ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ 

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri


TÜRK ATASÖZLERİ VE DEYİMLERİNDE AİLE VE AKRABALIK ANLAYIŞI

 

NEVİN GÜNGÖR ERGAN*

 

Atasözleri geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri tecrübe ve bunlara dayanan düşüncelerden doğan ve benimsenen, kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Deyimler de, çekici bir anlatım özelliği taşıyan ve çoğunun gerçek manasından ayrı bir manası bulunan kalıplaşmış söz topluluklarıdır.

Türk atasözleri ve deyimlerinin muhteva analizi yapılacak olursa çok büyük bir kısmının aile ve akrabalık ilişkilerini ifade etmeye yönelik olduğu görülür.

“Aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan fertlerden oluşan, fertlerinin cinsel, psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, fertlerin topluma uyum ve katılımlarının sağ­landığı ve düzenlendiği temel bir toplumsal birimdir şeklinde tanımlanabilir”. (DPT 1989: 3-4)

Toplumsal yaşayışın ilk zamanlarından beri her toplumda ailenin varlığı gözlenmiştir. İlkel topluluklarda aile tek sosyal kurum olma durumundadır. Hayatın gerektirdiği dinî, ekonomik, eğitimle ilgili, siyasî... bütün faaliyetler aile çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Kültürler geliştikçe kurumlar da genişleyip daha karmaşık hale girmektedirler. Bu sü­reç yapısal farklılaşmayı ve sosyal yapının kurumsal bileşiklerini ortaya çıkarıyor Dolayısıyla aile dinî, ekonomik, siyasî birçok fonksiyonunu bu faaliyetlerle ilgili kurumlara devretmiş ya da onlarla paylaşmıştır. Fakat sile insan neslini üretme ve sosyalleştirmedeki birincil grup olma fonksiyonları ile hem insan neslinin üretilmesinde hem de toplumun devamlılığında ve şekillenmesinde vazgeçilmez bir sosyal kurum olarak varlığım sürdürmektedir.

Bu tebliğimizde önemli folklorik malzeme, olan Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya konmuş olan aile ve akrabalık ilişkileri silenin kurulması, sile üyeleri ve aralarındaki etkileşim boyutlarında ele alınıp sos­yolojik bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışılacaktır. Aile konusu çeşitli boyutlarıyla incelenirken, ilgili çok sayıda atasözü ve deyim içinden belli başlıları seçilerek verilecektir.

Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan aile ve akrabalık anla­yışının incelenmesinin sosyolojik açıdan iki önemi vardır:

Öncelikle Türk atasözleri ve deyimleri Türk toplumunun, Türk kültürünün bir ürünüdür. Burada tesbit edilen bulgular Türk toplumunu, Türk ailesini tanımamızda bize yardımcı olur; Türk toplumunu ve ailesini birleştiren, bütünleştiren bağları, aynı zamanda bu süreçte ortaya çıkan problemleri tesbit edebiliriz.

İkinci olarak, Türk atasözleri ve deyimleri aynı zamanda Türk aile­sine ve Türk toplumuna şekil veren unsurlardır. Buradaki tesbitlerimiz toplumun sosyal kontrolü, sosyo-kültürel bütünleşmesi konularındaki çalışmalarımızda bize yol gösterebilir.

I. AİLENİN KURULMASI

Aile evlilik kurumu yoluyla kurulur. Türk atasözleri ve deyimlerin­de evlilik kurumu değişik yönleriyle ayrıntılı olarak işlenmiştir.

“Bekârlık sultanlıktır” gibi bekârlığı destekleyen atasözleri de bu­lunmakla birlikte, Türk atasözleri ve deyimlerinde genellikle evli olma teşvik edilen, bekârlık ise arzu edilmeyen bir statüdür.

“Bekâr gözü kör gözü”.

“Bekârın parasını it yer, yakasını bit”.

“Bekârlık maskaralıktır”.

“Varsa eşin rahattır başın, yoksa eşin zordur işin”.

