ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

SÖZLÜ KÜLTÜR- SÖZLÜ TARİH İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA NİŞ TÜRKÜLERİ

Süleyman FİDAN1

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/4 Fall 2011, p. 139-148, TURKEY

ÖZET

Tarihî süreç içersinde yaşanan olaylar, insanların zihinlerine kazınır ve sözlü
üretim repertuarını teşkil eder. Bu üretim sürecinin bir ürünü olarak ortaya çıkan türküler;
savaşları, göçleri, kıtlıkları kısacası insanı etkileyen her türlü olayı konu edinerek tarihî
akış içerisinde, sonraki nesillerin dikkatine sunar. Sözlü kültür-sözlü tarih ilişkisi diye
adlandırılan bu disiplinler arası ilişki, bahsi edilen sözel üretimlerle tarihî belgeler
arasındaki bağı irdeler. Böylelikle resmî tarihin yanı sıra halkın belleğindeki tarih
dikkatlere sunulur. Bu durum bir taraftan tarihî olayları daha iyi anlama şansı sunarken
öte taraftan tarihî olayların bizzat içerisinde olan insanların duygularını -türküler,
destanlar vb. vasıtasıyla- anlaşılmasını sağlar.

Çalışmanın konusunu oluşturan türkülerin yakıldığı vilayet olan Niş, yaklaşık beş
asır boyunca Osmanlı idaresinde bulunmuştur. Bu süreç içerisinde gerek uzun zamandır
Balkanlarda bulunan Türk boylarının folklorik üretimleriyle gerekse kolonizatör
dervişlerin çabalarıyla Türk kimliği bu bölgede kaybolmamıştır. Bu çalışmada Türklere
yurtluk etmiş olan Balkanlardaki Niş vilayeti ile ilgili tarihe tanıklık eden insanların
yaktıkları türküler sözlü tarih bağlamında ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Niş, sözlü kültür, sözlü tarih, türkü.

NİS FOLK SONGS IN THE CONTEXT OF RELATIONSHIP BETWEEN
ORAL CULTURE AND ORAL HISTORY

ABSTRACT

Occurances in history are memorized and form the verbal story of humanity. Folk
culture, which arises as a result of this memorization is a powerful event. The relation
between dyciplines, which we call verbal culture and verbal history, studies the
connection between verbal production and historical documents. By this way - beside the
official history - the memorial history is established. While this case, in one way,
provides us a chance to get the historical events in a better manner, on the other hand
supporting us to understand the emotions of people who lives in that events personally
through the folks and legends.

Nis, which we will focus on during our studies, was under the Ottoman
administration for five centuries. During this period, both because of folkloric activities of
Turks living in that area and by the effort of colonizator dervishes; Turkish culture
flourished in the area. Also in our study, we will discuss the people who witnessed the
province of Nis and the Balkan Turkic effect on the region.

Key Words: Nis, oral culture, oral history, folk song.

1. Sözlü Kültür-Sözlü Tarih ilişkisi

İnsan topluluklarını bir arada tutan unsur, onların başlangıçtan günümüze, zamana ve çevre
şartlarına uyarak geliştirdikleri yaşayış şekilleridir. “Bu yaşayış ve davranış tarzı” (Kafesoğlu 1998,
16) kültür kavramı ile izah edilmeye çalışılmıştır. Bir arada yaşayan insan topluluğu, yapıp
ettiklerini, tecrübelerini, bilgilerini dil aracılığı ile aktarmaya çalışmış, ortaya çıkardığı ürünler söze
aksetmiştir. Sözlü kültür diye ifade edilen bu kavram “bir milletin hayatında, fertlerin sözlü ve
yazılı geleneklerinde yer alan kabulleriyle, müştereklik gücüne erişen ve millî kimliği oluşturan
maddî ve manevî faaliyetlerin bütünü” (Y ıldırım 1998a, 38) olarak tanımlanmaktadır.

