Türk kültüründe rüya motifinin izleri çok eskilere kadar gider. Çeşitli efsane ve destanlarda rüya motifine sık sık rastlanmaktadır. İslâm toplumunda da Farabî, İbn-i Haldun gibi âlimler rüyalar hakkında çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır.
Rüya motifi Türk halk edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir. Genellikle halk hikâyelerinde yer alan bu motif bazı âşıkların hayat hikâyeleri içinde de görülmektedir.
Bu konuda Doğan Kaya;
“Âşık edebiyatındaki rüya motifi kompleks bir yapıya sahiptir. Şöyle ki, rüyasında bir güzele âşık olmakla beraber, âşıklığın vecibelerini de yine rüyasında öğrenir. Böylece sade kişilikten san’atçı kişiliğe geçer. Bu söylediğimiz bilhassa, rüyasında bade içerek âşıklık istidadı kazanma hadisesine bağlı olarak gerçekleşir.”[1]
açıklamasını yapmaktadır.
Âşıklar âşıklığa başlamayı ya da yetişip usta âşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol olan usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli âşık olmaya bağlarlar.
Bade halkbiliminde rakı, şarap gibi alkollü içki anlamına gelmez. Şerbet, su gibi içilecek bir mai olduğu gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olur. Hatta ele verilen bir saz da bade olmaktadır. Bade içme görülen rüya sonucu manevi bir değişmeye uğramadır.
Âşık edebiyatında bade içme, rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre âşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka “pîr” elinden bade içmek gerekir.
Âşık edebiyatında rüya; kişinin şiir söyleme yeteneği kazanmasında, dini bilgiler ile ledün ilmini öğrenmesinde, kişinin , âşıklık özellikleri kazanmasında önemli etkendir.
Rüya genellikle çocukluk ve gençlik çağında görülür. Badeli âşıklardan Ferrahî 12 yaşında, Musa Merdanoğlu 13 yaşında, Hıfzî 18 yaşında, Pervanî 19 yaşında, Müdamî 14 yaşında, Feymanî 23 yaşında rüya görüp bade içmiştir. 40 yaşının üstünde bade içenlerin sayısı oldukça azdır.
Âşıklar rüya görmeden önce onları bu olaya hazırlayan bazı nedenler vardır. Çıraklık, çevre, saz-söz, maneviyat, sıkıntı ve ani deprasyon gibi nedenlerden sonra rüya görülmekte, bade içilmektedir. Bade bir pîr, üçler, beşler, yediler, kırklar ve Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli gibi bir din ulusu tarafından içirilir.
a. Bir pîr tarafından: Ercişli Emrah’a bade bir pîr tarafından sunulmuştur.
b. Üçler tarafından: Nurani yüzlü üç derviş diye nitelendirilen üçler, Kutup ve yardımcıları olan sağ ve sol imamının üçüne birden üçler denildiği gibi, âşık edebiyatında Hızır Nebi, İlyas Nebi ve Kutup Nebi’dir.[2]
Hızır Nebi: Âşık karada dara düşünce yardımına gelir, İlyas Nebi: Âşık denizde dara düşünce yardımına gelir, Kutup Nebi: Kim olduğu hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Orhan Şaik Gökyay tarafından tasavvuftaki derecelerin en yükseğine çıkmış olan ve kendisinde dünyayı idare etme gücünü gören Kutup’un olabileceğini işaret etmektedir.[3] Bardızlı Nihanî'ye üçler bade sunmuşlardır.[4]
c. Beşler tarafından: Beşler âşık edebiyatında Ehl-i beyt yani Hz. Muhammed’in aile efradıdır.
ç. Yediler tarafından: Üçler alemine katılan dört erenle birlikte olan yedi ermiş kişiye yediler denmektedir. Âşık Revaî ve Âşık Burhanî yediler elinden bade içmiştir.
d. Kırklar tarafından: Âşık Kemalî Baba ve Âşık Hüdaverdi’ye bade kırklar tarafından sunulmuştur.
e. Hz. Ali gibi din uluları tarafından: Müdamî’ye badeyi Hz. Ali sunmuştur.
Halk arasında âşıklar için pek çok menkıbe anlatılır. Âşıkların maddi ve beşeri aşktan manevi ve ruhani aşk derecesine yükseldikleri, saz çalıp şiir söylemeyi de ilahi vasıtalarla, yani bir mürşidin, pîrin yahut Hızır’ın rüyada ya da harekette tecellisiyle öğrendikleri ileri sürülür.
1. Rüya Motifinin Aşamaları
Türk Âşık Edebiyatı’na has olan kompleks rüya motifinin planını Umay Günay şu şekilde belirlemektedir:
“I. Hazırlık Devresi
a. Çocukluk ve gençlik çağının şartları
b. Karşılaşılan maddi veya manevi sıkıntı
c. Bir sıkıntı veya bir dilekle uykuya dalış. Aday umumiyetle kutsal sayılan mevkilerde veya ıssız ve uzak, kişinin korku ve yalnızlık duyduğu bir yerde uyuyakalır.
II. Rüya
a. Kutsal kişilerle kutsal sayılan bir yerde karşılaşma
b. Pir elinden bade içme
c. Sevgili veya sevgilinin resmi ile karşılaşma
d. Aday’ın kutsal kişiler tarafından eğitilmesi, bilmesi gereken bütün bilgileri öğrenmesi
e. Aday’a mahlâs ve dilinin çözülmesi için ruhsat verilmesi
III. Uyanış
Adayların uykudan uyanmaları da üç ayrı şekilde olabilir:
· Kahraman kendi kendine uyanır, ilk fırsatta eline geçen bir saz ile başından geçenleri anlatır.
· Kahraman bir süre (3, 6, 7, 20, 40 gün) baygın kalır ve ağzından burnundan kanlı köpükler gelir. Ehl-i dil bir kişinin sazının tellerine dokunmasıyla kendine gelir
· Kendi kendine uyanır ama bakışları, hali, tavrı bir acaiptir. Dünya ile ilgisi kalmamış gibidir.[5]
Umay Günay, İlhan Başgöz’ün “Türk Halk Hikâyelerinde Rüya Motifi ve Şamanlığa Giriş”[6] adlı incelemesinden özetleyerek verdiği yazısında rüya motifi ile ilgili şu görüşleri aktarmaktadır:
“Örneklerin pek çoğunda rüya kutsal mevkilerde uyurken görülmektedir. Mezar ve pınarlar rüyaların en çok görüldüğü müşterek mevkilerdir.
Rüyada kutsal bir kişi veya kişiler bazan bir genç kızın elinden kahramana aşk badesi sunarlar. Hızır İlyas, üçler, kırklar, üç derviş, bir pîr, sadece bir yaşlı adam veya yaşlı bir kadın rüyalarda yer alan kutsal kişilerdir.
Kutsal kişilerin çeşitlilik göstermelerine rağmen rüyadaki rolleri hep aynıdır.
Kahramana çok güzel bir kızı tanıttıktan sonra adını ve memleketini söylerler.
Şiirlerinde kullanacağı bir mahlâs verirler.
Kahraman kutsal kişinin elinden badeyi içtikten sonra vücudunu bir ateş sarar. Düşer bayılır, ağzından kanlı köpük gelir. Bu halde 3-6 gün kalır.
Herkes kahramanın deli olduğunu düşünürken yaşlı bir kadın veya erkek sazın teline dokunur.
Saz sesiyle kahraman gözlerini açar. Sazı eline alır, kendine verilen mahlâsla irticalen şiirler söylemeye başlar. Böylece hem badeli hem de Hak âşığı olurlar.” [7]
2. Bade Türleri
Badeli âşıklar daha çok şehir ve cemiyet hayatına uzak kalanlar arasında görülür. Bunlara göre bade Er dolusu ve Pîr dolusu olmak üzere iki türlüdür:
a. Er Dolusu
Er dolusu içen âşıklar kahraman, yiğit ve gözüpek kişi olurlar. Sevdiği için ölümle göğüs göğüse gelir. Maceraları kahramanlıklarla doludur. Köroğlu, Dadaloğlu böyle er dolusu içmiş âşıklardandır.
Köroğlu’nun, Bingöl rivayetine göre bade içme olayı şöyle anlatılır:
“Sultan Murat tarafından babasının gözlerine mil çekilmesi üzerine Köroğlu (asıl adı Ruşen Ali) intikam almak için yurdunu, evini barkını terk eder. Bingöl civarında bir pınar başında üç derviş görür. Selam verir. Dervişler onu davet ederler. Köroğlu da yanlarına oturur. Dervişlerden birisi diğerine sorar:
-Hangi badeden sunalım? Diğerleri, Köroğlu’na bakarlar:
-Er dolusu!
Öteki derviş tası, pınardan doldurarak Köroğlu’na verir, ‘Yaradanın aşkına iç’ der. İçince:
-Aman, derviş baba yandım, der. Derviş bir daha doldurur verir.
-Bunu da iç, pîrler aşkına. Köroğlu ikinci doluyu da içer.
-Aman yandım, bağrımı ateş kapladı, der. O zaman derviş bir bade daha sunar.
-Bu da seveceğin kız aşkına, nasibin üç olsun, der.
Köroğlu üçüncüyü de içince ateş kesilir. Hemen orada eline geçirdiği bir odun saz olur. Başlar Köroğlu en usta âşıklar gibi çalıp söylemeğe.”[8]
Bir şiirinde:
Dadaloğlu’m der de bulandım bendim
Badeyi içti de söylüyor kendim
İzin ver kuluna beyim efendim
Yakın olsun ıraktaki yolları[9]
diyen Dadaloğlu da er dolusu içen badeli âşıkların önde gelenlerinden biridir.
b. Pîr Dolusu
Pir dolusu içen âşıklarsa cefalar çeker, sevdalara düşer, sevgilisinin arkasından yanar tutuşur. Bunlar kahraman değildir, vefakâr ve fedakâr âşıklardır. Ercişli Emrah, Âşık Kerem, Âşık Sümmanî, Âşık Şenlik bunlardandır.
