ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini  Yazarlar Dizini Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

ZATİ DİVANI'NDA EDEBİ TENKID VE DEĞERLENDİRMELER1

Pervin ÇAPAN2

Muğla Üniversitesi

SBE Dergisi Bahar 2002 Sayı 8 

ÖZET

Sultan Bâyezid devri şairlerinden olan Zâtî (ölm.953/1546), Balıkesirli'dir.Doğduğu şehirde çizmecilik yaparken,şiire heves ederek, İstanbul'a gider.Esaslı bir tahsili olmadığı hâlde, yaratılışındaki sanatkâr mizaç ve şiir kudretinin yüksekliği sebebiyle, kısa sürede kendisini üstad olarak kabul ettirir.Üstadlığını, gelişmiş şiir zevki ile Klasik Türk şiirinin kültür, sanat, dil ve terminolojisine olan âşinalığı, daima beslemiştir.

Zâtî'nin Dîvânı'ndaki bazı gazellerde ortaya çıkan ve O'nun kendi şiirlerine dair yaptığı değerlendirmelerde kullandığı terminoloji, büyük ölçüde klasik şairlerin sanat görüşlerini yansıtacak özellikler taşır.

Bu tebliğde, Zâtî Dîvânı'nda yer alan edebî tenkid ve değerlendirmeler eser,şair ve çevre başlıkları itibarıyla ele alınarak, Zâtî'nin klasik şiirin gelişimine, zevkine ve tenkid terminolojisine yaptığı katkı incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Zâtî, Klasik Türk şiiri, gazel, edebî tenkid ve değerlendirme.

LITERARY CRITICISM AND EVALUATIONS IN ZATI'S DIVAN

ABSTRACT

Zâtî (died in 1546) who was one of the poets of Sultan Bâyezid age.He was from Balıkesir.While he was working as a shoemaker, he was interested in poetry and went to İstanbulin fact he had no education on poetry but his creative attitude and mood using poem quality in a high level indicated that everybody had to admit and admire him as a leading poet in a short time.In his career understanding of classical Turkısh poetry within culture, art, language and terminology always had an important stage.

In Zâtî's Dîvân and some of his gazels reveal his own poems' evaluations and terminology he used carry out views of art on classical poets.

In the communication, it has been worked out that literary criticism and evaluation on Zâtî's Dîvân on the light of poem, poet and surrounding headings with terminology contributed by Zâtî. On the other hand it is also examined that his contribution to the development of classical Turkish poetry, criticism and terminology of those components

Key Words: Zâtî,classical Turkish poetry,gazel, literary criticism and evaluation.

Edebî ve kültürel bütün faaliyetlerin temelinde insan vardır. Bu itibarla, milletlerin edebiyatlarını teşkil eden hususiyet ve zevk unsurları araştırılarak, bir milletin çağlar boyunca kazandığı edebî kimlik ortaya konulabilir. Çünkü kültürel plânda hayat bulan bütün edebî faâliyetler, başlangıçta ferdî olsalar bile, zamanla millî özellikler kazanırlar.Bu vasıf,

eserin konusu, işleniş şekli ve tasnif tarzıyla ilgili olduğu kadar, kullanılan terminoloji, kelime seviyesi, edebî sanatlar ve imaj dünyasına da yansır.

Edebî eserin ihtiva ettiği duyuş tarzı ve hayatı algılayış biçiminin bir yanında sanatkâr, diğer yanında ise okuyucu vardır. Münekkid konumundaki okuyucu, sanatkârın ortaya koyduğu edebî metni, muhayyilesinde canlandırarak, her okuma zamanında, âdeta yeniden yazar.İşte bu yeniden yazış, bir edebî tenkid ihtiyacını da beraberinde getirir.

Klasik Türk edebiyatında, bu ihtiyacı karşılamak üzere, "tezkire" başlığı altında müstakil bir tür ortaya çıkmıştır.Kendi içinde bazı kaide ve kıymet hükümlerinden hareket eden tezkireler, yazıldıkları devrin sanat hayatını yansıttıkları gibi, müessirden esere doğru bir kapı da aralarlar.Yazılış maksadının ötesinde, tezkirecinin, edebî anlayışını, çağın edebiyat dünyasını ve bağlı bulunduğu değerler sistemini sergileyen tezkireler, taşıdıkları üslub endişesiyle de, özel bir anlam kazanmışlardır. Eser karşısında aynı rolü bazan edebî çevreler ve edebî mahfiller de üstlenebilir.

Bu tebliğde, Klasik Türk edebiyatında sürdürülen edebî faâliyetin değerlendirildiği, diğer bir zemin olarak karşımıza çıkan, edebî eser ve onun yaratıcısı olan şair üzerinde durulacaktır.

Toplumun sesi ve hafızası olma görevini üstlenen şairlerce ortaya konan bu tenkid ürünleri, "gerek muhteva, gerek şekil ve üslublarıyla bütün tenkid faaliyetinin en kayda değer yanlarından birini oluştura gelmiştir."3 Klasik şairlerden bazılarının dîvân dîbâcelerinde, bazan müstakil gazeller, bazan da gazellerin beyitleri arasına serpiştirilmiş olarak karşımıza çıkan bu değerlendirmeler, edebî tenkid açısından özel bir anlam taşırlar.Çalışmaya konu olan Zâtî'nin neşredilen üç ciltlik Dîvânı'nın gazeller kısmında, oldukça teferruatlı tenkid ve değerlendirmelerle karşılaşmaktayız.

Zâtî, Klasik edebiyatın kaside, gazel ve mesnevi vâdisinde önemli isimlerinden biridir. Balıkesir'de doğan şairin asıl adı Bahşı veya Satılmış olup, bunun kısaltılmışı olan Satı ilhamıyla "Zâtî"yi kendisine mahlas olarak seçmiştir.Yine bir rivayet olmakla birlikte, kaynaklarda ebced hesabıyla, doğum tarihi olan 876'yı verdiği için, asıl adının "İvaz" olduğu da kaydedilmiştir. İlk işi baba mesleği olan çizmeciliktir. Düzenli bir tahsil görmemiş olan Zâtî, hayatını şiir yazarak ve remilcilik yaparak kazanmıştır. İstanbul'da Bâyezid Câmii avlusunda açtığı remilci dükkânı Bâkî, Yahyâ Bey ve Fazlî gibi genç şairlerin uğrak yeri olmuş, devrinin bir çok şairine hocalık etmiştir. Sultan II. Bâyezid başta olmak üzere, devrin ileri gelenlerinden

daima ilgi ve himaye görmüş, ancak kulağı iyi duymadığı için, iyi bir

memuriyete sahip olamamıştır.4 Zâtî çağdaşlarına nazaran mahrumiyet içinde yaşamış,geçimini şiir yazarak sağlaması dolayısıyla,söylediği şiirlerde yer yer tekrara düşmüştür.Buna rağmen devrinde ve genel olarak Türk edebiyatı içerisinde önde gelen isimlerden birisi olarak kabul edilir.5

GAZELLERİN İNCELENMESİ

Zâtî Dîvânı'nın gazeller kısmı belli bir sistematikle fişlenerek,şair tarafından ortaya konan edebî tenkid ve değerlendirmeler bazı başlıklar altında biraraya getirilmiştir.Bu değerlendirmelerin ilk bakışta, şairin bizzat kendi şiiri ve şairliği etrafında kümelendiği görülmektedir. Gazeller içine serpiştirilen bu tenkid beyitlerinin maksadı da zaten budur. Bu beyitlerde şairin kendisini tanıtarak, sanatını tavsif etmek ve şiirini kendince yorumlamak düşüncesi hâkimdir.Bu özel maksadın ötesinde, söz konusu edebî tenkidler,Zâtî'nin olduğu kadar;"devrinin şiir,şair, sanat ve edebiyat konularındaki düşünceleri, görüşleri, eğilimleri, bilgi ve kültürleri, anlayış ve alışkanlıkları, zevk ve değer ölçülerini de bir dereceye kadar ortaya koymaktadır."6

Zâtî, kendi şiirine yönelen bu değerlendirmelerde, kullandığı genel terminoloji aracılığıyla, devrine has tenkidi yansıttığını da hissettirir. Özellikle bunlardan "vasf" ve "medh" kelimeleri,şairin şiirinin konusuna dair ipuçları vermekle birlikte,genel değerlendirme açısından da önem taşıyan kelimelerdir.Şair,şiiri ve şairlik kabiliyeti üzerine yaptığı övgülü yorumlarında, klasik şiire has bakış açısından çok fazla ayrılmamaktadır.Bir sanatkârı, kendi devrinde ve çağdaşlarıyla birlikte değerlendirirken, bizzat sanatkârın yaptığı bu tavsiflerin önemi inkâr edilemez.

Dîvân'da şairin ortaya koyduğu muhtevanın üç ana başlık etrafında kümelendiği görülmektedir.Bunlar; eser, şair ve çevre şeklinde ifade edilebilir.

I-ESER 1-Konu ve Tem

a) Sevgilinin güzellik unsurları

Zâtî'nin kendi şiiri üzerine yaptığı tanıtım ve değerlendirmelerin başında,şiirinin konusu gelmektedir. Bilindiği üzere klasik şiir, estetik endişelerden hareketle vücut bulur. Bu itibarla gazelin konusu olan güzelin ve güzellerin tavsifi, şiiri ören temel unsurlardandır. Zâtî'ye göre, sevgilinin güzelliği, "şiir söylemek" ve "defter ü dîvân bağlamak" için önemli bir vesiledir. Hatta onun güzelliğinin günden güne artması, Zâtî'nin şiirlerini

mânâ bakımından da olgunlaştırmaktadır.7

Bir lebi gonca yüzi gül nâzenînün yâdına

Zâtiyâ bir tâze dîvân-ı zarâfet bağladum

909/5

Hüsn-i dil-ber nitekim günden güne efzûn olur

Zâtî'nün eş 'âr-ı pür-ma'nâsı artar turmadan

1208/7

Sevgilinin güzelliği şiiri için eşsiz bir mahlas, ismi ise dîvânının süsüdür.