“Evlenenle ev alana (yapana) Allah yardım eder”.

Genellikle kız çocukları için erken yaşta evlilik teşvik edilir, fakat evlilik konusundaki kararın aceleye getirilmesi de istenmez. Fatma Ba­şaran’ın 1980’li yılların başında Manisa kent merkezi ve köylerinde yaptığı araştırmaya göre kız için en ideal evlenme yaşının 16-20 olmasına karşılık, erkek için ideal evlenme yaşı 21-25’dir. (Başaran 1984: 148) Ev­lenme yaşı kırsal kesimden kasabaya ve kente doğru gittikçe, kadının eği­tim düzeyi yükseldikçe yükseklemtedir. Erken evlilik konusu şu atasözlerinde dile getirilmektedir:

“Kız beşikte çeyiz sandıkta”.

“Onbeşindeki kız ya erdedir, ya yerde”.

“Demir tavında, dilber çağında”.

“Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır”.

“Erken evlenen yanılmamış”.

“İven (acele eden) kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz”.

Türk atasözleri ve deyimlerinde tek eşlilik (monogami) vurgulanmak­tadır. Tarih içersinde Türklerin birden fazla eşle evlendikleri görülmüştür. Gökalp’ın bildirdiğine göre, hakanların ve beylerin “hatun”dan başka “kuma” adıyla başka illere mensup eşleri de bulunabilirdi. Fakat Türk töresi bunları resmen eş olarak tanımazdı, çocukları hakan olamazdı, mirasdan hak alamazlardı. (Gökalp 1976: 159) Bugün de ikinci kadın kuma olarak hoş karşılanmamaktadır. Daha çok kırsal kesimde görülen iki eşle evlilik, çocuk sahibi olma veya erkek çocuk sahibi olma gibi sebeplerle yapılmaktadır. Nitekim atasözlerinin hiçbirinde çok eşlilik des­teklenmemektedir:

“Kadının biri alâ, ikisi belâdır”.

“Bir eve bir baca, bir kadına bir koca”.

“Kızın kimi severse güveyin odur, oğlun kimi severse gelinin odur”

atasözü eş seçmede kız ve erkek çocuğu serbest bırakmayı öngörüyorsa da, genelde atasözlerinde gençlerin evlenmelerine müdahale edildiği göz­lenir. Bu özellikle kızlar için erken yaşta evlilik teşvik edilmesi ve biraz sonra açıklanacağı üzere, Türk ailesinde üyeler arasındaki sıkı bağlar dikkate alındığında tutarlı bir yaklaşımdır. Merter’e göre “evlenme ve eş seçiminde kırsal alanlarda çok etkili olan aile baskısı köy ailesinden kent ailesine doğru etkisini kaybetmektedir... Yine Türkiye’de özellikle kızların evlenme kararında silenin etkisi erkeklere göre daha fazla ol­maktadır. “(Merter 1990: 29, 41)” Konu ile ilgili atasözlerinden bazıları:

“Kızı kendi havasına bırakırlarsa ya davulcuya varır, ya zurnacıya”.

“Kızı kendi keyfine koysalar çalgıcıya varır”.

“Ergen gözü ile kız alma, gece gözü ile bez alma”.

Eş seçmede hem ailenin hem de akraba ve çevrenin fikri alınır. Eş­ler arasında denkliğe özen gösterilir. Özellikle kızın köklü bir aileden gelmesine, belli özelliklere ve değerlere sahip olmasına dikkat edilir. Ku­rulan ailenin sağlam temellere sahip olmasında bu seçim önemli rol oynar:

“Davul dengi dengine çalar”.

“Halayıktan (beslemeden) kadın olmaz, gül ağacından odun”.

“Kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olamaz”.

“Kendinden küçükten kız al, kendinden büyüğe kız verme”.

“Kız alan gözle bakmasın, kulak ile işitsin”.

“Pekmezi küpten, kadını kökten al”.

