Mareşal İbrahim Paşa'nın Ü'çüncü Ordu Homutanlığı,
oğlu Nurettin Bey'in babasının yaverliği ve Meşrutiyet inkılabında
nasıl ve ne de- receye kadar rol oynadıkları konusu üzerinde de bir
parça bilgi vermek isterim. Bunun için geçmiş- le ilgili kısa bir
hâtıramı anlatmama müsaadenizi rica ederim. Efendiler çeşitli vesilelerle
duymuş olacağınıza şüphe yoktur ki, ben kurmay yüzbaşı olur olmaz,
Sultan Hamid tarafından Suriye'ye sürüldüm. Orada üç yı1 kaldıktan
sonra, o zaman Üçüncü Ordu bölgesi olan Makedonya'ya nakledildim.
Ordu merkezi Manastırdı. Ordu Mareşallığı adı aitında bir komuta makamı
da vardı. İİçü.ncü Ordu Komutanı Selânik'te otururdu. Orada da Mareşallık
Kurmay Hey'eti diye bir kuruluş vardı. Ben i908 yılında koiağası rütbesiyle
bu kuruluşta görevliydim. Hürriyeti getirmeye çalışan gizli cemiyetle
pek yakından ilgim vardı. Yanyalı Esat Paşa Üçüncü Ordu Komutanıydı.
Süleyman Paşazâde Ali Rıza Paşa, Kurmay Başkanı'mızdı O zaman binbaşı
bulunan rahmetli Cemal Paşa ve yine binbaşı olan Fethi Bey (bugünkü
Paris Büyükelçisi) ve ben, Mareşallık Kurmay Hey'eti'ni oluşturuyorduk.
Her üçümüz de cemiyetiıı üyesi idik. Cemiyetin başarıya ulaşması için
çalışıyorduk. O tarihlerde, Üçüncü Ordu bölgesine bağlı Serez'deki
tümenin ve Serez bölgesinin komutanı mareşal rütbesinde bir zattı.
Bu zat, Sultan Hamid'in fevkalâde güven ve itimadını kazanmış bulunuyordu.
Rütbesinin mareşal olmasına, Esat Paşa'nın kendinden daha ast bir
bir rütbede bulunmasına rağmen, İstanbul ile Serez arasında güvenli
bir bölge bulundurulmak maksadıyla Serez'den uzaklaştırılamazdı. İşte
bu önemli kvmutan, Mareşal İbrahim Paşa idi. Oğlu Nurettin Bey (Nurettin
Paşa) de, babasının yanında bulunurdu. Meşrutiyet'in ilânından önceki
günlerde, bir binbaşı, Mareşal İbrahim Paşa 'nın komutanlık bölgesinde,
istibdat idaresinin aleyhinde konuşmuş... Bir casus bunu jurnal etmiş.
. . O zaman Selânik'te Merkez Komutanı bulunan Yarbay Nâzım Bey, olayı
yerinde soruşturmak üzere İstanbul'dan görevlendirildi. Cemiyet, Nâzım
Bey'i bu görevden alıkoymak üzere vurdurdu. Yaralanan Nâzım Bey İstanbul'a
getirildi. Olayın soruşturmasına İstanbul'dan birinin değil, ancak
orduca gösterilecek bir görevlinin gidebileceği görüşü telkin edildi.
Ben görevlendirildim. Görevim, hiç şüphesiz istibdat aleyhinde bulunmuş
olan binbaşıyı kurtarmaktı. Önce Serez'e gittim. Mareşal İbrahim Paşa'yı
ziyaret ettim. Görüşme sırasında anladım ki, Paşa'nın büyük bir endişesi
vardır. Paşa, kendi bölgesinde, Sultan Hamid ve istibdat idaresi aleyhinde
bir tek kigi bile bulunmadığı ve bulunamayacağı yolunda Sultan'a güvence
vermişti. Buna rağmen, söz konusu binbaşı için yapılan jurnal, Sultan
Hamid'in Mareşal İbrahim Paşa'ya olan güvenini sarsacak nitelikteydi.
Bu jurnalda yazıların doğrulanması, İbrahim Paşa'nın durumunu kötüleştirecekti.
Bunu istemiyordu. Ben derhal Paşa'nın endişesini anladım ve dedim
ki : Paşa Hazretleri, devletli şahsınızın bölgesinde, Zâtışâhane aleyhinde
duygular besleyen bir tek kişinin bile bulunabileceği düşünülemez.
Yapılmış olan jurnalda yazılanların yerinde soruşturulması, devletli
şahsiyetiniz tarafından kurulmuş olan disiplini ve aşılanmış olan
bağlılık duygularını kolayca ortaya koyacaktır. Arzu buyurursanız,
yapacağım soruşturma raporunun bir suretini zâtıdevletlerine göndereyim.
