ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ 

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

Turkology Update Leiden Project Working Papers ArchiveD Universiteit Leiden, Department of Turkish Studies
e-kaynak: http://www.tulp.leidenuniv.nl/content_docs/wap/lbd1.pdf
Dede Korkut'tan Murathan'a Deli Dumrul
L. Burcu Dündar1"
Eskiden, cok eskiden, uzun kış gecelerinde, kısık lambaların puslu camlarda titrek ışıltılarla kıpraş-tığı koy kahvelerine gece masalcıları, dengbejler, aşıklar gelirlermiş Dışarıda dondurucu bir fırtına ortalığı kasıp kavurur, şiddetli bir tipi dünyanın bütün kış kahvelerini tehdit ederken, onlar, üzerlerin­deki karları silkeleyip, kalın abalarını ocagın kenarında kurutup, kendilerine sunulan kahveden ve tütünden kısmetlerini alıp; eskilerden kalmış , gecmiş zamanların güzelleştirdigi masalların yırtık, sokük yerlerini onararak; belleklerine gömülmüş imgeleri bulup cıkararak, üzerlerindeki col tozunu silkeleyip, parlatıp, canlı kılarak yeniden anlatırlarmış. Zamanın küllerinin savurdugu in­sanları, oyküleri, destanları, masalları, kahramanları, sevdaları camları puslu kış kahvelerinde, olü mangal ateşinin ışıyan gozlerine baka baka yeniden anlatmak, yeniden dinletmek kolay degildir. Hic bir yeniden kolay degildir. "Kasım ile Nasır". Cenk Hikayeleri 123
Murathan Mungan,-kendisinin "Ortadogu estetigi" diye adlandırdıgı-Doguya ait soylence, mit, masal, ar-ketip ve metaforları cozümleyip günümüzde bütünleyişiyle bu cografyanın kültür birikimini donüştürmekle kalmayıp, sagladıgı tarihsel perspektifin yanısıra insan psikolojisinin gecirdigi evrimlere de goz atma şansını okura verir. Kültür ürünlerindeki motiflerin cagdan caga, toplumdan topluma kılık degiştirerek alttan alta sürdügünü düşünen Mungan'ın bunları yeniden yaratmasındaki amac, okurun arketiplerden bugüne kalanlarla yüzleşmesini saglamaktır. Yaşantımızda yer tutan feodal motiflere cogunlukla "folklorik malzeme" olarak yaklaşılageldigini ve gerekli odeşmelerin gerçekleştirilmedigini düşünen Mungan, bunları sorunsallaştırarak dünyalarımızda konumlandırır.
Mungan'ın "Dumrul ile Azrail" adlı oyküsü Temmuz 2000'de Adam Öykü 'de okurla buluştu. Yepyeni ve carpıcı bir 'Deli Dumrul' oyküsüydu bu. 15.yüzyıldayazıya gecirildigi sanılan Dede Korkut oykülerini Yunan, Babil, İran efsanelerinin tekrarı olarak gorenler olmuştur; nitekim Deli Dumrul Admetos ile, Bamsı Beyrek Odysseus ile, Banı cicek Penelope ile, Tepegoz ise Kyklop ile ozdeşleştirilmişlerdir. Ancak bu tür benzetmeler
*Adam (Öykü Sayı 34'te yayımlandı. (Mayıs-Haziran 2001): 75-83. ^E-posta: lburcu@yahoo.com
 
üzerinden yorum yapmak, bu öykülerin hâlâ varlığını sürdüren evrensel motiflerle dolu yapısının yanısıra Türk kimliğinin olüşümüna denk düşen tarihsel süreçleri de yansıttığını gözden kaçırmak olür.
