ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

ANADOLU'DAKİ   ALEVİ - BEKTAŞİ EDEBİYATININ OLUŞUMUNDA YUNUS EMRE'NİN   ETKİSİ 

Prof. Dr. Erman Artun
 

Türkler İslami kültür dairesine »irdikten sonra yurt değiştirerek yeni yurtlan Anadolu'ya geldiler. Yeni yurt tutulan Anadolu'da Türk kültürü ve İslami kültür yeni bir kültür senteziyle Anadolu Türk kültürünü oluşturmuştur. Türk kültürü tarihi açısından Anadolu'da dinsel inançlara farklı bakış açıları tarikatları doğurmuştur. Anadolu sufıliği Anadolu'ya özgü bir sentezdir (Bozkurt, 1 998:98).

Türkler arasında ilk olarak Orta Asya'da Ahmet Yesevi ile görülmeğe başlayan tasavvuf akımı, daha sonra Moğol istilasıyla Anadolu'ya gelen dervişlerle etkili olmağa başlamıştır. Anadolu'da Yunus Emre'yle doruk noktasına çıkan dini-tasavvufi halk edebiyatı her dönemde ve her zümrede önemli sanatçılar yetiştirmiştir (Artun, 1996: 219).

Tasavvuf felsefesi, hicretin ikinci yüzyılında ortaya çıkmış, tarikatlar da bu tarihten sonra yavaş yavaş yayılmaya başlamıştır. İslamiyet dervişlerce yayıldı. Bu dervişlerin çoğu ozan-baksıların devamıydı. Bunlar eski inançlarla İslamiyet'i uzlaştırmışlardır

XII. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlayan tarikatlar, ortaya koydukları adap ve usullerle, edebî ürünlerle tasavvufa hem örgütlenme getirmiş hem de geniş halk kitlelerine yayılmasını sağlamışlardır. Ahmed Yesevî ile Türkistan'da başlayan bu gelenek Anadolu'da kurulan sayısız tarikatlar, kendi inançlarını taşıyan halk edebiyatı ürünleriyle halk şiirlerine zenginlik sağlamışlardır.

XIII. yüzyılda Horasan'dan Anadolu'ya gelen dervişler, beraberlerinde. Orta-Asya Türk Halk Edebiyatı geleneğini de getirmişlerdir. Bu gelenek. Anadolu'nun alınması sırasında gösterilen kahramanlıklarla da desteklenince destan ruhu ortaya çıkmıştır. Böylece XIII. yüzyıl Anadolu'sunda Danişmendname. Battalnâıne ve Ebu Müslim gibi dinî-tarihî destanlar ortaya çıkmıştır. Bu yüzyıl Anadolu'da tasavvufun en hızlı yayıldığı yüzyıldır. Aynı zamanda tasavvuf edebiyatının güçlü temsilcileri de bu yüzyılda yetişmiştir. Anadolu'ya yayılan bazı Yesevî ve Bektaşî dervişleri de tasavvuf edebiyatının Türk dili ile meydana çıkıp gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Bu yüzyılda yaşayan Yunus Emre. tasavvuf edebiyatını zenginleştirip yaygınlaştırmış ve kendisinden sonra gelen sanatçılara yol açmıştır (Mengi, 1 994:41).

Yunus Emre, 1 3. yüzyıldan günümüze Anadolu ve Balkan coğrafyasında halkın tanıdığı ve sevdiği bir aşıktır. Halkın kutsal bildiği bu büyük aşığın gerçek hayatı hakkında bilgilerimiz yetersizdir. Onun tarihi kişiliği menkabeler arasında kaybolup gitmiştir. Yunııs'un menkabevi hayatına ait bilgileri Hacı Bektaş-ı Veli'nin Velayetname'sinde buluyoruz. Yunus 13. yüzyıl Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin konuşup yazdığı yazı dilinin en önemli temsilcisidir. Türkiye Türkçe'sinin tarihi devresinin ilk dönemini oluşturan Eski Anadolu Türkçe'si adı verilen bu dilin meydana gelmesinde önemli bir rol oynamıştır (Tatçı, 1990:66). 13. yüzyıl Anadolu'da Türk diliyle meydana gelen edebiyatın başlangıcıydı. Bu yüzyılda Yunus Emre yeni kavram. motif, hayal ve imge dünyasıyla Anadolu'ya bir ilham kaynağı sundu. Aşıklar sazlarıyla Türk dilini şiirleştirip halkın duygularını dile getirdi ( Gölpınarlı,1992:l).

