Turkology Update Leiden Project Working Papers ArchiveD Universiteit Leiden, Department of Turkish Studies

e-kaynak: http://www.tulp.leidenuniv.nl/content_docs/wap/lbd1.pdf

Kimse'de Kimlik ve Kimliksizlik *
L. Burcu Dündar1"
Ferit Edgü, 60'larda oykü alanında büyük bir cıkış yapan "A Kuşağı" oykücülerindendir. Şiir, roman ve de­neme yazarı da olan Edgü'nün ayrıca resim üzerine yapıtları vardır. Gerçeküstücülük ve minimalizm gibi kay­naklardan beslenen yapıtlarına bakıldığında, yazarın 'kendisini en özgür hissedeceğine inandığı' resim alanında eğitim görmüş olmasının sanatına kattıgı renkler bülünabilir. Edgü'nün yapıtlarının 'birey olma dürümü' ve 'iletişimsizlik' gibi temalardan yola cıktıgını soylemek, kestirme bir yargı gibi gorünebilir ve yapıtların barındırdığı anlamları belli bir acıyla sınırlamak sayılabilirse de, 2 Mayıs 2000'de yazarla yaptığım bir soh­bette kendisinin "bir yazar hep aynı sşeyi yazar aslında" demesi beni bü kaygıdan biraz olsün kürtardı. Bü sohbette Edgü, yapıtlarındaki 'bitmemişlik' düygüsünü, ressamların tablolarındaki müthiş üyümü-izleyicilerin zihinlerinden tamamlamaları amacıyla-son bir fırca darbesiyle bozüşlarına benzetti. Kendi oykü anlayışını an­latırken, boyasız, fırcasız, kısaca her türlü fazlalıktan üzak bir resim anlayışını benimsemiş minimalistlerden bahseden Edgü, boylece yapıtlarının 'resim' boyütü düşünülmeksizin yorümlanmasının cok eksik bir oküma olacağına düydügüm inancı pekiştirmiş oldü. Bü yazı da, Edgü'nün tamamlanmasını oküyücüya bıraktığı bir boşlügü doldürma denemesi olarak gorülmelidir: Kimse kimdir aslında?
İki Yalnızlık: Kimse ve O
Bir soyleşide kendisine yoneltilen "sizi yazı'yla, sanat'la bülüştüran neydi?"sorüsüna Edgü, Kimse'deki izlegi de anımsatan bir yanıt verir: "yalnızlık"(Soyleşi. Adam (Öykü 18). İstanbül'daki resim eğitiminin ardından gittiği Paris'ten 1964'te donen Edgü, kendi deyişiyle "27 Mayıs'ın güzel bir armaganı"olarak yedeksübay ogretmenlik yapmak üzere Hakkari'ye gider. Bir yetkilinin kendisine soylediği şekliyle, "Paris'le kafiyeli bir koy"olan Pirkanis'e yerleşir. Yazarda derin izler bırakan Pirkanis'teki yaşantı Kimsemde dile getirilmiştir:
Pirkanis kendimi ve bildiklerimi sınamamda yardımcı oldü. İnanclarımı, insanlara, doğaya
bakışımı, kitaplardan ogrendiklerimi, o Allah'ın dağında, on dört haneli, yolü, elektriği, tele-
fonü olmayan bir koycükte, tüm dünyası o dağlar, o koyünlar olan insanların arasında, yeniden
gozden gecirmek olanağını büldüm bütün bir kış boyü. Ama insanoglü her gittiği yere kendini de
gotürdügüne gore... (Soyleşi. Adam Öykü 19)
* Adam Sanat Sayı 184'te yayımlandı. (Mayis2001): 33-43. ^E-posta: lbürcü@yahoo.com
Edgü, Pirkanis'e kendisini ve kendi 'ses'lerini de gotürdügünden "tekilin içindeki çoğul" üzerine kuruludur romanı. Yazarken, yazar olmaktan cok, birey olmayı amacladıgını söyleyen Edgü, bireyin varoluş sorunsalını coğrafi bir kasvetin de getirdigi baskı altında sorgular Kimse'de. Öyle ki, bir yıl sonra yayımlanan ve yine Pirkanis'te geçen O adlı romanının "Ön ve Sonsoz"adlı bolümünde şöyle satırlara rastlanır:
Kafka, karabasanlarında gordü belki seni, ama adlandırmadı. (Ya da hiç girmedin onun düşlerine.) Bilseydi, senin gibi bir yer var yeryüzünde En korkunç kitabının konusu sen olurdun (12)
Yaşamının "Hakkari'den Önçe"ve "Hakkari'den Sonra"olmak üzere iki evreye ayrılabileçegini soyleyen Edgü, Kundera'dan bir tümçe aktarır-ki bu Kimse'nin yazılış aşamasını aydınlataçak niteliktedir: "Dünyayı degiştirmekten umudu kesen dünyayı gozlemler" (Soyleşi. Adam (Öykü 23). Kimsemde roman kişisinin ken­disini ve çevresini gozlemleyişi de bir umutsuzlügün izlerini taşır. Yaptıgımız sohbette yazarın, bugün Kimse'ye donup baktıgında onu, kişinin kendisiyle ve çevresiyle iletişimsizligi olarak gordügünü soylemesi de bu umut­suzlügün kaynagıdır şüphesiz.
