ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

AHMET MİDHAT EFENDİNİN “KARNAVAL” ROMANINI TAHLİL DENEMESİ

Özlem KAYABAŞf

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/4 Fall 2011, p. 659-670, TURKEY

ÖZET

Ahmet Midhat Efendi Tanzimat dönemi romancılığının önemli
isimlerinden biridir. Yazdığı roman ve hikâyelerde bir milletin yaşadığı
kültür ve medeniyet değişiminin izlerini yansıtmaya ve insanları bu
değişime hazırlamaya çalışmıştır. Bu amaçla yazdığı romanlardan biri de
Karnaval’dır. Yazar bu romanda öncelikle karnavalın ne olduğunu, nasıl
yapıldığını, karnavala kimlerin katıldığını, insanların nasıl giyindikleri
anlatır. Sonrasında da sosyal hayatın içinden manzaraları anlatır. Aşk,
kıskançlık, ihanet, sadakat gibi duyguların çatışması altında değişen
değerler anlatılır. Roman; zihniyet, yapı(olay örgüsü, kişiler, zaman,
mekân), tema, dil ve anlatım başlıkları altında incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Roman tahlili, Ahmet Midhat Efendi, Tanzimat
Dönemi romanı.

AN ANALYSIS OF KARNAVAL WRITTEN BY AHMET MİDHAT

EFENDİ

ABSTRACT

Ahmet Midhat Efendi is one of the most important writers ofthe
literature of the Tanzimat period. In his works, Ahmet Midhat Efendi
aimed to present the cultural changes of a nation. Carnaval is one of his
works written with this repect. The writer initially presents what the
carnaval is, how it is performed, what kind of poeple participate it and
how they dress. Social panaroma is depicted as well. Concepts behind the
clash of emotions such as love, jealousy, fidelity are explained. The novel
is examined under the titles of plot, content, language and narration.

Key Words: Novel analysis, Ahmet Midhat Efendi, Novel of
Tanzimat period.

Ahmet Midhat Efendi, Tanzimat Dönemi Türk romanının önemli yazarlarından biridir. Ona
bu önemi kazandıran Türk edebiyatına roman anlayışının yerleşmesine olan katkılarıdır. Yazdığı
roman ve hikâyelerle okuma oranı düşük bir ülkenin insanlarına okuma alışkanlığı kazandırmış ve
edebî bir tür olarak romanın tanınmasına yardım etmiştir. “Ahmet Midhat, toplumunun ilk önemli
yazarı olarak sivrilir. Önemi, yapıtlarının özündeki değerden çok, kendinden sonraki kuşakların
yazarları üstündeki etkisinden kaynaklanır. Bir sonraki kuşağın hemen bütün yazarları, Ahmet
Midhat’ı okuyarak yetişmişlerdir. Ahmet Midhat’ın ‘etkinliği’ oldukça karışık bir sorundur, çünkü
her ne kadar romanı Osmanlı Türkiyesinde geçerli bir edebiyat iletim aracı olarak sağlam bir yere

Dr., Dumlupınar Ü. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl. El-mek: Ozlemkayabasi@yahoo.com

oturtup, yapıtlarını sabırsızlıkla bekleyen bir okur kitlesi yarattıysa da, düzeyi oldukça düşük bir
tekniğin yaygınlaşmasına da öncülük etmiştir.” (Finn, 2003: 29)

Tanzimat dönemi, roman gibi o zamana kadar Türk edebiyatına yabancı bir tür için
öncelikle, anlayış değişikliğini beraberinde getirir. Halk hikâyelerinin ve bu geleneğin
anlatıcılarının, Batıdaki romanlardan ve roman yazarlarından farklı konumlarda oldukları
bilinmektedir. Romanın ne olduğu, nasıl yazılması, neleri anlatması gerektiği konusunda da
tartışmalar yapılır.1 Bu tartışmalardan biri de hayal-hakikat çatışmasıdır. Ahmet Midhat’ın bu
konuya yaklaşımı Batılı anlayış paralelinde değildir. Edebî eser üzerine düşüncelerini anlattığı
Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar eserinin “Romanların Başlangıcı” bölümünde hayal ürünü olan her
eseri “roman”, hakikati ifade eden herşeyi ise “tarih” olarak isimlendirir. (Ahmet Midhat, 2003:
101-112) Romanların hayal gücünün ürünü olduğunu, yaşanan hayatın içinden doğrudan alınan
olayların tarih anlatımı olduğunu ifade eder. Bu düşünce beraberinde yazarın okuyucu üzerindeki
etki gücünü de belirler. Yine aynı eserde “her yüzyılın bir eğilimi, bir hâli olup romanlar da o
eğilim, o hâl üzerine yazarın gaye edindiği şeye katkıda bulunması için yazılırlar” (Ahmet Midhat,
2003: 118) demektedir.

“Romancı denilen adam felsefî, medenî ve dinî meselelerden birini kendine gaye edinerek
bu yolla o gayeye hizmet için yazdığı hikâyede halkın eğilim ve merakı ne yönde ise anlatımını o
yönde yürütür. Fakat romanı okuduktan sonra okuyucuda meydana gelecek düşünce, duygu ve
bunlardan doğacak gaye, niyet tamamen romancının yaratmaya çalıştığı şeyler olur.” (Ahmet
Midhat, 2003: 115-116) Bu cümleler, Ahmet Midhat’ın roman anlayışını ve roman yazmaktaki
amacını ortaya koymaları bakımından önemlidir. Eserlerinde halkın bilgilendirilmesi ve eğitilmesi
ile birlikte halka ait dilin kullanılması amacını güder.

Yeni bir medeniyet ile karşılaşan okuyuculara, bu medeniyeti tanıtmak isteyen yazarın
detaylı anlatımını da bu anlayış çevresinde düşünmek gerekir. (Akyüz, t.y.: 74) Farklı bir
medeniyetle karşılaşma pek çok değişikliği de beraberinde getirir. Bu değişikliklere halkın uyum
sağlaması sürecinde de en büyük görev yazarlara düşer: “Türkiye’de siyasi alandaki Tanzimat
hareketinin, birçok alanlarda, “medeniyet değiştirme” anlamına geldiğini biliyoruz. Bunu ilk
anlayan ve gerçekleştirmeye çalışan Şinasi olduğu gibi, en geniş ölçüde gerçekleştirebilen de
Ahmet Midhat olmuştur.” (Akyüz, t.y.: 69) Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerinde halkı eğitme
düşüncesi olduğu kadar değişime uyum sağlama gayretleri de görülür.

İncelenecek olan Karnaval romanı [1296 (1881)] yılında yayımlanır. Kitabın başında
“Tercüman-ı Hakîkat gazetesinde tefrika olarak derç ve neşrolunduktan sonra ilk defa olarak ayrıca
risale şeklinde dahi tabolunmuştur” ifadesi yer almaktadır. Orhan Okay “Karnaval”ı şöyle anlatır:
“Bu romanda vaka karnavala iştirak edenlerin tanınmamak için maske takmaları esasına dayanır.
Bu vesile ile de Galata ve Beyoğlu karnavalları gözümüzün önüne serilir. Romanın başında
Avrupa’da karnavalın menşei, gelişmesi ve çeşitleri hakkında bilgi verdikten sonra sözü İstanbul
karnavallarına getirir.” (Okay, 1989: 105) Bu genel anlamda bilgilendirme metnin tamamında
anlatılacak olan eğlencelere ve balolara okuyucuyu hazırlamak içindir.

