ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATMESİ’NDE FAL1

Elif DULGER*

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/4 Fall 2011, p.97-105, TURKEY

ÖZET

1976 yılında, şimdiki adı Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini
Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü olan, zamanın Kültür
Bakanlığı Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanlığı tarafından
hazırlanan Türk Folklor Arşiv Kılavuzuna göre Türk folklorunun konuları
belirlenirken kılavuzun “K” maddesi inanışlara ayrılmıştır. 100lük
kodlama seviyesinde hazırlanan kılavuzun bu bölümünde “K 700”
kodlamasında rüya ve fal yer almaktadır.

Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere fal, folklorun inanışlar bölümünde
karşımıza çıkmaktadır. Değişik araştırmalarda ele alınan Türk
folklorunun, üzerinde az çalışılan konularının başında gelen fal,
insanların doğaüstü güçlere yaklaşımını göstermesi bakımından önem
taşımaktadır.

Bu çalışma, Türk kültür tarihi, edebiyatı ve halk bilimi açısından
önemli kaynak eserlerden biri olan, Evliya Çelebi’nin adını yüzyıllardan
beri yaşatan ve daima da yaşatacak ünlü
Seyahatname’de çeşitli yerler
hakkında bilgi verilirken kaydedilen fal ile ilgili bilgilerin
değerlendirilmesine dayanmaktadır. Çalışmanın başlıca amacı, kültür
tarihimizin bu önemli eserini fal ile ilgili çalışmalara dâhil etmek ve Türk
halkbiliminin az çalışılan konularından olan fal hakkında ileride
yapacağımız çalışmalara zemin hazırlamaktır.

Anahtar Kelimeler: Evliya Çelebi, Seyahatname, fal.

FORTUNE-TELLING IN THE SEYAHATNAME OF EVLIYA

CELEBI

ABSTRACT

According to the Turkish Folklore Archive Guide prepared in 1976
by the National Folklore Research Deparment of Ministry of Culture of
the time, which is now called the Ministry of Culture directorate general
for research and development of folk culture, article ‘K’ in the guide was
designated for beliefs, while the subjects of Turkish folklore was being
determined. In this part of the guide which was prepared based on the
categorization in hundreds, dream and fortune-telling appears in the ‘K
700’ category.

As is understood from this information, we come across fortune-
telling in the part which is designated for beliefs in folklore. Fortune-
telling upon which little study is conducted is a branch of Turkish
folklore -handled in different researches- and it bears importance in that
it shows people’s approach to supernatural powers.

This study is based on assessing information related to fortune-
telling which was recorded while giving information about various places
in
Seyahatname,which is an important work as far as Turkish cultural
history, literature and folk science is considered. The main aim of our
study is to include this important work of our cultural history in the
researches on fortune-telling and to form the basis for the studies that we
are going to carry out on fortunetelling on which little research is
conducted.

Key words: Evliya Celebi, Seyahatname, fortune-telling.

Giriş

Türk seyahat edebiyatı içerisinde önemli yere sahip olan eserler vardır. Evliya Çelebi
Seyahatnamesi
ile birlikte bu eserden önce kaleme alınmış olan Babür Şah’ın Babürname’si, Seydi
Ali Reis’in
Miratü’l-Memalik’i bu türün en önemli örnekleridir (Banarlı 1998, 688).

Türk edebiyatında seyahatname denilince ilk akla gelen Evliya Çelebi Seyahatnamesi
olmaktadır. Evliya Çelebi’nin Türk edebiyatında seyahatname türünün zirvesinde olduğu bilinen
bir gerçektir. Ahmet Hamdi Tanpınar, her ne kadar üslubunun derbeder olduğunu söylese de onu
edebiyatımızda yaratılıştan yazar doğanların başında saymaktadır (Tanpınar 1995, 161).
Tanpınar’ın da belirttiği gibi eserin üslubu derbederdir; ancak, verilen her cümlede Osmanlı
insanının hayata bakışı görüldüğü için Evliya Çelebi bu yönü ile büyük bir nesir yazarı olarak
kabul edilebilir. Evliya Çelebi’nin çağdaşı olan nesir yazarlarından ayrılabilecek önemli özellikleri
vardır. Devrine ve devrindeki yazarlara göre sade bir dil kullanması, güçlü tasvirleri, sıcak mizahı,
seciler ve mübalağalar ile süslü üslubu Evliya Çelebi’nin ayırıcı noktalarıdır
(Büyük Türk Klasikleri
1987, 393). Bu nedenle eser, 17. yüzyıl Türk nesrinin önemli eserleri arasındaki yerini almıştır.

