Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 13, Sayı: 2, Sayfa: 115-127, ELAZIĞ-2003


’KİTLE YAZINI’ İÇİNDE KARL MAY’IN ROMAN
KAHRAMANLARIVEYA MODERN ÇAĞIN DON KİŞOTLARI

(Edebiyat Didaktiği ve Sosyolojisi Açısından Eleştirel Bir Yorum)

The Hereos of Karl May through Mass literature or Don Kıschots of New Age

Sabri EYİGÜN

Dicle Üniveristesi Yabancı Diller Bölümü Diyarbakır
seyigun@dicle.edu.tr

Özet

Kitle Yazını içinde Alman yazar Karl May'ın gezi romanlan kadar kendi ulusu üzerinde derin
etkiler bırakan çok az yapıt vardır. Bu yapıtlarda, May'ın amacı güçlü kahramanlarla gençlere
örnek davranış modelleri sunmaktır. Bu araştırmada sözkonusu saptamadan yola çıkılarak, Karl
May'da bu etkinin neye dayandığı, 'kahraman' olgusunun nasıl ele alındığı edebiyat didaktiği ve
sosyolojisi açısından incelendi.

May'ın çok sayıda gezi romanları vardır. Bir makalede hepsine yer vermek mümkün olmadığı
için bunlar içinde, okuyucunun kendisini en iyi özdeşleştirebileceği kahramanların çizildiği romanı
olan "Köle Kervanı" romanı seçildi. Çünkü bu romanda kahraman, hem fiziksel, hem zihinsel ve
ruhsal ve ahlaksal açıdan en üstün özelliklerle donatılmıştır. Yani tam örnek alınacak bir kişidir.

May, okuyucu üzerinde bıraktığı bu etkiyi, diyalektik bir yöntemle, yani güçlü karşıt figürler
çizerek yaratmayı başarır. Yazar, gençlerin özdeşleşeceği figürler aracılığı ile dünyanın Alman
insanına duyduğu gereksinim ve onların da bunu yerine getirebilecek güçte olduklarını anlatarak
örnek davranış modelleri sunar

Anahtar Sözcükler: Kitle Yazını, davranış modelleri, edebiyat didaktiği

Abstract

Through Mass literature, a German author, Karl May, has few works that have a deep
influence on his excursion novels as well as on his own nation. In these works, May aims to
represent a sample behaviour to the young through powerful heroes. In this research, after fixing
up this, the influence on Karl May and how the heroes of his work dealt with have been researched
in the light of sociology and didactics of literature.

May has a number of excursion novels. As it is impossible to state them all just in a single
article, among his novels, the novel named '
Die Sklavenkarawane' (Slave Caravan) in which the
readers can identify themselves best has been preferred.

May achieves this influence on the readers with the method he has used, namely by creating
strongly contrary characters. By means of the characters which the young will be able to identify
themselves, the writer represents sample behaviours by expressing necessity felt for German
People by the World.

Key Word: Mass literature, sample behaviour, didactics of literature

"Kitapların basıldığı günümüzde,

Kim bir kez Robinson olmadı ki?

Ne okuyorsak , hepimiz oyuz.
Tanrım! Bu ne büyük zarar ki!"

Joseph von Eichendorf

Milan Kundera, 'Roman Sanatı' adlı yapıtında "İnsanî şeylerin göreceliği ve çok
anlamlılığı üzerine kurulu bu dünyanın modeli olarak roman, totaliter evrenle uyuşmazlık
içindedir", der. (Kundera, 1993:22) Çünkü ona göre, dünya tek bir doğru üzerine kurulu
maddelerle yoğrulmuşken, romanın dünyası görece ve çok anlamlı bir içeriğe sahiptir.
Bunun tersi olan romanların varlığına da işaret eden
Kundera, Komünist Rusya'da kaleme
alınan bazı romanları buna örnek gösterir. Çünkü ona göre bunlar, "Yaşamın hiçbir yeni
alanını keşfetmiyorlar, yalnızca söylenmiş olanı onaylıyorlar. Varolma nedenleri, şan ve
şöhretleri, kendi toplumlarına yararlılıklarına, söylenen (söylenmesi gerekli olanın)
onaylanmasına bağlıdır. (Kundera, 1993: 22)

19. Yüzyılın ikinci yarısında seri romanlar kaleme alan Karl May'ın romanları, tek
doğru üzerine kuru olmalarından dolayı, Kundera'nın sözünü ettiği ikinci sınıf edebiyata
girerler. Bu türü oluşturan yapıtların edebiyat bilimi açısından tanımı ise, Türkçe'de
'Kitle Yazını' olarak bilinen
trivial edebiyattır. "Türkçe'ye 'Kitle Yazını' olarak
çevirdiğimiz bu kavram Almanca'da 'Trivialliteratur, Kolportage, Kompensation,
Konformliteratur, Schundliteratur, Unterhaltungsliteratur v.s. olarak tanınmaktadır.
İngilizce ve Fransızca'da, (avam için) popüler, endüstriyel ve yine Kolportage kavramları
ile karşılanmaktadır.(Doğan, 1995: 479) "Trivial' kavramı, Latince 'üç yol ağzı', 'yol
ayrımı' anlamına gelen (trivium) kelimesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında trivial, yol ortasında olan, sokağa düşmüş olan şey anlamına
gelmektedir.(Baypınar, 1990: 55) Kavram, Türkçe'ye değişik anlamlarda çevrildiği gibi,
söz konusu kavrama yüklenilen anlamlarda farklı farklı olmuştur. En yaygın anlamıyla
Türkçe' de "Eğlencelik, ucuz, değersiz, sanatsız, sıradan sabun köpüğü gibi, pembe dizi"
(Doğan, 1995: 479) anlamında algılanmakta ve kullanılmaktadır.

