ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

RÜYA VE BİLMECE
Dream and Riddle

Cabbar İŞANKUL*

Türk Dünyası incelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies,
Cilt: X, Sayı 1, Sayfa: 91-98, İZMİR 2010.

ÖZET

Dünyada rüya görmeyen hiç kimse olmadığı gibi, bilmeceleri olmayan toplumlar
da yoktur. Rüya ne kadar insanlığa mahsus bir hadise ise, bilmece de toplumlara özgü bir
türdür. Ancak her halkın bilmeceleri ve rüyayla ilgili semboller dünyası ayrı yapı ve
özelliklere sahiptir. Bu makalede, Özbek bilmeceleri ile masal ve destanlarda yer alan
rüyalar ilk defa karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Bu karşılaştırma, folklor çalışmaları
için bizi bazı bilimsel sonuçlara götürecektir.

Anahtar kelimeler: Özbek folkloru, rüya motifi, bilmece, istiare, semboller dizisi.

ABSTRACT

There are no human being which don’t dream as no nation without riddles. Dream
is public happiness as riddles are international genre which is national happiness for every
nation. But every nation has their own riddles and symbols world that are related with
dreams. They have their own structure and specificities. In the present article, the author for
the first time comparatively analyzes dream in Uzbek national riddles, fairytales and
poems. Through this comparative, the author comes up with academic conclusions which
are of utmost importance for folkloristic.

Bilmeceler bütün dünya toplumlarının folklorunda en eski ve en küçük tür olarak kabul edilmektedir. Bu
kabul Özbek bilmeceleri için de geçerlidir. Fakat burada kullanılan “küçük” sıfatını şartlı olarak kabul etmek
gerekir. Çünkü, halk edebiyatında öyle bilmeceler vardır ki onlar anlam bakımından bir masal veya bir destana
denk gelir.

Özbek bilmeceleri üzerine pek çok araştırma yapılmıştır.1 Bu araştırmaların arasında Zübeyde

Hüseyinova’nın çalışması özel bir yere sahiptir. Zübeyde Hüseyinova Özbek bilmecelerini bir kitap
bütünlüğünde ilk defa yayınlayan kişidir. Bu monografik çalışmada bu türün kendine özgü özellikleri,
sınıflandırılması ve başka türlerle ilişkisi ortaya koyulmuştur. Hüseyinova çalışmasında bilmecelerle ilgili olarak
şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Bilmece halk edebiyatının diğer türleri olan destan, masal, koşuk ve atasözü
gibi manevî zenginliği belirleyen toplumsal icat ürünlerindendir. Bilmece toplumsal hayat ve tabiat hadiseleriyle
geniş çapta bağlanmış olup, her zaman gerçek zemine dayanır. Bilmecelerde bizi kuşatan reel ve maddi dünyaya
ait her türlü obje ifade edilir. Her bilmece bağımsız yapı ve anlama sahip ayrı bir eserdir. Bilmecelerde felsefî,
tarihî, etnografik kavramların ve hadiselerin mahiyeti çok güzel bir şekilde ifade edilir”.2

Özbekistan’daki bilmece araştırmaları Hüseyinova’nın bu fikirlerini tam olarak kanıtlamaktadır. Bu
makale bilmecelerle masal ve destanlarda geçen rüya hadiselerini kıyaslamak amacıyla hazırlanmıştır. Dünyada
rüya görmeyen hiç kimse olmadığı gibi, bilmeceleri olmayan toplumlar da yoktur. Rüya ne kadar insanlığa
mahsus bir hadise ise, bilmece de toplumlara özgü bir türdür. Her ikisinin de tarihî kökeni çok eski dönemlerde
yaşayan atalarımızın mitolojik düşünceleriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Dolayısıyla rüyaların da bilmecelerin de ortaya
çıkışının benzer kuralları vardır. O zaman bu benzerlik ne olabilir? Bize göre, her ikisinin eski düşüncelere ve
istiareye dayanması bu benzerliği oluşturmaktadır.

Bilmecelerde bir nesne (eylem veya durum) başka bir nesneye mecazi bir şekilde karşılaştırılarak “Bu
nedir?” sorusu sorulur ve sonunda cevap verilir.

Örnek:

Saf, sar, kara nar,

O nedir oldu balkantoz?