17. yüzyıl ve öncesi İslam ve Osmanlı tarihini araştırmak isteyenlerin başvuracakları
önemli bir kaynak olan eserinde Evliya Çelebi, gezdiği her ülke ve şehrin tarihi hakkında kimi
zaman duyduklarına, kimi zaman da çeşitli tarih kitaplarına dayanarak kıymetli bilgiler verir.
Viyana’ya giden elçilik heyetinde bulunduğu için Osmanlı sınırları dışındaki coğrafyaları da tasvir
eden Evliya Çelebi, sadece Türkler tarafından değil, genel anlamda bütün dünya tarihçileri ve
Avrupa dünyası tarafından merakla takip edilen bir kaynaktır (Ortaylı 2006, 88).

Çağının Osmanlı zihniyetini, dünya görüşünü ve dünyaya bakışını tıpkı bir ayna gibi
gösteren eserde Orta Çağ’ın sonlarından itibaren doğu ile batı arasında açılmaya başlayan
uçurumun, 17. yüzyılda hangi boyutlara ulaştığı ve batının o yıllardan 17. yüzyıla ne kadar yol
aldığı, Evliya Çelebi’nin Avrupa ülkelerinde karşılaştığı çeşitli olay veya durumlar karşısında
Osmanlılara serzenişte bulunması ile hissettirilir. Eser, Yeni Çağ’ın ortalarında doğu ile batı
arasındaki tinsel uçurumun hangi düşündürücü boyutlara varmış olduğunu göstermesi bakımından
da    düşünce    tarihi    araştırmalarına    ışık    tutar

(http://www.history.hacettepe.edu.tr/archive/evliyacelebi.htm, ET: 20.02.2006)

Evliya Çelebi Seyahatnamesi çok geniş bir sahayı içine almaktadır. Eserde hemen bütün
Osmanlı coğrafyası, İran, Irak, Suriye, Mısır, Rusya, Kırım, Balkanlar, Macaristan, Almanya,
Flemenk, İsveç ve Lehistan gibi çeşitli ülke ve şehirlere ait geniş bilgiler vardır (Banarlı 1998,
691).
Seyahatname"de tarih, coğrafya, dil, folklor, etnoloji, sosyoloji konularında geniş bilgiler
verilmektedir. 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunun geniş sınırları içindeki önemli şehir ve
ülkelerin yaşama biçimleri, âdetleri, gelenekleri, görenekleri, töreleri, inançları, törenleri ve günlük
yaşamları hakkında zengin bilgiler ile dolu olan eser, halk bilimciler ile etnologların başvurmaları
gereken önemli bir kaynaktır (Örnek 1995, 34).

Evliya Çelebi eserinde gezdiği yerler ve bu yerlerin tarihi hakkında bilgi verirken sadece
kendi gözlemleri ile yetinmemiştir. Onun;
Kazvinî, Makrizî, Taberî, Zehebî, Celalzade, Solakzade,
Alî, Atlas Minor
gibi belli başlı eserlere, kanunnamelere, eyalet tahrir defterlerine menakıpnamelere
ve Latin, Yunan dilleri ile yazılmış çeşitli tarihlere başvurduğu bilinmektedir
(Türk Dili ve
Edebiyatı Ansiklopedisi
1979, 126; Baysun 1977, 408-409).

Fal ve Çeşitleri

“Gök” ve “yer”in temsil ettiği evrensel iki ilkeli kâinat düşüncesinin yazılı işaretleri vardır.
Çincede “kua” adı verilen bu işaretlere Türkçede “ırk” denmektedir (Esin 2001, 27). Hem Çinliler
hem de Türkler ırkları fal bakmak için kullanırlar. Irkların şekli, doğa güçlerinin gerilemekte ve
ilerlemekte oluşlarını ifade etmektedir. Buna göre, üst çizgiler görünürde hâkim olan kavramı, alt
çizgiler ise ilerlemekte bulunan ve galip gelecek olan kavramı göstermekte; falcılar bu şekilde
anlamlar çıkarmaktadırlar (Esin 2001, 28-29).

Falın Eski Türkçedeki karşılığı “ırk” tır. Dîvânü Lûgati’t-Türk’te kelime “Falcılık, kâhinlik
ve bir kimsenin gönlündekini bilmek. ”
şeklinde açıklanmaktadır (Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi
1998, 42).