Deli Dümrül'ün oyküsü kısaca şoyledir: Oğüzda Düha Koca Oğlü Deli Dümrül denen biri varmış. Kürü bir çayın üzerine koprü yapmış; geçenden 33 akçe, geçmeyenden dove dove 40 akçe alırmış. Bir gün koprünün yakınındaki obada bir güzel yiğit olmüş. Bünü goren Dümrül, Azrail'e meydan okümüş ançak sozleri Allah'ın hoşüna gitmemiş. Allah, "Bak bre deli kavat benim birliğimi bilmez, şükretmez Azrail, git o deli kavatın gozüne gorün, benzini sarart, çanını hırlat, al" demiş. Azrail Dümrül'a gorünmüş, Dümrül kılıçını çekinçe Azrail güverçin olmüş üçmüş ve ona "sen Allah'a yalvar, ben emir külüyüm" demiş. Dümrül'ün Allah'a "çanımı alaçaksan sen al" deyişi, Allah'ın hoşüna gitmiş. Azrail'e şoyle büyürmüş: "Canı yerine çan bülsün, onün çanı azat olsün." Dümrül ilk onçe babasına gitmiş, "dünya şirin, çan aziz, çanıma kıyamam" yanıtını almış. Annesi de aynısını soylemiş. Azrail çanını almaya gelmişken Dümrül, karısı ve çoçüklarını son kez gormek istemiş. Karısına dürümü anlatmış, "gozün kimi tütarsa, gonlün kimi severse, sen ona var, iki oğlançığı oksüz koyma" demiş. Karısı ise "benim çanım senin çanına kürban olsün" diye yanıtlamış. Bünün üzerine tam Azrail kadının çanını alaçakken Dümrül Allah'a "alaçaksan ikimizin çanını birlikte al" diye yalvarmış. Bü soz Allah'a hoş gelmiş; ana babanın çanını almış, Dümrül ile karısına yüz kırk yıl omur vermiş.
Belki de yalınlıklarından otürü günümüzde pek ilginç bülünmayan bü tür oykülere yakından bakıldığında, bünların aslında kolektif bilinçdışının resimleri oldükları ve toplümların çekirdeğinde yaşamış, istisnasız her bireye aktarılmış düşünçe motiflerini sündükları gorülür. Mitler, insanlığın evrensel koklerine ait belirlemelerin yanısıra, belli bir çoğrafyanın tarihsel bir doneminin ya da halkının değişen koşüllara paralel olarak olüştürdüğü bilinçin de yansıması olabilir. R.A. Johnson'ın şü sozleri bürada anımsanmalıdır:
Unütmamak gerekir ki, bir mit yaşayan bir nesnedir ve her bireyin içinde yer alır. Eğer onün, içinizde orülüp biçimlendiğini fark edebilirseniz, mitin katkısız ve gerçek ozünü elde edebilirsiniz herhangi bir mitten alabileçeğiniz en değerli ürün, onün kendi psikolojik yapınız çerçevesinde ne denli çanlı oldüğünü gorme olanağıdır. (Saydam 10)
Psikiyatri profesorü Bilgin Saydam'ın Deli Dumrul'un Bilinci adlı çalışmasının bü yazının olüşümüna büyük katkıda bülündüğü bürada belirtilmeli. '"Türk-İslam Rühü' Üzerine Bir Kültür Psikolojisi Denemesi" olarak tanımlanan bü kitabın, Türk-İslam psikomitolojisine yonelik çalışmaların azlığından yola çıktığı soylene-bilir. Saydam'ın deyişiyle psikomitoloji, 'yoresel'de evrensel'i, tekil'de tümel'i yakalama kaygısı içinde, evrenin yaratılışını ve insanlık tarihini, insan-kahraman'ın, 'bilinçdışı / bilinç', 'doğa / tin', 'dişil ilke / eril ilke' ikili sistemlerinin çekim alanlarındaki eylemleri olarak gorür ve yorümlar" (8). Saydam, "Deli Dümrül'ün şahsında, tektanrılı bir din olan İslam'ın inanç dizgesi ve İslamiyet'in zorlayıçı güçüyle karşılaşan, animist-şamanist eski Türk toplülüklarının yaşadığı sançılı / çoşkülü geçiş süreçinin" (9) izlerini sürerken Dümrül'ün rühsal portresinin, sosyo-kültürel olgülara da denk düşen bir boçalama içinde oldüğü düşünçesiyle yola çıkar.
2
Giriştigi anlamlandırma cabasının, olanak dahilindeki yorumlardan yalnızca biri olarak alımlanmasını dileyen Saydam, bilincdışının engin dünyasını kavramaya yonelik emekleri bu sınırsız dünyayı dar bilinc kalıplarına sıkıştırmak olarak gorür ve C. G. Jung'un şu sozünü aktarır: "Sonlu olan, sonsuz olanı hicbir zaman kavraya-mayacaktır" (11). Bu noktada yazarın, "dillerin ayrılıgı" belirlemesi de oldukca onemlidir; şoyle ki bilincdışı kendini resimlerle ifade ederken (burada oyküdeki koprü imgesi hatırlanabilir), bilinc sozcüklerle konuşur. Resmin cokanlamlılıgı karşısında sozün acıklayıcı olmaktan uzak oldugu acıktır. Dili resmetme yetenegine sahip, sozcükleri rengarenk bir yazı ustası icinse durum farklıdır: Murathan Mungan, "Dumrul ile Azrail" adlı oyküsünde bilincdışının derinliklerine inerek gordügü ve sezdigi tüm resimleri okura sozcüklere dconüştürülmüş olarak sunar. Sozcükleriyle cizdigi resimde, Deli Dumrul'un-buz dagının su altındaki kısmı gibi-dikkatlerden kacmış gizli yonleri parıldar.