“Lafın azı uzu, çobana verme kızı; ya koyun güttürür, ya kuzu”.

“Asili alması zor, saklaması kolaydır”.

“Babasının mezarını görmediğin adama kız verme”.

Eğer yeni evlenen çiftler ayrı ev açmayacaklarsa, genellikle erkeğin babasının evine yerleşme usulü (patrilokal) hakimdir. Evliliklerde “İçgüveysi” olarak kızın baba evine girme az görülür. Erkeğin “baba” ocağı’nı tüttürmesi önemlidir. Bu yalnız kırsal kesim için değil, kent ke­simi için de bugün de geçerli bir tesbittir. Şu atasözleri ve deyimlerden bu durum gözlenebilir:

“Kızı ver, köprü kes”.

“İç güveysi iç ağrısı”.

“İç güveysinden hallice”.

“Baba ocağı”.

II. AİLE ÜYELERİ VE ARALARINDAKİ ETKİLEŞİM

A. Aile Üyeleri:

Türk atasözleri ve deyimlerinde anne, baba, kız ve erkek çocuklar üzerinde ayrı ayrı durulmaktadır. Ailede en büyük rol kadına verilir, kadın ön plana çıkmaktadır. Çünkü, evi yuva haline getiren, aileyi bir­birine bağlayan kadındır.

“Evi ev eden avrat (kadın), yurdu şen eden devlet”.

“Kadın erkeğin eşi, evin güneşidir”.

“Kadının düzdüğü evi Tanrı yıkmaz, kadının bozduğu evi Tanrı yapmaz.”

“Kadın var ev yapar, kadın var ev yıkar”.

“Kadınsız ev olmaz”.

“Dişi kuş yapar yuvayı, içini, dışını sıvayı sıvayı”.

Buna karşılık bazı atasözlerinde kadının statüsünün düşük olduğu vurgulanmaktadır:

“Kadını sırdaş eden esrara tellal aramaz”.

“Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz”.

“Kadının saçı uzun olur, aklı kısa”.

“Kadın şerri şeytanın şerrine eşittir”.

“Kadının bir aklı, erkeğin dokuz aklı vardır”.

“Avrattan vefa, zehirden şifa”.

1971-1981 yılları arasında yapılan Türkiye’de aile içi etkileşimi esas alan birtakım araştırmaların ortak bulgusu da erkeğe kıyasla kadının aile içi düşük statüsü üzerinde odaklaşmaktadır. Kadın-erkek statü fark­lılaşması özellikle karar verme süreçlerinde; tüketimde ve genellikle mad­dî imkânlarda; çevre ile ilişkilerde ve hareket özgürlüğünde kendini göstermektedir. Bulgular kadının eve bağlı, bağımlı konumunu yansıtmaktadır. (Kâğıtçıbaşı 1984: 131-132) Yine “Erkek getirmeyi, kadın yet­tirmeyi bilmelidir”, “Anasız çocuk evde hordur; babasız çocuk çarşıda” atasözleri kadın ile erkek arasındaki işbölümüne işaret eder; kadının yeri evidir, erkeğin görevi dışarıdadır.

Kadının en önemli statüsü anneliğidir. Daha sonra işleneceği üzere ailenin önemli sosyal fonksiyonlarından biri üyelerine birincil grup tatmini sağlamasıdır. Bunun da büyük kısmını annelik rolü ile kadın yeri­ne getirmektedir;

“Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar”.

“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz”.

“Ana evlâdından geçmez”.

“Analı kuzu kınalı kuzu”.

“Anadan doğmayan kardeş sayılmaz”.

“Anadan olur dana, hamurdan olur maya”.

Türk atasözlerinde ve deyimlerinde silenin ikinci önemli öğesi babadır:

“Baba ocağı”.

“Baba nasihatı tutmayan pişman olur”.

“Baba oğlunun fenalığını istemez”.