Her işün sonı hayr olmak güzeldür Zâtîyâ gâyet

Ne denlu şi'r dirsen bî-bedel mahbûb mahlasdı

1535/7

Dağ-ı mihri sineni ey mâh müşerref eylemiş

Nitekim nâm-ı şerîfün Zâtî'nün dîvânını

1599/5

Zâtî, Dîvânı'nın, "vasf' veya "medh" ettiği güzeller sebebiyle takdir edildiğini düşünmektedir.Hatta iki âşık kişi biraraya gelse, ya sevgilinin güzelliğini, ya da Zâtî'nin Dîvânı’nı konuşurlarmış.

İki ehl-i şevk biraraya gelse söylenen

Ya o mâhun hüsnidür ya Zâtî'nün dîvânıdur

269/5

Nazm-ı Zâtî vasf-ı hüsnünde bugün ol cevherün

Bahr-ı bî-pâyândur anun mevcidür ey dil satur

296/5

Vasf-ı hüsnünle gören dir Zâtî'nün dîvânını

Vay ne garrâ pâdişâha ne güzel dîvân olur

381/5

Sevgilinin güzelliğini şiirine konu edinen sadece Zâtî değildir. Başka şairler de, sevgilinin güzellik metâ'ını, aşk bâzârında dile getirerek satan, birer dellâl(çığırtkan)dırlar.Zâti 'nin bu değerlendirmesi, diğer şairlerin şiir konuları hakkında da ipucu vermektedir.

Hemân Zâtî değül ancak olubdur cümle şâirler

Anun bâzâr-ı ışkında metâ'-ı hüsni dellâli

1501/7

Klasik şiirde,şairin muhayyilesine yansıyan güzelin, bulunduğu yer(kûy'u), âsitânı(eşiği), ayağı veya izi tozu(hâk-i râhı), yüzünün güzelliği, yanağı(ârız, rûy), hatt'ı(yüzdeki ayva tüyleri),zülfü, dudağı(lebi), dişi(dendânı), gözü(çeşmi), kaşı, kirpiği, gamzesi(yan bakışı),boyu(kaddi), beli(miyânı), gönlünün taş oluşu, kötü sözleri veya lutfu, gibi özellikleri, çeşitli benzetmeler aracılığıyla dikkatlere sunulur.Zâtî'nin şiirinde bu unsurların, genel ve özel mânâlarıyla, O'nun şiirini açıklayan benzetmelere vesile olduğu görülür.Bunları örnekleriyle ele alarak, Zâtî'nin şiirinde kazandıkları mânâ kâinatını ortaya koymağa çalışalım:

Sevgilinin kûy'u, klasik şiirde, sevgilinin bulunduğu, dolaştığı, buna mukabil âşığın niyazda bulunmak veya sevgiliyi görmek maksadıyla gittiği yerlerdir. Âşık bu yerde bazan rakib'le, bazan da sevgilinin semtinin köpekleriyle karşılaşır. Aslında şaire göre ikisi aynı şeydir. Sevgiliyi görmek çok defa muhal olduğu için, burası dikenli ve taşlı bir yer olarak tanıtılır. Ulaşılması çok zordur.Zâtî sevgilinin bulunduğu yeri vasfeden şiirler yazdığını, o şiirlerin, okuyanların mutluluğuna vesile olduğunu söyler.

İşiden sürdi safâ def-i mecâz oldu sarîr Kûyun evsâfını Zâtî çü getürdi kaleme

Kendisini bülbüle teşbih ettiği bir başka beyitte Zâtî, sevgilinin kûy'unu seçkin bir gül bahçesi olarak tasavvur ederek; "Bu aşk bülbülünün, bu güzel bahçede ötmesine şaşmamak gerekir", der.

Kûyında nola dil-bere medh okısa Zâtî

Bülbüller ider gülşen-i zîbâda terennüm

965/7

Klasik şiirde, sevgilinin evi,kapısı ve eşiği anlamıyla "âsitan", idealize edilen, ulaşılması zor, ulu bir makamdır.Zâtî, sevgilinin eşiği etrafında kümelenen tavsiflerinde, şiirinin kıymetinin, o makamı övmesi sebebiyle yüceldiğini söyler.

Âsitânun vasf idelden nazm sahrâsında ben

Kadrümün otağın eflâke ber-a-ber eyledüm

946/6

Ol hümânun işiğinde hûb itdüm midhatin

Gökde uçurmak gerek kâmil olanlar san'atin

1058/1

Şi'r ile seni okıdı benden işigünden

Gökden yire indürse gerek sihr ile mâhı

1651/4

Yine sevgilinin ayağı veya izi tozu(hâk-i pây), âşık için bir hazinedir. O'nun ayağı toprağı uğruna, ölmeyi bile göze alır. Ayrıca bu toprağın kimyası, âşığın hasta gözleri için de bir merhemdir. Âşık ondan bir şifa umar.Zâtî'ye göre, sevgilinin ayağı tozunu vasfetmek,şairin işinin altın olmasına, bir başka. söyleyişle şöhretinin günden güne artmasına vesile olmaktadır

İşüm altun olmasun mı Zâtî ol sîmîn-berün

Hâk-i pâyi vasfını gâyetde cevher eyledüm

949/7

Şu kim gözden geçürmek isteye Zâtî gözi tutsun

Yine vasf eyle yârun hâk-i râhı tûtiyâsından

1056/5

Renk,şekil ve parlaklık alakasıyla gül, mumun alevi ve gök cisimlerinin benzetileni olan sevgilinin yüzü ve yanağı da, Zâtî'nin şiir ve şairlikle ilgili değerlendirmelerinde söz konusu edilmektedir.Sevgilinin yanağının vasfını, Zâtî'nin şiirinde görenler şevke gelerek, çakan şimşeği, Hz. Peygamber'in ravzasına inen nur sanırlar.

Nazmum içre görene vasf-ı ruhun şevk virür

Berk urur Ravza-i Ahmed'de sanasın kim nûr

360/2

Zâtî şiirinde renkli mânâlarla, melek yüzlü sevgilinin yanağını vasfettiğinde, insanlarda seçme şansı kalmaz.

Ârızun vasf eyleyelden ma'nî-i rengîn ile

Şi'r-i Zâtî ey melek âdemde komaz ihtiyâr

372/5

Bir başka beyitte, gönül alan sevgilinin yanağının yeni görünüşünü vasf eden Zâtî'nin belîğ şiirleri, yakıcı olmuştur. Bu beyitte sevgilinin yanağının kırmızılığı ile, nevruz ateşi arasında alaka kurulmuştur.

Dil-berün ârızınun ideli nev-rûzını vasf

Zâtîyâ oldı kamu şi'r-i belîğün pür-sûz

562/7

Zâtî kendisine seslendiği bir başka beyitte, sevgilinin yanağını vasfeden şiir tomarını gören zariflerin, onu meclisi süsleyen mum olarak kabul ettiklerini söyler.Çünkü şairler mumun alevi ile, insanın yanağı arasında,şekil ve parlaklık açısından, daima alaka kurarlar.

Ârızı vasfında yarun yazduğun tumârını

Zâtiyâ bir şem'-i bezm-ârâ idindi her zarif

637/5

Sevgilinin yanağını şiirine konu edinen Zâtî'nin şöhreti dünyayı tutmuştur.

Olaldan ârızı vassâfı yârun

Cihânı tutdı Zâtî iştihârun

Zâtî'nin sevgilinin parlak yanağını vasfederek yazdığı parlak şiir,herkesin ruhunu gün gibi aydınlatmaktadır.

Âlem-i cânı ider gün gibi rûşen Zâtiyâ

Ol nigârun ârızı vasfında şi'r-i rûşenüm

901/5

Şair, sevgilinin yanağını vasfeden güzel şiirleriyle, bu defa da, herkesin kalbini güneş gibi nurlandırdığından söz etmektedir.

Ârızun vasfında Zâtî'nün latîf eş'ârıdur

Âlem-i kalbin cihânun gün gibi pür-nûr ider

1179/7

Şair, kendisine seslendiği bir başka beyitte;"Sevgilinin yanağını vasfeden ne kadar şiir söylesem, hepsi de güneş gibi dünyayı tutar,şöhret ve takdir kazanır." demektedir.

Zâtiyâ gün gibi rûşen bu ki dünyâyı tutar

Ne kadar şi'r disem ârız-ı cânânum içün

1203/4

Yüzü aya benzeyen sevgilinin yanağı vasfında yazılan mevzûn bir gazel, ay ile terazi burcunun konuştuğunu ortaya çıkarmıştır. Beyitteki mevzûn ve terâzû kelimeleri arasında alaka vardır.

Evsâf-ı izârunla bu mevzûn gazel ey mâh

Rûşen bu durur mâh ile konuşdı terâzû

1223/6

Sevgilinin yanağının güneşe teşbih edildiği bir beyitte,şairin mevzûn şiirini aydınlatan bu güneşin, yine terazi burcuyla görüştüğünden söz edilmektedir.

Bu mevzûn nazmun içinde cemâlün vasfı rûşen bu

Güneşdür kim müşerref eylemişdür Burc-ı Mîzân'ı

1528/4

Şairin kendisiyle övünmesine vesile olan bir başka beyitte Zâtî, sevgiliye seslenerek, onun yanağını en güzel şekilde vasfetmede, kendisine denk, seçkin bir şairin bir daha dünyaya gelmeyeceği konusunda, onu uyarır.

Ahsenü'l-vech ile vasf eylemede ârızunı

Sanma Zâtî gibi bir şair-i mümtaz gele

1366/9

Sevgilinin güneşe benzeyen yüzünün aydınlığı,Zâtî'nin sözlerini o kadar açık seçik kılar ki, herkes onun şiirlerinin peygamber sözleri olduğunu düşünür.

Vasf-ı mihrün şöyle rûşen itdi kim güftârumı

Hep ehâdis-i meşârık sandılar eş'ârumı

1515/1

Sevgilinin yüzü ve yanağı kadar, onu kuşatan hatt'ı da(ayva tüyleri),şairin şairlik gücüne olumlu yönde tesir eden bir unsur olarak Dîvân'da yer almaktadır. Sevgilinin parlak aya benzeyen yanağının üzerindeki ayva tüyleri, onun yanağı vasfındaki şiir için bir süs olmuştur.