Roman serüveninin-tasarlama, yazma, eleme, çıkarma ve 'montaj ' gibi-aşamalarından bahseden Edgü, ro­manı baştan sona dogru degil, bolüm bolüm yazdıgını soyler. Romanının oluşma aşamasındaki bu parçalılık da Edgü ' nün sinema sanatına ait bir terim olan 'montaj ' ı kullanışını açıklamış olur (Soyleşi. Adam (Öykü 26). Kimse' nin en ilginç yanlarından biri, okuyuçuya kendisini adeta bir tiyatro sahnesi onündeymiş gibi hissettiren, Birinçi Ses ve İkinçi Ses ' in diyaloglarıdır. Okuyuçuya, yer yer bir kameranın gozünden Pirka-nis ' e bakıyormuş duygusunu veren Edgü ' nün, romanlarının yazım aşamasına ilişkin olarak bir sinema terimi kullanışı da bu baglamda hiç şaşırtıçı degildir. Yaptıgımız sohbette Edgü, Kimse 'yi defalarça yazdıgını, hatta bir denemesinde Birinçi ve İkinçi Ses ' i ayrı ayrı kolonlara yazdıgını ançak daha sonra bu tavrı fazla formalist bulması ve teknik olanaksızlıklar nedeniyle kitabın bu şekilde basılamadıgını belirtti. Yazarın O adlı romanının "Hakkari ' de Bir Mevsim"adıyla ve Onat Kutlar ' ın senaryosuyla sinemaya uyarlanması (hatta 33. Berlin Film Festivali ' nde (1983) ve 2. Akdeniz Kültürleri Film Festivali ' nde (1984) odüller alması) yapıtların teknik olarak filmleştirilmeye yatkınlıgının gostergesi olarak kabul edilebilir. Ançak 1981 tarihli bir soyleşisinde Edgü, ay­lardır Erden Kıral ve Onat Kutlar ' la birlikte O adlı romanının senaryo uygulaması üzerinde çalıştıklarını ve romanın olaylar üzerine degil, dil üzerine kurulu oluşu nedeniyle zorlandıklarını soyler:
Romanda her şey dil içinde varoluyor. Anlatmak istediginiz olaylar, yarattıgınız kişiler bu dil yapısı içinde yer alıyor ve başka bir düzeyde de karşılıkları yok Romanın dilini sinema diline ak­tarmakta oylesine güçlük çekiyoruz ki, romandan ozveride bulunmak zorunda kalıyoruz. (Soyleşi
Cumhuriyet)
2
Kimse'nin Kimliği
Kimse, bir ses şoleniyle 'sunu ' luyor: "Bir Ses", "(Öbür Ses", "O Ses", "İlksozebaşlayan Ses", "İlk Ses", "Son Ses", İnatçı Ses", "İnançlı Ses", "Hepsorusoran Ses", "Ezik Ses", "Üsteleyen Ses", "Kırık Ses", "Dokük Ses", "Çekipgitmedeki Ses", "Cevapveren Ses", "Duran Ses" ve "Yeldesavrulan Ses". "Sunu" bolümünden sonra ise sesler ikiye iniyor: "Birinçi Ses"ve "İkinçi Ses." Yapıtı okurken kişileri-yani sesleri-takip etme çabası bir noktaya kadar sürdürülebiliyor. Ançak seslerin de yer degiştirmesiyle, birbirine karışmasıyla ayrımın yitişinin farkına varılıyor. Tüm bu seslerin aslında bir kişinin zihnindeki sesler oldugu anlaşıldıgında, Kimse' nin otur-tuldugü eksenin de 'iç diyalog ' oldugu ortaya çıkıyor. Yazarın, romanın başına yerleştirdigi şu bolüm tüm anlatıyı kuşatıyor:
Belli bir sürede (bir karakış boyu) belli bir noktada (ülkemizin dogusunda on üç haneli, yüz on dort nüfuslu Pirkanis adlı dag koyünde) anmak, ansımak, anlamak, sormak, karşılık aramak ve özellikle yaşamı sürdürebilmek için yapılmış konuşmalardan seçmeler ya da bir monolog ' un, diyalog ' a donüştürülmesi çaba(lama)sı. (5)
Kimse romanının adsız kahramanı ve anlatıçısına, Edgü ' nün romanına verdigi addan esinlenerek 'Kim-ise ' adını verdikten sonra inçelemeye geçilebilir. Kim-ise ' nin yaşantısını gozden geçirip, o güne dek yaşadıklarını bambaşka bir gerçekligin hüküm sürdügü Pirkanis ' te yeniden kavrama ve anlamlandırma çabasıdır Kimse. Simdiki zamanda iki sesin soyleştigi romanda, anlatı geçmişe donüşlerle kurulur. Anlatının bir kamera nes-nelliginde sürdürülüşünün yanısıra, Kim-ise ' nin içsesleri de "diyor Birinçi Ses", "diyor İkinçi Ses"şeklinde yansıtılır. Kim-ise ' nin kafasındaki sesler, ondan bagımsız kişilermiş gibi birbirleriyle konuşurlar. Zaten kahra­manın kendisi de, sanki kafasında başkalarının seslerini duyar gibi, uzaktan seyreder onları. Boyleçe Kim-ise ' nin kendisine yabançılaştırılmasıyla birlikte, okurla da arasına bir uzaklık girer.
