ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ  

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri


Hayrettin İvgin

 

Âşıklık Geleneğinde Ekoller ve Bunlarda Dil

Saz şairleri, halk edebiyatımızın önemli dört geleneği çerçevesinde şiirlerini yazmışlar ve söylemişlerdir. Türk halk edebiyatında yanı, âşık edebiyatımızda oluşan bu dört gelenek şunlardır:

1.     Yunus Emre Geleneği

2.     Köroğlu Geleneği

3.     Karacaoğlan Geleneği

4.     Pir Sultan Abdal Geleneği

Şüphesiz bu dört âşık ve şairimizin dışında, halk şiirimizde çok güçlü simalar ortaya çıkmıştır: Âşık Paşa, Hasan Dede, Kaygusuz Abdal, Kul Himmet, Öksüz Dede, Âşık Kerem, Ercişli Emrah, Teslim Abdal, Kâtibi, Kuloğlu, Dadaloğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Dertli, Erzurumlu Emrah, Dadaloğlu, Bayburtlu Zihnî, Seyranî, Âşık Şenlik, Deli Boran, Sümmanî, Âşık Sıtkı Pervane, Âşık Posoflu Zülâlî, Kağızmanlı Hıfzı, Âşık Veysel vb. âşıklarımız çok güçlüdür ve halk şiirinde önemli yerleri vardır.

Ancak hiçbiri kendinden sonra gelen âşıkları yeteri kadar etkileyebilmiş değildir. Hiçbir âşığımız; Yunus Emre’yi, Köroğlu’nu, Karacaoğlan’ı ve Pir Sultan Abdal’ı aşmış değildir.

Bu dört âşığımız kendi başarılarına bir gelenek ve ekol olmuşlardır. Bugün bile âşıklarımız ve ozanlarımız bunlar gibi söylemeye ve yazmaya çalışır. Çünkü bu dört âşık ve şairin gelenekselleşmiş şahsiyetleri ve etkileri üzerlerindedir.

Günümüz âşıkları, bu dört ekol (gelenek) içinde yerini ve tarzını almıştır. Hattâ, günümüz âşıkları yeni bir geleneğin oluşmasına da neden olmuşlardır: “Âşık Veysel Geleneği”

Yunus’un Dili

Yunus Emre, 13. yüzyılda Anadoluda Oğuz Türkçesinin yazı ve konuşma dilinin en önemli temsilcilerindendir. O dönemdeki “Eski Anadolu Türkçesi” adını verdiğimiz şivenin bugünkü Türkiye Türkçesi’nin tarihî döneminin ilk aşamasıdır. Bu dönemde Yunus Emre çok önemli bir rol oynayarak, kullandığı kelimeler, kalıplar, mecaz ve ıstılahlar Türkiye’nin gelişimine etki etmiştir.

Yunus’un yaşadığı çağda zengin bir sözlü edebiyat vardı. Yunus Emre bu sözlü geleneği yazı dili haline getirebilen ve bu dilin edebî bir dil olabileceğini gösteren en önemli şahsiyettir. Çünkü o Türkçe’yi çok sanatkârane bir biçimde kullanılmıştır. Türkçede tasavvuf dilinin kurucusu olmuştur. Onun şiirlerinde Türkçe gayet estetik bir duruma gelmiştir. Her düşüncenin ve kavramın Türkçe ile ifade edilebileceği ispatlanmıştır.

Bu nedenle Yunus’un dili edebî olmakla birlikte, sanatı millî karakter taşımıştır. O sebebledir ki Yunus, tasavvufî halk şiiri sahasında, aynı sahada kalem oynatanlara etkili olmuştur.

Dilinde Arapça ve Farsça bazı kelimelerin olması mensup olduğu medeniyetin içerisinde bulunmasının doğal bir sonucudur. Bu husus, diğer âşık, şair ve yazarlar içinde geçerlidir.

Yunus’un dilinde olan bazı kelimeleri şöyle belirtebiliriz.