İbrahim Paşa, bu sözlerimden çok ferahladı. Benden memnun oldu ve
oğlu Nurettin Bey'i çağırtıp benim çok iyi abırlanmamı ve olay yerine
gidebilmem için kolaylık gösterilmesini emretti. Soruşturmanın sonucu,
binbaşıyı kurtardı. Jurnal vereni iftira ettiği ıçin cezaya çarptırdı.
Mareşal İbrahim Paşa da, sultana kendi bölgesinde, aleyhte bir tek
kişinin bile bulunamayacağını ispat ederek Zâtışahane'nin kendisi
hakkındaki güven ve itimadını bir kat daha artırdı. Mareşal İbrahim
Paşa'nın bu yolla kendisine beslenen güveni bir kat daha artırması,
çok geçmeden, kendine bütün Makedonya'yıistibdada karşı olanlardan
temizleme görevini hazırladı. Bu noktayı biraz açıklayayım : Cemiyet,
bütün Makedonya'da teşkilâtını genişletti, faaliyetini hızlandırdı.
Artık hemen hemen açıktan açığa ve korkusuzca çalışmalara başlandı.
Selânik'te, Ordu Mareşallığı'nda bulunan Esat Paşa'ya güven kalmadı.
Kurmay Başkanı'mız olan Ali Rıza Paşa hakkında şüphe ye düşüldü. Bunlar
birer bir er, Sultan Hamid tarafından sorguya çekilmek üzere İstanbul'a
geri çağrıldı. Ordu Mareşallığı'na her bakımdan güven ve itimat uyandıran
Mareşal İbrahim Paşa tayin edildi ve Selânik'e gönderildi. İbrahim
Paşa'nın Selânik'e gelmekte olduğu haberi üzerine, Cemal Bey (rahmetli
Cemal Paşa), ne olur ne olmaz düşüncesiyle, bir vesile yaratarak merkezden
uzaklaştı. Arkadaşım Fethi Bey, zaten daha öncesinden Jandarma Okulu
Komutanlığı'na geçmişti Merkezde Ordu Komutanı ve Kurmay Başkanı adlarına
yalnız ben bıılunuyordum. Yeni gelen komutana İTçüncü Ord<ı Komutanlığı'nı
ben devir ve teslim edecektim. Gerçekten de öyle oldu. İbrahim Paşa,yanındaoğlu
Nurettin Bey olduğuhalde, trenle geç vakit Selânik'e vardı. Doğruca
komutanlık dairesine geldi. Orada kendisine durumu anlattım. Gece
olmasına rağmen, ordu karargâhında görevli bütün komutanlan birer
birer görmek istedi. Herkes gelip kendini tanıtıyordu. Mareşal Paşa,
her yeni tanıdığı zata, kendisinin ne kadar şiddetli olduğunu, insanı
yokedebilecek güçte bulunduğunu anlatmaya çalışır birtakım tavırlar
takınarak, hiç de yakışık almayan sözler söyleyerek, arasıra çizmeli
ayaklannı yere vurarak, ilk andaıı itibaren korkutma politikası uygulamaya
başladı. Gece evime gittim. Ertesi gün erkenden bir süvari, bir binek
atı getirdi ve Mareşal Paşa'nın beni istediğini söyledi. Daireye geldiğim
zaman anladım ki, benim göreve devam edebileceğimi emretmiş. . . Şimdi
Efendiler, gelelim ihtilâl ve inkılâp safhasına... İbrahim Paşa'nın,
korkutma politikası, ihtilâl komitesinin gözdağı verici tutumuyla
karşılandı. Paşa, hiddet ve şiddetini bir tarafa bırakmak mecburiyetini
duydu: Bu arada en çok Cemal Bey (Cemal Paşa) vasıtasıyla ihtilâl
cemiyetinin kuwetinden ve teşebbüsündeki ciddiyetten İbrahim Paşa'nın
oğlu haberdar edildi. Babasının cemiyet aleyhinde bir harekette bulunmaması
için uyanldı ve Paşa'dan teminat istendi. Söz gelişi, Paşa, cemiyet
aleyhinde hareket etmeyeceğini göstermek üzere, Cuma namazını fiiân
camide kılacak ve ikinci safta namaza duracaktır gibi birtakım isteklerde
bulunuldu. İşte Nurettin Bey bu gibi şeyleri babasına duyurmak için
aracı oIarak kullanılıyordu. Fakat önemli işlerde daha çok görevlendirilen
ve çalıştınlan, babasının emir subayı Nurettin Bey değil, cemiyetin
üyesi ve mutemedi olan, komutanlık makamının emir subayı Yüzbaşı Kâzım
Nâmi Bey (şimdi yazar ve öğretmendir) idi. İbrahim Paşa, cemiyetin
uyanlarına uymak zorunda bırakıl- dı. Fakat, cemiyetin teşkilâtından,
te ebbüslerinden kararlarından ve a - ı işlerden hiçbi k' ş ' y
p r va ıt haberdar edilmemiştir. Iürriyet ve Meşrutiyet'in ilânından
da, ne İ b r a h i m P a ş a 'nın ve ne de oğlu N u r e t t i n B
e y'in daha önce hiçbir şekilde ve asla ha- berleri de olmarıııştır.