“Yazının icadına kadar, tarihî birikim ve tecrübe, sözlü ortam kaynak ve kanalları
tarafından muhafaza edilip aktarılmıştır” (Ersoy 2004, 103). Her ne kadar yazının icadı ve
yaygınlaşması, içinde bulunduğumuz elektronik ortamla iletişim ağlarının zenginlik kazanması
sözlü bellek ve sözlü kültür açısından olumsuzluk olarak düşünülse de sözlü bellek insanoğlu için
başvuracağı en yakın ve en doğal kaynak olarak günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Geçmişten günümüze insanların günlük hayattaki deneyimleri, yaptıkları savaşlar, maruz kaldıkları
afetler; bunların insan ruhundaki yansımaları olan sevinçleri, hüzünleri sözlü bellekle
somutlaştırılmış, informal eğitim kanallarıyla nesillerin bilgisine sunulmuştur. Kolektif şuurun
yansımaları olan ve sözel hafızada muhafaza edilen bu yaşanmışlık ürünleri yazılı kaydın olmadığı
dönemler için tarihî vesika niteliği de taşımaktadır. Bu vesikalara tarih disiplini açısından
bakıldığında sözlü tarih adı verilmektedir. Tarih kaynakları sayılan sözlü tarih metinleri arasında
destanlar, şiirler, masallar, mitler, menkıbeler, hikâyeler, fıkralar, atasözleri2 de yer alır (Togan
1985, 36-51). Bu hususta sosyal bilimcinin dikkat etmesi gereken nokta, bu metinlerin birer edebî
metin olduğu ve tek amacının tarihsel bilgi vermek olmadığı gerçeğidir (Togan 1985, 39).
Araştırmacının yapması gereken bu tip metinleri titiz bir şekilde tahlil etmek ve varsa yazılı tarih
belgeleriyle mukayese etmektir. D. Yıldırım’ın ifadesiyle tarih araştırmalarında geliştireceğimiz
metodolojiyle tarihe kendi penceremizden bakmak, doğru bakış açısı, ulusu, tarihi ve günü doğru
anlamamıza ve sağlıklı bir gelecek hazırlamamıza yardım edebilir (Y ıldırım 1998a, 88).

Tarih ilmi uzun yüzyıllar ağırlıklı olarak egemenin meşrulaştırılması zemininde merkezî
figürlerin etrafında kurgulanmıştır. Oysaki bir tarihî olayı gerçekleştiren aktörlerin sayısı birden
fazladır. Ayrıca olaylar farklı toplumsal kesimler tarafından farklı şekillerde algılanır (Ersoy 2004,
106). Köroğlu’nun Anadolu varyantında olduğu gibi (Sakal 2008, 52) resmî kayıtlarda eşkıya
olarak anlatılan biri, sözel tarih metinlerinde bir halk kahramanıdır. Bu tip kayıtları doğru bir
metodolojiyle değerlendirerek çıkarımlarda bulunmak ve sözel tarih metinlerini incelerken
dönemin zihniyetini, dünyaya bakış açısını da sağlam temeller üzerine kurmak gerekir.

Sözlü kültür ve sözlü tarih ilişkisi üzerine yapılan bu kısa girişten sonra asıl konunun
çerçevesini: “Bir sözlü tarih metni olarak Niş Türküleri hangi tarihî bağlamda ve coğrafî zeminde
oluşmuştur? Türkülerin ortaya çıktığı bölgede Türk sözlü kültür geleneğinin oluşum-gelişim
süreçleri, icra ortamları ne durumdadır? Yazılı tarih metinleriyle türkülerde anlatılan olaylar
arasında örtüşme var mıdır?” gibi sorular çizmektedir.

2.    Tarihî ve Coğrafî Bağlamda Balkanlar

Tarih boyunca birden fazla yaşam tarzıyla varlığını sürdürmüş olan, gerek Avrasya ve
Afro-avrasya coğrafyası diye bölümlenebilen eski dünya toprakları üzerinde, gerekse yeni dünya
düzeninde yurt tutarak varlığını devam ettiren kadim milletlerden biri olan Türkler, bugün
yeryüzünde birbirinden kopuk, dağınık ve aralarında mevcut tarihî ve organik bağlar tahrip olmuş
bir biçimde yaşamaktadırlar (Yıldırım 2009, 15-19). Bu olumsuzluklara rağmen demir perdenin
aralanmasından sonra, dil ve kültür birliğinin ortaya çıkardığı heyecanla dünyanın dört bir
tarafındaki Türkler, birbirini daha iyi anlamaya, sorunlara ortak çözüm üretmeye çalışmaktadırlar.

21. yüzyılda ortak kültürel değerleri bulabileceğimiz iki ana coğrafyadan biri de
Balkanlardır. Balkanlar, Avrupa kıtasının güneydoğusunda yer alan bir yarımadadır, adını bölgede
bulunan Balkan dağlarından alır.3 Balkan adı 19. yüzyıl başlarından beri kullanılagelmekte “sık
ormanlarla kaplı sıra dağ ya da çalılıklarla kaplı engebeli arazi” anlamına gelmektedir. Balkanlar
aynı zamanda Güneydoğu Avrupa olarak da adlandırılmaktadır ( Karatay- Gökdağ 2006, 13).