ağu : zehir

ağdamak : aldatma, kandırmak

anca : o kadar

armak : yorulmak

arı : temiz, pâk

artuk : başka, gayri; fazla, artık

ata : baba

ayruk : ayrı, başka, gayri

bayık : gerçek, açık, âşikâr, şüphesiz

bencileyin : benim gibi

bezek : süs

biliş “bildik, tanıdık, âşinâ

bilişmek : tanışmak, dost olmak

biti : mektup, yazılmış şey

buşu : öfke, kızgınlık

çalap : tanrı

çeri : asker

çöksü : baskı, büyük çivi, kazık

değin : kadar, dek

değmek : ulaşmak, erişmek

delim : çok, fazla, ziyâde

dikçi : dedikoducu

dirgürmek : diri etmek

don : elbise

dükeli : bütün, hep, cümle, hepsi

eğin : sırt, omuz

em : ilaç, devâ

esen : sağ, sâlim

esenlemek : vedâ etmek, esenlik dilemek

esinmek : dökülmek

eslemek : dinlemek, kulak asmak

esrimek : sarhoş olmak, kendinden geçmek

esrük : sarhoş

evren : büyük yılan, ejderha

eyitmek : söylemek

genez : kolay, uygun, kolayca

gin : geniş bol

gökçek : güzel

görklü : güzel, iyi

gözgü : ayna

ırılmak : ayrılmak, uzaklaşmak

igen : pek fazla, ziyâde

iley : çevre, taraf, yan ön

irgürmek : eriştirmek, ulaştırmak

ivmek : acele etmek

iye (eye) : sahip mâlik

kalkmak : kızmak, öfkelenmek

kamu : bütün, hep

kancaru : nereye, ne tarafa

kanda : nerede

karavaş : câriye, hizmetçi kız

karımak : ihtiyarlamak, yaşlanmak

kat : yan, huzur, nezd

katı : pek fazla, çok

kaygu : kaygı, endişe, tasa

key : iyi, iyice, adamakıllı

kıvanmak : sevinmek, memnun olmak

kiçi : küçük

koca : ihtiyar

kovucu : gammaz, dedikoducu

könülmek : yönelmek

köynük : yanık, yara

köymek : için için yanmak

kuçmak : kucaklamak

nice bir : ne zamana kadar

obrılmak : devrilmek, çökmek

od : ateş

onmak : şifa bulmak, iyileşmek, salâh bulmak

öglenmek : kendine gelmek, aklını başına toplamak

öküş : çok, fazla, ziyâde

öndin : önce, önceden, önden

öykünmek : taklit etmek

pusaruk : sis, duman.

Köroğlu’nun Dili

Halkımız Köroğlu’nu o kadar kabullenmiştir ki zamanla ortaya bir “Köroğlu Geleneği” çıkmıştır. Köroğlu halkın gözünde mert bir insan, çetin bir bahadırdır. Zalimlere karşı amansız ama yoksullara karşı koruyucudur. Halkı ezen beylere karşıdır. Halka iyilik etmeyi sever, güçsüzlere dokunmaz.

Halkımız Köroğlu’nun gerçekten yaşadığına inanır. Köroğlu adlı ozan (âşık) mutlaka vardır. İşte bu sebeble saz şairlerimiz Köroğlu’nun etkisi altında kalmıştır. Haltta onu mesleğin Piri olarak kabul etmektedirler.

Âşık toplantılarına önce Köroğlu türküsü ile başlanır. Halk müziğinde bir bestenin adı olan Köroğlu; yiğitleme, koçaklama gibi kahramanlık türküleridir.

Dadaloğlu, Köroğlu geleneğinin çok güçlü temsilcisidir.

Köroğlu’nun dili oldukça sadedir ve güzel bir Türkçedir. Gününün en temiz, saf ve katışıksız dili Köroğlu deyişlerinde hakimdir.

Köroğlu şiirlerinde ki bazı kelimeleri şöyle sıralayabiliriz.

âvâz : bağırma

bedir : ay

ceran : ceylan

don : elbise

gayre : gayri

hörelenmeli : hücum etmeli

hub : güzel

ırakı : rakı

kerre : kere

leb : dudak

leşker : asker

ser : baş

sınamak : denemek

sim : gümüş

şahan : şahin

şikâr : av

şorlasın : aksın

yeğde yegde : hızlı hızlı

yeğdir : iyidir.

Karacaoğlan’ın Dili

Karacaoğlan’ın dilinde, 16. yüzyılın fonetik ve morfolojik özellikleri vardır. Bunun yanında mahalli ağız özellikleri de görülmektedir.

Karacaoğlan’ın kelime hazinesi çok zengindir. Karacaoğlan hem kendi döneminin ve yöresinin hem de eski Türkçe’nin pek çok kelimesini en iyi yerde ve biçimde kullanılabilmiştir.

Onun dilinde bulunan bazı kelimeleri şöyle sıralayabiliriz.

aceplenmek : şaşırmak

açında : açıl artık

alında : al artık

ağrı : yön, taraf

alan : bütün, hepsi

alçım alçım : çeşit çeşit

asrık : yük

atma : kilim ve havluda renkli yapılan kuşak, çizgi.