Kitle Yazını'nı diğer sanatsal yapıtlardan ayıran en önemli fark, yazınsal yapıtlarda
'orijinallik' ve çok boyutluluk sözkonusu iken, "Kitle Yazını'nda klişeleşme, yani
benzerlerinden farksızlık" (Doğan, 1995: 480) söz konusudur. Örneğin May'ın
romanlarındaki kurgu tıpkı sıradan bir masalın yapısını çağrıştırır. Yani olaylar,
masallarda olduğu gibi iyiler ve kötüler dünyasının çatışmasıyla gelişir ve hep iyilerin

kazanmasıyla sonuçlanır: Aydın bir Batılı, bilimsel, ticari veya buna benzer nedenlerle
geri kalmış bir ülkeye gider. Geri kalmışlıktan kaynaklanan olumsuz yaşam koşullarından
dolayı ya çöllerde ya ormanlarda ya da buna benzer ıssız yerlerde kendisini öldürmek
isteyen bir çete ile karşı karşıya kalır. Amaçladığı planını gerçekleştirmede engellerle
karşılaşır. Ama tüm sorunların ve öldürücü tehditlerin üstesinden gelerek amacına ulaşır.
Romanın kahramanı, başarılı bir geziden mutlu sonla Almanya'ya geri döner.

Burada karşıt kutupların varlığı hemen dikkat çeker: çağdaş ve çağdaş olmayan,
kültür- doğa, bilim ve cehalet, teknik, geri kalmışlık gibi karşıtlıklar. May'ın tüm gezi
romanlarında olay, Almanlar ile Asya, Afrika ve Amerikalılar arasında geçer. Olayların
temelinde, gelişmiş ve aydın bir Batılı ile geri kalmış yabancıların dünya görüşleri ve
yaşam biçimleri arasındaki gerilim yatar. Bir başka anlatımla, konu iyilerin kötülere karşı
savaşı ve iyilerin, her açıdan üstün oldukları için, bu savaşı kazanmalarıdır. Konunun
sınırlı oluşu yapıtlardaki motiflere de yansır: "Kaçış-Takip; gizli planlar ve o planların
ortaya çıkarılması; Tutsak olma veya etme ve serbest olma; plan yapma ve
gerçekleştirme."( Gündoğan, 1990: 231) gibi klişe sahneler sık sık karşımıza çıkar.

Ancak tüm bu ortak noktalara karşın May'ın yapıtlarını diğer 'Kitle Yazını'ndan ayıran
önemli farklılıklar da vardır. May, yapıtları üzerine yaptığı bir söyleşide bu farklılığı
şöyle dile getirir:
"Biz, okunamayan can sıkıcı edebiyat gibi roman yazmıyoruz, yüzlerce
binlerce okuyucuya ulaşmasını bilen Kitle Yazını yazarları gibi yazıyoruz. Ancak bizim
konumuz asil olmalı, amacımız ve hedefimiz kadar asil olmalı.”
(Munzel, 1979: 123)

Bu amaçla yola çıkan May'ın Alman ulusu üzerinde çok büyük etkisi olmuştur ve
olmaya da devam etmektedir. Daha hayatta iken iki milyon okuyucusu olan May'ın bugün
yalnız Almanya'da seksen milyona ulaşan bir okuyucusu vardır.(Munzel, 1979) Bu sayı
ilk bakışta abartılı gibi gözükebilir, ama değil. Çünkü Almanya'da her sınıftan okuyucu
Mayı'ın romanlarını okumaktadır. Bu sayı aslında
Kitle Yazını'na ters bir gerçek de
değildir. Çünkü, yapılan araştırmalar göstermiştir ki, gençler ve eğitim düzeyi düşük
insanlar
Kitle Yazını'na daha çok eğilimli olsalar da, içeriğinden dolayı kültür düzeyi
yüksek olanlar da bu türe ilgi göstermektedir. Örneğin, Albert Einstein gibi bilim
adamlarından Hitler gibi politikacı ve ideolojik insanlara ve bir çok yazar çizer grubuna
kadar çok sayıda
kültür düzeyi yüksek insanlar, May'ın romanlarını okuduklarını ve
etkilendiklerini belirtmiştir.

May, Alman toplumu üzerindeki bu etkisinden dolayı farklı dünya görüşüne sahip
guruplar tarafından çeşitli nedenlerle gündeme getirilmiş ve anısına törenler
düzenlenmiştir.Ömeğin Hitler, onu
"Halkın Yazarı'' (Nayhauss, 1989: 486)olarak
taçlandırmış; Komünistler, Kızılderililer gibi ezilen insanların yanında yer aldığı için onu
"Sömürgeciliğin savaşçısı" (Nayhauss, 1989: 341) olarak anmışlardır.