MÖ 8. yüzyılda Sakalar ve MS 4. yüzyılda Hunlar, 6. yüzyılda Avarlar, 7. yüzyılda Bulgar
Türkleri, 10-13. yüzyıllarda Kumanlar ve Peçenekler Balkanlarda yaşamış, devlet kurmuş ve çeşitli
şekillerde hükümran olmuş Türk gruplarıdır (Günay 2010, 606). Bu dönemlerde Balkanlarda yoğun
bir Türk hareketi görülse de yurt tutma çabaları kalıcı olmamış, gelenler yerli unsurlara karışarak
yeni bir halk vücuda getirmişlerdir. Balkanlarda asıl ve kalıcı ilişkiler 14. yüzyıldan itibaren
Osmanlıların bu topraklara ayak basmalarıyla başlamıştır. Orhan Gazi’nin büyük oğlu ve Rumeli
Fatihi olarak da anılan Süleyman Paşa’nın 1354 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Gelibolu’ya
adım atmasıyla fetih hareketi başlamış (İsen 1997, 17; aktaran Artun 2001, 1), Murad
Hüdâvendigâr ve sonraki dönemlerde ise Balkanlar bir Türk yurdu hâline dönüşmüştür. Ancak
imparatorluğun çöküş dönemine gelindiğinde Balkanlardaki hâkimiyet el değiştirmiştir. 4

3.    Balkanlarda Kültürel icra Bağlamları ve Türkülerin Yakıldığı Niş Vilayeti

Balkanlarda Osmanlı Dönemiyle birlikte yurt tutma çabaları sonucunda bölge,
Anadolu’dan gelen insanlarla ve kolonizatör dervişlerin çabalarıyla Türkleşmiş, toplumların
yaşayış düzeni bu doğrultuda yeni bir terkip kazanmıştır. Toplumsal yapıdaki değişimle birlikte
kültür yapısı da estetik yaratıcılık kaynağı da değişim ve dönüşüme uğramıştır (Yıldırım 1999,
512). Cami, han, hamam, kervansaray, tekke, türbe, çeşme gibi mimarî eserlerle şehirlerin çehresi
değişirken, Türk sözel kültürü de Türk insanıyla birlikte bu coğrafyaya taşınmıştır. Nimetullah
Hafız’a göre, anavatandan getirilen halk edebiyatı malzemelerinin bir kısmıyla, ilk önce ev, kışla,
daha sonra medrese, tekke ve diğer mahallî merasim, düğün ve diğer eğlenceli yerlerden zengin
Türk edebiyatının temeli atılmış, üst seviyede edebî ortam oluşturulmuştur (Hafız 1985, 5).
Yüzyıllar boyunca ağızdan ağza yayılan ürünler genişleyerek, onlara yenileri eklenerek devam
etmiştir. Bu ürünlerin başlıca icra mekânları ise köylerde düzenlenen âşık fasılları, kahvehaneler,
tekkeler olmuştur.

Dede Korkut’tan günümüze değişerek varlığını sürdüren “alp ozan” tipi, “gezginci ozan”
tipi (Yıldırım 1999, 509) gibi sanatçı tipleri de Balkanlarda sözlü sanatın temel icracıları
olmuşlardır. Bu yaratıcı/icracıların geleneksel sözlü anlatımları kullandıkları sazlarına ise
gusle
adını vermişlerdir (Lord 1995, 274). Gusle muhtemelen Oğuz kelimesinin bozulmuş bir şeklidir ve
bir Orta Asya müzik aleti olan iki telli tamburadır ( Yıldırım 1998, 192).

Çerçevesi çizilen sözlü ortamın var olduğu şehirlerden biri de Niş’tir. Bugün Sırbistan
sınırları içinde kalan ve Belgrad’dan sonra ikinci büyük şehir olan Niş, ülkenin önemli bir ticaret,
sanayi ve iletişim merkezi konumundadır. Şehir Nisava ırmağının kenarında, ova üzerine
kuruludur. Günümüzde altı karayolu ile beş tren yolu burada birleşir. Şehrin bir kavşak noktasında
olması, stratejik öneminin geçmişten günümüze artarak devam etmesini sağlamıştır. 5

1386’da başlayıp 1878’e kadar kesintilerle devam eden Osmanlı idaresi altındaki şehir,
İslamî öneme sahip bir merkez özelliği kazanmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı’nın
Balkanlardaki en büyük ve güçlü kalelerinden biri konumunda olup bugün çeşitli yıkım ve
sürgünlere rağmen izlerini tamamen kaybetmemiştir.

1498 yılı kayıtlarına göre şehrin nüfusunun %75’ini Müslümanlar oluşturmaktaydı ve
Müslümanlar genellikle nalbantlık, ayakkabıcılık, dokumacılık, eyer yapımcılığı, dericilik gibi
işlerle meşgul oluyorlardı. Evliya Çelebi’ye göre ise 1660 yılında şehirde pek çok bakımlı konağın
yanında fakir yerleşimler de yer almaktaydı. Çelebi ayrıca şehirdeki camilerden, tekkelerden,
sıbyan mekteplerinden söz etmiştir. Şehirde 1837’de yaşanan veba salgınıyla nüfusta büyük
oranda azalma görülmüştür. Şehir yaşadığı büyük yıkımlarla 1878’de Sırp idaresine geçmiştir (Kiel
2007, 147-148).

