PEYAMÎ SAFA’NIN ROMANLARINDA RUS İMAJI

Dr. Sinan ÇİTÇİ*

TÜBAR-XXX-/2011-Güz/

ÖZ: Milliyetçi bir yazar olarak Peyami Safa’nın Ruslara bakışında
mensubu olduğu Türk milletinin, yaşayıp gördüklerinin ve okuduklarının
büyük tesiri olmuştur. Peyami Safa, romanlarının hiçbirinde Rusları
leitmotiv olarak ele almaz. Bununla birlikte hemen her romanında dolaylı
olarak Ruslardan ve Rusya’dan bahsettiğini görürüz. Bu bahislere bütün¬
cül bir gözle baktığımız zaman onun Ruslar hakkındaki düşüncelerini tes¬
pit etmiş oluruz. Buna göre sıradan Rus halkına acıdığını, Sovyetler Birli-
ği’ni idare edenlerle onların Türkiye’de gönüllü ajanlığını yapan yerli tip¬
lere de kızdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Anahtar Kelimeler: Peyami Safa, Türk romanı, Ruslar, Komü¬
nistler

The Image of Russians in the Novels of Peyami Safa

ABSTRACT: As a nationalist writer, Peyami Safa has been af¬
fected regarding Russians from his own Turkish nationality, life story and
these were read by him. Peyami Safa doesn’t take Russians as a leitmotiv
in his novels. However, we see that he indirectly mentions about Russians
and Russia almost in all his novels. We ascertain his thinking about Rus¬
sians, when we look these mentions with the holistic view. Accordingly,
we can say that he has pity on Russian people, is cross with the adminis¬
trators in the Soviet Union and their native, volunteer secret agents in
Turkey.

Key Words: Nationalism, Russians, communists, pity, be cross.

Giriş

Peyami Safa, hem bir edebiyatçı hem de fikir adamı olarak XX.
yüzyıl Türk edebiyatının en önemli isimlerindendir. Hayatının hemen her
döneminde milliyetçi kimliğiyle öne çıkan Peyami Safa’nın Rus algısını

Odesa (Ukrayna) Millî Meçnikova Üni. Sosyal Bil. Enst. Uluslararası İlişki¬
ler Böl.
sinancitci @ gmail.com

öncelikle mensubu olduğu milletin Rus algısında aramak gerekir. Çünkü
hiç kimse, içinde bulunduğu zamana ve muhite bütünüyle bigâne kala¬
maz.

Türklerin Rus algısı, Türk-Rus ilişkilerinin başlamasıyla oluşur.
Rusların Türk-Tatar devletlerine bağlı knezlikler halinde yaşadığı dönem¬
lerde, Balkanları yurt edinmiş ve hâkimiyetini Avrupa’nın ortasına kadar
genişletmiş olan Osmanlılar için Ruslar uzun zaman “rakip” veya “düş¬
man” olmaktan ziyade “ehemmiyetsiz bir öteki” olarak görülmüştür. Al¬
tın Ordu devletinin yıkılması ve Moskova knezliğinin etrafında Rus siyasî
birliğinin oluşmasıyla (Kafalı 2002: 408-409) birlikte Osmanlılar yavaş
yavaş Rusların farkında olmaya başlamışlardır. Ticarî sebeplerle başlayan
diplomatik ilişkilerin (Özdemir 2009: 8), siyasî ve askerî alanlara da
kaymasıyla birlikte bu farkındalık, tanıma şeklini almıştır. 17. Yüzyılın
sonunda I. Petro’nun yaptığı reformlarla (Leylak 1990) güçlü bir orduya
sahip olan Rusya; sürekli batı, doğu ve güney istikametinde genişlemeye
başlamıştır. Kırım Savaşı (1853-1856) ile Rusya’nın batıdaki ilerleyişi
durdurulmuşsa da güneydeki ve doğudaki ilerleyişi durdurulamamıştır.
Avrasya’daki otorite boşluğundan faydalanan Ruslar, kısa zamanda
(1865’e kadar) Türkistan ve Kafkasya’daki Türk ve Müslüman kavimleri
bütünüyle hâkimiyetleri altına almış olurlar. (Allen - Muratoff 1966:
102-104) Daha ziyade Türk ve Müslüman kavimlerin aleyhine gelişen
(Kohn 1983: 6) Rus yöneticilerin emperyalizmi, Türklerle Ruslar arasın¬
da ikisi (1711 Prut Savaşı ile 1856 Kırım Savaşı) Türklerin lehine olmak
üzere toplam dokuz savaşın yapılmasına sebep olur. (Özdemir 2009: 13)
Sıcak denizlere inme, Kafkaslara sarkma ve Ortodoks Slavların
hâmiliğini üstlenme teşebbüsleriyle şiddetlenen, hatta payitahta kadar
uzanan savaşlar ve Rusya’nın güdümündeki isyanlar, sadece Rusya’yı
idare edenlerin değil, Rus milletinin de “amansız bir düşman” olarak
algılanmasına sebep olur.