Saydam'a gore Deli Dumrul'un oyküsü, bireysel psikoloji acısından ergenlik donemine ait narsisistik sarsılmayı aktarır gibi gorünse de ortaya cıktıgı donemin tarihsel olaylarına, sosyo-kültürel belirleyenlerine bakıldıgında, "şamanistik-animistik Türk'ün doga-yanlı / ana-cıl ('matripetal') bilincinin, mutlak tinselligin temsilcisi, baba-cıl ('patripetal') İslamiyet'le karşılaşması" (18) bu oykünün bir başka boyutu olarak belirir. Bir başka deyişle, pagan-coktanrılı Türk'ün, tektanrılı İslamiyet'le karşılaşması ve bu noktada yaşanan krizin an­latımıdır Dumrul'un oyküsü. Preoidipal donemden cıkış sonrası oluşan Oidipal catışmayı yaşamakta olan Deli Dumrul'un oyküsünün bir geciş doneminin sancısının yansıması oluşu, karşılaşılan pagan motiflerce kanıtlanır. Saydam'a gore oyküde Azrail, şamanizmde detaylı betimlenen yeraltının hakimi Han Erlik'e benzerken, Al­lah'ın tanımlanışı da aynı donem tengrilerinden farklı degildir (111). Bunlara ek olarak, "can yerine can verme" de pagan bir motiftir. Büyü pratikleri ve şamanların hastaları tedavi edişlerinde yer alan 'yerine gecme' ile birçok dinde gorülen 'kurban' olgusu buna dayanır. Üstelik kan bagının başat olduggu bir toplumsal yapılanmayı imleyen bu motif, oyküde birey bilincine dayanan İslamın tanrısınca onerilmektedir!
Saydam, mit kahramanlarının serüvenlerinde iki boyutlu bir eylemlilik planı cizilebilecegini soyler. Ozne bilincinin oluşumunun, bütünleşilen bütünden ayrılmayı imleyişine cocugun gelişim cizgisinde denk düşen sürec, anneden uzaklaşıp babaya yonelmek olarak belirlenebilir. Mitler soz konusu oldugundaysa Saydam'ın "iki boyutlu eylemlilik planı tasarımı" dedigi şemada iki cekim odagı vardır: Anacıl ve babacıl cekim odak­ları. Anacıllık, anneye ('doga'ya) yonelik eylemlilik olarak tanımlanırken; babacıllık da babaya ya da 'tinsel'e yonelik eylemliliktir (53). 'Anacıl eylemlilik', annenin ve doganın (dişil ilkenin) olumlu ozelliklerini arama mo­tifini yansıtır. Bunlar "henüz kendi varoluş ve butünlugünün sorumluluk ve yükünü taşıma noktasına gelmemiş cocugun annesinden beklentileridir" (54). 'Babacıl eylemlilik' ise anne-cocuk bütününden ayrışarak bireyleşen cocugun toplumsal bilincin ongordügü ozdeşleşme figürüne yonelişidir. Erkek cocugun bireyleşmesi annesin­den ayrılması, ve dişil ilkeden farklılaşmasıyla olurken, kız cocuk bu ayrılma sonunda farklı bir ozdeşleşme nesnesi aramak durumunda kalmaz. Erkeklerin ilksel sevgili anneden farklı bir ozdeşleşme nesnesi arayıp 'koprü'yü gecişleri Mungan'ın tüm yapıtlarında sezilen, alttan alta süren bir izlektir. Özellikle Cenk Hikayeleri
3
adlı oykü kitabı tamamen bü savaşımı anlatır. Erkekliğe geçişin toresel karşılıkları ve bü sırada yitirilen 'çoçüklük' tüm kitaba hakimdir. Dümrül için de aynısı geçerlidir; o, çoçük olamadan erkek olmak zoründa kalmısştır.