4. Sözlü Tarih ve Niş Türküleri

Bilimsel anlamda türkü türü üzerine yapılan çalışmalarda genellikle ezgiye, konuya, yapıya
göre tasnifler denenmiştir. Değerlendirmeye tabi tutacağımız aşağıdaki türküler, kaynaklarda
konusuna göre tarihî türküler başlığı altında yer almaktadır.6 Hamdi Hasan
Saray-Bosna
Kütüphanelerindeki Türkçe Yazmalarda Türküler
adlı çalışmasında7 Niş Türkülerini “Tarihî
Olaylarla İlgili Türküler” başlığı altında vermektedir.

Tarihî konulu sözel kültür ürünlerinin aynı zamanda birer edebî metin olduklarını, değişime
açık olduklarını belirtmeliyiz. G. Mirzaoğlu’nun Propp’tan aktardığına göre, türkülerin içeriği
belirli bir ölçüde kurgu öğelerine yer vermekle beraber, olayın geçtiği ortamda veya olayın tanıkları
tarafından yaratılmaları ve yaygınlıkları tarihî türkülerin ayırt edici özellikleridir ( Mirzaoğlu 2003,
123). Albert B. Lord ise tarihî türkü ve destanlar üzerine yaptığı değerlendirmede (Lord 1972)
gelecek nesillere tarihin akışıyla ilgili yol gösteren bu tip metinleri incelerken, araştırmacının
dikkat etmesi gereken noktaları şu şekilde dile getirir:

“Gördüğü veya duyduğu olayları aktaran türkücü, olayların doğruluğu dışında iki faktörün
etkisinde kalmaktadır. Dilden dile gezerek aktarılan olayların ifadesi sırasında farklı kişiler
tarafından farklı şekilde anlatılması bunlardan birincisidir. Bu genellikle “sözlü gelenek” olarak
adlandırılır. Bana göre bu adlandırma yanlıştır. Olaylar türküyü söyleyene ulaşana kadar farklı
kişilerden aktarıldığı için, birtakım önyargılar taşır. İkincisi ise eğer şahıs geleneksel türkü
bestecisiyse, repertuarında sabit bazı hikâye kalıpları bulunmaktadır ve bu durumda kendisine
doğru olarak ulaşan olayı bile klasik bir kalıbın içerisine sokma eğiliminde olabilmektedir. Bu
yüzden, tarihî gerçekler, geleneksel anlatı kalıbı içerisinde kaybolabilmektedir. ” (Lord 1972, 53¬
54).

Bu bilgiler ışığında olayların geçtiği mekânda, olayların tanıkları tarafından yakılan, birer
tarihî türkü olarak görülen Niş türkülerinde, Osmanlı ile Avusturyalılar arasında şehre hâkim olmak
için verilen mücadele, tarihî kahramanlarla birlikte anlatılmaktadır. Türkülerde işlenen konularla
tarihî kayıtların karşılaştırılmasıyla, eserlerin konu edindiği dönemle ilişkisini değerlendirilecektir.

4.1. Türkü8

Uyan Niş’de uyan kâfir
Senin işin oldu vâfir
Niş halkını buldun gâfil
Birden aldun Niş’i kâfir

Aç gözünü uyan cânın
O da size kalmaz vâfir
Sultân Murâd Gâzi Hân’ın
Alur sizün intikâmın

Ser-askeri düşdi Niş’e
Tanrı mu’în olsun işe
Kendi durmaz yaz ü kışa
Kaç bin kâfir suça düşe

Köprilüoğlu Ahmed Paşa
Devlet ile binler yaşa
Kılıçını çalsa taşa
Keser anı başdan başa

Bir tarafdan Memiş Paşa
O da sizden korkmaz haşa
Zorı çeker dağ ü taşa
Sizinkiler kalur aşa

Hasan Paşa Arna’utlı
Anın vardır dört bin atı
Saatleri olsun kutlı
O da sizden değil otlı

Toz Paşa gelür ardundan
Askeri vardır derünce

O da dönmez ölmeyince
YahudNiş’i almayınca

Kaçan geldi bu dört arslân
Kence başladılar yeksân
Birden Niş’de kâfir şaşdı
Bayrakları aşa aşdı