Alevi-Bektaşi Edebiyatına Genel Bakış:

Alevi Bektaşi kültürünün kökleri Orta Asya İslamiyet öncesi inanç sistemlerine kadar uzanır (Melikof.1994:30). Hacı Bektaş-ı Veli düşüncesi Alevi Bektaşi edebiyatının beslendiği en önemli kaynaklardandır. Onun Makalat’ında aşk insanla Allah'ın temas çizgisinde zuhur eder. Aşk insandaki gönül denen cevherin hakimiyeti olayıdır (Öztürk.1992:21). Bu düşünce yaşama biçimi olmuş. Alevi Bektaşi şiirini şekillendirmiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli ve Abdal Musa kültürüyle beslenen Alevi-Bektaşi edebiyatı, halk edebiyatının dil. tür. şekil vd. imkanlarıyla birleştirilerek yeni bir sentez oluşturdu. Önceleri özü yönüyle Yunus Emre'nin şiirlerine dayanan bu edebiyat geleneği sonraları zamanla bazı belirgin farklar kazanarak özgün yeni bir edebiyat oldu ( Gölpınarlı. 1992:78).

Alevi-Bektaşi edebiyatının kökleri Yunus Emre'ye kadar uzanmaktadır. Fakat kuruluşu 14. yüzyılda Kaygusuz Abdal'la olmuştur. Zamanla bazı önemli farklar kazanan bu edebiyat öncelikle Alevi-Bektaşi inançlarını yaymağa hizmet eder hale gelmiştir. Toplumsal olaylar şiire yansımıştır. Bunun en güzel örneklerini Pir Sultan Abdal'ın şiirlerinde görebiliriz.

Alevi-Bektaşi şiiri .belli kurallara kalıplara ve belli düşüncelere bağlı bir şiir biçimidir. Ölçüde kafiyede ayakta, nazım biçimleri ve dilde aşık edebiyatı özelliklerini gösterir. Dünyayı Alevi- Bektaşi kültürüne göre kavrayan aşıklar şiirlerini mistik ve metafizik temele dayarlar. Günümüz aşıkları usul, adap. erkan ve öğretiden çok şiirlerinde Alevi kültürünü işlerler. Ölmeden önce ölmek, yani yaşarken nefsi öldürme düşüncesi sıklıkla işlenir. Şiirlerde insana yönelme , gönül denilen cevherde aşkı bulma düşüncesi öne çıkarılır. Aşıkların şiirlerine Alevi-Bektaşi felsefesindeki "Ruhun ölümsüzlüğü esastır, ölüm Hak'ka teslim olma, Hak'ka yürümektir. Her ne ararsan kendinde ara ." düşüncesi egemendir.

Alevi- Bektaşi edebiyatı, gelenekleriyle .anlatım biçimiyle, terminolojisiyle şuh ve müstehzi edasıyla irfanı ve inancıyla orijinal bir edebiyattır. Bu özellikleriyle diğer edebiyatlardan kolaylıkla ayırt edilir. Alevi aşklar tasavvufu kendi anlayışlarına göre yorumlarlar. Şiirlerine neşve hakimdir (Levent.1993:25). Alevi Bektaşi edebiyatı bu zümrelerin geleneklerini, inançlarını .aralarında söylenen atasözlerini , deyimlerini de ifadelendirir, din ulularını över. onlara ait menkabeleri şiirleştirir. usulden erkandan ayinden bahseder.

