TÜRK DİL
KURUMUNUN KURULUŞU
Osmanlı
döneminin son yıllarında bazı aydınlarca başlatılan öz
Türkçe’ye yöneliş çabaları, Türk dilinin yabancı,
özellikle Arapça, Farsça sözcüklerden arıtılması, devlet
yazışmalarının, okullardaki öğretinin halkın
anlayabileceği Türkçe ile yapılması, Arap Fars karışımı
Osmanlıcanın yanında “kaba Türkçe” olarak adlandırılan
asıl Türkçe’nin geliştirilmesi Cumhuriyetle birlikte bir
devlet siyasası olarak ele alınmıştır. Gerçi 1876
Anayasasının 18. Maddesinde “Tebaaî Osmaniye’nin hidematı
Türkçe’yi bilmeleri şarttır” denilmektedir, fakat bu
anayasada kullanılan dil hemen tümüyle Arapça, Farsça ya
da bunlardan türetilmiş, Osmanlıca sözcüklerden
oluşmuştur. Devletin dilinin Türkçe olduğunu söyleyen bu
18. Maddede bile “Tebaa” (uyruk), “Hidemat” (hizmetler,
görevler, işler), “İstihdam” (görevde, işte, hizmette
kullanma, çalıştırma), “Lisan” (dil), “Şart” (koşul) gibi
beş yabancı sözcük kullanılmış, üç de yabancı dil
kurallarına göre düzenlenmiş olan tamlamaya
başvurulmuştur. Bu bile Anayasa’da yer alan “devletin
resmî dili Türkçe’dir” deyiminin ne ölçüde sağlama (!)
alındığını ortaya koymaktadır.
Anadolu
ulusal eyleminin yarattığı Ankara’daki Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin ilk hükümet izlencesinin millî eğitimle
ilgili bölümüne “halk kitlesinden lügatları
toplayarak dilimizin kamusunu yapmak” deyimi
konarak dil konusuna verilen önem belirtilmiştir. Ancak
ilk yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın başarılması en büyük ve
tek amaç olduğu için izlencede böyle bir görevin yer
almasına karşın konu üzerinde durulamamıştır. Aslında
Türkçe’nin unutulur hale gelmesinin “Kaba Türkçe” olarak
anılmasının, en büyük nedeni Osmanlı dönemi boyunca
medreseler olmuştur. Buralarda okutulan dil Arapça,
Farsça, Osmanlıca olduğu, Kur’an dili Müslüman dili
sayıldığı için Türkçe ile devlet uzaktan yakından
ilgilenmemiştir. 1924’te Türkçe için en büyük engel
sayılan medreseler kaldırılmış, yeni alfabenin kabulü ve
ulus okullarında halkın anlayacağı dille öğrenimin
sürdürülmesi tüm okulların Milli Eğitim Bakanlığına
bağlanması, böylece eğitimde birliğe gidilmesi sonucu
dille ilgili çalışmalar daha da yoğunlaşmış ve sonunda 12
Temmuz 1932’de gene Mustafa Kemal’in önerisi ile o günkü
adı “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” olan Türk Dil Kurumu
kurulmuş ve 26 Eylül 1932’de ilk Dil Kurultayı toplanmış,
dil üzerinde yapılacak çalışmalar bir izlenceye
bağlanmıştır.
Türk Dil Kurumu'na başkanlık ettiği toplantılardan biri -
4 Ocak 1933
Türk Dil
Kurumunun çalışmaları boyunca halk dilindeki tüm
sözcükleri toplanmış, eski yazılar, kitaplar taranarak
bunlardaki sözcükler bir araya getirilmiş ve bu çalışmalar
ciltler tutan kitaplar halinde Kurumca yayınlanmıştır.
Eğer bugün tüm öğretim kurumlarında okutulan derslerin
kitaplarında; tüm öğretim kurumlarında okutulan derslerin
kitaplarında; tüm devlet yazışmalarında, özel ya da
devletin yayınladığı kitaplar, gazeteler, dergilerdeki dil
tüm yurttaşlar tarafından anlaşılabiliyorsa bu
Cumhuriyetle başlatılan dil çalışmalarının, sözcük üretme
çabalarının sonucudur.
Dilde
Türkçe ye dönüş, Türk dilini geliştirme, öz benliğine
kavuşturma atılımı Türk devriminin ulusçu, halkçı, lâik ve
devrimci ilkelerinin gereğidir. Dilde Türkçecilik akımı
devrimin halka, tüm ulusa benimsetilmesinde, ulusal
ekinin, Kemalizm düşünüsünün yaygınlaştırılmasında, halkla
aydın kesimin birbirini anlar hale gelmesinde; dil
yönünden yönetenlerle yönetilenler arasındaki yabancılığın
giderilmesinde en büyük etken olmuştur. Kitle iletişim
araçlarının yaygınlaşıp en uzak yurt köşelerine kadar
ulaşması, tüm yurttaşların kadını ve erkeğiyle okur yazar
hale gelmesi bu akımı daha da güçlendirecek ve Türk dili
türetilecek yeni sözcüklerle gelişen bilim ve
uygulayımbilim alanında da yeni sözcüklere ve kavramlara
kavuşacaktır.
Kaynak:
Prof. Dr. Suna
Kili; Türk Devrim Tarihi III, sf. 76-78. Çağdaş
Matbaacılık ve Yayıncılık, 2000.
Kaynak :
http://www.dilimiz.gen.tr/ataturk/tdk.html