4.2. Türkü9

Bir zamân ser-hadd-ı mansûr Belgırad oldı Niş
Bir zamân İslâm ile ma’mûr âbâdân oldı Niş
Birkaç eyyâm Nemçe murdârında ber-bâd oldı Niş
Hamdüli ’llâh kim gene düşmenden âzâd oldı Niş

Padişâh-ı din-i İslâm çün emânet eyledi
Geldi düşmen gâfılen basdı hıyânet eyledi
Nakz-ı ahd itdi o kâfır Hak melâmet eyledi
Asker-i İslâm irince hurrem ü şâd oldı Niş

Geldi düşmen hisâr idüp bağladı etrâfını

Ol ‘adû-yı bed-fi ’âl fikretmedi encâmını
Köprüli-zâde irince aldı ağzı dadını
Feth olundı çok şükür İslâm ’a medâr oldı Niş

Ehl-i İslâm kal ’adan çün zâr ü giryân çıkdılar
Niceler ah eyleyüp feryâd /ü/ uryân çıkdılar
San kıyâmet kopdı çün sıbyân /ü/ nisyân çıkdılar
Hey meded İslâm elinden dur olup yâd oldı Niş

Çünkü Niş halkı derûn-ı milletden dûr oldılar
Geldi düşmen zabt idüp her cânibine toldılar
Ahdine durmadı çünkim ‘âkıbet dûr oldılar
Dâsitân oldı cihânda hayr ile yâd oldı Niş

Bosna Vidin hem Sofiya gazileri yaşasın
Sedd-i İslâm oldı bunlar Hakk hatâdan saklasın
Üç kol olup gazileri aldilar Niş kal ’asın
Hamduli ’llah kimi yeniden gene ser-hadd oldı Niş

Sanma ey kâfir hemân senden Belgırad isteriz
Hem Tamışvar hem Budin hem bunca ser-hadd isteriz
Biz Muhammed ümmetiyiz Hakk ’dan imdad isteriz
Der Halilî çok şükür kim gamdan âzâd oldı Niş

Türküler, Temmuz 1737 yılında Avusturyalıların aldığı kasabanın, aynı yıl Ekim ayında
Osmanlılar tarafından geri alınışını dile getirir.

Birinci türkü düşmana seslenilmesiyle ve düşmanın Niş halkını gafil bulup kaleyi hemen
ele geçirdiğini söyleyerek başlamaktadır. Devamındaki dörtlükte ise Niş’in Türk yurdu olmasını
sağlayan I. Murad’a telmihte bulunulmakta ve intikamın alınacağını dile getirilmektedir. Üçüncü
ve dördüncü bölümde Rumeli Beylerbeyi Köprülüoğlu Ahmed Paşa’nın Niş’e ulaştığını, beş, altı
ve yedinci dörtlüklerde ise Memiş Paşa, Hasan Paşa, Toz Paşa gibi tecrübeli komutanların bu
savaşa katıldığı belirtilmektedir. Son bölümde ise Köprülüoğlu ve beraberindeki komutanların
Niş’i almaları epik tavırla anlatılmaktadır.

İkinci türkü ise Halilî mahlaslı bir ozan tarafından aruzla yazılmıştır. Bu metin de 1737¬
1739 arasında yaşanan savaşları genel hatlarıyla işlemektedir. Türkü, Niş’in İslâm diniyle bayındır

olduğunu, ancak Nemçe gelince berbat olduğunu belirterek başlar. İkinci dörtlükte düşmanın
anlaşmayı bozduğunu, Niş’e saldırdığını, ancak İslâm ordularıyla Niş’in şad olduğu belirtilmekte
ve devamında Niş’in etrafını çeviren düşmanın, Köprülüoğlu geldiğinde doğruluğu ağzına aldığını
anlatmaktadır. Dört ve beşinci dörtlüklerde Müslüman halkın Niş’ten çıkarılması ve çektiği acılar
dile getirilmekte ve altıncı dörtlükte Bosna, Vidin, Sofya bölgelerinden gazilerin gelip Niş’i
kurtarmaları, Niş’in tekrar serhat olması dile getirilmektedir.

Metinlerin tarihî bağlamında bakıldığında, sulh görüşmeleri devam ettiği esnada Rusların
ısrarı üzerine Avusturya’nın Osmanlı’ya savaş ilan ederek Mayıs 1737’de10 Niş üzerine harekete
geçtiği, sulh olacak düşüncesiyle Avusturya sınırında herhangi bir hazırlık yapılmadığı, Niş kalesi
komutanının ve halkının bu saldırı karşısında aciz durumda kaldığı görülmektedir. 12 Temmuz’da
hududu geçen Avusturya ordusu on dört gün sonra Niş’e varıp kaleyi muhasara etmiş, kale
muhafızı ve ileri gelenler belli bir süre direnişten sonra bu muhasaraya karşı koymanın mümkün
olmadığını görüp yüz on beş top ve elli havan topu ile kaleyi Avusturya kuvvetlerine teslim
etmişlerdir.