Hiçbir toplum veya uygarlığa ait olmayan yani evrensel olan falcılık, ortaya çıktığı ilk
günden beri insanoğlunu meşgul etmiştir. Geleceğini sürekli olarak merak eden insanlar, bunları
tek başlarına bilemedikleri ya da çaresiz olduklarını düşündükleri için geleceği bilebildiklerine
inandıkları falcılara başvurmuşlardır. (Scognamillo ve Arslan 1999, 17).

İlk insandan bu yana insanoğlu sürekli merak içindedir ve meraklarını cezbeden en büyük
konu da gelecekleridir. Yapılacak herhangi bir işin sonucunun nasıl olacağını önceden bilmek, bir
insanın yazgısını öğrenmek insanları tarih boyunca meşgul etmiştir. İnsanların hayatları boyunca
başarılı ve mutlu olmak istemeleri sonucunda fal, yüzlerce çeşit kazanmıştır. Kullanılan çeşitli
araçlar ve yöntemler ile fal çeşitleri günümüzde oldukça genişlemektedir. Sürekli bir arayış içinde
olan insan zihni, farklı yaklaşımlar ile geleceklerini öğrenmek adına falı ve falcıları hayatın
vazgeçilmez bir parçası hâline getirmiştir.

Ağaç, at, ateş, bakla, balık, balta, bağırsak, bina, buğday, çakıl, defne, duman, el, harf,
hava, horoz, I Ching (Yi King), insan bağırsağı, iskambil, kafatası, kahve, kap, kaplumbağa,
karaciğer, karga, keçi, kemik, kristal, kuş, lamba, mum, omuz kemiği, rüzgâr, saç, sayı, soğan, su,
tarot, tuz, un, yaprak, yüz, yüzük, zar (Scognamillo ve Arslan 1999, 29-51), aşık kemiği (Korkmaz
2003, 67; Roux 2001, 90), billur
(Türk Ansiklopedisi 1968, 90), çubuk ve ok (Roux 2001: 88)
fizyonomi ve göz (Hacıyeva vd. 1995, 77), grafoloji
(Türk Ansiklopedisi 1968, 90), kitap, köpük,
kulak (Hacıyeva vd. 1995, 77), kum/toprak (Arslan 2002, 112), kumalak (İnan 2000, 157-158),
kura (Sezer 1998, 37), kürek kemiği (İnan 2000, 152; Roux 2001: 96), mâni (Çelik 2005, 42),
papatya, sakız, tespih (Özseven 1939, 188), tükürük, yıldız falları bilinen fal çeşitleridir.

Ancak, fal çeşitlerinin sadece bu kadar olduğu düşünülmemelidir. Bugün Anadolu’da sayısı
tespit edilemeyecek kadar çok fal vardır. İnsanlar açısından önemli olan gelecek hakkında
söylenecek sözler olduğu için Anadolu halkı falda kullanılan malzemeye önem vermemektedir.
Kahve falı, tarot falı baktırıldığı gibi, bazen de herhangi bir şeye dayanarak niyet tutma fal olarak
kabul edilmektedir. Nitekim, fal tutmak,
“Aklından bir şey geçirip belli bir işin olup olmamasında
veya oluş tarzında ona cevap aramak, niyet tutmak
. ” anlamındadır (Ayverdi 2005, 916).

Geleceği öğrenme veya bir niyetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini anlama merakı içinde
olan insanların muhayyilesi genişledikçe fal ile ilgili olan pratikler ve dolayısıyla fal türleri
çeşitlilik kazanacaktır. Fal çeşitlerinin sadece burada verdiklerimiz olduğu düşünülmemelidir.
Geçmişte uygulanan; ancak bugün unutulan fal çeşitleri de vardır. Ateşin alevlerine, közün
duruşuna ve odunun ıslık seslerine göre kehanette bulunma bunlara örnek olarak verilebilir (İnan
2000, 158).

Seyahatnamede Müneccim, Remmal ve Falcı Esnafı

Osmanlı Sarayında müneccimbaşılar önemli bir yere sahiptir. Sarayların dış hizmetlere
mahsus kısımlarında çalışanlara “Birun halkı” yani dış halkı adı verilir. Birun halkı altı kısımdan
oluşur ve müneccimbaşılar bu halkın birinci kısmı olan “Ulema Sınıfı”nda yer alır (Sertoğlu 1986,
53). Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre remilciler de bu sınıfta yer alır. Müneccimbaşının
görevi çeşitli önemli olaylar için astrolojik hesaplara dayanarak uğurlu vakti seçmek ve her yıl
takvim tertip etmekti (Sertoğlu 1986, 233).