Türk atasözleri ve deyimlerinde çocuk da aile içinde önemli ve ge­rekli bir öğe olarak işlenmiştir. Çocuk evde aileyi tamamlar, özellikle kırsal kesimde küçükken aileye maddî katkı sağlar, büyüyünce de yaşlılık gü­vencesidir, aynı zamanda statü kaynağıdır.

“Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar”.

“Çocuksuz kadın meyvesiz ağaç gibidir”.

“Çocuk evin meyvesidir”.

“Oğlanı kızı olmayan avrattan, eski hasır yeydir”.

“Evlâdı olmayanda merhamet olmaz”.

Çocuk sahibi olmayı teşvik eden bu atasözleri ailenin insan neslinin üretilmesi ve devamındaki fonksiyonunu da getirir. Böylece hem ailenin ya da soyun hem de toplumun devamlılığı sağlanmış olur.

Geleneksel Türk kültüründe çok çocuk statü ve güven kaynağıdır, fakat, Türk atasözleri ve deyimlerinde genellikle çocuk büyütmenin zorluklarına işaret edilir:

“Çok çocuk anayı şaşkın, babayı düşkün eder”.

“Evlâdın varsa başında derdin var”.

“Çocuk büyütmek taş kemirmek”.

“Çocuk isteyen belâsını da istemek gerek”.

“Evlâdın varsa bin derdin var, evlâdın yoksa bir derdin var”.

“Evlâdın var mı derdin var”.

Merter’e göre “Türkiye’de doğurganlık oranları diğer Avrupa ülke­lerine göre yüksek olmasına rağmen, Türkiye’nin sanayileşmesi, modern­leşmesi, eğitim düzeyinin yükselmesi, kentleşme hızının artması ve kadının tarım dışı işgücüne katılması ile paralel olarak azalmaktadır. “(Merter 1990: 58)”

Çocuklar içinde de kız çocuğun değeri düşüktür, çünkü ele gidecek­tir. Erkek çocuğun değeri yüksektir, çünkü ondan beklentiler çoktur; hem baba adını, soyunu ve ocağını sürdürecek, hem de anne babaya sta­tü kazandıracaktır. Kâğıtçıbaşı’na göre, erkek çocuğuna verilen değer köylerden kentlere ve büyük kentlere doğru gidildikçe değişmektedir. Büyük kentlerde kız erkek ayırımı yapılmadan çocuğun aile bağlarını güçlendirici fonksiyonu köylere göre daha çok vurgulanmaktadır. “(Kâ­ğıtçıbaşı 1969: 110)” Şu atasözlerinde kız ve erkek çocuğun değeri işlenmiştir:

“Kız yükü tuz yükü”:

“Kız doğuran tez kocar”.

“Kız evde olsa da elden sayılır”.

“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün”.

“Oğlanı her karı doğurmaz, er karı doğurur”.

“Oğlandır oktur, her evde yoktur”.

Torunda bile “Oğlanınki oğul balı, kızınki bahçe gülü” olarak nite­lendirilir.

B. Aile Üyeleri Arasındaki Etkileşim

Aile üyeleri birbirlerine karşılıksız sevgi bağı ile bağlıdırlar. Aile için­de birincil ilişkiler, yani, sıcak, samimî, yüzyüze, duygusal yönü ağır... İlişkiler yaşanır. Birincil ilişkiler her yaştaki insanın kendini güvende hissetmesi, diğer insanlarla normal ve sağlıklı etkileşime girebilmesi için çok gerekli ve önemlidir. Anne baba çocuklara sıcak bir ortam sağlar. Çocuklar da belli yaşa geldiklerinde anne babaya yardımcı olurlar. Ay­rıca çocuk küçükken anne baba nasıl onun için güvence kaynağı ise, an­ne babanın yaşlılığında da çocuklar güvence olabilirler. Dolayısıyla sile üyelerine birincil grup tatminleri sağlayarak, toplumsal birlik, dayanış­ma ve bütünleşmede fonksiyonel rol oynamış olur Ailenin bu önemli fonk­siyonu şu atasözlerinde dile getirilmektedir:

“İnsana ata ana gibi yâr olmaz”.