1917’deki Bolşevik devrimiyle birlikte temizleme hareketi başla¬
yınca, çar (II. Nikolay) ve ailesinin akıbetine uğramak istemeyen, çoğun¬
luğunu Romanovların çevresindeki asillerin ve Beyaz Ordu mensubu
subayların meydana getirdiği Ruslar, Kızıl Ordu’nun katliamlarından
kaçarak İstanbul’a yerleşince Türkler ve Ruslar birbirlerini daha yakından
tanımaya başlarlar. Bu dönemde Ruslar, İstanbul’un günlük hayatındaki
tesirleriyle toplumun ve aydınların zihninde derin izler bırakmış; gazete
ve dergilerin yanı sıra edebî eserlere malzeme olmuşlardır. Türk toplu-
munun bu dönemdeki Rus algısı ise daha ziyade fakirlik, hastalık, fuhuş,
kumar ve uyuşturucu çevresinde gelişmiştir. (Özdemir 2009: 90-94) So¬
ğuk savaş yıllarında ise Rusya, bir taraftan sosyalizmin ve sosyal adaletin
ithal edileceği ütopik bir ülke, diğer taraftan da büyük bir tehlike olarak
görülmüştür.

1. Bir Aydın Olarak Peyami Safa’nın Ruslara Bakışı

Peyami Safa’nın Rus algısı, genel anlamda yaşadığı devrin ve için¬
de bulunduğu muhitin Rus algısından çok farklı değildir. Bununla birlikte
bir aydın olarak Rusları, ortalama insandan daha fazla tanıdığını da ifade
etmek gerekir. Peyami Safa’rnn Rus algısının oluşmasında 1877-78 Os-
manlı-Rus Savaşı ve Balkan harplerinin İstanbul’a getirdiği muhacirlerle
temasının, eğitimlerini Rusya’da almış Türk aydınlarının, Ruslara esir
düşmüş Türk askerlerine ait hatıraların1, Ruslar hakkında Batı’da - özel¬
likle Fransızca - çıkmış eserlerin, yazılı ve sesli haber ajanslarından öğ¬
rendiklerinin2 ve Rus klasiklerini/aydınlarını takip etmesinin büyük tesiri
olmuştur. Ayrıca 1917 Devrimi’nden sonra İstanbul’a gelen Beyaz Rusla¬
rın ve Sovyetlerdeki rejimin Türkiye’de gönüllü propagandasını yapan ve
daha ziyade üniversiteler ile basın yayın organlarında faaliyetlerini sürdü¬
ren “entelijansiya” ile temasının da büyük etkisi olmuştur. Peyami Sa-
fa’rnn Rus halkıyla Rusya’yı idare edenleri büyük bir dikkatle birbirinden
ayırdığını, halkı mağdur, mazlum ve fakir; idarecileri de zalim, bencil ve
istilacı olarak gördüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Macaristan’ın Sovyet
ordularınca işgal edildiği günlerde yazdığı “Rus Kahbeliği” başlıklı yazı¬
sında bu hususu şu şekilde ifade eder:

“Dünyanın hiçbir terkibi, yan yana duyduğumuz çift kelimelerden
hiçbiri, mesela Avrupa medeniyeti, mesela Eyfel Kulesi, mesela ak¬
şam yemeği, mesela eşek inadı, mesela yılan zehiri, mesela sam ye¬
li ve daha bir sürü misalden hiçbiri, şu iki kelime kadar birbirine
yakışmaz: Rus kahbeliği. Bu iki kelime birbirlerine öyle bir severek
çiftleşmişlerdir ki ikisini birbirinden ölüm bile ayıramaz. Ve bu ha¬
yâsız çiftin yavruladığı hileler, tuzaklar, cinayetler, katliamlar
dünyanın dünkü, bugünkü ve yarınki tarihinin en silinmez lekeleri
olarak kalacaktır. Rus kahbeliği! Fakat bu, Rus milletinden ziyade
başına geçen müstebit Çarların, daha müstebit kızıl idarenin ve her

memlekette döküntülerini gördüğümüz militan komünistlerin

kahbeliğidir. ” (Safa 1999b: 109)

Peyami Safa’ya göre aslında Sovyetler Birliği’ndeki diğer milletler gibi
Rus halkının da acınacak hâli vardır. Çünkü Sovyetler Birliği’ndeki reji¬
min her anlamda en büyük mağdurlarından biri de Ruslardır. Villalarda
yaşayan ve hususi otomobilleri olan imtiyazlı sınıfın yanı sıra Mosko¬
va’nın küçük bir odasında beş aile bir arada yaşayanların (Safa 1999b:
106) arasında Ruslar olduğu gibi Sibirya’daki kamplara sürülenler ara¬
sında da Rus milletinden ve Slav ırkından münevverler vardır. (Safa
1999b: 106) Dolayısıyla 1917’deki devrimle Rusya’ya komünizm gel¬
memiş; sadece beyaz bir çarın yerine kızıl bir çar, eski burjuvaların yeri¬
ne de Bolşevik aristokratları geçmiştir. (Safa 1999b: 139)