Tasavvuf düşüncesi Divan edebiyatının da kaynaklarından birisini oluşturduğu için. ortaya çıkan edebî ürünlerde, bu felsefeye ait ortak temaların, motiflerin kullanıldığını görüyoruz. Ancak birçok ortak noktaya rağmen, özellikle Alevî-Bektaşî tarikatlarında ortaya çıkan farklı uygulamaların tarikat erkân ve usulündeki değişikliklerin, bu zümre şairlerinin edebî ürünlerine de yansıdığını görüyoruz.

Bektaşîlik. Babaî hareketinin bir araya getirdiği . 14. yüzyıl Rum Abdallarından Abdal Musa tarafından Hacı Bektaş Veli kültü çevresinde geliştirilmiş ve 16. yüzyıl başlarında Balım Sultan tarafından bağımsızlaştırılarak bir tarikat haline getirilmiştir. Hacı Bektaş Veli, aslında bu tarikatın kurucusu değildir, ancak onun şahsiyeti etrafında oluştuğu için "pîr"i sayılır. Bu nedenle Bektaşîler tarafından "Hazret-i Pîr" olarak anılır. Tarikatın sosyal tabanını ise hepsi birer halk sûfisi olan Türkmen babaları oluşturmuştur (Ocak. 1996:20).

Tekkeler, tasavvuf inançlarını geniş kitlelere iletebilmek için halkın edebiyat geleneğinden dilinden ve estetik anlayışından da geniş olarak yararlanmıştır. Böylelikle zengin bir tekke edebiyatı oluşmuştur. Tekke âşıkları, özünü İslam tasavvufundan alan ama yerli öğelerle donatılmış "adap ve erkânı" öğretmek için yoğun çaba harcamıştır. Tekke âşıkları ürünlerinde hoşgörüye, sevgiye dayalı bir din anlayışıyla geniş kitlelere ulaşmıştır.

Tarikatlar ve tekkeler çevresinde gelişen tasavvuf! halk edebiyatı içinde Alevî- Bektaşî âşıkların eserleri farklı bir nitelik taşır. Alevî- Bektaşî edebiyatı, bu zümrenin inanışlarının yanı sıra . yaşama sevincini, tabiat sevgisini de dile getiren ürünler vermiştir. Böylece tasavvuf düşüncesinin yanında dinsel konuların dışındaki konulara da yönelir.

Tasavvuf ağırlıklı bu gelenek çeşitli tarikatların inanç ve törelerini yansıtırken eski Türk din ve inançlarından da tümüyle sıyrılabilmiş değildi. Tekke edebiyatı halka yöneldiği, inanç öğreticiliğini amaç edindiği için. şiir ve dil/ yazı ürünlerinde bazı Islami kavramların dışında yalın bir anlatım yolu seçmişti. Şiirlerde daha çok hece kullanılmış, aruzun da heceye uygun düşen kalıpları tercih edilmiştir. Tekke âşıkları tekkelerde gerçekleştirilen dinî törenler aracılığıyla yeni bir edebiyat, tekke müziği, semah adı verilen dinî danslarla sanatın temelini atmıştı.

Alevi-Bektaşi edebiyatı Anadolu'nun öz edebiyatıdır. Alevi- Bektaşi kültürü, felsefesi, törenleri, ürünleri, dili. her şeyi Anadolu'nundur. Anadolu'dan doğmuştur ( Atalay,1991:88). Kerbela faciası. Alevi ve Bektaşilere yapılan haksızlıklar şiirlerde işlenir. Aşıkların nefeslerinde aşıklar Allah'la içli dışlıdır. Allah'a sitem şiirleri gerçekte sevgiye dayanan bir inancın ifadesidir (Gölpmarlı,1995:176). Alevi-Bektaşi aşıkların hayata, kendi uygulama ve inanç sistemlerine yaklaşımlarında ortak bir özellikleri de nükteli eleştiri güçleridir (Birge, 1991:104). Alevi ve Bektaşiler kendi inanç ve uygulama sistemi için tam bir esrarengizlik tavrı sağlamaktan hoşnut olur.''Bektaşi sırrı" kelimeleri halkın diline girmiş olduğundan ifadesini örtmek yolunda pek zaman harcamaz. Şiirden hoşlananlar için özellikle nefes ve deyişler dışardan olanlar için sanki hiçbir anlamı olmayan kelimelerden oluşturulmuştur (Birge, 1991:110).