“Bağdat gibi şehir olmaz, kardeş gibi yâr olmaz; ana baba hiçbir yerde bulunmaz”.

Aile üyeleri arasındaki etkileşimi dört başlık altında incelemek müm­kündür:

1. Eşler Arası Etkileşim:

Aile kurulduktan sonra eşler arası etkileşim hem kadın hem de er­kek için birinci planda gelir:

“Bir adamın karısı onun yarısıdır”.

“Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş”.

“Kardeşten karın yakın”.

“Otuz oğlun olacağına bir oturak kocan olsun”.

“Baba/oğul ekmeği zindan ekmeği, koca ekmeği meydan ekmeği”.

Eşlerarası ilişkide “eşitlik”ten çok “otorite” ilişkisi dikkati çeker. “Erkeksiz ev, yelkensiz gemiye benzer” atasözü gereği erkek evin reisi­dir. Kadın elinin hamuru ile erkek işine karışmamalıdır. Hele evde ka­dının otorite kurması hiç tasvip edilmez.

“Kadının hükmettiği evde mutluluk olmaz”.

“Bir evde iki horoz olunca sabah güç olur”.

“Kocana göre bağla başını, harcına göre pişir aşını”.

Aile düzeninin sürmesi için eşlerin rollerini gereği gibi oynamaları tavsiye edilir:

“Kadını yeşil yaprak eden de kocası, kara toprak eden de kocası”.

“İyi kadının kocası cüppesinden bellidir”.

“Erkeğin rızkı kadının ruhsatına bağlı”.

“Avradı bed olanın sakalı tez ağarır”.

2. Anne-Baba-Çocuk Etkileşimi:

Çocuk dünyaya geldikten sonra ilk tecrübelerini aile içinde edinir. Kişinin daha sonraki yaşantıları ve çevresi ile ilişkileri aile içi ilişkiler­den büyük ölçüde etkilenir. Aile bütün dünyada en önemli bir birincil gruptur. Aile üyeleri arasındaki sevgi ve samimiyet “biz duygusu”nu ge­liştirir ve bu duygu ana babalardan çocuklara tutum ve alışkanlıkların geçmesini teşvik eder. Ailenin sosyalleştirme fonksiyonu şu atasözlerin­de dile getirilmektedir:

“Sen seversen oğlunu, o da sever oğlunu”.

“Soydur çeker, huydur geçer”.

“Meyve ağacından uzak düşmez”.

“Armut dalının dibine düşer”.

“Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur”

“Çocuğuna iyi-kötü huy anadan gelir”.

Aile sosyalleştirme süreci içinde çocuğa statü kazandırır. Çocuk ai­leye girdiği andan itibaren yaş, cinsiyet, doğum sırası gibi bir seri statü­lere sahip olur. Diğer bazı statülerin kazanılması da sile üyeliğine bağlı olarak gerçekleşir. Meselâ, Ankaralı olmak, orta tabaka mensubu olmak gibi. Ailenin sağladığı statü toplamı çocuğun daha sonra kazanacağı sta­tülere de zemin hazırlar. Yine sile verdiği değerler ve yaptığı telkinlerle eş, meslek, arkadaş gibi seçimlerinde çocuğa statü yönlendirmesi de yapar:

“Ata dostu oğula mirastır”.

“Babası ekşi elma yer, oğlunun dişi kamaşır”.

“Dedesi koruk yemiş, oğlunun dişi kamaşmış”.

Buna karşılık çocuğun sosyalleşmesinde ve statü kazanmasında şah­siyetin gelişmesinde ailenin yeterli olmadığı, diğer kişi ve gruplara da ihtiyaç duyulduğu bazı atasözleriyle dile getirilmektedir. Böylece Türk atasözleri ve deyimlerinde hem anne babanın statü kazandırıcı fonksi­yonları hatırlatılarak aile kurumu fonksiyonel hale getirilir, hem de bu­nun yeterli olmadığı gösterilerek fert ve toplum hayatında diğer kişi ve gruplararası etkileşime de yer verilir; böylelikle dolaylı yoldan da olsa sosyal etkileşim ve dayanışmanın önemi de vurgulanır.