O hatt kim görinür levh-i meh-i enverde ey Zâtî

O mâhun ârızı vasfındaki şi'r-i musannâdur

249/5

Şairin sevgilinin yanağını kuşatan ayva tüyleri vasfında söylediği şiirini, kara renkli müşg kokusu ile, kâfura benzeyen beyaz kâğıda yazması, okuyanların dimağını güzel kokularla doldurmasına sebep olmuştur.Beyitte yüz-kâfur-kâğıt;müşg-hatt-yazı alakası söz konusudur.

Müşg ile kâfura yazdum vasf-ı hatt-ı ârızun

Âlemün yine dimağını mu'attar eyledüm

949/4

Klasik şiirde renk,koku ve şekil itibarıyla çeşitli hayal, tasavvur ve teşbihlerle ele alınan sevgilinin zülfü, Zâtî'nin şiir ve şairlik üzerine yaptığı değerlendirmelerde de yer almaktadır. Şair Dîvân'ındaki üç örnekten birincisinde, âşıkların fikir ve sözlerinin dağınıklığını, sevgilinin zülfünün perişan oluşuna bağlar.Çünkü âşığın gönlünün her bir parçası, sevgilinin zülfünün tellerine takılıdır.Saçların her kımıldanışında âşık ıztırap çeker.Sevdâyî kelimesi ise âşık ve deli mânâsına tevriyelidir.Her ikisi de, aklına geleni söyler.

Perîşan sözlerüm mazûr tut evsâf-ı zülfünde

Ne gelse fikrine sevdâyîler defi hemân söyler

365/6

İkincisinde ise zülf,şiir bağlamak-zülfün bağlanması; sihir yapmak-en tesirli sihirler saç teli ile yapılır; âh dumanı-zülfün rengi ve şekli; saçın kıvrım kıvrım oluşu-yılan, benzetmeleri içinde yer almaktadır.Sevgili,şairden, zülfü için şiir söylemesini isterse,şair bir sihir yaparak, âşıkların âh dumanlarını yılana çevireceğinden söz eder.

Zülfüme bir şi'r bağla dirse dil-ber sihr idem

Okudukça dûd-ı âhın âşıkun mâr eyleyen

900/4

Üçüncü örnekte ise zülfün uzunluğu ve siyah rengi söz konusu edilmiştir.Zülfün uzunluğu, bir gece, aşk ile yanan şairin engin fikirlere dalıp, parlak ve duyulmamış bir şiir söylemesine vesile olmuştur. Beyitteki gece-sevdâ ve zülf kelimeleri arasında renk itibarıyla tenasüb vardır.

Bir gece sevdâ ile gâyet uzun fikr eyledüm

Zülfinün vasfında bir garrâ vü ter şi'r eyledüm

1001/1

Sevgilinin ağzı ve dudağı, klasik şiirde birlikte düşünülerek, küçük, dar, yok ve gizli oluş gibi özellikleriyle zikredilir.Bunun yanı sıra, kırmızılığı sebebiyle, güle ve goncaya, la'l taşına,şaraba ve kana teşbih edilir.Dudak daima tatlıdır. Hz. İsa gibi can bağışlar, Hızr'ın âb-ı hayat'ı gibi ölümsüzlük verir.Hz.Musa ile ilgisi konuşma noktasındadır.Zâtî'nin edebî tenkidleri arasında, sayılan bu özelliklerden birinci sırayı dudağın tatlı oluşu almaktadır. Zâtî sevgilinin dudağını başta şeker olmak üzere, bütün tatlı maddelere teşbih ederek, kendisini ve okuyucuları ise şeker ile beslenerek konuşturulan bir papağan olarak tanıtır.Yine papağanın konuşturulmasında etkin olan ayna imajı da, bu çerçevede ele alınır. Dudağın sıfatı şeker ve şîrîndir.Dudak vasfında söylenilen bütün şiirler bu sebeple tatlıdır.Hatta şair şiirlerinin şöhretini, şekere rağbet edilmesi şeklinde izah eder. Okuyucular, onun şiirlerine,âdeta, tatlıya üşüşen sinek ve arı gibi rağbet etmektedirler.Yine mahlas beytinde, dudak vasfedildiğinde, alınacak tat, yemekten sonra yenilen meyvenin lezzetine denktir. Zâtî'nin, sevgilinin dudağı vasfında söylediği şiirlerini, kapışarak okuyan kişilerin ağzı sulanır. Şiirler o kadar tatlıdır ki, okuyucular Zâtî'yi ya şekerci, ya da helvacı zannederler. Ancak bu şiirler, dudağı helva gibi tatlı olan sevgilinin ilgisini

çekmez. Bu sebeple, Zâtî'nin,"Şiirlerimi dilinden düşürme"şeklindeki ricasını, sevgili," Helva tuzu ne yapsın ? ", diyerek geri çevirir.

Vasf-ı leb-i nigâr ile tumâr-ı şi'rüme

Meyl itseler aceb mi olur ney-şeker lezîz

135/4

Mahlasda ansa la'lüni Zâtî nola olur Ba'de't-ta'âm mîve-i ter ey puser lezîz

135/5

Leblerün vasfında cânâ Zâtî'nün eş'ârını Dir gören Zâtî'ye şekker-rîz ü ya halvâcıdur

282/5

Tatlu tatlu leblerün vasfında şi'rüm okuyan Âleme şîrînlik içün hüsrevâ şekker olur

393/3

Dedüm ki zebânundan düşürme benüm şi'rüm Didi ol lebi şekker halvâ nemeki neyler

471/2

Zâtî'yem kanda ise kand-i lebün zikr iderem Hele pür-lezzetem ey lebleri halvâ ne isem

918/5

Her ne söz dirsem olur vasfında şekkerden lezîz Kand-i la'lün zikrin anunçün mükerrer eyledüm

949/3

La'lüni medh eylesün dirsen yüzün göster bana Söylemez âyînesüz tûtî kelâm-ı şekkerin

1018/4

Leblerün vasfındaki şi'rüm şeker-lebler benüm Birbirinden kapışurlar şehd-i fâyıkdur diyü

1225/4

Okıdum la'l-i leb-i yâr üzre bir şîrîn gazel Ehl-i zevkun Zâtîyâ ağzın sulandurdum yine

1238/5

Zâtîyâ şöyle lezîz it leb-i vasfın yârun Tatlu tatlu dehen-i zevk ile her gâh okına

1452/7

Şevk ile baklavaveş yufka yüreklü Zâtî Vasf itdi la'l-i nâbun yok lezzeti şekerde

1457/7

Lebleri vasfında bir rengîn gazel di Zâtîyâ Her seher bülbül gibi şîrîn zebânun var ise

1476/5

Hüsrevâ didüm lebün vasfında bir şîrîn gazel

Dil-rübâlar bir birinden kapışur halvâ gibi

1543/6

Sevgilinin şeker dudağını vasfeden şiirlerin yazılacağı kâğıt ve bu kâğıdın rengi özel olmalıdır. Zâtî, bunun sevgilinin arzusu olduğunu söyler. Kendisinin düşüncesi de, bu merkezdedir.Beyitlerde geçen "Semerkandî" kelimesi, hem şeker üretilen, hem de "harîr" denilen ipekten bir kumaşın yapıldığı, meşhur bir diyarı karşılamaktadır.Kâğıdın renginin de,şeker rengi, yani beyaz veya penbe olması, aynı alaka içinde düşünülmelidir.

Didüm vasf-ı lebün yazsam gerekdür

Eyitdi kağadı olsun şeker-reng

742/3

Didüm vasf-ı lebün yazsam gerek rengîn ü şîrîn-ter Eyitdi kâğıdı olsun şeker-reng ü Semerkandî

Lebi vasfında bir şîrîn ü ter rengîn gazel dirsen

Gerekdür kâğıdı Zâtî şeker-reng ü Semerkandî

1773/5

Sevgilinin şeker gibi tatlı dudağını metheden şiirlerin yazıldığı kalemin ucu da,şaire göre, yine bu tatdan oluşan hararet sebebiyle yarılmıştır. Çünkü tatlı maddeler yemek, su ihtiyacını daha da artırır.Susuz kalındığında ise dudaklar çatlar.

İki şakk oldu zebânı lezzetinden hâmenün

Tâ ki şekker la'lünün evsâfını zikr eyledüm

1001/2

Zâtî sevgilinin dudağını vasfeden bazı beyitlerinde, dudağın görünmeyişi, taşıdığı sır ve gizlilik üzerinde durmaktadır.Bu gizlilik büyük ölçüde, ağız ve dudağın, hazine olması, inciye benzeyen dişler için bir mücevher kutusu olarak düşünülmesiyle alakalıdır. Bu çerçevede, dudağı vasfeden şiirlerin beyitlerinin, gizli mânâlar taşımasına şaşılmaz.

Bir gazel didüm lebün vasfında cânâ pür-rümûz

Cümle ebyâtı ma'ânî gencine anun künûz

560/1

Lebün vasfında şi'rüm okısunlar

Şular kim görmedi Kenz-i Rümûz'ı

1687/4

Zâtî "hûri" diye seslendiği sevgilinin dudağını vasfeden bir güzel beyit aracılığıyla, Hz. Mesih'in yerinin "Beytü'l-Ma'mûr" olduğunu söyler. Bilindiği üzere "Mesih", Hz. İsa'nın adıdır ve ölüleri nefesiyle diriltme mucizesi vardır. Zâtî böyle bir ifadeyle şiirinin kudretini göstermek istemiştir.

Bu güzel beytde vasf-ı leb-i ruhun ey hûr

Oldı gûyâ ki Mesîhün yiri Beytü'l-Ma'mûr

360/1

Sevgilinin dudağının Hızr'ın "Âb-ı Hayât"ına veya "Âb-ı Hayvân"a teşbihi, klasik şiirin imajlarındandır. Zâtî şiirini tavsif eden bir beyitte, sevgilinin dudağını metheden şiirlerinin, "Âb-ı Hayvân"ı mat ettiğinden söz etmektedir. Öyle ki, Hızr'ın karanlıklar diyarında bulduğu bu ölümsüzlük suyu sebebiyle, dünya şairin gözüne karanlık görünmektedir.