Alevi- Bektaşi edebiyatında dikkati çeken en büyük özellik hoşgörüdür. Hoşgörü bu edebiyatın tadı tuzu niteliğindedir. Hoşgörünün bulunduğu şiirde hissedilebilir bir gülümseme vardır. Bu özellik şiiri ilginç kılar. Alevi- Bektaşi kültüründe hoşgörü dışa vurulan bir görünüş değil yüreğin derinliklerinden gelen bir onaylama biçimidir. Alevi kültüründe hoşgörü uygun zemini bulunca gülmeceyle birleşir. Hoşgörünün arkasında iğneleyici bir dokundurma da kendini gösterir. Bu bir noktada onaylanmayacak bir girişimin sezdirilmesidir (Özdemir. 1995:210).

Alevi-Bektaşi aşıkların nefes, deme ve deyişlerinde kullandıkları kelime terkip ve mazmunlar klişeleşmiş söz ve bilgilerdir. Onlar bu bilgileri geçmişte yaşamış aşıklardan ve katıldıkları sohbetlerden öğrenmişlerdir. Aşıklar Allah'ın birliğini anlatırlar, insanı iyiye doğruya götürme yolu olarak niteledikleri "Hak Yolu" için şiirler yazmışlardır. Onlar yürekten bağlı bir sevgiyle Allah sevgisini şiirlerinde dile getirirler.Aşıklar dünya ve evrenin sırlarını . yaradılışın kaynağını araştırırlar. Varlığın özü ve ötesine ait düşünceleri dile getirirler. Mutlak güzelliğe yönelerek Allah'a kavuşma çabasını işlerler. Bunlar madde alemindeki güzellikten mutlak varlığa yol bulma çabasıdır. Dünyanın geçiciliğini anlatırlarken, gerçek ebedi mutluluğun yollarını ararlar. Aşıkların idealize ettikleri kamil tiplerdir. Onlara göre ahlak insani olmayan davranışları terk ederek ilahi yaradılışa yönelmektir. Alevi- Bektaşi edebiyatı günümüzde de sürmektedir.

Tekke şiirinin ilk örnekleri olan Yesevî hikmetleri öğretici niteliğinden dolayı lirizmden uzaktır. Yesevî ve Yunus'un Türk dilini kullanmaları ve hece vezniyle yazmaları, geniş halk kitlelerine ulaşmalarını sağlamıştır. Türk şiirinin Anadolu'da oluşumunda Alevi-Bektaşi şiirinin rolü büyüktür. Yesevî ve Yunus'un sanat öğeleri birbirine benzer. Yunus'ta didaktik anlatım kuruluktan kurtularak lirik ve canlı bir şekil almıştır.

