe panter masalı
Ayılar çobandan çaldı kavalı
İnek Şaban yaptı eşek Sunal’ı
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Atom bombasını Hiroşima’ya
Atıp ültimatom verdi dünyaya
Füzeyinen it gönderdi fezaya
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Birinci, İkinci Dünya Savaşı
Ha çıktı çıkacak Deccal’ın başı
Karneye bağladı ekmeği aşı
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Gelene dek şu yirminci asıra
Nice sultanları sardı hasıra
Boş kağıdı saldı Abdül Nasır’a
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Zülfikar Buddo’nun ol Ziya ül Hak
Hakkında düşündü darbeyi mutlak
İdam fermanını imzaladı bak
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Bin dokuz yüz altmış üçte şu üç can
Demokrat Menderes, Zorlu, Polatkan
Bunlara da yazdı kanlı bir ferman
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Noksan çıktı Almanlar’ın arşını
Faşizm çalarken Nazi Marşını
Hitler’in beynine sıktı kurşunu
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Karl Marks bunların bilmem nelisi
Olmak için sosyalizmin velisi
Lenin’i eyledi hücre delisi
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Yıldırım’ı Timurleng’i şaşıran
Döğüştürüp bir birine düşüren
Zehir verip ciğerini pişiren
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Türklere on altı devlet kurdurdu
Yıllar yılı demi devran sürdürdü
Gaflete dalınca sona erdirdi
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Yezit denen zalim, iman cahili
Al kana boyandı Kerbela ili
Cehenneme saldı Ebu Cehil’i
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Şeddat’a yaptırdı maddeden cennet
Sinekle Nemrud’a verdi eziyet
İsa’yı semaya saldı akıbet
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
İbrahim’i mancınıkla attırdı
Yusuf’u Mısır’a saldı sattırdı
Medyen’den Musa’ya koyun güttürdü
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Yunus’u kavmi ile küstürdü
Balığa yutturup geri kusturdu
Zekarya’yı testere ile kestirdi
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Ad kavmi aleme şer geldi gitti
Lut kavminin ömrü pislikte bitti
Semut kavmini de sor bak ne etti
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
İsrail kavmini yoldan saptırdı
Tanrı diye Firavun’a taptırdı
Tufan’da Nuh’a da gemi yaptırdı
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Yüz dört kitap Hak emrini söyledi
Dinlemiyen belaları boyladı
Nice sarayları viran eyledi
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Feymani’yim cahilinen yarışmam
Namertlerle küsülüyüm barışmam
Kıyameti koparırsa karışmam
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi
Âşık Feymani
Yalanlama - Mübalağa Örnekleri
a) Âşık Kara Mehmet - Âşık Şıhlıoğlu Atışmalı Yalanlama (M.Ş. 11)
Şıhlıoğlu:
Yatsan bile gene girmez düşüne
Hiç aklım ermedi bunun işine
Halat atmış Erciyes’in başına
Çeke çeke bölen gördüm ne dersin?
Kara Mehmet:
Kuyruğundan tuttum bak kova kova
Öldürürüm onu ben döve döve
Altı koyun yutmuş iki de deve
Bir küçücük yılan gördüm ne dersin?
Şıhlıoğlu:
Acep ne dersin ki sen bu hususta
Bir yanı atlıya bir yanı posta
Bilmem mühendisti bilmem bir usta
Karıncada plan gördüm ne dersin?
Kara Mehmet:
Karamehmet der de değilim cahil
Caniye caniyim ehile ehil
Yalan idim ama bu kadar değil
Seni benden yalan gördüm ne dersin?