Evliya Çelebi, İstanbul’daki müneccimler, remilciler ve falcılar esnafı hakkında kısa
bilgiler vermiştir.
“Evsâf-ı müneccimân” başlığı altında verilen bilgilere göre, yetmiş nefer olan
müneccimlerin pirleri Hz. Ali’dir. Yasin Suresi’nin 39. ayeti tefsirini;
“Ay(a gelince) Biz ona da
menzil menzil miktarlar tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi bir hâle dönmüştür.

bilip beş vakti tayin etmek için bu ilmi yaymışlardır. Müneccimler sınıfı tahtırevanlarının üzerini
usturlap, kıblenüma, mikatlar ve takvîm ü zîc ile süslerler. Giydikleri müneccimbaşı elbisesi ve
saçaklı abâyî ile kadıaskerlerin yanında muhteşem bir şekilde at başı beraber giderler (Evliya
Çelebi 1996, 225-226). Eserin bir yerinde, İstanbul Beğkoz kazasının müneccimbaşıların meşrutası
olduğu söylenmektedir (Evliya Çelebi 1996, 48).

Esnâf-ı remmâlân” başlığı altında verilen bilgilere göre, üç yüz nefer olan remilciler
esnafı on beş dükkândan ibarettir. Pirleri müneccimlerin de piri olan Hz. Ali’dir. Eski bir ilim olan
Ali remli meşhurdur. Ama bu ilmin piri önceden Hz. Danyal’dır. Hz. Danyal, Cebrail’den ilim
öğrenip remil ile mucizesini gösterir. Remilciler, ulema zeyninden oldukları için kadıasker alayıyla,
tahtırevanlarının üzerine kura ve remil tahtalarını koyup uğurlu veya uğursuz talih maksat ve
meramlarını görmek için remmalce sözler ederek geçerler. (Evliya Çelebi 1996, 225-226).

“Esnâf-ı fâlcıyân-ı musavver” başlığı altında ise ressam falcılar esnafı hakkında bilgiler
verilmektedir. Buna göre, ressam falcı esnafı bir dükkân ve bir neferden ibarettir. Mahmudpaşa
Çarşısı’nda bir dükkânda oturan falcı Hoca Mehmed Çelebi, Süleyman Han’ın sohbetiyle
şereflenmiş dindar ve dinç bir ihtiyardır. Evliya Çelebi, Hoca Mehmed Çelebi’nin, eserin bu
kısmından önce bahsettiği bütün pehlivanların, geçmiş padişahların, binlerce peygamberin, sayısız
kalelerin, savaşların, denizdeki gemilerin acayip ve garip savaşların, eski ustaların sihirli ve
beğenilmiş ketebeli kalemleriyle iri İstanbul tabağı kâğıtlar üzere yazılmış resimleri cilt cilt
dükkânın önüne dizdiğini söyler. Gelip geçenler talih tutup bir akçe vererek bu resimlerden fal
açarlar. Gelen resimlere göre, ki bunlar arasında Ceng ü Cidâl, Yusuf u Züleyha, Leyla ve Mecnun,
Ferhat ve Şirin, Varaka ve Gülşah veya eski cihangirlerin birbiriyle düşmanlıkları, eğlenceleri yer
alabilir,

“Bu fal ıssına geldi işte Ferhâd

Çalışmakla olursun sen de dilşâd

diyerek her resme uygun kendince şiir okur. Hoca Mehmed Çelebi bununla para kazanır.

Hatta Mehmed Çelebi, bir tahtırevan üzerinde resimlerini halka gösterip alayla birlikte
gider. Evliya Çelebi, hâlâ İstanbul taklitçileri içinde bu resim falcısının Hindî gazelleri, türlü türlü
tavırlarıyla ve gülünç sözleriyle taklit edildiğini belirtmektedir (Evliya Çelebi 1996, 292).

Osmanlı İmparatorluğunda kazaskerler, ki kadıasker kelimesinin zamanla değişime
uğramış şeklidir, şeri hükümler veren kişilerdir. Müneccimbaşıların ve remilcilerin kazaskerlerle
yan yana geçtikleri ve müneccimbaşıların kendilerine has kavukları olduğu göz önüne alınınca
onların sosyal ve idari hayat içinde sahip oldukları yer daha iyi anlaşılır. Ayrıca her padişahın bir
müneccimbaşısı olduğu bilinmektedir.