Ev ardında eş kavak,

O nedir balkantoz.. (Saç Örgüsü)3
veya kız halasına:

Aç gazadan toz çıktı,

Nedir söyle, çeçecan?

Cura adlı bir çıktı,

Nedir söyle çeçecan?

Yalnız adlı bir çıktı,

Nedir söyle çeçecan?

Bozkır otu toz oldu,

Nedir söyle çeçecan?

Dört ayağı bavruna,

Nedir söyle çeçecan?...

Halasının kıza cevabı:

Aç gazadan toz çıksa,

Dünür gelir ana kız-
Cura adlı bir çıksa,

Dünür gelir ana kız-
Yalnız adlı bir çıksa,

Güvey gelir ana kız-
Bozkır otu toz olsa,

Koyun gelir ana kız.

Dört ayağı bavruna,

Deve gelir ana kız-4

Demek ki, bilmeceler yapılarına göre, “soru” ve “cevap” olmak üzere iki kısımdan ibarettir. Soru
kısmında birbiriyle alakası olmayan, mantıkça birbirinden uzak olan bir hareket veya durum (cisim, nesne)
diğerine benzetilerek karşılaştırılır. Bir parça patir (ekmek çeşidi), âleme tatır (yeter) (Ay), Küçücük köpekçik
evi korur (Kilit), Dağ üstünde orman (Saç). Bu şekilde bakıldığında, ekmeğin ayla, köpeğin kilitle, saçın ormanla
hiçbir alakası yoktur. Ama ayın ve ekmeğin şekli aynıdır, kilit de köpek de evi korur, gür orman da saçlara
benzer.

Bilmecelerdeki bu benzetme ve istiareler, masal ve destanlardaki rüya motifinde geçen sembolleri
hatırlatmaktadır.

Masal ve destanların rüyayla ilgili bölümleri de bilmeceler de olduğu genellikle iki kısımdan ibarettir.
Bu iki kısımdan biri kahramanın rüya görmesi durumu, diğeri ise bu rüyanın yorumlanmasıdır. Hatta
bilmecelerde olduğu gibi, sorular şeklinde ele alınır. “Rüstemhan” destanında geçen rüyanın yorumu bunun
delilidir:

Üç yüz altmış cellât geldi kaşıma,

Kar, yağmur gibi kamçı vurdu başıma-
Arzu hal söyleyemeden deni töşime,

Rüyamın yorumu Himçe ne oldu?

Kötü deme iyi dostu sebili,

Ak yüzüme kırmızı kanlar koyuldu-
Kara saçım her tarafa yayıldı,

Cellatlar kovarlar benim gibi bir gülü,

Bu rüyamın yorumu ne oldu?--

Himçe ayım (Himçe Hanım) bu sözleri dinleyip gönlü bozulup, bağrı ezilip, Hür ayıma bakarak şöyle

der:

Rüyanı söyledin abla, gönlüm bozuldu,

Aktaş ’ın şehrinden rızkın kesildi.

Göremezsin bildim yalnız kuzunu,

Gel, zavallı abla, birlikte ağlayalım!

Öyle sözler girmiş senin düşüne,

Gün geçmeden cellat gelecek başına.

Bu rüyanın haberi şöyle olur:

Çok geçmeden abla cellat gelir...5

Buna benzer bir başka örneği “Yakka Ahmed” destanında da görebiliriz. Başka destanlarımızda bulunan
rüyalar ve bu rüyaların yorumu genellikle bilmece şeklindedir.

Rüyanın yorumlanması çok eski bir tarihe sahiptir ve rüyadaki çeşitli sembollerini yorumcular çok iyi
bilirler. Bu semboller kuşaktan kuşağa geçmektedir. Bilmece sanatsal ve estetik bir hadisedir. Onun tarihinin
temellerinde tıpkı destanlarda olduğu gibi mitolojik düşünce sisteminin izlerini görürüz. Bazı rüyalar bilmecelere
dönüşmüştür. Örnek:

Rüyada görürsen servettir,

Hayatta görürsen ez geç.6

Bu örnek hem atasözü özelliğini hem bilmece özelliğini taşımaktadır. Özbeklerin düşünce sisteminde
rüyada görülen yılan bir servetin sembolüdür. İkinci mısradaysa gerçek hayat kastedilmektedir. Bilmece de rüya
da istiarelerle doludur. Rüya sembolleri bilmeceye nazaran mitolojik özelliklerini daha çok korumuş olmasıyla
ayrıcalık taşır.