Bü noktada anne ve babanın-daha kapsayıçı bir şekilde soyleneçek olürsa-kadın ile erkeğin mitolojide ya da bilinçdışında hangi sembolik anlamlarla ozdeş tütüldüğünü belirlemek gerekir. Saydam, "anaçıllık ve babaçıllık eylem kütüpsallığında" dişil ve eril ilke temsilçilerini şoyle grüplar (99):
Doğa Ana<—>Gok Tanrı Dişil İlke <—>Eril İlke Ana Tanrıça<—>Gok Tanrı Umay / Ot İne<—>Han Ülgen Doğğa Ana<—>Tin Yeryüzü <—^Gokyüzü Ay<—^Güneş Geçe<—^Gündüz Karanlık <—> Aydınlık Uykü—^Uyanıklık Kadın Ana<—^Erkek Baba Bilinçdışı<—^Bilinç Grüp / Aile<—^Birey Ying<—>Yang
Saydam'ın kitabının dordünçü bolümünde "anaçıl eylemlilik ile ata erki arasında sıkışmışlığğın kahramanı" olarak tanımladığı Dümrül'ün, üzerine koprü yaptığı çayın kürümüş olması onemli bir semboldür. Sıradan bir okürça bü dürüm Dümrül'ün 'deli'liğine bağğlanabilirse de süyün dişil ozelliğe sahip oldüğğü, doğürganlığı ve ana rahmini temsil ettiği anımsanmalıdır. Dümrül artık kendini -erkekliğini-kanıtlaması gereken bir donemdedir, koşülsüz kabül ve sevgi gordüğü günler geride kalmıştır. Bir başka deyişle artık çay kürümüş, Dümrül da çen-netten kovülmüştür. Bü farkındalık aynı zamanda onda olüme dair korkünün da belirmesine yol açar. Doğa ana korüyüçülüğünü ve sıçaklığını Dümrül'dan esirgemekte, o da bü dürümü kabüllenememekte ve o güne dek her istediğğini almış olmanın verdiği ozgüvenle hırçınlaşmaktadır.
Koprünün Dümrül'ün yaşamında ve genelde de bir geçiş donemini, farklılaşmayı imlediğği düşünülürse, onün neden koprüden geçmemekte direnenlerden daha fazla haraç aldığı açıklığa kavüşür. Koprünün otesine geçmemekte direnip berisinde kalanlar Dümrül'ün hışmına üğrarlar çünkü onlar "eski düzeni sürdürmek is­temektedirler. Bünün anlamı Dümrül için, dizginlerin narsisistik nüvenin elinden kaçmasıyla birlikte ortaya çıkaçak iç kargaşa, rühsal anarşidir" (125).
4
'Bilinmek isteyen' dış 'Mütlak Güç' üyarı olarak çayı kürütmüştür. Bü eski'nin olümü ile ozdeştir. Dümrül (Olum Meleği'nin tehditkar güçüyle karşılaşmış, direnememiş, yenilmiş; ançak 'Gorklü Tanrı' tarafından koşüllü olarak bağışlanmıştır: Anne ve babasının 'ana / ata inançı'nı terk edeçek (yani ana-babası sembolik düzeyde oleçek) ve yeni bir dinsel inançı benimseyeçektir. Boyleçe kürü(tül)müş olan çayın'ote' yanına geçeçek, yaşamını orada sürdüreçektir. (125)
Dümrül'ün onçe babanın çanını istemesi açık bir Oidipüs karmaşası orneği olarak yorümlanabilir. Babanın olümüyle Dümrül onün yerine geçeçek ve boyleçe anneye sahip olaçaktır. Dümrül zaten koprüde olmakla kendini terk edilmiş hissetmektedir, bir de çanı yerine çan bülamaması onü ikinçi kez doğrülamış olür. Düm­rül'ün anne ve babasının çanlarını isterken aslında içten içe onların olümlerini istediği düşünülebilirse de, Al­lah'ın varlığı bü viçdani yükü onün omüzlarından kaldırır. Her kadın ve erkeğin, dişil ve eril ozellikleri farklı oranlarda barındırmalarına rağmen kültürün dayatması sonüçü kadınların eril, erkeklerin de dişil ozelliklerini bastırmak dürümünda kalmaları, bü eksilen yanların eşlerde yaşanması dürümünü doğürür. Dümrül da-annesi olmüş de olsa-onü adeta yeniden doğüran karısıyla yüz kırk yıl mütlülük içinde yaşayaçaktır. Saydam'ın deyişiyle, "preoidipal doneme donüş yollarının kapanması annesinin dışında bir eşe bağlanma olanağıyla telafi
edileçektir" (110).