b) Toktur be (M.Ş. 12)
Verdiğin berize budur gayratım
Bundan başka uyamayon toktur be
Üç sepet yumurta sabah kayfaltım
Teker teker sayamayon toktur be
İki lehen pilaf bir yannık ayran
İster yağlı olsun isterse yavan
Yanına kesiyon beş kilo sovan
Yeyon yeyon doyamayon toktur be
Üç çencere bamya yerin bişince
Yirmi tas su içip birez koşunca
Her yanı sökülür karnım şişince
Sağlam göynek geyemeyon toktur be
Hindiye acımdan çoktan ölürdüm
Sağ olsun konşular ediyo yardım
Bir koyundan fazla yemem söz verdim
Ayıp olur cayamayon toktur be
Günde iki çuval unum gediyo
Avradım her sabah ekmek ediyo
Bir kazan fasille gönül ye deyo
Artırmaya kıyamayon toktur be
Bazı az geliyo beş kasa fırma
Yedi ilahnadan yapıyoz sarma
Onu da mı yedin deye hiç sorma
Utanıyon deyemeyon toktur be
Senede kırk dönüm bostan ekerin
Benden başka kimse yemesin derin
Kavını karpızı kabıklı yerin
Acelemden soyamayon toktur be
Bilmem Kara Mehmet nereye geder
Buyumuş kısmetim buyumuş gader
Bir günde yediğim işte bu kadar
Taha fazla yeyemeyon toktur be
Âşık Kara Mehmet
hindi: şimdi
fırma: hurma
c) Karpuz (M.Ş. 13)
Bu sene bir karpuz ekdim Ceyhan’a
Satmak için her tarafa bildirdim
Acep daha ham mı yetti mi diye
Bir yanını matkap ile deldirdim
Kabak dalı gibi çiçekler açtı
Salladım birinden bin arı uçtu
Kökeni beş tarla öteye geçti
Irgat tuttum uçlarını yoldurdum
Güzel karpuz verir bizim burası
İnanmayan gelsin karpuz sırası
Birisi yarılmış aktı şiresi
Suyu ile dokuz varil doldurdum
Satın almak için çok tüccar geldi
Kırkı ortak olup beş karpuz aldı
Birisini oyduk bir cami oldu
İçinde bir hafta namaz kıldırdım
Birisini kesdik yetti bir köye
Bir dilim hediye gönderdim beye
Çok korkdum yerinde kalacak diye
Vinç getirdim teker teker kaldırdım
Sattım Kara Mehmet ikili birli
Gene zarar ettim çıkmadım karlı
Doksan bekçi tuttum eli mavzerli
Ne fayda ki bir tanesin çaldırdım
Âşık Kara Mehmet
d) Pamuk (M.Ş. 14)
Bir pamuk büyüdü bizim tarlada
Dallarına ben de şaştım duydun mu?
Çıktım da üstüne toplayım derken
Kırk metre yerden düştüm duydun mu?
Görenler zanneder üstünü karlı
Topluyor ırgatlar eli hararlı
Yüz amele tuttum balta hızarlı
Elli yedi günde biçtim duydun mu?
Bu nasıl hikmettir bilmek istedim
Her tarafa methin salmak istedim
Kökünü ucunu bulmak istedim
Beş yüz metre kuyu deştim duydun mu?
Odun için yaprağını kırdırdım
Yüz kişiye kabuğunu soydurdum
Bina için gövdesini oydurdum
Alt katını bir han açtım duydun mu?
Otuz kendir dolanmıyor belinden
Halat yaptım pamuğunun telinden
Akdeniz’e köprü çattım dalından
Üzerinden ben de geçtim duydun mu?
Kara Mehmet söze yalan mı kattım
Dalları kereste hep ihraç ettim
Şiflerinden koca bir gemi çattım
Üç günde okyanus aşdım duydun mu?
Âşık Kara Mehmet
e) Karagücük Eşşegim (M.Ş. 15)
Kınamayın dostlar derdim çok büyük
Öldü benim karagücük eşşegim
Karada taksiydi denizde kayık
Öldü benim karagücük eşşegim
Bazen oynar güldürürdü herkesi
Çok bağırır kesilmezdi nefesi
Yüz kilometreden gelirdi sesi
Öldü benim karagücük eşşegim
Kayıp olsa yana yana arardım
Her kimi görsem ona sorardım
Beşli köten takar tarla sürerdim
Öldü benim karagücük eşşegim
Bağlasam sökerdi çamın kökünü
Yalnız yerdi otuz dönüm ekini
Götürürdü bir trenin yükünü
Öldü benim karagücük eşşegim
Yola sürsem hep giderdi harınan
Çalışırdı yağmurunan karınan
Değişmezdim yedi tane tırınan
Öldü benim karagücük eşşegim
Hep onu aradı kira taşıdan
Aşağı binmezdi altmış kişiden
Beş altun madalya aldı koşudan
Öldü benim karagücük eşşegim
Kara Mehmet ondan yüzüm gülmedi
Üç aydır ağlarım halim kalmadı
Yüz baytar getirdim çare bulmadı
Öldü benim karagücük eşşegim
Âşık Kara Mehmet
f) Duydun mu? (M.Ş. 16)
Kel Ali’nin dört boynuzlu danası
Kanatlanmış göğe uçtu duydun mu?