Lebün vasfında eş'ârum ider mât Âb-ı Hayvân'ı

Velî çün Âb-ı Hayvân aynuma âlem karanudur

449/4

Zâtî,şarkın büyük hikâyelerinden olan Mahzen-i Esrâr, Gülşen-i Râz ve Ferhâd u Şîrîn mesnevileri ve bu mesnevilerin kahramanları ile, sevgilinin dudağı vasfındaki şiirlerini mukayese ederek, bu eserler arasında kendi yerini tesbit eder.

Eğer kim bir nazar Zâtî leb-i şîrînini görse

Olurdı Hüsrev-i devr-i zamân Ferhâd'ı Behrâm'un

800/6

Bu san'atla bana Ferhâd şâgird olımaz hergiz Lebi şîrînlere cân virmede gâyetde üstâdem

908/2

Lebün vasfında eş'ârum temâşâ eyle gel cânâ Dilersen Mahzen-i Esrâr ile ger Gülşen-i Râzı

1536/5

Şiirini sevgiliye ulaşma yolunda bir aracı olarak düşünen şâir, bir beytinde: Lebi vasfındaki eş'ârı tekellüf idelüm Zâtiyâ pîş-keş ol servere gâhi çekelüm

899/5

demektedir.

Bir beytinde, sevgilinin dudağı vasfındaki şiirlerinin, okuyanlara bazan şeker, bazan da tatlı ve taze hurma gibi geldiğini söyleyen şair, bir başka beyitte bu şiirlerin, O'nun şair yaratılışının ölçüsüyle şeker tartmak, mânâsına geldiğini ifade eder.Yine bir başka beyitte de, meclise gelip sevgilinin dudağı vasfında söylediği şiirler için özür dileyen şair, düğün hediyesi olarak şeker getirdiğini belirtir.

Bezmünde gelüb medh-i lebün okıdı Zâtî Ma'zûr buyur şekker ile düğüne geldi

1809/5

Klasik şiirde "diş"(dendân), renk,şekil ve parlaklık itibarıyla, daima inciye teşbih edilerek, incinin oluşumu ve kıymeti üzerine değerlendirmeler yapılır. Zâtî, sevgilinin dişi vasfında söylediği şiirlerin ve sözlerin, kıymetli inciler gibi olduğunu ifade ederek, bu şiirleri tavsif için,"cevher,güher,dürer, dürr-i meknûn" kelimelerini kullanır.Bu şiirlerle kadrinin diğer şairler arasında yükseldiğini, hatta onların defterlerini dürdüğünü ve bu şiirler sayesinde,şair yaratılışının inci deliciler gibi dikkatli ve itinalı olduğunu belirtir. Sevgili ve cevherden anlayanlar, bu şiirler sebebiyle Zâtî'yi takdir etmektedirler.

Vasf-ı dendân-ı nigârı şöyle cevher eyledüm

Zâtiyâ âlemde nazm olmaz o cevherden lezîz

134/5

Bir vech ile nazm eyle ki dendânı sıfatın Zâtî Dürer'ün anun ile defterini dür

200/5

Şol güzel kim dişleri lu'luya geçdi hurdeler Vasfını nazm itmede hakkâk-ı tab'um dür deler

435/1

Ne cevher eyledün dendânı vasfın yârun ey Zâtî Senün nazm-ı güher-bârun ser-â-ser dürr-i meknûndur

445/5

Görüb dendânı evsâfın o dil-ber Ayıtdı nazm-ı Zâtî cevher olmış

596/7

Bir nazm didüm dişlerüne ey güher-elfâz Neşr eyledi ma'nîleri üzre dürer elfâz

620/1

Cevherîler görüben cevher dişün ol cevherün Dişleri vasfında nazmun Zâtiyâ hem-vâre kıl

858/7

Dürr-i dendân-ı nigârun Zâtiyâ vassâfıyam Anun içün ehl-i nazmun cümlesinden efdâlem

925/5

Yaraşur dirlerse deryâ-yı ma'ânî tab'uma Dişlerin vasfında nazmum dürr-i meknûn eyledüm

950/5

Ne cevher eyledün dendânı vasfın sanma ey Zâtî Senün nazmun gibi dürlerdürür bahr-i Aden içre

1440/7

Sevgili için önemli bir güzellik unsuru olan "göz"(çeşm,dîde), Zâtî'nin şiir tavsiflerinde, klasik şiire has unsurlarla beraber anılmaktadır. Göz, âşığın canına kasdeden bir "cellâd"dır. Yine büyü ve sihirle âşığı etkilediği için, "câdû" ve "sehhâr" olarak düşünülür. Zâtî sevgilinin gözünü vasfettiği bu güzel şiirlerde, genellikle sihirler yapan, bir büyücü gibi görünmektedir. O'nun şiirlerini okuyanlar da bunu teyid eder.

Bir gazel didüm gözün vasfında sihr itdüm yine

Dir gören bunı diyen şâir değül sahhârdur

221/6

Gözün vasfında bir sihr idüp efsûn okıdum ki anı Görenler didiler şâir değüldür Zâtî câdûdur

449/5

Gözünçün bir gazel didüm görenler Didiler Zâtî'yi sehhâr gördük

698/7

Bir gazel tasnif kıldum çeşm-i dil-ber üstine Zâtiyâ âlemde efsûn okıdum sihr eyledüm

Ey gözi câdû yine sihr itdüm efsûn okıdum

Bir gazel didüm bugün ol çeşm-i gammâz üstine

1309/4

Andum gazâl-i çeşmini çün ol gazâlenün

Sehhâr sandurursa nola bu gazel beni

1488/7

Sevgilinin cellâda benzeyen gözünü metheden şairin, âfet gibi olan şiirlerini okuyanlar, can vermektedirler.

Bir gazel didüm yine cellâd-ı çeşmün yâdına

Cân virürler üstine Allah ki âfet bağladum

909/2

Gözün şekil itibarıyla "badem"e teşbih edildiği bir başka beyitte şair, helva tadındaki şiirlerinde, sevgilinin badem gözlerini anışını,helva tatlısına badem konulması şeklinde yorumlar.

Nigârun çeşmin an şi'ründe Zâtî

Be-gâyet hûb olur halvâda bâdâm

910/5

Gazellerde göz ile birlikte anılan unsurlardan olan "kaş" (ebrû),şairler tarafından şekil itibarıyla, hilâle; iki satır olması hasebiyle bir matla beytine; mihrâba veya bayramlarda sokaklara kurulan tâk'a teşbih edilir. Zâtî de bu imajlarla ördüğü şiirlerinde, sevgilinin kaşını tavsif ederken, onu bayramı anlatan bir matla beytine; gül renkli yanağın üstüne yazılmış bir murabbaa; dîvânına ünvan veren bir unsura; hilâle ve tâk'a benzetmektedir.

Ol ebrûlar seher vaktinde düşmüş iki mısradur

Hilâl-i îd vasfında yazılmış hûb matla'dur

249/1

Hat-ı la'lün ol ebrûlarla ey gonca gülistândan

Sanasın safha-i gül-renge yazılmış murabba'dur

Sen şu şehün Zâtiyâ bende-i meddâhısun Kaşlannun vasfı dîvânuna unvân virür

292/5

Gösterürler şi'rümi barmağ ile tûmârlar

Ol hilâl-ebrûna meddâh olalı ey meh-cebîn

1019/4

Yazdı bâb-ı kasr-ı cennet üzre Rıdvân müşg ile İki mısra yazdı Zâtî ol iki kaş üstine

1308/7

Bir gazel didüm ol ebrû-yı mukavves üstine Tir yazdı anı bu tâk-ı mukarnes üstine

1313/1

Sevgilinin "gamze"si(yan bakış) de, göz gibi, büyüleyicidir. Sevgilinin gamzesini tavsif eden Zâtî'nin şiirleri de, bu sebeple, dünyayı büyülemektedir.

Tâ ki vasf-ı gamze-i câdû-yı dil-ber eyledüm

Sihr-i eş'ârumla dünyayı musahhar eyledüm

949/1

Bir gazel didüm yine sihr itdüm efsûn okıdum Zâtiyâ görüb nigârun gamze-i câdûsını

1708/7

Zâtî'nin şiirinde işlediği konuları tanıtırken kullandığı güzellik unsurları arasında, sevgilinin "kirpiği"de yer almaktadır. Öldürücü vasfı ile zikredilen kirpik için,şair sevgiliye;"Eğer kirpiğinin vasfını yazmaktan imtina edersem, kılıcını al gel, benim boynumu tıpkı bir kalem gibi kes(yont)", der.

Kirpüğün evsâfını yazmakdan istersen kılam

Tîguni tiz al bile gel boynum çal it kalem

Klasik şiirde sevgilinin "boyu"(kaddi), genellikle uzunluğu, serve ve söğüde benzeyişi, kıyamet mazmunu ve Sidre ile alakası, doğru ve düzgün oluşu gibi yönleriyle yer alır.Zâtî'nin şiir konuları arasındaki, sevgilinin boyu da, benzer teşbihler aracılığıyla dikkatlere sunulmaktadır. Şair bu tavsifler aracılığıyla şiirinin kadrinin yücelerek, halk terazisindeki kıymetinin ağırlaştığını,hatta bu itibarla, kendisininden sonra başka bir şairin gelmeyeceğini, O'nu son şair olarak nitelemenin mümkün olacağını, bu şiirlerin uzunluğunun, ölülerin dirileceği gün olan kıyamet kadar olduğunu söyler.

Okurken kâmeti vasfın didi ol serv-kad Zâtî

Senün ebyâtunun her mısra'ı bir serv-i mevzûndur

474/5

Ey serv bîd kaddüne benzer didüm didi

Zâtî bülend idi bu sözün olmasa hilâf

632/5

Kaddüne bu şi'ri kim ey serv-kâmet bağladum

Mürdeler ihyâ ider gâyet kıyâmet bağladum

909/1

Eğer kim müntehâ şâir dilersen ol bana nâzır

İdelden Sidre kaddün vasfın eş'ârum bülend oldı

1781/5

İndi eş'ârı anun halk terâzûsından

Zâtî vasf ideli ey serv kad-i mevzûnun

1823/5

Klasik şiirde, sevgilinin boyu ile birlikte ifade edilen diğer bir unsur ise sevgilinin "beli"(miyânı)dir. Bel tıpkı dudak gibi yoktur, incedir ve kıl gibidir. Zâtî, sevgilinin belini vasfettiği şiirlerde, kurduğu hayallerle incelmiş, zarif bir şair olmuştur. Şiirleri üzerine kimsenin lâf söylemesi mümkün değildir.Bu şiirler, o kadar ince söyleyiş ve hayaller ihtiva eder ki, okuyucular eğer dikkatli değillerse, onları göremezler. İnce belli sevgili de, belini vasfeden şiirleri görünce, Zâtî'nin çok ince bir şair olduğunu söyler. Kılı kırk yaranlar, O'nun inceliğin sırlarını dile getiren bu şiirlerine hayran kalırlar. Hatta Zâtî'nin, dikkatli bir şair olmasının sebebi de, sevgilinin ince belidir.