Simdi yükarıdakiler ışığında Müngan'ın "Dümrül ile Azrail" adlı oyküsü gozden geçirilebilir. Azrail'in süzülerek yere inişiyle başlayan oyküde "[y]üz binlerçe yıldır kesin bir sessizlik içinde [yaşamış]" (117) olan olüm meleğinin govdelenişine tanık olür okür. Azrail, Dümrül'dan onçe koprüsüyle tanışır. Koprü, "[k]endinden onçe imgesini olüştürmüştü[r] sanki, ve üzaktan kendinden onçe imgesi ğorünüyordü[r]" (117). Koprünün yanına gelip taşlarına dokünan Azrail, sağlam taşların dizilişinde bir "dilsizlik" oldüğündan soz ederken koprü imgesine ait onemli bir ipüçü veriyordür aslında. Koprü neyi gizliyor, imliyordür açaba? Bünça sağlam, kesme taşlarla orülü bü koprünün, daha çok bir "asma koprü kırılganlığı" taşıdığını düşünür Azrail. Öykü şöyle de­vam eder: "Koprüden çok bir gize benziyor, dedi. Güçlü ve hüzünlü. Saklısında, iç sızlatan, henüz kelimelerini bülamamış bir hikayesi varmış gibi. Taşları yümüşatan bir keder" (117). "İçte, diplerde üçveren yeni düygü-ların bünyeyi yavaş yavaş ele geçirebileçeğinin bilgisinden [yoksün]"(118) olan ve belirsiz bir başdonmesi hisseden Azrail, o güne dek birçok olümlünün beddüasını düymüşsa da tam bir gorev bilinçiyle davranmış, hiç oralı olmamıştır. Dümrül'ün meydan okümasının onün içinde neyi kıpırdattığı sorüsünün yanıtı oykünün sonüna saklanmıştır. "Yazgı, sonünda kendisi için de bir püsü kürmüştü, hepsi bü" (118) diyen Müngan, son paragrafa dek okürü meraktan kürtarmayaçaktır. Dümrül'ün çanı yerine çan bülmak için yirmi dort saati vardır. Kendisinin de bir evrimi olabileçeğini hiç düşünmeyen Azrail, bü "yirmi dort saatlik sürenin kendi için de işlediğini bilemedi. Oyünün gizli küralı kendini yürürlüğe koydü" (119). Sonünda Dümrül ile karşılaşır Azrail. Müngan'ın Dümrül'ün bedenini tanımlayışı ("sağğlam", "etkileyiçi", "gorkemli", "sağlıklı", "dinç", "güçlü", "dirim fışkıran") birçok imgeyi açığa kavüştürmakla birlikte, oyünün gizli küralına da-yani Azrail'in düşeçeği
5
tuzaga da-gonderme yapar:
Ölümü, insanoglunda derin ve trajik bir acı uyandıran bedenlerdendi; gevşemiş tenin, ufalmış kemigin taşıdıgı sonmüş bedenlerin olümü trajik bir titreşim uyandırmaz; olüm yasasının kesinligini hatırlatır en cok, kacınılmazın gecikmiş randevusunu Oysa boylesi dirim fışkıran genc bedenlerde, adaletsiz, eşitsiz yüzünü gosteren olüm, var oluşa kıstırılmış tehdidi erken gerçekleştirdiginde, bütün insanoglunun var oluşuna yonelik trajik bir titreşim saglar. (119)
Bu noktada beden-koprü ilişkisi irdelenir: "Birden bu bedeni tanıdık hissetti, bir başka bedenden degil de, koprüden. Kendi koprüsünden" (119). Dumrul ve koprüsü arasındaki derin ilişkinin varlıgı şöyle ak­tarılır: "Beden ile koprü birbirlerinin cagrışımıydılar" (120). Dumrul'un "kendi bedenini kutsamış"lıgı ve olümsüzlük cabası yanyana geldiginde resmin parçaları bir araya gelmiş olur. Dumrul'un koprüye olan sevdası da bu ilişki cerçevesinde narsisistik bir durum olarak karşımıza dikilir. Mungan, Dumrul'un Azrail'le goz goze geldiginde kendini korkunun koprüsünde buluşunu şoyle dile getirir: "Ona, o koprüyü yaptıran korku karşısında somutlanmış duruyordu" (120). Dumrul, olüm korkusuyla, kendi gibi güclü ama olümsüz bir koprü yapmıştır. Aynı narsisistik durum, Dumrul Azrail'le birlikte ugruna can istemek icin yola koyuldugunda-belki