Metin, birbiriyle ilişkili birimlerden oluşmuştur. Metnin kısa bir özetinden sonra, metnin
zihniyeti belirlenecektir. Sonrasında yapı başlığı altında olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekâna
değinilecektir. Tema ve dil-anlatım bölümleri ise incelemenin son başlıkları olacaktır. İncelemede
Şerif Aktaş’ın “Roman Sanat ve Roman İncelemesine Giriş” (Aktaş, 1998) eseri dikkate alınmıştır.

Yazar kitabını kendisinin belirttiği gibi üç bölüme ayırmıştır. Her bölüm on babtan
oluşmaktadır. Ancak bu bölümlerden önce “Mukaddime” başlığı altında yazarın gözünden balolar,
karnavallar hakkında bilgiler verilir. Karnavalın putperestlik zamanlarına ait olduğu; karnavalların
yapıldığı zamanlarda zengin-fakir ayrımının olmadığı; karnavalda giyilebilecek kıyafetler,
baloların çeşitleri, balolarda yapılan danslar; oynanan kumar çeşitleri; içilen içkiler anlatılır.

Birinci kitap “Karnavaldan Mukaddem”, ikinci kitap “Karnaval İçinde”, üçüncü kitap
“Karnavaldan Sonra” başlıklarıyla sunulur.

1. Özet

Romanın esas kahramanları olan Resmi ile Zekayi’nin tanışmaları ve onların sosyal
çevrelerinin ve kişiliklerinin anlatılmasıyla başlayan olaylar, ikisinin de ortak tanıdıkları olan
Hamparson’ların anlatılmasıyla devam eder. Hamparson Ağa’nın genç ve güzel karısı Madam
Hamparson’a Resmi ile birlikte genç ve züppe bir adam olan Zekayi de âşıktır. Resmi ile
Zekayi’nin bir diğer tanıdığı olan Cezayirli Bahtiyar Paşa ailesi ise Hamparsonlardan farklı bir
yapıya ve yaşayışa sahip olarak anlatılırlar. Zekayi, yapısında olan çapkınlığı, güzel bir kız ama
evin beslemesi durumunda olan Hasna ile evin çirkin ama kendini beğenmiş kızı Şehnaz karşısında
da sergilemekten ve ikisine de kur yapmaktan geri kalmaz. Resmi’nin kendini yetiştirmiş ve
insanların güvenini kazanmış biri olarak Hamparsonların evine rahatça girip çıkması kimseyi
kuşkulandırmasa da evin hizmetçisi Madam Küpeliyan durumu farkeder ve Resmi ile Madam
Hamparson arasındaki aşkın farkına varır. Evlerinde yapılan bir toplantıda Resmi’nin kadın-erkek
ilişkileri üzerine yaptığı bir konuşma Madam Hamparson’u etkiler. Bu arada Hamparsonların
evinde yaşayan hizmetlilerin de birbirleri ile aşk ilişkileri anlatılır. Ancak bu durumun çarpıcı olan
yanı herkesin bir diğerinin sevgilisine âşık olmasıdır. Resmi, duygularını Madama anlatırken
Zekayi’nin de ona âşık olduğunu öğrenir ve Resmi ile Zekayi arasında görünmez bir rekabet başlar.
Bu arada Zekayi’nin çapkınlıkları devam eder. Zekayi’nin Hasna’ya yazdığı aşk mektubundan
Resmi’nin de haberi olunca bu mektubun Şehnaz’a iletilmesini ister. Böylece de Şehnaz ile
Zekayi’nin evlenmesine karar verilir. Zekayi durumu öğrenince çılgına döner, mektubu Şehnaz’a
değil Hasna’ya yazdığını anlatır ama çaresiz kalınca evlenmeye razı olur. Birinci kitap böylece
sona erer.

İkinci kitap karnaval zamanının anlatılmasıyla başlar. Madam ile Resmi’nin ilişkisi devam
etmektedir. Birlikte baloya gitmeye karar verirler, Madam, Resmi ile gider, Zekayi’de bir kır
gezisinde görüp beğendiği Helena isimli bir kadınla gelir. Zekayi’nin tüm oyunlarına rağmen iki
sevgili balodan olay çıkmadan ayrılır. Bu arada ilişkilerini evin hizmetçisi Mariyenko da öğrenir.
Bu arada Zekayi de boş durmaz ve Mösyö Hamparson’a karısının onu aldattığına dair bir mektup
yazar. Bu mektup önce Madamın eline geçer ve bunu kocasına göstermekte ve kendini haklı
çıkarmakta gecikmez. Ancak Mösyö, mektupta yazılanlara inanır ve karısını kıskanmaya başlar.
Madam, Zekayi’nin kendisine yazdığı aşk mektubunu Mösyöye verince Mösyö ile Zekayi arasında
tartışma çıkar. Helena ile görüşmeye devam eden Zekayi’nin başı, kadının belalısı Nizami ile de
derde girer. Bu durum onun Madam ile Resmi’ye karşı olan nefretini kuvvetlendirir.

Şehnaz, hocası Mirsak’ın odasında bulduğu balo kıyafetini çok beğendiği için baloya
gitmeye heveslenir. Rumların düzenlediği baloya Şehnaz’ın babası hariç tüm ev halkı gider.
Madam ile Resmi de bu baloya giderler ancak Mösyö karısını odada bulamayınca onu aşığıyla
bulmak için baloya gider. Fakat Resmi’nin kıskançlığı ile kıyafetini değiştiren Madam kocasına
yakalanmaz. Mösyö de karısının sadakatine inanır ve ona aşırı ilgi göstermeye başlar. Şehnaz ise ev
halkı ile birlikte yemeğe gittikleri bir yerde evin çalışanı Victor Hague’ın tuzağına düşer. Aldığı
para ile birlikte Sarafin, Hague ve Mirsak yurt dışına kaçarlar. Şehnaz’ın kaçırılma haberi ortaya
çıkar ancak suçlular yakalanamaz. Yapılanların sorumlusu olarak gösterilen ve Şehnaz tarafından
kıskanılan Hasna evden gönderilir. Bu arada Mösyö ile tekrar bir araya gelen Zekayi
söylediklerinin gerçek olduğunu bir kere daha anlatır. Mösyö de karısının sevgilisini ihbar etmesi
için para karşılığı Mariyenko’yu tutar. Bu olay da ikinci kitabın sonudur.

Mariyenko’yu Madam, Mösyö ve Zekayi kendilerine bilgi vermesi amacıyla tuttuklarını
zannetmektedirler. Ancak Mariyenko’nun tek amacı alacağı paralarla sevgilisi Nikolaki ile yurt
dışına kaçmaktır.