“Ana baba ile iftihar olmaz”.

“Ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek”.

“Atalar çıkarayım der tahta, döner dolaşır gelir bahta”.

“Babadan mal kalır, kemal kalmaz”.

Atasözlerinde silenin statü kazandırma fonksiyonu da çift yönlü olarak işlemektedir. Anne baba çocuklara doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak statü kazandırdığı gibi, çocuklar da hem küçükken hem de büyü­dükleri zaman anne babaya statü kazandırabilirler. “İyi evlât anayı babayı vezir eder, kötü evlât rezil eder”, “Doğan anası olma, doğuran anası ol” atasözleri bu gerçeği dile getirmektedir.

Türk toplumunda erkek çocuğun değeri daha büyük olduğundan er­kek çocuk doğuran anne de, erkek çocuğa sahip olan baba da daha yük­sek bir statü kazanmış olurlar: “Oğlanı her karı doğurmaz, er karı doğurur” atasözü bu gerçeği dile getirmektedir.

Zaten realitede olduğu gibi Türk atasözleri ve deyimlerinde de an­nelik başlı başına bir statü kaynağıdır: “Çocuksuz kadın meyvesiz ağaç gibidir”.

Çocuk sosyalleşme sürecinde cinsiyet rollerini aile içinde öğrenir. Cin­siyet rolleri çocuğun kişiliğinin gelişmesinde, diğer insanlarla ilişkileri­nin düzenli ve uyumlu olmasında ve topluma uyumlu bir kişi olarak katılmasında, aile içi uyumun sağlanmasında önemli rol oynar. Bu öğ­renme sürecinde kız çocuk anne ile, erkek çocuk baba ile özdeşim ku­rar. Aşağıdaki atasözleri ailenin bu fonksiyonunu açıklar niteliktedir:

“Oğlan babaya kız anaya çeker”.

“Kenarına bak bezini al, anasına bak kazını al”.

“Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biç­meyi”.

Türk atasözleri ve deyimlerinde ebeveyn-çocuk ilişkilerinde otorite­-itaat ilişkisi dikkati çeker. Çocuklar anne babaya hürmet etmeli, saygılı davranmalıdırlar.

“Oğula devlet gerek ise, anaya ataya hürmet eyleye”.

“Ana ata önünden geçmek hata”.

“Ana baba duasını almış”.

“Ana baba bedduasını alan onmaz”.

“Ata yolu doğru yoldur”.

“Atanın önünden geçeni Allah sevmez”.

Anne baba çocuk ilişkilerinde çocuk ve ebeveynlerin birbirlerine kar­şılıklı görevleri vardır, fakat ebeveyn daha vericidir. Çocuklar özellikle evlendikten sonra kendi ailelerini (eşlerini ve çocuklarını) ön plana al­makta, anne-babalarına gereken ilgi ve yardımı gösterememektedirler.

“Baba borcu evlâda düşer”.

“Baba himmet, oğul hizmet”.

“Doğurdum oğlum oldu, evlendi komşum oldu”.

“Bir baba dokuz oğlu besler, dokuz oğul bir babayı besleyemez”.

“Babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş”.

Çocuk için genelde annenin varlığı ve rolü daha önemlidir:

“Yüz koyunlu atam kalmaktan, bir yüksüklü anam kalmak yeydir”.

“Baba öksüzü öksüz değil, ana öksüzü öksüz”.

“Ana analık olursa, baba da babalık olur”.

Aile içi ilişkilerde karşılıklı sevgi ve saygıdan, işbölümünden doğan işbirliği ve dayanışma istenir:

“Oğlun güder, karın sağarsa koyun olur”,

“Anasını babasını dinlemeyen evlât, kocasını saymayan avrat, üven­dere ile yürüyen atı kapında tutma hiç, durma sat”.