Dönemle ilgili önemli bir belge olan Ömer Bosnavî’nin Tarih-i Bosna Der Zaman-ı
Hekimoğlu Ali Paşa
adlı çalışmasında da 1736-1739 yılları arasında Avusturyalılarla Osmanlılar
arasında geçen savaşlar anlatılmaktadır. Düşmanın kaleyi ele geçirmesini Bosnavî şu şekilde dile
getirmektedir:

“Bosna’nın askersiz kaldığını, bu sebeple Bosna halkının zayıf ve perişan duruma düşmüş
olacağını sanan, her zaman hileyi huy ve alışkanlık haline getirmiş, fırsat düşkünü Nemçe Keferesi,
Osmanlı Devleti ile arasındaki bağları koparmaya kalkıştı, aralarındaki antlaşmayı, süresi
dolmadan bozdu. Kötülük dolu yüreğinden öteden beri fesat ve hıyanet kaynamakta olduğu için
sürekli olarak gizli hazırlıklarda bulunmuştu. Hatta birkaç yıl önce Nemçeli ve Moskoflu, Osmanlı
Devleti ’nin içinde bulunduğu kötü şartlar üzerinde fikir birliğine varmışlar, karşılıklı antlaşmalar
yaparak fırsat doğmasını beklemeye başlamışlardı.

Fesadı ilk olarak koparmak amacıyla önce Rusya harekete geçti. Avusturya ile barış
yanlısı ve tarafları uzlaştırmak için arabulucu kılığına büründü. Bir süre Osmanlı Devleti ’ne karşı
herhangi bir harekette bulunmadı. Böylece Osmanlı Devleti ’ni, kendisine güvenilmesi, bu yüzden
herhangi bir kayguya düşülmemesi fikrine inandırarak kandırmış oldu. Bunun üzerine İslam
orduları akın akın Rusya’ya yöneldiler. Osmanlı ülkesinin öteki bölgeleri boşaldı. Avusturyalılar
bunu anlar anlamaz, fırsat budur diyerek yer yer Osmanlı topraklarına saldırmaya başladılar. ”
(Su 1979, 22-23).

Avusturya ordusu Niş’i ele geçirdikten sonra Priştine, Yenipazar ve Kalkandelen taraflarını
da burada yaşayan Hristiyan nüfusu kışkırtarak onların da yardımıyla ele geçirmiştir (Uzunçarşılı
1995, 270). Bu bölgenin Rumeli’den Bosna’ya bir geçiş kapısı konumunda olması ve buranın
Avusturya’nın eline geçmesi, Osmanlı’nın elinde olan Bosna’nın tehlikeye düşmesine sebep
olmuştur. Bunun üzerine Rumeli beylerbeyi Köprülüoğlu Ahmed Paşa, Niş’i muhasara ettirmiştir.
Avusturya’nın Niş kumandanı bu kuvvete karşı koyamayacağını anlayıp kaleyi tekrar Osmanlı’ya
teslim etmek zorunda kalmış ve kısa sürede Niş kalesi tekrar Osmanlı’nın eline geçmiştir.

Bu çalışmada izaha çalışılan konu yalnızca bugünün folklora bakış açısının ürünü değildir.
Bu eksende yapılan çalışmalar nicelik anlamında yeni çoğalmaya başlasa da Fuat Köprülü’nün
1914 yılında
İkdam gazetesinde yayınladığı “Yeni Bir İlim: Halkiyat ‘Folk-Lore’”adlı yazısı
konunun mahiyetini o zamanda ortaya koymuştur:

“Balkan milletleri Rumeli ’yi kendi aralarında taksîm için münakaşa ederlerken yalnız
silahla değil, bir takım delâil-i târihiyye, lisâniye ve insânizyye ile mücehhez idiler: ‘Folklor’
tedkikatı onlara birçok noktalarda delîl ve rehber oluyordu.

Eskiden güzel ve dil-rübâ Türk şehirleriyle dolu olan Tuna yalılarının hâtırâtına, oraların
şarkılarını, destanlarını saklasaydık bugün eski hâkimiyetimizi yalnız cansız kitap sayfalarında
görmezdik. Rumeli ’nin son felâketinde düşman eline geçen yerler ahâlîsi tabîî yavaş yavaş yok
edileceklerdir ve biz ileride oraların eski Türk memleketi olduğunu isbât için ‘Halkiyat’ın canlı
vesikalarına muhtaç olacağız. Eğer bugün o vesikaları zabt ve kayıt edebilirsek, hiç olmazsa
felâketlerimizin hâtırasını saklayabileceğiz. Bir millet için bu büyük bir tâziyâne-i intibâhtır”
(Köprülü 2008, 378-379).