M. Adil Özder:
"Hak Âşığı, Tanrı’nın lütfu ile bir dilbere âşık olur. Rüyasında ya sevgilisi ya da manevi bir âlemde Âşıklar Meclisi kurmuş ‘pîr’ elinden aşk badesi içer. Bu âşık, kendiliğinden deyiş yapabilme kudretine erişmiş, bütün varlığı ile bir sevgiliye bağlanmış. Delişmen bir insandır. Bu tatlı rüyalı uykudan uyandığında kendinden geçmiş şaşkına dönmüştür. Bu inanç, sırf halk inancı değildir. Badeli âşık da bunu böyle bilir, sazıyla, sözüyle etrafına böyle anlatır.”[10]
demektedir.
Duygusal bir yapıya sahip olup ruhunda şairlik olan bazı kimseler bade içmeyi önemli bir ihtiyaç olarak hisseder.
Bulunduğu ortam gereği masal, efsane, halk hikâyesi dinleme, âşıkların sazlı sözlü ortamlarında bulunma gibi nedenlerle gelenekle iç içe olup menkıbelere ait malzemelerle gereği gibi dolar, bir yandan anlatılan bade içme olayları, bir yandan âşıkların ortaya koydukları etkili söz değerlerinden büyük ölçüde etkilenen kişi bu etki ile sıkıntılı bir durumda iken bir gün bahçede, su kenarında ya da mezarlıkta uykuya daldığı zaman Hz. Pîr rüyasına girer.
Bu konuyu M. Uraz şöyle anlatmaktadır:
“Pîr (kudret gülü) dedikleri kolunu uzatır, iki türlü badeden hangisini verecekse; bir, iki, üç... sıra ile verir. Bu badelerden birincisi (Kendi bir, adı bin aşkına), ikincisi (Pîrler aşkına), üçüncüsü de sevdiği kız aşkınadır. Pîr kolunu kaldırır ve altından bir sevgili yüzü gösterir. Âşık onun üzerine atılır. (Pîr) kolunu indirince bir daha görünmez. (Pîr) âşıkı böylece (Çark-ı çember) inden geçirerek aşk, vefa ve fedakârlık işlerinde imtihan ettikten sonra kaybolur.”[11]
Gerek âşk hikâyelerinde gerekse badeli âşıkların âşıklığa başlama olaylarında sık sık sözü edilen uykuda bade içme, bir başka deyimle Buta alma, İslâm dinine göre rüyada da dini ve sosyal bilgiler aldıklarının işareti olarak görülebilmektedir.
Nitekim Peygamberlerin dahi rüyalarında telkinle eğitildikleri inancı yaygındır.
“Miraç kıssasında Resulullah’a bir burak getirildi. Burak merkepten büyük, katırdan küçük, adımını gözünün erişebildiği yerin ilerisine koyan bir binek hayvanıdır. Yine o gecede Resulullah (s.a.v.) Mescid-i Aksa’ya girdi. Orada iki rekât namaz kıldı. Sonra Cebrail (a.s.) ona süt dolu bir kâse getirdi. Resulullah (s.a.v.), süt dolu kâseyi seçti. Bunun üzerine Cebrail(a.s.) ‘Fıtratı seçtin’ dedi...”[12]
Bu inanca paralel olarak bade içme olayına sık sık rastlanmaktadır. Badeli âşıkların hallerine ilk örnek olarak Allah katında verilen şerbetin bedende bir değişiklik, bir canlanış ve kuvvet verdiği bu Miraç mucizesinden çıkartılabilmektedir.
Çıldırlı Âşık Şenlik, bade değil, rüyada Peygamberin cemalini gördükten sonra şiir söylemeye başladığını işaret etmektedir.
Asıl adı Hasan olan Âşık Şenlik henüz l4 yaşında iken babasının tüfeğini alıp ördek avına çıkar. Pusuda av beklerken uykuya dalar. İkinci gün akşamına kadar burada kalır. Hasan’ı arayan ev halkı baygın bir halde buldukları Hasan yaşadığı âlemden uyandığına pişman bir halde etrafında toplananları süzer. Köy imamı ne olduğunu, niçin konuşmadığını sorması üzerine o güne kadar âşıklıkla ilgisi olmayan Hasan:
Rüya-yı âlemde yattığım yerde
Neçe yüzmin hayal güşuma geldi
Üğbe üğ cismime saldı bir ateş
Sevdiğim salatım düşuma geldi
dörtlüğü ile başlayan bir şiir okur. İmam okuduğu şiirde tabşırdığı Şenlik’in kim olduğunu sorunca etrafındakilerin şaşkın bakışları arasında:
Yığılın ahbaplar yaren yoldaşlar
Bir sağalmaz derde düştüm bu gece
Hikmet-i pîr ile âb-ı zülalden
Kevser bulağından içtim bu gece
Kudret mektebinde verdiler dersi
Zahirde göründü arş ile kürsi
Hıfzımda zapt oldu Arabî Farsî
Lügat-i imrani seçtim bu gece
Sefil Şenlik Hak’tan buldu kemali
Bu fikirle vasf-ı halin demeli
Bedirlenmiş gördüm güzel cemali
Tagayyır hal olup şaştım bu gece
Hasan bu rüyalar âleminde, pîr elinden bade içerek hem sevdiği salatına (ibadetine) olan aşkını, hem de şairlik kudretini bulduğunu anlatmaktadır. Ayrıca ilahi kudretten Arapça, Farsça ve İmran (İbrani) dilini öğrendiğini, Tanrı’nın cemalini gördüğünü haber verir. Bu günden sonra da Âşık Şenlik adı ile bilinip tanınmaya başlar.[13]
Rüyalarında Hz. Muhammed’i görüp âşık olanların sayıları çoğaltılabilmektedir. Bu konuda Umay Günay iki örnek göstermektedir. Bu örneklerin birinde:
“Türkmen şairi Mahdum Kulu, rüyasında Mekke’ye gider, Hz. Muhammed’in huzuruna çıkar. Peygamber Mahdum Kulu’na dua eder ve alnının ortasına vurur. Sonuçta Mahdum Kulu bir şair olur.”
demekte; diğer örnekte ise:
“Şeyh Şemseddin Mardinî rüyasında Hz. Muhammed’i görür. Hz. Muhammed’in Şeyh Bedreddin’e bir parça et sunmasından sonra mistik uyanış başlar.”[14]
denmektedir.
Bade içme olayı genellikle erkeği daha çok etkilemektedir. Bade içen âşığın ağzından köpükler gelir, abuk sabuk şeyler söyler, sayıklar. Tecrübeli kimseler bu durumun bedeni bir hastalık değil, ruhi ve aşk hastalığından olabileceğini işaret ederler. Gence saz çalınarak uyandırılmaya çalışılır.
Sazın sesine uyanan genç o güne kadar saz çalmasını bilmemesine rağmen eline verilen sazı çalar. Bunun ilginç örneği Narmanlı Âşık Sümmanî’nin bade içme ve âşıklığa başlama olayı şöyle anlatılır:
“Küçük Hüseyin bir gün yine Aylak Taşı denen yerde danaları otlatırken uyuyakalmış ve güya rüyasında gösterdikleri Bedehşan Emiri’nin kızı Gülperi’ye âşık olmuş, uyandıktan sonra da kendi kendine koşmalar düzmeye başlamıştır.”[15]
Bir başka kaynakta da Sümmanî’nin bade içme olayı şöyle belirtilmektedir:
“Girdiği komadan ikinci gün uyandırılan Sümmanî’nin ağzından köpükler gelmekte, sayıklamaktadır. Kendisine derdinin ne olduğu sorulur. Sümmanî, saz ister ve gece dolaştırıldığı hayali alemi sazı ile:
Uyandım uykudan oldum perişan
Bir nur doğdu, oldu âlem ürüşan
Geldi selam verdi, üç tek dervişan
Lisanları bir hoş, sedası tek tek” [16]
biçiminde dile getirir.
Âşık Mâhir’in bade içtikten sonra Âşık Muhibbî tarafından deyişlerle gafletten uyandırma olayı da şu şekildedir: Yusufeli’nin İnanlı köyünde henüz 16 yaşındaki Osman evinde uyuyakalır. O gece rüyasında pîr badesi içer ve sabahleyin uyanamaz. Osman ölmüş derler. Bir kişiyi kefen alması için komşu köy olan Âşık Muhibbî’nin köyü Erkines’e gönderirler.
Adam kefeni getirirken yolda Âşık Muhibbî’ye rastlar. Olanları Muhibbî’ye anlatır. Muhibbî, o çocuk ölmemiş olabilir. Kefeni aldığın yere bırak, sazımı bizim evden al getir der. Adam şaşkınlıkla geri döner, kefeni bırakıp sazı alıp gelir. Muhibbî, sazla gelince köylüler bu acılı günde niye sazla geldi diye söylenmeye başlarlar. Muhibbî, baygın halde yatan Osman’ın baş ucuna oturur. Sazı ile söylemeye başlar ve:
Ne düşmüşsün çocuk hab-ı gaflete
Uyan yavru uyan göreyim n’olmuş
Uğradın mı erenlerin şehrine
Aç gözün gafletten sorayım n’olmuş
Pîrler neşe olmuş şirin sesinden
Bir bade içtin mi kırklar tasından
Sen de giyindin mi aşk libasından
Uyan yavru uyan göreyim n’olmuş
Âşıklar aşk ile odlara yana
Hasreti kâr ede o şirin cana
Baksana Muhibbî çağırır sana
Uyan da kalk yavru sorayım n’olmuş”[17]
Muhibbî’nin sazı ve sözü ile Osman uyanır. Rüyasında başından geçenleri Muhibbî’ye beş dörtlüklü bir şiir olarak söyler. Bu şiirde:
Uyurken yanıma geldi erenler
Düşersin azizim nâra dediler
Aşk elinden hemen kaçınır olma
Açarsın sinende yara dediler
ve
Gideceğim ben bu aşk’ı tarıkta
Âşıkım da ârifim de fârıkta
Bin iki yüz seksen iki tarihte
Mahir ismim âşıkâre dediler[18]
diyerek hem badeli bir âşık olduğunu, hem de mahlâsının rüyasında pîrler tarafından Mahir olarak verildiğini işaret eder. Âşıklar kimi şiirlerinde bade içtiklerini dile getirmektedirler. Bunlardan Şenlik:
Rüya-yı âlemde yattığım yerde
Neçe yüzmin hayal gûşuma geldi
Üçbe üç cismine saldı bir ateş
Sevdiğim salatın düşuma geldi[19]
biçiminde belirtirken; l9. yüzyılın değerli âşıklarından olup Kayseri’nin Molu köyünde dünyaya gelen Revaî bade içişini:
Muhabbetle dolanırdın başımda
Haram kaynatmadım tatlı aşımda
Aşkın deryasına daldım düşümde
Dizlerinde yatıp uyurken anam[20]
biçiminde işaret etmektedir.