Çift sürerken Halime’nin ninesi
Heybesinden öküz düştü, duydun mu?
Yumurtlamış horozların tümüsü
Suya düşmüş tavukların namusu
Erzurum’dan gelen peynir gemisi
Ankara’dan öte geçti, duydun mu?
Üvez uçtu yer oynadı yerinden
Salyangozlar buz bağlamış terinden
Fırın yaptık Erciyes’in karından
Kayseri’ye ekmek pişti duydun mu?
Hacım çok mu bu yalanın gerisi
Bir kovan bal yapmış yaban arısı
Şaşı İbiş’in gözü ama karısı
On çuval pirinci seçti duydun mu?
Âşık Hacı Karakılçık
g) Memiş Emmi (M.Ş. 17)
Bizim köyün meteliksiz Memiş’i
Yoksulluktan yiyemezdi yemişi
Kader ile ters giderdi her işi
Adamcağız çekti çekti ölmedi
Duttan düştü bel kemiği kırıldı
Gafatası yedi yerden yarıldı
Sınıkçılar geldi tek tek sarıldı
Memiş gene çekti çekti ölmedi
Kanser oldu Ankara’ya saldılar
Ölür diye ağıdını çaldılar
Böbrek ile ciğerini aldılar
Memiş gene çekti çekti ölmedi
Yazın karpuz yüklü kamyondan düştü
Tekerin ikisi üstünden geçti
Bir gün ilaç diye DDT içti
Memiş Emmi, kustu kustu ölmedi
İt daladı kırk gün yaptılar aşı
Sanırsın Azrail bunun kardaşı
Üstüne devrildi değirmen taşı
Bizim Memiş çekti çekti ölmedi
Hacım Memişini dile getirdi
Ecel bir gün vadesini yetirdi
Bir gün nezle geldi aldı götürdü
Vay Memişim çeke çeke zor öldü
Âşık Hacı Karakılçık
Atışmalarda Taşlama-Takılma Örnekleri
a) Âşık Kul Mustafa - Âşık Posoflu Müdami (M.Ş. 18)
Âşık Müdami:
Senin ile bir nazire oynayak
Amma söz içinden söz çıkartırım
Zahiri sıfatta dönüp dolaşma
Girer öz içinden öz çıkartırım
Âşık Kul Mustafa:
Mevlam emretmese yağmur yağar mı?
Lök dengin bulursa gider ağar mı?
Kamil kuldan ham bir kelam doğar mı?
Kamil sözlerine naz çıkartırım.
Âşık Müdami:
Hangi daldan uçtun hangi dala konarsın
Akşam olur hangi dalda dönersin
Yaklaşma üstüme sonra yanarsın
Ateş püskürürüm köz çıkartırım
Âşık Kul Mustafa:
Hiç düştün mü sen bu aşkın bendine
Akıl almaz ilimine fendine
Seni alırsam kol kemendine
Vurur yerden yere toz çıkartırım
Âşık Müdami:
Baba Müdami’yim cahil zannetme
Haddine kadim ol ileri gitme
Emen tıfıl âşık acele etme
Bu işin sonunu düz çıkartırım
Âşık Kul Mustafa:
Söyler Kul Mustafa geçmiş amcandan
Ondan sonra bin ders aldım cerenden
Doksandokuz âşık kovdum meydandan
Bir de sen gelirsen yüz çıkartırım
b) Âşık Hacı Karakılçık - Âşık Hilmi Şahballı
Âşık Şahballı:
Gençliğinde doğru yola gidiyon
Korkarım sonradan azarsın âşık
İstikamet yolun doğru şimdilik
Korkarım yolunu bozarsın âşık
Âşık Hacı:
Bundan önce benim sadık dostumdun
Niçin yavaş yavaş yazarsın âşık
Öğüt versem öğüdümden almazsın
Niçin doğru söze kızarsın âşık
Âşık Şahballı:
Varsak Türkmenlerdenmiş senin soyun
Ölçtüm biçtim gayet güzelmiş huyun
İki metreyi geçiyor bak boyun
Çam ağacı gibi uzarsın artık
Âşık Hacı:
Haklı haksız demez bana çatarsın
Yalan pazarında mavra satarsın