İnce şairsin miyânın vasf idersin Zâtiyâ Yok senün eş'ârun üzre hiç kîl ü kâller

448/7

Bağladun vasf-ı miyânında latîf ince hayâl Zâtiyâ fikr-i dakîk idemeyenler varamaz

559/7

Ehl-i dikkatler görüp bir kıl kadar kîl itmedi Bağladum Zâtî beli vasfında bir ince hayâl

834/7

Bili vasfında bir şi'r-i muhayyel didüm didi kim Zâtî Didi ol mû-miyân gördi be-gâyet ince şairsin

1213/5

Yararsın bir kılı bin sen nigârun bili vasfında Gerekdür Zâtiyâ şair olan gâyetde dikkatlu

1237/5

Bilün ağzun güzel vasf itdi Zâtî Ana bir kimsenün yok kîl ü kâli

1817/7

Zâtî, sevgilinin âşığa karşı hiç yumuşamayan "gönül" ve "kalb"ini de,şiirinin konuları arasında işlemiştir.O'nun bu tarz şiirlerini duyan dağ ve taşlardan bile ses geldiğini, ancak sevgilinin kalbinin hiç yumuşamadığını ifade eder.

Ne dem kim okuyam evsâf-ı kalbün

Yanumca tağ ile taş eyler âheng

742/6

Nice sengîn-dil imişsin sana kâr itmedi âh Eride od gibi ger mermere yazsam sühanüm

Sengîn dilüni vasf idüb âh eyledi Zâtî

Taşlar bile saht oluban âh itdi cebelden

1151/5

Bilindiği üzere, klasik şiirde muhteva, üç varlık etrafında işlenir.Bunlardan sevgili ve âşık,şiirin baş kahramanlarıdır.Bunlara ilâve edilebilecek diğer bir kişi ise "rakip"tir. Zâtî'nin şiir konuları arasında, âşık ile rakibin ezelî ve ebedî mücadele ve düşmanlığını ifade eden söyleyişlerle de karşılaşıyoruz.

Bu gün mestâne bir kaç beyt ile a'dâyı vasf itdüm

Kiminün başını yardum çıkardum kiminün gözin

1103/2

Şair rakip gibi, sevgilinin yakınlık ve lutfuna mazhar olan bütün varlıklara karşı duyduğu düşmanlık sebebiyle, beddualar eder. Bundan yaratılışı şairliğe uygun olanlar da, nasibini alır.

Hâcet-i Zâtî budur kim lutfuna vezn olmasun

Nice kim meyl ide mevzûn-tab'lar şâirliğe

1374/6

Âşığın, sevgilinin lutuf ve yakınlığını gördüğü bir gün olarak, "bayram"(îd) da, Zâtî'nin konuları arasındadır.

Şöyle vasf eyledi kim lutfını Zâtî îdün

İşiden cân u gönülden didi mahbûb-ı latîf

634/5

Sevgilinin "küfr"ü, yani tatlı tatlı sövmesi de, tıpkı lutfu gibi,şiirin konuları arasında yer almaktadır. Sevgilinin sövgüsüne dair şiir yazan şairi, rakib kıskanır.

Vuslatda bana sövdüğünü nazm eyledüm

Hâsid kûş oldı subh-dem olam du'a gibi

1546/6

b) Şiir üzerine çeşitli tavsif ve takdirler

Zâtî'nin şiir üzerine yaptığı tavsiflerin,şiirin konusuyla ilgili olan yönlerinden biri de, özellikle şiirin ele alınmasıdır.Şair bu değerlendirmelerini,Dîvânı'ndaki dört müstakil gazelde ve bazı beyitlerde söz konusu etmektedir.Zâtî bu gazellerden birincisinde(G.253), şiirini topluca tanıtırken, oldukça övgülü bir dil kullanır." O'nun renkli şiiri, edebiyat bağının gül ekilen tarhı,hoş ötüşlü güzel ve nazik bülbül ise bu bahçenin yeni sevgilisidir.Şiirinin her bir kısmı, marifet meclisinin kanunu, ihtiva ettiği ince söyleyişler ise bu kanunun sürekli tekrarlanan satırlarıdır. Şiirinin her mısra'ı zarîf sesli bir ney,nazmının safhaları ise edebiyat meclisinin mûsikârıdır.Edebiyat meclisinin güzel sesli neyine seslenen şair; "Bu şiirlerin tomarını kim bağlıyor" diyerek, tecâhül-i ârifâne ve istifhâm sanatı yapar. Sevgiliye "şeh" diye seslenerek, ona şiiri üzerine açıklamalar yapar. Buna göre, O'nun şiirlerinin parçaları, fesahat meclisinde hararetinden yakasını yırtan şevk dolu bir kölenin eseridir.Şiirlerinden oluşan dîvânı, her biri hoş ve nazik olan servi boylu, gümüş bedenli ve tatlı sözlü sevgililerin methiyeleriyle doludur.Her güzelin başında şirinlik gibi taşıdığı, tatlı sözlü Zâtî'nin şeker gibi tatlı olan şiirleridir."

Dîvân'da "şi'r" redifli üç gazel vardır. Bunlardan birincisinde(G.346),şair şiirlerini tavsif ederken,şiirin aslında nasıl olması gerektiğine dair bilgiler verir. Kendi şiirlerinin bu şartları büyük ölçüde taşıdığına inanmaktadır.Buna göre:"Sevgilinin yanağının parlaklığını vasfeden şiir, Matlaü'l-Envâr'a, görünmeyen küçük dudağının sırlarını şerheden şiir ise Mahzenü'l-Esrâr'a benzer.Şiirinin matla'ı, gazelin, padişahları takliden başına taktığı, mücevherlerle kaplı bir taçtır. Sevgilinin yüzünü vasfeden bir şiir, renkli mânâlarla dolu bir gül bahçesi gibidir.Bu sebeple onu her gören, âdeta bülbül kesilir. Yaratıcılığın padişahı olan şair, belâgat ülkelerini onunla fetheder. Gönül ülkesine ise şiirin mücevher kakmalı kılıcıyla girer. Şiirin zevksiz ve cahil kişilerle alışverişi yoktur. Onun alıcısı ârif kimselerdir. Şiir, Hz. İsa'nın sözleri gibi, ölüleri diriltir, fakat okumasını ve yorumlamasını bilmek gerekir. Büyücü yaratılışından daima yılan doğan Zâtî'nin, hileci şiiri, okuyanların aklını çalar."

Zâtî " şi'r " redifli ikinci gazelinde, yine kendi şiirini tavsif ederek, gazelin tamamını,şiirin nasıl olması gerektiğini izaha tahsis etmiştir.(G.347)"Şiir, bir yanden şeker sözlü sevgili, diğer yandan sevgilinin la'l taşına benzeyen dudağıdır.Aynı zamanda nazik ve tatlı sözlü bir sevgilidir.Şiir,aşk hastaları için hâzık bir hekimdir. Zâlim sevgililer durumunu anlayıp da, merhamete gelirim diye, âşığın dîvânını ellerine alıp okumazlar.Şiirin onları değiştirmesinden korkarlar. Şair,periye benzeyen sevgili karşısında yanmasın diye,semender kanadından kanatları olsa,şiirinin yazıldığı tomarı, sevgilinin huzuruna arz edecektir.Her beytinde sevgiliyi vasfeden bir nazik şiirin, tamamı da naziktir.Çünkü şiirin şiir olması, sevgiliyi vasfetmesine bağlıdır.Büyücüye benzeyen şair, pamukla ateşi yan yana koyar. Gönül pamuk,şiir ise ateştir. Şairin ustalığı bu iki zıt maddeyi birarada tutup yakmamaktır.Zevk sahipleri birer şiir sarrafıdır.Önlerine konan mücevher kutusuna benzeyen şiirdeki incilerin kıymetini, ancak onlar anlayabilirler."

Tamamı, kendi şiiri üzerine yaptığı değerlendirmelerden oluşan "Şi'r" redifli üçüncü gazelde(G.940)şair, çeşitli teşbih ve mübalağalar aracılığıyla,şiir ve şair hakkındaki görüşlerini belirtir."Şiiri, güzel söylenmiş matla'ını başına taç eden ve fesahat tahtında oturan bir padişahtır.O bütün denizlerin içinde, ölümsüzlüğü bulan Hızır gibi, daima hazırdır.Şiiri, tıpkı İskender gibi, baştan başa kara ve denizi tutmuştur.Edebiyat Kafının dünyada eşi görülmemiş ankası olan şiirinin kanatları, tıpkı bir yumurta gibi, dünyayı altına almıştır.Nazm ülkesinin emiri olan şairin sözlerine bütün dünya uyar.Bu sebeple,şiirinin askerleri, baştan başa ,bütün dünyayı tutar.Enverî, son nefesinde, Zâtî'nin şiirlerini duysa, mezarına Nur duası yerine,bu şiirleri koydurur.Âzerî, O'nun şiirlerini bir kere görse, söz putuna nasıl bir şekil verildiğini anlayacaktır.Müşteri yıldızı, eğer güzellik pazarında, O'nun şiirlerini görse, iman ve taati bırakarak,Zühre gibi, içkiye başlayabilir.O'nun periye benzeyen şiirlerini melekler görseler, büyülenmiş gibi,gökten yere düşeceklerdir.Zâtî'nin şiirinin tadını, eğer Hüsrev görse, onların şîrînliğine, tıpkı Ferhad gibi , âşık olurdu." der.