Posoflu Zülalî de badeli âşıklardan olup bade içme olayı şöyle anlatılmaktadır:
“Yusuf l2 yaşlarında Suskap’taki evlerinin önünde oynarken, yerde bir elma bulur. Elmayı eline alır ve ısırır; bakar ki, elma donmuş. Eve gelir ve elmayı bir köşeye koyar; amacı elmanın çözülmesidir.
Tekrar sokağa çıkıp oyuna dalan Yusuf, eve döndüğünde elmayı koyduğu yerde bulamaz. Hane halkından birisinin yediğini zannederek üzüntüye kapılır. Üzüntü giderek bütün benliğini sarar ve hastalanıp yatağa düşer. Bir süre sonra iyileşip ayağa kalkmıştır ama adeta Mecnun gibidir; kimi zaman dalgın, kimi zaman gamlı, kederli ve anlayamadığı duygular içinde...
Bir gün amcalarıyla birlikte at arabasıyla tarlaya gitmek üzere evden ayrılır; araba köyün kenarındaki mezarlığa gelince Yusuf fenalaşır; arabadan düşer, yuvarlana yuvarlana bir mezar taşının yanına varır.
Arabanın önünde oturan amcaları Yusuf’un düştüğünü fark etmezler ve yollarına devam ederler. Tarlaya geldikleri zaman Yusuf’un arabada olmadığını anlayınca telaşlanıp aramaya çıkarlarsa da bulamazlar.
Yusuf, mezar taşının yanında kendine gelip de gözlerini açtığında ak saçlı, saçları sakalları bir birine karışmış üç adamı baş ucunda görür.
Bunlar Yusuf’a sorarlar:
-Oğlum, sen hasta mısın, nedir bu halin?
Yusuf bir hastalığı olmadığını, içinde bir sıkıntının bulunduğunu, başının dönüp arabadan düştüğünü söyler.
İhtiyarlar ceplerinden kırmızı, yeşil ve beyaz renkli birer kâğıt çıkartıp Yusuf’a uzatırlar ve okumasını isterler. Ayrılırken de Yusuf’a:
-Oğlum bundan sonra senin adın Zülalî olsun ve Allah şifalar versin, deyip, ortadan kaybolurlar.
Üç pir-i fani’nin ayrılmalarından sonra Yusuf’un karşısına nur topu gibi bir kız dikilir. Kız cebinden bir taş çıkarıp Yusuf’a uzatır ve der ki:
-Bir sorunla karşılaşırsan bu taşı gözünün önüne getir, ben o anda orada olurum. Yusuf şaşkına döner, ne yapacağını, ne edeceğini bilemez ve orada Yusuf’la kız arasında karşılıklı bir deyişme vuku bulur.
Yusuf, sokakta oynarken bulup ısırdığı, ama dişleyemediği sonra da eve getirip bıraktığı, fakat kaybolduğunu görüp üzüldüğü, o elma olayından sonra, meğer her gün düşünde bu kızı görüyor ve kızın hayali onu deli ediyormuş.
Aralarında geçen deyişmeden sonra kız yine kaybolup gitmiş. Yusuf kızı ve taşı göremeyince üzüntüden yine kendini kaybetmiş. O baygınlık sırasında, rüyasında bir pîr görmüş. Zülalî elindeki sopayı saz çalar gibi tutup, pîr’e seslenmiş. Pir Zülalî’nin elindeki sopayı da sazı da eleştirir ve saz çalmanın günah olduğunu söyler; sonra bir ayak da kendisi açar. Deyişme bitince pîr Zülalî’ye on yıl süreyle saz çalmayı yasaklıyorum, der ve kaybolur.
Bu olaylar cereyan ederken Zülalî’nin amcaları tarladaki işlerini bitirip köye dönerler; bakarlar ki Yusuf evde de yoktur. Ev halkı hep birlikte aramaya çıkarlar. Bakarlar ki Yusuf mezarlıkta bir mezar taşının dibinde baygın halde yatmaktadır. Eve getirirler ise de Yusuf kendinde değildir. Kimi cin çarpmış der, kimi başka teşhis koyar. Oysa Yusuf bade içmiş ve badeli bir âşık olmuştur.”[21]
Şeyma Güngör'ün anlattığına göre
"Sabire Güler'e bir gece rüyasında postacı bir mektup getirir, içinde şu mısralar yazılıdır:
Yavrum mektup yazmış ne hoş kelamı
Kelamlar içinde vardır selamı
Yavrum selamların başım üstüne
Yavrum mektup yazmış elinde kalem
Yavrum hasretliktir bağrımı delen
Sabire Güler heyecanla uyandığında rüyasındaki deyişi hatırladığını fark ederek onu kâğıda geçirir ve söylediklerinin manzume olduğunu görür.
Gök gürledi şimşek çaktı
Yağmur yağdı başıma
Kurumuş bir ağaçtım
Yeşerdim kırk yaşımda
Attım derdi tasayı
Yeşillere boyandım
Ben bir ezan sesiyle
Rüya imiş uyandım
Geldi bana bir sevda
Ey kulum etme tasa
Başında cennet tacı
Eline verdim asa
Böylece kırk yaşında 'rüyadan sonra' içinden gelen ilhamla irticalen şiir söylemeye başlar"[22]
3. İçilen Badeler
Aşk badesi her zaman bir çeşit mai (içecek) olmayıp çeşitli yiyecekler, yutulan bir şey, eline verilecek bir saz, okutulan bir âyet vb. de olabilmektedir.
Âşık Efkarî:
Bilmez idim uyumuşum
Kasımoğlu pınarında
Bir dolu verdiler içtim
Kasımoğlu pınarında
Bir pîrin öptüm elini
Gösterdi aşkın yolunu
Oldum hem aşkın bülbülü
Kasımoğlu pınarında
Zannettim doğdu ay durdu
Bana bir narı saydırdı
Üç tanesini yedirdi
Kasımoğlu pınarında[23]
deyişinde belirttiği gibi hem bade içmiş, hem de bade olarak nar yemiştir. Âşık Pervanî’nin de bade olarak pîr elinden üç üzüm tanesi yediği anlatılmaktadır.[24]
Âşık Veysel Deniz Şahbazoğlu ise rüyasında incir yedikten sonra âşık olur. Er Mustafa’nın bade içme olayı için:
“Kendisine Hızır tarafından bir elma verildi. Yarısını kendisi, yarısını karısı yedikleri taktirde iyi bir âşık olacakları söylendi. Kadından âşık mı olur, diye karısına hiç bir şey vermeyip hepsini kendisi yedi. Neler olduysa işte bundan sonra oldu, ölünceye kadar kaynayıp coştu.”[25]
denmektedir.
Bayburtlu Celâlî’nin bade olayında koluna bilezik takıldığı anlatılır.
Şavşatlı Âşık Kara’nın ise rüyasında Pîr tarafından kendisine verilen elma çekirdeğini yiyerek âşık olduğu anlatılmakta ve:
Bana ne olduysa Mevlâmdan oldu
Bir dane çiğitle gönlümüz doldu
Yetişti imdada bir baba geldi
Âşık Kara ile yarıştı bugün[26]
dizelerinde belirtilmektedir.
Âşık Dede Kasım Pîr elinden “lavaş” (Bir çeşit pide) yiyerek âşık olmuştur.[27]
Asıl adı Ali olan Âşık Kul Sabri tanımadığı bir kızın verdiği elmayı yiyerek âşık olur.[28] Âşık Derdiçok’un ise Ashab-ı Kefh’i ziyaretleri sırasında yedilerden Yemliha ya da üç pir-i faninin ağzına mısır akıtmasından sonra dilinin çözülüp âşık olduğu anlatılır.[29]
Bayburtlu Celâlî’nin bade olayında koluna bilezik takıldığı söylenir:
“Rivayete göre, Celâli çobanlık yaparken bir gün dağda uyur ve koluna erenler tarafından bilezik takılır; uyandığında kendinden geçmiş bir halde divânelik alametleri göstererek güttüğü danaları güpegündüz köye getirir. Celâlî’nin bu halini görenler hemen köyün hocasını çağırarak derdine çare aramaya koyulurlar. Hocayı başucunda gören Celâlî badesini:
Pîr destinden nûş eyledim bu âbı
Anda açılmıştı aşkın kitabı
Yegân yegân sor ki verem cevabı
Bu gün gam kervanım kalkıyor hocam
biçiminde dile getirir".[30]
Kaygusuz Abdal’ın bade olayı ise rüyada olmayıp gerçekte vukubulan bir olaya bağlanmaktadır.