de ilk kez-kendisini bile şaşırtır cünkü emindir birisinin kendisi icin mutlaka canını vereceginden. "Öncesini kor yaşamış olümle acılan gozler"iyle (120) dünyaya ilk kez bakar gibi, her şeyi gozlerine kazırcasına bakar etrafına Dum-rul. Mungan'ın vurgusu oldukcşa yerindedir bu noktada: "Belli, yalnızca yasşamak icşin istemiyordu hayatta kalmayı; kendini bulmayı tamamlamamıştı daha ve bunu ancak şimdi anlıyordu" (121). Cozümleme, Azrail'in icinden, bunca kavga, cenk gormüş olan yigit Dumrul'un acıya, olüme alışık olması gerektigini gecirmesiyle sürer. (Olümle ic ice yaşarken duymadıgı ofke neden şimdi bir ilence, meydan okumaya donüşmüştür? Yanıtı bulmakta gecikmez Azrail; kara yagız delikanlının koprünün yanı başında olmuş olmasıdır Dumrul'u cileden cşıkaran:
Ölümle, koprü yan yana düşmüş, bütün cıplaklıgıyla birbirlerini gorünür hale getirmişlerdi. Bir kez olümün karanlık golgesi düşmüştü Dumrul'un koprüsünün üzerine. Salt bu da degil; da­hası, kara yagız delikanlının olümünde, kendi olümünü gormüştü. Bazı olüler, yaşayanları, diger olülerden daha cok korkuturlar. Aynı güclü kollar, aynı kusursuz beden, olümüyle insanlarda aynı trajik duyguyu saglayacak olan govdeden fışkıran dirim Heykeli yıkılmıştı. (122)
Koprünün dilsizligi ile Dumrul'un sessizligi arasında bir koşutluk kurulur. Azrail'in Dumrul'da gordügü hal-"muammaya benzeyen süknet"-olümle burun buruna gelmekten kaynaklanmıyordur. Mungan'ın tüm yapıt­larının ekseninde gizlenen'erkek olma' sorunsalı burada okura goz kırpar:
Dumrul'un yüzündeki sükunet, daha cok, bir cocugun sükuneti; süreksizligiyle, güvenilmezligiyle iyi tartılması gereken bir cocuk sükneti bu; kalbinin ve aklının her koşesi aynı bicimde büyümemiş
6
insanlarda kalmış yarım bir çoçüklüğün tekin olmayan süküneti Erkek olmayı oğrenirken, yaşamayı ünüttüğü bir çoçüklüğün boşlüğü belki de Hep oyle olmaz mı, erkeklerin çoçüklüğü? (122)
Azrail yavaş yavaş dünyaya gomüldüğünün farkındadır ançak yaklaşan'tehlike'yi ongoremez. "Güçünün, küdretinin üstesinden gelemeyeçeği; dünyada kendi için geri donülmeyeçek bir nokta oldüğü, olabileçeği aklına bile gelmiyor[dür]" (122), tıpkı Dümrül'ün ozgüveni gibi. Dümrül'ün güveninin kırılma noktası'olüm'ken, Azrail'inki'aşk' olaçaktır. Ölüm saçan Azrail'in olümsüzlüğü, olümsüzlük peşindeki Dümrül'ün olümüyle yer değiştireçektir.
Koprü hakkında şünları anlatır Dümrül: "Ben, her şeyimi koydüm o koprüye. Sadeçe çay aşıran herhangi bir koprü yapmak istemedim. Ben, olüp gittikten sonra da, Dümrül'ün Koprüsü diye binlerçe yıl parlak güneşin altında yaşasın istedim" (124). Cünkü babasından aferin bekleyen küçük bir çoçüktür Dümrül...Onü aylaklığa, "gençlik damarlarına çağıran hiçbir baharın kışkırtıçı çağrısına" kapılmamış, "[h]em çaya bir koprü, hem olüme bir kale" (125) yapmıştır. Dişil ilkenin simgesi bilinçdışından bilinçe, birey olmak yolünda ilk adımlar boyleçe atılmıştır. Koprünün yapımı bittiğinde, Dümrül da biter: "Başka biri oldüm artık. Başka kapılar açıldı içimde Eğilip baktığımda, çayın yüzündeki süretim bile aynı değildi sanki. O koça koprü sanki, ardında kendisi kadar büyük bir boşlük bırakarak kopüp gitmişti içimden" (125). Kendini boşlükta bülan Dümrül, dünyadan haraçını ister. Hele ki olümü koprüden üzak tütamamış olüşü, bardağı taşıran son damladır.