2. Peyami Safa’nın Romanlarında Rusya ve Rus Algısı

Peyami Safa, hiçbir romanında leitmotiv olarak Rusları ele almaz.
Fatih Harbiye’mn dışındaki hiçbir romanında Rus bir kahramanla (veya
tiple) karşılaşmayız. Bununla birlikte
Fatih Harbiye, Bir Tereddüdün
Romanı, Canan, Bir Akşamdı, Mahşer, Sözde Kızlar, Matmazel
Noraliya’nın Koltuğu, Biz İnsanlar
ve Yalnızız adlı romanlarında aktüel
zamanın Rusya’sından ve Ruslarından bahseder. Rusya, hem enerji kay¬
nakları hem de jeo-politik önemi açısından Türkiye’ye yakın ve büyük bir
güçtür. O nedenle Rusya’daki her türlü fikrî, siyasî ve iktisadî hareketlili¬
ğin Türkiye’de derin yankıları olur. Canan’da Lami Bey’in vapurda kar¬
şılaştığı adam ona şunları söyler:
“Rusya’da bir şeyler oluyor Lâmi Bey,
Çar yolcu galiba ”
der ve ilave eder: “Biliyor musunuz Lâmi Bey, bu Rus
meselesi borsaya hemen tesir etti. En ziyade gaz piyasası oynuyor, inip
çıkıyor, dün akşam üç bin iki yüzde kaldı.”
(Safa 1996: 67) Mahşer’de
ise Rusya, rejim ithal edilecek bir ülke olarak karşımıza çıkar. Çürüğe
çıkarılmış bir Çanakkale gazisi olan Nihad, namuslu ve dürüst olmasına
karşılık hâmisiz olduğu için ne devlet dairelerinde ne de özel şirketlerde
iş bulabilir. Tiyatroda süflörlük yapma ve Alaaddin Bey’in gazetesinde
yazı yazma teşebbüsleri akim kalınca memleketi hırsızların, dolandırıcıla¬
rın, dalkavukların, kâtillerin elinden kurtaracak çareyi, genç arkadaşlarıy¬
la bir ihtilal komitesi kurmakta bulur. Çünkü memleketin ihtilalden başka
bir şeyle düzeleceğine dair inancı bütünüyle kaybolmuştur. Bunun için
Kadırga’da büyük bir evde 30-40 kişilik bir gençlik grubuyla ilk toplantı¬
larını yaparlar. Heyecanlı konuşmaların ardından ihtilal teşkilatının ilk
esaslarına dair müzakereler yapılır. Bu müzakerelerde, muhtemelen Mi¬
hail Bakunin, Pyotr Kropotkin ve Volin gibi “Rus anarşistlerinin usulü”
esas alınır ve bütün azalar bu uğurda can vermeye hazır olduklarına ye¬
min ederler. (Safa 1997b: 204-208)
Biz İnsanlar’daki Süleyman ise
kapitalizmin düşmanı, sosyalizmin müdafii ve tarihî maddeciliğe inanmış
bir tiptir. Süleyman, bir taraftan Orhan’ın işsizliği ve parasızlığı üzerin¬
den şifahî propaganda yaparken, diğer taraftan tercüme etmesi için sosya¬
lizm propagandası yapan Fransızca kitaplar getirir. En son getirdiği kitap¬
lardan birisi de Lenin’in “Le Communisme de Gauche” (Komünizmin
Çocuk Hastalığı) adlı kitabıdır. (Safa 1998b: 333) “Şimdilik telkin safha¬
sında” olduklarını söyleyen Süleyman, Rusya’dan ve Almanya’dan gele¬
cek arkadaşlarıyla birlikte bir mecmua çıkarmayı da düşünmektedir. Sü¬
leyman, arkadaşlarına Rusya’da bütün şark milletlerinin temsilcilerinden
oluşan kongrenin yazdığı hitabeyi okuyarak da sözlü propaganda yapar.
Dost meclislerinde hislerine hâkim olamayan Süleyman, genelde bütün
faaliyetlerini büyük bir gizlilik ve polis korkusu içinde yapmaktadır. (Sa¬
fa 1998b: 124-143)
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’ndaki Saim de
Marksist düşüncelere sahip bir üniversite öğrencisidir. Cevat Fenman
(Mister Joe) isimli Yahudi dönmesi, pozitivist bir fizik öğretmeninin
proletaryası olan Saim, üniversitenin çoğu solcu öğrencileri gibi hiçbir
yabancı dili iyice bilmeyen, meramını ifadede zorlanınca kelime uyduran,
(Safa 1994: 140) düşünceleri malum ve mahdut, (Safa 1994: 84) klişeleri
tekrarlamaktan başka fikri olmayan sığ bir tiptir. (Safa 1994: 33) Buna
karşılık roman kahramanlarından Yahya Aziz ise metafiziğe inanan bir
tiptir. Bir gün Yahya Aziz’le Ferit vapurda sosyal ve iktisadî konular
üzerinde konuşurlarken Yahya Aziz, insanlığın tekrar metafiziğe ve dine
dönmeye başladığını ifade eder ve ekler:

“Bugün camiler, kiliseler, sinegoglar eskisinden daha fazla insan
yığınlariyle dolup taşıyor. Rusya’da da çanların çalacağı günler
yakındır. Eğer Ortodoks kilisesini bizzat Stalin ihya ederse buna
hiç şaşmam. ”
(Safa 1994: 280-281)

Bir Tereddüdün Romanı’nda ise Marksizm’le Rusya’daki rejim arasında
tahmin edilemeyecek kadar büyük bir uçurum olduğunu ve Karl Marks’ın
sağ olması durumunda Sovyetlerin can düşmanı kesileceğini çünkü hayatı
fikirlere ve ideolojilere uydurmanın mümkün olmadığını ve “izm”ler
devrinin artık bittiğini ifade eder. (Safa 1998a: 204) Peyami Safa’nın Rus
imajının oluşmasında o yıllardaki milliyetçilik ve komünizm mücadelesi¬
nin ve bu mücadelede felsefî sosyalizm/komünizmden ziyade politik ve
emperyal komünizmin Türkiye’de temsilciliğini yapan kişilerin - ki o,
bunlara mâhutlar der3 - büyük tesiri olmuştur.
Mahutlar ve Sosyalizm-
Marksizm-Komünizm
adlı kitapları ile romanlarındaki Rusya ve oradaki
rejim hakkındaki düşünceleri arasında tam bir paralellik vardır.