Resmi ile Madamın buluştukları bir gece Mösyö aniden odaya gelir. Resmi pencereden
kaçsa da eşyaları odada kalır. Bunu gören Mösyö çılgına döner, karısını döver. Kendine gelen
Madam, Küpeliyan’ın evine taşınır. Durumdan haberdar olan insanlar, Madamın peşini
bırakmazlar, ona hediyeler gönderirler. Resmi’den aylarca haber alamayan Madam iyice
meraklanmaya başlar. Bu arada Zekayi de boş durmaz ama Madamdan sert cevaplar alır. Resmi
pencereden atlayınca ciddi bir sakatlık geçirir ve aylarca kendine gelemez. Bu dönemde Hasna
Resmi’nin başından ayrılmaz, ona ilan-ı aşk eder. Hamparson, Madamdan ayrılmanın yolunu arar
ancak bağlı olduğu mezhep yüzünden sıkıntı yaşar. Madam şapka yaparak geçimini sağlar. Resmi,
Madamın gururuyla para kazanmasını takdir eder, ona geçinmesi için para verir. Ama sütannesiyle
konuşan Resmi, Hasna ile evleneceğine söz verir. Zekayi ise Şehnaz’la evlenir ama Zekayi’nin
mirasyediliği ve Avrupa özentisi ailesiyle bağları koparmasına neden olur. Babası Uzleti Efendi
oğlunun, kasasından para çaldığını öğrenince kahrından ölür. Zekayi ise buna aldırmaz ve metresi
Helena ile Paris’e gider. Helena’nın sevgilisi Nizami ise sevgilisinin acısına dayanamaz. Önce
alkolik olur, sonra ailesinin bakımına muhtaç olur. Bir minareye çıkıp intihar eder.

Resmi ile Madam görüşmeye devam ederler. Mösyönün yeni karısı, onu iki erkekle aldatır,
buna dayanamayan Mösyö ölür. Resmi’nin gayretleri ve Ermeni patrikhanesinin yardımıyla
Mösyönün mirası Madama kalır. Ancak Madam, bunu kabul etmez. Kocasını aldattığı için
tövbekâr olur ve rahibe olmaya karar verir. Resmi ile dost kalırlar. Helena bir Amerikalı ile kaçar.
Servetini kaybeden Zekayi, İstanbul’a döner. Şehnaz’dan borçlarını kapatmak için yardım ister,
alamayınca da elmaslarını çalar. Bahtiyar Paşa durumu öğrenince Zekayi’yi yakalatır. Resmi de
Hasna ile evlenir.

2. Zihniyet

Zihniyeti ortaya koymak için metinde anlatılan sosyal, kültürel, siyasî vs. ortamların
etkilerini göz önünde bulundurmak gerekir. Karnaval romanı adından da anlaşılacağı gibi
sürdürülen hayatta görülen eğlence ortamını dolayısıyla da sosyal hayatın içinden manzaraları dile
getirmesiyle dikkati çeker. Bu sosyal ortamın içine sosyal sınıflar arasındaki münasebetler, kadın-
erkek ilişkileri de dâhil edilmelidir. Sosyal hayatın içindeki eğlencelerden biri olan, batı kaynaklı
olduğu eserde de ifade edilen karnaval eserin zihniyeti hakkındaki ipucunu da barındırır. “Baloya
gitmek âdeta bir cinayettir. Bir kere düşünsenize? Bir kadın yalnız bir erkek ile kalkıp baloya
gitsin! Bu ne demektir? Sabahlara kadar o erkek ile beraber bulunacak! Siz zekisiniz efendim!
Bunun ne mühim bir kabahat olduğunu anlarsınız.” (Ahmet Midhat, 1298:123) Bu cümleler, İslam
medeniyeti etkisindeki bir toplumun batılı düşünceye olan mesafesini göstermesi bakımından
dikkate değerdir. Kadın-erkek ilişkilerindeki sınır da belirtilir. Bunların ifadesinde karşılaştırma
unsurunun kullanıldığı görülür. İyi-kötü, kadın-erkek ve Müslüman-Hristiyan-Katolik vs. gibi
unsurlar karşı karşıya getirilir ve bunlar arasındaki mukayese ile zihniyet ortaya konulmaya
çalışılır. Değişen bir hayat anlayışının tüm yönleriyle anlatılması, şartlar karşısında değişen
anlayışların ortaya konulması zihniyeti belirleyen diğer unsurlardır.

Sosyal hayata dair unsurlardan söz edilmesi romanın gerçek ile olan bağlantısını
göstermesi ve yazarın hayat ile arasındaki ilişkiyi göstermesi bakımından önemlidir: “Rumeli
şimendiferlerinden bahsediyorduk. Eğer şimendifer biter de Avrupa hatlarıyla iltisak eylerse
İstanbul’un ticareti, serveti ne kadar artacağını konuşuyorduk. Resmi Efendi diyor ki o zaman
İstanbul’da çilek ve çavuş üzümü ve sair mahsulât vagon dolularınca Avrupa’ya gidecek ve bunlara
mukabil Avrupa’dan İstanbul’a altın yağacaktır. Burası Avrupa’nın turfanda bahçesi olacak diyor.”
(Ahmet Midhat, 1298:90)

3. Yapı

Yapıyı ortaya koymak için öncelikle birimleri belirlemek gerekir. Metin, anlam
kaynaşmasından oluşan birimlerden meydana gelir. Olay örgüsü de birimlerin ortaya konulmasıyla
belirlenir. Kişiler, mekân ve zaman ise yapıyı oluşturan diğer unsurlardır.

3. 1. Olay Örgüsü

Metni birimlere ayırmak için anlam bakımından birbiriyle ilişkili olan parçaları bulmak
gerekir. Metnin başındaki mukaddime kısmı yazarın kendisi tarafından okuyucuya bilgi vermek
amacıyla yazılmıştır. Mukaddimeden sonraki bölümler ise yine yazarın kendisi tarafından
bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümleri birer birim olarak düşünmek yerinde olur. Karnavaldan önce,
karnaval içinde ve karnavaldan sonra olmak üzere konulan başlıklar olayların gidişatı hakkında da
ipuçları verir.

Birinci kitapta romanın kişileri tanıtılır, aralarındaki bağların ne zaman ve nasıl oluştuğu
anlatılır. Genel bir giriş özelliği taşıyan bu bölümde kişilerin yaşadıkları aşkların nasıl başladığı da
anlatılır. Herkesin birbirine âşık olması da dikkati çeker. Zekayi’nin Şehnaz ile evlenmesi ne karar
verilmesi kesin bir durum olması sebebiyle bu birimin sonu olur.

İkinci kitapta kahramanlar arasındaki ilişkiler daha detaylı biçimde ifade edilir. Medenî
olmak ile kıskançlık arasında kurulan tezat ilişkisi dikkati çeker. Farklı medeniyetlerin kadın-erkek
ilişkilerine yaklaşımının ifadesi, medenî olmanın şartlarının ortaya konulması değişen medeniyet
karşısında düşüncelerin aktarılmasına yardım eder. Bu kitapta duygulara belirgin şekilde yer verilir.

Üçüncü kitap, son birim olarak değerlendirilebilir. Bu birimde metindeki herşeyin sonu
anlatılır. Mösyöye, Zekayi’ye, Madama muhbirlik yapan Mariyenko nişanlısıyla kaçma planları
yapar, Madam ile Mösyö ayrılır, Resmi uzun süren bir sakatlıktan sonra iyileşir ve Hasna ile
evlenir. Madam, vicdan azabıyla rahibe olmaya karar verir. Zekayi herşeyini kaybeder. Mösyö
ikinci karısının kendisini aldatmasına dayanamaz ölür. Zekayi’nin babası oğlunun hırsızlık
yaptığını öğrenir, ölür. Helena’nın dostu Nizami intihar eder. Helena Amerikalı biriyle kaçar.