Alevi- Bektaşi şiirinde Yunus Emre Etkisi

XIV. yüzyıl Tekke edebiyatı XIII. yüzyıldaki gibi parlak bir dönem yaşamıştır. Bu dönemde Yunus Emre'nin yolunda yürüyen birçok âşık yetişmiştir. Hatta Yunus tarzı söyleyiş ideal kabul edilmiştir. Tekke şiirlerinin çok ve kaliteli olması, tekke sanatçılarının tasavvuf disiplini içinde yetişip eserlerini bu ruhla vermeleri, bu dönemi tasavvuf yüzyılı yapmıştır. XIV. yüzyılda Kaygıısuz Abdal'la kurulan Alevî-Bektaşî edebiyatı. XV. Yüzyılda "Hatay?" mahlasıyla ve daha çok heceyle şiirler söyleyen Şah İsmail-i Safavî'yi meydana çıkarmıştır. Hatayî. Alevî-Bektaşî edebiyatının en didaktik şairidir. XVI. yüzyılda Sivas'ta asılan Pir Sultan Abdal ise bu edebiyatın en lirik şairidir. Pir Sultan'in mensuplarından Kul Himmet ve onun çağdaşı Hüseynî lirizm açısından Pir Sultan'a yaklaşan âşıklardır.

XVI. yüzyıl aşıkları Yunus Emre yolunda şiirler yazmaya devam etmişlerdir. Tekkelerde ve tekke mensupları arasında bestelenerek okunmak için yeni ilahiler söylenmiştir. Tekke aşıkları içinde de Divan tarzı şiirler söyleyen sanatçılar yetişmiştir. Şiirlerini genellikle aruz vezni ve gazel tarzı ile söyleyen bu sanatçılarda Mevlâna ve Yunus Emre etkisi görülmektedir

XVII. yüzyılda Alevî-Bektaşî edebiyatı durgun bir döneme girmiştir. Sosyal yaşamdaki değişiklikler bu edebiyatı da etkilemiştir. Seyran? bu değişikliği zaman zaman taşlamalarla şiirlerinde yansıtmıştır (Gölpınarlı. 1995:163). Bu yüzyılda da Yunus Emre tarzıyla şiirler söylenmiştir.

XVIII. yüzyılda tekke edebiyatı duraklama ve gerileme dönemi geçirmiştir. İmparatorluğun bu yüzyılında Alevi-Bektaşi edebiyatı alanında eski eserler verilmez olmuştur. Daha çok halk kitlelerine seslenen âşıkların şiirleri eski bilgi ve akideleri tekrarlayan şiirler olmaktan öte geçememiştir. Bu devirde de Yunus Emre geleneği sürdürülmeye çalışılmıştır.

Yunus Emre diğer edebiyatların yanı sıra Alevi-Bektaşi edebiyatını da etkilemiştir. Yunus'un Anadolu Türkçe'siyle yazdığı şiirler, dilden dola dolaşmış, sözlü kültürde yüzyıllardan bu yana taşınarak sevilerek söylenmiştir. Yunus. Anadolu'da yeniden yapılanan edebiyatın en önemli temsilcilerinden biridir. Çağından günümüze kadar her şairi ve aşığı etkilemiştir. Yunus insan sevgisi , birlik, beraberlik, insanı yüce değer kabul edip ona değer verme, ibadetin korkuyla değil Allah sevgisiyle yapılması gerektiği, ibadetin, inancın Allah'la kul arasında olduğu vd. konularda yazdığı şiirlerle aşıkları etkilemiştir. Yunus etkisinin örnekleri pek çoktur. Yunus Emre ve etkilediği aşıklardan birkaç örnek verelim.

***

Ben gelmedim daviyiçün benim işim seviyiçün

Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim

Yunus Emre

(Gerçek dost Allah'tır. Allah gönüllerdedir. Gönül yapan Allah'a ulaşır.)
 

***

Hakikat yoluna girmek istersen

Önce görecek bir gözün olmalı

Edeple erkanı süzmek istersen

Sevgiye bağlı özün olmalı

Âşık Kederi

( Allah yolunun ilk şartı sevgiyle dolu özdür.)
 

***

Gönül Calab'ın tahtı gönüle Calap bahdı

İki cihan bedbahtı kim gönül yıkarısa

Yunus Emre

(Tanrı gönülde tecelli eder, gönül kutsaldır. Gönül yıkan kişi bu dünyada da ahiret'te de mutsuz olacaktır. )
 

***

Ak sakallı pir koca bilmez ki hali nice

Emek yimesin hacca bir gönül yıkarise

Yunus Emre

(Gönül yıkan kişi hacca gitse de haccı kabul olmaz.)
 

