ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ 

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

SAĞ VE SOL KAVRAMLARINA İLİŞKİN BİR ARAŞTIRMA DENEMESİ

Yrd.Doç.Dr. Muna Yüceol ÖZEZEN
Çukurova Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

 

1. Berke Vardar, “Sözcükler, kavram alanlarını kaplayan dilsel alanlar oluşturur; bir dünya görüşünü dile getirirler." demektedir (1988, 139). Bu dünya görüşü, yüzeysel bir bakışla bir toplumun kültürü demektir. “Kültürlenme sürecinde, normal bir gelişim gösteren her birey kendi kültüründeki kavramları günlük etkileşimi içinde kazanmaktadır.” (Coşkun: 1999, 17). Ancak bu kavramların yüklendikleri bilgiler, her zaman bilimsel olmamakta, kimi zaman ve hatta çoğu zaman dinsel ve/veya mitsel olmaktadır. İşte dinsel ve mitsel bilgilerle yüklü sağsol kavramları da yön anlamı taşımak bir yana, belirli yaşam biçimleri ve dünya görüşü bildirir. Pek çok inanç sisteminde belirleyici olan bu iki kavram, bu yüzden, yalnız anlambilimin değil insanbilimin, toplumbilimin, halkbilimin, siyasetbilimin ve hatta ekonominin de ilgi alanlarına girmektedir. Biz bu çalışmayla, bu iki kavrama anlambilim çerçevesinden bakıyoruz. Ancak her gösterge, kavramsal değerini toplumsal yaşam biçimlerinden aldığı için, çalışmamızın insanbilimsel, toplumbilimsel ve halkbilimsel bir yanı da bulunmaktadır. Ayrıca çalışmamızı, küçük saptamalara ve kaynaklardaki tanıklara dayanan betimleyici bir araştırma denemesi olarak sınırladık. Bu sınırlandırmada Lévi- Strauss’un belirlediği iki ilke etkili oldu: 1- Herhangi bir insan topluluğunun çevresinin kendine özgü ögeleri ve bu insan topluluğunun kendi tarihsel özelliğine ve yerleşiminin sayısız ögesi arasında şu ya da bu ögeye verdiği anlam önceden kestirilemez. 2- Farklı kültürlerin hayvanları, bitkileri, göksel cisimleri ya da başka doğal fenomenleri hangi ilkelere göre seçip anlamlandırdığını ve sınırlı bir ögeler bütününden nasıl bir sistem oluşturduğunu bize yalnızca gözlem öğretebilir (1993, 123). Biz insan topluluklarını bir toplumbilimci gibi gözlemleyebilme şansını elde edemediğimiz için, göstergelerle ilgili olarak daha çok sözlüksel verilerden hareket ettik. Bu ise kavramları ve bunların yüklendikleri anlamları belirlemeye yönelik bir araştırma için asla yeterli değildir.

            Belirttiğimiz gibi çalışmamızda, sağ ve sol kavramlarının kavram alanlarını araştırırken, sözlüksel alanlarını da belirlemeye çalıştık. Bunun sonucunda, sağ kavramı ve buna “komşu kavramlar”la (Vardar: 1988, 139) sol kavramı ve buna komşu kavramların karşıt anlamlar içerdiğini saptadık. Bu saptama ise bizi, bu anlamlamaların hangi kaynağa veya kaynaklara dayandığı, bütün toplumlarda ve kültürlerde bulunup bulunmadığı ve bu anlamlamalarla ilgili nedensel açıklamalar yapılıp yapılamayacağı gibi sorunsallara itti. Çalışmamız bu sorunsallar çerçevesinde gelişmiştir. 

            2. Lévi- Strauss, toplumsal mantığın özünde “ikicil” bir mantığın geçerli olduğunu düşünmektedir. Bu varsayıma göre zihin karşıt terim çiftlerini oluşturur (1993, 184). Sağ ve sol kavramları arasında da karşıtlık ilişkisi vardır ve bu iki karşıt kavram da insanlık tarihi boyunca görülegelinen, doğayı ve evreni  ikicil bir yöntemle açıklamaya ve anlamaya çalışmanın bir sonucudur: yer- gök, tanrı- insan, cennet- cehennem, iyilik- kötülük, madde- ruh, gerçek- görünüş gibi. Ancak gerçekte, sağ ve sol kavramlarının içerdiği anlamlar, özsel bir içeriğe sahip değildir. Diğer bir deyişle, sağ ve sol, doğal değil zihinsel bir gerçekliktir ve insanın öznel bakışının ötesinde, evrenin sağı ve solu yoktur. Bu yüzden, yönlere değgin bilimsel açılımlar yakalanırken sağ ve sol kavramları yerine “saat yönünde” veya “saat yönünün tersinde” benzeri anlatımlar tercih edilir. 

            2.1 Sağ ve sol sözcüklerinin yüklendikleri bu karşıt kavramsal değerler, herhangi bir topluma mal edilebilir mi?

            Çeşitli toplumlarda ve doğal olarak çeşitli dillerde sağ ve sol sözcüklerinin içerdikleri anlamlar incelendiğinde varılan sonuçlar, bu anlam değerlerinin herhangi bir topluma mal edilemeyeceğini kanıtlamaktadır. Sağ ve sol kavramları, yalnız Türklerin veya doğu toplumlarının değil pek çok toplumun, bu arada -mahkeme salonlarında sanıkların doğruyu söylemelerini sağlamak üzere sol ellerinin kutsal kitaba koydurulup sağ ellerinin havaya kaldırılması biçimindeki yeminde olduğu gibi- batı toplumlarının inanç sistemlerinin de anahtarı durumundadır. Ancak bu kavramların, Türk kültürüne batı toplumlarından girdiği düşüncesinde olanlar da vardır. Cemil Meriç, bununla ilgili olarak, “Bu Ülke” adlı deneme kitabında şöyle diyor. “(...) Mukaddeslerin rengine bürünen bir bukalemun kelime; semâvî kitapların şeytanı. Ve en tehlikelileri, toprağımızda doğmayanlar. Sol’la sağ bu karanlık kafilenin öncülerinden ikisi. Sol, lâtincede meş’um, eski almancada eğri demek... Cehenneme inen merdiven hep sola bükülür. Sağ kibar ve imtiyazlı; Rabbin sevgili kulları sağında oturacaklar, diyor Tevrat.” (1976, 11). “Sol- sağ. Çılgın sevilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Hristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne?” (age., 13). Ancak, bu iki kavram, az-çok benzer anlamlamalarla yalnız batı toplumlarında değil doğu toplumlarında da bulunmaktadır. Günlük yaşamda, bunu doğrulayan çeşitli uygulamaları gözlemlemek veya çeşitli inanmalarla karşılaşmak olasıdır. Tarık Buğra’nın Küçük Ağa adlı romanı okunurken şöyle bir cümleyle karşılaşılır örneğin: “Hangi hesaplar, hangi çıkarlar –örümcekler gibi- ağlarını örmeye çalışacak, hangi dürüstlükler, hangi iyi niyetler ve sağ düşünceler bu ağlardan kurtulabilecek, hangileri bu ağlara takılıp kalacak, can vereceklerdi?” (1997, 409). Alfred Hitchcock’un “The Man Who Knew Too Much (1934, ikinci çevirim 1955 Tehlikeli Adam / Çok Şey Bilen Adam) (Ana Britannica: 1987, 122) adlı filminde, olayların bir bölümü  Fas’ta geçiyor: Fas’a tatil için gelen iki Amerikalı bir restorana girerler. Restoranda Fas’a özgü yer sofraları vardır ve iki Amerikalı yemek sırasında yalnızca sağ ellerini kullanmaları yönünde uyarılırlar. Amerikalılardan biri “Bu dini bir zorunluluk mudur?” diye sorar. Ona verilen yanıt, “Ondan öte toplumsal bir kural.” biçimindedir. Günlük yaşamda buna benzer sayısız uygulama veya inanma gözlemlenebilir. Yine, batıl inançları konu alan herhangi bir çalışmada sağ- sol ayrımına ve bunlara yüklenen anlamlara ilişkin sayısız önermeyle karşılaşmak olasıdır. İşte bunlardan birkaç örnek:  

            “Salı günü dışında herhangi bir gün solak birine rastlamak uğursuzluk getirir. En eski inançlardan bazıları insan eliyle ilgilidir. Solaklığın kaynağı, solak iskandinav tanrısı Tiw’e dayanır. İngilizcede Salı anlamına gelen ‘Tuesday’ sözcüğü ‘Tiw’s day’den (Tiw’in günü) kaynaklanmaktadır. Günümüzde bile dünyamızın belirli yörelerinde, ‘sol’ kötü çağrışımlar yaratmaktadır. İki bin yıl önce, putperestlik döneminde, sol yanda uçan kuşların uğursuzluk getirdiğine inanılırdı.” (Lorie: 1997, 74). “Sabahleyin yataktan kalkmak, geceleyin uyumak için yatağa girmekten çok daha önemlidir. Sözgelimi, giyinirken hiçbir giyim eşyanızı yere düşürmemeniz gerekir. Sağ taraftan kalkmak ise ‘günün selâmeti’ açısından ilk koşuldur. Solun uğursuz sayıldığını daha önceki bölümlerde belirtmiştik. Özellikle balıkçılar, sağ sol ayrımına çok dikkat ederlerdi. On dokuzuncu yüzyıla aklı başında hiçbir balıkçı, teknesine soldan binmezdi, bunun uğursuzluk getireceğine inanılırdı. (...)” (age., 122). Görüldüğü gibi genel olarak toplumlarda sağ-sola yüklenen anlamlar mitsel ve dinsel kaynaklıdır. Bütün tek tanrılı dinlerin aynı topraklarda doğup aynı topraklardan yayıldığı düşünülürse, özellikle bu toplumların dinsel inançlarında ortaya çıkan bu benzerlikleri de yadırgamamak gerekir. 