Kutadgu Bilig’deki “4385 Herhangi bir işe başlamak istersen, önce zamanın bunun için iyi
veya kötü olup olmadığını sormak lazımdır
. ” (Yusuf Has Hâcib 1994, 317) beytine bakınca
müneccimbaşılık kurumunun Türklerde çok eskiye dayandığını söylemek mümkündür. Her ne
kadar çeşitli konularda müneccimlere danışmak eski bir Türk geleneği ise de, İslamî kaideye göre
gaybı Allah’tan başka kimse bilemediği için eserin hemen beş beyit sonrasında “
4390 Sözü onlara
sor, fakat hemen inanıverme; her şeyi bilen Tanrı ’dır ve ancak ona kuvvetle sarılmalıdır.
” (Yusuf
Has Hâcib 1994, 317) denmektedir.

Seyahatname’de Fal Çeşitleri

Fal çeşidi olarak eserin üç yerinde kitap, bir yerinde resim, bir yerinde bakla, bir yerinde de
remil yani kum falı karşımıza çıkmaktadır.

Eserin iki yerinde kitap falı hakkında bilgi verilmektedir. Her iki metinde de kitap falına
Hafız Şirazi Divanı ile fala bakılmaktadır. Hicri 940 yılında Kanuni Sultan Süleyman, Acem
diyarını yağma etmek için asker gönderir. Akkoyunlu beylerinden Murat Paşa, Osmanlıya yardım
için Acem diyarına gelir. Karakolda gözcülük eden Murat Paşa,
Hafız Şirazi Divanını açarak fala
bakar ve şu beyit gelir:

Duşi ez Cenâb-ı asaf peyk-i beşâret âmed

Ve zi hazreti Süleyman usret-i esâret âmed

Fala baktıktan bir müddet sonra Sultan Süleyman’ın askerine yardım için Acem diyarına
geleceği haberi alınır (Evliya Çelebi 2001a: 200).

Esere göre Peçevi yiğitleri çoğunlukla düşman üzerine gitmeden önce Hafız Şirazi
Divanından
fala bakarlar. Güzel bir beyit gelirse Allah’a tevekkül edip giderler ve zaferle dönerler
(Evliya Çelebi 2002: 118).

Evliya Çelebi eserini bitirdikten sonra, “Bir âdem tefe ’ül murâd edinse her sahîfeyi açdıkca
bi-emri Hayy-ı Kadîr hasbihâline münâsib bir şehir ve kurâ ve kasabâtlar gele”
(Evliya Çelebi
2007: 1) başlığı altında, sayfa numaralarını göstermeden son cildin fihristini yapar. Bu fihrist
Yıldız Nüshası’nın sonunda yer almaktadır. Burada Evliya Çelebi, Seyahatnamesi ile fala
bakılabileceğini söylemektedir. Buradan da anlıyoruz ki
Seyahatname ile kitap falına bakılabilir.

Eserde falcı esnafı hakkında bilgiler verilirken, İstanbul’daki tek falcı esnafı olan Hoca
Mehmed Çelebi’nin dükkânında baktığı fal hakkında da bilgi verilir. Buna göre, Hoca Mehmet
Çelebi dükkânında asılı olan çeşitli tablolar ile akçe karşılığında insanların talihine bakar. Akçeyi
veren insan talih tutar, Hoca Mehmed Çelebi de bu resimlerden birini açar ve gelen resme uygun
olarak şiir söyler (Evliya Çelebi 1996: 292). Burada resimle daha doğrusu tablolarla fal bakmak
karşımıza çıkar.

Bir müneccim olan Ak Mehmed Paşa, bakla ile fal bakar (Evliya Çelebi 2003: 28). Ancak
bu falın nasıl bakıldığı ile ilgili olarak eserde hiçbir bilgi yoktur.

Eserde verilen bilgilere göre, Sultam Selim’in Mısır’a yöneleceğini duyan Mısır Sultanı
Gavri, şehrin remilcilerini çağırıp kendisinin ve Sultan Selim’in talihine baktırır. Remilciler, Sultan
Gavri’ye niyet ettiği kişiden yani Sultan Selim’den kendisine zarar geleceğini söylerler. Bunun
üzerine Gavri, yükte hafif, pahada ağır mallarını toplayarak İskenderiye kalesinin hazinesine saklar.
Aynı zamanda da İskenderiye limanında elli pâre kadırga hazırlatır. Amacı, Sultan Selim’in Mısır’a
gelmesi hâlinde bu kadırgalar ile batıya kaçmak, batıda istilalarda bulunmak ve sonrasında Mısır’a
sefer yapmaktır (Evliya Çelebi 2007: 72).