***

Dinlersen kardeşim sözlerim sana

Hatırdan gönülden geçme ha geçme

İnsan olan değer verir insana

Sakın eri erden seçme ha seçme

Âşık Kederi

(Gerçek insan insana değer vermelidir. İnsanlar arasında ayrımcılık yapmamalıdır.)
 

***

Kıl gibi köpri yaparsın geç deyü

Geçüben Kevser şarabın iç deyü

Ya fazlundur kulu geçiren

Geçüben Kevser şarabın içiren

Yunus Emre

(Dosta giden sadık aşıklar sırattan kolay geçerler.)
 

Sırat için yazılan benzer bir şathiyeyi Kaygusuz Abdal'da görüyoruz.
 

Kıldan köprü yaratmışsın

Gelsün kullar geçsün deyü

Hele bir şöyle duralım

Yiğit isen geç a Tanrı

Kaygusuz Abdal

( Kaygusuz Sırat Köprüsünden geçmenin ne denli güç olduğunu anlatır.)
 

***

Bize ışk şerbetinden sun i saki

Bize uçmakta Kevser gerekmez

Yunus Emre

(Yunus ilahi aşka taliptir, bunu Cennet için yapmadığını söyler.)
 

***

Yunus imdi gam yime nidem ne kılanı dime

Gelür kişi başına ezelden ne yazık

Yunus Emre

(Ezelde ne yazılmışsa.insanın başına o gelir.)
 

***

Bana namaz kılmaz diyen ben kıluram namazımı

Kılurısam kılmazısam ol Hak bilür niyazımı

Yunus Emre

(Namazı şekilden öte geçmeyen zahid. aşıkların kıldıkları gerçek namazdan haberdar değildir. )

Benzer söyleyişleri diğer aşıklarda da görüyoruz.

***

Sofular secde ederler mescidin mihrabına

Yar eşiği secdegahım yüz sürerim kime ne

Kah çıkarım gökyüzüne hükmederim Kaf be Kaf

Kah inerim yeryüzüne yar severim kime ne

Kul Nesimi

( Sofuların yanlış değerlendirmeleri eleştirilir.)

***

Camilerde olan imam

Çoğu bilmez bunu tamam

Dört bin altı yüz seksen selam

Daha namaz sorar mısın

Kaygusuz Abdal
 

***

Can dost mihrabına secdeye vardı

Yüz yere urıban ider münacaat

Yunus Emre

(Dost mihrabı kamil insanın manevi yüzüdür.)

***

Yoldaş olalım ikimiz gel dosta gidelim gönül

Haldaş olalım ikimiz gel dosta gidelim gönül

Yunus Emre

(Dost Allah'tır, gönlüyle yoldaş ve haldaş olan kişi dosta gider.)

***

Başına gelmişe bir yol danışanı

Böyle ayrılığı gören var mı

Bir dertli bulanı da derdim bölüşem

Böyle ayrılığı gören var m'ola

Kul Himmet

( Aşık, İlahi aşk yolunda olanlarla derdini bölüşmek ister.)

***

Taşdun yine deli gönül sular gibi çağlar mısın

Akdun yine kanlı yaşım sular gibi çağlar mısın

Yunus Emre

(Aşığın gönlü cezbe anında taşkın su gibi çağlar, kanlı gözyaşı döker. Gözyaşı aczin ifadesidir, kesrettir.)

***

Hakka doğru açılmıştır nazarım

Neme gerek dağı taşı gezerim

Sol pirime giden yol neme yetmez

Derviş oldum pir eteğin tutarını

Kul Budala

(Allah'a varma yolu mürşitden geçer.)

***

Ey haste gönül derdine derman talep eyle

Ger can diler isen yürü canan talep eyle

Seyyid Nesimi

(Dervişin derdinin dermanı İlahi aşka ulaşmaktır.)