May'ın romanlarının sanatsal açıdan yeterli olmadığı görüşü ortak olarak
benimsenmekle birlikte, özellikle genç okuyucu üzerinde bıraktığı, kimilerince olumlu,
kimilerince olumsuz etkiden dolayı günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Bu nedenden
dolayı, bu etkinin nedenleri ve May'ın amaçları, edebiyat didaktiği(l) ve sosyolojisi
açısından incelenmelidir. Çünkü Prof. Dr. Doğan'ın da belirttiği gibi, "Okuyucunun
kendisini bir anda içinde bulduğu bu dünyanın onun üzerindeki etkisi, "Kitle Yazını"nın
üzerinde düşünülmesi gereken problemlerden en önemlisini oluşturmaktadır." (Doğan,
1995:483)

Kahraman olgusu ve bu olgunun sosyal, kültürel ve siyasal nedenleri

May'ın yapıtları, Almanya dışındaki Alman dili ve edebiyatı uzmanlarınca hep 'Orient'
(Doğu) olgusu çerçevesinde, yani "kötüler" açısından incelenmekte; yazarın
kötü'ye bakış
açısı saptanıp, eleştirilmektedir. Eğer burada bir
Kitle Yazını söz konusu ise, ki bundan
hiç kimsenin şüphesi yoktur, o zaman bildik kötü'nün yanında yine bildik
"iyi"nin veya
siyah'ın yanında beyaz'ın da yer alması gerekir. Zaten
Kitle Yazını'nın kurgusu da bu
ikilem üzerine kurulmuştur. Çünkü burada kahramanlar statik tiplerdir. Bu konuda bir
çalışma yapan prof. Dr. Yüksel Yüksel Baypınar, Kitle Yazını'nında anlatılan
kahramanları şöyle tanımlar: "Karakter bakımından siyahın beyaza zıtlığı kadar
birbirinden farklı olan bu tipler esasen romanların kurgusunda "iyiler" ve "kötüler" olmak
üzere iki ayrı kutbu oluştururlar."( Baypınar, 1990: 57)

Ayrıca bilindiği gibi Kitle Yazını'nda "Okurun kendini özdeşleştirebileceği, güncel
kahramanlar yaratılmasına dikkat edilmektedir. "(Doğan, 1995: 481) Bu durum May'ın
yapıtları için de geçerlidir. May,
Kitle Yazını'nın sağlamış olduğu genelleme ve
şablonumsu anlatımın kolaylığına da sığınarak, yapıtlarında çağdaş Donkişot'u çağrıştıran
kahramanlar yaratır. Amacını, çizdiği bu kahraman tipleriyle gerçekleştirmek ister. Ancak
May'ın romanlarında 'siyah' olan 'kötü' olan hep
öteki, 'iyi olan, 'beyaz' olan da doğrudan
Almanlardır. May'ın romanlarındaki tüm kahramanlar, adları ne olursa olsun, örneğin
Kara ben Nemisi, Old Shatterhard ve ya Emil- Joseph Schwarz, Almandırlar; bir Alman
şehrinde yola çıkar ve yine ünlü bir Alman şehrine geri dönerler.

Yazarın betimlediği kahramanların özelliklerine bakıldığında, burada amacın yalnızca
sıradan okuyucunun merak ve heyecanını kamçılayıp romanları okunabilir kılmaya

yönelik olmadığı, onlarla, gençlere birer örnek davranış modelleri. (Alm:
Identifikationsfigur) sunulmak istendiği anlaşılır. Bu da May'ın romanlarında öncelikle
'kahraman'olgusunun incelenmesi gerektiğini gösterir.

May, yapıtlarında çizdiği kahraman tipleriyle, her şeyden önce gençlerin ulusal
gururlarını okşayarak, Alman insanının üstünlüğünü belleklere yerleştirmeye çalışır.
Bunu yaparken de aynı zamanda örnek davranış modelleri sunar. Bu olguyu daha iyi
anlamak için, önce söz konusu döneme kısaca göz atmakta yarar vardır.

May'ın romanlarında görülen ideal insan tiplerinin veya abartılmış bir Alman kimliği
ile donatılan roman kahramanlarının o dönemde ilgi görmesinin siyasal, sosyal ve
psikolojik nedenleri vardır. Her şeyden önce, o tarihte okuyucunun 'üstün Alman"
beklentisi vardı. Bu ise, o dönem Almanya'sında yaşanan sosyal, kültürel ve siyasal
gelişmelerin bir sonucuydu.

19. yüzyılın ikinci yarsında Almanya'da siyasal gelişmelere paralel olarak Alman
kolektif bilincinde bir öz güven gelişti. Bu gelişme, doğrudan 3. Napolyon Savaşlarıyla
ilgiliydi. Çünkü 3. Napolyon, 1870 yılında Prusya'ya savaş ilan etmişti. Tüm Almanlar
bu savaşın kendilerine yapılmış bir saldırı olduğunu kabul ederek saldırıya geçmişlerdi:
Bu savaşta Kuzey Almanya, Güney Almanya, Prusya orduları Fransa'nın üzerine
yürüdüler. 3. Napolyon orduları darmadağın olarak 1870 yılının Eylül ayında teslim
olmağa mecbur oldular. Almanlar, Paris kentinin içlerine kadar yürüyüp, Fransızları barış
imzalamaya zorladılar. Bu gelişmelerin sonrasında 18 Ocak 1871 yılında Bismarck bu
birliği siyasal birliğe çevirerek Alman İmparatorluğu'nu kurdu.