“İstiare bilmecenin kalbidir” demiştir Rus halkbilimcisi Lazutin. -İstiareyi anlamak bilmeceyi anlamak
demektir.7

İstiarenin temelinde iki nesnenin (durum) mukayesesi vardır. Fakat bu mukayese benzetmelerden
farklılık taşır. Benzetmelerde “tıpkı”, “güya” ve “gibi” gibi benzeyen nesneyle benzetilen nesne arasında bir bağ
kurulur. Örnek: “Kalktığında deve gibi, yattığında cebe gibi.”

İstiarede ise benzetmeden farklı olarak benzeyenle benzeteni bağlayan vasıta açıklanmaz, gizli tutulur.
Bu bağlılığı bulması için insanın belli bir bilgi ve zekâ seviyesine sahip olması gerekir.

Babası eğri büğrü,

Anası güzel kadın,

Oğlu şarkıcı,

Kızı oyuncu. (Kanal, su, kurbağa, balık).8

Bilmecenin cevabını bulabilmek için “kase, kase altında küçük kase”yi yani istiareyi doğru anlamak

gerekir.

Bilmecelerde istiare nesnelerin birbirine kıyaslanması sonucunda ortaya çıkar. Böyle bir kıyaslamada
tabii ki nesnelerin iç ve dış benzerlikleri dikkate alınır. Günlük hayatta kullanılan istiareler genelde nominatif bir
özelliğe sahiptir. Sanat numunesine dönüşmüş poetik istiareler ise sanatsallığı ortaya çıkararak dil imkânlarını
daha da genişletir. Her bahşı dilde varolan istiarelerden ve epik formüllerden yararlanmaya çalışır. Bu formüllere
bahşının özel yaklaşımıyla yeni istiareler ortaya çıkar. Bu istiareler dilin sözlük sathını daha da zengin kılar.

Destanlarımızdaki rüya motifiyle ilgili semboller istiarelerle dolu olmasıyla ayrıcalık taşır. Şunu
özellikle vurgulamak gerekir ki, rüya hakkındaki bilmecelere az da olsa folklor örneklerinde rastlanır.

Semen ata bindim, çayı geçtim

Gölgesini görmedim.

Kırmızı kadifeden çapan biçtim,

Parçasını görmedim.9

Semen atın, çayın, kadife çapanın rüyayla ne ilgisi olabilir. Öylesine bakıldığında ilgisi yoktur. Ama bu
bilmeceni cevabının rüya olduğunu hemen bulmak çok zordur. Bilmeceye ipucu bulmak için merasimlere
başvurmamız gerekir.

Özbeklerin yas törenlerinde “At türledi” ve “Çapan giydirir” gibi uygulamalar vardır. Eskiden ailede bir
erkek öldüğünde “At türledi” merasimi düzenlenmiştir. Merasime göre ölünün atına eyer vurulur ve ortaya
getirilir. Böyle yapılmasının nedeni atı, ölmüş sahibiyle birlikte öbür dünyaya göndermektir.

Bilim adamları eskiden bir kahraman vefat ettiğinde, o kişinin bindiği atın da sahibiyle birlikte
gömüldüğü şeklinde bilgi vermektedirler. E. Taylor günlük hayatta da yas törenlerinde de atın büyük bir önem
taşıdığını, birinin vefat etmesiyle atının da onunla beraber gömüldüğünü vurgulamaktadır.10

V. P. Dyakonova bu geleneğin Tuva Türklerinde günümüze yakın dönemlere kadar korunduğunu
bildirmektedir.11 Tuvalıların ölüyü atına bindirerek mezara kadar götürmeleri oldukça ilgi çekicidir.

Halkbilimci Dermanay Orayeva “At türledi” merasiminin Buhara’da “Cer” olarak adlandırıldığını ve
ölünün yakın arkadaşlarının atın etrafında sadr düştüklerini kaydetmiştir.12

Halkımızın tabuta “dört ayaklı at” demesi de boşuna değildir. Burada atalarımızın eski inanç ve
itikatlarını görmekteyiz.