Kaygusuz Abdal mürşidi Abdal Musa’ya kırk yıl hizmet eder. Bir gün şeyhine :
Hal diliyle icâzet ister Kaygusuz Abdal
Şahım ihsan kıl kuşum uçdı giderem ben
dizeleri ile biten şiirini okuyup icazet ister. Bunun üzerine Abdal Musa:
“Bana divit ve kalemi getirin, diye emretti. Dervişler istenilenleri getirip hazır eylediler. Sultan kalemi kâğıdı alıp Kaygusuz’a bir icâzetnâme yazdı.
Kaygusuz Abdal icâzetnâmeyi aldı, şeref-i dest buûs kıldı. Tazarru ve niyaz edip meskenet gösterdi. Makamına geldi, karar eyledi. Şevk ve muhabbetinden ona bir susuzluk ârız oldu. Bir keşkül içine bir parça yoğurt koyduktan sonra üzerine su katarak ayran yapar ve erenlerin yazıp verdiği icâzetnâmeyi ufak parçalar halinde ekmek lokması gibi ayranın içine doğrayarak içer. Zira bu icâzetnâmeyi en iyi bir şekilde yemek suretiyle kalbinde saklayabileceğini gönlünden geçirmiştir. Bu hali gören dervişler taaccüp edip, durumu hemen Abdal Mûsâ Sultan’a haber verdiler. ‘Sultanım, bir divaneye bunca zahmet çeküb mübarek elinizle icâzetnâme yazıp verdiniz. o bunun kadr ü kıymetini bilmeyüb yoğurt içine doğrayıb yedi.” diye şikâyette bulunurlar. Abdal Mûsâ Sultan bu haberi işitince sadece tebessüm eder ve ‘Bana kaygusuz’u çağırun, haber sorayum niçün böyle eylemiş?’ der. Abdal Mûsâ Kaygusuz Abdal’a sorar:
‘- Niçün böyle eyledün?’
Kaygusuz özrü niyaz eyleyerek şöyle cevap verir:
‘-Sultanum, sizin yadigârunuzu saklamağa hiç bundan daha ma’kûl bir yir bulamadım. Kendü kalbümde saklayım’. Bu cevap Sultan’ın hoşuna gitti ve şöyle dedi:
‘-Başka kimseler dışarudan söyler, sen içünden söyleyesün’. O saat Kaygusuz’un gözü gönlü açıldı ve söylemeğe başladı”.[31]
ifadesinde belirtildiği gibi şeyhinin verdiği icazetnamenin yutulmasıyla gerçekleşmiştir.
Âşık Nevruz Bacı ise:
Ben de hayran oldum senin halına
Rüyamda bir saz verdiler elime
Saz ile oturdum tren yoluna
Tren durur aşkın treni durmaz[32]
deyişinde badesinin eline verilen bir saz olduğunu işaret eder.
Günümüzde ünü oldukça yaygın olan ve âşıklık geleneklerini ustaca sürdüren âşıkların önde gelenlerinden Murat Çobanoğlu’nun bade içme olayını ise Umay Günay, âşığa, mühürlü bir ferman ve Kur’an’dan ayet okutulduğunu işaret edip rüya olayını şu şekilde tahlil etmektedir:
“I. Hazırlık safhası
a. Murad Çobanoğlu l940 yılında Kars’da doğmuştur. Âşık Şenlik’in yetiştirdiği usta bir âşık olan olan Gülüstan Çobanoğlu’nun oğludur. Kendini bildiği çağdan itibaren saz ve söz meclislerinde büyümüştür. İlkokul beşinci sınıftan ayrılmıştır.
b. Yaylaya göçlerini taşıdıkları sıcak bir günde çok susar.
c. Bir kayanın dibinde su içmek için eğildiğinde uyuyakalır.
II. Rüya
a. Bir sedirde oturan üç derviş görür.
b. Dervişlerden biri Çobanoğlu’na su verir, Çobanoğlu verilen suyu içer, içi büsbütün yanmağa başlayınca bunun bade olduğu aklına gelir.
c. Önde duran derviş, mühürlü bir ferman okutur. Çobanoğlu’nu da aralarına alarak Kur’an’dan âyetler okuturlar.
III. Uyanış
Pınarın yanında kendi kendine uyanır.
IV. İlk deyiş
Uyanır uyanmaz ilk deyişini söylemeye başlar:
Leylayı kadir cuma gününde
Derin bir uykuda divan gördüm
Üç derviş oturur sagi önde
Sima bedir nuru nişanı gördüm
Üçü kadem bastı geldi yanıma
Sandım ki ateş düştü canıma
Göz çevirdim baktım her bir yanıma
Yazılmış mühürlü fermanı gördüm
Fermanı alınca öndeki derviş
Okudu harfleri ser oldu beyhuş
Duman aldı gözüm olmadı görüş
Kesildi ışıklar zındanı gördüm
Murat Çobanoğlu sır oldu beyan
Üç beş ayetinden okuttu Kur’an
Aşk badesini verdi bilmedim o an
Uyanır uyanmaz cihanı gördüm”[33]
Âşıkların bazıları birkaç defa rüya görüp, birden fazla bade içmişlerdir. Bunlardan Âşık Kemâlî, altı ay her gece rüyasında sağ tarafına döndüğü zaman sarı bir kâğıt üzerine yazılmış yazılar görür. Bir gece rüyasında yazıları sesli okurken annesi uyandırır. Bir daha rüya görmez fakat kendi kendine koşmalar söylemeye başlar.[34]Âşık Sümmanî, Hızır’ı üç defa rüyasında gördüğünü anlatmaktadır.[35] Âşık Reyhanî ve Âşık Zülalî iki defa rüya görürler,[36] Âşık Hicranî de iki defa rüya gördüğünü anlatan âşıklardandır.[37]
4. Karşılıklı Bade İçme
Bade içme olayı kimi zaman karşılıklı olmakta, hem âşığa hem de seveceği kıza bade içirilip karşılıklı âşık edilmektedir. Pek çok örneği olan bu durumun ilginç örneklerinden birisi Asuman ile Zeycan hikâyesinin kahramanları arasında geçenidir. Hikâyede bu kısım şöyle anlatılır:
“Asuman abdest alıp iki rekat namaz kıldı ve Cenab-ı Hakdan hacet dileyip yattı. Bir de rüyasında ihtiyar ve ak sakallı bir derviş, kucağında Zeycan Hanım olduğu halde geldi.ve Asuman’a: ‘Oğlum, bu kızın elinden aşkın dolusunu iç!’ dedi. Asuman dahi, Zeycan’ın elinden bade-i aşkı alarak içti ve o dakikadan itibaren Zeycan’ın aşkı ile yanıb tutuşmağa başladı. Zeycan’a dahi, aynı hal vaki olmuş ve Asuman’ın elinden bade-i aşkı içmişti.
Sabah oldukda Asuman’ın ağzı köpük içinde kalmış olduğu halde validesi tarafından uyandırılarak: ‘Haydi oğlum, geç kaldın, üstadına git!’ dedi. Asuman çarşıya geldiği zaman vakit epey geçmişti. Üstadları biraz darıldıktan sonra sazı Asuman’ın eline vererek talim ettirmek istediler. Asuman ise üstadının çaldığını beğenmeyerek: ‘Şöyle yapın!’ diyerek bir taksim yaptı. Üstadları şaşırıp: ‘Asuman, sen bunun türküsünü dahi biliyor musun?’ dediler. Asuman: ‘Evet, biliyorum.’ diyerek eline sazı alıb şöyle beyitleri söyledi.
Aldı Asuman:
İstemem tabibi Lokman’ı buldum
Gizli yâreleri deşdim ne dersin
Hakkın hikmetiyle ummana daldım
Bahar seli gibi coştum ne dersin
Selâm verdim selâmımı aldılar
Gönlümdeki muradımı bildiler
Bir kadeh âb-ı hayattan verdiler
Aşkın dolusunu içtim ne dersin
Bir kadeh içmişim âb-ı hayattan
Âşıklar bir birini bulur gâibden
Pirim bana dedi: ‘Oku âyetten’
Aşkın kitabını açtım ne dersin
Asuman’a erdi pirin amanı
Yanar yüreceğim çıkmaz dumanı
Hesap ettim yerin göğün katını
Hakkın hikmetine şaştım ne dersin
deyip kesti.
Üstadları beğenerek hayrette kaldılar. Asuman oradan kalkıb doğru eve geldi.
Diğer taraftan Zeycan dahi sabahleyin ağzı köpük içinde kaldığı halde uykudan uyanıb gelen cariyeler hayrette kaldılar ve ‘küçük hanım, size ne oldu?’ dediler.
Konağın içindeki gürültüden Zeycanın validesi dahi hayrete düşerek esbabını anlamak için Zeycanın yanına geldi.
Gördü ki kızda başka haller var. O da sabr edemeyerek: ‘Kızım, bu halin nedir?’ dedi. Zeycan, validesinin bu sualine: ‘Bu gece aşkın dolusunu içtim. Eğer arzu ederseniz size birkaç beyit söyleyeyim, bana bir saz getireyim!’ dedi. Hemen bir saz getirib Zeycanın eline verdiler.
Zeycan, sazı eline alıb bakalım ne dedi:
Aldı Zeycan:
Dün gece rüyamda oldum divane
Vardığım kırkların yoludur yolu
El bağlayıb durdum anda divana
Sundular bir kadeh doludur dolu
İçmişim doluyu sarhoşum daim
Gizli sırlarımı kime diyeyim
Çıkarıb beyazı kara giyeyim
Ko bana desinler delidir deli
Âşıklar dersini okuyub yazar
Pirim bana bugün eyledi nazar
Yetmiş iki millet Hak deyib gezer
Cümlesi Mevlânın kuludur kulu
Benden selâm edin nazlı yârime
Canlar dayanır mı ah ü zârime
Genç yaşımda hizmet ettim pirime
Zeycan âşıkların gülüdür gülü
deyip kesti”.[38]
Posoflu Âşık Ummanî ve sevgilisi Melahat da karşılıklı bade içenlerdendir. Ummanî bir kış günü köyüne dönerken bir tipiye tutulur. Bir taşın dibine çöker, soğuktan bayılır, kendinden geçer ve rüyalara dalar. Artık sıcak ve dayalı döşeli bir odanın içindedir.