Tanzimat romanında sıklıkla karşılaşılan “eserlerin sonunda iyileri mutluluğa kavuşturan,
kötüleri cezalandıran” (Cevdet Kudret, 2004: 37) tavrı bu romanda da görmek mümkündür.

Birimler arasında mantıkî bir ilişkinin bulunduğu söylenebilir. Yazar önce kendi
düşüncelerini ortaya koyacak şekilde eğlence hayatına dair bildiklerini anlatır ve okuyucuyu da bir
anlamda anlatacaklarına hazırlar. Sonrasında sosyal hayatın içinden tipleri, kadın-erkek ilişkilerini,
değişen bir medeniyetin toplum hayatı üzerindeki izlerini anlatır.

3. 2. Kişiler

Metindeki kişiler zıtlıklar kullanılarak anlatılır. Bu zıtlıklar kişilerin karakter
özelliklerinden kaynaklanır: “Romanlarından bazıları tamamen iki medeniyetin mukayesesi üzerine
kurulmuştur. Bunların da bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı Avrupa’da cereyan eder. Felatun Bey ile
Rakım Efendi, Karnaval, Jön Türk, Bahtiyarlık ve Bekarlık Sultanlık mı Dedin? adını taşıyan
romanları birinci gruba girer. Bunlar da doğunun ahlak ve gelenekleriyle yetişmiş, batı kültürünü
elde etmiş yerli tiplerle, milli örf ve adetleri reddeden buna mukabil batının ilim ve kültürünü değil
serbest ve rahat yaşayışını tercih eden tiplerini karşı karşıya buluruz.” (Okay, 1989:362)

Resmi: “Baba Resmi” olarak tanınan, babasını kaybettikten sonra abisinin bütün mirası
bitirip intihar etmesiyle, annesi ile beraber fakirliğe mahkûm olan biridir. Rumca, Fransızca,
Ermenice, Almanca, İngilizce, Rusça bilen; marangoz ve saatçilikte usta olan, Bahtiyar Paşa ile
antikacılık sayesinde tanışan 22-23 yaşlarında bir gençtir. Saygılı ve yetenekli bir insan olması ve
insan ilişkilerindeki başarısı nedeniyle her kesimden insanın takdirini kazanır, pek çok çevrede
kendisine ahbap edinir. Madam Hamparson ile olan ilişkisinde de yasak bir aşk yaşamasına rağmen
kadının güvenini ve saygısını kazanır. Roman boyunca yaptığı en büyük yanlış yasak aşk
karşısında duramayışıdır.

“Resmi, Ahmet Midhat’ın doğu-batı medeniyetlerini münakaşa ettiği romanındaki ideal
tiplerden biridir.” (Okay, 1989:201) Kişiler arasındaki zıtlıkların anlatımda önemli bir unsur
olduğundan hareketle Ahmet Midhat’ın kendi düşüncelerini anlattığı kişiler vasıtasıyla ifade ettiği
söylenebilir. Kendi düşüncelerini anlatır ve karşısına çıkardığı olumsuz tiple de kendini haklı
çıkarmaya, doğru göstermeye çalışır. İyiler genelde hep iyi, kötüler ise her zaman kötüdür.

Zekayi: 27-28 yaşlarında, babası Uzleti Efendi tarafından şımartılarak büyütülmüş, kibirli,
mirasyedi ve çapkın bir adamdır. Her bakımdan Resmi ile zıt karaktere sahip olması yanında aynı
kadına âşık olmaları bu iki adamı karşı karşıya getirir. Zekayi her türlü hileye başvurur ancak
istediğini elde edemez. Metresiyle Avrupa’ya gider, babasının habersiz kasasından para alır,
karısının elmaslarını çalar.

Zekayi’nin okula bile gitmemesine rağmen kendini beğenmişliği ve Resmi ile arkadaş
oluşu şöyle anlatılır: “Zekayi Bey sair gençlerle neden ihtilât etsin? Sû-i ahlâk misalleri almak için
mi? Bilâhere pederinden kalacak hazineleri batırmak için mi? Buna Uzleti Efendi rıza gösteremez.
İşte ciğerparesinin ahlâkını bu suretle ihlâl ve ifsattan muhafaza için hoca ve muallimlerini kendi
hanesine celp ederek çocuğunu terbiye ve talim etmesi Zekayi Bey için mektep ihtiyacını bile
bertaraf eylemiştir. Böyle sair sunûf-ı ebnâ-yı beşerden mümtaz olarak yaşayıp büyümüş olan
Zekayi Bey hilkaten dahi pek mütekebbir ve muteazzim doğmuş olduğundan aldığı terbiyenin bu
cihetle verdiği en basit münasebetiyle o kadar mütekebbir bir şey çıkmıştı ki hemen akran ve
emsalinden bir kimseye selam veremezdi. Yirmi beş yaşından sonra peder inden mezuniyetini biraz
tevsi eylediği zaman görüşmeye ve düşüp kalkmaya başladığı adam yalnız Resmi Efendi idi.”
(Ahmet Midhat, 1298: 16) Bu ifadeler karakterlerin zıtlıkları üzerine kurulu anlatımı da destekler
niteliktedir.

Tanzimat romanında mirasyedilik de önemli bir vurguya sahiptir. Karnaval romanında bu
tipin karşılığı tam olarak Zekayi’dir. “Mirasyedi olmadan mirasını yemeğe başlamış olan Zekayi
Bey’in artık pederi vefatından sonraki mirasyediliğini takdir edebilmek güç bir şey değildir. Hatta
mirasyediliği pederinin mezarı ve ruhu için ifâ-yı vazîfe-i bünüvvetten olan şeylerin sûret-i
icrâsınca dahi görülmeye başladı. Meselâ en küçüğümüzden en büyüğümüze varıncaya kadar
herkesin mezar taşları birkaç yüzyıldan beri bu sanat ile iştigal eden esnaf tarafından yapılırken
Zekayi “Efendim! aux sculpture’lük(mermer traşlık) beaux arts(sanâyi-i nefise) kısmındandır.
Bizim eşek heriflerin sanâyi-i nefîsece ne kadar costeau’ları olabilir. Pederime bir chef-
d’oeuvre(enfes-i âsâr) yaptırmalıyım!” diye en mahir bir ressama şeklini tersim ve Roma’da sûret-i
mahsûsada imal ettirdiği bir mezar sandukası hiç de bir müslüman mezarına benzemediği halde
birkaç bin liraya mal olmuş ve dostların “Uzleti Efendi gibi kibâr-ı ulemâdan bir zatın böyle Frenk
mezarında yatması uyamaz!” diye ısrarları üzerine Roma’dan gelen mermerler bir tarafa atılarak
yeniden sanduka imaline mecburiyet elvermişti.” (Ahmet Midhat, 1298: 250-251)

Şehnaz: Cezayirli Bahtiyar Paşanın kızıdır; 17 yaşında, hoppa, çirkin, kıskanç bir insandır.
Kendisini sevmediğini bile bile Zekayi ile evlenir, Hasna’nın güzelliğini ve iyi niyetini kıskanır.