Atı kutsal kabul eden atalarımız gittikleri her yerde ata ihtiyaç duymuşlardır. Uyku da ölüm olarak, yani
öteki dünyaya sefer olarak kabul edilmiştir. Atı bir totem olarak kabullenen bir insan için seferin atsız
gerçekleşmesi imkansızdır. Dolayısıyla da yukarıdaki bilmecede “semen ata bindim, çayı geçtim” denilirken
semen atla insanın uykuya dalması kastedilmektedir. Çayı geçmek ise, iki dünya arasında geçit olan bir sınırdan
geçildiğini anlatır. Öteki dünyadaki hiçbir şey bu dünyadakine benzemez. Çoğu kez tam tersi olur. Dolayısıyla
da kimse orada kendi gölgesini göremez. Bilmecenin son iki mısrasının tahlili için de merasimlere yönelmemiz
gerekir.

Bilindiği gibi, günümüzde düğünlerimiz çapansız, giysisiz geçmez. Çapan, günlük hayatımızda o kadar
çok yerleşmiştir ki, bunu kelimelerle ifade etmek zordur.

Çapanın yas törenlerinde de ayrı bir önemi vardır. Herhangi bir ailede matem olduğu zaman ölünün

yakınları yas belirtisi olan çapan giyerler. Çapanı genelde erkekler giyer.

Dermanay Orayeva “Özbek Matem Merasimi Folkloru” adlı çalışmasında çok ilginç bir delil sunmuştur.
“Cer” merasiminden sonra ölüye “Çapan giydirme” (Camanpuşan) merasimi yapılır. Bu merasimde ihtiyar bir
adam ölüye yeni çapan ve döppi (takke) giydirir”.9

Bu tür örnekleri Özbekistan’ın diğer bölgelerinde yapılan yas törenlerinde de görmek mümkündür.
Bilmecedeki “Kırmızı kadifeden çapan biçtim, parçasını görmedim” mısrası artık anlaşılmaktadır. Yani
yukarıdaki parçayı şöyle ifade edebiliriz:

Uykuya dalıp rüya gördüm,

O dünyada her şey farklıydı.

Öldüm, tekrar hayata döndüm.

Gördüklerim uyanınca kayboldu.

Başka bir durum da bilmecede bulunan birçok istiareyi rüya motifinde bulunan sembollerle kıyaslarsak
onlar arasındaki benzerlik aydınlanır.

“Uzun uzun kızcağız, uzun boylu kızcağız” (Deve), “Ninem gider, ekmeği kalır.” (Devenin izi),
“Sıradaki kara nar, yedekteki yir maya, Çam dalı budaksız, bağlan kuzu kemiksiz” (Baba, anne, saç, göğüs),
“Kısa boylu, sıcak postlu” (koyun), “Alaca çapanı var, kuyruğunda beni var” (Kaplan), “Gündüz üstüne yorgan
çeker, geceleyin yorganı alır” (Yıldız), “Evvel başta işim var, Ustasında gümüşüm var. Açılmamış sandıkta,
gözü bağlı kuşum var” (Anne, doğmamış çocuk).

Bu örneklerde “kız, nine, deveye”, “baba, nara (erkek deve)”, “anne, mayaya (dişi deve)”, “göğüs
kuzuya, koyuna kaplana”,“yıldız, adama”, “kuş, çocuğa” benzetilmektedir.

Buradaki istiarelerin, masal ve destanlarımızda geçen rüya motiflerindeki sembollerle uygunluk
sağladığını, aynı zamanda da ifade usulü açısından ters düştüğünü görürüz.

Kıble taraftan bir ay doğup gözüktü,

Ayın yanında iki yıldız göründü. 10

Altmış beş tane besili koyunum varmış,

Kalmış imiş koyunum çok semirip...

Aç bir kurt çıkageldi altımdan,

Kesti koyunlarımı ilk baştan,..11

Bir tarlan hareketle Kongırat’tan çıktı,

Abla iyiye yor bu rüyayı.