Bu çerçevede denilebilir ki özellikle Osmanlı bakiyesi coğrafyalar başta olmak üzere, tarihî
süreçte üretilmiş olan Türk sözlü kültürü ürünlerine yalnızca edebi eser olarak bakmaktan öte, bu
eserler birden fazla bakış açısıyla ele alınabilir. Bu çalışma özelinde de görüldüğü üzere söz konusu
metinlerin yaratıldıkları bağlamların etkilerini, izlerini taşıdığı ve hatta yaratıldıkları dönemlerin
olaylarının halk hafızasındaki yansımaları olduğu unutulmamalıdır.

5. Sonuç

Herhangi bir olay veya yerle ilgili olarak tarihî bilgiye yalnızca resmî tarih yazıcıları
tarafından tutulan kayıtlar vasıtasıyla ulaşılmaz. Söz konusu odaklarca tutulan kayıtlar farklı
nedenlerden dolayı yanlı olabilir, eksik olabilir veya olayların bütün cephelerini ortaya koyabilecek
nitelikte olmayabilir. Bu noktada bir olay veya yerle ilgili kapsamlı tarihî bilgiye ulaşabilmek için
resmî tarih yazıcılığının kural ve yöntemlerinin yanı sıra edebiyat malzemelerinden ve genel olarak
o bölgeye ait sözlü kültür ürünlerinden de faydalanılabilir. Zira, sözlü kültür ürünlerinin
yaratıcıları, yaşadıkları dönemin olaylarına kayıtsız kalmayıp bir şekilde bu olayları edebî-estetik
süzgeçlerden geçirerek yeniden anlatırlar. Bu çalışmada ele alınan iki Niş türküsü de, sözlü tarih ve
resmî tarih mukayesesinin örtüştüğü düşünüldüğünde, bunu doğrulamaktadır.

KAYNAKÇA

ARTUN Erman (2011). “Türk Halk Kültürünün Balkanlardaki Rolü”, Çukurova Üniversitesi
Türkoloji Araştırmaları Merkezi,
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM (ET:
06.04.2011).

ÇOBANOĞLU Özkul (2000). Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü, Ankara: Akçağ
Yayınları.

DANIŞ İlhami (2007). 1736-1739 Savaşlarında Karadeniz’de Osmanlı Donanması, İstanbul:
İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

ERSOY Ruhi (2004). “Sözlü Kültür ve Sözlü Tarih İlişkisi Üzerine Bazı Görüşler”, Millî Folklor
Dergisi, S: 61, s. 102-110.

ERSOY Ruhi (2009). Sözlü Tarih Folklor İlişkisi “Baraklar Örneği Disiplinler Arası Bir
Yaklaşım Denemesi”, Ankara: Akçağ Yayınları.

GÜNAY-TÜRKEŞ Günay (2010). Türklerin Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları.

HAFIZ Nimetullah (1985). Kosova Türk Halk Edebiyatı Metinleri, Priştine.

HAMZAOĞLU Yusuf (2000). Balkan Türklüğü, C.1, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

HASAN Hamdi (1987). Saray-Bosna Kütüphanelerindeki Türkçe Yazmalarda Türküler,

Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

HASAN Hamdi (2008). Makedonya Türklerince Söylenen Türküler, Ankara: Atatürk Kültür
Merkezi Yayınları.

İNAN Abdülkadir (1998 ). “Tarihte ve Folklorda Balkan”, Makaleler ve İncelemer, C.I, Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 619-621.

İSEN Mustafa (1997). Ötelerden Bir Ses, Ankara.

KAFESOĞLU İbrahim (1998). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken Yayınları.

KARATAY Osman- Bilgehan A. Gökdağ (2006). Balkanlar El Kitabı, Ankara: Karam-Vadi
Yayınları.

KIEL Machiel (2007). “Niş” İslam Ansiklopedisi, C. 33, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, s. 147-149.

KÖPRÜLÜ M. Fuad (2008). “Yeni Bir İlim: Halkiyyat”, (Ed. M. Öcal Oğuz vd.), Türk Halk
Edebiyatı El Kitabı, Ankara: Grafiker Yayınları, s. 378-379.

LORD Albert B. (1972), “History and Tradition in Balkan Oral Epic and Ballad”, Western
Folklore, C. 31, S:1, s. 53-60.

LORD Albert B. (1995). “Orta Asya ve Balkan Destanları Arasındaki İlşkiler”, Çev.: Metin Ekici,
Türk Kültüründe Nevruz- Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara: Atatürk Kültür
Merkezi Yayınları, s. 273-308.