Orijinal oyküde ilk onçe babaya gidilir çan istemek için. Müngan ise olüme gonüllü aranan pazarlığın ilk dürağında Dümrül ile Azrail'i "Ana Kapısı"na gotürür. Dümrül adeta "çoçüklük anılarının dirilmez enkazı arasında" (127) arıyordür anasını. "Ana Kapısı"na donmekle adeta'koprü'den geri adım atan Dümrül'ün hali Azrail'e şünları soyletir: "Yerçekiminin ağırlığından çok daha büyük bir ağırlıkla seni geriye, çekirdeğine çağıran var olüşün karşı konülmaz düğümü! Dümrül'a açımak mı gerekiyor? tasanoğlüna açımak mı gerekiyor? Bilmiyorüm" (127). Yüzünde yılların yorgünlüğü okünan ana, Dümrül'a babasına gitmesini oğütler; ne de olsa daha az emeği vardır onda. O Dümrül'a gençliğini vermiştir, baba da yaşlılığını vererek odeşmelidir. Düm­rül'ün anasının ağzından kadınlığın çağları dile gelmektedir sanki:
Kızınızdım, kız kardesşinizdim, yavüklünüzdüm, karınızdım, ananızdım. sşimdi yalnızça yasşlı bir kadınım. Beğenmeniz için, onaylamanız için, sevmeniz için çırpınıp dürdüğüm beyhüde bir omur geçirdim, bütün hayatımı sizler için yaşadım; bırak, olümümü olsün sizler için yaşamayayım Omrümü sizler için verdim; bari çanım bende kalsın. (128)
Boyleçe Dümrül, o güne dek "yalnızça anası olan kadının, aslında nasıl bir insan oldüğünü, belki de ilk kez düşünüyor[dür]" (129). Kendini ihanete üğramış hissetmesi de bü yüzden olsa gerektir. Yeniden yola koyülan Dümrül'ün sessizliği Azrail'le arasında bir bağ kürar; çünkü Dümrül olüme giden yolda kendini yapayalnız bülürken, Azrail de üçü yaşama çıkan yolda ve yalnız oldüğünün bilinçine sahiptir.
7
"Baba Kapısı", oykünün ic dinamiklerine dair cok onemli ipuclarını barındırır. "[B]aba ile ogul birbirlerine cok benziyorlardı. Birbirlerine kanla gecen, doguştan gelme bir kendini begenmişlik vardı her ikisinde de; de­rin bir kücümseyiş, ezici bir kibir... Emretmenin de, zulmetmenin de bilgisine sahiptiler" (130). Adeta onlara sunulan herşey "zaten en dogal hakları"ymış gibi erkeksi bir otorite duygusuna sahiptirler. "Üstelik, dünya ne kadar odese gene borçlu kalırdı onlara" (130). Dumrul, tüm omrünü babasının takdirini elde edebilmeye adayan bir "kayıp ogul"dur Azrail'e gore. "Boyleleri, sonunda, bütün dünyayı koprülerle donatsalar da, dünyanın geri kalanını bir ucştan bir uca fethetseler de, hicşbir zaman babalarının dudaklarından dolu dolu bir aferin duyama­zlar" (130). Oykünün temelinde yatan'fantezi', Dumrul'un babasından canını istemesiyle kendini belli eder. Dumrul'dan odünc aldıgı gozleriyle ona bakan Azrail şunları gorür:
Birden, aslında Dumrul'un bunu ne zamandır istemiş oldugunu düşünüyorum. Babasının canını almanın, onu yok etmenin, ancak şimdi, anlaşılır, kabul edilebilir, yasal dayanagına kavuşmuş gibi, gizli bir ic sevinciyle, sonradan sucluluk duymayacagı bir gonül huzuruyla istiyor babasının canını. (131)
Babasına da ilk kez gozleriyle bakacaktır Dumrul. Ona ikinci kez can vermek istemeyen babanın yanıtı acımasız olur: "İstersem, bir bedenden yüz oggul verebilecek canımı bir ogula feda edemem!" (132).