Mavi çizgili kurt gelip parçaladı koyunumu...12

Yatmış idim vellametin düş görüp,

Ben düşümde çok güzel bir iş gördüm-
Eğer gönlüne ağır almazsan,

İki kanadı kırılmış bir kuş gördüm-13

Burada “koyun, kurt, kuş - bir adamı”, “ay, yar, yıldız - evladı” ifade etmektedir. İnsan bir nesne veya
hayvan hakkındaki bilmecede istiare vazifesini yaptıysa, destanlarda bunun tam tersidir. Kuş, koyun, kurt, ay,
yıldız gibi semboller kahramanın, onun durumunun sanatsal ifadesi olarak ele alınmıştır.

Kısacası, rüya ve bilmeceler yapısı, ifade usulleri ve manalarına göre ortak ve farklı özelliklere sahiptir.
Her ikisinin de mitolojik düşüncenin bir ürünü olduğunu göstermektedir. Bu düşünceler atalarımızın eski bakış
açılarına bağlı olup, tarihî gelişme sürecinde onunla ilgili kavramlar da değişerek günümüze gelmiştir. Rüya ve
bilmeceler arasındaki farklılıklar onların ayrı bir tabiata sahip olmalarının sonucudur.

Bilmecelerin rüya şeklindeki ifadelerine destanlarda da sık sık rastlanır ve onlar önemli sanatsal estetik
fonksiyonları yerine getirirler. Rüyalar semboller âlemidir. Bilmeceler de sembollere, poetik istiarelere dayanır.

Bilmece ve rüya motifinde bulunan istiare ve semboller halk edebiyatının sanatsallığını güçlendirerek
estetik önemini yükseltmeye yardımcı olur.

Kaynaklar

ö ABDULLAYEV C. H., Özbek Bilmecelerinin Leksik Semantik Özellikleri (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Taşkent 1993.

ö ALAVİYE M., Özbek Halk Merasim Koşuklari, Fan, Taşkent 1974.

ö Alpamış, Anlatan Saidmurat Panahoğlu ve Fazıl Yoldaşoğlu, Yayına Hazırlayan: Töre Mirzayev,
Yazuvçı, Taşkent 2000, ss.19-20.

ö Alpamış, Anlatan: Aman Şair Razzakov, Derleyen: Ataş Halmirzayev, El yazması, Özbekistan
Bilimler Akademisi, Envanter No: 943, s. 22.

ö Alpamış, Anlatan: Berdi Bahşı, Yayına Hazırlayan: Töre Mirzayev, Yazuvçı, Taşkent 1999, ss. 102¬
103.

ö CAHANGİROV ğ. Özbek Balalar Folklori, Okutuvçi, Taşkent 1974.

ö Cumak mecmuası, Kokan, 1917.

ö DYAKONOVA V. P. “Ortajeniye porebalnogo obryada tuvensiv v folklore”, Folklor i etnografiya,
Nauka, Leningrad 1974, s. 265.

ö Hadi Zarifov, “Bilmeceler”, Özbek Folkloru Antolojisi, Taşkent 1939.

ö HÜSEYİNOVA Z., “Sonsöz”, Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), Tüzüvçi ve Naşrga Tayyarlavçi: Z.
Husayinova, Adabiyat ve Sanat, Taşkent 1981, ss. 337-338.

ö HÜSEYİNOVA Z. “Tapişmakli Ertaklar”, Özbek Folkloru Oçerkleri C. 2, Fan, Taşkent 1989, ss.
102-129.

ö KABULCANOVA G., İstiarelerin Sistemevi Lisani Tahlili (Özbek Bilmeceleri Örneğinde),

(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Taşkent 2006.

ö KABULOVA U. S., İstiare Metinlerinde İntegrel ve Differensemalar İlişkisi (Özbek Bilmeceleri
Örneğinde) (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Taşkent 2007.

ö Kuntuğmiş Anlatan: Ergaş Cumanbülbüloğlu, Yayına Hazırlayan: Hadi Zarifov, Taşkent 1975, s.
192-193.

ö Lazutin, Russkoye narodnoye tvorçestvo, Moskova 1989, s. 89.

ö Orayeva D., Özbek Matem Merasimi Folkloru, Fan, Taşkent 2004, ss. 54-55.

ö Özbek Tapışmaklari-Uzbekskiye Zagadki. (Özbek Bilmeceleri), (Özbekçe-Rusça), Yayıma
Hazırlayan ve Rusça’ya Tercüme Eden: M. Abdurahimov, Okıtuvçi Naşriyati, Taşkent 1991.