Ayrıca, Alman İmparatorluğu'nun kurulmasından birkaç yıl sonra başlayan ve 1.
Dünya Savaşı'na kadar süren bir zaman dilimi, yani Karl May'ın yazdığı dönem,
Almanlar için sömürge politikalarının etkili olduğu bir dönemdir. Bu dönemde Alman
İmparatorluğu, Güney Afrika sahillerini, Togo, Kamerun, Doğu Afrika bölgeleri ve bazı
Afrika ve Uzak Doğu ülkelerini içine alacak kadar geniş bir sömürge kurdu.

Bu gelişme siyasal birliği doğurmuş olduğu özgüveni daha da artırdı. Çok ilginçtir,
Karl May'ın Alman kahramanları yukarıda adı geçen Alman sömürgelerine gitmezler.
Onlar, sömürgeleri altına almadıkları yerlere giderler, bir başka anlatımla yeni sömürgeler
kazanmaya çalışırlar.

Sosyolog Norbert Elias, Hitler dönemi Almanya'sının ırkçılığa varan milliyetçi
çizgisini yorumlarken de aynı noktaya dikkat çeker. Bu öz güvenden olsa gerektir ki,
Alman aydınlarının kendi uluslarına yönelik öz eleştirileri de bu tarihten sonra hız keser.

119

Bu konuda L. Müller, daha da ileri bir tarihe gider ve Fransız savaşlarının Alman toplumu
üzerindeki etkisine şöyle değinir." Goethe ve Schiller gibi büyük klasik yazarlar,
kendilerini "dünya vatandaşı" görüyorlardı. Oysaki Fichte'nın 'Alman Ulusuna Sesleniş'i
yeni bir milliyetçi duygunun ifadesiydi. Ernst Moritz Arndt'ta ulusal üstünlük vurgusu
çok daha güçlüydü. Almanya onun yazılarında 'Avrupa'nın kalbi'ydi. Almanlar Avrupa
halkının kökeniydi. Hepsi Almanlara bağlıydılar."( Müller, 1982: 18) Fridrich Meinecke,
Alman aydınının kendi benliğini Avrupa uluslarından ayrı ve üstün görecek kadar ileri
götürmesini eleştirir.

Bu öz güven, Karl May gibi yazarları Cervantes'in Don Kişot adlı yapıtında görülen
kahraman tipinin çağdaş ve milliyetçi versiyonlarını yaratmaya götürdü. Bu durum, en
güzel anlatımını doğaldır ki 'Kitle Yazını'nda buldu. Çünkü, 'Kitle Yazını'nın gerilimli
ve okuyucu beklentilerine uygun bir içeriğe sahip olması yazarları bu beklentilere göre
yazmaya yönlendirdi. Çünkü, okuyucu açısından Kitle Yazını'na baktığımızda
beklentiler doğrultusunda "(...) Duygusal, ideolojik manüplasyon"ların varlığını görürüz.
Bunlar aynı zamanda "(...) Sosyal terapi niteliği taşır.(...) Okuyucunun beklentisine
uygunluk sağlar." (Doğan, 1995: 432)

Ayrıca sanayileşmenin de böyle bir kahraman tipinin yaratılmasında dolaylı da olsa
etkisi oldu. Çünkü sanayileşme sürecinde ulusal değerlerin değişmesi, etik çöküntü gibi
sosyal sorunlar kaçınılmaz olur.(Doğan, 1998)

Bu durumda insanlar geçmiş değerlere sahip çıkma, kimliklerini koruma uğraşına
girerler. Avrupa tarihi incelendiğinde, böyle bunalımlı günlerde, özellikle değer ve
yargıların erozyona uğradığı günlerde akla gelen şey Sokratesçi insan modelidir. Bu
modelde, her konuda ölçü ve denge esastır. Bu uğraş Avrupa edebiyatı tarihi içinde en
somut ifadesini şövalye destanlarında bulmuştur. Çünkü Şövalye destanlarında temel
amaç
'örnekdavranış modelleri' sunmaktı. Ancak burada denge korunamamıştır. (')

’Köle Kervanı’nda Örnek" kahramanlar

May'ın gezi romanlarındaki Almanlar, neredeyse mitolojik kahramanların sahip
olduğu üstün yetilerle donatılarak dünyayı kurtarmak amacıyla yollara koyulmuşlardır.
İlk büyük romanı
Das Waldröschen bir Alman doktorun, Meksikalı haydutlarla, çocuk
tacirleriyle masalımsı savaşını anlatır. İspanya,
Meksika ve Uzak Doğu'ya kadar uzanan
bir coğrafyada geçen olaylarda Alman doktor, gezisi boyunca tam 2293 kişiyi öldürür.
Yazarın diğer gezi romanlarındaki kahramanların özellikleri ve amaçları da bundan farklı
değildir. May, bunlarda da dünyayı kurtarmak içim Alman kahramanlarını uzak ülkelere
savaşmaya gönderir. Neredeyse tüm ulusların sorunları onların sorunudur ve hepsine
yardım etmeye hazırdırlar.