Yazar, karakterlerin fiziksel özellikleriyle ruh yapıları arasındaki tezatları da ortaya koyar.
Kötü niyetli olanların yüzleri ve vücutları da bunu yansıtmaktadır: “Şehnaz Hanımefendi hadd-ı
zâtında yed-i kudretin ol kadar özenerek tertip ve tezyin eylediği bir masnu olmadığından kız sekiz
dokuz yaşlarına geldiği zaman sanki Sâni-i teâlâ hazretleri bu masnuu kendisi dahi beğenmemiş de
tasvir-kerdesini beğenmeyen ressamların fırçalarını boyaya batırarak suretine doğru serpiverdikleri
veçhile hatsız hesapsız çilleri ve çiçek bozuklarını bu kızın yüzüne serpivermişti. Boy kısaya akrep
orta, vücut bir iskelet olup hilkatteki inada bakınız ki dişler dahi dudaklarından harice fırlamaya her
zaman hazır ve muntazır bir hâldedirler. Uzun bir yüze, ufacık bir burun ne kadar yakışmaz ise bir
sivri çene üzerinde ve bir geniş ağzın ipince dudakları arasında bu dişlerin dahi o kadar yakışıksız
olacağını zihninizde bulabilirsiniz.” (Ahmet Midhat, 1298:46-47)

Hasna: Resmi’nin annesinin aldığı 13 yaşındaki beslemedir. Güzelliği nedeniyle ve
Şehnaz’a arkadaş olması için Bahtiyar Paşa’nın konağına yerleştirilir. Şehnaz’ın kıskançlıkları
yüzünden evden kovulduğunda Resmi ve sütninesinin evine yerleşir ve sonunda âşık olduğu Resmi
ile evlenir.

Hasna’nın güzelliği ve iyi niyeti kendisine zıt bir karakter olarak anlatılan Şehnaz ile
karşılaştırılır: “Şehnaz’ın dünyada hiç sevmediği iki adam var ise birincisi Hasna idi. Hasna’yı
nasıl sevebilsin ki kendisi çirkin olduğu halde Hasna güzel, kendisi hoppa olduğu halde Hasna
ağırbaşlı, kendisi bed-hûy olduğu halde Hasna melek tabiatlı bir kız olup muallimeler her dersi
kendisine verdikleri halde kendisi mücerret hoppalığı ve tenbelliği seyyiesiyle derslerine dikkat
etmemeye mukabil Hasna güya o dersler doğrudan doğruya kendisine veriliyor imiş gibi hepsini
ahz ve hıfz ediyor. Binaenaleyh Hasna, Şehnaz’a refika değil rakibe addolunurdu. Bereket versin ki
Şehnaz’ın fevkalhat mütekebbir olması Hasna ile alenen rekabet-i hasmâneden kendisini men
eylerdi. Öyle! Ya bir kontes veya prenses iken herhalde hizmetçinin bir parmak üst tarafı demek
olan refikaya ehemmiyet verip de onunla rekabete kalkışması mümkün olabilir mi?” (Ahmet
Midhat, 1298:47-48)

Hasna’nın masumiyeti ve temizliği romanın sonunda iyilikle buluşmasına neden olur.
Masum aşk sonunda karşılığını bulur: “Saçlarını koklamaya başladı! İhtimal ki hastalık haliyle
çoktan başı su görmeyen Resmi’nin saçlarını koklamak zevke gider bir şey olmadığını tahattur
edersiniz. Hatıranızda haklısınız: Fakat hiç sevdiğinizin vücudundan terahhuş eden teri
kokladığınız var mıdır? İstiğrap buyurmayınız. Sevda âleminde bu da tecrübeye şayan bir şeydir.
Ama cidden sevda âleminde! Yoksa seviyorum diye kendi kendinizi aldattığınız ahvalde değil!”
(Ahmet Midhat, 1298:235) Bu ifadelerde yazarın gerçek aşka verdiği değeri ve karakterine verdiği
mükâfatı görmek mümkündür.

Mösyö Hamparson Arslangözyan: Kilise mütevellisi olan Mösyö, gençliğini İstanbul’un en
güzel yerlerinde ve Avrupa’da geçirmiş, 50 yaşında, zenginliği sayesinde genç ve güzel Madam ile
evlenen ve ona sadakatle bağlı kalan bir adamdır. Zengin bir çevrede, eğlencelerle geçen hayatı
karısının onu aldatması ile sekteye uğrar, ikinci karısının aldatmasına dayanamaz ve hayatını
kaybeder.

Anlatıma yön veren zıtlıkların dikkati çekenlerinden biri de Mösyö ile karısı arasındaki
farklılıklardır. “Kırk sekiz elli yaşındaki bir süslü ihtiyar ile yirmi yaşında olan bir süslü taze
arasındaki farkı şimdi görmeli idi. Bu farkı daha ziyade parlak olarak görmek isterseniz adetleri
küçültünüz. O halde görürsünüz ki Hamparson Ağa bu kadının şimdiki taravetine mütenasip olmak
için yirmi yedi yirmi sekiz yaşlarında bir babayiğit iken bu kadın henüz kundakta bir çocuktu.”
(Ahmet Midhat, 1298:92)

Madam Hamparson Arslangözyan: 20 yaşında, fakir olduğu zamanlarda souer de
charite’lerde terbiye görmüş, kendi yaşındaki erkeklere güvenemediği için zengin ve güvenilir
Mösyö Hamparson’la evlenen ve Resmi ile tanışıncaya kadar ona sadık kalan, ihanetinden sonra
Hemşire Anjelik ismiyle rahibe olan güzel bir kadındır. Güzelliği ile erkeklerin başını döndüren bu
kadının iffeti dikkati çeker. Kocasına ihaneti karşısında kendini affedemeyip tövbekâr olması da bu
durumu kanıtlar niteliktedir.

Mister Kotsuş: Cezayirli Bahtiyar Paşa’nın konağında çalışan İngiliz daire müdürüdür.
Mirsak’la birliktedir.

Juge Sarafin: Bahtiyar Paşa’nın konağındaki cokey(cündü). Protestan olmasına rağmen
Katolik Sofi ile birlikte ancak Mirsak’tan hoşlanır.

Victor Hague: Bahtiyar Paşa’nın arabacısı olan Fransız. Paragöz biridir. Para için Şehnaz’ı
kaçırır. Fransız Gabat ile birlikte olmasına rağmen Sofi’den hoşlanır.

Madam Mirsak: Şehnaz’ın Fransız mürebbiyesi. Şehnaz’dan Arapça öğrenir.

Madam Gabat: Şehnaz’ın müzika ve raks muallimesi. 50’li yaşlarında, gençliğini Paris’te
geçirmiş bir kadın.

Sofi: Şehnaz’ın oda hizmetçisi, 19-20 yaşlarında Fransız kız.

Madam Küpeliyan: Madam Hamparson’un yardımcısı.

Cezayirli Bahtiyar Paşa: Cezayir asıllı, Hamparson Ağa’yla yaşıt olmasına rağmen ondan
daha genç ve dinç görünen, dört kadınla evli olan bir adamdır. Alafrangalığı dolayısıyla evinde pek
çok hizmetli olması ve kızını şımartması dikkati çeker.