Görüldüğü üzere, bu tanıtımlar, hem şiir, hem de şairin dünyasına nüfuz edebilmemize vesile olmaktadır. Şiirin nitelik ve niceliğini, yorumlarıyla gösteren şairin görüşleri, genel mânâdaki şiir için de, genişletilebilir.Değerlendirmelerde yer alan şiir terimleri ve şiire mahsus unsurları tetkik ettiğimizde, bu durum daha da net görülmektedir.Özellikle O'nun şiirlerini tanıtırken kullandığı,"şiir, eş’âr, inşâ, dîvân, dîvân bağlamak,redif, kafiye, dîbâce,üslûb ,belîğ, belâgat, fesâhat, elfâz, mânâ, suhan" gibi edebiyat unsurlarıyla;"mısra, matla’, mülemmâ, murabbâ, mukatta’, gazel, nazm"gibi nazım şekilleri etrafında kümelenen terimler, bütün bir edebiyat dünyasını kapsayacak niteliktedir.

Nazîrün yokdur ey Zâtî latîf elfâza mâliksin

Şu kim mâlikdür elfâza kelâma kalbi mâlikdür.

495/5

Cihanlar virür elfâzunı işitmeğe Zâtî

Şâirler arasında olur mu'teber elfâz

620/5

Şevk-i ruh-ı yâr ile seher düşdi bu mısra'

Toğınca güneş dindi tamam oldı bu matla'

Zâtî'ye görinse leme'ât-ı ruhun ey mâh Dirdi yine yüz şevk ile bir şi'r-i mülemma'

621/1-5

İrgürdi âsitânuna meddâh olalı Kasr-ı belâgati feleke Zâtî-i belîg

629/7

O dür-dendâna ey Zâtî ne denlü nâme yazarsam Zebân-ı hâl ile dirler murassa' oldı dîbâcem

896/7

Aceb mi Zâtîyâ rengîn olursa şâhid-i nazmun Belâgat kasrına çıkdı fesâhat nerdibânından

1053/5

İdeler ışk âyetin şerh ü beyân itmek bedî' Okusan bir yire Zâtî âlemün allâmesin

1161/5

İrgürdi Zâtî menzile yiter belâgati Tutsa aceb mi âlemi nâm u nişân

1410/5

Tap diyince okıyalum senün ile anı Ey sanem gel bize eş'âr ile inşâ galebe

1465/4

Bir güzel dîvân-ı şîrîn bağladun kim Zâtîyâ Hüsrev-i mülk-i belâgat oldun ol dîvân ile

1471/7

Dîvânun oldı Zâtî bir dil-rubâ-yı nev-hat Şâirleri zamanun andan ider trâşı

Redif ve kâfiye, klasik şiirin vazgeçilmez unsurları arasındadır. Zâtî, kıskanç ve düşman mizaca sahip olanları vasfeden şiirlere, redif ve kâfiye olarak, ölüm ve mezarı lâyık görür.Bu düşman rakip karşısındaki genel tavrın tezahürüdür.Buna karşılık, güzeller sultanı olan sevgilinin, saf şaraba benzeyen dudağını vasf eden gazellerde, tekrarlanan kafiyenin şîrîn, redifin ise şeker olması, gerektiğini söyler.

Zâtiyâ hâsidlere lâyık redîf ü kâfiye

Vasf idersen âlemde merg ü sin imiş

593/5

Zâtiyâ ger dir isen düşmen için bir nice beyt Yaraşur sin ana kâfiye vü merg redîf

633/5

La'l-i nâbun yâdına ey hüsrev-i hûbân didüm Bir mükerrer kâfiye şîrîn gazel şekker redîf

637/4

Tanıtım ve değerlendirmelerinin bazılarında, âdet olduğu üzre, kendisini şarkın büyük üstadlarıyla mukayese eden Zâtî,onlar ve eserleri karşısındaki yerini ve sanat başarısını gözler önüne serer.Bu mübalağalı teşbihlerde sıralanan isimler, İslâm medeniyetine bağlı toplumların takdirini kazanmış,Arap, Acem ve Türk dilinin söz mimarlarıdır.Bunlar: Hassan b. Sâbit, Sahbân, Hüsrev-i Dihlevî, Ali Şîr Nevâyî, Genceli Nizâmî, Molla

/~ia Anı /v    rı a    /v ttaP    riA /v /v t T'    /v ı • t    ı a a n ı/v • riA /v /v

Câmı, Selmân-ı Sâvecı, Hâiız-ı Şırâzı, Kemâl-i Isıahânı,Sadı-i Şırâzı, Firdevsî , Enverı ve Âzerı gibi, üstadlardır.

Göre idi Zâtiyâ Hassan diye idi idüb istihsân

Sutûrı şi'rinün kasr-ı belâgat nerdibânıdur

245/5

Ben bu hüsn issi revân-bahş ü kıyâmet gazeli Kabri üzre ki okuyam hazret-i Hassan dirilür

374/7

Şöyle medh eyle o Yûsuf-hüsni Hassan ey gönül Görmemiş ola düşinde hüsn-i ta'birün senün

Belâgat bâdesi ile pür leb-â-leb şi'rimün câmı Görenler Zâtiyâ anı sanur nazm-ı Nevâyî'dür

484/5

Koynında götürürdi hamâyil gibi müdâm Zâtî eger ki okısa Sahbân risâlemüz

547/7

Fesâhat mülkinün sengin Süleymân'ı bugün dirdi Eger Sahbân ile Hassan göre idi Zâtî dîvânun

917/5

Nizâmî görse bu ebyât-ı penci Deye idi Zâtiyâ pençen burılmaz

509/5

Nizâmî Hamsesi ile bir peleng-i kûh-ı nazm idi Bu gün beş beyt ile Zâtî biz anun pençesin burduk

629/7

Görmedüm Zâtî cihânda ol kadar şîrîn-kelâm Vay benüm ağzumda ola idi lisânı Hüsrev’ün

669/5

Görse bu Hüsrevâne hasen şi'ri Zâtiyâ Selmân olurdı hâfızı ve kâtibi Kemâl

833/7

Benüm meyhâne-i nazm içre ayağum çeker yokdur Olursa Hazret-i Câmî olur Zâtî ayakdaşum

887/5

Nazm meydanında yokdur Zâtî ayağum çeker Hazret-i Câmî olur ancak ayakdaşum benüm

Gülistân'un eczâsın kül ide bülbül-i Sâdî Benüm eş'âr-ı rengînüm irişse şehr-i Şîrâzî

1294/6

Şiir veya genel mânâsıyla gazel söylemenin zamana ve bazı şartlara bağlı olduğunu ifade eden şair,şiir söylemek için en uygun zaman olarak baharı görür.Bu mevsimde havaların müsait olması, sohbet ve içki meclislerini kırlara taşır.Dolayısıyla gazelin okunma zamanı gelmiştir.

Fasl-ı gül ola sâz ola mahbûb-ı mey ola

Hiç ihtiyârı ola mı ey Zâtî şâirün

752/5

Germ olub ehl-i meclis sohbet kızardı vâ'iz Okınsa yana yana Zâtî gazellerinden

1098/5

Sohbet kızuban germ ola bezm ehli ser-â-ser Okınsa eger şevk ile Zâtî gazelinden

1140/5

Şairin gazel söylemesi ise sevgiliden buse alması şartına bağlıdır. Şiirin okunması için de zamanı, yine sevgili tayin eder.

Ramazan içre dir idün hele bayram olsun

Dilde eş 'âr elümüzde mey-i gül-fâm olsun

1093/1

Cân virür gözleri âhûları şehrün gazele Zâtiyâ bûsesin al di gazeli her güzele

1462/7

O'nun mecâzî anlamlarla dolu şiirlerinin, inananlar tarafından, ilâhiler gibi çok okunmasının sebebi, Çâr Yâr'ı sevmesi ve şiirlerinde onları vasfetmesidir.

Çâr Yârı sevdüğünçün cümle mü'minler okur

Her mecâzî şi'rüni Zâtî ilâhîler gibi

Zâtî, Dîvânı'ndaki şiirlerin muhtevasını değerlendirirken, edebî tenkid terminolojisine malolmuş, pek çok teşbih ve tavsif kullanmaktadır.Bilindiği üzere, bu terimler, lugat mânâlarına paralel,şiirin özelliklerini yansıtan, özel ve daha geniş mânâlar da kazanmışlardır.Zâtî'nin şiirlerini tavsif için kullandığı bu terimleri sıralayacak olursak:Şiirinin yakıcılığını ifade etmek üzere: "sûz-nâk,dil-sûz,pür-sûz,âteş ve âteş-pâş"; inceliğini ifade için:"nâzük"; parlaklığına dikkat çekmek için:"rûşen"; şairin kederi ve karanlık dünyasını tavsif için:"sevâd"; şiirinin veya sözünün kıymetini belirtmek üzere: "cevher, güher-bâr, güher-pâş, dürer-bâr ve le'âl" ;mânâsının derinliğini ve parlaklığını ifade için:"rengm"; seçkin ve parlak oluşu dolayısıyla:"garrâ"; yeniliği ve daha önce söylenilmemiş olduğunu ifade için: "ter"; sözlerinin veya şiirlerinin tatlılığı itibarıyla:"şekker, şeker-pâş, şeker-âmız, şeker-bâr, şırın, tatlu, halvâ, muhallebi, baklava"; mest edicilik özelliğiyle: "şarâb"; akıcılığı sebebiyle:"su"; eğlendiricilik itibarıyla:"mahbûb evlât" ve "beğlerin eğlencesi"olması;şiirin"davetiye(okuntu)ve"hediye" olması, sayılabilir.Bu terimlerin çoğunluğu için, mücerred ve genel kıymet hükümlerinin,şâirâne olarak ifade edilmesidir, diyebiliriz.Her şairde az-çok farklılaşmakla birlikte, yaygın olarak kullanılan bu tavsifler,şairlerin sanat başarılarının da göstergesidir.