Peyami Safa’rnn Rus imajının oluşmasındaki ikinci önemli faktör
ise 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra İstanbul’a gelen Beyaz Ruslardır.
Yazar, romanlarında tip çerçevesinin dışına çıkarak Beyaz Rusların ya¬
şam tarzından da bahseder. Peyami Safa’nın Rusları bir tip çerçevesinde
ele aldığı tek romanı
Fatih Harbiye’dir. Fatih Harbiye’de Rus kızı sevgi¬
lisine olan sadakati ve samimiyetiyle idealize edilir. Rus kızı, gitar çalan,
fakir bir Rus genciyle Beyoğlu’nun fakir odalarından birinde yaşar. Ço¬
cuk lokantalarda gitar çalarak para kazanır. Kız ise hisli ve münevver
birisi olduğundan senelerce bu sefalete katlanır. Rus kızı herkesin ehem¬
miyet verdiği şeylere ehemmiyet vermeyen, lükste gözü olmayan, hisli ve
münevver bir kız olsa da neticede bir kadın olduğu için ihtiyaçları tatmin
edilmeyince, en sonunda karşısına çıkan zengin ve güzel bir Rum genciy¬
le Osmanbey’de bir apartmanda yaşamaya başlar. Bundan sonra refah,
para ve eğlence türünden her şeye sahip olur. Balolardan çıkmayan, lüks
otomobillerden inmeyen Rus kızı her türlü refah vasıtasına kavuşmasına
rağmen bir türlü mutlu olamaz. Rus genci ise o kadar mağrurdur ki asgarî
ücretlerle Beyoğlu’ndaki Rus lokantalarında gitar çalmasına rağmen hiç
kimseye ıstırabından bahsetmez. Rus kızı tahsil görmüş bir kız olduğu
için sathî şeylere kıymet vermez. Musiki, mütalaa ve samimiyet gibi ha¬
kiki güzelliklerin peşindedir. Kız, Rus genciyle yaşarken bulduğu bu
şeylerin hiçbirini Rum gencinde bulamaz. Rus kızı, eski sevgilisiyle ya¬
şarken, etrafında hep görgülü, samimi adamlar vardır. Yazar onları anla¬
tırken şöyle der:

“İhtilalden kurtulmuş Beyaz Ruslar. Bunların hepsi fakir. Fakat

hep kıymetli adamlar. Hele başlarından o kadar şey de geçince

büsbütün anlayışları artmış, sefalet onları terbiye etmiş.” (Safa

1999a: 100)

Sonunda hakiki kıymetlerle medeniyetin sahte kıymetleri arasında¬
ki farkı gören Rus kızı büyük bir hata yaptığını anlar ve Rum gencini
bırakarak Rus gencine döner. Onu bir meyhanede gitar çalarken bulur.
Delikanlının üzerine atılarak “bir alçak” olduğunu söyler ve kendisini
affetmesini ister. Fakat Rus genci hiç cevap vermeden gitarını çalmaya
devam eder. Bunun üzerine kız, kendi apartmanına döner, serencamını
hikâye eden bir mektup yazar ve intihar eder. (Safa 1999a: 98-102)
Biz
İnsanlar’da
ise Vedia ismindeki Türk kızı hem fizikî özellikleri hem de
yaşam tarzıyla Ruslara benzetilir. Necati, Vedia’yı ilk gördüğünde Or¬
han’a
“Kim bu Rus kızı?” der. Orhan ise “Rus kızı değil o, Türk kızı”
diyerek cevap verir. Sonra Necati: “Rus’a ne kadar benziyor! .... Başını
tıpkı Rus kadınları gibi yapmış. ”
deyince Orhan: “Şimdi bazı Türk kadın¬
ları öyle yapıyorlar. Gitgide moda olmaya başladı. ”
der. Necati’nin önü¬
ne bakarak
“Güzel kız!” demesi Rus tipinin güzel bulunduğunu, Türk
kadınlarının başlarını Rus tarzı sarmaları da Rus modasının o günlerde