            Yine günümüzle ilgili olarak, kaynağının mitsel ve / veya dinsel olup olmadığına bakmadan derlediğimiz bazı halk inanmalarını ve uygulamalarını şöylece örnekleyebiliriz. Kuşkusuz, kimi genel, kimi ise yerel bir özellik gösteren bu inanmalar ve uygulamalar, günlük yaşamı düzenlemede önemli belirleyicidir (Kaynak kişilerle ilgili olarak verilen bilgilerde, “adı- soyadı, yaşı, doğum yeri, öğrenim durumu, mesleği, derleme yeri” sırası izlenmiştir):  

            Un, bulgur çuvallarından sağ elle alınırsa bu çuvallarda bereket eksilmez (Fatma SÜZER, 50, Osmaniye, lise, memur, Adana).

            Solak çocuklara sağ ellerini kullanmaları öğretilmelidir. Çünkü sol elle yapılan işler uğursuzluk getirir. Örneğin sol elle yenilen yemek haram olur (Perihan ÇIBLAK, 56, Koçarlı / Aydın, ilkokul, ev hanımı, Söke / Aydın).

            Sağ elinin üzerine yatarsan güzel rüya görürsün (Leyla SERT, 21, Batman, Adana).

            Sağ elin kaşınıyorsa, para gelecek; sol elin kaşınıyorsa para gidecek demektir ( Fatma EKİNCİ, 21, Ceyhan, üniversite öğrencisi, Adana ).

            Sol elin kaşınıyorsa hakkında dedikodu yapılıyor, demektir (Fatma EKİNCİ, 21, Ceyhan, üniversite öğrencisi, Adana).

            Sağ omuzda iyi amelleri yazan iyilik melekleri; sol omuzda kötü amelleri yazan kötülük melekleri bulunur (Azime Tokmak, 41, ev hanımı, Adana).

            İngiltere’de, sağ el kullanılarak, sol omuzun üzerinden tuz atılırsa, sol omuz üzerinde oturan şeytanın kör edildiğine inanılır. Böylece sağ omuzda bulunan meleğin, sürekli olarak orada oturacağı düşünülür (Gary William PERCİVAL, 29, Dancester / İngiltere, üniversite, öğretmen, Adana).

            Yatarken yatağa sağa dönük olarak uzanılmalıdır, aksi halde kabus görülebilir (Fatima RAMADAN, 31, Hama / Suriye, üniversite, ev hanımı, Adana).

            Kız istenecek, sınava girilecek, iş aranacak vb bir mekâna girerken sağ adım kullanılırsa hayırlı sonuçlar alınır (Zeynep ŞİMŞEK, 48, İmranlı / Sivas, okuma- yazması yok, ev hanımı, Adana).

            Sağ, Allah’ın; sol şeytanın yönüdür (Nadejda Kirli, 25, Çadır / Moldova, öğretmen, Adana)

            Sol tarafa bakılarak konuşulursa yalan söylendiği anlaşılır (Hüseyin Yağmur, 25, Nevşehir, öğretmen, Adana).

            İnsanın başına iyi bir şey geldiği zaman, bu kişi sağ elini bir başkasının başına koyarsa iyilik ona da bulaşır (Pervane Gaffarova, 28, Azerbaycan, öğrenci, Adana).

            Şu iki uygulamada ise genel olarak doğu toplumlarına özgü başka bir toplum bilimsel gerçeklikle (erkek çocuğun kız çocuğa görece tercihiyle) bağlantı söz konusudur:

            Annesi hamile olan ve henüz yön kavramı gelişmemiş çocuklardan, doğum sırasında veya doğuma yakın bir zamanda tek ayaklarını kaldırmaları istenir. Çocuk eğer sağ ayağını kaldırırsa erkek, sol ayağını kaldırırsa kız çocuk olacağına işarettir (Yeter TORUN, 25, Ceyhan, üniversite, öğretim elemanı, Adana).

            Hamile kalmak isteyen kadınlar kocalarının sağına yatarlarsa erkek, soluna yatarlarsa kız çocukları olurmuş (Jülide SAKIZCI, 24, Osmaniye).

            Yemek sağ elle yenilmelidir (genel)

            Nişanlı çiftler, nişanlılık süresince alyanslarını sağ yüzük parmağına, düğün sonrasında ise sol yüzük parmağına takarlar (evlilikle masumiyetin bozulduğu düşüncesine koşut olarak) (genel).

            Tuvalette temizlik sol elle yapılır (genel).

            Tuvalete sol ayakla girilir, tuvaletten sağ ayakla çıkılır (Sevim ÖRTLEK, 21, Kadirli, üniversite öğrencisi Adana).

            İki kişi bir kapıdan geçerken, geçiş önceliği sağdakine verilir (Türkân TAN, 63, Malatya, okuma- yazması yok, ev hanımı, Malatya).

            Kıyafetler giyilirken ilk önce sağ el koldan geçirilir (Meltem EŞİT, 21, Mardin, üniversite öğrencisi, Adana).   

            Eski zamanlarda rahibe okullarında okuyan solak çocukların sol ellerine vurularak sağ elleriyle yazmaları istenirdi (Pasquale Steduto, Bari / İtalya. Aktaran Özlem Çetinkökü, 30, mühendis, Adana).

            Gelin, gelin geldiği eve sağ adımıyla girer. Bu arada eşikteki su dolu bir kabı, sağ eliyle sağ omuzundan aşırarak gerideki herhangi birine verir (Zeynep ŞİMŞEK, 48, İmranlı / Sivas, okuma yazması yok, ev hanımı, Adana). 

                Değişik kültürlerdeki sağ- sol ayrımını vermesi bakımından, Anadolu Ajansı’nın  14. 03. 1999 tarihinde geçtiği şu haber de ilgi çekici: “ (...)Tarihe yön veren bir çok insanın solak olmasına karşın, toplumlar tüm olumsuzlukları tarih boyunca "sola" bağlayarak, uğursuz saydılar. (...) Geçmişten bugüne sağ ve sol el kullanımı kültürden kültüre, geleneklere göre değişim gösteriyor. Her toplumda sağ elin kullanımı, ahlaki normlara, sosyal kodlara, büyü törenlerine uyarlanırken, solaklık daima uygunsuz görülüp tabu sayıldı ve uğursuz olarak kabul edildi. Arnavutluk'ta sol elin kullanımı cezalandırılırken, Endonezya'da solaklığı önlemek için çocukların sol kolu bağlanıyordu. Güney Afrika'da Bantu Kabilesi'nin üyeleri uğursuz olarak gördükleri sol eli kızgın kuma gömüyordu. Zulu Kabilesi'nde ise çocukların sol ellerini kullanmaları yasaktı. Arap ülkelerinde ve Hindular arasında sol el, geleneksel olarak "kirli" saylıyordu. Bu yüzden, kişisel temizlik için kullanılırken, yemek "temiz" sayılan sağ elle yeniyordu. Bazı kültürler de hırsızları cezalandırmak amacıyla "sol" elini kesiyordu. Fas'ta yerli halka göre, sağ gözün seğirmesi uzaktaki bir aile bireyinin eve dönüşü ve mutlu haber anlamı taşırken, sol gözün seğirmesi bir yakının ölümüne işaret ediyor. Yeni Zelanda Maorileri arasında ise uyurken sağ tarafın ürpermesi uğurlu sayılırken, sol tarafın ürpermesinin hastalık ve ölümü getireceğine inanılıyor. Kırsal alanlarda yaşayan Japon kadını için "sol" elini kullanmaksa boşanma sebebiydi. Benzer biçimde Nijer Irmağı çevresinde yaşayan çeşitli Afrika kabilelerinin kadın üyelerinin "sol" elle yemek pişirmeleri yasaktı. Dünyada kadınlara oranla daha fazla solak erkek olmasına karşın, toplumlarda kadına verilen önem "sağ" ve "sol" kavramlarına yansıdı. Birçok kültürde uğursuz kabul edilen "sol", ikinci sınıf sayılan kadınlarla özdeşleştirildi. Budizm'in "Ying-Yang" öğretisinde soldaki "ying"; kadını ve zayıf yönü, cinselliği temsil ederken, sağdaki "yang"; erkeğin ve gücün sembolü. İngilizce'de "sağ" anlamına gelen "right" sözcüğünün kökeni, Latince'de doğruluk, düzenli olma, adalet anlamına gelen "rectus" kelimesine dayanıyor. Türkçe'de de aksiliği üzerinde olan kişiler için "sol tarafından kalkmış" deyimi kullanılırken, akla uygun, yerinde karar verme yeteneği olanlar için "sağduyulu" deniliyor. Ayrıca, Türkiye'de sağ elle tokalaşma geleneği sürdürülürken, sağ ayakla adım atmanın uğuruna inanılıyor. (...)”            