Şi'r-i pür-sûzunı Zâtî okıyan kimse revân

Eşk ile kendüyi yanam diyü nemnâk eyler

392/7

Geymeyenler Zâtiyâ perr-i semenderden libâs Okımasun şi'r-i pür-sûzum ola kim yanalar

460/5

Dem-â-dem yana yana okusunlar derd ile Zâtî Bu şi'r-i sûz-nâki ehl-i derde yâdigâr itdüm

958/5

Şöyle pür-sûz idelüm şi'ri ki yaksun işiden Âteş-i âh ile kasr-ı felekün küngüresin

1120/4

Bu şi'ri yana yana söylemişsin gâyet ey Zâtî Ziyâde hâl ile aydur be-gâyet sûz-nâkem ben

Yana yana nola Zâtî okusa halk-ı cihân Şem' veş dil tutuşur âteş-i eş’ârun ile

1253/7

Na're urur ra'd Zâtî berk benzer kim okur Şi'r-i hâlet-bahşunun ebyât-ı âteş-pâşını

1706/7

Şi’r-i şîrînümi Hüsrev der idi görse bana Sana Zâtî olımaz kimse bu fende tilmîz

133/5

Tûtî-i ervâh ü şer cânâ mekesveş kande kim Zâtî-i şîrîn-kelâmum şi’r-i şekker-pâşı var

400/5

Okuyub hem-dem idinse cümle nâzügler nola Götürür şîrînlüği şi’r-i şeker-pâşum benüm

892/4

Safâdan ağladı Zâtî görenler şerbet-i şi’rün Katı tatlu yürek yakar deyu su koydı bir pâre

1304/5

Ey hüsrev-i zamâne dirler ki göz yir aşı Şîrîn muhallebidür şi'rüm kodum nazarda

1457/3

Söyledür sûr-ı belâgat içre Zâtî sihr ile Bir şekerden tûtîdür her şi’r-i şekker-pâresi

1614/5

Yufka yüreğüm vasfını nazüg gazel itdüm Ola yaraşur kâğadı nâzüg varaku't-tayr

Başın irgürdük göğe gün gibi nazm-ı rûşenün Zâtiyâ âlemde hergiz yirde kalmaz nâmumuz

566/7

Hûb-ter benzer sevâd-ı şi’rinün ma'nîleri Mülk-i zulmetde karârı olan âbun aynına

1463/9

Levh-i sîmin üstine me’ânî cevherin Zâtiyâ kilk-i cevâhir-bâruna kıymet mi var

137/4

Dür değül ol Zâtiyâ nazm-ı güher-bârun senün Guşına dest-i kabûl ile takubdur ol nigâr

202/5

Nola dürlü nazmuna a'dâ ta'arruz eylese Kıymetini cevherün Zâtî ne bilsün bed-güher

472/7

Ka'rumuz gavvâs-ı efkâr u tasavvur bulımaz Bizdedür dürr-i ma’ânî ma'rifet deryâsıyuz

528/3

Cevherî olanlar anlarlar cihânda kadrümüz Dürlü dürlü nazm ile Zâtî cavâhir kânıyuz

558/7

Oldı kamu gavvâslarun başı aşağa Âlemde zuhûr ideli bu nazm-ı güher-pâş

576/4

Yâ hod dest-i kabûl ile takubdur ser-nigûn Senün nazm-ı güher-bârun değül ol Zâtiyâ lû’lû

Ala ey tâlib-i iksîr-i ma'nî nazm-ı Zâtî'den Safâ-yı kalb ile yazın dilersen dürlü cevherden

1177/5

Bu gice sevdâ ile gâyet uzun fikr eyledüm Zülfinün vasfında bir garrâ vü ter şi’r eyledüm

1001/1

Senün kaddünle bûsen vasfını bir ter gazel itdüm Anun bir şâh her beyti ucında var şeftâlû

1230/6

Katresin nûş eyleyen ağlar şarâb-ı şi’rimün Tamladur kuvvetlidür gâyet diyü bir pâre su

1220/6

Senün nazm-ı revân-bahşun görenler dirler ey Zâtî Safâ virür kişinün kalbine hak bu ki akar su

1122/7

Eglemezdi Zâtiyâ eş’âr-ı rengînün seni Atanun ger olmasa mahbûb oğul eglencesi

1623/5

Hayâdan Zöhre'nün benzin kızarda sâzunun rengi Okursa Zâtiyâ sâzendeler bu şi’r-i rengîni

1688/5

Gül gibi gel nazm-ı rengînine gûş ur Zâtî'nün Bülbül itdi anı ey gonca cemâlün gülşeni

1763/5

Anla Zâtî yârı eş'ârunla olur beglerün Güft ü gûy-ı tûtî-i şîrîn-zebân eglencesi

Bezmünde gelüp medh-i lebün okıdı Zâtî

Ma'zûr buyur şekker ile düğüne geldi

1809/5

2-YARATICI(ŞAÎR)

Klasik şiirde, müessirden esere yönelen bakış açıları için, özel bir anlam taşıyan yaratıcılık vasfı ve bunun tesbiti, genellikle subjektiftir. Zâtî'nin eserin yaratıcısı ve doğrudan doğruya kendisine dair değerlendirmelerinde de, farklı bir bakış açısından söz edemeyiz.Eserle ilgili tavsif ve tanıtımlarında kullandığı mecaz, mübalağa ve teşbih unsurlarını, yaratıcılığını ifade ederken de kullanır.Şairin yaratıcılıkla ilgili tanıtımlarını, iki başlık altında toplamak mümkündür.

a) Yaratıcı kişiliğin çeşitli unsur ve kavramları

Zâtî'nin şair olarak kendi varlığını tanımladığı değerlendirmelerin büyük çoğunluğu, "tab'" kavramı etrafında kümelenir. Tab', genel anlamıyla, "insanın yaratılış özelliği ve doğası" demektir, ancak, bir sanat ve edebiyat eleştirisi terimi olarak "şairin şair olarak yaratılış özellikleri,şairlik cevheri, yaratılıştan sahip olduğu sanatçı varlığı" anlamında kullanıldığı

görülmektedir.8

"Tab' ve tabi'at", genel anlamda bir karakter ve mizaç hâlinin ifadesi olarak görülmekle birlikte, tezkirelerde de,şair yaratılış ve gücünü temsil eder.9

Zâtî'nin tab' üzerine yaptığı değerlendirmeler, şiire has ifade zenginliği içinde, farklı tavsif ve teşbihler hâlindedir. O'nun tab'ı, içinde çeşitli incilerin bulunduğu bir deryadır. Sevgilinin güzelliğini vasfettiği şiirlerde tab'ı, nazik ve renklidir.Sevgilinin güzelliğini yansıtan bir aynadır.Şairin mizacı o kadar dikkatlidir ki, sevgilinin dişlerini vasfeden şiirlerde, inci delen bir hakkâk gibidir. Yaratılışı şekerle beslenen bir papağandır.Su gibi latif olan tab'ına, sevgilinin aşkı şîrîn olmayı da öğretmiştir.Mevzûn bir şiir söylemede tab'ı, son derece ölçülüdür. Nazm meydanında tab'ı, "çâlâk ve çâbük" bir at gibidir. Tab'ının atının ayağından kalkan tozu, Kemâl-i Isfahânî, gözüne sürme etmiştir.

Ey cevâhir kânını görsem diyen gör Zâtî'yi

Tab'ı bir deryâdur anda dürlü dürlü dürdürür

329/7

La'lüne cânum revân olsun didüm dil-ber didi Zâtiyâ su gibi tab'unda letâfet var imiş

582/5

Kim yiter meydân-ı nazm içinde ey Zâtî bana Tab'-ı çâlâküm gibi çâbük-semendüm var iken

1166/5

Ne tozlar kim kopardıysa semend-i tab'ı Zâtî'nün Gözine kuhl idinmişdür Safahân'da Kemâl anı

1721/5

b) Yaratıcı üzerine genel tavsif ve takdirler

Zâtî tavsiflerinde kendisini, öncelikle, güzel sesli bir kuşa veya bülbüle, ikinci olarak da, şekerle beslendiği için tatlı tatlı konuşan bir papağana teşbih eder.O'nun bu vasıflarını, sevgilinin güzelliği de geliştirmektedir.

İşiden bülbüle ânî olur hâmuşluk ârız

Belâ bağında Zâtî bir aceb şûrîde bülbüldür

375/5

Zâtî ağzından düşürmez vasf-ı la'l-i nâbunı Tûtî-i gûyâdurur ağzında gûyâ kandi var

404/5

Zâtiyâ vasf-ı leb-i dil-berde şekkerler yirüz Tûtî-i gûyâ gibi biz şükrü lillâh nâtıkuz

561/7

Ol hümâ-peykere Zâtî okısan bu gazeli İşiden dirdi sana murg-ı hoş-elhân ancak

664/5

Bir lakab kor işiden ey gonca feryâdum benüm Gülşen-i kûyunda olmışdur hezâr adum benüm

877/1

Zâtî, bazı gazellerinde de, kendisini peygamberlere,şiirlerini ise ilham, i'câz ve hadîse teşbih etmektedir. Vahiy, peygamberlere, gaibden gelen sözdür. İlham ise şairlere gelir.Bu kabil tavsiflerde, Hz. Peygamber ve Hz. Musa'ya göndermeler yapıldığı açıktır.

Hak budur kim Zâtiyâ peygamber-i hâmem senün

Her ne söz tahrir iderse dir gören i'câz imiş

585/7

Zâtiyâ gördi kelâmun fusahâ vü bülegâ

Didi bu mu'cize Hak'dan sana ilhâm oldı

1760/9

Hak budur lutf ile Zâtî bu kelâm-ı mu'ciz

Âdemün gönlin açar misl-i hadîs-i Nebevî

1764/7

Meğer kim nûr-ı lutfından yaratmış zâtunı Hâlık

Senün vasfında her şi'rüm gören sanur İlâhîdür

348/4

Sâve bahrı gibi mahv oldı kamu erbâb-ı nazm

Yok belâgat âleminde cûş ider biz son deniz

557/4

Benüm evvel didiğüm şi'ri göricek şu'arâ

Dediler Tûr-ı fesâhatda Kelîm olsa gerek

723/4

3-ÇEVRE

Zâtî'nin şiirinde çevre, sosyal bir varlık olma özelliği taşıyan şairin, içinde yaşadığı ve yetiştiği sosyo-kültürel muhit ve edebî çevre ile hitap ettiği ve eserleriyle ulaştığı okuyucu kitlesi, anlamlarını ihtiva eder.