Odadaki dervişlerle iki rekât namaz kılar. Dervişler ona okunmuş bir şerbet içirirler. Sevgilisi Melahat Hanım’ı gösterirler. Soyup dörde böldükleri elmanın bir parçasını Melahat Hanım’a verdiklerini söyleyip üç parçasını Ummanî’ye yedirirler. Bu elma her ikisinin de kalbini aşk ve ilhamla doldurur.[39]
5.Bazı Âşıkların Bade İçişlerini İfade Ediş Biçimleri
Badeli âşık olduklarını şiirlerinde ifade eden âşıkların bazıları badeli oluşlarını şöyle işaret etmişlerdir:
Âşık Garip:
İçmişem bir bade düşmüşüm derde
Canım kurban olsun merd oğlu merde
Sorar ki bana vatanın nerde
Ağlarım sızlarım hiç kimsem yoktur[40]
Ruhsatî:
Ben değilim Hak söyletir dilimi
Bade içtim kimse bilmez halimi
Şu yalan dünyadan çektim elimi
Meftunî nihan var sen ne olacaksın[41]
Bayburtlu Celalî:
Pîr elinden nûş eyledim bu âbı
Anda açılmıştı aşkın kitası
Erenler şahından bir nâme oldum
Dilim ezber etmiş okuyor hocam[42]
Pir Sultan Abdal:
Pîr elinden dolu içtim
Doğdum elinize düştüm
Ak cenneti gördüm geçtim
Hünkâr Hacı Bektaş Veli[43]
Tutaklı Divanî:
Tarih bin dokuz yüz otuz üçünde
Bir Kadir gecesi şerbetlenmişim
Alem-i manâda rüya içinde
Ben bir bitmez dertle firkatlenmişim[44]
Darendeli Fethi Baba:
Ağlatmak isterse Mevlâ bir kulu
Pîrler ona verir manada nolu
Kırklar meclisine uğrarsa yolu
Ona verin içsin bir bade derler[45]
Halk inanışına göre Hızır “Nebi”, sofi inanışına göre ise “Veli”dir. Tasavvuf ve tarikat inanışlarına göre her devrin bir hızırı vardır. Sünni âşıklarda doluyu içirici ve imdada yetişici olan:
Yatar iken üstümüze geldi erenler
Yatan ne yatarsın uyan dediler
Elinde badesi karşımda Hızır
Al bu badeleri iç kan dediler” (Kurbânî)
deyişinde olduğu gibi Hızır’ın yerine; Alevi ve Bektaşî âşıklarında yine Hızır ve Pîr olmakla beraber bazan da:
Ali’m bana neler etti
Aldı elim dara çekti
Üstüme yürüyüş etti
Elindeki dolu ile[46] (Hatayî)
örneğindeki gibi Hz. Ali almaktadır.
Halk inanışına ve badeli âşıkların şiirlerinde işaret ettiğine göre bade Hızır Nebi’nin yerine üç pîrin bir arada sundukları;
Mist ü amber gibi geldi reyhası
Beyaz yeşil taşlı boydan libası
Sundular üçü de üç dolu tası
Hak-i pâyine yüz sürenlerdeniz[47] (Nihanî)
deyişinde belirtildiği gibi anlaşılmaktadır.
Badeyi âşığa bazan da pîr ve mürşitlerin aracılığı ile:
Rûzide dalmışım gaflet şehrine
Pîrler gelip öğüdümüz al dedi
Ellerinde dolu kadeh badeler
Esma Han Aşkına bade al dedi
Esmahan getirdi badeyi verdi
Pîrler dua kıldı bana el verdi
Dediler çekersin bir zaman derdi
Üç yıl bey gün vadesi var bil dedi[48] (Muhibbî)
örneğinde olduğu gibi seveceği güzel sunmaktadır.
6. Badeli Âşıkların İçtikleri Badeye Göre Sınıflandırılması
A. Bir Sıvı İçerek Badeli Âşık Olanlar
l. Su içenler
a. Köroğlu (16. Yüzyıl)[49]
b. Âşık Hüdaverdi (19. Yüzyıl)[50]
c. Revaî (19. Yüzyıl)[51]
ç. Âşık Duran Şıhlıoğlu (20. Yüzyıl)[52]
d. Âşık Emsalî (20. Yüzyıl)[53]
e. Âşık Feymanî(20. Yüzyıl)[54]
f. Âşık İhsan Kemalî (20. Yüzyıl)[55]
g. Âşık Kara Mehmet (20. Yüzyıl)[56]
ğ. Âşık Kemalî (20. Yüzyıl)[57]
h. Murat Çobanoğlu (20. Yüzyıl)[58]
ı. Şeref Taşlıova (20. Yüzyıl)[59]
i. Kul Gazi (20. Yüzyıl)[60]
2. Şarap İçenler
a. Âşık İsmail (19. Yüzyıl)[61]
b. Âşık Dertli Polat (20. Yüzyıl)[62]
c. Âşık Meyyitî (20. Yüzyıl)[63]
3. Şerbet İçenler
a. Âşık Derdimend (20.Yüzyıl)[64]
b. Âşık Dindarî (20.Yüzyıl)[65]
c. Âşık Efkârî (20. Yüzyıl)[66]
ç. Âşık Fakir Kul (20. Yüzyıl)[67]
d. Âşık Feryadî (20. Yüzyıl)[68]
e. Âşık Kaynarî (20. Yüzyıl)[69]
f. Âşık Müdamî (20. Yüzyıl)[70]
g. Şarkışlalı Âşık Talibî (20. Yüzyıl)[71]
ğ. Âşık Yanık Umman (20. Yüzyıl)[72]
h. Merdanoğlu (20. Yüzyıl)[73]
B. Bir Şey Yiyerek Badeli Âşık Olanlar
1. Elma yiyenler
a. Âşık Er Mustafa (19. Yüzyıl)[74]
b. Âşık Kul Sabri (19. Yüzyıl)[75]
c. Âşık Ummanî (20. Yüzyıl)[76]
ç. Âşık Kara (20.Yüzyıl)(elma çekirdeği)[77]
d. Zileli Âşık Aydın Ali (20. Yüzyıl)[78]
2. Kâğıt yiyenler
a. Kaygusuz Abdal (14. Yüzyıl) [79]
3. Ekmek Yiyenler
a. Âşık Dede Kasım (18. Yüzyıl) (lavaş denilen açık ekmek)[80]
4. Mısır yiyenler
a. Âşık Derdiçok (20. Yüzyıl)[81]
5. Üzüm yiyenler
a. Âşık Pervanî (20. Yüzyıl)[82]
6. İncir yiyenler
a. Âşık Veysel Deniz (20. Yüzyıl)[83]
C. Bir Dedenin Ağıza Tükürmesiyle Âşık Olanlar
a. Dertli Haydar (20. Yüzyıl)[84]
Ç. Bir Din Büyüğünü Rüyada Görerek Badeli Âşık Olanlar
l. Rüyasında Peygamberi Görenler
a. Âşık Mustafa Temiz(20.Yüzyıl), (Hz. Muhammed)[85]
b. Âşık Sağlam, (20. Yüzyıl),(Hz. Muhammed)[86]
c. Âşık Sanatî (20. Yüzyıl), (Hz. Muhammed)[87]
ç. Kaynar (20. Yüzyıl), (Hz. Musa)[88]
d. Âşık Erdemli (20. Yüzyıl), (Hz. Davud)[89]
2. Hz. Ali’yi Görenler
a. Âşık Kurbanî (20. Yüzyıl)[90]
b. Müdamî (20. Yüzyıl)
3. Pir ya da Hızır’ı Görenler
a. Âşık Noksanî (18. Yüzyıl),[91]
b. Âşık Kul Himmet Üstadım (19. Yüzyıl)[92]
c. Âşık İzzet (20. Yüzyıl)[93]
ç. Âşık Hasan Aslan (20.Yüzyıl)[94]
d. Derdimend (20. Yüzyıl)[95]
4. Hz. Hüseyin’i Görenler
a. Âşık Sefil Rıza (20. Yüzyıl)[96]
5. Üçler'i Görenler
a. Bardızlı Nihanî (20.Yüzyıl)[97]
6. Yediler'i Görenler
a. Revaî (20. Yüzyıl)[98]
7. Kırkları Görenler
a. Âşık Seyranî, (19. Yüzyıl)[99]
b. Âşık Kemalî Baba (20. Yüzyıl)
c. Âşık Hüdaverdi (20.Yüzyıl)
D. Rüyasında Bir Âşığı Görerek Âşık Olanlar
1. Yunus Emre’yi Görenler
a. Âşık Canımoğlu (20. Yüzyıl)[100]
2. Hataî'yi Görenler
a. Fakir Edna(20. Yüzyıl)[101]
3. Niyazi Mısrî'yi Görenler
a. Seyit Yayçın (20. Yüzyıl)[102]
4. Ruhsatî'yi Görenler
a. Emsalî(20. Yüzyıl)[103]
b. Tabibî, (20. Yüzyıl)[104]
5. Âşık Veysel'i Görenler
a. Ali Tan (20. Yüzyıl)[105]
E. Rüyasında Mektup Okuyarak Âşık Olanlar
a. Sabire Güler (20.Yüzyıl)[106]
F. Rüyasında Eline Saz Verilmesiyle Âşık Olanlar
a. Âşık Ömer (17. Yüzyıl)[107]
b. Âşık Kul Aşur (20. Yüzyıl)[108]
c. Âşık Nevruz Bacı (20. Yüzyıl)[109]
ç. Âşık Mehmet (20. Yüzyıl)[110]