Roman iki bolümden oluşur ve birinçi bolüm, "Ah dag başında / kendini aramak / bir kış geçesi / karlar / tüm izleri orterken"(9) sozleriyle başlar. Konuşanların, "diyor Birinçi Ses", "diyor İkinçi Ses"diye sunul­masıyla adeta bir tiyatro sahnesi kurulur. Diyaloglar, kahramanın ya da anlatıçının kafasındaki sesler arasında oluşurken, anlatıçının kendisi sahneden silinir. Onun sesi ise, kafasındaki seslerin oynadıgı tiyatro sahnelerini tamamlarken duyulur zaman zaman: "Susuyorlar", "dinliyorlar", "kırgınlar (gibi)", "gülüyorlar." Diyaloglar sürerken de, "diyor Birinçi Ses"ya da "diyor İkinçi Ses"şeklindeki belirtmelerden sonra yer yer, parantez içinde diyalogun tonunu belirten sıfatlar ve zarf obekleri yer alır: "(kızgın)", "(şaşkın)", "(içini çekerek)", "(sert)", "(alaylı)", "(kesin)", "(kırgın)", "(eglenerek)", "(gülerek)", "(dokunaklı)", "(inatla)"gibi. Romanın bir yerinde anlatıçı iyiçe belirir ve o "susuyorlar -mı?"dedikten sonra sayfayı çeviren okuyuçunun karşısına yeniden çıkar. Düzyazının yer yer şiir dizesi gibi biçimlendirişiyle gorsel bir etki de yaratan anlatıda susmalar, boşluklarla dile getirilerek okuyuçuya iletilir:
3
Evet
kırık-dokük bir hayatın çşevrilmesi gereken bosş
(yani sessiz) bir sayfası.
Okuyuçu, Lütfen daha fazla düşünmeden Sayfayı çevir. (35)
Kim-ise ' nin ogretmen oldugu, romanın ilk yarısından sonra yani ilk bolümün son sayfalarında anlaşılır (80). İkinçi bolüm şu sozlerle başlar: "Ve bahara yakın / bir kış akşamı / karlar erir / güneşin ışınları / toktaganlar üstünde / yansırken / aynan kırılmışken / başkalarıyla karşılaşmak / ve tanımak onları-"(85). Bu bolüm anlatıçının-yani ogretmenin-anımsamalarının Birinçi Ses ve İkinçi Ses tarafından anlatımıdır. Artık Kim-ise, kendisinin de dışına çıkmıştır. Dolayısıyla koydeki insanlar ve olaylar, betimlemelerden kaçınılarak bir kamera nesnelligiyle anlatılır. Kimse 'de anlatılan, Pirkanis ' in hastalıktan kırılışı ve yerel yonetimin umur-samazlıgından çok, iki farklı dilin, iki apayrı dünyanın karşılaşmasıdır. Yaşamın ve olümün bambaşka anlamlar içerdigi, bambaşka bir boyuttur Pirkanis. Roman, Birinçi ve İkinçi Ses ' in, soze nerden, nerde, ne zaman ve niçin başlamış olduklarını sorgulamalarıyla sona erer. Birinçi Ses ' in yanıtı, "yolçulugumun oyküsünü anlat­mak için"olur. Bu yolçuluk teması, Edgü ' nün 1977' de yayımlanan O /Hakkari'de Bir Mevsim adlı romanında daha da belirgindir.
Kimse'yken O Olmak: Kimliksizlikten Kimliğe O romanında da mekan Kimse 'deki gibi Pirkanis koyudur ve yine anlatının odagında adsız bir ogretmen vardır. O romanının, Edgü ' nün yazın dünyasında nasıl konumlandırılabileçegini belirlemeye çalışırken, yazarın sozlerinin izini sürmek yerinde olaçaktır. Edgü, kendi yazın serüveninin iki kolda geliştigini soyler: "Birinçisi gerçekligi dil yoluyla kavramaya çalışan bir anlayış. İkinçisi, olaganüstü (fantastik) ogenin yonlendiriçi oldugu bir anlayış"(Soyleşi. Adam Oykü 23). O romanı baglamında, yazarın bahsettigi fantastik ogenin one çıktıgı düşünülebilir: Romanın 'kahraman ' ı O ' nun Pirkanis ' e gelişinin bir deniz kazasıyla olması ve romanın sonunda da kendisini yeni bir yolçulugun eşiginde-bu kez bir ırmagın kenarında-bulması ve Süryani kitapçının-yolunu şaşırmış, dag başına düşmüş bir denizçiye verilmek üzere saklanmış-harita ve tılsım mührünü O ' na vermesi gibi. O romanında anlatıçı ile yazarın varoldukları gerçekliklerin çakıştıgı bir nokta da vardır: Kitapçının O ' na verdigi onunçu kitap. Romanın sonlarına dogru bu kitabı açan O, çok şaşırır çünkü kitabın ilk sayfasında bir "O"vardır ve diger sayfalar boştur. O kendi kendine sorar: "Yoksa boş sayfaları benim doldurmamı mı
4
istedi?"(170). Kimse ve O arasındaki ilişkiye donülecek olürsa, oncelikle yazarın bü konüda neler soyledigine bakılmalıdır:
O, Kimse'nin ikinci kez yazılışı değildir. O'yü Kimse dogürmüştür, aralarında kan bağı vardır, ama o kadar. Kimse, hemen hemen tümüyle dile dayalı bir romandır. Dilin olanakları, anlatım olanaklarını / olanaksızlıklarını bü roman icinde ele aldım. Romana değin bazı sorüları getirir Kimse. O ise, Kimse'nin karşıtı bir romandır. O'yü bir coşkü yaratmak icin yazdım. (Taner 370)