            Genel olarak dünya dillerine bu açıdan bakıldığında ne tür bulgular elde edilir, Türkçede ve diğer bazı dillerde sağ ve sol kavramlarına yüklenen anlamlar nelerdir? Konuyla ilgili genel eğilimleri vermek bakımından –eldeki verinin yeterli olmadığının bilincinde olarak- bazı dillerdeki sağ- sol göstergelerinden ve bu göstergelerin gösterdiği anlamlardan örnekler sıralamak istiyoruz: 

            Türkçede s kavramının içerdiği anlamlar, diğer pek çok dille benzerlik göstermektedir. Bu kavram, diğer pek çok dilde olduğu gibi görece olumlu anlamlarla yüklüdür. Türçenin tarihsel ve çağdaş dönemleriyle ilgili tanıklar şöyle sıralanabilir: 

            Türkçenin tarihsel dönemleriyle ilgili olarak yapılmış bazı çalışmalarda: Atebetü’l- Hakayık’ta: Sağ sözcüğünün taşıdığı anlamlara benzer anlamlarla (Arat: 1992, 49) ve saġ (age., 51) ayrıca “iyileş-“ anlamında oŋal- ve oŋul-  (age., 60); Divanü Lügat-it Türk’te:  saγ “intelligence, cleverness; health, soundness”, saγun “doctor” (...) (Dankoff: 1985, 182); “right (hand), oŋa- “make right” (age., 41); sol “left (hand) (age., 165); Gerard Clauson’un An Etymological Dictionary of Pre- Thirteen- Century Turkish adlı çalışmasında “sağ” anlamında  (1972, 166),  sag (age., 803), “iyileş-, düzelt- vb.” anlamlarda on- (age, 168), oŋ- (age., 169), *oŋa- / oŋar- (age., 189), oŋul- / oŋal- (age., 185); “sol” anlamında  sol (ege., 824) ayrıca “sol elli” anlamındaki  solak  sözcüğü için de olası bir *sola- kökü (age., 826); Yeni Tarama Sözlüğü’nde: sağ (I) 1. Sağlam, sağlıklı. 2. Temiz, saf, halis. 3. Doğru, gerçek, sahih. (...), sağ işi sol olmak İşi tersine dönmek (...), sağ itmek [eylemek]  Sağaltmak, hastayı iyi etmek, sağ olmak İyileşmek, şifa bulmak (Dilçin: 1983, 176); sol Aksi, ters, çarpık. (...), sol işi sağ olmak İşi yoluna girmek, ters işi düzelmek (age., 189- 190); 

            Türkçenin çağdaş lehçelerinden biri olan Türkiye Türkçesi üzerine hazırlanmış en geniş kapsamlı çalışmada sağ sözcüğünün yön anlamı ve siyasal / ekonomik bir terim olan sağ, aynı girdi içinde ele alınmış, bu kavramın kazandığı diğer anlamlar yeni bir girdi içinde değerlendirilmiştir. Ancak bizce sağ kavramının ikinci girdiyle verilen anlamları da birinci girdiyle verilen anlamlar dolayısıyla ortaya çıkmıştır: sağ (I) 1. Vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı (...). 2. Bu taraftaki yön (...). 3. Ekonomi ve siyasette eskiden yana olan, gelenekçi (kimse, görüş) (...).sağ (II) 1. Sağlam, esen. 2. Katkısız. 3. Yaşamakta olan (...). (...) sağı solu olmamak olumlu mu olumsuz mu davranacağı bilinmeyen bir kişi olmak. (...). Türkçe Sözlük’te bu ikinci girdide verilen anlamlara yakın anlamlı kullanımlar olarak sağalmak, sağaltmak, sağbeğeni, sağduyu, sağgörü, sağistem, sağlam, sağlık, sağ ol, sağ para / çürük para, sağ salim vb (Türkçe Sözlük: 1998, 1882-1886); sol (I) 1. Kalbin bulunduğu tarafta olan, sağ karşıtı (...). 2. Bu taraftaki yön (...). 3. Bir parti içerisinde sosyalizme yakın görüşte olan grup (...) sol tarafından kalkmak 1) aksilik, huysuzluk, terslik edenler için kullanılır, 2) işleri ters gitmek, iyi gününde olmamak (...) (age., 2004- 2005).  

            Azericede sol, sağa yüklenen olumlu anlamlar dolayısıyla olumsuz anlamlar kazanmıştır: Sağ (1) 1- Canlı, diri, hayatta olan, 2- Sağlam, zedesi, kırığı olmayan (...), 3- mec. Saf, bütün, temiz; Sağ (2) 1- Vücutta kalbin bulunduğu tarafın zıt kısmında bulunan, solun zıt tarafı (...), 2- Siyasi ve sosyal hayatta muhafazakâr görüş. Sağ el  mec. En yakın kimse, yardımcı, sırdaş, sadık dost, arkadaş. Sağ eli(n) başıma (başımıza, başınıza, başına) Bir kimseye nasip olan, kısmet olan, iyi bir şeyi, mutluluğu kendisi ve başkaları için de arzu etmek anlamında bir ifade. Sağ közü kimi istemek  Çok sevmek, haddinden fazla sevmek (...) (Altaylı: 1994, 1008); Sol 1- Vücudun kalbin olduğu tarafı (...), 2- Siyasi olarak diğerlerine göre daha radikal olan. (...) (age., 1052).   

            Türkmencede: Sag I sağ, sağlam, iyi II sağ, sağ taraf.  Sagal-  iyileşmek, sağalmak, hastalıktan kurtulmak (Tekin: 1995, 551); Sol  sol, sol taraf (age., 582). 

            Gagauzcada: saa 1) Sağ, sağlıklı, sağlam. (...). 2)  Bütün, zedelenmemiş (...). 3) Hayatta (...). saa sağ taraf (Gaydarci ve diğerleri: 1991, 204); sol sol, solak solak, solakçı sol eliyle çalışan (age., 221). 

            Özbekçede birbirinden az-çok farklı anlamlarla hem sağ hem de ong göstergeleri kullanılmaktadır: ong I 1- gavdaning yurak ornaşgan tamaniga karama karşi tamanga caylaşgan (“gövdenin kalbin yer aldığı tarafa karşı gelen tarafı”) (...), 2- siyasiy va ijtimaiy hayatdaki ilgar akimga, progresga duşman, konservator (“siyasi ve toplumsal yaşamdaki ilerici akıma, gelişmeye düşman, tutucu”)(...); ong II amalda, hakikatda sadir boladigan vakea yaki hadisa, bar narsa, hakikat, real halat (“gerçekte olan vakıa veya hadise, var olan, gerçek, gerçek hal”) (Mağrufov: 1981, 506);  sağ kasali yok, sihhat, salamatliği yahşi, sağlam (“hastalığı olmayan, sağlığı yerinde olan, sağlam) (...) (age., 73). Özbekçede sol kavramını karşılamak üzere iki gösterge vardır: sol ve çap. Çap, daha çok “kalbin bulunduğu taraf” ve “insanlarla ilişkisi iyi olmayan, ters, zıt” anlamlarında kullanılırken (age., 355), sol, bu anlamlar yanında siyasetteki sağın karşıt anlamlısı olarak kullanılmaktadır (age., 96). 

            Kırgızcada: onğ 1. sağ; sağ el; sağ cenah (...) onğ közü tartat: onun talihi var, muvaffak oluyor; (...) 2. münasip, uygun, onğ- muvaffak olmak, muvaffakiyetli olmak, yoluna konulmak, onğboğon hiçbir işe yaramaz, beceriksiz, hayırsız adam, (...); onğçul sağcı (sağ cenah mensubu); (...) onğdo- 1. bir işi sağ taraftan, sağ elle ve s. yapmak (...); 2. düzeltmek, yoluna koymak,  (...) onğol- düzelmek, yoluna konulmak, onulmak;  oorusunan cakşı onğolup kaldı: hastalıktan büsbütün iyileşti (...) (Yudahin: 1988, 591- 592), soo sağ, esen (...); can sooğala- hayatını kurtarmak, aman istemek (age., 659- 660), sol (I) 1. sol; sol kol; sol el; 2. sol cenah (...); 3. (...) kuzey, şimalî (...); 4. yanlış, kötü (...) (age., 658). 

            Kazakçada: Sav Sağ, sıhhatli, sağlam (Oraltay ve diğerleri: 1984, 236); On 1. Sağ. 2. Yanlış değil, doğru, On közi Sağ gözü, güvendiği kimse (...), On qolı Sağ kolu, yardımcısı, On men solın ayırdı İyi ve kötüyü bilen, aklı başında (...) Onaluv  Semirmek, düzelmek, yoluna girmek (...), Ondı İyi, doğru, hoş (...), Onşıl Sağcı, doğrudan yana (age., 210-211); Sol  (II) Sol (...), Solagay Solak, sağ eliyle değil, sol eliyle iş yapan (age., 243). 