ayruk : başka

bay : zengin

belen : bel, geçit

belik : saç örgüsü

beri benzer : şöyle böyle

berk : katı, pek, sağlam

besermek : beslemek

büke : çevresi ağaçlık olan çıplak tepe

cılbah, çılbah : çıplak

cırnak, çırnak : tırnak

çalmak : sürmek, vurmak

çalınmak : vurulmak

çenber : yazma

çezilmek : çözülmek

çezmek : çözmek

çığalanmek : cilalanmak

çığrışmek : bağrışmak

çitinmek : birbirine sürünmek

devinmek : kımıldamak, deprişmek

devre : yanlış, ters

dolu : kadeh

doluk : gözü yaşarmak

döngün : dargın

edik : koncu kısa çizme

eğin : omuz, sırt

eğme : kıvrım

ezgin : ezik, ezilmiş

geçek : köprü

geri : sonra

geşir : geviş getirmek

geze : gezme (gezek)

göbelek : mantar

gökçek : güzel

ıramak : uzanmak

ırlamak : şarkı söylemek

ibrim ibrim : dalga dalga, bile bile

ilk yaz : bahar

imdi : şimdi

kadasını al : yerine ölmek

kakımak : öfkelenmek

kalaklamak : dalgalanmak

kalan/galan : artık, gayrı

kaltak : kuskunsuz eğer

kallemiş : bir çeşit güzel koku

kande : nerede

kanlı : katil

kanya : ufak kardeş

kastal : çağlayan, ırmak

keleş : güzel, yakışıklı, yiğit, cesur

kelli : artık, bundan sonra

konulga : konak yeri

kor : taş veya kerpiç duvarın her bir parçası

kovmak : koşturmak

koyak : küçük vadi

köyünmak : yanmak

köz : kor

kutlu : ipek karışımı kumaş cinsi

oflaz : leylak rengini andıran renk; olgun çok iyi

ola : acaba

onarmak : tamir etmek, düzeltmek

ondurmak : bereket ve refaha kavuşturmak

onmak : berekete ve refaha kavuşmak

onulmaz : tedavi edilmez

otak : çadır, oturulacak yer

öndün : peşin

örek : bir çeşit kumaş

ören : virane

öte : ileri

öz : kendi

özge : başka

sağrı : sırt, arka

süllem : merdiven

şilek/şelek : insan sırtında taşınan yük

şitil/sitil : dikilecek fidan

şol : şu

taht : balkon

talan : yağma

tamu : cehennem

tana kalmak : şaşmak

tay : denk, yükün bir tarafı

tek : gibi

temren : ok ucu

teyin/teğin : sincap

tezermek : kaçmak

tomurmak : tomurcuklanmak

topak : yuvarlak veya demet şekline getirilen şey

tor : acemi, toy, tecrübesiz

tuman : elbise

turalanmak : avlanmak

tülek : hileci; tüyünü değiştirmekte olan

tütün : duman

ucundan : sebebinden

uçmak : cennet

uğrun uğrun : gizli gizli

yağlık : büyük mendil

yalaz : parlak

yalı : yele

yasılmak : yaslanmak

yaşın yaşın : gizli gizli

yavıklamak : kaybetmek

yazı : ova

yazma : ince baş örtüsü

yeğ : iyi

yeğin : güçlü; hızlı; üstün; çabuk

yekte : siyah eteklik, yelek

yelgin : yel gibi, çabu

yelmek : koşmak

yeni yetme : genç

yenile : yeniden

yerinmek : üzülmek

yermek : kötülemek

yıramak : uzaklaşmak

yitmek : kaybolmak

yol : usul, düzen

yolak : patika

yöğrük/yürük : seri koşan

Pir Sultan Abdal’ın Dili

Genellikle kendi çağının konuşma dilini kullanmıştır. Mecazi söyleyişlere geniş yer vermiştir. Hayvanlardan, bitkilerden, nesnelerden, benzetme ögesi olarak yararlanmıştır. Kendi çevresinde gördüğü bazı varlıkları ve yerleri benzetme öğesi olarak kullanmıştır. Halk ağzında yaşayan deyimler ve atasözlerinden de faydalanmıştır. Dili daha çok kırsal alanda yaşayan Türk topluluklarının dilidir. Alevî ıstılahları ve kavramları hakimdir.

Bugün İstanbul ağzında kullanılmaz olmuş ağu (zehir), dolu (içki, şarap), don (giysi, elbise), dilemek (aleyhinde bulunmak), iye (sahip), kanara (mezbaha) vb. gibi öz Türkçe kelimeleri ve -üben, -uban (-rek, -rak, -ip-ıp), oluban (olup olarak), göğergüben (yeşerip yeşererek) yolundaki eski fiil şekillerini rahatlıkla kullandığı gibi, bugün yalnız köylü ağzında yaşayan ve kendisinin köylü kişiliğini belirten bakman mı (bakmaz mısın), sen bilmen (sen bilmezsin), yaş koman (yaş koymayın, yaş bırakmayın) gibi söyleyişlere de yer vermiştir. İslam kültürünün etkisiyle konuşma diline giren huri, esir vb. gibi yabancı kelimelerin halk ağzında bozularak Türkçeleşmiş olan hörü, yesir vb. biçimlerini yeğ tutmuş; ayrıca r harfiyle başlayan rahmet, rakip, râfizî, rehber, rençber gibi yabancı kelimelerin başlarına birer i harfi katarak, bunların halk ağzındaki irahmet, irakip, irâfizî, irehbir, irecber biçimlerini kullanmıştır.