İstanbul kadınları arasında oldukça popüler olduğunu gösterir. Vedia’mn
Madam Sofi ile birlikte nane likörü içmesi de onun Türk kızlarından zi¬
yade Rus kızlarına benzediğini gösterir. (Safa 1998b: 158-161, 174)
Bir
Akşamdı
romanında ise Sermet, kötü yola düşmüş bir kadın olan
Meliha’dan başına Rus kadınları gibi antika bir sarık sarmasını ve serbest
giyinmesini ister. (Safa 1997a: 239) Yazarın, ahlâken düşmüş bir kadını
dış görünüşü itibariyle de Rus kadınlarına benzetmeye çalışması, Rusların
nasıl algılandığını göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.
Sözde
Kızlar’
da ise Türk kadınlarının Rus kadınlarını örnek alarak yüzlerine
beyaz pudralar sürdükleri anlatılır. Eski bir kadın olan Nazmiye Hanım
ile oğlu Behiç arasında şöyle bir diyalog geçer.

“Nazmiye Hanım: - “Benim fikrim şu ki eğer pudra ve sürme bir
erkeğe yakışırsa böyle bir tuvalet yaptığı için o erkek ayıplanamaz.
Amma kendisine yakışmadığı halde pudra ve sürme süren bir kadın
gülünçtür. Ben şimdiki taze kadınlara şaşıyorum, bazıları yüzlerine
dalga dalga pudra sürüyor, adeta üçüncü devresinde bir verem gi¬
bi bembeyaz kesiliyor. ”

Behiç: -“Ruslardan öğrendiler!” diyerek cevap verir.” (Safa
1993: 44)

Bir Tereddüdün Romanı’nda ise Rusların göçler, savaşlar ve fakir¬
likler yüzünden sefalete düştükleri anlatılır. Yazar kendisiyle ve arkadaş¬
larıyla özdeşleştirdiği kaldırım çocuklarını anlatırken Rusların da
ihtilalden sonra tam bir kaldırım milleti olduğunu söyler:

“Bir bardak çay içmek için şu elektrikleri göz kamaştıran dükkâna
girelim. Orada bizden birçok insanlar var, bir millet var: Ruslar.
İhtilalden sonra tam bir kaldırım milleti. Ne kadar da benzeşiyoruz! Aziz
dilenci arkadaşlar, bir bakışta birbirimizi tanıyoruz. ”
(Safa 1998a: 96)

Yazar romanda Vildan4 isimli bir kadınla Beyoğlu’nda Kafkaslı bi¬
risinin işlettiği küçük bir bara gider. Barın arkasındaki odalara gizli ilişki¬
ler için bir ev mahremiyeti kazandırılmıştır. Vildan’la yazar bu odalardan
birindeyken dışarıda çalan bir Rus romansını dinlerler. (Safa 1998a: 134¬
136) Böyle bir mekânın Ruslarla irtibatlandırılması da yazarın, Ruslarla
ilgili algısını gösterir.
Yalnızız’da ise İstanbul’daki bazı Rusların piyano
tamirciliğiyle uğraştığını görürüz. Romanın aslî kahramanlarından olan
Meral, bir aydan beri bozuk olan piyanosunu akort ettirmek için bir Rus’u
çağırmış fakat o da hâlâ gelmemiştir. (Safa 1997c: 175, 185)

Sonuç

Peyami Safa’rnn romanlarındaki Rus imajına baktığımız zaman
hem Türk toplumunun hem de milliyetçi bir Türk yazarının Ruslara bakı¬
şını görmüş oluruz. Peyami Safa’nın sadece romanları üzerinde yaptığı¬
mız bu inceleme bize şu hususları göstermiştir.

Öncelikle Peyami Safa, tarihî Türk-Rus mücadelesinden etkilen¬
mekle birlikte tarihe takılıp kalmamış; aktüel zamanın Rusya’sı üzerinden
bir Rus algısı oluşturmuştur. Hâlbuki milliyetçi bir yazar için bunu yap¬
mak oldukça zordur. Peyami Safa’nın bu zoru başarmasında ve muasırı
milliyetçi aydınlara göre daha mutedil ve realist bir çizgide durmasında,
Rusya’yı ve Rusları yerli ve yabancı pek çok kanaldan takip etmesinin
büyük tesiri olmuştur.