May, böyle bir kahraman tipi ile gerçekleştirmek istediği 'âsil amacını' 'Winnetou 1'
adlı romanına yazdığı girişte açıkça dile getirir. Bu romanda, Kızılderililere yardım etmek
için Amerika'ya giden
Old Shatterhand adlı Alman'ın yaşadıkları anlatılır. Romanın
girişinde May şunları söyler: "Zayıfların kuvvetliler karşısında ezilmesi korkunç bir doğa
kanunudur. Ancak bu bütün canlılar ve dünyaya ait şeyler için geçerlidir. Oysa ki her
toplumda bunu görmüyoruz. Demek ki, ya bu kanun gerçek değil, ya da tanrısal bir çare
vardır. İddia edebiliriz ki, Kızılderililer için böyle bir çare var."( May, 1962: 620)
Romanın ilerleyen sayfalarında da,
Apacı kahramanlarından Winnetou için hayatını
bile seve seve verebileceğini söyler. Dolayısıyla May, zayıfların kuvvetliler karşısında
yok olduğu düşüncesini benimsemekle kalmaz, "ölen adam"( May, 1962: 5) olarak
nitelediği Kızılderilileri de bu zayıflar gurubundan görür. Ancak ona göre zayıflar ayakta
kalabiliyorsa bu, Tanrı'nın Almanlar gibi kuvvetlileri yardıma göndermesi ile
mümkündür. Yani
'tanrısal çare' Almanlardır. Çünkü May, dünyayı değiştirmeyi
düşünür bunu da başaracak olanlar ancak Almanlardır.

Böyle özetleyebileceğimiz May-Romanları ve kahramanları birbirine benzese de en
dikkat çeken yapıtı
"Die Sklavenkarawane" (Köle Kervanı)(1) adlı romanı ve onun
Alman kahramanlarıdır. Çünkü bu romanda, Afrika'ya geziye giden bu kez bir Alman
Profesördür. Bir araştırma gezisi için Afrika'ya giden 'kahraman', son derece üstün
özelliklere sahiptir, yani her yönüyle tam örnek alınacak bir modeldir. Bu Profesörün
kendi alanı dışında da bilmediği şey yoktur: tüm dilleri, o dilleri konuşanlar kadar akıcı
bir biçimde konuşur; çok keskin bir zekaya sahiptir; tüm üstün savaşçı yetilerle
donatılmıştır ve üstelik doktordur. Herkese karşı saygılı, ama hiç kimseye boyun
eğmeyecek kadar âsil ve gururludur. Sıradan bir insana nasıl davranıyorsa, bir krala da
öyle davranır.

Kısaca, Nietzsche'nin "üstün insanı"dır(Nayhauss, 1989: 497) Nitekim romanın
sonunda, Almanların köle tüccarının elinden kurtardıkları Emir, Almanya'ya gönderdiği
bir mektubunda, onları "çöldeki peygambere"( K., s.397) de benzeterek 'üstün insan'
olduklarını bir yabancının bakışıyla da dile getirir.

Romanda ayrıca Emil Schwarz'ın kardeşi Joseph Schwarz'ın ve çok sayıda zencinin
Abu el Mot adlı bir köle tüccarı tarafından satılmak üzere tutsak tutulduğu anlatılır. Bu
tutsaklar içinde
Kenadem Emiri de vardır.(K., s.360) İki Alman ve bazı yardımcılarıyla,
köle tüccarının izini bulur. Elleri ve ayakları bağlı olan tüm köleleri kurtararak
özgürlüklerinin kavuşmasına yardımcı olurlar.(K., s.370) Sonunda
"Galipler" Almanya'ya
geri döner. Güney Almanya'nın tanınmış bir üniversitesinde görevlerine devam ederler.
"Bu üniversitenin ileri derecede güzelce boyanmış bir koridorunda bir tabela asılıdır: (...)
1. Katta Profesör Dr. Emil
Schwarz, 2.katta Profesör Dr. Joseph Schwarz, 3. katta Prof.
Dr. Ignatius
Pfotenhauer." (K., s.396)

May, çizmiş olduğu amaca yönelik olarak kahramanlarını anlatırken, üç temel
anlatım yöntemi kullanır: 1. Alman kahramanların örnek alınacak davranışlarını ve
üstünlüklerini 'her şeyi bile anlatıcı'nın (Alm:allwissender Erzaehler) bakış açısıyla
gözler önüne serer. 2. Alman kahramanlarını, romanın Alman olmayan diğer kişilerinin
bakış açısıyla veya onların ağzından doğrudan dile getirir. 3. 'Öteki' ile Alman olanı
karşılaştırarak okuyucunun belleğinde Almanların farkını ve örnek davranışlarını
pekiştirir.

