Şunu arz etmeliyim ki, Şükrü Efendi Hoca ile,onu ve
imzasını ileri süren politikacılar, sultan veya padişah ünvanını taşıyan
bir hükümdar yerine, ünvanı halife olan bir hükümdar koyarak konuşmuşlar
ve iddialarda bulunmuşlardı. Yalnız şu farkla ki, herhangi bir memleket
ve milletin hükümdarı yerine, dünyanın dört bucağında kitleler halinde
yaşayan, türlü türlü ırktan üç yüz milyonluk bir topluluğa hüküm yürüten
bir hükümdardan, onun görev ve yetkilerinden söz etmişlerdi. Bu, bütün
İslâm dünyasına hâkim olacak büyük hükümdarın eline, kuvvet olarak,
üç yüz milyon Muhammet ümmetinden yalnız on on beş milyon Türk halkını
lûtfetmişlerdi. Halife adındaki hükümdar, yeryüzündeki bütün Müslümanların
işlerini yönetecek,dünya işleriyle ilgili hükümlerden, onların çıkarlarına
en uygun olanları hakkında karar verecekti. Bütün Müslümanların haklarını
savunacak, onların işlerine ve problemlerine etkili bir azim ve irade
ile salıip çıkacaktı.Halife adındaki hükümdar, yeryüzündeki üç yüz
milyon müslüman arasında, adaleti sürekli olarak ayakta tutacak vatandaş
haklarını gözetecek, güvenlik vıe huzur bozucu olaylara engel olacak,
Müslümanlara başka dinlere bağlı olanlardan gelmesi muhtemel saldırıları
önleyecekti. İslâm topluluğunun güven içinde yaşamasını, gelişip kalkınmasını
sağlayıcı çareleri hazırlamakla yükümlü bulunacaktı.Saygıdeğer Efendiler,
bu kadar kara cahil, dünya şartlarından ve gerçeklerden bu denli habersiz
Şükrü Hoca ve benzerlerinin milletimizi kandırmak için, İslâmî hükümler
diye yayınladıkları safsataların,gerçekte tekrarlanacak bir değeri
yoktur. Ancak, bunca yüzyıllar boyunca olduğu gibi, bugün de, milletlerin
cahilliğinden ve bağnazlığından yararlanarak binbir türlü siyasi ve
şahsî maksatla çıkar sağlamak için, din âlet ve vasıta olarak kullanmak
teşebbüsünde bulunanların memleket içinde de dışında da var oluşu,
ne yazık ki, daha bizi bu konuda söz söylemekten alıkoyamıyor. İnsanlık
dünyasında, din konusundaki uzmanlık ve derin bilgi, her türlü hurafelerden
armarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla tertemi ve mükemmel oluncaya
kadar, din oyunu aktörlerine,her yerde rastlanacaktır. Şükrü Hoca'ların
ne kadar anlamsız, mantıksız ve uygulama kabiliyetinden yoksun düşünce
ve hükümler savurduklarını anlamamak için cidden Hoca Efendi gibi
allahlık denilen yaratıklardan olmak lâzımdır. Onların dediği gibi,
halifenin ve hilâfetin otoritesi, bütün dünya Müslümanları üzerinde
geçerli olmak gerekince, bütün varlığını ve kuvvet kaynaklarını yalnız
halifenin emir ve yasaklarına bırakmakla, Türk halkının omuzlarına
bindirilecek yükün ne kadar ağır olacağını insaf edip düşünmek lâzım
gelmez miydi? Onların ileri sürdükleri gerekçe ve hükümlere göre,
halife adını taşıyan hükümdar; Çin, Hint, Afgan, İran, Irak, Suriye,
Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mısır, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas,
Sudan, kısacası dünyanın dört köşesindeki İslâmların ve İslâm memleketlerinin
işlerinde yetki sahibi olacaktı.Bu hayalin hiçbir zaman gerçekleşmemiş
olduğu bilinmektedir. İsIâm topluluklarının başka başka maksatlarla
biribirinden ayrıldıkları; Emevîlerin Endülüs'te, Alevilerin Kuzey
Afrika'da, Fatımîlerin Mısır'da,Abbasî'lerin Bağdat'ta birer hilâfet
yani saltanat kurdukları; hattâ Endülüs'te her bin kişilik bir topluluğun
bir halifesi ile bir minberi olduğu, Hoca Şükrü imzalı broşürde de
yer almıştır. Bu tarihî gerçeği bilmezlikten gelerek, hemen hepsi
yabancı devletlerin idaresi altında bulunan veya bağımsız olan Müslüman
milletlere ve devletlere Halife adı altında bir hükümdar tayin etmek
akıl ve gerçek ile bağdaştırılabilir miydi? Hele, böyle bir hükümdarın
mevküni korumak için, bir avuç Türkiye halkını o hükümdarın emrine
vermek, onu yok etmek için uygulanagelen tedbirlerin en etkilisi olmaz
mıydı?Halifenin görevi ruhani değildir, hilâfetin temeli maddî iktidar
ve hükûmet kuvvetidir diyenlerin, hilâfetin devlet, halifenin devlet
başkanı olduğunu ifade ve ispat ettikleri ve maksatlarının halife
ünvanını taşıyan bir zatı Türkiye Devleti'nin başkanlığına geçirmek
olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Saygıdeğer Efendiler, Şükrü Hoca
Efendi 'nin ve politikacı arkadaşlarızın, siyasî maksatlarını açıktan
açığa ortaya koymayıp, bunu bütün islâm dünyasına maletmek istedikleri
dinî bir konu olarak ele almaları, hilâfet oyuncağının ortadan kaldırılmasını
çabuklaştırmaktan başka bir sonuç vermemiştir. |