            Teleütçede: 1. Şans. 2. Sağ (taraf, yön), oňdo- (I) Düzeltmek, onarmak, oňdon- 1. İyileşmek. 2. Şişmanlamak, yaramak, oňdu 1. Sağlam. 2. Başarılı, talihli, şanslı, oňoy Ucuz (Ryumina- Sirkaşeva ve diğeri: 2000, 76), sol Sol, solım Yabancı, tanımadık (age., 100).  

            Karaçay- Malkarcada: sav sağ, canlı (...) (Tavkul: 2000, 333), sav sağlam, bütün, tam (...) (age., 334), ong sağ taraf ong 1) güç, kudret, 2) kabiliyet, yetenek, 3) fayda, menfaat, çıkar, 4) başarı, 5) şans, talih, 6) imkân (...) ong- refaha ermek, mutlu olmak, başarı kazanmak, başarılı olmak (...) ongay-  1) iyileşmek, daha iyi olmak, 2) şanslı olmak (...) (age., 309); onovlu sağ duyulu, aklı selim sahibi, akıllı, düşünceli (age., 310); sol sol (age., 350). 

            Türkçenin bazı tarihi dönem metinlerinde ve bazı çağdaş lehçelerde sol ismi ile ilgisi tartışılabilecek olan sol- fiili ve bu fiilin çeşitli biçimleri, “solmak, tazeliğini yitirmek, gevşemek, esnemek vb.” anlamlarda kullanılmıştır. Bu iki kavram ile paralel  olarak düşünülebilecek ismi ile oŋ- fiilinin ve bu fiilin diğer biçimlerinin anlam ilgisi ise ilginçtir: Sözü edilen bu dönem metinlerinde ve bu lehçelerde, oŋ- fiili ve bu fiilin değişik biçimleri, ismi ile anlam ilgisi oluşturarak “iyileşmek, düzelmek vb.” anlamlarda ve ayrıca bunun tam karşıtı olarak sol- fiilinin anlamlarıyla da kullanılmıştır (Ayrıntılı bilgi için, “Kaynaklar” bölümünde verilen, sözlüklere ve dizinlere bakmak yeterli olacaktır.). 

            Türkçe dışındaki diğer bütün dilleri sağ ve sol göstergeleri açısından inceleme olanağımız olmadı. Ancak incelediğimiz bazı dillerdeki anlamlandırmalar Türk dillerindeki anlamlandırmalarla büyük benzerlik göstermektedir:  

            Farsçada sağ kavramı için rast, sol kavramı için çep kullanılmaktadır: “rāst, Right, true; good, just, sincere, uprigt; straight, even, level; right (opposed to left); complete; actually, certainly, surely, truly (...) rāst- būd, (really existing), God. (...) (Steingass: 1975, 562-563); chap, The left side; discordant, inharmonious; -chap uftādan (bastan), To oppose; to use stratagem; -chap dādan, To sew on a patch; to deceive, betray, forsake; to drive away, to repel; -chap u rāst (lit. Left and right), Unsteadiness, carelessness, want of principle; (...). chapāt, chappāt, A slap on the face. (...) chapār, Spotted, speckled, mottled (particularly applied to a green dove and a horse both spotted black). (...) chapan, chuppān, Tattered garments. (...)(age., 387-388). Farsça rast ve çep  göstergelerinin, biri olumlu ve diğeri olumsuz anlamlarda olmak üzere Türkiye Türkçesinde de birçok kullanımı vardır: “işi rast gitmek”, “rast gele”, “çeper / çepel / çepir: çamur, pislik, bulaşık, kir (Derleme Sözlüğü: 1968, 1141)”, belki “çapak” vb.  

            Rusçada, sağ kavramı ve buna komşu kavramlar ve için prav ve türevleri kullanılır: pravda 1. gerçek, hakikat, realite; eto suşaya pravda bu su katılmamış bir gerçektir; skazat komu-libo vsyu pravdu birine gerçeği olduğu gibi söylemek; birinin suçunu yüzüne vurmak (...); 2. (pravdivost) doğruluk; 3. (pravota) haklılık (...); 4. (spravedlivost) adalet, hak, hakkaniyet; (...). pravednik 1. dindar, mümin; 2. Namuslu adam. pravilo 1. kaide, kural (...). pravilno 1. doğru (olarak); isabetle; düzgün şekilde, kusursuz (...). pravota  haklı olma, haklılık; masumluk, suçsuzluk (...). pravoflangovıy 1. sağ, sağdaki, sağ taraftaki (...). pravıy  I 1. sağ; (...); 2. sağcı (...). pravıy II 1. haklı; (...) (Mustafayev- Şçerbinin: 1989, 679-681). levıy 1. sol (...); 1) sol yan (...); 2) ters; (...); 2. solcu; (...); vstat s levoy nogi  ters (sol) tarafından kalkmak (age., 364).    

            İngilizcede: right doğru, düz; doğrulu, dik; haklı, adil, insaflı; uygun, münasip; doğru, gerçek, gerçeğe uygun, dürüst; iyi, sağlam; sağ (taraf); doğru, adaletli olarak, adalete uygun şekilde; dosdoğru, doğruca; pek, çok; hak, adalete uygunluk; hakikat; doğruluk, dürüstlük; sağ taraf; yetki; sağ kanat; hakkını yerine getirmek; doğrultmak; tashih etmek, düzeltmek; doğrulmak. Right! Haklısınız! Doğrudur! (...). Right on Tam isabet. Devam et. (...) have a good right çok hakkı olmak, tamamıyle haklı olmak. On the right side doğru tarafta,  doğru yüzünde. (...) right- hand sağdaki, sağ tarafa ait, sağa dönen; güvenilen. right- hand man en çok güvenilen kimse, sağ kol (özellikle iş sahasında). rightist sağcı (kimse) (...) rightminded  doğru düşünüşlü, sağduyu sahibi. (...) (Avery ve diğerleri: 1988, 834-835) left sol, solda, sola ait; sol taraf, sol kanat. be in left field  yedeğe alınmak (...). left-handed solak; sağdan sola; acemice, acemi; salak; sinsi, entrikacı; ikiyüzlü; asil olmayan bir kadınla evlenmiş bir prensin evliliğine ait (...). leftist solcu, sol tarafı destekleyen kimse. leftover artan yemek, artan artık. (age., 561- 562).  

            Ayrıca başka bir kaynakta, İngilizce sağ ve sol kavramlarıyla ilgili olarak şu sözlüksel bilgiler verilmiştir: “Sağ ellerini kullanan insanlar genellikle zayıf olduğunu düşündükleri sol elleriyle iş görmeyi zor bulurlar. Eski İngilizce’de her ne kadar yetersiz delil olsa da left kelimesi “zayıf” anlamındadır. Left, Latince’deki “empty or weak = boş ya da zayıf” anlamına gelen inanis kelimesinin çevirisi ya da bir yan anlamı olarak ortaya çıkmıştır ve aynı kelime “felç” anlamına gelen ve İngilizce’ye “zayıflık hastalığı” olarak çevrilen “lyftadl” ın ilk şeklidir. Left’in zayıflık ile ilgili yönü, sağ elini kullanan çoğu insan tarafından daha zayıf olan sol elleriyle özdeşleşmiş, daha sonra vücutta kalp ile aynı tarafı paylaşan el’e gönderme yaparak “left” kelimesini “sol” tarafla özdeşleştirmekle sonuçlanmıştır. 12. yy. itibarıyle Orta (middle) İngilizce döneminde bize tanıdık gelen birçok “left” anlamı gelişmiştir. En son gelişmelerden biri Avrupa yürütme meclislerinde bir gelenek olarak kabul edilen ve yönetimde olan tarafın liberal üyelerinin başkanın solunda oturmaları ve böylece left = sol kelimesinin politik yönünü de ima etmeleridir.” (Kanar: 1998, 51).  

            Fransızcada: droit 1. Doğru, sağlam, yerinde. 2. Dik. 3. Sağ. 4. Doğru, doğruca, dosdoğru (...) etre  le bras droit de qn Birinin sağ kolu olmak, en yakın, en güvenilir adamı olmak. rester dans le droit chemin Namuslu yaşamak, doğru yoldan hiç ayrılmamak (...). droit 1. Türe, hukuk. 2. Hak. 3. Vergi, resim. 4. Tüze, adalet (...) droite 1. Sağ yan, sağ yön. 2. (Meclislerde) Sağ kanat, sağ. 3. sağ el (...) droitement Açık açık; dürüstçe, namusluca. droiture 1. Doğruluk, dürüstlük, denserik. 2. Sağduyu (...). (Saraç: 1985, 465, 466);  gauche  1. Sol, sol yan. 2. (Siyasal anlamda) Sol, sol parti (...). gauchement  Beceriksizce, acmice (...). gaucherie 1. Tutukluk. 2. Beceriksizlik, sakarlık (...). gauchir 1. Çarpılmak, çarpıklaşmak. 2. Sakınmak üzere yana çekilivermek. 3. Çarpıtmak, çarpıklaştırmak. 4. Bozmak, değiştirmek, çarpıtmak (...). (age., 654). 