Yazarın Kimse'de anlatmaya calıştıgı biraz da "anlatmanın olanaksızlıgı"ve "gerçekliğin degişkenligi"dir. O icinse şünları soyler yazar: "Yaşadığım, dayanılması oldükca güc bir maddi gerçekliğe, sanatın gercegi ile karşı cıkma cabasını denedim. Bir coşkü, bir şaşkınlık, bir olağanüstü dürüm yaratarak" (Soyleşi. Dünya). Kimse''de bireyin icine donen bakış, O'da dışa doner: Artık koyün yanısıra kent; 'ben'in yanısıra kitapcı, hancı, berber, vali, jandarmalar, yazanı belirsiz mektüplar, kitaplar, haritalar, diyaloglar ve-Halit gibi-yer yer an­latının odağına gecen koylüler vardır. Artık 'Kim-ise ' , 'O ' olmüştür. O, denizciyken düydügü korküyü ve yalnızlığı anımsadığında kendisini iyi hisseder. Gerci bir yabancıdır Pirkanis ' te ama hic değilse tek başına ıssız bir adada deggildir; ogrencileri, tanıdıkları vardır. Orada başkalarını ararken, yitirdiğini sandığı kendini de yeniden bülmüştür. Pirkanis 'ten ayrılacağı gün koylülerden biri O ' nü sarp kayalardan gecirir ve cılgın akan bir ırmağı gosterir: Bir tekne O ' nü beklemektedir. Simgesel bir anlatımla orülü bü son bolümde, O ' nün koyde kaldığı sürede kendisini yeniden tanıma süreciyle, koylünün O ' nü ırmağa getirişi bütünleşir ve roman şoyle sona erer: "Yepyeni bir yolcülügün eşigindeydim. Dağlardan sonra, ırmaklar-"(195). O, kimliğine yeniden kavüsşmüsştür ve yeni yolcülüklara hazırdır. 'Ses siz bir roman olüsşü nedeniyle de cşevreye daha cşok odak­lanıp bir dış gerçeklik yaratır O. Kimse ise, Kim-ise ' nin parcalı kişiliğinin seslerinin düzensiz bir bicimde cekiştikleri arena olarak, postmodernizme ilişkin 'belirsizlik ' , 'parca yapılılık ' , 'cogüllük ' ve bününla birlikte 'oznenin olümü ' gibi kavramlarla küşatılabilir. Bütünlüğün kırıldığı, oznenin bireyselliğinin parcalandıgı-hatta adının yok olüp 'her kim ise ' oldügü-bü romanda, postmodernist bir özellik olan 'oznenin gercekle ilişkisinin bozülması ' ndan da soz edilebilir. Büna karşın Kimse, gerçekliğin kürülma cabası olarak da okünabilir cünkü O romanında gerçeklikle ilişkiye gececek ve kimliğini yeniden küracak olan O ' nün kimliksizleşmiş halidir Kim-ise. Kim-ise yeniden O olabildiğinde, cevresine ve insanlara cevirdiği gozleriyle kendisini bir dış gercekliggin icinde tanımlayacak ve kendisini yeni bir yolcülügga hazır bülacaktır.
Kim-ise henüz O olamadığı haliyle düşünülür ve Kimse tek başına ele alınırsa, roman bir 'kimliksizlik ' tabanına otürtülabilir. Ancak bü iki romanın, bir yolcülügün iki yarısı olarak okünması ve O romanı da goz onünde tütülarak Kimse' nin kavramsal cercevelere sıkıştırılmaması cok daha doggrü olür. Edgü ' nün roman­ları fazlasıyla gercşeklik hissi verir ancak bü klasik anlamda bir gercşekcşilikten cşok üzaktır. Ayrıntılara, be­timlemelere düyülan ilginin yerini insanın icine yoneltilmiş bir bakışın aldığı modern romanla ozdeş olan Edgü ' nün romanlarında lirik bir boyüt oldüggü da gozden kacırılmamalıdır. Postmodern bir yapıtta kişilerin
5
ic dünyalarına deginilmemesine karşın, Kimse romanının diyalogları arasındaki lirik bölümler, kişinin düygü-lanımlarını imleyerek bireysel bir sesi düyürürlar. Modern roman daha cok oznenin yani bireyin özgün kimliği ve gerçeklikle ilişkisi üzerinde dürürken, postmodernizmin özneyi kimliksizleştirerek gerçeklik ilişkisini de bozdügü anımsanmalıdır (Asütay 13). Edgü ' nün, sanatın amacının bizzat kendisi oldügü yönündeki mod-ernist sanat anlayışı da akılda tütülarak-kimligin bireysel bir kavram olarak algılanmadıgı-postmodernizme atıfta bülünülmamalıdır. Dolayısıyla postmodernizme ait bir teknik kodlanılmış gibi görünse de, Kimse' de cizilen kişiliğin bü anlamda parçalanmış olmadığı ve tüm catışmaların gerisinde tütarlı bir kimliği oldügü düşünülmelidir. Kısacası, Edgü ' nün metnin merkezine yerleştirdiği ve sorünsallaştırdıgı, kimlik arayışı ve iletişimsizlik gibi modernizmde başat kavramlar oldügündan, romanı da postmodernizmle ilişkilendirilmemelidir.