Alman kahramanların en dikkat çekici özellikleri, fiziksel, ussal, duygusal ve ahlaksal
üstünlükleridir. Bunlar içinde 'korkusuzluk' önde gelir. Kahramanlarının
korkusuzluklarının derecesini göstermek için olaylar genellikle ıssız yerlerde geçer.
Tehdit edenler ise ya vahşi hayvanlardır ya da silahlı eşkıya çeteleri veya her ikisi de.
Örneğin Botanik profesörü
Emil Schwarz, Alman arkadaşları Pfotenhauer ile birlikte
aslında bazı bitki ve hayvanlar üzerinde araştırma yapmak için Afrika'ya gider. Bunu
Emil Schwarz'ın ağzından dinleyelim:" Buraya ülkenin Fauna ve Flora'sını incelemeye ve
mümkün oldukça çok sayıda bitki ve hayvan örneklerini vatanıma götürmeye
geldim."(K., s.33) Profesör, topladığı malzemeyi kiraladığı develerle ve koruyucularla
liman kenti olan
Fachodah'a götürmek ister.(K., s. 18) Kervanbaşı olan Schech el
dschemal
, yol boyunca Almanı öldürüp, mallarına ve parasına nasıl sahip olabileceği
konusunda planlar yapar, ama tüm planlar başarısız olur. Çünkü korkusuz Alman
'kahraman' tek başına olmasına karşın kervanbaşı ve beş arkadaşının ellerini bağlayarak
tutsak eder. Veya Schwarz'ın, yüzlerce Afrikalının öldüremediği iki aslanı, ıssız bir çölde
tek başına öldürmesi ve hatıra olsun diye de dişlerini söküp Almanya' ya götürmesi onun
gücünü ve korkusuzluğunun adeta romandaki sembolüdür. Anlatıcı bu olayı şöyle anlatır:
"Almanın ilk kurşunu aslanın gözünden girip beynine saplandı. İkinci kurşun kalbini
sıyırıp geçti. Son kurşun Aslanın ölümünü getirdi" (K., s.48) Bu olayı gerçekleştiren
Alman Profesör, aynı zamanda her an yanındaki kervan başından bir saldırı
beklemektedir. Böyle bir psikoloji içinde bile, korkusuzca büyük kahramanlıklara imza
atabilir.

May, kahramanlarını anlatırken, 'asil amaçlar' peşinde olduğu için okuyucuyu
inandırmaya yönelik yöntemler kullanır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, onların
üstünlüklerini aynı zamanda diğer ulustan insanların bakış açısıyla da anlatır. Örneğin tek
kurşunla havada uçan bir kuşu vuran Almana, kervancı başının söyledikleri şöyledir:
"Efendi, sen çok mükemmel bir nişancısın. Bizim üniversitelerimizde hiçbir Profesör
silahtan anlamaz." (K., s. 13) Veya aslanı öldürmesi karşısında: "Efendi, sen iki aslanı
birden öldürdün. Sen bir kahramansın , gerçek bir kahraman."(K., s.81)

Burada bir taraftan Alman insanının her yönüyle 'öteki'nden üstün olduğu için
korkmadığı anlatılırken, diğer taraftan da, kahraman, korkmanın kişiye yararı olmadığı
için kendisinin de korkmadığını doğrudan açıklar. Ancak May, bunun ölçüsünü kaçırıp,
anacak
Don Kişot romanında görülebilecek bir abartıya kaçar. Ancak her iki kahraman
arasında fark vardır: Cervantes'ın Don Kişot'u 16. yüzyıl İspanya'sının kaybolan kültürel
değerlerini koruma savaşımı veriyorken, May'ın kahramanları, daha çok ulusal bir gurur
ile olması gereken veya olması düşlenen değerlerin modelliklerini yaparlar. Ancak onun
kadar saf, toplum dışı değiller. Ayrıca May, Don Kişot'un yel değirmenleri ile savaşmış
olma saflığından ders alarak, kahramanlarını Amerika, Afrika ve Asya gibi ülkelerdeki
eşkıya çeteleri ile savaştırır.

May'ın kahramanları öylesine Batılı değerlerle donatılmışlardır ki, tüm maddi ve
manevi güçlerini ölçülü kullanırlar, gereği kadar yerli yerinde, tıpkı Yunan estetik
anlayışındaki sade ve asil güzellik gibi. Yani, herşeyde ölçü ön plandadır. Örneğin
kendilerini öldürmeye gelen eşkıya çetesinin üyeleri, Alman
Schwarz tarafından tutsak
edilir. Tutsaklar, öldürülmekten kurtulmak için, Hıristiyanlık dinine geçmek istediklerini
bildirirler. Alman, bu tutum karşısında tam bir yargıç gibi davranır: "Ben, size
inancınıza göre değil, davranışlarınıza göre ceza veririm."(K., s.362)