d. Âşık Zamanî (20. Yüzyıl)[111]
G. Rüyasında Bir Güzeli Görerek Âşık Olanlar
a. Âşık İrfanî Hoca (18. Yüzyıl)[112]
b. Âşık Ali (20. Yüzyıl)[113]
c. Âşık Ferrahî (20.Yüzyıl)[114]
ç. Kul Ahmet (20. Yüzyıl)[115]
d. Âşık Recep Hıfzî (20.Yüzyıl)[116]
e. Musa Merdanoğlu (20. Yüzyıl)[117]
f. Hafız Kâmil (20. Yüzyıl)[118]
g. Talibî (Kılıç) (20. Yüzyıl)[119]
ğ. Talibî (Coşkun) (20. Yüzyıl)[120]
Ğ. Mahlâsını Gördüğü Rüyadan Alan Âşıklar
a. Âşık Mahzunî (19. Yüzyıl)[121]
b. Âşık Zihnî (19. Yüzyıl)[122]
c. Âşık Derdanî (20. Yüzyıl)[123]
ç. Âşık Divane (20. Yüzyıl)[124]
d. Âşık Divanî (20. Yüzyıl)[125]
e. Âşık Merakî (20. Yüzyıl)[126]
f. Âşık Gâhirî (20. Yüzyıl)[127]
g. Âşık Meydanî (20. Yüzyıl)[128]
ğ. Âşık Ruhanî (20. Yüzyıl)[129]
h. Âşık Üryanî (20. Yüzyıl)[130]
ı. Âşık Zavallı (20. Yüzyıl)[131]
i. Âşık Zevrakî (20. Yüzyıl)[132]
j. Âşık Sefil Selimî (20. Yüzyıl)[133]
k. Meftunî (20.Yüzzyıl)[134]
H. İçtiği Badenin (Sıvının) Cinsini Bilmeyen Âşıklar
a. Pir Sultan Abdal (16. Yüzyıl)[135]
b. Âşık İbrahim (18. Yüzyıl)[136]
c. Âşık Kaynarî (18. Yüzyıl)[137]
ç. Âşık Sefil Ali (18. Yüzyıl)[138]
d. Âşık Burhanî (19. Yüzyıl)[139]
e. Ceyhunî (Karslı) (19. Yüzyıl)[140]
f. Derviş Muhammet (19. Yüzyıl)[141]
g. Âşıkî (19. Yüzyıl)[142]
h. Amasyalı Fedayî Baba (19. Yüzyıl)[143]
ı. Âşık Gufranî (19. Yüzyıl)[144]
i. Âşık Kemalî Baba (19. Yüzyıl)[145]
j. Âşık Muhibbî (19. Yüzyıl)[146]
k. Âşık Sümmanî (19. Yüzyıl)[147]
l. Âşık Âdem (20. Yüzyıl)[148]
m. Âşık Hıdır Koluaçık (20. Yüzyıl)[149]
n. Âşık İsmetî (20. Yüzyıl)[150]
o. Âşık Muzaffer Çağlayan (20. Yüzyıl)[151]
ö. Âşık Nihanî (20. Yüzyıl)[152]
p. Âşık Ümmanî (20. Yüzyıl)[153]
r. Şah Turna (20.Yüzyıl)[154]
s. Muhlisî (20. Yüzyıl)[155]
I. Bir Şey Yeyip İçmeden Badeli Âşık Olanlar
a. Âşık Celalî (19.Yüzyıl)
Rüyasında koluna bilezik takılmıştır.[156]
b. Âşık Tokatlı Nuri(19.Yüzyıl)
Uyurken sırtına bir tekme vurulur.[157]
c. Âşık Zülalî(18.Yüzyıl)
Uykusunda bir kızın verdiği taş sonucu âşık olur.[158]
ç. Âşık Ali Çatak (20. Yüzyıl)
Uykuda adı seslenildikten sonra âşık olur.[159]
d. Âşık Deryamî (20. Yüzyıl)
Rüyada yeşil bir ışığın etkisi ile âşık olur.[160]
f. Âşık Hicranî (20. Yüzyıl)
Rüyasında parmağına halka takılmıştır.[161]
g. Âşık İhsanî (20. Yüzyıl)
Rüyasında Güllüşah İhsanî diye seslenir.[162]
ğ. Âşık Reyhanî (20. Yüzyıl)
Cebine mavi bir boncuk konur.[163]
h. Âşık Talip Kılıç (20. Yüzyıl)[164]
İ. Bade İçme Hikâyesi Bilinmeyen Badeli Âşıklar
a. Şah Hatayi (16. Yüzyıl)[165]
b. Âşık Lezgi Ahmet (16. Yüzyıl)[166]
c. Kayıkçı Kul Mustafa (17. Yüzyıl)[167]
ç. Âşık Bahadınlı İbrahim (18. Yüzyıl)[168]
d. Âşık Tüccarî (18. Yüzyıl)[169]
e. Âşık Azmi Bekir (19. Yüzyıl)[170]
f. Âşık Sıdkî (19. Yüzyıl)[171]
g. Âşık Cesimî (19. Yüzyıl)[172]
h. Âşık Hicabî (19. Yüzyıl)[173]
ı. Âşık Mahirî (19. Yüzyıl)[174]
i. Âşık Osman (19. Yüzyıl)[175]
j. Âşık Ruhsatî (19. Yüzyıl)[176]
k. Âşık Sefil Ali (19. Yüzyıl)[177]
l.Âşık Şamilî (19. Yüzyıl)[178]
m. Âşık Şenlik (19. Yüzyıl)[179]
n. Âşık Vahdetî (19. Yüzyıl)[180]
o. Âşık Burhanî (20. Yüzyıl)[181]
ö. Âşık Davut Sularî (20. Yüzyıl)[182]
p. Âşık Döne Sultan (20. Yüzyıl)[183]
r. Âşık İlhamî (20. Yüzyıl)[184]
s. Âşık Kul Semaî (20. Yüzyıl)[185]
ş. Âşık Meydanî (20. Yüzyıl)[186]
t. Âşık Sefil Edna (20. Yüzyıl)[187]
u. Âşık Seyit Yalçın (20. Yüzyıl)[188]
ü. Âşık Tutaklı Divanî (20. Yüzyıl)[189]
v. Âşık Zakirî (20. Yüzyıl)[190]
y. Âşık Zülfikâr Divanî (20. Yüzyıl)[191]
J. Yarım Badeli Âşıklar
a. Âşık Yarımî (18. Yüzyıl)[192]
b. Âşık İlhan Başaran (20. Yüzyıl)[193]
c. Arapgirli Fehmi Gür (20. Yüzyıl)[194]
ç. Âşık Yakıcı (20. Yüzyıl)
d. Zakir (20. Yüzyıl) [195]
* Yrd. Doç. Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Eğtitimi Bölümü.
[1] Doğan Kaya, Sivas’ta Âşıklık Geleneği ve Âşık Ruhsatî, Sivas 1994: 62.
[2] Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul (tarihsiz), C.I: 281.
[3] Orhan Şaik Gökyay, “Rüyalar Üzerine”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C.IV, Ankara 1982: 205.
[4] Mehmet Gökalp, Bardızlı Âşık Nihanî, Ankara l988: 2.
[5] Umay Günay, “Âşık Edebiyatında Rüya Motifinin Tipleri ve Tahlili”, Mehmet Kaplan’a Armağan, İstanbul l984: 155-156.
[6] İlhan Başgöz, “Dream Motif in Turkisch Folk Stories and Shamanistic, Intiation” Asien Folklore Studues, C.36-1, Tokyo l967: 1-18.
[7] Umay Günay, Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara l986: 13.
[8] İhsan Hınçer, “Âşıklık, Bade İçme, İrtical, Atışma ve Muamma”, Türk. Folklor. Araştırmaları. C.11, S.233, Aralık l968: 30.
[9] Saim Sakaoğlu, Dadaloğlu, Ankara l993: 79.
[10] M. Adil Özder, Doğu İllerimizde Âşık Âşık Karşılaşmaları, Bursa l965: 7.
[11] M. Uraz, “Halk Edebiyatında Bade”, Türk Folklor Araştırmaları C.l, S.l, Ağustos l949: 4.
[12] M. Said Ramazan El Buti (Ter. Ali Nar, Orhan Aktepe), Peygamberimizin Uygulaması ile İslâm, İstanbul l984: 141:
[13] Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Hayatı Şiirleri Karşılaşmaları Hikâyeleri, 2.bas. Diyarbakır l992: 27-28.
[14] Umay Günay, “Âşık Edebiyatında Rüya Motifinin Tipleri ve Tahlili”, Mehmet Kaplan Armağanı, İstanbul, Mart l984: 18.
[15] Haşim Nezihi Okay, Sümmanî, İstanbul l975: 9.
[16] Salih Şahin, Ozanlık Gelenekleri ve Doğulu Saz Şairleri, Ankara l983: 65.
[17] M. Adil Özder, “Doğu İllerimizde Âşıklık Geleneği”, Türk Folkloru Yıl:7, S.76, Kasım l985: 17-18.
[18] Mehmet Gökalp, Artvin Saz Şairleri, İstanbul l987: 68.
[20] Abdullah Satoğlu, Halk Şairi Molulu Revaî, Ankara l980: 6.
[21] İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Posoflu Âşık Zülalî, Ankara l987: 16-21.
[22] Şeyma Güngör, “Bir Şairin Yetişmesinde Bolu Kültür Çevresinin Rolü”, Köroğlu Sempozyumu, 12-13 Ekim 1987, Bolu
[23] Özgen Keskin, Türk Saz Şairliği ve Ardanuçlu Efkârî, . Bursa l984: 23.