            Almancada: recht 1- hak, salâhiyet, yetki 2- hukuk (ilmi) 3- adalet, hakkaniyet, tüze rechte 1- sağ el 2- sağ 3- sağ cenah partileri, muhafazakârlar (Steuerwald: 1974, 440); link sol linke 1- sol sayfa 2- kumaşın ters yüzü linkisch 1- beceriksiz, hoyrat, köylü (age., 363). 

            Arapçada sağ anlamındaki yemin (yümn’den) ile sol anlamındaki yesar (yüsr’den), diğer dillerdekine benzer anlamlarla kullanılmasının yanısıra ilginç bir biçimde yakın anlamlarla da kullanılmaktadır. Burada sol kavramı da sağ kavramı gibi olumlu anlamlar kazanmış, “kolaylık, zenginlik, bolluk” anlamlarında kullanılmıştır. Bunun kaynağında, solun yani yesarın, sağa yani yemine göre “daha değersiz, daha önemsiz, dolayısıyla daha kolay elde edilebilir” sayılması biçiminde özetlenebilecek dünya görüşü yatıyor olmalıdır: yamana, yamina, yamuna, yumn to be lucky, fortunate (...), good luck, good fortune, prosperity, success. yaman, yamna right side or hand (...), yamin, aiman right side; right hand (...), yamīnī  of or pertaining to the right side, right- hand, right. (...) tayammun auspiciousness, good augury, good omen (...), muyamman lucky, auspicious (Wehr: 1980, 1109); yasira (yasar) to be or become easy; yasura (yusr) to be small, little, insignificant (...), yusr ease, easiness, facility, easy, pleasent circumstances; prosperity, affluence, wealth, abundance, luxury (...), yasra left side (...), yasārī  leftist, left- wing (...) (...) (age., 1107).  

            Bütün bu veriler, bu anlamlamaların tek tanrılı dinlerin hepsinde yer alan ortak bir kültür ögesi yani dinler ötesi olarak alınmasının olanaklı olduğunu göstermektedir. Kitab-ı Mukaddes’teki ve Kur’an-ı Kerim’deki şu tanıklar da savımızı doğrulamaktadır: 

            “İnsanoğlu kendi görkemi içinde tüm melekleriyle birlikte gelecek ve görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi O’nun önünde toplanacak. O da koyunları ve keçileri ayıran bir çoban gibi, onları birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak. O zaman Kral, sağındaki kişilere ‘Sizler Babamın kutsadıkları, gelin!’ diyecek, ‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın. (...)’. (...) Sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘Ey lânetliler, çekilin önümden! İblis ile onun melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe yollanın (...)’ “ (İncil-i Matta, bab 25, ayet 31-43).

            “ (...) sizin çarmıha gererek öldürdüğünüz İsa’yı diriltti, günahlarınınzdan tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için Allah O’nu önder ve kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti.” (İncil / Resullerin İşleri, bab 5, ayet 30).

            “İsa Mesih’in dirilişi sayesinde şimdi sizi de kurtarıyor. Göğe çıkmış olan Mesih, Allah’ın sağındadır. Melekler, yetkiler ve güçler O’na bağlı kılınmıştır.” (İncil / 1. Petrus, bab 4, ayet 22).

            “Ne var ki havariler, O’nun İsa olduğunu anlamadılar. İsa, ‘Çocuklar, balığınız yok mu?’ diye sordu. ‘Yok.’ cevabını verdiler. İsa, ‘Ağı kayığın sağ yanına atın, tutarsınız.’ dedi. Bunun üzerine ağı attılar. O kadar çok balık tuttular ki artık ağı çekemez olmuşlardı. (...)” (İncil-i Yuhanna, bab 21, ayet 5).

            “Hikmetli adamın yüreği sağındadır; fakat akılsızın yüreği solundadır.” (Tevrat/ Vaiz, bab 10, ayet 2).

            “(...) Ve sol yanına yat ve İsrail evinin fesadını onun üzerine koy; onun üzerine yatacağın günlerin sayısına göre fesadını taşıyacaksın.” (Tevrat / Hezekiel, bab 4, ayet 4).

            “Senin sağ elin, ya Rab, kudrette celildir,

              Senin sağ elin, ya Rab düşmanı ezer.

              Harikalar yapan senin gibi kim vardır?

              Sağ elini uzattın, yer onları yuttu.” (Tevrat / Çıkış, bab 15, ayet 6-12), (Bu ilâhi İsrailoğulları’nın Kızıldeniz’den geçerken söyledikleri ilâhidir.).

            “Senin koruyucun Rab’dir.

              O sağ yanında sana gölgedir. (...)” (Zebur, 121. mezmur, ayet 5-7).

            “Yeni bir ezgi söyleyin Rabb’e,

              Çünkü harikalar yaptı,

              Zaferler kazandı, sağ eli ve kutsal koluyla.” (Zebur, 98. mezmur, ayet 1).

            “Sevinç ve zafer çığlıkları,

              Çınlıyor doğruların çadırlarında:

              Rabb’in sağ eli güçlü işler yapar!

              Rabb’in sağ eli üstündür,

              Rabb’in sağ eli güçlü işler yapar!” (Zebur / 118. mezmur, ayet 6)

            “Ashab-ı yemin ise nedir ashab-ı yemin? Dikensiz kiraz ağaçları altındadırlar. Ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları altındadırlar. Ve yayılmış gölgededirler. Ve çağlayıp akar bir su başındadırlar. Ve pekçok meyveli bir yerdedirler. (...) Ve yükseltilmiş yataklardırlar.” (Vakıa suresi, ayet 27-34); “Ashab-ı şimal ise nedir ashab-ı şimal? Mesamata kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. O gölge ne soğuktur ne de faydalıdır. Çünkü şüphe yok, onlar bundan evvel nimetlere- zevklerine- düşkündüler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardı.” (Vakıa suresi, ayet 41-46) (Burada geçen “ashab-ı yemin “sağdakiler”; ashab-ı şimal ise “kuzeydekiler”, burada “soldakiler” anlamındadır.).

            “Artık kitabı sağ tarafından verilmiş olan der ki ‘Alınız kitabımı okuyunuz.’ (...) Şimdi o, hoşnut olduğu bir yaşayıştır. Yüksek bir cennet içindedir.” (Hakka suresi, ayet 19-22); “Fakat kitabı sol tarafından verilmiş olan der ki ‘Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi. Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. (...)’ Taraf-ı ilahiden de denilecektir ki ‘Onu tutun da ellerini boynuna bağlayın. Sonra cehenneme kavuşturun.’“ (Hakka suresi, ayet 25- 31).  

            Ayrıca bu sanıyı, toplumbilimdeki dinsel düşünce biçimleri de doğrulamaktadır Bu düşünce biçimine göre, tek tanrılı dinlerin aşkın bir birliği söz konusudur. Dinler, dairesel bir hareketlilikle birbirlerinden doğar ve yine bu yüzden birbirlerini etkilerler. O halde, Eski Ahit’le Yeni  Ahit’te (Kitab-ı Mukaddes’te) ve Kuran-ı Kerim’de de ortak birtakım düşünce biçimleriyle karşılaşmak şaşırtıcı olmamalıdır. Bu bağlamda,  sağ ve sol kavramlarının, içerdiği anlamlar bakımından, bütün tek tanrılı dinlerde benzerlik göstermesi de şaşırtıcı değildir.  

            2.2  Eğer sağ ve sol, tek tanrılı dinlerin ve bu dinlerin yayıldığı çağdaş toplumların ortak düşünce biçimiyse, bunu ilkel toplulukların düşünce biçimleriyle ilişkilendirmek  olanağı var mıdır? Dilden, göstergelerin gösterdikleri / yüklendikleri anlamlardan yola çıkarak bunu bilebilir miyiz? Toplumbilimdeki bir başka genel ilkeye  göre, olgular ve kültür değerleri, bir dönemden başka bir döneme aktarılarak devinirler. Bu durum en ilkel dönemlerden çağdaş dönemlere böyledir. Humboldt da bu konuyu dille bağdaştırarak ve benzer bir yaklaşımla şöyle diyor: “İnsan, dilde, içinde yaşadığı zamanın duygusuna daha bağlı olduğu halde uzak geçmişi de açık ve canlı olarak duyar ve sezer. Dil bu iki duyguyu birleştiren bir şeydir. Çünkü dil, daha önceki kuşakların duygularından geçmiştir ve onların solukları dilde gizlidir.” (Akarsu: 1998, 21). Lévi- Strauss ise konuyu insanbilimsel açıdan ele alıyor: “Her ideolojinin ardında daha önceki   ideolojilerin birikimi yatar ve zaman içinde hepsi birbirinde yankılanır; kuşkusuz sonsuza dek değil ama en azından yüzbinlerce yıl önce ya da daha eskiden, henüz ilk adımlarını atan insanlığın ilk mitlerini düşünüp dile getirdiği o ulaşılması olanaksız ana dek uzanır bu yankılanma.” (1993, 126). Şu durumda ilkel veya çok tanrılı dediğimiz dönem değerlerinin tek tanrılı dönemlere oradan da günümüze yani pozitivist döneme aktarılması olanaklıdır. Ancak şu farkla ki her dönem, önceki dönemlerden devraldığı değerleri değiştirerek (bir durumda öz anlam az ya da çok korunur) geleceğe taşır. Dilin doğasında da anlamsal boyutta böyle bir yayılım söz konusudur.  