Seyahatnamede Geleceği ve Gerçeği Öğrenmek İçin Yapılan Uygulamalar

Seyahatname'nin çeşitli yerlerinde geleceği ve gerçeği öğrenmek için yapılan tam olarak
fal diyemeyeceğimiz uygulamalardan söz edilmektedir. Gelecek ile ilgili olanlar arasında yapılacak
işin rast gidip gitmeyeceği, yola çıkılacak doğru zaman, hacca gidilip gidilemeyeceği ve gelecek
yıllarda kıtlık olup olmayacağı gibi bilinmeyenler yer almaktadır.

Üsküp’te Baba Lokman adında bir ziyaret yeri vardır. Filozoflardan bir zat olan Baba
Lokman tılsım ilmi ile âb-ı hayat kuyu çıkarır. Bunun içerisinde de birçok balık vardır. İnsanlar bu
balıklara ekmek atmak sureti ile fala bakarlar,
“Eğer benim işim hayr ile itmâm bulursa bu mâhîler
benim bezl etdiğim etmeği tenâvül ede ve illâ hayr ile işim râst olmazsa ekmeğim yemeyeler

derler. Balıklar atılan ekmeği yerse ekmeği atanın işi rast gider, eğer yemezlerse işi rast gitmez
(Evliya Çelebi 2001b, 299).

Mısır’daki Cami’ü’l-Garb’ın bahçesinde taş olan bir hurma ağacı vardır. Halk arasında, Hz.
Ali’nin İskenderiye’ye geldiğinde Düldül’ü bu ağaca bağlayıp “Üskün misle’l-hacer” demesi
üzerine ağacın taş olduğu söylenmektedir. Bu taşın yanına gelen yolcular
“Eğer eyyâm olup Rûm ’a
yâhûd vatanımıza sâlimîn gidersek bu ağaca doğruca varalım.
” diyerek taş ağaçtan on adım kıble
tarafına gidip gözlerini yumarak tekrar ağaca yönelirler. Kimisinin niyeti gerçekleşir,
gerçekleşmeyenler ise birkaç gün daha İskenderiye’de kalırlar. Aynı zamanda halis niyet ile bir
İhlas okuyup on adım uzaklıktan gözü kapalı olarak ağaca dokunanın da muradı hasıl olur. (Evliya
Çelebi 2007, 362). Bu caminin doğu tarafında, orta tarafından elli adım içeride, bir mermer direk
vardır. Hacca gitmek niyetinde olan insanlar bu direk ile fala bakarlar. Buna göre niyet eden birisi,
gözü kapalı bu direğe doğruca varırsa o yıl hacca gider, varamazsa gidemez (Evliya Çelebi 2007,
362). Evliya Çelebi bu bilgileri verirken her iki fal pratiği için de
“Niçe bin kere tecrübe
olunmuştur deyü meşhurdur.
” der.

Mısır’daki Cebelü’t-Tayr’ın kumsal bir yerinde bir mezarlık vardır. Burada her lahit içinde
binlerce kefenli, ren renk, türlü türlü kuş gömülüdür. Ekserisi leylek ve çürümemiş hâlde olan bu
kuşlar her sene toplu hâlde bir mağaraya gelip burada her cinsten bir kuşu kurban ederler. Buranın
halkı mağara içinde gagasından asılmış bir kuş göremezlerse bunu kıtlık ve pahalılık alameti olarak
algılarlar. Gerçekten de algıları doğru çıkar ve o yıl büyük bir kıtlık ve pahalılık olur. Mağarada
asılı bulunan kuş miktarı arttıkça Nil Nehri her yıl artan arşınla taşmaya başlar ve bölgede bolluk
olur. Öyle ki, halk ürünleri ambarlara kaldırmaktan aciz düşer. Evliya Çelebi bu bilgilerin hemen
ardından “İ’tikâd-ı fellâhîn-i Sa’id böyledir ve yine bi-emrîllâh eyle olur.”der (Evliya Çelebi 2007,
414).

Buraya kadar verilen örnekler geleceği öğrenmek için yapılan uygulamalardır. Eser de zina
sonucu doğan çocuğun babasını ve suçlu olan kişiyi belirlemek için yapılan, bir gerçeği öğrenmek
ile ilgili uygulamalar da yer almaktadır.

Mezhepsiz bir kavim olan İtil kabilesi, zina sonucu doğan çocukların babalarını tespit
etmek için bir işlem uygular. Buna göre, zina sonucu doğan çocuğun eline bir elma verilir. Çocuk
bu elmayı babası olduğunu iddia eden adamlardan hangisine vurursa çocuk onun olur ve çocuğun
annesi de o adamın hükmüne girer (Evliya Çelebi 1999: 146).