Ölçülü davranma konusunda May'ın Alman olan kahramanları diğer tüm
Avrupalılardan daha da ölçülü davranırlar. 'Köle Kervanı'nda bir Macar ile bir Alman
çölde kiraladıkları kervanla yollarına devam ederken, arkalarında onları takip eden bir
haydut çetesini fark ederler. Macar olanı, her iki kervandaki Afrikalıların birleşip
kendilerini öldürme ihtimalini düşünerek yanlarında bulunanların derhal kurşuna
dizilmesinin iyi olacağını söyler. Bunun üzerine Alman Schwarz'ın verdiği yanıt her iki
Avrupalının arasındaki anlayış farkını gösterir: "Hayır, elimizde kesin bir kanıt yok.
Olsa bile, ben buna karşıyım. Ben ancak kaçınılmaz olduğunda öldürmeyi seçerim. "(K,
s.55) Veya Schwarz, kardeşini elinde tutsak olarak bulunduran köle tüccarı ile yüzyüze
görüşme teklif eder ve ona hiçbir şey yapmayacağı konusunda söz verir. Tüccar, onun bir
Alman olduğu ve mutlaka sözünde duracağını bildiği için teklifi kabul eder ve gelir.
Schwarz'ın Slovak arkadaşı bunu fırsat bulup tüccarı öldürmek istemesine karşın o, "Ben
söz verdim ve verilen söz geçerlidir," der. Diğer Alman hemen konuşmaya katılır: "Tabii
ki, verilen söz tutulmalıdır. Yoksa ona kurşunu ben sıkardım",(K., s.378) diyerek Alman
insanının farkını gösterir. Kısaca diğer romanlarında olduğu gibi 'Köle Kervanı'
romanında da Almanlar, hep Avrupalılarla karşılaştırılarak anlatılır. Burada da Alman
olanı her yönüyle diğer Avrupalılardan üstündür: Slovak ve Macarlar korkar, Alman
korkmaz; onlar tehlikeyi sevmezler, bu tehlikesiz yaşamı monoton bulur: onlar
öldürmekten yanadırlar, Alman çok mecbur kalmadıkça öldürmez.

May, bu romanında Alman olan kahramanlarının üstün ve ölçülü davranma, düşünme
ve yaşamalarına o kadar dikkat eder ki, okuyucunun gözünde hep birer örnek davranış
modeli olsunlar diye, haklı bile olsa öldürme gibi, aşağılama gibi eylemleri başkalarına
yaptırır onları bulaştırmaz. Dolayısıyla okuyucunun Alman kahramanlara karşı sempatisi
kırılmaz. Örneğin, köle tüccarının ajanları olduğunu anladığı kişiye falakayı, kendisi
değil de yanındaki Sudanlılara attırır. Çünkü olay korkunçtur: " Kuvvetli bir dalı kırdılar.
Biri Dauwari'nin üzerine oturdu. Ayaklarını gerdiler. Ağacın dalı ile bağladılar. Diğer iki
kişi adamı falakaya çekti. Hayvan gibi bağırıyordu." (K., s.355) Veya Schwarz,
kardeşini de elinde bulunduran ve aylarca takip ettiği köle tüccarını yakalar, ama
öldürmez. Aslında o, okuyucunun gözünde ölümü de hak etmiştir. Ama buna rağmen,
köle tüccarı onun haberi olmadan
Lobo ve Tolo adlı iki Afrikalı tarafından öldürülür.
Schwarz, bu olayı duyduğunda, "Korkunç bir şey. Bu bizim hesabımızda yoktu," (K.,
s.391) diyerek yine okuyucunun gözünde kana bulaşmamış bir örnek kişi olarak kalır.

Neuhauss, batılı düşünce biçimini şöyle açıklar: "Nedenlerden sonuçlara gitmek ve
geleceğe yönelik güçlü tahminler de bulunmak, tipik Batılı bir düşünce biçimidir."

(Nayhauss, 1989: 494) Bu düşünce biçimi, May'ın Alman olan roman kahramanlarını
tanımlar. Çünkü onun kahramanları da her zaman dikkatli ve akılcı düşünürler. Bir olay
karşısında soğukkanlılıklarını korur, hemen harekete geçmezler.
Schwarz, arkadaşına:
"Dur! Yavaş ol! Önce bir gözetle, daha sonra iyice bak, sonra dinle ondan sonra harekete
geç,(K.,s.384) diyerek ne kadar akılcı olduğunu gösterir.

Ayrıca yabancı olan aslında her yerde korkak ve çekingen davranırken May'ın Alman
kahramanları, soğukkanlı oldukları için korku nedir hiç bilmezler, bir tehdit karşısında
soğukkanlı ve adeta umursamaz davranırlar. Örneğin,
Schech el dschemal'ın kendisini
öldürme planını anlayan
Schwarz, bu durumu başkasına anlatırken, çok rahat bir
biçimde, "sanki sıradan bir olaymış" gibi sakince anlatır. Veya "Felaket kapıdaydı.
Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. Ben ise hala sakindim, öyle sakindim ki, satranç veya
domino oynar gibiydim."( May, 1962: 235) gibi bir tutumla ne kadar soğukkanlı
olduklarını gösterirler. Emil Schwarz, olaylar karşısında asla paniğe kapılmadan neden-
sonuç ilişkisi ile sorunların mutlaka üstesinden gelmeyi başarır. Aynı zamanda çok zeki
olduğu için, gelebilecek tehlikeleri önceden düşünmüş ve gerekli önlemleri almıştır.
Akılcı bir düşünceyle duygularını hep kontrol altında tutmayı başarır. Schwarz, tutsak
olan kardeşini köle tüccarlarının yanında gördüğünde, diğer kölelere zarar gelmemesi için
son derce soğukkanlı davranarak varlığını belli etmemeye çalışır.