            Genel olarak uzak doğu felsefelerinde ve eski Türklerde sağ ululanır. Reşit Rahmeti Arat, eski Türk şiirinden aldığı bir parçayı şöyle çevirmiştir: “ong tegzinçlig ... tigme ... nom tilgenin ... öze ... ongaru evirür (sağ dönüşlü ... denilen ... töre  çarkını  ... ile  ... sağ tarafa [iyilik için] çevirir)” (Arat: 1991, 351). Çinlilerde ise “İÖ son yüzyıllardan itibaren yönlere değin tüm kavramlar, Yin, Yang ve Beş Unsur  kuramlarının ışığında oluşmuştur. Gölge, rutubet ve soğuk gibi dişil ilkeleri olan Yin’in batı ve kuzey yönlerini (...), ışık, sıcak ve kuraklığın eril ilkesi olan Yang, doğu ile güneyi temsil eder.“ (Bonnefoy: 2000, 353). Uzak doğu felsefesindeki Yin- Yang sembolünde Yang sağda, Yin ise solda yer almaktadır. 

            Günümüzde bazı gelişmemiş toplumlardaki, diğer bir deyişle, ilki ve ilkeli yaşayan topluluklarda, sağın ve solun kavramsal değerlerinin ne(ler) olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ancak Claude Lévi- Strauss’un verdiği şu bilgiler, bazı gelişmemiş topluluklarda sağ ve sola yaklaşımlar konusunda, sözcüksel değil fakat kavramsal anlamda bizi aydınlatmakta ve sanımızı güçlendirmektedir: “Nijerya’nın Sahel bölgesinde yaşayan göçebe Peul’ler olan Afrika Bororo’ları da, Kaguru’lar gibi, sağ yanı erkeğe ve –zaman düzleminde- önceye, sol yanı kadına ve sonraya bağlar görünürler; buna koşut olarak, erkek ‘hiyerarşi’si güneyden kuzeye, kadın ‘hiyerarşi’siyse kuzeyden güneye doğru gider.” (1996, 180). Ayrıca Osagelarda da “Doğan güneşe bakan insan (aynı zamanda da doğuya kadar ve böylece gerçekten) güneyi sağına, kuzeyi  soluna alır.”  (age., 180). Yine  Lévi-Strauss’un bildirdiğine göre aynı Osageların söylence geleneklerinde şu söylence vardır: “ (...) atalar toprağın derinliklerinden çıktıkları zaman, iki öbeğe ayrılmışlardı, biri barışçıldı, bitkilerle beslenirdi ve sol yanla özdeşleşmişti, öbürü savaşçı ve etoburdu, sağ yanla özdeşleşmişti. (...)” (age., 93). Ancak burada ilkel insanın “savaşçılık” ve “barışçılık” kavramlarına yükledikleri anlamsal içeriklerin çağdaş insanla aynı olup olmadığını araştırmak gerekir. Mitoloji Sözlüğü’nde Eskimoların (İnuitlerin) mitsel kültürlerini ortaya çıkarmak adına yapılan üç boyutlu simge denemesinde sağ erkeğin ve spermin; sol ise kadın ve kanın simgeleri durumundadır (Bonnefoy: 2000, 241)[1]. İlkel topluluklarla gelişmiş toplumların bakış açılarındaki bu benzerliklerin nedenini düşündüğümüzde, “(...) ne denli uzaklara, ne denli eskilere gidersek gidelim, insan düşüncesinin nesneleri hep kesinlikle karşıtlaştırıp birleştirdiği, hep aynı tutarlılıkla ayırıp sınıflandırdığı” (Lévi- Strauss: 1996, 15) bilgisiyle karşılaşıyoruz. İnsanlar ve doğadaki canlılar için güneşin yaşam kaynağı olduğu, dolayısıyla güneşin bulunduğu yönlerin, doğunun, güneyin ve böylelikle sağ’ın bakış açıları için odak noktası oluşturduğu da bir başka gerçekliktir. Burada güneş ışığına olan gereksinim, bu gereksinimin karşılandığı sırada ortaya çıkan sağlık, sonra aydınlık ve buna bağlı olarak istenen başka durumlar, örneğin mutluluk bağıntılarının hepsi güneş ve sağ kol aracılığıyla algılanabilir bir anlatıma kavuşuyor. Almanya’da gelişen ve “Doğa- Mitoloji”  denilen okul da “ilkel insanın doğa olaylarına çok güçlü bir ilgi gösterdiğini ve bu ilginin başlıca kuramsal, derin düşünceye dalma ve şiirsel düzeyde olduğunu” ileri sürmektedir. “İlkel insan ayın evrelerini ya da gökte güneşin düzenli ama değişen hareketini yorumlamak ve dile getirmek isterken yapıcı rapsodiler tasarlıyor.” (Malinowski: 1998, 98). Sağ- sol ayrımındaki “yabanıl / yaban düşünce”nin ana etkenin güneş ve hareketleri olduğu kabul edildikten sonra bu yaklaşım şöyle geliştirilebilir: Bilimsel bilgiden yoksun ilk(el) insan toplulukları için güneş çevresel etkenlerle ulaşılamayacak bir nesne (obje)dir. Bu yüzden düşselliğe açık, gerçekle imgelem arasında gidip gelen ve gözlenen özelliklerinin çarpıtılmaya yatkın bir yönü vardır. 

            2.3 Gerek (belki) ilkel topluluklarda gerekse gelişmiş toplumlarda[2]  sağ ve sola benzer kavramsal anlamlar yükleniyor. Şu durumda bunun nedeni nedir? “Değişik kültür coğrafyalarında  neredeyse şimdilerdeki gibi eşzamanlı ve benzer bakma biçimlerine rastlanması sadece ilginç bir rastlantı olabilir mi?” (Karadeniz: 2002, 12). Bunun, çevresel nedenlerin ötesinde, evrensel- ussal nedenleri olabilir mi? Yoksa Lévi- Strauss’un dediği gibi (1993, 125) ussal yasalarla çevresel etkiler arasında bir etkileşim mi vardır? Yani “anlamlı bütün” böyle mi ortaya çıkar?  Lévi- Strauss böylece iki tür gerekircilikten (determinizm) söz ediyor ve ona göre bunlar “birbirlerini koşullandırmaksızın birlikte bulunabilirler.” (age., 125). 

Sağ- sol karşıtlığının neden kaynaklandığı, niçin biri görece olumlu anlamlar yüklenirken diğeri görece olumsuz anlamları karşıladığı sorusuna, tek tanrılı dinlerde dinsel ve çokçası efsanevî yanıtlar veriliyor. Gerçekte bunun nedenini basit bir anatomik bilgide mi aramak gerekir? İnsan vücudu, beynin yapısı gibi. Sağ ve solun insanın anatomik yapısıyla ilgisi gerçekte bizim ilgi alanımızın dışında kalmaktadır. Ancak örneğin beynin yapısıyla ilgili olarak yapılan şu açıklama ilginçtir: “Bir Fransız doktor olan Paul Broca, 1865 yılında konuşma ve dil merkezlerinin beynin sol yarımküresinde bulunduğunu belirledi. O zamandan bu yana araştırmacılar, hasara uğramış beyinler üzerindeki çalışmalarla duyusal ve zihinsel fonksiyonları yöneten beyin bölgelerinin haritasını çıkarmaya çalışıyorlar. Bu çalışmalar sonucu beynin sol yanının, dil öğrenme ve  kullanımıyla, sağ yarımküreninse, sezi, soyutlama gibi konuşma dışı yeteneklerle ilgili olduğu yaygın kabul görmüşe benziyor.” (Bilim ve Teknik: 2000). Gerçekten de doğada ve doğanın bir parçası olarak insan vücudunda her zaman bir simetriden (bakışım) söz edilebilir mi? Parçacıklar fiziğine göre, bir cismin simetrik olduğu söyleniyorsa, o cisme uygulanan dönüştürme işleminin, cisim üzerinde bir değişiklik yaratmaması gerekir (Thėma Larousse: 1993-1994, 290).Sosyal bilimler alanında sağ ve soldan birinin diğerine dönüştürülmesi, bu olgular bütününde büyük bir kaosa neden olmaktan öte sonuçlar vermez. Bu da gösteriyor ki doğada her zaman simetri yoktur ve sağ- sol ayrımını bu asimetrik ilişkilerle bağdaştırmak gerekir.  Müge İplikçi’nin  bildirdiğine göre  Ballard, Yakın Geleceğin Mitosları adlı çalışmasında (J. G. Ballard, Yakın Geleceğin Mitosları, Çeviren: Ümit  Altuğ, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1993), “teorik fizik, bize tüm maddelerin doğasında, DNA sarmalının sağa dönüklüğünden elektronların döngülerine kadar uzayıp giden içkin bir sağa yatkınlık olduğunu” söylemektedir. Ona göre, aksi yöne doğru yapılacak her türlü devinim kara deliklerin oluşmasına yol açacak dev ters enerjileri açığa çıkarabilir (İplikçi: 2000, 12). Burada sözü edilen sağa yatkınlık, sağdan sola doğru dönüşü bildirir. Neden her ne olursa olsun, yeryüzünde yaşayan insanların büyük bölümünün vücutlarının sağ tarafını örneğin sağ ellerini daha çok kullandıkları,  bir gerçektir. Bu yüzden sağ, sola göre daha esas, daha genel, daha sıradan ve giderek toplumsal bir norm olmakta, sol ise daha az bulunan ve norm dışı konuma gelmektedir. Bu, doğu toplumlarında az sayıda görüldüğü için sarı saç ve mavi gözün uğursuz sayılmasına veya batı toplumlarında “cadı” tiplemesinin genelde kara kaşlı, kara gözlü ve esmer olmasına benzemektedir. Yani sol  sağa kıyasla vardır, aslolan sağdır ve sola verilen değer  sağa göre belirlenir. Ayrıca örneğin  Türkçede sağ kavramının sol’a göre daha çok komşu kavrama sahip bulunuşu ve “sağ elini kullanan” anlamında özel bir gösterge yokken, “sol elini kullanan” anlamında “solak” göstergesinin varlığı da bununla ilgili olmalıdır.  