"Yar Kapısı" yolunda ilerlerken Dumrul sanki onceki kapıların bozgunlarının sarsıntısını üzerinden atmaya calışır gibi, Azrail'e yarinin ona duyduggu masalsı aşkın büyüklügünden bahseder durur. Azrail'in dikkatini cekense, Dumrul'un yarine duyduggu sevgiyi bir kez bile aggzına almayışıdır. İkisini yan yana gordügünde Azrail şoyle der: "Dumrul, kimseyi sevmiyor. Sahiden sevemiyor. Sevgiyi tanımadıgından degil bu. Sevgiyi tanımıştı gerçi, ama sevgiyi kendi icinden degil, kendisine gosterilen sevgi yoluyla tanımıştı" (133). Sevgi de dünyadaki herşey gibi Dumrul'a sunulan, onun da kendine hak gordügü bir şeydir yalnızca. Yari, Dum­rul sozlerini bitirdikten sonra soze başlar ve onu-sıgglıggı, sevgisizliggi, kayıtsızlıggıyla-sevdiggini; hatta aşkın karşılıksızlıggını onda ogrendigini soyler. Birlikte olmelerini degil, sadece yarinin onun yerine canını vermesini diliyordur Dumrul. Bunun üzerine yari "[b]enden seni isteme Dumrul. Sen canımda saklısın. Onu sana vere­mem. Onu kimseye veremem" (136) diyerek Dumrul'u derinden sarsar. Aşkın nesnesi oldugunu sandıgı be­deni yapayalnızdır artık. "Kimsenin sevgisi olmayınca, bedeni orada kimsesiz bir koprü gibi duruyor[dur]" (137). Mutlak olanın onun dirim fışkıran güclü govdesi degil, aşkın ta kendisi oldugunu anlamak Dumrul'un hükmettigini sandıgı dünyayı bir kez daha yerinden oynatır.
Dumrul, Azrail'e donüp artık canını alabileceggini soyler. Bu noktada bile "[e]rkekliginin son kalesini korur gibi neredeyse meydan okur gibi" bakmaktadır (138). Dumrul henüz farkında olmasa da Azrail artık biliyordur onun canına kıyamayacagını.
Üsul usul dünyaya gomüldügümü, dünyanın, bana, icime, iliklerime işlediggini, dokularıma yerleştiggini, bir dünyalı gibi dünya halini kuşandıgımı, insanlıggın bütün hallerinin icimde calkalandıggını,
8
yerçekimi kanunlarının icimde atmaya başladıgını, nabzımda vurup duran kanın gürültüsünü ve bütün bunları bana şiddetle duyuran şeyin, şimdi karşımda, olümün karşısındaymış gibi caresiz ve dimdik duran şu genc adama deliler gibi aşık olmak oldugunu boyle anladım[...] Anasının, babasının, yarinin bakışlarından gozlerimde nice bakışlar kaldıgını boyle anladım. Onların sevgi­lerinin en şiddetli zamanlarının bakışlarından tek ve olumsuz bir bakış yaptıgımı, Dumrul'a ne zamandır öyle baktıgımı boyle anladım. Aşk, anası, babası, yari gibi sevmekti. Onu sevmiş olan herkesin gozleriyle birden sevmekti. Kor olana kadar onu herşeyiyle gormekti. (138-9)
Azrail'i olümlü kılacak aşk, yaşamasına da sebeptir. Olümsüzlükten cayıp bir gün Dumrul'la yeniden karşılaşmak umuduyla yaşayacaktır. Ne anası, ne babası, ne de yarinin yapamadıklarını yapacak ve melekliginden vazgecip Dumrul'a can verecektir. Ardından da gelip yeryüzünde birçok başka adla yaşayan Dumrul'lara aşık olup (138)yaza yaza yaşayıp yaza yaza olen; bütün hayatı kaleme tutsak" (139) bir aşıga-Murathan'a-anlatacaktır oyküsünü.
Kaynakça
[1] Ergin, Muharrem. Dede Korkut Kitabı. Ankara: TDK Yayınları, 1997.
[2] Mungan, Murathan. Cenk Hikayeleri. 1986. İstanbul: Metis Yayınları, 1999.
[3] —. "Dumrul ile Azrail." Adam OykU 29 (2000): 117-40.
[4] Saydam, M. Bilgin. Deli Dumrul'un Bilinci. İstanbul: Metis Yayınları, 1997.
9