İkinci olarak Peyami Safa’nın makalelerindeki Rus ve Rusya algısı
ile romanlarındaki Rus ve Rusya algısı arasında tam bir paralellik olmak¬
la birlikte üslup açısından makalelerinde daha şiddetli, romanlarında ise
daha yumuşak bir üslubu tercih etmiştir.

Üçüncü olarak yazar, Rus halkıyla Rusya’yı idare edenleri birbi¬
rinden ayırır ve Karl Marks’ın teorilerini tatbik için Rusya’yı kanlı bir
laboratuara çeviren (Safa 1999b: 64) Bolşevik aristokratlarını zâlim, isti¬
lacı ve bencil görürken Rus halkını mağdur, mazlum ve fakir olarak nite¬
ler. Peyami Safa’nın hiçbir romanında sıradan Rus halkı ve Rus köylüsü
için sarf edilmiş pejoratif bir ifadeyle karşılaşmayız. Bilakis, Rus halkıyla
Türk halkını mağduriyet, mazlumiyet ve fakirlik ortak noktasında buluş¬
turarak
“Orada bizden birçok insanlar var, bir millet var: Ruslar. ” der.
(Safa 1998a: 96)

Dördüncü olarak Peyami Safa’nın Rus algısının iki noktada top¬
landığını görürüz. Bunlardan ilki Sovyetler Birliği’ndeki sistemin5 Türki¬
ye’de gönüllü misyonerliğini yapan, materyalist, tarihî maddeci, ateist,
komünist insan tipleridir. Bunlar neseben Rus olmadıkları halde savun¬
dukları fikirler ve sahip oldukları değerlerle zihinlerde Rusya ve Ruslar
hakkında bir imaj oluştururlar. Peyami Safa, Rusya’nın gönüllü ajanlığını
yapan bu tip insanların düşüncelerini fikrî ve felsefî anlamda çürütmeye
çalışır. İkincisi ise 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra İstanbul’a gelen,
kendi memleketlerindeyken asil ve aristokrat oldukları halde göçlerin,
fakirliğin ve hastalığın pençesinde sefalete ve sefahate düşmüş Rus tiple¬
ridir. Yazar, bu tipleri ise acınacak, sevilecek, bazen ders alınacak, aynı
şehirde yaşanılan dostlar olarak görür. Bununla birlikte romanlarındaki
Rus algısının çok yüzeysel ve eksik olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü
yazarın yaşadığı dönemde Kafkas cephesinde, elviye-i selâse (Kars, Ar¬
dahan, Batum) ve Ermeni meselelerinden hareketle hiç de iyi olmayan bir
Türk-Rus ilişkisi vardır. Son dönemdeki Rus algısının oluşmasında diğer
faktörlerin yanı sıra bu ilişkinin de büyük tesirleri olmuştur. Fakat bu
olayları yakînen bilmesi kuvvetle muhtemel olan6 Peyami Safa, romanla¬
rında bu konulara hiç değinmemiştir. Çünkü Peyami Safa, hiçbir roma-
rnnda Rusları leitmotiv olarak işlememiştir.
Fatih Harbiye istisna edile¬
cek olursa, aslında romanlarında Rus kahramanlar da yoktur. Fatih Har-
biye’deki Ruslar (Rus kızı, Rus kızının annesi, Rus genci) ise isimleri bile
olmayacak kadar siliktirler. Çünkü yazar, asıl meselesini anlatmak için
romanlarında Rusları sadece bir dolgu malzemesi veya aksesuar olarak
kullanmıştır.

KAYNAKÇA

ALLEN, M. E. D. - MURATOFF, Paul (1966), 1828-1921 Türk Kafkas Sınırın¬
daki Harplerin Tarihi
, Ankara.

GÖZE, Ergun (1969), Peyami Safa Nazım Hikmet Kavgası, Yağmur Yay., İstan¬
bul.

GÖZE, Ergun (1989), Rusya’da Üç Esaret Yılı (Bir Türk Subayının Hatıraları),
Boğaziçi Yay., İstanbul.

KAFALI, Mustafa (2002), “Altın-Orda Hanlığı”, Türkler, c. 8, Yeni Türkiye
Yay., Ankara.