Biyografisinde yer alan ve yetişmesinden üstadlığına kadar, önem arzeden bir unsur olarak tekrarlanan, Bâyezid'teki dükkânı da, bu çerçevede değerlendirilebilir.

İstanbul'da ve Anadolu vilayetlerinde padişah ve şehzâdelerin yakın muhitlerine giremeyen, hayatları çetin şartlar içinde fakr u zaruretle geçen bir kısım şairler, dostlar meclisinde toplanıp vaya meyhanelerde dolaşırken, bu arada bazı şairlerin geçinebilmek için işlettikleri dükkânlarda toplanmışlar, buralarda birbirlerini tanımışlar, şiirlerini okuyup münakaşasını yapmışlardır.

Bunlardan biri de, Zâtî'nin remilci dükkânıdır.10 Edebî mahfil olma özelliği taşıyan bu dükkânda, genç şairler, üstad kabul ettikleri Zâtî'nin,şiir bilgi ve birikiminden istifade ederlermiş .

Zâtî'nin tanıtım ve değerlendirmelerine yansıyan çevreyi, öncelikle iki gruba ayırmak mümkündür.Bunlar:

a)Belirli    çevre ve kişiler

Birinci olarak, mesleği şairlik olmamakla birlikte şiir yazan,şiir bilgi ve birikimine sahip, şairleri koruyan ve onlara uygun bir sanat vasatı hazırlayan padişah ve devlet adamları; ikinci olarak, üstad mertebesindeki şairler; üçüncü olarak ise âlimler ve kültür adamları, bu grupta değerlendirilmiştir.Zâtî de, bu çevreyi ele alan örnekler, çoğunlukla, üstadlar etrafında toplanmaktadır.

b)    Geniş ve belirsiz çevreler

Bu grupta,tezkirelerde "ehl-i nazm, ehl-i eş 'âr, ehâlı-i nazm, ehl-i suhan, ehl-i vilâyet" gibi terkiplerle karşılanan, belirsiz, anlamı çoğunlukla genel ve mücerred olan çevreler kasdedilir.Zâtî Dîvânı'ndaki çevre tavsifleri,daha çok bu başlık altında ele alınabilecek niteliktedir.

Zâtî, araştırmanın diğer kısımlarında olduğu gibi,çevre ile ilgili değerlendirmelerinde de, son derece subjektiftir. Mübalâğalı övgüler ve yer yer şairâne tefâhürlerle örülen bu tavsiflerde, kendisinin üstadlığı da büyük rol oynar. Şiirleriyle ulaştığı başarılı çizgiyi ve kendisine gösterilen teveccühü, tumturaklı bir üslûbla,ancak şiire has bakış açısından hareketle dikkatlere sunar .

Şi'rimüz esrârına vâkıf olan hayrân olur

Zâtiyâ âlemde ma'cûn-ı ma'ârif tâsıyuz

528/5

Sâ'idî vasfındaki tûmâr-ı eş'ârum benüm

Götürür destinde iller gûyiyâ ser-destedür

439/6

Şi'r-i Zâtî komadı eş'âr-ı gayrun rağbetin Toğıcak horşid-i âlem-tâb olur bî-tâb şem'

625/8

Kamu ehl-i vilâyet Zâtiyâ ayağına akdı O şâh-ı mülk-i izzetde kim aydur kim vilâyet yok

641/5

Şimdi eş'âruna Zâtî nola rağbet yoğ ise Her biri sen ölicek dürr-i yetîm olsa gerek

723/5

Bir midhat-i âlî di o serve yüri Zâtî Kadrün şu'arâ vü bülegâ içre yücelsin

1084/5

Mükerrer ana şîrînlik yazub sihr eyledi Zâtî Güzeller koynına dâyim girerse nola dîvânı

1521/5

Rûşen budur matla'-ı şi'r-i münevveri Pür-nûr olurdı gönli gözi görse Enverî

1584/1

Gün görürse nitekim cümle kevâkib güm olur Şu'arâ şi'rini mahv eyledi Zâtî gazeli

1666/5

Zâtiyâ Hızr gibi haşre değin ölmezsin Âb-ı Hayvân içirübdür sana bu ter gazelün

701/7

Zâtiyâ sen silk-i nazm içre bugün bir dânesin İdemezler cevher-i nazmun görenler kîl ü kâl

832/7

Nazm illerinün begleri bu lutf ile Zâtî Görse diye dîvânunış âh-ı şu'arâsın

Alem dik bürc-i nazm üzre ilim tahsîl it ey Zâtî

Ferâmûş olmaya tâ kim bu âlemde alem bir gün

1190/7

Kâtibî eyleye kimin kimini Hâfız ide

Bu kemâlinde gazel ger vara Zâtî Acem'e

1342/7

Gördüm kapunda dün gice Firdevsî hâbda

Didi kul ol bizi diler isen bu bâbda

1350/5

Pâdişâhâne di Zâtî diyicek her gazeli

Ola kim hazret-i sultân-ı cihân-dâra düşe

1418/6

Şâhâne söyle her gazeli Zâtiyâ şehün

Şâyed irişe südde-i devlet-me'âbına

1437/7

Nitekim mihrveş ey meh senün âlemde mislün yok

Benüm de ehl-i mihr içre nazîrüm yok zamânumda

1455/2

SONUÇ

Zâtî'nin, üç ciltlik Dîvânı'ndaki,toplam 1825 gazel üzerine yapılan bu araştırmanın sonucu olarak,şairin, çeşitli mecaz, teşbih ve mübalağa unsurlarını kullanarak, kendisinin ve çağının sanat ortamını, şairin yaratma şartları ve eserinin niteliklerini, en geniş boyutuyla değerlendirdiğini, söyleyebiliriz.

Genel mânâda,şairin kendisini cömertçe övdüğü ve mübalağalı anlatımın doruklarında dolaştığı, bu tanıtım ve değerlendirmeler, Zâtî'ye olduğu kadar, klasik şiirin dünyasına da,ışık tutmaktadır.

Hiç şüphesiz, Zâtî'nin yaptığı bu değerlendirmelerin, günümüz tenkid anlayışına uymayan yönleri olduğunu söyleyebilir veya bütünüyle katılmayabiriz.Ancak unutmamak gerekir ki, edebî eserin varlığıyla

bütünleşen edebî tenkid, eserin yazıldığı devrin şartları içinde değerlendirilmelidir.Günümüze ışık tutması ve geleceği aydınlatması bakımından,bu değerlendirmeler karşısında yapılabilecek en iyi şey, Zâtî'nin tanıtımlarını, objektif bir bakış açısıyla ele alarak, O'nun geçmişteki kültürel faâliyetler içindeki yerini belirlemeğe çalışmak, o dönemin şiirini,şairini ve genel olarak edebiyatını anlayabilmek için, bu tavsiflerden istifade etmektir.

KAYNAKÇA

ÇAPAN, Pervin,18.yy.Tezkirelerinde Edebiyat Araştırma veTenkidi,

(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Fırat Üniv., Sos. Bil. Ens., Elazığ 1993.

ÇELEBİOĞLU, Amil, Kanûnı Sultan Süleyman Devri Türk Edebiyatı, Millî Eğitim Bak. Yay., Millî Eğitim Bas., İstanbul 1994.

İPEKTEN, Halûk, Divan Edebiyatında Edebı Muhitler, Millî Eğitim Bak. Yay., İstanbul 1996.

TOLASA, Harun, " Divan Şairlerinin Kendi Şiirleri Üzerine Düşünce ve Değerlendirmeleri", Ege Üniv., Ed. Fak.,Türk Dili ve Edebiyatı Araştırma Dergisi, İzmir 1982,S. 1.

ZÂTÎ DÎVÂNI(Edisyon Kritik ve Transkripsiyon),Gazeller Kısmı,C.I,

Haz.:.Prof.Dr. Ali Nihad Tarlan,Ed. Fak. Bas.,İstanbul 1968, G.1-496;C.II, Haz.: A.N. Tarlan, İstanbul 1970,G.497-1003, C.III, Haz.: Dr. Mehmed Çavuşoğ lu-M.Ali Tanyeri, İstanbul 1987, G.1004-1825

1

Bu makale II. Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu    (31 Mayıs - 02 Haziran 2000) Balıkesir’de tebliğ olarak sunulmuştur.

2

Doç.Dr., Muğla Üniversitesi.Fen-Edebiyat Fakültesi.Türk    Dili ve Edebiyatı Böl.Öğretim Üyesi. Muğla

3

Harun Tolasa, "Divan Şairlerinin Kendi Şiirleri Üzerine Düşünce ve Değerlendirmeleri", Ege Üniv., Ed. Fak., Yay., Türk Dili ve Edebiyatı Araştırma Dergisi, İzmir 1982,S.1,s.15-16

4

 

Amil Çelebioğlu, Kanûnî Sultan Süleyman Devri Türk Edebiyatı, Millî Eğitim Bak. Yay., Millî Eğitim Bas., İstanbul 1994, s.81

5

 

Amil Çelebioğlu, a.g.e, s.82

6

Harun Tolasa, a.g.m., s.17

7

Not: Buradan itibaren verilen örnekler için;Zâtî Dîvânı(Edisyon Kritik ve Transkripsiyon),Gazeller Kısmı,C.I, Haz.:Prof.Dr. Ali Nihad Tarlan,Ed. Fak. Bas.,İstanbul 1968, G.1-496;C.II, Haz.: A.N. Tarlan, İstanbul 1970,G.497-1003, C.III, Haz.: Dr. Mehmed Çavuşoğ lu-M.Ali Tanyeri, İstanbul 1987, G.1004-1825 esas alınmıştır.Örneklerde ilk rakam gazel,ikincisi ise beyiti göstermektedir.

8

Harun Tolasa, a.g.m, s.36

9

Pervin Çapan, 18.yy.Tezkirelerinde Edebiyat Araştırma veTenkidi,(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Fırat Üniv., Sos. Bil. Ens., Elazığ 1993,s.357-361

10

Halûk İpekten, Divan Edebiyatında Edebi Muhitler, Millî Eğitim Bak. Yay., İstanbul 1996,s.238