***

Çok aradım bulamadım

Yeri göğü gözledim

Çok aradım bulamadım

Buldum insan içinde

Yunus Emre

(Hak yolu insanı tanımaktan geçer.)

***

Bu adem dedikleri

El ayakla baş değil

Adem manaya derler

Suret ile kaş değil

Kavyusıız Abdal

(İlahi aşkın ilk şartı insanın özünü tanımaktır.)

Sonuç:Yunus Emre'nin Alevi-Bektaşi âşıkları üzerinde etkisi sürekli ve belirleyici olmuştur. Abdal Musa'da, Kaygusuz Abdal'da, Pir Sultan Abdal'da onun söyleyiş özellikleri görülür. Hacı Bayram Veli Yunus'un yolunda giderek ilahiler söylemiştir.Yunus tasavvufun kurallarını şiir diliyle Türkçe'yle yaymıştır. Yunus Emre Türk diliyle yazdığı şiirleriyle halk çevrelerini derinden etkiledi. Bu dönemde dini konular dışında şiir söyleyen ozanların yanı sıra dini-tasavvufi düşüncelerini tekkeler çevresinde sistemli bir şekilde yaymağa çalışan bir takım dervişlerin yeni şiir yarattığını görüyoruz. Bu tarzın ilk ve en büyük âşığı Yunus Emre'dir. Yunus Emre. divan, âşık ve tekke edebiyatını derinden etkilemiştir.

Yunus Emre ve çağdaşları yeni bir edebi dil meydana getirirken halk diline, sözlü ve yazılı edebiyata dayanmıştır. Yunus'un kullandığı kelime ve anlatım kalıpları mecaz ve semboller. Türkçe'nin edebi bir dil olması yolunda gerçek bir dönüm noktasıdır. Yunus'un üslubu kendisine özgü bir edebilik ve estetik taşımaktadır (Tatçı.1990:66). Yunus'un kişiliğini yoğuran en önemli öğe de tasavvuf] hayattır. Yunus'un dünyasını oluşturan iki varlık aşk ve ahlaktır. O bu düşüncelerini şiirle ifade ederken sade ve derindir.

Yunus, "sehl-i mümteni " denilen, görünüşte kolay fakat söylenişte zor şiir örneklerinin edebiyatımızdaki önde gelen ustalarından sayılmaktadır. Yunus Emre'nin şiir dilini halkın kullandığı kelime, deyim ve kavramlarla zenginleştirerek şiirin halk toplulukları tarafından benimsenmesini sağlamıştır. O, işlediği düşüncelerle birlikte diliyle de halka inmiş, şiirleri bestelenerek tekkelerde okunmuş, şiirimizde "Yunus Tarzı" denilen yeni bir edebi yolun açılmasına neden olmuştur ( Mengi. 1994:64).

Yunus Emre şiirlerinde Türkçe'nin milli sesini, milli çehresini ve dehasını en iyi şekilde kullanarak halk dilini en canlı şekilde kullanmıştır. O halkın duygu, heyecan ve düşüncesini iç zenginliğini verir (Timurtaş, 1972:36). O Türkçe'yi yazı dili olarak seçmekle Türk kültürüne büyük bir hizmet yapmıştır. Anadolu'da milli edebiyatın doğmasına hizmet edenlerin başında gelir. Yunus, sevgi ve bilim dünyasını bütün zenginlik ve güzellikleriyle bize sunmuştur.