ö Rüstemhan Destanı, Anlatan: Fazıl Yoldaşoğlu, Moskova 1972, ss. 102-104.

ö SAPARNİYAZOVA A., Özbek Halk Bilmecelerinin Sentaktik Semantik Özellikleri

(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Taşkent 2005

ö Sartı, Etnografiçeskiye materialı, vıpusk 8, g. Taşkent 1985.

ö Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), Tuzuvçi ve Naşrga Tayyarlavçi: Z. Hüsayinova, Adabiyat ve
Sanat Naşriyati, Taşkent 1981.

ö TAYLOR E. B., Pervobıtnaya kultura, Politizdat, Mosvka 1989, ss. 237-245.

ö Yakka Ahmed, Anlatan: Ergaş Cumanbülbüloğlu, Taşkent 1984.

98

1

Sartı. Etnografiçeskiye materialı, vıpusk 8, g. Taşkent, 1985; Cumak Mecmuası, Kokan, 1917; Hadi Zarifov. “Bilmeceler”. Özbek
Folkloru Antolojisi, Taşkent, 1939; Özbek Tapışmaklari-Uzbekskiye Zagadki. (Özbek Bilmeceleri), (Özbekçe-Rusça),
Yayıma Hazırlayan ve Rusça’ya Tercüme Eden: M. Abdurahimov, Okıtuvçi, Taşkent 1991; G. Cahangirov. Özbek Balalar
Folklori, Okutuvçi, Taşkent 1974; C. H. Abdullayev. Özbek Bilmecelerinin Leksik Semantik Özellikleri (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Taşkent 1993; U. S. Kabulova. İstiare Metinlerinde İntegrel ve Differensemalar İlişkisi (Özbek Bilmeceleri
Örneğinde) (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Taşkent 2007; A. Saparniyazova, Özbek Halk Bilmecelerinin Sentaktik Semantik
Özellikleri, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Taşkent 2005; G. Kabulcanova, İstiarelerin Sistemevi Lisani Tahlili (Özbek

Bilmeceleri Örneğinde), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Taşkent 2006; Tapışmaklar. (Özbek Halk İcadı), Tuzuvçi ve Naşrga
Tayyarlavçi: Z. Hüsayinova, Adabiyat ve Sanat Naşriyati, Taşkent 1981; Z. Hüseyinova “Tapişmakli Ertaklar”, Özbek Folkloru
Oçerkleri, C. 2, Taşkent: Fan, 1989, ss. 102-129; Z. Hüseyinova, “Sonsöz” Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), Tüzüvçi ve Naşrga
Tayyarlavçi: Z. Hüsayinova, Adabiyat ve Sanat, Taşkent 1981, ss. 337-338.

2

   Z. Hüseyinova, “Tapişmakli Ertaklar”, Özbek Folkloru Oçerkleri, C. 2, Fan, Taşkent 1989, ss. 102-129.

3

   Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), age, s. 31.

4

Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), age, ss. 183-184.

5

   Rüstemhan Destanı, Anlatan: Fazıl Yoldaşoğlu, Moskova 1972, ss. 102-104.

6

   Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), age, s. 142.

7

   Lazutin, Russkoye narodnoye tvorçestvo, Moskova 1989, s. 89

8

   Tapışmaklar (Özbek Halk İcadı), age, s. 45.

9

   D. Orayeva, age, s. 55.

10

   Alpamış, Anlatan: Aman Şair Razzakov, Derleyen: Ataş Halmirzayev, El yazması, Özbekistan Bilimler Akademisi. Envanter No:
943, s. 22.

11

   Alpamış, Anlatan: Berdi Bahşı, Yayına Hazırlayan: Töre Mirzayev, Yazuvçi, Taşkent 1999, ss. 102-103.

12

   Alpamış, Anlatan Saidmurat Panahoğlu ve Fazıl Yoldaşoğlu, Yayına Hazırlayan: Töre Mirzayev, Yazuvçi, Taşkent 2000, ss.19-20.

13

   Kuntuğmiş. Anlatan: Ergaş Cumanbülbüloğlu. Yayına Hazırlayan: Hadi Zarifov, Taşkent, 1975, s. 192-193.