KOHN, Hans (1983), Panislavizm ve Rus Milliyetçiliği, (Çev: GÜNER, Agâh
Oktay), Kervan Yay., 2. Baskı, İstanbul.

LEYLAK, Mehmet Halil (1990), I. Petro Döneminde Rusya’da Yapılan Yenilik¬
ler,
Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü¬
sü, Danışmanı: Prof. Dr. Abdülhaluk Çay, Ankara.

ÖZDEMİR, Fatih (2009), Türk Romanında Ruslar, Doktora Tezi, Marmara Üni¬
versitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Danışman: Prof. Dr. Sema
Uğurcan, İstanbul.

P[eyami] S[afa], Değerli Kumandanlarımızdan Köprülülü Kâzım Paşa, tarihsiz,
Orhaniye Matbaası.

SAFA Peyami (1997a), Bir Akşamdı, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA Peyami (1998a), Bir Tereddüdün Romanı, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1959), Mahutlar, Toprak Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1993), Sözde Kızlar, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1994), MatmazelNoraliya’nın Koltuğu, Ötüken Yay., İstanbul.
SAFA, Peyami (1996),
Cânân, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1997b), Mahşer, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1997c), Yalnızız, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1998b), Biz İnsanlar, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1999a), Fatih - Harbiye, Ötüken Yay., İstanbul.

SAFA, Peyami (1999b), Sosyalizm-Marksizm-Komünizm, Ötüken Yay., İstanbul.

1

   Peyami Safa’nın yakın dostlarından Ergun Göze’nin babası Ahmet Göze, I.
Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düşmüş ve üç buçuk senelik bir esaretten son¬
ra kaçarak yurda dönmüştür. Ergun Göze, hususî sohbetlerinde Peyami Sa-
fa’ya ve eşi Nebahat Hanım’a babasının ve arkadaşının Sibirya’daki esaretle¬
rini ve bu esaretten kaçışla ilgili hatıralarını anlatırmış. Peyami Safa, Ergun
Bey’e: “Ergun bey, yaz Allah aşkına şunları” dermiş (Göze 1969: 27). Ergun
Göze, daha sonra, babasının anlattığı bu hatıraları
Rusya’da Üç Esaret Yılı
adlı bir kitapta toplamıştır (Göze 1989: 109).

2

   Mâhutlar ve Sosyalizm-Marksizm-Komünizm adlı eserlerine baktığımız za¬
man Peyami Safa’nın Sovyetler Birliği’ni yerli ve yabancı kitap, dergi ve ga¬
zetelerin yanı sıra Varşova, Budapeşte, Londra ve Moskova radyoları aracılı¬
ğıyla da yakından takip ettiğini görürüz.

3

“Gafiller ve Mahutlar” başlıklı yazısında Moskova’nın emrinde olanları “ma¬
hutlar”, mahutların tesirinde kalanları da “gafiller” olarak niteler (Safa 1959:
9-10).

4

Vildan: Bu kadının asıl ismi Vildan değildir. Evli de değildir. Roma’daki
adam kocası değil âşığıdır. Âşığını çıldırtmak için İstanbul’a gelir, yazarla
münasabet kurar ve onunla gayri meşru ilişkiler yaşar (s. 176).

5

Peyami Safa, “Garip Bir İdare Şekli” başlıklı yazısında Rusya’daki sistemin
mevcut idare şekillerinden hiçbirine benzemediğini, nev-i şahsına münhasır
özellikler gösterdiğini ve bu şekliyle komünizmle uzaktan yakından alakası¬
nın olmadığını iddia eder (Safa 1999b: 135-136).

6

Peyami Safa, bazı Ermenilerin Rus ordusuna iltihak ettiğini, Köprülülü
Kâzım Paşa’nın da Azerbaycan’da Ruslara karşı taarruza geçtiğinden bahse¬
der. (P. S.: 10) Hem bir gazeteci hem de memleket meseleleri karşısında has¬
sas bir aydın olarak Peyami Safa’nın, Doğu’daki Rus ve Ermeni hâdiselerin¬
den haberdar olmaması mümkün değildir.