Bununla birlikte, İslâm kültürünün etkisinden kurtulamayıp, bağlı bulunduğu halk edebiyatı ve tasavvuf yoluyla öğrenmiş olduğu bâtın (iç yüz), cûş (coşma), dâmen (etek), dest (el), didâr (yüz), ednâ (en aşağı), eyyâm (günler), fenâ (yokluk), hâb (uyku), hâr (diken), havf (korku), hilâl (yeni ay), hûb (güzel), kaal (söz), kad (boy), kem (kötü), libas (elbise), mâh (ay), maşûk (sevilen), mey (şarap), münkir (inkar eden), nikaab (örtü, peçe), râh (yol), ser (baş), sîne (göğüs), tîğ (kılıç) vb. gibi yabancı kelimeleri; Fars dilinin kuraliyle kurulmuş gül-âb (gül suyu), ser-çeşme (tarikatın ulusu), seyrân-gâh (gezme yeri), nazar-gâh (bakış yeri) vb. gibi bileşik kelimeleri; Arap yada Fars dilinin kurallarıyla kurulmuş enel-Hak (ben Tanrıyım), ab-ı Kevser (Kevser suyu), bâd-ı sabâ (tan yeli), Cennet-i âlâ (yüce Cennet), çarh-ı felek (dünya, evren), ehl-i beyt (Muhammed peygamberin, kızı Fatma’dan gelen soyu), hafid-i peygamber (peygamberin torunu), hazret-i Ali, şâh-ı merdan (erlerin şahı, Ali) şah-ı cihan (dünya şahı), tâc-ı devlet (devlet tacı) vb. gibi sözlerde görülen Farsçanın ü bağlacını ister istemez kullanmıştır.

Kimi zaman da, aynı kavramın hem Türkçesini, hem de Arapçasını kullanmıştır; Ağu: zehir - Çeşm: göz - Dest: el - Don: libas - Dolu: bâde - İye: sahip - Kad: boy - Kul: bende vb.

Görülüyor ki âşıklık geleneğindeki ekollerde Türkçe’nin en saf, temiz ve duru hali bulunuyor. Geleneğin temsilcileri olan âşıklarımız; Türkçe yazıp, Türkçe söyleyip, Türkçe konuşmaktadırlar. Onlar dönemin dilini en iyi biçimde kullanmışlarsa herhalde günümüz âşıkları da bugünkü Türkçe’nin en güzeli ile eserlerini ortaya koyacaklardır.

Size yaşayan âşıklarımızdan Püryanî Haydar’ın bu konuda söylediği bir şiiri yazmak istiyorum.

Hey! Aydınlar kulak verin sözüme,

Madem Türküz, gelin Türkçe konuşak.

Siz bizi, biz sizi anlamaz olduk,

Ana dilde halk ağzında buluşak.

Sal, sel eklerini atalım gitsin,

Megayı, starı satalım gitsin,

Onlar gidip öz dilinde yer etsin,

Yanıt değil, cevap verek, soruşak.

Uydurma lisanla âlim olmaz,

Öykü ile bir menzile varılmaz,

Aydın olan bu sözüme darılmaz,

Yaşam değil, hayat diyek, buluşak.

Püryani Haydar’ım Türkü severim,

Türkü alkışlarım, Türkü överim,

Dilimi bozanı tutsam döverim,

Ayrı gayri olmaz gelin, barışak.

22 Kasım 1999

Kaynakça

Cahit Öztelli: Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu. Özgür Yayın Dağıtım, 2. Baskı, İstanbul 1984: 18-19

Cevdet Kudret: Pir Sultan Abdal. Yeditepe Türk Klasikleri: 6, Yeditepe Yayınları: 158, Yeni Matbaa, İstanbul 1965: 20-21.

Faruk K. Timurtaş:“Yunus Emre’nin Dili Üzerine Notlar” II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. II. Cilt. Halk Edebiyatı. Kültür ve Turizm Bakanlığı MİFAD Yayınları: 38, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1992: 405-412.

Hayrettin İvgin: “Köroğlu Destanlarının Türk Halk Şiirine Etkileri” Bolu’da Halk Kültürü ve Köroğlu Uluslararası Sempozyumu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları No:10, Bolu 1998: 423-428

Mustafa Tatçı: Yunus Emre Divanı I. Kültür Bakanlığı Yayınları: 1288, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1990: 66-73.

Tuncer Gülensoy: “Karacaoğlan’ın Şiirlerinde Dil ve Üslup” I. Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu (21-23 Kasım 1990-Adana) Bildiriler, Adana 1991: 74-87.