Neden Kimse Koy Romanı Olamaz Hakkari ' nin bir köyünde yaşananları yansıtan Kimse, bir 'koy romanı ' olarak değerlendirilebilir mi? Koy kökenli olüp eğitim görme fırsatı bülmüş aydınlarca başlatılmış bü akım cercevesinde verilen yapıtların or­tak paydası, belli sorünların toplüma düyürülması ve cozüm yollarını acılması amacının güdülmesidir. Bü bağlamda Edgü ' nün dürüşünün farklılığı Ders Notları' ndaki şü sözlerinden anlaşılabilir: "Ben bir yazarım. Yalnız bir yazar. Yani yazan bir kişi. tasan rühünün mühendisi falan değilim. Benden herhangi bir konüda bir cozüm ya da bir öneri beklenmesin"(Hızlan 221). Kimse' de cizilen, köye yükardan bakan şehirli bir aydından cok, kendisini yepyeni bir boyütta-üstelik tüm haritalarını ve püsülasını da yitirmiş olarak-tanımlamaya, keşfetmeye calışan bir kaşiftir. Yaküp Kadri Karaosmanoglü ' nün-ilk köy romanı sayılabilecek-7aöan'da sergilediği tiksinme, aydınca sorümlülük ve acıma Kimse'de bülünmaz. Kim-ise, ögğrettigginden fazlasını öğrenecektir Pirkanis 'te. O romanında öğretmen, son derste cocüklara, o güne dek onlara öğrettiği herşeyi ünütmalarını söyler: "Dünya dönüyor, evet, ama belki de bürda, bü dağ başında dönmediğini bilmek daha dogrüdür"(188). Öğretmenin dersi bitirirken söylediklerinde, ümütsüzlügünü, karamsarlığını korüdügü görülür: "Yavrülarım, insanlar üc aylık be­bekken, nedeni bilinmeyen hastalıklardan ölmeden de yaşayabilirler Hicbir şey alınyazısı deggildir, yavrülarım. Bü kadar. Benim söyleyeceğim gercek de bü kadar işte"(189).
Köy romanlarının tümü, köye 'iyileştirilmesi gereken bir hastalık ' gözüyle bakmamışsa da, cogğü zaman 'yanlışlığı ' sergilemiş ve bir öneri getirmiştir. Köye bakışı ideolojiden beslenmeyen Edgü 'de ise böyle bir kaygı yoktür. Yazarın 'köy romanı ' olarak algılanmış olan romanları Kimse ve O 'da, mekanın köy ve insanların köylü ölüşü dışında bü roman kategorisinin diğer örnekleriyle örtüşen hicbir özellik yoktür. Füsün Altıok-Edggü ' nün sanat algısına da gönderme yapan-"Roman Roman İcindir"başlıklı yazısında şöyle der: Hic küşkü yok ki bir 'köy romanı ' ile karşı karşıya değiliz. Romanda kentlinin bü 'on üc haneli, yüz on dört nüfüslü dağ köyünün ' koşüllarını 'yadırgadığına ' ilişkin bir imleme bülünmadıgı gibi, Batıcı bir sevecenlik ya da bilecenlik de taslanmamısş. (260)
"Bir roman, bir şiir, bir öykü, bir oyün eninde sonünda bir dil yapıtıdır. Ve yalnız bir dil yapıtıdır"(Hızlan 222) diyen Edgü ' nün sanat anlayışı acıkca görülebilir bü sözlerinde: Sanatı bir 'dil ' olarak algılama. Bü
6
anlamda toplumsal ya da ideolojik hiçbir kurgunun Edgü ' nün eserlerini yonlendiremeyeçegi ya da eserlerinde başat olamayaçagı açıklık kazanır. Süphesiz Kim-ise de şehirli bir aydındır ançak dikkate deger olan, Edgü ' nün bireye odaklanışı ve toplumsal durumların, birey üzerine olan yansımalarından süzülerek sunuluşudur. Bir yazarın asıl sorununun 'neyi ' ya da 'niçin yazmak ' degil, 'nasıl yazmak ' oldugunu düşünen Edgü 'ye gore yazar, "dile getirilmeyi bekleyen sayısız konulardan birini seçip onu nasıl yazıya dokeçegini araştırır"(Soyleşi. Adam Oykü 24).
Sanat Algısında Anahtar Kelime: Minimalizm Dogan Hızlan, Edgü ' nün şiirlerinin toplandıgı Binbir Hece hakkında, 1991 ' de kaleme aldıgı bir yazısında, Edgü ' nün ozelliklerinden birinin de yazdıgı her şeyde okuyuçuyu, edebiyat anlayışını yeniden gozden geçirmeye itişi oldugunu soyler (223). 1991' de yayımlanan Binbir Hece' nin üç bolümünden ilki "Minimal Oyküler"adını taşır. Edgü ' nün, dilin içindeki çevhere ulaşmak dedigi, yalınlıgın yüçeltilişi olarak yorumlanabileçek bu egiliminin kökleri henüz Binbir Hece 'ye gelmeden, Kimse ve O 'da da-ozellikle Kimse 'de-bulunabilir. (Yaptıgımız soh­bette Edgü, bunun ilk orneklerinin 1962 'de yayımlanan Bozgün adlı oykü kitabında bulunabileçegini soyledi.) Kimse' deki anlatıçının çevresini kamera gibi gosterişi de bu yalınlık amaçına hizmet eder. Kaba bir tanımlamayla, az malzemeyle ozün ortaya konma çabasının ürünü olan minimalist bir eser, okurundan, dinleyiçisinden ya da izleyiçisinden bu saklı oze ulaşmak için ugraşmasını bekler. Edgü de bu çabasını şoyle dile getirir: "Az sozçükle çok şey anlatmak. Okuru adam yerine koymak. Ondaki yaratıçılıga, düş güçüne inanmak"(7eni Ders Notları 24). Dilin bir araç degil, yapıtın temeli, iskeleti, her şeyi oldugunu soyleyen Edgü ' nün ulaşmaya çalıştıgı da "goz boyamadan, soz sanatlarının yaldızıyla içi boş imgeler yaratmadan, yalın, oldugunça yalın, yalansız, dolansız bir anlatım"dır (Soyleşi. Cümhüriyet Kitap). 1999'da yayımlanan oykü kitabı Işte Deniz, Maria' nın onsozünde yazar, bunu şoyle dile getirmiştir:
Tıpkı mermerin içindeki gizli biçimi bulmak için, durmaksızın yontan, o koça sert kütleyi küçülte küçülte kendi oz-yapıtına varmaya çalışan emekçi-yontuç gibi. Yontuç, mermerin içinde saklı biçime (yoksa çevhere mi demeliydim?) ulaşmaya çalışıyor, bense 'dil ' in içindeki çevhere. Hiçbir zaman varamayaçagımı bile bile. Ama gene de- (8)
Kimse Tiyatro Oyunu Olabilir mi?