“Buyurmadan tutan evlât, çağırmadan kalkan avrat, orada olur devlet”.

3.Kardeşlerarası Etkileşim:

Türk atasözleri ve deyimlerinde çok çocuk da tek çocuk da istenmez. Aileyi bir sosyal sistem olarak aldığımızda anne, baba, çocuk yanında kardeş de ikinci bir çocuk olarak bu sistemi tamamlayan bir alt sistemdir.

“İnsana kardeş gibi yâr, Irak gibi diyar olmaz”.

“Kardeşi olmayan garip olur”.

“Kardeşçe taksim” deyiminden kardeşlik ilişkisinin paylaşma, eşit­lik duygularını kazandırdığını, “Kardeşin büyüğü peder, küçüğü evlât yerine geçer” atasözünden de kardeşliğin aile içi dayanışmayı da sağla­yan bir ilişki olduğunu anlıyoruz. “Anadan doğmayan kardeş sayılmaz”

atasözü de kardeşlik duygularının ve rollerinin verilmesinde annenin ro­lünü vurgular, oysa soy bağı olarak kardeşlik babadan geçmektedir.

Bazı atasözlerinde kardeşlerarası ilişki rekabet ya da düşmanlık iliş­kisi olarak verilir Tabiî atasözleri ve deyimler halkın belli yer ve zamanda belli bir durumu ifade etmek için söyledikleri sözler olduklarından, söy­lendikleri bağlamda değerlendirildiklerinde anlam kazanırlar.

“Allah kardeşi kardeş, keselerini ayrı yaratmış”.

“Kardeş kardeşin ne öldüğünü, ne onduğunu ister”.

“Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış”.

“Dost kazan, anan düşman doğurur”.

4. Akrabalık:

 “Et tırnaktan ayrılmaz”, “Akrabaya taş atan onmaz” gibi atasözleri akrabaların öneminden bahsetmekte ise de genellikle Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan akrabalık ilişkileri realitede olduğu kadar da sıcak ve samimi değildir:

“Hısım hısımın ne öldüğünü ister, ne unduğunu”.

“Akraba idik akrep olduk biz bize, ayrı düştük bakmaz olduk yüz yüze”.

“Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğin”.

Aile ve ev içinde olduğu gibi akrabalar arasında da ilişkiyi kadın be­lirler. Bu sebeple kadın tarafı ya da annenin akrabalarına daha yakın davranılır:

“Hanım hısmı gelince oklovalar tıkır tıkır, beyin hısmı gelince diş­ler takır takır”.

“Oğlan anası kapı arkası, kız anası minder kabası”.

“Karı hısmı alay bağlar, erkek hısmı sinek avlar”.

Gelin-kaynana ilişkisi Türk atasözleri ve deyimlerinde de bir kalıba oturmuştur. Gelin ile kaynana arasında daima soğuk ve gergin bir ilişki yansır:

“Gelin çiçek, her dediği gerçek; kaynana yılan, her dediği yalan”.

“Gelinin dini yok, kaynananın imanı”.

“Kaynana dırıltısı”.

“Kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse gelinin başını yarar”.

Eltiler ve gelin-görümce arasındaki ilişkiler de soğuk ve gergindir:

“Elti eltiden kaçar, görümceler bayrak açar”.

“Ortak/Kuma gemisi yürümüş, elti gemisi yürümemiş”.

“Görümce, yüzünü görmeyim ölünce”.

Anne babanın birinci dereceden kardeşleri çocukların bakımında ve yetiştirilmesinde büyük rol oynar:

“Oğlan dayıya kız halaya çeker”.

“Teyze ana yarısıdır”.

“Amca baba yarısıdır”.

“Gayret dayıya düştü”.