MİRZAOĞLU F. Gülay (2001). “Türkülerin İşlevleri ve Zeybek Türküleri”, Türkbilig, S: 2, s. 76¬
91.

MİRZAOĞLU F. Gülay (2003). “Bir Tarihî Türkü: Cezayir”, Türkbilig, S: 6, s. 117-126.

PROPP Vladimir (1998). Folklor, Teori ve Tarih, (Çev.: Necdet Hasgül, Tolga Tanyel), İstanbul:
Avesta Yayıncılık.

SAKAL Fahri (2008). “Folklor Ürünlerinin Tarih Araştırmalarında Kaynak Olarak Kullanılması”.
Millî Folklor Dergisi, S.77, s. 50-60.

SOYSAL Fikri (2007). Rumeli Olay Türküleri, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

SU Kamil (1979). Ömer Bosnavî Bosna Tarihi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

TOGAN Zeki Velidî (1985). Tarihte Usûl, İstanbul: Enderun Kitabevi.

UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı (1995). Osmanlı Tarihi, C.IV/I, Ankara.

YAKICI Ali (2007). Halk Şiirinde Türkü, Ankara: Akçağ Yayınları.

YILDIRIM Dursun (1998a). “Sözlü Kültür ve Folklor Kavramı Üzerine Düşünceler”, Türk Bitiği,
Ankara: Akçağ Yayınları, s. 37-42.

YILDIRIM Dursun (1998b). “Tarih Yazımı ve Sözlü Ortam Kaynakları”, Türk Bitiği, Ankara:
Akçağ Yayınları, s. 87-101.

YILDIRIM Dursun (1998c). “Orta Asya Bozkırlarından Urumuneli’ne -Türk Sözlü Şiir Sanatının
Yayılması Üzerine-”, Türk Bitiği, Ankara: Akçağ Yay., s. 180-195.

YILDIRIM Dursun (1999). “Dede Korkut’tan Ozan Barış’a Dönüşüm”, Türk Dili Dergisi, S: 70,
s. 505-530.

YILDIRIM Dursun (2003). “Balkan Üçlemesi ve Tarih”, Türkbilig, S: 6, s. 144-160.

YILDIRIM Dursun (2009). “Türkler, Coğrafya ve Anayurtlar”, Turkish Studies, C.4, S:8, s. 13¬

22.

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 6/4 Fall 2011

1

Öğr. Gör., Gaziantep Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuvan. El-mek: suleymanfidan@gantep.edu.tr

2

D. Yıldırım (1998b), “Tarih Yazımı ve Sözlü Ortam Kaynakları” başlıklı çalışmasında sözlü kültür ürünlerini “adlama
dizini, yorumlar-tanımlamalar, konuşmalık dokumalar, söylemelik dokumalar, anlatmalık dokumalar, seyirlik
dokumalar” olmak üzere 6 ana başlıkta -34 alt başlıkta- sınıflandırmakta ve bu sözel dokumaların anlatıldıkları zamanın
veya daha öncesinin açıklayıcı tarih bilgilerini taşıyabileceğini; onların bir belge niteliği kazanabilmesi için zamanlarını
belirlemek ve doğruluklarını kanıtlamak gerektiğini belirtmektedir.

3

   Balkan kelimesiyle ilgili bk. Abdülkadir İnan (1998), “Tarihte ve Folklorda Balkan”, Makaleler ve İncelemer, C.1,
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 619-621.

4

   Balkanlarda Türk izleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Yusuf Hamzaoğlu (2000). Balkan Türklüğü, C.1, Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları.

5

   Niş ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Machiel Kiel (2007). “Niş”, İslam Ansiklopedisi, C.33, İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı Ansiklopedisi, s. 147-149.

6

   Türkülerin tasnifiyle ilgili görüşler için bk. Fikri Soysal (2007). Rumeli Olay Türküleri, İstanbul: İstanbul Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi ve Ali Yakıcı (2007). Halk Şiirinde
Türkü, Ankara: Akçağ Yayınları.

7

   Araştırmacı türküler üzerine tasnif denemesine bir diğer çalışması olan” Makedonya Türklerince Söylenen Türküler”
adlı eserinde yer vermiştir. Bu çalışmada türküleri şekil ve konu bakımından sınıflandırmıştır.

8

Hamdi Hasan (1987), Saray-Bosna Kütüphanelerindeki Türkçe Yazmalarda Türküler, Ankara: Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yay., s. 95.

9

a.g.e., s. 98.

10

Bu dönemde Osmanlı’nın Avusturya ve Rusya’ya karşı verdiği mücadele için bk. îlhami DANIŞ (2007). 1736-1739
Savaşlarında Karadeniz’de Osmanlı Donanması, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.