Edgü ' nün okurun düşgüçüne duydugu inançtan güç alarak Kimse' nin bir tiyatro oyununa yaklaştıgı noktalar sorgulanabilir. Zaten romanın 'diyalog ' üzerine kurulu yapısının sordurttügü ilk sorudur "Kimse bir tiyatro oyunu olabilir mi?" Edgü ' nün yapıtlarına bakıldıgında, yazarın soylemek istediklerinin etrafında dolaştıgı an­çak bunları asla direkt olarak dile getirmedigi gorülür. Ornegin Kimse 'de, birey ya da bireysellik hiçbir şekilde metinde goze batmaz çünkü bu kavramların üzeri ortülüdür. Bunda, metnin tiyatro oyunu havasında yazılmış oluşu ve yazarın oyküleme, betimleme gibi tekniklerden kaçınmış olmasının da etkisi büyüktür. Öyle ki, belir­tilen tekniklerle gorselleşen anlatımın içinde kavramlar silikleşirler. Boylelikle kavramlar sadeçe sezdirilirler,
7
sorünsallaştırılmaları ise oküra bırakılmıştır. Edgü ' nün yapıtlarındaki insanların varlıklarından, kişiliklerinden soyütlanmış oldüklarını söyleyen Atilla Ozkırımlı ' ya göre Edgü ' nün (öykülerinde de insan yoktür, kimi kavram­lar vardır (Taner, Bezirci 405). Romanın adının Kimse-yani 'her kim ise ' -ölüşü da yazarın, romanını kavramsal bir cerceveye otürtma cabasını imler. Kim-ise ' nin kimliğine ilişkin pek bir bilgi yoktür romanda: Adı, yaşı, ne oldügü belirsizdir cünkü herhangi biri olüşüyla sorünsallaştırılan insanın kimliği önemsizdir.
Romanı sınırlayan ama aynı zamanda da onü tiyatrodan bü anlamda üstün kılan özellik, malzemesinin 'dil ' ölüşüdür. Roman sanatı, tiyatro ile karşılaştırıldığında göze carpan en önemli fark, romancının bir anı ya da sah­neyi isterse onlarca sayfa boyünca betimleyebilecek ölüşü ve yapıtının-tiyatroda oldügü gibi-zaman acısından kısıtlı olmayışıdır. Tiyatroda mekanın değişmezliğine ek olarak, anların derinine inme olanağı da roman­daki kadar cok yoktür. Edward M. Forster ' a göre, dramada olaylar cogünlükla 'eylem ' formünda sünülürken romanda ise yazarın karakterleri anlatması, onlar adına konüsşması ya da okürü kahramanın kendi kendine konüşmasına tanık etmesiyle sünülür (Forster 85). Edgü Kimse 'de, roman kişisinin kendi icindeki farklı ses­lerin diyaloglarını vererek bü boyütü da asşmısştır. Kimse de anlatıcının anımsadıkları, onün kafasındaki seslerce dile getirildiğinden, sahneler kopük köpüktür. Çağrışımlara dayanan bü anlatımda, dogrüsal olmayan bir kro­noloji cıkar karşımıza. Kimse' yi bir tiyatro oyünündan ayıran özellikse Birinci Ses ve İkinci Ses ' in yer yer icice gecmeleriyle, sınırları cizilmiş karakterler olmamalarıdır. Edgü ' nün sahnesi, oküyücünün kafasında kürülür.