Köle tüccarı Abd el Mot, yaptığı bütün planlarını ortaya çıkaran Alman Schwarz'ın
zekası karşısında hayrete düşer ve Almanların şeytandan daha akıllı olduklarını söyler.
(K., s.392) Veya
Schech el dschemal, Schwarz'a çölde bulunan Aslan Çeşmesinin
öyküsünü anlatır. Bu öyküye göre, her yıl çeşmenin başına gelen aslanı kimse öldüremez,
ama bir "Frengistanlı" (K., s.8)gelir ve zekasını kullanarak aslanı tuzağa düşürür.

May'ın romanlarının, Alman kahramanlarının en dikkat çeken karakteristik
özelliklerinden biri de, onların yardımseverliğidir. 'Köle Kervanı' romanı da bunun
örnekleriyle doludur. Bu romanda Alman kahraman, köle tüccarının elinden kurtardığı bir
zenciye , "Tehdit altında olanlara yardım etmek bizim görevimizdir", (K.,s.148) diyerek
yardım konusundaki düşüncelerini özetlemiş olur. Burada yine 'üstün insan'ın
özelliklerini görmek mümkündür. Çünkü onlar diğer insanlara yardım ederken, din ve dil
ayrımı gözetmezler.(K., s.149) Yapılan yardım karşısında hiçbir ücret veya hediye kabul
etmezler. Çünkü bu yardımı insanlık adına yapmışlardır. Bu özellikleriyle nerdeyse tüm
insanlık için birer umut gibidirler.

Ölçülü ve üstün olma konusundaki bir başka özellikleri ise ticaret ve bilimle ilgilidir.

Alman Emil Schwarz, kendi kendini yetiştirmiş bir bilim adamıdır. Gittiği her yerde ilk
işi kütüphanelere gidip kitap okumak ve bilim adamalarıyla tanışmaktır. Bütün dünyayı
gezmiş ve bilim uğruna her türlü tehlikeyi göze almıştır. Yerli bir insan, Afrika
çöllerinde gezmenin çok tehlikeli olduğunu söylemesine karşın, Schwaz, "Biliyorum;
fakat bilim sevgisi korkudan daha büyüktür,(K., s.81) diyerek bilime olan ilgisini gösterir.
Kendisini bu sayede öyle geliştirmiştir ki, yeryüzündeki bütün ülkeleri, bütün kavimleri,
onların köy ve kasabalarının adlarına kadar her şeyi bilir.(K., s.31) Ayrıca Botanik,
zooloji, astronomi ve matematik gibi bir çok alanda uzmandır. (K., s.31) Oysaki Alman
olmayanlar, onun gittiği ve gezdiği ülkelerin adını bile bilmezler.

Romanın sonunda yazarın amacına uygun olarak bütün köle tüccarlarının
öldürüldüğü, tutsak Almanın kurtarıldığı, zencilerin köle tüccarlarının ellerinden
kurtarılıp özgürlüklerine kavuştukları için, artık Almanların oradaki görevleri de
bitmiştir. Dolayısıyla, anlatıcının "galipler"( K., s.396) diye tanımladığı Almanların
vatanlarına geri dönme zamanı gelmiştir. Gitmeden önce son görevlerini yaparlar: "Seni
biri mi bize gönderdi? Evet., artık gidip savaşın bittiğini söylemek gerekir.(...) Bir daha
geleceğim. Başka bir gereksiniminiz var mı?" Aç mıs
ınız?" (K., s.391)

Böylece gençlerin özdeşleşeceği figürler aracılığı ile dünyanın Alman insanına
duyduğu gereksinim ve onların da bunu yerine getirebilecek güçte oldukları anlatılarak
örnek davranış modelleri sunulur.

KAYNAKLAR

Arvasi, Battal: Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: Battal İnandı(Arvasi): Bir Eğitim
Romanı

Olarak Alman Şövalye Edebiyatı. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi. Prof. Dr. Yaşar
Önen'e Armağan

Özel Sayısı.XX, 5.1 -1 Ankara 1988

Baypınar, Yüksel:Türk ve Alman Yığın Edebiyatı - Edebiyat Tarihine
Alınmayanlar- ,

içinde: Ankara Üni. Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi dergisi. Cilt: XXlll - sayı 1-2

1990

Doğan, Şerife: "Bir Araştırma Problemi Olarak "Kitle Yazını", içinde: Eskişehir

Üniversitesi.Tagungsbeiträge des V. Türkischen Germanistik- Symposiums, 1-2
Juni 1995

Doğan, İsmail: Sosyoloji Kavram ve Sorunları.1998 İstanbul

Gündoğan, Feruzan: Die Orientkonzeption Karl M und Mays im textuellen und
visuellen

Umfeld. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi. Sayı VII, 1990
İstanbul

Kundera, Milan: Roman Sanatı 1993 İstanbul

Munzel, F: K. Mays Erfolgsroman "Das Waldröschen" Hildesheim. 1979
Müller, Helmut L.: Die Literarische Republik.Weinheim und Basel 1982
Nayhauss , Hans Christop Graf.V.: Die Wahrnehmung des Orients im Werke Karl

Mays.,

in: Literaturrezeption in der Gegenwart, Bern 1989

May, Karl: Winnetou 1.Karl- May -Verlag Bamberg 1962

May, Karl: Die Die Sklavenkarawane. Karl- May -Verlag Bamberg 1963

127

1

Bu romandan yaptığımız alıntılar için bkz:: Karl May: Die Die Sklavenkarawane. Karl- May -

Verlag Bamberg 1963.