Ahlakın kurusun gündüz yatarsın
Karanlık basınca gezersin âşık
Âşık Şahballı:
Çoban olup seni ben az mı güttüm
Tükendi bu ömrüm eridim bittim
Bilmem ki arkadaş sana ne ettim
Sen bizim darıyı bozarsın âşık
Âşık Hacı:
Söylemeyim kalsın sözün kalanı
Bugün bulamadım sözden alanı
Bu uçsuz bucaksız yalan, palanı
Alışkın diline dizersin âşık
Âşık Şahballı:
Dur Şahballım dertlerine dert katma
Ok olup bu dertli sineme batma
Ben yalan söylemem iftira etme
Alışkın diline dizersin âşık
Âşık Hacı:
Âşık Hacı der ki bilirsin beni
Latife yaparak severim seni
Gelenler gidiyor bu dünya fani
Ecel rüzgarında tozarsın âşık
c) Âşık Kul Mustafa - Âşık Feymani (M.Ş. 21)
Kul Mustafa:
Feymani seninle cenge girelim
Amma sözlerime darılmayasın
Gücün ne kadarsa o kadar yüklen
Yokuşun dibinde yorulmayasın
Feymani:
Muhabbet cenginde söz silahını
Giyinip kuşanıp kurulmayasın
Dikkat eyle ileride deniz var
Düşünce yılana sarılmayasın
Kul Mustafa:
Kim olduğun gidip sormam elinden
Ayarın ne ölçeceğim dilinden
Malın mülkün alacağım elinden
Hırsından ikiye yarılmayasın
Feymani:
Kenarda dolaşma gel deryaya gir
Muhabbet cenginde gönül aşkla bir
İrfan meclisinde kalın incelir
Haddini aşıp da kırılmayasın
Kul Mustafa:
Senede bir gidermişsin Konya’ya
Bir de âşık yazdırmışsın künyeye
Babasız tecelli edip dünyaya
İs’olup çarmıha gerilmeyesin
Feymani:
Nasrettin Hoca’nın heybesi gibi
Nüktedan sözlerin söbesi gibi
Gayrımüslümlerin kabesi gibi
Efes’e tavafa varılmayasın
Kul Mustafa:
Söylenen sözlerden üstüm diyorsun
Hal ehli olana dostum diyorsun
Mürşit dergahına postum diyorsun
Beynamaz evine serilmeyesin
Feymani:
Sabır etmek ilimlerin başıdır
Bu benim yaptığım aşk savaşıdır
İnsan şerefiyle köşe taşıdır
Kilise damına örülmeyesin
Kul Mustafa:
Aşk göze görünse sema sandırır
Uğrayanı gizli gizli yandırır
Bu böyle erkeği dişi kandırır
Cennetten dünyaya sürülmeyesin
Feymani:
İnsana evvela olgunluk gerek
Temelsiz binaya verilmez direk
Aklınca cennetlik kulum diyerek
Sonra cehennemde görülmeyesin
Kul Mustafa:
Kul Mustafa’m kemlik namert işidir
Kamil işi etrafını ışıtır
Karın yeri yüce dağlar başıdır
Engine yağıp da kürülmeyesin
Feymani:
Feymani içinde kötü his tutma
Sadık dosta darılıp da küs tutma
Altın isen altınlık yap pas tutma
Sonra çar çamura garılmayasın
www.alewiten.com, 11.11.2002
[1] İskender Pala: Güldeste. Akçağ Yayınları, Ankara, s.II-IV.
[2] Thema Larousse, Cilt.6, Milliyet Yay., İstanbul 1994: 138-141.
[3] Thema, a.g.e., s.138-141.
[4] Pars Tuğlacı: Okyanus Ansiklopedik Sözlük, C.5, Pars Yayınları, İstanbul 1972.
[5] Ana Britannica, Ana Yay., C.22, İstanbul, s.385-386.
[6] Mustafa Apaydın: “Türk Hiciv Edebiyatında Ziya Paşa” Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 1993 (Basılmamış Doktora Tezi): 1-16.
[7] Pala, a..g.e., s.II-III-IV.