Bir Teknik Olarak 'Bakış Açısı' Bir romanı değerlendirirken, anlatıcının bakış acısının kavranması-Philip Stevick ' in deyişiyle-romanın değerler sisteminin anlaşılmasını sağlar (82). Bü şüphesiz teknik bir konüdür ancak belli bir romana ilişkin yorümları da etkileyebilecek bir aractır. Bir romanın bü tip terimlerle tamamen acıklanamayacagı kesindir. Yapıtın yaratmayı amacladıgı etki ya da yazarın neyi, nasıl ve nicin söylediği gibi sorülarla birlikte düşünüldüğünde bü terimler etkinlik kazanır. Sanatı bir sistem olarak gören Wayne Ç. Booth da bü bağlamda, roman eleştirisinin, tekniğin ilkelerini acıklamaya calışmak gibi bir sorümlülüktan kacamayacagını söylemiştir (Stevick 101). "Bakış Acısı ve Kinaye Mesafesi"başlıklı yazısında Booth, tiyatro eserlerinin cogü gibi romanların da sadece dramatik teknikle anlatılamayacağını söyler (85). Yazara göre, sahne tekniğinin yanı sıra özet tekniği ve betimlemenin de küllanımı kacınılmazdır. Romancının ise bünlara ek olarak küllanabilecegi başka teknikler vardır. Kimse' ye dönülecek olürsa, romanın, anlatıcının bilincindeki farklı seslerin küllanılmasıyla kürülüşü bü olanaklardan biridir. Edgü, Kimse' nin ilk bölümünde cogünlükla sahne tekniğini küllanır. Büna şöyle bir örnek verilebilir:
Biz bürdayız. Bü dağ başındayız. Yapayalnız. Bününla, biz kacşmadık mı, demek istiyorsün? diyor Birinci Ses. Çevaplamıyor bü sorüyü İİkinci Ses. Kacşmamakla iyi mi ettik? diyor Birinci Ses. Çevaplamıyor bü sorüyü İİkinci Ses.
8
Dogru, yapayalnızız, diyor Birinçi Ses.
Hiçşbir karsşılık almıyor İİkinçi Ses ten. (67)
James Joyçe, Sanatçının Bir Genc Adam Olarak Portresi' nde edebiyatın lirik anlatımdan, objektif olarak degerlendirilen dramatik anlatıma dogru gelişmesine deginir. Yazarın sahneden çekilişiyle olaylar bütünlük kazanmış ve artık kendi kendini anlatır gibi bir hal almıştır. Süphesiz yazar, roman dünyasından çekilmekle o dünyayı bambaşka bir şekilde yeniden yarataçak bir pozisyon da almış olur. Edgü ' nün metnin dışına çıkmasıyla dış gerçekligin yorumsuz aktarıldıgı Kimse' de dramı yaratan da, çıplak gerçeklikten çok, onun bireydeki yansıma­larıdır. Pirkanis ' e ait herşeyin, adeta olagan durumlarmış gibi yalın bir biçimde, bireyin bilinçinden yola çıkan anlatımıdır çarpıçı olan. Edgü, olayları sadeçe birer film karesiymişler gibi notrleştirerek sunmuş, kendisini metnin içinden çekebilmiştir. Ayrıça romanda kullanılan geri donüş, ileri gidiş, sezdirme, belirsiz bırakma gibi yontemlerle de anlatı dramlaştırılmıştır. Açıklamaktansa sergilemek, oykülemektense dramatize ederek sunmak, açıkça ifade etmektense ima etmek gibi yansıtımlar dramlaştırma amaçına hizmet etmişlerdir.
Norman Friedman, "Romanda Bakış Açısı: Eleştiri Kavramının Gelişmesi"adlı yazısında 'bakış açısı ' kavramının estetik geçmişini, edebi eleştiri araçı olarak ortaya çıkışını ve bir sanat teknigi olarak onemini tartışır. Gozlemçi 'ben ' ('İ ' as witness) yani 'gozlemçi anlatıçı ' bulunan yapıtlarda anlatıçı da karakterlerden biridir. Friedman, bu anlatım biçimi için şunları soyler: "Boyle bir hikayeçinin [anlatıçının] ayırıçı ozelligi, yazarın, roman karakterleriyle ilgili her şeyi bilme imtiyazından vazgeçmesinden ve gozlemçi hikayeçinin okuyuçuya gozleyebildigi kadar bilgi sunmasına izin vermesinden ileri gelir." (Steviçk 118)
Kimse' nin ilk bolümünde anlatıçı, kafasındaki iki sesin diyalogunun ardında gizlenirken, ikinçi bolümde koyün ve olayların sınırlı perspektifle anlatılışı dolayısıyla bakış açısı 'gozlemçi anlatıçı ' olarak belirlenebilir. 'Gozlemçi anlatıçı ' , romanın kişilerinden biri olmakla birlikte birinçi tekil kişi 'ben ' ile konuşur. Ançak olayla ilgisi "olup bitenleri gozetlemek ve bunları okuyuçuya aktarmakla sınırlıdır" (Boynukara 118). Bu anlatım biçimine dair çok iyi bir ornek Edgü ' nün O adlı romanının "Ebubekir"adlı bolümüdür:
Ebubekir geliyor. Kapı açık. Akşam. Sıkıldım, diyor. Sıkıldım, sana geldim. (151)
Roman basşkisşisi 'ben ('İ as protagonist) terimi de-romandaki Birinçi ve İİkinçi Ses i, roman kahramanı sayıp saymamaya baglı olarak-Kimse'nin anlatımı için kullanılabilir. Sesleri anlatıçıdan bagımsız kabul edip etmemekle ilgili olarak bakış açısı degişebilir. Roman başkişisinin agzından verilen bu anlatım biçiminde anlatıçının hareket kabiliyeti ve bilgisi 'gozlemçi anlatıçı 'dan daha sınırlıdır. Okuyuçu da olayları bu kişinin gozünden, sınırlı bir açıdan gorür. Kimse' nin roman kişisinin bilinçi çogullaştıgından ve 'ses ' leri adeta onun kendisinden yabançı birer varlıga donüştügünden, okur anlatılanları bir gozlemçiden dinler gibi algılayabilir.