[24] Mehmet Gökalp, “Âşık Edebiyatında Bade, Hızır ve Ledün İlmi”, Türk Folklor Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara 1989
[25] Aslanoğlu, a.g.e. s.11
[27] Ramazan Çiftlikçi, “Halk Hikâyeleri ve Hikâyeciliği Üzerine Âşık Murat Çobanoğlu ve Âşık Şeref Taşlıova ile Bir Görüşme”, Yedi İklim, S.17, Şubat 1996: 38.
[28] Ahmet Özdemir, Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz, Veli Yay. İstanbul 1993.
[29] Sıddık Demir, Afşinli Derdiçok, Hayatı -Edebi Kişiliği-Şiirleri, Ankara.
[30] Salim Haşlak, Bayburtlu Celalî, Dernek Yay. Ankara l965: 11.
[31] Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Kültür Bak. Yay. Ankara 1981: 42-44.
[32] Mehmet Yardımcı, “Âşık Nevruz Bacı’nın Âşıklığa Başlama Olayı”, Erciyes, S.79, Temmuz l986.
[33] Umay Günay,Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara l986: 148-149.
[34] Fikret Türkmen, “Âşık Kemalî de Öldü”, Türk Folklor Araştırmaları C.13, No:262, Mayıs l971: 5970.
[35] Günay, a.g.e. s.152-154.
[36] Günay, a.g.e. s.156-161.
[37] Sabri Özcan San, Âşık Hicranî, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara l987: 19-21.
[38] Otto Spies, Türkische Volksbücher, Leipzig l929 (Çev: Behçet Gönül), Türk Halk Kitapları Mukayeseli Masal Bilgisine Bir İlave, İstanbul l941: 92-95.
[39] Feyzi Halıcı, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste, Ankara 1992: 380.
[40] Fikret Türkmen, Âşık Garip Hikâyesi İnceleme Metin, Ankara l995: 162.
[41] Eflatun Cem Güney-Çetin Eflatun Güney, Ruhsatî Hayatı ve Şiirleri, İstanbul l953: 144.
[42] Salim Haşlak, Bayburtlu Celalî, Ankara l963: 11.
[43] Ali Yıldırım, Pir Sultan Abdal, Yaşamı- Sanatı-Şiirleri, Ankara l994: 15.
[44] Muhan Bali, “Âşık Karşılaşmaları - Atışmalar ve Bugünkü Durumu”, Türk Folklor Araştırmaları C.l6, No:314, Eylül l975: 7432.
[45] Refik Ahmet Sevengil, Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri, İstanbul l965: 355.
[46] Nejat Birdoğan, Şah İsmail Hatayî, Can Yay. İstanbul l99l: 117.
[47] Mehmet Gökalp, Bardızlı Âşık Nihanî, Ankara l988: 65.
[48] Ali Saracoğlu, "Halk Ozanlarında Bade ve Âşıklığa Başlama Geleneği", Türk Folkloru,. Yıl:2, S.l8: 6.
[49] Cahit Öztelli, Köroğlu - Dadaloğlu - Kuloğlu, İstanbul 1984: 14.
[50] İsmail Özmen, “Niğdeli Şair Hüdaverdi”, Erciyes, C.10, S.118, Ekim 1987: 22.
[51] Abdullah Satoğlu, Halk Şairi Molulu Revaî, Ankara 1980.
[52] İsmail Görkem, “Çukurovalı İki Halk Şairi Şıhlıoğlu ve Kara Mehmet”, II. Mersin Milli Kültür ve Eğitim Sempozyumu Bildirileri, Mersin 1988: 88.
[53] İbrahim Aslanoğlu, “Emsalî”, Türk Folklor Araştırmaları, C.14, S.277, Ağustos 1972: 6401.
[54] Erman Artun, Günümüzde Adana Âşıklık Geleneği ve Âşık Feymanî”, Adana 1996.
[55] Feyzi Halıcı, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste, Ankara 1992: 256.
[56] Görkem, a.g.y. s. 88.
[57] Fikret Türkmen, “Âşık Kemalî de Öldü” Türk Folklor Araştırmaları, C.13, S.212, Mayıs 1971.
[58] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri II, İstanbul 1993.
[59] Günay, a.g.e. s.126.
[60] Saim Sakaoğlu, Sivaslı Âşık Kul Gazi - Sarıçiçek, Erzurum l980: 19.
[61] Hayrettin İvgin, “Âşık İsmail”, Sivas Folkloru, Şubat 1972: 73.
[62] Halıcı, a.g.e. s. 367.
[63] Raci Damacı, “Âşık Meyyiti”, Türk Folklor Araştırmaları, C.6, S.140, Mart 1960.
[64] İbrahim Aslanoğlu, “Âşık Derdimend” Sivas Folkloru, C.1, Şubat 1973: 18.
[65] Durali Doğan, “Âşık Dindarî” Erciyes, C.1, S.11, Temmuz 1987: 32.
[66] Rıfkı Yazıcı, Âşık Efkârî, Hayatı - Edebi Şahsiyeti ve Şiirleri, Konya 1992.
[67] Mehmet Karaburç, Osmaniye’de Âşıklık Geleneği, Çukurova Üniversitesi Fen Ed. Fak. Adana 1995 (Yayımlanmamış lisans tezi)
[68] Kutlu Özen,“Sivaslı Âşık Mustafa Feryadî Çağıran’ın Şiirlerinde Taşlama ve Yergiler” I.Uluslararası Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri, Eskişehir 1983: 248.
[69] Feyzi Halıcı, a.g.e. s.104
[70] Bekir Özsoy - H. İbrahim Ataman, Posoflu Âşık Sâbit Müdamî, Hayatı - Edebi Şahsiyeti ve Eserlerinden Seçmeler, Kayseri 1993: 23 - 24.
[71] İbrahim Aslanoğlu, “Âşık Talibî”, Sivas Folkloru, C.1, S.16, Mayıs 1974: 21.
[72] Hayrettin İvgin, Âşık Yanık Umman’ın Hayatı ve Şiirleri, Ankara 1988: 7.
[73] Âşık Musa Merdanoğlu, Ozanın Feryadı, Ankara l996: l0.
[74] İbrahim Eslanoğlu, Söz Mülkünün Sultanları, Erman Yay. İstanbul 1985: 59.
[75] Ahmet Özdemir, Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz, Veli Yay. İstanbul 1993.
[76] Feyzi Halıcı, a.g.e. s. 380.
[77] Erkan Kâmil, “Şavşatlı Âşık Kara”, Erciyes, C.6, S.70, Ekim 1983: 10.
[78] Sabri Yücel, “Zileli Âşık Aydın Ali”, Dost Dost, S.5, Nisan-Mayıs l998: 26-27.
[79] Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Kültür Bak. Yay. Ankara 1981: 43.
[80] Ramazan Çiftlikçi, “Halk Hikâyeleri ve Hikâyeciliği Üzerine Âşık Murat Çobanoğlu ve Âşık Şeref Taşlıova ile Bir Görüşme”, Yedi İklim, S.17, Şubat 1996: 21.
[81] Sıddık Demir, Afşinli Derdiçok, Hayatı Edebi Kişiliği - Şiirleri, Ankara.
[82] Mehmet Gökalp, “Yusufelili Pervanî”, Türk Folklor Araştırmaları, C.l, S.40, Kasım 1952: 628.
[84] İbrahim Aslanoğlu, Sivas Halk Şairleri Bayramı, Sivas l965: 27.
[85] İbrahim Aslanoğlu, “Mustafa Öztemiz” Sivas Folkloru, C.1, Eylül 1973: 16.
[86] Halil Atılgan, “Sivaslı Âşık Sağlam”, Güneysu, Aralık 1993.
[87] İbrahim Aslanoğlu, “1970 Yılından Beri Kaybettiğimiz Sivas Halk Şairleri”, Sivas Folkloru, C.II, S.43, Ağustos 1976: 26.
[88] İbrahim Aslanoğlu, “Kaynar”, Su, IV (48), Şubat l965: 17-18.
[89] Doğan Kaya, “Âşık Erdemli”, Erciyes, C.12, S.140, Ağustos 1989: 16.
[90] Hasan Kartarı, Doğu Anadolu’da Âşık Edebiyatının esasları, Ankara 1977: 94.
[91] Adil Atalay, Erzurumlu Halk Ozanı Noksanî Baba, İstanbul 1992: 124.
[92] İbrahim Aslanoğlu, Kul Himmet Üstadım, İstanbul 1976: 30.
[93] İbrahim Aslanoğlu, "İzzet Özbek" Su, V (51), Mayıs l965: 17.
[94] İsmail Hakkı Acar, Zara Folkloru, Sivas l975: 65.
[95] İbrahim Aslanoğlu, Söz Mülkünün Sultanları, İstanbul l985: 31-32.
[96] Mevlüt Özhan vd. Yaşayan Halk Ozanları, Ankara 1992.
[97] Mehmet Gökalp, a.g.e. s. 2.
[98] Abdullah Satoğlu, Molulu Revaî, Ankara l980: 6.
[99] Hazım Ulusoy, Senihat-ı Seyranî, İstanbul 1340: 3-4.
[100] Hasan Köksal, Âşık Canımoğlu, İpekhan, İzmir 1986: 16.
[101] İbrahim Aslanoğlu, Divriği Şairleri, Sivas l961: 18.
[102] Ali Şahin Canozan, Âşık Seyit Yalçın Hayatı ve Şiirleri, Sivas l994: 3-4.
[103] İbrahim Aslanoğlu, Söz Mülkünün Sultanları, İstanbul l985: 45.
[104] Alpaslan Ayral, Sivaslı Âşık Tabibî, Sivas l994: 16.
[105] Kutlu Özen, "Atatürkçü Bir Halk Şairi Ali Tan, Anadolu Gazetesi, Sivas, 26-30 Ocak l983
[106] Şeyma Güngör, “Bir Şairin Şetişmesinde Bolu Kültür Çevresinin Rolü”, Köroğlu Sempozyumu, Bolu, 12-13 Ekim l997.