[8] Mine Mengi: "Divan Şiirinde Yergi Amaçlı Söz Sanatları" Journal of Turkish Studies, Volume 20 1996; Abdulbaki Gölpınarlı Hatıra Sayısı II, Published at the Department of Near Eastern, Languages and Cıvılizations, Harvard Üniversity 1996: 126-132; Ahmet Vefik Paşa: Lehçe-i Osmani. İstanbul 1306: 1307; Şemsettin Sami: Kamus-ı Türki. İstanbul 1318: 1240-1241; Muallim Naci: Lugat-i Naci. Çağrı Yayınları, İstanbul 1987: 656-657; Agah Sırrı Levent: "Divan Edebiyatında Gülmece ve Yergi" TDAY Belleten 1970, Türk Dil Kurumu Yay., 319. Ankara 1971: 37-45; Ferit Öngören: Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı ve Hicvi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1983: 39-40; M. Kaya Bilgegil: Edebiyat ve Teorileri I. Atatürk Üniversitesi Yay.,571, Ankara 1980: 178; Ferit Devellioğlu: Osmanlıca-Türk Ansiklopedik Lugat. Aydın Kitabevi, 8. Baskı, Ankara 1988: 648-649; İskender Pala: Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, C.I-II, Akçağ Yay., Ankara 1988: 312-313; Apaydın, a.g.e., s.1-16.
[9] Pala, Güldeste .., s.II-III-IV.
[10] Erman Artun: Adana Âşıklık Geleneği (1966-1996) ve Âşık Feymani, Hakan Ofset. Adana 1996: 33.
[12] Mehmet Siligünlü: 1934, Adana, Ceyhan, Gümürdülü Köyü (Kara Mehmet); E.A.Ö. Arş. (Erman Artun Özel Arşivi): Mehmet Siligünlü, No.20; Artun, a.g.e., s.51.
[13] Hacı Karakılçık: 1948, Adana, Feke, Tokmanaklı Köyü (Hacı); E.A.Ö. Arş.: Hacı-, No.036; KB HAGEM Arş. No.YB 86.0148, Feke, 1984; Artun, a.g.e., s.542.
[14] Osman Taşkaya: 1942, Adana, Kadirli, Azaplı Köyü (Feymani); E.A.Ö. Arş.: Feymani-, No.031; KB HAGEM Arş. No. YB 86.0212, Adana, 1984; Artun, a.g.e., s.1-540.
[15] Mustafa Düşmeztorun: 1930, Adana, Buruk Köyü (Kul Mustafa); Artun, a.g.e., s.538.
[16] Hüseyin Kaçıran: 1929, Adana, Ceyhan, Nacarlı Köyü (Kaçıran); Artun, a.g.e., s.532.
[17] Ahmet İmami: 1954, Adana, Kozan, Bağtepe Köyü (İmami); E.A.Ö. Arş.: İmami- No.049; KB HAGEM Arş. No. 90.0143, Adana, 1990; Artun, a.g.e., s.531.
[18] Osman Akçay: 1960, Adana, Feke, Gürümze Köyü (Akçay); E.A.Ö. Arş.: Akçay- No.62; Artun, a.g.e., s.538.
[19] M. Zeren Kaya: l959, Adana, Osmaniye (Kul Mahmut); E.A.Ö. Arş.: Kul Mahmut- No.058; Artun, a.g.e., s.538.
[20] İbrahim Saltan: 1945, Malatya (Adana’da yaşıyor) (Eseri); E.A.Ö. Arş.: Eseri- No.033; KB HAGEM Arş. No.86.0197, Adana, 1984; Artun, a.g.e., s.536.
[21] Osman Özfidan: 1935, Adana, Kozan, Saygeçit Köyü (Fidani); E.A.Ö. Arş.: Fidani- No.024; Artun, a.g.e., s.538.
[22] Duran Şıhlıoğlu: 1933, Adana, Ceyhan, Gümürdülü Köyü (Şıhlıoğlu); E.A.Ö. Arş.: Şıhlıoğlu- No.016; Artun, a.g.e., s.533.
[23] Umay Günay: Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay., Ankara 1992: 57.
[24] Doğan Kaya: "Âşık Püryani’nin Karşılaşmaları" Türk Folkloru Araştırmaları, KB. MİFAD Yay.,114, Ankara 1989: 47-84.