            2.4 Bütün dillerde, sağ ve sol kavramları temel anlamlarını yön adı olmakla kazanırlar. Bu kavramlar, özellikle de sağ, bu yan anlamlarını nasıl kazanmıştır? Kavramı kavram yapan ayırt edici özellikleridir ve yalnızca bu ayırt edici özellikleri söz konusu olduğunda kavram düz anlamıyla kullanılmış demektir. Sağ ve sol kavramlarının ayırt edici tek özellikleri, dolayısıyla düz anlamları ve ilk anlamları, birbirine karşıt yön adları olmalarıdır. Ancak kavramlar, öznel bir yaklaşımla, temel ayırt edici özellikleri ile çağrışımsal bağlarından soyutlanarak da kullanılabilirler. Bu durumda da kavramlar yan anlamlar kazanmış olur. Yan anlam, “düz anlamın ötesindeki duygusal, yorumlayıcı, değerlendirici niteliklerdir.” (Akerson: 1997, 73). Sağ ve sol kavramları ve bunlardan özellikle sağ kavramı da yan anlamlarını bu duygusal ve yorumbilgisel anlamlandırmalarla kazanmıştır. Doğan Aksan da benzer bir açıklamayla, kavramların, yan anlamlarını “somuta yeni soyut anlamlar eklenmesi” (1999, 60) sonucu kazandığını söylemektedir. Bu eklenmeler için, diğer bir deyişle iki kavramı yaklaştırmak için aktarmalardan yararlanılır. Aksan’ın bu aktarmaların başında saydığı deyim aktarmaları (insandan doğaya, doğadan insana ve doğadaki nesneler arasında aktarma), kimi kez diller arasında ilginç koşutluklar, yakınlıklar yaratır (age., 62-66). Sağ ve sol kavramlarındaki anlamsal değerler de, ilginç bir biçimde diller arasında benzerlik gösterir. Bu durum, kavram oluşturmanın, toplumların yaşam biçimleri ve edindikleri dünya görüşleriyle ilişkili olmasından ve bu yaşam biçimleri ve dünya görüşlerinin, tarihsel süreç içerisinde birçok toplumda benzerlik göstermesinden kaynaklanmış olmalıdır. Dillerdeki benzer kavramlar incelendiğinde, düşünmenin ve anlam vermenin evrensel boyutları ortaya çıkacak, “evrensel anlam bilim” yolunda önemli adımlar atılmış olacaktır.  

            2.5 Peki siyasal ve ekonomik alanlarda kullanılan sağ / sağcı ve sol / solcu terimlerinin, yukarıda sözü edilen kavramlarla bir ilgisi var mıdır? Yoksa bu göstergeler, başka kaynaklardan beslenen, başka esinlerle doğan yeni ve başka kavramsal gelişimlerle, yeni ve başka anlamları mı göstermeye başlamıştır? Başka bir anlatımla siyaset ve ekonomi tarihi açısından vazgeçilmez olan sağ / sağcı ve sol / solcu kavramları, siyaset ve ekonomi tarihinde metaforik (eğreti) anlamlarla mı kullanılmaktadır yoksa bu kullanımlar başka bir tarihsel gerçekliğe mi dayanmaktadır? Norberto Bobbio, sağ ve sol arasındaki ayrımın Fransız İhtilâlinden başlayarak, yaklaşık iki yüzyıl boyunca siyaset dünyasını iki karşıt gruba ayırdığını söylemektedir (1999, 48). Siyasal ve ekonomik alanda kullanılan sağ ve sol kavramlarının kaynağı ile ilgili olarak genel kanı budur. Fransız İhtilâli sırasında sağ-sol ayrımına kaynak olan olay Meydan Larousse’ta şu biçimde açıklanmıştır: “Sağ kelimesinin siyaset dilinde kullanılması, dolaylı olarak Fransız milli meclisinin 11 Eylül 1789 günkü oturumunda başladı. Çünkü, taraflar arasındaki anlaşmazlıklar, oturdukları yerler dolayısıyle ilk olarak Kurucu meclisin bu toplantısında kendini gösterdi. Bu oturumda, hükümdarlık yönetimi taraftarları salonun başkana göre sağda olan yanında yer almışlardı. Bir süre, salonun içindeki yerlerin adı olarak kaldıktan sonra, ‘sağ yan’ ve ‘sol yan’ terimleri, kısa zamanda siyasi görüş farklarını belirtmek amacıyle kullanılmağa başlandı. (...) Bu tarihten itibaren, sağ-sol çatışması bütün Fransız siyasi tarihine hakim oldu.” (Meydan Larousse: 1990, 827). Fransa’da başlayan bu çatışma daha sonra bütün dünyaya yayılmıştır. Ancak yine Bobbio’nun da belirttiği gibi “(...) sağ ve sol yalnızca ideolojileri göstermezler. Bunları ideolojik düşüncenin ifadesine indirgemek basitleştirmek anlamına gelir.” (age., 49). Sağ ve sol, insanbilimsel, biyolojik ve dinsel alanlardaki sağ ve sol kavramlarıyla güçlü çağrışımsal bağını her zaman korumuştur. Şu farkla ki “(...) güçlü terimin ‘sağ’ olduğu biyolojik, dini ve etik dilin aksine politik dilde güçlü olan şartlara ve zamana göre değişmektedir.” (age., 59). 

            3.  Sonuç: Bu iki kavram hakkındaki saptamalarımız şöyle sıralanabilir: Sağ ve sol kavramlarının kavramsal alanlarını tam olarak ortaya koyabilmek için mitolojiden astrofiziğe ve kozmolojiye kadar birçok bilim dalından yararlanmak gerekmektedir. En ilkelden en gelişmişine kadar birçok toplumda, önemli bir kültürel ayrımın öğeleri durumunda olan sağ ve sol kavramları, bu işlevleri dolayısıyla birçok dil için “önemli” ve “belirleyici” kavram durumundadır. Mitsel ve / veya dinsel bilgilerle yüklü olan sağ ve sol kavramları arasında bir karşıtlık ilişkisi vardır ve bu iki kavram, insanbilim, din, halkbilim, siyaset ve ekonomi alanlarında ve bu arada biyolojik alanlarda yapılan açıklamalar için de birer anahtardır. Birer anahtar, birer ölçüt olmaları, onları birer “değer” olarak almamızı da gerekli kılar. Bu değerler (“hayırlanabilme” ya da “yanlışlanabilme” olasılığını da göz önünde bulundurarak), oldukça öznel bir yaklaşımla, siyaset ve ekonomi dışındaki alanlar için “sağ”ın “iyi; “sol”un bazan doğrudan, bazan dolaylı olarak “kötü” olduğu üzerine temellenir. Nesnel bir yaklaşımda ise bu kavramların bütün sözlüksel anlamları anlamsızlaşır, kavramların içi boşalır. Çünkü, bu kavramlara bu anlamsal değerleri veren insandır, insanın bakış açılarıdır. Evrenin uzak bir köşesinden, neyin sağda veya solda olduğunu saptamak olanaksız olduğu gibi, neyin “iyi” veya “kötü” olduğunu belirlemek de güçleşir. Bu yargı en fazla olarak siyasal ve ekonomik alanlardaki ayrımda doğrulanabilir. Çünkü bu alanlarda neyin “iyi” olduğu zamana ve koşullara göre değişir. Bu iki kavram içinde asıl olan sağdır. Başka bir anlatımla sağ “iyi”yi simgelediği için sol “kötü”yü simgeler. Kültürel anlamda solun niçin “kötü”yü simgelediğinin yanıtı budur. Ancak  sağın niçin “iyi”yi simgelediğine, akılcı ve bilimsel bir yanıt bulmak şu aşamada olanaksız ve bu yüzden de bu kavramın bu değeri simgelemesi rastlantısal görünüyor. Bu nedensel açıklanamazlık, belki de Wittgenstein’in dediği gibi (Soykan: 1995, 19), dünyaya, dünya dışından tanrısal bir bakışla bakamayışımızdan, zihnimizin sorguladığımız kavramlara yapışık olmasından kaynaklanmaktadır.

KAYNAKLAR

AKARSU, Bedia (1998), Wilhelm von Humboldt’ta Dil- Kültür bağlantısı,İstanbul: 3. Baskı İnkılâp Kitabevi.