[107] Şükrü Elçin, Âşık Ömer, Ankara 1987: 89.
[108] Aşur Koçak, Âşık Kul Aşur Diyor Ki, İstanbul 1977: 57.
[109] Mehmet Yardımcı, “Âşık Nevruz Bacı’nın Âşıklığa Başlama Olayı”, Halkbilim ve Edebiyat Yazıları, Malatya 1993: 142-143.
[110] Âşık Mehmet, Ülkü Yeni Seri
[111] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri II, Say Yay. İstanbul 1993: 347.
[112] Ramazan Korkmaz, “Âşıklık Geleneği ve Çıldır’da Yetişen Âşıklarımız”, Erciyes, C.12, S.134, Şubat 1989: 15.
[113] Mehmet Ali Cengiz, “Ayvalı’dan Gelen Sesler”, Erciyes, C.12, S.134, Şubat 1989.
[114] Halil Atılgan, “Âşık Ferrahî” III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Seminer Bildirileri, Eskişehir 1987: 68.
[115] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri, İstanbul 1993: 246.
[116] Salih Şahin, Ozanlık Gelenekleri ve Doğulu Saz Şairleri, Ankara 1983: 187.
[117] Doğan Kaya, Sivasta Âşıklık Geleneği, Sivas l998: 58.
[118] İbrahim Aslanoğlu, Divriği Şairleri, İstanbul l961: 30.
[119] Doğan Kaya, "Âşık Talibi Kılıç", Erciyes VII (81), Eylül l984.
[120] Kutlu Özen, "Halk Şairi Talibî Coşkun", Sivas Folkloru, IV (43) Ağustos l976: 12.
[121] M. Fahrettin Çelik (Kırzıoğlu), “Ardahanlı Mahzunî, Doğuş, C.6, S.11, Nisan 1949: 52.
[122] Saim Sakaoğlu, Bayburtlu Zihnî, Ankara 1988: 157.
[123] Emir Kalkan, 20. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi, Kültür Bak. Yay. Ankara 1991: 42.
[124] Emir Kalkan, a.g.e. s.50.
[125] Emir Kalkan, a.g.e. s.60.
[126] Emir Kalkan, a.g.e. s.315.
[127] Mevlüt Özhan, vd. Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Ankara 1992: 52.
[128] Mevlüt Özhan, vd, a.g.e. s.132.
[129] Mevlüt Özhan, vd, a.g.e. s. 32.
[130] Mevlüt Özhan, vd, a.g.e. s.42.
[131] Mevlüt Özhan, vd. a.g.e. s.190.
[132] Mevlüt Özhan, vd, a.g.e. s.201.
[133] Âşık Sefil Selimî, Yalınkat, Sivas 1978: 9.
[134] Şemsi Belli, “şık Seyit Meftunî” II. Battal Gazi ve Malatya Çevresi Halk Kültürü Sempozyum Tebliğleri Malatya 1988: 57.
[135] Metin Turan, Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şairleri Tarihî, Ankara 1996: 155.
[136] Arif Baş, 18. Yüzyıl Halk Ozanlarından Âşık İbrahim, Ankara 1991: 7.
[137] İsmail Özmen, Alevi Bektaşi Şairleri Antolojisi, Ankara 1994, C.5: 134.
[138] Hayrettin İvgin, “Âşık Sefil Ali”, Sivas Folkloru, C.III, S.54, Temmuz 1977: 23.
[139] M. Kemal Yanbay, “Âşık Burhanî ve Şiirleri”, Türk Folklor Araştırmaları, C.IX, S.189, Nisan 1965: 3424.
[140] Hayrettin İvgin - Mehmet Yardımcı, Zileli Âşık Ceyhunî ve Diğer Ceyhunîler,Ankara 1996: 13.
[141] Mustafa Bal, Derviş Muhammed, Âşıkî, Şah Sultan, İstanbul 1989: 1.
[143] Abdullah Çelebi, Amasyalı Fedayî Baba, İstanbul 1991: 64.
[144] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri - I, İstanbul 1983: 481.
[145] Tevfik Kubat - Nail Tan, Borlu Kemalî Baba, Ankara 1975: 8.
[146] M. Adil Özder, “Doğu İllerimizde Âşıklık Geleneği”, Türk Folkloru, C.VII, S.75, Ekim 1985: 17.
[147] Murat Uraz, “Halk Edebiyatında Bade İçme”, Türk Folklor Araştırmaları, C.1, S.1, Ağustos 1949: 3.
[148] Tahir Kutsi, Zaralı Âşık Âdem, İstanbul 1972: 19.
[149] Hıdır Koluaçık, Gönülden Sesler, Ankara 1985: 10.
[150] Fethi Gözler, “Âşık İsmetî”, Erciyes, C.13, S.153, Eylül 1990: 26.
[151] Feyzi Halıcı, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri Güldeste, Ankara 1992: 104.
[152] Mehmet Gökalp, Bardızlı Âşık Nihanî, Ankara 1988: VII.
[153] Günay, a.g.e. s.138.
[154] Muhan Bali, "Sivas Halk Şairleri Bayramı ve Şah Turna" Türk Folklor Araştırmaları, XI (219), Ekim l967: 4555.
[155] İbrahim Aslanoğlu, Divriği Şairleri, Sivas l961: 52.
[156] Salim Haşlak, Bayburtlu Celalî, İstanbul 1962: 11.
[157] Ahmet Talat Onay, Âşık Tokatlı Nuri, Çankırı 1933: 49.
[158] İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Posoflu Âşık Zülalî, Ankara 1987: 16.
[159] Abdullah Satoğlu, “Develili Âşık Ali Çatak”, Erciyes, C.V,S.51: 9.
[160] Nejet Birdoğan, “Şavşatlı Deryamî” Türk Folklor Araştırmaları, C.8, S.169, Ağustos 1963.
[161] Sabri Özcan San, Âşık Hicranî, Ankara 1987: 17.
[162] Âşık İhsanî ve Güllüşah, Ankara 1950: 9.
[163] Muhan Bali, “Atışma Birincisi Yaşar Reyhanî”, Türk Folklor Araştırmaları, C.XI, S.226, Mayıs 1968: 4753.
[164] Doğan Kaya, “Âşık Talip Kılıç”, Erciyes, C.7, S.81, Eylül 1984: 5.
[165] Müjgan Cunbur, Başakların Sesi, Türk Halk Şairleri Hayatları ve Eserleri, Ankara 1968: 150.
[166] Murat Uraz, “Halk Edebiyatında Bade”, Türk Folklor Araştırmaları, C.I, S.1, Ağustos 1949: 16.
[167] Fuad Köprülü, Türk Saz Şairleri, C. I-V, Ankara 1962: 156.
[168] M. Öcal Oğuz, Yozgatta Halk Şairliğinin Dünü Bugünü, Ankara 1994: 102.
[169] Metin Turan,Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şairleri Tarihî, Ankara 1996: 273
[170] Emir Kalkan, Çağlar Boyunca Kayseri Şairleri, Kayseri 1988: 72.
[171] Mehmet Gökalp, Artvin Saz Şairleri, İstanbul 1986: 68.
[172] Metin Turan, a.g.e. s. 53.
[173] Rasim Deniz, “Hicabî”, Erciyes, C.V, S.53, Mayıs 1982: 68.
[174] Mehmet Gökalp, Artvin Saz Şairleri, İstanbul 1986: 68.
[175] Mehmet Gökalp, a.g.e. s.53
[176] Doğan Kaya, Sivasta Âşıklık Gelenekleri ve Âşık Ruhsatî, Sivas 1994: 119.
[177] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri - I, İstanbul 1993: 374.
[178] Mehmet Gökalp, Artvin Saz Şairleri, Asır Ajans Yay. İstanbul 1986: 34.
[179] Salih Şahin, Ozanlık Gelenekleri ve Doğulu Saz Şairleri, Ankara 1983: 121.
[180] Turan, a.g.e. s. 273.
[181] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri - II, Say Yay. İstanbul 1993: 89.
[182] Mehmet Gökalp, “Tercanlı Âşık Davut Sularî” Türk Tarih Araştırmaları Dergisi, C.II, S.45, Nisan 1953: 713.
[183] Ferit Ragıp Tuncer, “Âşık Döne Sultan”, Türk Folklor Araştırmaları, C.V. S.115, Şubat 1959: 1843.
[184] Mehmet Kemal Yanbay, “İlhamî”, Türk Folklor Araştırmaları, C. IX, S.194, Eylül 1965: 3837.
[185] Mehmet Yardımcı, “Kul Semaî”, Erciyes, C.VII, S.82, Ekim 1984: 15.
[186] Emir Kalkan, Çağlar Boyunca Kayseri Şairleri, Kayseri 1988: 115.
[187] Mehmet Yardımcı, Halkbilim ve Edebiyat Yazıları, Malatya 1993: 84.
[188] Müjgan Üçer, “Karasarlı Âşık Seyit Yalçın” Erciyes, C.IV, S.44: 6.
[189] Muhan Bali, “Âşık Karşılaşmaları ve Atışmalar”, Türk Folklor Araştırmaları, C.16, S.314, Eylül 1975: 7432.
[190] İbrahim Aslanoğlu, “Âşık Zakirî”, Türk Folkloru, C.I, S.8, Mart 1985: 29.
[191] Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri - II, İstanbul 1993: 89.
[192] Gökalp, a.g.e. s.136.
[193] İsmet Alpaslan, “Âşık İlyas Başaran”, Sivas Folkloru, C.II, S.41
[194] Ramazan Çiflikçi, “Arapgirli Halk Şairi Fehmi Gür” VII. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Tebliği, Eskişehir, 7-9 Mayıs 1997
[195] İbrahim Aslanoğlu, "Zakir" Türk Folkloru, I (8), Mart l980: 29.