Bahtiyar Paşa ile Hamparson’un kıyaslanması da iki farklı hayat tarzının ortaya
konulmasına yardım eder: “Sinni kırk beş ile elli arasında fakat Hamparson Arslangözyan Ağa gibi
yaşamış olmadığından şu yaşta iken ihtiyarlığa ne kadar karip ise Bahtiyar Paşa gençliğe o kadar
yakın addolunurdu. Aralarında olan farkı görmek ister misiniz? Hamparson’un ağzında diş
kalmadığı halde Bahtiyar Paşa’nın iki tarafında azı dişlerinden maada bütün dişleri sapasağlam
durmaktadır. O iki dişler dahi hemen bir kaza nevinden çürüyüp kerpedene duçar olmuşlardır.
Hamparson Ağanın başında saç kalmadığı halde Bahtiyar Paşa’nın fırça gibi saçlarında beyaz olan
kıllar siyahlara nispetle yüzde yirmi derecesine varamazdı..(Ahmet Midhat, 1298:41)

Uzleti Efendi: 60 yaşına yaklaşmış, zengin olarak tanınan ve ihtiyatlı olan bir adamdır.
Oğlu Zekayi’nin haylazlıkları ve yaptıkları karşısında dayanamaz ve ölür.

Mariyenko: Madamın hizmetkârı.

Nizami: Zekayi’nin metresi Helena’nın dostudur. Helena Zekayi ile Paris’e gidince acıya
dayanamaz, alkolik olur ve sonunda intihar eder.

Kötü karakterin fiziksel olarak kötü tasvir edilmesine bir örnek de Nizami ile verilebilir:
“Üstü başı temiz kendisi yirmi beş yirmi altı yaşında bir genç adam idiyse de çehresi o kadar
bozuktu ki sanki vücudunda kana bedel hep irin bulunduğu zannolunurdu. Bir ehl-i dikkat bu hali
görse Nizami denilen bu zatın maişetinde hiç intizam olmadığını ve işrette ve hevâ-perestlikte
deracât-ı ifrata vardığı için daha şu genç yaşında vücudunu böyle berbat eylemiş olduğunu
hükmeylerdi.” (Ahmet Midhat, 1298:98)

Andonaki, Nikolaki, Sadık Efendi, General Garibaldi, Angliko, Resmi’nin sütannesi, Saatçi
Ali Efendi ismi geçen diğer kişiler olarak belirtilebilir.

3. 3. Mekân

Metinde kullanılan mekânlar kişilerin birlikte oldukları yerlerden ibarettir. Semt isimlerinin
sadece isimleri geçer. Başlıca mekânlar Uzleti Efendi ve ailesinin evi, Bahtiyar Paşa’nın konağı,
Hamparson Arslangözyan’ın evidir. Bunlardan en fazla Mösyö Hamparson’un evi dikkati çeker.
Madam’ın güzelliği karşısında etkilenen insanların bu eve yaptıkları ziyaretler, düzenlenen
eğlenceler dikkati çeker. Resmi ve Zekayi de sıklıkla bu evi ziyaret eder. Ancak evlerin sadece adı
geçer. Tasvir edildikleri söylenemez. İstanbul’un semtlerinden Şehzadebaşı, Eyüp, Davut Paşa,
Beyoğlu, Taksim Belediye Bahçesi, Feriköyü, Ayastafanos, Pangaltı, Kağıthane, Kumkapı,
Asmalımescit, Galata, Tepebaşı İstanbul’un semtleri olarak metinde yer alırlar. İzmir, Pire,
Gelibolu, Marsilya, Paris diğer yer isimleri olarak kullanılır.

“Ahmet Midhat, Beyoğlu’nun ne tarafına bakmışsa bir roman görmüş, böylece Felatun Bey
ile Rakım Efendi, Bekarlık Sultanlık mı Dedin?, Karnaval, Esrar-ı Cinayet’i kaleme almıştır.”
(Okay, 1989:98) Özellikle Beyoğlu’nun tüm İstanbul halkı için eğlencenin merkezi olarak
görülmesi, yabancıların da buradaki eğlencelere, mağazalara iltifat etmeleri Tanzimat romanlarında
en önemli mekânlardan birini burası yapar. Beyoğlu, eğlencenin kaynağı olmasının yanında
yabancılarla birlikte yerleşmeye başlayan eğlence kültürü ve değişen hayat anlayışının da simgesi
durumuna gelir.

Yemek sonrası toplantıların kumar masaları başında kadınlı-erkekli gruplarla yapıldığı
anlatılır: “Birkaçı taam esnasında ve birkaçı taamdan sonra gelen misafirler ile içtima salonunda
birleşildi. Bunlar meyanında üç kadın olup erkeklerden ise dördü “ekarte” oyununa gayet meraklı
adamlardan ve üçü Madam Hamparson’un bir şeker handesini görmeyi minnet-i cân addeden
gençlerden idiler. Oyun meraklıları için uzun uzadıya sabır ve sükût mümkün olamamakla
Hamparson Ağa oyuncularını oyuna mahsus olan bir salona aldı götürdü. Altı kadın ile dört erkek
büyük salonda kalarak musahebeye başladılar. Böyle bir cemiyette habl-i sühan her tarafa dönüp
dolaşacağı malumdur.” (Ahmet Midhat, 1298:63)

Jale Parla, Ahmet Midhat’ın romanlarındaki önemli tematik öğelerden biri olan evi,
“karnavala karşı siper” olarak kullanılması yönüyle ele alır: “Karnaval romanında örneğin,
Batı’dan gelebilecek tehlikelerin simgesi olan “karnaval”a karşı dört ev siper edilir: Bunlardan üçü
direnemez, biri direnir. Direnen, orta sınıfın geleneklerine bağlı Osmanlı evidir. İçinde Osmanlı’nın
geçmişini barındıran Cezayirli Bahtiyar Paşa’nın konağı, Karun kadar zengin “kibardan” Uzleti
Efendi’nin konağı, kilise mütevellisi Hamparson’un konağı karnavalın içlerine nüfuz etmesine
direnemezler. Ama Resmi Efendi’nin mütevazı orta sınıf evi ayakta kalır.” (Parla, 2011:40)

3.    4. Zaman

Metinde belli bir zaman diliminin anlatıldığını söylemek zordur. Anlatıcı zaman zaman
geriye dönüşlerle kişilerin geçmişlerini anlatır. Zamanı ifade eden unsurlar, ortalama bir zamana
işaret eder: “Her pazar akşamı Madam ve Mösyö Arslangözyan’ın kabul akşamları olduğundan”,
“bizim hikâyemizin güzerân eylediği zamanda”, “mevsim kânunuevvel ibtidaları”, “gece
yarısından üç saat sonra olduğunu haber verdiğimiz zamanda”, “o gün bir pazar günü olup”,
“şiddetli bir şimal rüzgârı”, “karnaval geldi”, “seneler geçti”, “balo için verilen karar bir cumartesi
akşamı icra olunacaktı”, “saat on bire yakın olduğundan”, “üç dört ay galebe ettim”, “tamam üç
hafta”, “haftada âdeta iki üç defa”, “evvelki kitabın sonunda haber verdiğimiz dört gün üzerinden
diğer bir üç gün daha mürur etmiş olmasından ibarettir”, “iki ay oldu, iki buçuk ay oldu haber yok”,
“yirmi beş gün müddet zarfında”, “şu üç ay içinde”, “bir cuma gecesi” ifadeleri zamanın belirsizliği
hakkında örnek olmaları bakımından dikkate değer.

Zaman konusunda belirgin şu cümle anlatılan olayların geçtiği zaman dilimi hakkında bir
fikir verebilir: “Resmi Efendi’nin validesinden kalan Hasna hikâyemizin zamân-ı güzerânından üç
sene mukaddem yani Şehnaz henüz on dört yaşında bulunduğu zaman kendisine refika olmak üzere
alınmıştır.” (Ahmet Midhat, 1298:44).