AKERSON, Fatma Erkman (1997), Anlam Çeviri Karşılaştırma, İstanbul: 2. Baskı ABC Kitabevi.

AKSAN, Doğan (1999), Anlambilim (Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi), Ankara: Engin Yayınevi.

ALTAYLI, Seyfettin (1994), Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü I- II, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2618, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi: 690, Sözlük Dizisi: 1.

Anadolu Ajansı’nın 14.03.1999 tarihli haberi.

ARAT, Reşit Rahmeti (1986), Eski Türk Şiiri, Ankara: 2. Baskı Türk Dil Kurumu Yayınları, VII. Dizi S. 45

---------------------------- (Hazırlayan) (1992), Edip Ahmed B. Yükneki Atebetü’l- Hakayık, Ankara: 2. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları S. 32.

Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi (1987), “Alfred Hitchcock” maddesi, İstanbul: Ana Yayıncılık ve Encyclopaedia Britannica, Inc. Yayınları, s. 122.

AVERY, Robert- Serap BEZMEZ- Anna G. EDMONDS- Mehlika YAYLALI (1988), İngilizce- Türkçe Redhouse Sözlüğü, İstanbul: 14. Baskı Redhouse Yayınevi.

BEZEN, Çetin  (Çeviren) (1996), “Evrende sağ- sol simetrisi var mıydı? Sağ eli aramak”, Bilim ve Teknik S. 338, Ankara: TÜBİTAK Yayınları, ss. 30-31.

Bilim veTeknik (2000), İnsan Beyni- İnsan Belleği Posteri: Ankara: S. 389, TÜBİTAK Yayınları.

BİLMEN, Ömer Nasuhi (?), Kuranı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri 1-8,  İstanbul: Bilmen Basım ve Yayınevi.

BOBBİO, Norberto (1999), Bir Politik Ayrımın Anlamı: Sağ ve Sol (Çeviren: Zühal Yılmaz), Ankara: Dost Yayınevi.

BONNEFEY, Yves (2000), Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü I- II, (Türkçe Baskıyı Yayına Hazırlayan: Levent Yılmaz), Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.

BUĞRA, Tarık (1997), Küçük Ağa, İstanbul: 16. Baskı Ötüken Neşriyat Bütün Eserleri 9.

CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre- Thirteen- Century     Turkish, Oxford: At Theclarendon Press.

COŞKUN, Mahinur Karataş (1999), Ögeleri Belirleme Kuramına Dayalı Kavram   Öğretiminin Akademik Başarı ve Kalıcılığa Etkisi (Basılmamış Doktora Tezi), Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler   Enstitüsü, Adana.

DANKOFF, Robert- James KELLY (Hazırlayan) (1985), Mahmud el-Kaşgari  Türk Şiveleri Lügati (Divanü Lugat-it Türk) III. Kısım, (Yayınlayanlar: Şinasi Tekin- Gönül Alpay Tekin), Harvard : Doğu Dlleri ve Edebiyatlarının Kaynakları : 7.

Derleme Sözlüğü III (1968), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları –S. 211/ 3.       

DİLÇİN, Cem (Düzenleyen) (1983), Yeni Tarama Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 503.

DOĞAN, İsmail (2000), Sosyoloji: Kavramlar ve Sorunlar, İstanbul: 3. Baskı Sistem Yayıncılık: 056, İnceleme- Araştırma Dizisi.

GAYDARCİ, G. A.- E. K. KOLTSA- L. A. POKROVSKAYA- B. P. TUKAN (1991), Gagauz Türkçesinin Sözlüğü,, (Çevirenler:, Abdülmecit DOĞRU, İsmail KAYNAK) Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları: 1294 Türk Dünyası Edebiyatı Dizisi: 16.

İncil (Müjde) (1995), İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları.

İPLİKÇİ, Müge (2000), “Klima”, Varlık, S. 1114, İstanbul, ss. 11-12.     

KAÇALİN, Mustafa S. (1998), “Tevrat, Zebur ve İncil’de bilgelikler”, İlmî Araştırmalar, S. 6, İstanbul: İlim Yayma Cemiyeti Yayınları, ss. 147- 169.

KANAR, M. Numan- Mustafa BAHAR (1998), Revealing Advanced Grammar, İzmir (İstanbul ?): Güvender Yayınları.

KARADENİZ, Abdurrahim (2002), “Bakış açısı”, Hece S. 64,  Ankara, ss. 12-13.

Kitabı Mukaddes (1997), İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi.

KEAT, Russel- Jhon URRY (1994), Bilim Olarak  Sosyal Teori (Çeviren: Nilgün Çelebi), Ankara: İmge Kitabevi Yayınları: 82.

LEVI- STRAUSS, Claude (1993), Din ve Büyü, (Çeviren ve Derleyen: Ahmet Güngören), İstanbul: Gözden Geçirilmiş 2. Baskı Yol  Yayınları.

--------------------------------- (1996), Yaban Düşünce, (Çeviren: Tahsin Yücel), İstanbul: 2. Baskı Yapı Kredi Yayınları, Cogito-25.

LORIE, Peter (1997), Batıl İnançlar, Miiliyet Kitapları, AD Yayıncılık A. Ş..

MAĞRUFOV, Z. M. (1981), Özbek Tilining İzahli Lügati I-II, Moskva: Moskva Rus Tili Naşriyati.

MALİNOVSKİ, Bronislaw (1998), İlkel Toplum, (Çeviren: Hüseyin Portakal) Ankara: Öteki Yayınevi.

MERİÇ, Cemil (1976), “Sağ ile sol”, Bu Ülke, İstanbul: İlâvelerle 3. Baskı Ötüken Yayınevi Yayın No: 68, ss. 11-13.

Meydan Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi (1990), “Sağ” maddesi, 10. cilt, İstanbul: Meydan Yayınevi, ss. 827- 828.

Muhammed Fuad Abdülbaki (miladi 1988- hicri 1408),  El- Mucemü’l- Müfehres Li Elfazi Kurani’l- Kerim, Kahire: 2. baskı.

MUSTAFAYEV, E. M. E. – V. G. ŞÇERBİNİN (1989), Rusça- Türkçe Sözlük, İstanbul: Sosyal Yayınlar, Sovetskaya Entsiklopediya Yayınevi Moskova 1972’den tıpkıbasım.

ORALTAY, Hasan- Nuri YÜCE- Saadet PINAR (Çevirenler) (1984), Kazak Türkçesi Sözlüğü, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları: 8.

RYUMİNA- SIRKAŞEVA, L. T.- N. A. KUÇİGAŞEVA (2000), Teleüt Ağzı Sözlüğü,  (Çevirenler: Şükrü Halûk AKALIN, Caştegin TURGUNBAYEV), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 741.

SARAÇ, Tahsin (1985), Büyük Fransızca- Türkçe Sözlük (Grand Dictionnaire Françis- Turc), İstanbul: Adam Yayınları.

SARAN, Nephan ( ? ), Antropoloji,İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

SOYKAN, Ömer Naci (1995), Felsefe ve Dil: Wittgenstein Üstüne Bir Araştırma, İstanbul: Kabalcı Yayınevi: 147, Felsefe Dizisi:10.

STEINGASS, F. (1975), A Comprehensive Persian- English Dictionary, Beyrut: Librairie Du Liban, ss. 562-563.

STEUERWALD, Karl (1972), Türkisch- Deutsches Wörterbuch, Wiesbaden. 

--------------------------- (1974), Deutsch- Türkisches Wörterbuch, Wiesbaden.

TEKİN, Talat- Mehmet ÖLMEZ- Emine CEYLAN- Zuhal ÖLMEZ- Süer EKER (Hazırlayanlar) (1995), Türkmence- Türkçe Sözlük, Ankara: Simurg Yayınları, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 18.

Thėma Larousse Tematik Ansiklopedi (1993- 1994), cilt 3, “Evren ve dünya” ss. 26-147; “Dönme hereketleri” ss. 266-267; “Simetri” ss. 290- 291.

TAVKUL, Ufuk (2000), Karaçay- Malkar Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 770.

Türkçe Sözlük 1-2 (1998), Ankara: 9. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları: 549, Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu Yayınları Türkçe Sözlükler Dizisi: 1.

VARDAR, Berke (1988), Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul: ABC Kitabevi.

WEHR, Hans (1980), A Dictionary of Modern Written Arabic (Arabic- English), (Düzenleyen: J. Milton COWAN) Beyrut: 5. Baskı, Lübnan Kütüphanesi Yayınları, Dilbilim Dizisi 1. 

YILMAZ, Mehmet (1992), Edebiyatımızda İslamî Sözler (Ansiklopedik Sözlük), İstanbul: Enderun Kitabevi.

YUDAHIN, K. K. (1988),  Kırgız Sözlüğü I- II,  (Çeviren: Abdullah TAYMAS) Ankara: 2. Baskı, Türk    Dil Kurumu Yayınları: 121.

Zebur (Mezmurlar) (1996), İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi.


 


[1] Bu çizelgeyi tam olarak yorumlayabilmek için jeofizik  bilgilere gereksinim vardır.

[2] Bu terimi, “tek tanrılı dinlerin yayılmış olduğu” anlamında kullanıyoruz.