Yunus, Türkçe'nin güzelliğini, mutasavvıf olmanın inceliklerini, aşık olmanın sihrini bir araya getirmiştir. Yunus Emre. Türk dilini, estetiğini dünya görüşünü, yüzyıllardan öteye taşımıştır (Sakaoğlu.1991:450). O, bütün şiirlerinde farklılıkları anlayışla karşılamış, bütünleşmeyi, hoş görmeyi, sevmeyi öğretmeğe çalışmıştır. Bu yönleriyle Alevi-Bektaşi edebiyatı temsilcileri onu pirleri kabul ederler. O, dini; statik, basmakalıp, şekilci bir anlayış ve uygulama ötesinde aktif canlı, ruha vecd . huzur ve mutluluk veren coşkun bir kaynaktır. Yunus, mezhepler üstüdür. Velayet-name'deki menkıbelere dayanarak Alevi- Bektaşiler kadar sunni kesim de onu kendinden görmüştür.

Yunus Emre Orta Asya'da Ahmet Yesevi ve dervişlerinin hikmetleriyle başlayan çığırı Anadolu'da devam ettirmiştir. O. hikmet geleneğini kendi yeteneğiyle yoğurmuş Özgün bir âşıktır. Klasik sufi terminolojisini Türkçeleştirmiş kendine özgü bir sufi dili geliştirmiştir. Yunus'tan sonra gelen ve Türkçe yazan sufi âşıklar Yunus'un kullandığı dili kullanırlar (Tatçı,1990:71). Onun sanatında didaktizm doğal anlatım aşıkane eda ile şiir dilinde eritilmiştir. Eserlerinde içerik kendine özgüdür. Şiirlerindeki ses ve ahenk yüksek düzeyde, söyleyiş özgündür. Onun 750 yıl önce açtığı çığır çağlar boyu devam etmiş, kendinden sonra gelen aşıkları etkilemiştir. O, tasavvufun derinliklerine inerek şiirlerine renk ve ahenk katmış, Alevi-Bektaşi aşıklar da ışık tutmuştur. Yunus Emre. bu üstün özellikleriyle edebiyatımızı özellikle Alevi- Bektaşi şiirine birinci derece kaynaklık etmiş, yol gösterici olmuştur. Her Alevi- Bektaşi âşığının şiirinde Yunus'tan izler bulunur.

Kaynakça:

Artun ( Erman), 1996, Adana Aşıklık Geleneği (1966-1996) ve Âşık Feymani. Adana.

Atalay(Besim),l99l, Bektaşilik ve Edebiyatı, İstanbul

Birge (John Kingsley). 1991 , Bektaşilik Tarihi. Ant Yayınları, İstanbul.

Er (Piri). 1998, Geleneksel Anadolu Aleviliği, Ankara

Gölpınarlı(Abdülbaki), 1992. Alevi-Bektasi Nefesleri. İstanbul

Gölpınarlı (Abdülbaki). 1995. 100 Soruda Tasavvuf. Gerçek Yayınları. İstanbul.

Güvenç (Bozkurt), 1993, Türk Kimliği. Kültür Tarihinin Kaynaklan.Ankara.

Levent (Agah Sırrı). 1993. "Halk ve Tasavvuf! Halk Edebiyatı", Halk Ozanlarının Sesi Dergisi, S.5, Ankara .

Melikof (İrene), 1994. Uyur İdik Uyardılar, İstanbul.

Mengi ( Mine). 1994.Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara.

Özdemir (Şevket). 1995.Yunus Emre. Nasrettin Hoca. Hacı Bektaşi Veli Düşüncesinde Hoşgörü. Ankara

Öztürk(Yaşar Nuri), 1992, Tarih Boyunca Bektaşilik, İstanbul.

Sakaoğlu(Saim), 1991, "Yunus Emre'nin İki Dünyası Sevgi ve Bilim" Yunus Emre Özel Sayısı, Türk Dili Dergisi. Ankara

Sezgin (Fatma), 1998, "Günümüzde Şanlıurfa Kısas Köyü Aşıklık Geleneği ve Kısaslı Aşıklar, Ç.Ü. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi

Tatçı (Mustafa). 1990.Yunus Emre Divanı. Akçağ Y aynıları.Ankara.

Timurtaş ( Faruk Kadri). 1972.Yunus Emre Divanı. İstanbul