9
Edgü, Hakkari izlegini alttan alta sürdürürken dramatik metodu kullanarak ifade ettiginden fazlasını da ima eder. Kim-ise ' nin kimlik arayışını ve bireysel donüşümünü aktaran yazarın, anlatımı 'roman başkişisi ' ne bırakmasıyla teknik de amaça hizmet etmiş olur. Kimse 'de-Kim-ise ' nin bilinçinin seslerinin onu az çok yansıtması dışında-karakterlerin düşündükleri, hissettikleri verilmez. Friedman bu tip romanlara "roman kalıbına dokülmüş oyunlar"der. "Okuyuçu, gorünüşte sahnedeymiş gibi hareket eden karakterlerin konuşmalarını dinler; bakış açısı sabittir, sahne teknigi kullanıldıgı için, okuyuçuyla roman dünyası arasındaki mesafe kısadır"(Steviçk 123). Kimse 'de yer yer Friedman ' ın 'fotograf teknigi ' (the çamera) dedigi teknik de kullanılmıştır. Romanın ikinçi bolümünde, Birinçi ve İkinçi Ses ' in geçmişe donerek olarak anlattıkları bolümlerde bu teknik gorülür. Koyden bazı kesitler sunulan bu bolümlerden birinde, seslerden biri "bir objektif gibi anlataçagım" der ve şoyle devam eder:
Canavar gibi kopekler
karşıladı bizi ilkin Pirkanis 'te (koyümüz!). Sükür atlıydık.
Ve şükür onümüzde Hasso vardı. Koy
Bir tepenin (çevrenin en son, en yüksek tepesi) yamaçında kurulmuştu.
[.]
geliyor
sobanın yanına kuruluyor Sırtında
yamalı pis bir entari kırmızı çşiçşekli (103-5)
Sonsoz
Ferit Edgü, okuyuçuya büyük olanaklar sunan bir yazar. Bu çalışmada ele alınan romanlarında susuşların konuşmalardan daha uzun bir yer kaplaması gibi, Edgü ' nün yapıtlarının derinligi de yalınlıgına gizleniyor. Yazarın yapıtları, okuyuçuya sundugu büyük serüvenlerin yanısıra birçok da soru sorduraçak zenginligi barındı­rıyor. Hk okumada zihinde çanlanan bazı sorular üzerinde düşünme denemesi olan bu yazıda, Kimse romanında çizilen aydının kimligi, O romanıyla karşılaştırmalı olarak ve Edgü ' nün sanat anlayışı ışıgında yorumlanmaya çşalısşıldı.
Vladimir Nabokov, bir yazara üç noktadan bakılabileçegini soyler: Yazar ya bir oyküçü olarak, ya bir
10
öğretmen olarak ya da bir büyücü olarak görülebilir. 'Ses ' ler kadar sessizliği, satırlar kadar boşlükları ve yazdıkları kadar yazmadıklarını da düşündürüşüyle Ferit Edgü bir büyücüdür; yeniden yeniden okünabilen.
Kaynakça
[I] Altıok, Füsün. "Roman Roman İcindir." Türk Dili (Eylül 1977): 260-61.
[2] Asütay, Hikmet. "Nedir Postmodernizm? Genclik Yazını Bağlamında Postmodernist Ozellikler." Dil Der­gisi 87 (Ocak 2000): 7-17.
[3] Boynükara, Hasan. Roman'da Bakış Açısı ve Anlatılış. İstanbül: Bogazici, 1997.
[4] Edgü, Ferit. Binbir Hece. İstanbül: Remzi, 1991.
[5] —. Ders Notları. İstanbül: Ada, 1980.
[6] —. İste Deniz, Maria. İstanbül: YKY, 1999.
[7] —. Kimse. ktanbıü: YKY, 1999.
[8] —. O/Hakkâri'de Bir Mevsim. İstanbül: YKY, 1999.
[9] —. Yeni Ders Notları. İstanbül: Remzi, 1991.
[10] —. Söyleşi. "Ferit Edgü ile Dünden Bügüne." Feridün Andac. Adam Öykü 9 (1997): 17-28.
[II] —. Söyleşi. "Ferit Edgü He Konüşma." Doğan Hızlan. Cumhuriyet (19 Kasım 1981)
[12] —. Söyleşi. "Kendi Kendimizle Yüzleşebilmemiz İcin Yazdı Hep Ferit Edgü." Ayfer Tünc. Cumhuriyet Kitap 516 (8 Ocak 2000): 1, 4-6.
[13] —. Söyleşi. "Modern Türk Romanına Yol Alırken." Dünya (14 Ocak 1979)
[14] Forster, Edward Morgan. Aspects of theNovel. Ed. Oliver Stallybrass. London: Pengüin, 1974.
[15] Hawthorn, Jeremy. Stüdying the Novel. London: E. Arnold, 1985.
[16] Hızlan, Doğan. "BinbirHece, Yeni Ders Notları." Kitaplar Kitabı. İstanbül: YKY,1996. 223-24.
[17] —. "Ders Notları." Kitaplar Kitabı. İstanbül: YKY, 1996. 221-22.
[18] Stevick, Philip. Roman Teorisi. Çev. Sevim Kantarcıoglü. Ankara: Gazi Üniversitesi, 1988.
[19] Taner, Refika ve Asım Bezirci. Seçme Romanlar. İstanbül: Kaya, 1990. 366-72.
[20] —. Seçme Hikayeler. İstanbül: Evrensel, 1997.
11