4.    Tema

Metnin temasını bulmak için metni oluşturan birimler arasındaki ortak duygu ve düşünceler
üzerinde düşünmek yerinde olur. Metinde sosyal hayat kesitleri üzerinden insan manzaraları ve
insan ilişkileri anlatılır. Bu ilişkiler zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Değişen medeniyet daireleri ve
bunların insanlardaki etkilerinin anlatıldığı metin, anlayış değişikliğini örneklerle gösterir. Yabancı
insanların sürdürdükleri hayatları gören ve bu hayat şekli karşısında şaşkına dönen insanların
durumları çarpıcı şekilde anlatılır. Bu hayatın gösterişine ve parıltısına kapılan, genelde mirasyedi
olmaktan öte bir vasfı olmayan insanların bocalamaları dile getirilir. Böyle insanların karşısına
duygularıyla değil aklıyla hareket eden, insanların takdiri ile karşılaşan, her yerde saygı gören
insanlar çıkartılır. Aralarındaki zıtlıklardan doğan çatışma iki medeniyet arasındaki çatışmaya da
işaret eder. Bireylerden hareketle anlatılan bu durum daha büyük bir genellemeyi de beraberinde
getirir. Buradan hareketle metnin temasının kadın-erkek ilişkileri temelinde değişen hayat
şartlarının toplum hayatı üzerindeki etkileri olduğunu söylemek mümkündür.

Değişen medeniyet, insanların da değişmelerine neden olur. Tanzimat romanında bu
değişim, genelde yanlış anlaşılması yönüyle ele alınır. Batıyı örnek alan ve batılı bir hayat tarzına
özenen insanlar kendi kimlikleriyle de çatışma içindedirler. “Ahmet Midhat’ın romanlarında çok
yinelenen bir tema kimlik bunalımı temasıdır. Kültürü inkâr, babayı inkâra eşittir ve kişiyi
felaketlere sürükler.” (Parla, 2008:30) Ne Doğulu kalabilen ne de Batılı olabilen kişiler,
sürdürdükleri özenti hayatlarını kötü sonla bitirirler.

5. Dil ve Anlatım

Karnaval, ilahi bakış açısıyla yazılmış bir romandır. Anlatıcı-yazar, her olaya ve her şeye
hâkim olduğu gibi zaman zaman okuyucuya bilgi verme amacıyla araya girer ve bilgiler verir. Bu
durum metnin akıcılığına zarar verdiği gibi, romanın teknik bakımdan da kusurlu olmasına neden
olur. Anlatıcı okurla sürekli bir diyalog halindedir. Onunla konuşur, anlamadığı ya da bilemeyeceği
yerleri tekrar eder. Geriye dönüşler okuyucuyu bilgilendirmek ve hâlde olan olayın perde arkasını
okuyucuya aktarmak için yapılır: “Vay şimdi karilerimiz hanımlardaki gazap! Bir adamın dört
karısı olmak bahtiyarlık mı imiş? Bu ne yanlış fikir! Bu ne garip zehap! Yazılacak şeyler bitti de
bir de erkekleri dört kadın almaya mı teşvik kaldı”, “fıkra malûmunuz mu? Değilse arz edelim”,
“malûmdur ki alafrangada kızlara roman okutmak memnudur”, “delikten baktığımız zaman ne
görürüz”, “öteki odalar gidelim öteki odalara”, “şu Kotsuş gerçekten budala imiş ya muharrir
efendi”, “Resmi ile Hasna’nın son mülakâtı hatırlardadır ya”, “tesadüf bu ya”, “tuhaf şey! Şimdi
aklımıza geldi”, “amanı zamanı yok”, “zihinlerimizi Beyoğlu’na koşturmalıyız”, “dikkat
buyuruluyor ya”, “şöyle ki”, “kadınları hiç sormayınız”, “görseydiniz”, “karilerimiz darılmasınlar
ama”. Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi anlatıcı eseri okurla beraber, yazdıklarına alacağı
tepkileri adeta düşünerek kaleme almıştır. Bu durum batılı anlamda romandan çok meddah
hikâyeciliği geleneğini hatırlatmaktadır.

Romanın sonundaki ifadeler bir masalın sonunda kullanılan cümleleri ve yazarın dileklerini
yansıtması bakımından önemlidir: “İşte size bir “Onlar ermiş muratlarına!” isterseniz “Biz de
erelim muratlarımıza!” diyelim ama bu hak henüz emel-i zifafa nail olamamış gençlere mahsus
olduğundan bizim gibi familya babaları onların şu dualarına “amin!” veyahut tabîr-i kadîmce
“Darısı sizin başınıza!” demeyi kendi mevkilerine daha muvafık bulurlar.” (Ahmet Midhat,
1298:269)

“Romanlara “roman” adı verilmesine asıl sebep bunların halk lisanıyla yazılması olmuştu.
Çünkü diğer kitapların tümünün Latince yazılmakta olduğu sırada, halk üzerinde etkili olmaları
istenen romanların halkın anlayacağı lisanla yazılması gerekmişti.” (Ahmet Midhat, 2003:122)
Romanda kullanılan dilin de halkın düşüncesinin ve anlayışının etkisiyle belirlenmesi gerektiği
bizzat yazar tarafından böyle ifade edilir. Yazarın halka fayda prensibi eserde işlenen konularda
olduğu kadar dil ve anlatımda da kendini gösterir.

Tanpınar, Ahmet Midhat’ın dili kullanımı ve anlatım teknikleri hakkında şunları söyler:
“Büyük özleyişlerle hareket eden Namık Kemal’de daima münevver kalabalığa hitap vardır. O
kalem arkadaşlarıyla, dostlarıyla konuşur. En yalnız bulunduğu anda bile birtakım idealler ve
huzursuzluklar aşılayacağı bir okur-yazar kalabalığı karşısındaymış gibi davranır... (Ahmet
Midhat’ın eserlerinde) En olgun ve şöhretli çağlarında bile loncanın seviyesini biraz geçen
okuyucuyu eser kendiliğinden reddedecektir. Onun sanatı yoktur, daima halka yönelen iyi niyetleri
vardır. Dil bu muharrirde sanki yazmaktan ziyade yarenlik içindir.” (Tanpınar, 1997:455-456)

Ahmet Midhat’ın meddah geleneğinin devamı niteliğinde bir dil kullanması onun eğitici ve
öğretici tarafının bir yansıması olarak düşünülmelidir. Yazar her fırsatta araya girer ve bilgi verir.
Bilgi vermek için her fırsatı değerlendirir: “Karnaval romanının III. Kitabının 5. Bâbı “Katoliklerin
Talâk Meselesi” başlığı ile tamamen bu bahse ayrılmıştır. Vaka kahramanlarından Hamparson Ağa
ile karısının boşanması, daha doğrusu boşanamaması, Ahmet Midhat için meselenin tarihî, dinî,
hukukî bahislere dökülmesine kâfi bir meseledir.” (Okay, 1989:222) Onun bu tavrı sosyal olaylar
karşısındaki tutumunu da belirler. Halkı muhatap aldığı için hayatın içinden olayları, onların
anlayabileceği bir dil ve yaklaşımla ifadeye çalışır: “Meddahların geleneks el tekniklerini
kullanarak, çoğu zaman ülkenin sosyal gelişmesiyle ilişkili konuları işlemiştir.” (Dino, 2008:21)

Ahmet Midhat’ın dili kullanışında Tanzimat dönemine ait olarak düşünülebilecek bir
anlayışın izleri görülür. “Tanzimat romancılarının anlatım biçimleri, başlıca kaygısı büyütme,
yetiştirme, eğitme olan bir babanın söylemidir.” (Parla, 2008:50) Dilin bu şekilde kullanılması,
roman tekniği bakımından hatalı olmasına rağmen insanlara okuma zevki aşılaması ve bir başka
dünyanın pencerelerini açması bakımından faydalı olarak değerlendirilebilir.