SONUÇ olarak bütün bu açıklamalardan sonra Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan sile modelini şöyle tesbit edebiliriz: Aile an­ne baba ve çocuklardan meydana geliyor Kadının kadın olarak statüsü düşük, fakat ailenin devamında, aile üyelerinin etkileşiminde, kısacası aile içindeki rolü çok önemli, annelik rolü ile ön plana çıkıyor. Erkek evde reis rolündedir, eşi ve çocukları üzerinde otorite sahibidir. Fakat Gökalp’ın da belirttiği gibi, erkeğin evdeki otoritesi ataerkil aile düze­ninde olduğu gibi sınırsız değil, velâyete dayalı sınırlı bir otoritedir. Ai­lede çocuğun değeri yüksektir Ancak atasözleri ve deyimler baba soyuna ve baba otoritesine dayalı, bir aile düzenini, henüz kentleşme ve modern­leşme düzeyinin yükselmediği, kadının eğitim düzeyinin düşük olduğu ve çalışa hayatına katılmadığı bir toplumsal yapıyı yansıttıklarından ai­lede kız çocuğun değeri erkek çocuğa göre düşüktür. Akrabalar arasın­daki ilişkiler de fazla sıkı ve yoğun değildir Gökalp’ın tanımladığı “Pederî aile” tipi (Gökalp 1976: 155-156) ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de özellikle 1960’lı yıllardan itibaren sanayileşme ve kent­leşme hızının yükselmesi, iç ve dış göçlerin artması, doğum kontrolü uy­gulamasının yaygınlaşması, özellikle büyük şehirlerde kadının eğitim düzeyinin yükselmesi ve iş alanına atılması ile kadının ve kız çocuğun statüsünde yükselme gibi değişiklikler dışında Türk atasözleri ve deyim­lerinde ortaya çıkan sile ve akrabalık anlayışı hemen hemen günümüz­deki sile anlayışını da yansıtmaktadır.

Bu haliyle Türk ailesi Türk toplumunda nesillerin ve toplumun/kül­türün devamlılığını sağlayan, birincil ilişkilerle üyelerini tatmin eden, sosyalleştirme süreci ile topluma yeni üye sağlayan, üyelerine statü ak­taran ve rol modelleri sunan, bütün bu fonksiyonları ile de sosyal kont­rol ve sosyo-kültürel bütünleşmede önemli rolü olan temel bir sosyal kurumdur.

KAYNAKÇA

 ARSOY, Ömer Asım, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Cilt: I-II, 3. b., Ankara: Türk Dil Kurumu Yay., 1981.

BAŞARAN, Fatma, “Ailede Cinsiyet Rollerine İlişkin Tutum Değişmeleri” . Türkiye’de Ailenin Değişimi, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yay., 1984, ss. 145-160.

DPT, Türk Aile Yapısı, VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı Ö.İ.K Raporu, Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilâtı Yay., 1989.

GÖRALP, Ziya, Türkçülüğün Esasları, (Haz: Mehmet Raplan), İstanbul: Kültür Bakanlığı Yay., 1976.

KÂĞITÇIBAŞI, Çiğdem, “Aile İçi Etkileşim ve İlişkiler: Bir Aile Değişme Modeli Önerisi” Türkiye’de Ailenin Değişimi, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği Yay., 1984, ss. 131-143.

KÂĞITÇIBAŞI, Çiğdem, İnsan Aile ve Kültür, İstanbul: Remzi Kitabevi Yay., 1990.

MERTER, Feridun, 1950-1958 Yılları Arasında Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler, Ankara: T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1990.,

TÜLBENTÇİ, Feridun Fazıl, Türk Atasözleri ve Deyimleri, İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevi, 1963.

YURTBAŞI, Metin, A Dictionary of Turkish Proverbs, Ankara: Turkish Daily News, 1993.

 

* Doç.Dr.Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Beytepe-Ankara

 

Türk Kültürü Kongresi Bildirileri Cilt II

e-kaynak:

http://www.akmb.gov.tr/ata/metinler/sempozyum/3.turkkulturuCII-23.htm