llIeşrutiyet'in ilânı konusunun tamamen içinde bu- lunduğu duğum
iç'ınv bu kon teferruat ve safhalan la ahsen ve akından ilgili ol-
nudaki hatıralanm olduğu gibi aklımdadır. Hürriyet ve Meşrutiyet ilânı
ile ilgili gösterilerde erken davrandığı sanılan Üsküp'teki hazırlıkIan
Selânik'te ve diğer yerlerde yapılacak ha- zırlıklara uygun bir şekilde
düzenlemek için İİsküp'e gitmiştim. Oradan dönüşümde ve artık her
yerde füli gösteriler ba ladıktan sonra, M a r e- gal tbrahim pa ş
$ a beni çağırdı ve şunları söyledi : Beni Ordu Komutanlığı nda
bırakacak mısınız, bırakmayacak mısınız? Bırakılmaya- cak isem, şahsım
tecavüz ve hakarete uğratılmadan hemen İstanbuI'a ha- reket edeyim.
Iattâ Paşa, bürosu üstünde duran yazı hokkasını eline ala- rak aynen
hatırımda kalan şu kelimeleri de ekledi : Burada benim yal- nız bir
hokkam var, onu alıı, giderim. Gerekenlerle görüştükten sonra cevap
verebileceğimi sö ledim. Ce- " y miyet adına yetkili olan diger
arkadaşlarla, İ b r a h i m P a ş a 'nın ko- mutanlığı konusunu görüştük.
Bir zaman için kalmasında sakınca görme- dik. Komutanlıkta kalacağını
bildiren cemiyet kararını kendisine ben teb- Iiğ ettinı. Fakat, bir
iki gün sonra, dağa çıkmış olan subaylardan bir te duğıı efendi, İbrahim
Paşa'yabulun en yerden hakaret dolu bir telgraf çekmiş... İbralıim
Paş , k . a derhal beni çagırttı ve teI rafı uzatarak dedi i . aBeni
komutan olarak burada bırakacağınızı bildirmi tiniz. Bu ha,karet nedir?
Komutan Paşa'ya Cemiyet'çe kendisi için aldıŞ ımız ka- rarı bütün
teşkilâta duyuracak kadar zaman geçmediğini, özellikle da" g
başında bulunan subaylanmızın herhangi bir telgraf merkezinden bu
i- 'bi telgrafları çekmeierine engel olmanın bugü g etmesi gerektiğin
nlerde güç olacağını kabııl i söyleyerek kendisini yatıştırmaya çalıştım.
Fakat, aradan çok geçmeden, o zaman Yunan Sınırı Komutanı bulunarı
Muhlis Paşa, Cemiyetin Manastır'daki Merkez Hey'eti tara fından Manastır'a
davet edilmiş. . . Muhlis Paşa, Ordu Komutanı İbrahim Paşa'dan izin
almaksızın Manastır'a gitmiş. Bu duruma canı sıkılan İbrahim Paşa,
Muhlis Paşa'ya tekdir edici bir yazı göndermiş... Bunun üzerine, Muhlis
Paşa'yı davet eden Merkez Hey'eti, İbrahim Paşa'yauzunbirtelgrafçekmiş...Budefada
Mareşal P a ş a beni çağırarak telgrafı gösterdi ve : aya bu ne?dedi.
Telgrafı baştan sona kadar okudum. Bu telgrafta Konyar aşiretinden
Mareşal İbrahim Paşa'nın bütün hayatı, geçmişi ve hayatının içyüzü
açıklandıktan sonra, ağır ve hakaret dolu kelimelerle, istibdat devrinin,
Sultan H a m i d kulluğunun ender rastlanır bir örneği olan İbrahim
Paşa'nın hürriyet için çalışan bir çevrede, hürriyet için çalışanlara
komuta etmek cesaretinde bulunmasına şaşılıyor ve hemen komutanlıktan
çekilmesi ihtar ediliyor ve isteniyordu. Efendiler, bundan sonra,
İbrahim Paşa gerçekten Selânik'te duramadı. Dediği gibi bir hokkasını
alıp gitti. Bu bilgilerden sonra, Nurettin Paşa'nın, İİçürıcü Ordu
Komutanı bulunan babasıMareşal İbrahim Paşa ile Meşrutiyet inkılâbının
yapılmasına ve ihtilâlin aşırılıktan uzak ölçülerle ve engelsiz olarak
yürütülmesine ne yolda hizmet etmiş olduklarını anlamak kolay- laşmıştır,
sanırım. Denildzği gibi, aihtilâlin aşırılıktan uzak ölçülerle yü-
rütülmesine de etkili olamamışlardır. En ölçüsüz davranışlar, bizzat
ken- dilerine yapılmış olan muamelelerde görülmüştür. |