Irak’ın Kazvan şehrindeki bir bağda bir kuyu vardır. Hâkimler suçlu olduğunu
düşündükleri ama emin olamadıkları kişiyi bu kuyunun kenarına bağlarlar. Eğer bu kişi suçlu ise
kuyudan siyah bir duman ve kötü kokular çıkar. Bunun üzerine o kişi öldürülür. Ama kuyudan
duman çıkmazsa adamı salıverirler (Evliya Çelebi 2001a: 220).

Yine Irak’ın Kazvan şehrinde Hz. Danyal kilisesi yakınında bir kuyu vardır. Hırsız olduğu
düşünülen haramiyi kuyunun kenarına bağlarlar. Eğer adam gerçekten hırsız ise kuyudan “budur
budur” diye bir ses işitilir. Ama hırsız değilse kuyudan ses gelmez ve salıverirler (Evliya Çelebi
2001a, 220).

Sonuç

Geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan fal, geçmişte var olmuş devletlerin ve milletlerin
sosyal ve idari hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Türkler arasında da inançların değişmesine
rağmen varlığını her şekilde sürdürmüştür. Eski Şaman inancında şamanlar tarafından yürütülen
kehanette bulunma görevini Osmanlılarda müneccimler sürdürmüş, günümüzde ise falcılar
sürdürmektedir (Duvarcı 1993, 117).

Eser, 17. yüzyıl sosyal yaşamını bütün güzelliğiyle gözler önüne sermektedir. Halk
arasında yaygın olmasının yanı sıra Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerle falın Osmanlı idarecileri
arasında da önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı devlet protokolünde
müneccimbaşının özel bir yeri olması fala ve falcılığa verilen önemin en açık göstergesidir. Eserde
Mısır Sultanı Gavri ile ilgili verilen bilgiden anlaşıldığı üzere fal, eski Mısır yönetiminde de önemli
bir yere sahiptir.

Halk arasında fal ile ilgili uygulamalar yaygınken idareci kesimin bu uygulamalar ile
ilgilenmedikleri görülmektedir. Onlar ya müneccimbaşılara ya da işinin ehli falcılara
başvurmuşlardır.

Falcılığa 17. yüzyılda verilen önemi gösteren en önemli kayıtlardan biri de, eserde İstanbul
esnafları arasında önemli bir yere sahip olduğu belirtilen müneccimler, remilciler ve ressam falcı
esnafları hakkında verilen bilgilerdir. Eserde müneccim ve remilci esnafından örnek verilmemesine
rağmen ressam falcı esnafı olarak Hoca Mehmed Efendi’nin adı verilmekte, onun bu fala nasıl
baktığı geniş bir şekilde anlatılmaktadır.

İslamiyet’te fal, çeşitli ayet ve hadislerle yasaklanmıştır. Ancak, Evliya Çelebi’nin adı
geçen esnaf kolları hakkında verdiği bilgilerle falın İslami bir kisveye büründürüldüğü
görülmektedir. Müneccimler ile remilcilerin pirinin Hz. Ali, Hz. Ali remlinin ise meşhur olduğu
belirtilmektedir. Ancak remilcilerin pirinin Hz. Ali’den önce Hz. Danyal olduğu ve Hz. Danyal’ın
da bu ilmi Cebrail’den öğrendiği söylenmekte, hatta müneccimlerin Yasin Suresinin 39. ayeti ile
yakından ilgilendikleri belirtilmektedir.

Eserin incelenmesi neticesinde karşımıza çıkan fal çeşitleri kitap, bakla, resim ve kum
fallarıdır. Halk arasındaki uygulamalarda ise, balık, ağaç, kuş, elma ve kuyu ile tefeül edilmektedir.
Hatta bu uygulamaların hukuki boyutlarının bile olduğu Irak’ın Kazvan şehrinde uygulanan
uygulamalar ile açıkça görülmektedir. Bir kimsenin suçlu olup olmadığını konusunda tam olarak
karar veremeyen hâkimler bu uygulamalara başvurmuşlardır. Bu işlemin doğruyu ne kadar
gösterdiği tartışılır ancak eserde gelecek ile ilgili olarak baktırılan falların gerçekleştiği
belirtilmektedir.