Eserde zaman zaman ağırlaşan; Arapça, Farsça tamlamalardan ve yeni medeniyetin dili
olarak görülen Fransızca kelimelerden faydalanılarak oluşturulan bir dilin kullanıldığı görülür. Bazı
Fransızca kelimelerin anlamlarının okuyucular tarafından bilinemeyeceği düşüncesi ve öğretici
olma kaygısıyla yanlarına parantez içinde açıklamaları yapılır. “a dieu madam”, “au revoir”,
“aristokratik(zadegân töresince)”, “aux sculpture’lük(mermer tıraşlık)”, “beaux arts(sanâyi-i
nefise)”, “souer charité”, “somnambule”, “force majeure”, “monsieur”, “lancier işareti”, “vis -à-
vis”, “bonne nuit”, “balette elbisesi”, “atout”, “contes de boccace”, “kremens”, “chambre noire”,
“intéressau”, “galant(erkeğe meyyal)”, “grand repos”, “dame”, “cupelien”, “mon cher”, “liberté”,
“mademoiselle”, “la dame aux camelia”, “esprituelle”, “galenterie”, “high life”, “chronique
théâtrale”, “amant(dost)”, “economie animal fenni”.

Anlatımda yabancı kelimelerin kullanılması metnin temasıyla da uygunluk gösterir.
Yabancı insanların hayat tarzlarının anlatımında onların diline ait ifadelerin kullanılması gerekli
görülür gibidir. Kullanılan dilin Tanzimat dönemi romanlarının diliyle ortak özellikler gösterdiği
söylenebilir.

6. Sonuç

Ahmet Midhat Efendi, Tanzimat romanının önemli ve en çok eser veren yazarıdır. Farklı
konulara değinen, değişen hayat şartlarını ve insanlardaki değişiklikleri anlatan eserler yazan
Ahmet Midhat, insanlara okuma alışkanlığı kazandırdığı gibi meydana gelen değişimleri de
insanlara somut şekilde göstermenin yollarını aramıştır. “Karnaval” batı toplumlarına mahsus bir
eğlence türüdür. Bunun İstanbul’un alafranga semtlerinde yapılması ve bu davetlere katılanların
durumları anlatılır. Kadın-erkek ilişkileri, aşk, sosyal hayat farklı yönleriyle değerlendirilir.

Orhan Okay, doğu-batı çatışmasını ortaya koyan eserlerden olan Karnaval’ı şöyle
değerlendirir: “Karnaval romanı, esasında Osmanlı içtimai hayatına tamamen yabancı bir eğlence
tarzı olan balo ve karnavalların, aile hayatında, kadın-erkek münasebetlerinde tamiri kabil olmayan
yaralar açtığını gösterir. Bu roman da, Felatun Bey ile Rakım Efendi gibi Avrupa’nın,
toplumumuza soktuğu alafrangalığın hicvidir.” (Okay, 1989:107) Toplumun bağlı olduğu
değerlerin dışında, farklı bir medeniyete ait unsurlarla karşılaşması, bunlar karşısında yaşanan
şaşkınlıklar, hayal kırıklıkları ile beslenen umutların oluşturduğu tezat da romanın sosyal hayat
üzerinden yaptığı bir medeniyet kıyaslaması olarak düşünülebilir.

Eseri değerli kılan bir diğer özellik de anlatıldığı dönemi özellikle eğlence hayatını tüm
yönleriyle ifade etmesinde aranmalıdır: “Beyoğlu dünyasının çok canlı bir tasviri olarak
gördüğümüz bu romanda Ahmet Midhat, Felatun ile Rakım tiplerini bir daha yaşatmak istemiştir.
Zekayi Bey Felatun’u, Resmi Efendi Rakım’ı canlandırır. Komik entrikaya dayanan vakayı bir
tarafa bırakırsak romanda, geçen asrın İstanbul’unu bilhassa Tophane’den Taksim’e kadar uzanan
Beyoğlu semtini balo ve karnavalları, mağazaları ve kıyafetleriyle tanırız.” (Okay, 1989:368)

“Karnaval”, Tanzimat dönemi roman anlayışının tipik bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Konu bakımından bir çatışmayı temel alan, Doğu ve Batı medeniyetinin farklılıklarına değinen ve
buradan hareketle tipler oluşturan Ahmet Midhat üslûp konusunda da döneminin özelliklerini
gösterir. Meddah tarzı bir anlatıma sahip yazar, okuyucuyu bilgilendirmek amacıyla sürekli araya
girer. Hatta bilgilendirmek adına, eserin başına müstakil bir bölüm bile yazar. Roman kişilerinin
gerçek hayatta karşılıklarının olduğu düşünülebilir. Ancak yazar bunları da kendi düşünceleri
doğrultusunda konuşturur. İyi ve kötü olarak ikiye ayrılan kişiler, hak ettikleri iyi veya kötü sonla
karşılaşırlar.

Yapılan tahlilde metin birimlere ayrılmış ve buradan hareketle zihniyeti, yapısı, olay
örgüsü, kişileri, mekânı, zamanı, teması, dil ve anlatımı üzerinde durulmuştur. Böylece hem
Tanzimat romanının tipik örneklerinden birine değinilmiş ve bu dönemin özellikleri göz önüne
serilmiş hem de Ahmet Midhat’ın romancılığına dair bir inceleme yapılmıştır.

KAYNAKÇA

Ahmet Midhat Efendi, (1298), Karnaval, İstanbul.

Ahmet Midhat Efendi, (2003), Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar, İletişim Yayınları, İstanbul.

AKTAŞ, Şerif, (1998), Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara.

AKYÜZ, Kenan, (tarih yok), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılâp Kitabevi,
İstanbul.

Cevdet Kudret, (2004), Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman I, Dünya Kitapları, İstanbul.

DİNO, Güzin, (2008), Türk Romanının Doğuşu, Agora Kitaplığı, İstanbul.

FINN, Robert P., (2003), Türk Romanı İlk Dönem 1872-1900, Agora Kitaplığı, İstanbul.

OKAY, Orhan, (1989), Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Midhat Efendi, MEB, İstanbul.

PARLA, Jale, (2008), Babalar ve Oğullar Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri,

İletişim Yayınları, İstanbul.

PARLA, Jale, (2011)Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım, İletişim Yayınları, İstanbul.

TANPINAR, Ahmet Hamdi, (1997), 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi,

İstanbul.

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 6/4 Fall 2011

1

Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Namık Kemal “İntibah” ön sözü, Beşir Fuat “Victor Hugo” ön sözü, Recaizâde
Mahmut Ekrem “Talim-i Edebiyat”, Muallim Naci “Demdeme”.