Evliya Çelebi, adını asırlardır yaşatan ve yaşatmaya da devam edecek olan bu muhteşem
eseri ile 17. yüzyıl Osmanlı sosyal hayatında falın ne kadar önemli bir yeri olduğunu göstermiştir.
Konuyu Abdülkadir İnan’ın şu sözleri ile noktalamak yerinde olacaktır:

“Fal baktırmak, iptidaî Şamanizmin bütün kişi oğlunun ruhunda bıraktığı ve tedavisi
kabil olmayan hastalıklardan biridir. Bir Altaylı kamın kürek kemiği falıyla, olgun topluluktaki
aydın salon hanımlarının ve madamlarının iskambil veya kahve telvesi falı arasındaki fark ancak
maddedeki farklardır. Mâna bakımından bu fallar arasında en ufak fark bile yoktur. ”
(İnan 2000,
159).

KAYNAKÇA

ARSLAN Arif, Büyü, Fal ve Kehanet, Nesil Yayınları, İstanbul 2002.

AYVERDİ İlhan, Asırlar Boyu Tarihî Seyri İçinde Misalli Büyük Türkçe Sözlük, C. 1,

Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 2005.

BANARLI Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. 2, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul
1998.

Büyük Türk Klasikleri, C. 5, Ötüken Neşriyat-Söğüt Yayıncılık, İstanbul 1987.

BAYSUN M. Cavid, “Evliya Çelebi”, Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi, C. 4, MEB
Yayınları, İstanbul 1977, s. 400-412.

ÇELİK Ali, Mânilerimiz ve Trabzon Mânileri, Akçağ Basım Yayın, Ankara 2005.

Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi I, (Çev.: Besim Atalay), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
1998.

DUVARCI Ayşe, Türkiye’de Falcılık Geleneği İle Bu Konuda İki Eser - Risâle-i Falnâme li
Ca’fer-i Sâdık ve Tefe’ülnâme, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993.

ESİN Emel, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının
Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.: Orhan Şaik Gökyay), Yapı Kredi Yayınları, 1. Kitap,
İstanbul 1996.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının
Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.: Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı), 2.
Kitap, İstanbul 1999.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Bağdat 305 Yazmasının
Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), 4. Kitap, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 2001a.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Bağdat 307 Yazmasının
Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman ve İbrahim Sezgin), 5.
Kitap, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001b.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Kütüphanesi Revan 1457
Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.: Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı), 6.
Kitap, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi Topkapı Sarayı Bağdat 308 Numaralı Yazmanın
Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.: Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff), 8.
Kitap, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe
Yazmalar 5973, Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 462, Süleymaniye Kütüphanesi

Hacı Beşir Ağa 452 Numaralı Yazmaların Mukayeseli Transkripsiyonu-Dizini, (Haz.:
Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff), 10. Kitap, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2007.

HACIYEVA Maarife, TARAKÇI Celal ve ÖZTÜRK Şahin, Azerbaycan Edebiyat Terimleri
Sözlüğü, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yayınları, Samsun 1995.

İNAN Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2000.

Hacettepe    Üniversitesi    Tarih    Bölümü,    Hacettepe    Üniversitesi,

http://www.history.hacettepe.edu.tr/archive/evliyacelebi.htm, (ET : 20.02.2006)

KORKMAZ Esat, Eski Türk inanışları ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü, Anahtar Kitaplar
Yayınevi, İstanbul 2003.

ORTAYLI İlber, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek 1, Timaş Yayınları, İstanbul 2006.

ÖRNEK Sedat Veyis, Türk Halk Bilimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1995.

ÖZSEVEN Adil, “Büyü, Fal ve Rüya Tabirleri”, Halk Bilgisi Haberleri, 8 (93), İstanbul 1939, s.
185-190.

ROUX Jean-Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001.

SCOGNAMILLO Giovanni, ARSLAN Arif, Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Fal, Karizma
Yayınları, İstanbul 1999.

SERTOĞLU Midhat, Osmanlı Tarih Lûgatı, Enderun Kitapevi, İstanbul 1986.

SEZER Sennur, Osmanlı’da Fal ve Falnameler, Milliyet Yayınları, İstanbul 1998.

TANPINAR Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, (Haz.: Zeynep Kerman), Dergâh
Yayınları, İstanbul 1995.

Türk Ansiklopedisi, C. 16, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1968.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, C. 3, İstanbul 1979.

Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, (Çev. Reşid Rahmeti Arat), Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1994.

Turkish Studies

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 6/4 Fall 2011

1

   Arş. Gör., Selçuk Ü. Ahmet Keleşoğlu Eğt. Fak. Orta Öğr. Sos. Al. Eğt. Böl. Türk Dili ve Ed. Öğr. ABD. El -
mek:
elif_dulger@hotmail.com