ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

OSMANLI’DA SIBYAN MEKTEPLERİ VE İLKÖĞRETİMİN ÖRGÜTLENMESİ

Sıbyan Schools And Organization Of Primary Education During The

Ottoman Period

Zülfü DEMİRTAŞ

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 17, Sayı: 1 Sayfa: 173-183, ELAZIĞ-2007

ÖZET

Osmanlılar, Selçuklulardan ve diğer Türk devletlerinden sıbyan mekteplerini devraldılar.
Bu okullarda okutulan temel ders Kur’an’ın yüzünden okunması olmakla birlikte dini bilgiler, yazı
ve aritmetik de öğretiliyordu. İlk zamanlarda Osmanlı toplumunun ilköğretim alanındaki
ihtiyacını karşılayan sıbyan mektepleri zaman içerisinde meydana gelen değişmelere karşı
duyarsız kalarak bu toplumsal ihtiyacı karşılayamayacak duruma geldiler, yapı ve işleyişlerinde
gerekli reformları yapmayı reddettiler. Devlet, sıbyan mekteplerini iyileştirmede güçlükle
karşılaşınca bunların yerine “usul-i cedide” denilen yenilik taraftarı okulları açtı. Böylece
Osmanlı’da iki başlı bir ilköğretim yapılanması ortaya çıktı. Devlet yenilik taraftarı olan okulları
destekleyince, sıbyan okulları kendi kaderleri ile baş başa kaldı ve Osmanlı’nın son dönemlerine
kadar varlıklarını sürdürdüler. 1923’ te kurulan Cumhuriyet yönetimi 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i
Tedrisat Kanunu ile sıbyan mekteplerinin varlıklarına son vermiş ve eğitim-öğretimi tek çatı
altında toplamıştır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, ilköğretim, Sıbyan mektepleri.

ABSTRACT

The Ottoman Empire inherited the primary school (Sıbyan Mektebi) system from Seljuk
and other Turkish states. Reading Quran was a compulsory course in these schools. Issues related
to religious matters, learning to write and arithmetic were also taught to the students in these
schools. Although Sıbyan Schools were serving the needs of Ottoman Society at the beginning,
later on they become not functional and not meeting the Society’s needs as they were indifferent to
changes and development in social life and as they were refusing to reform the school system.
Since the Empire/State faced with the difficulties in reforming this school system, it decided to
found pro-innovation Usul-I Cedide Schools instead. It was then when two kinds of primary
education systems in the Ottoman Empire emerged. The Ottoman Empire continuously supported
these pro-innovation schools whilst neglecting Sıbyan Schools. This inevitably left these schools
in bad conditions. Even though this was the case, they continued o survive up until the last period
of the Empire. The Turkish Republic founded in 1923 abolished Sıbyan Schools altogether with
the law of Tevhid-i Tedrisat dated on the 3rd of March, 1924 which brought about a new
educational system to come in action.

Key Words: Empire of Ottoman, primary education, Schools of Sıbyan.

GİRİŞ

Küçük bir beylik olarak kurulan, hızla gelişen, büyük bir imparatorluk olarak üç
kıtada hüküm süren Osmanlılar ile ilgili merak uyandıran birçok konu vardır. Yedi asır
ayakta kalan bir imparatorluğun eğitim sistemini nasıl oluşturduğu, bu sistemi nasıl
işlettiği ve sıbyan mekteplerinin ilköğretimdeki yeri de merak edilen konulardan biridir.
Günümüzde bütün eğitimciler, öğretmen yetiştirme sorunun nasıl çözümlendiğine çok
önem vermektedirler. Sıbyan mekteplerinde öğretmen yetiştirme sorununun nasıl
çözümlendiği de önem arz etmektedir. Araştırmada bu sorulara yanıtlar aranmıştır.

Araştırmada “Ne idi” sorusuna yanıt arayan (Karasar, 1995) ve toplumsal olayların
geçmişteki durumu inceleyen (Seyidoğlu, 2000) tarihsel araştırma yöntemi kullanılmıştır.
Bu yöntemle Osmanlı İmparatorluğunda öğretimin ilk yapılanması, bu yapının içerisinde
ilköğretimin yeri ve ilköğretimin ilk basamağını oluşturan sıbyan mektepleri ile ilgili
ulaşılan bilgi, belge ve kaynaklar değerlendirilmiştir. Ulaşılan kaynaklardan, sıbyan
mekteplerinin nasıl ortaya çıktığı, toplumsal değişmeleri nasıl izlediği, bu değişimler
doğrultusunda yapı ve işlevlerinde ne gibi değişiklikler yaptığı sorularına yanıtlar
aranmıştır.

SIBYAN MEKTEPLERİNİN İLK DÖNEMLERİ

Osmanlıların ilköğretim seviyesindeki okullarına genel olarak "sıbyan mektebi"
veya "mahalle mektebi” denilmektedir. Sıbyan mekteplerine “mekteb” veya “küttab”,
yoksul çocuklar için açılanlara da “küttab-ı sebil” veya “mekteb-i sebil” de deniyordu
(Ergün, 2005). Bu okullar, Selçuklulardan ve öteki İslam ülkelerinden devralınmıştı. Bu
okullara “darüttalim” , “mektephane”, “muallimhane” veya “darülilm” de deniyordu
(Akyüz, 1994). Küttab veya mekteb, “yazı öğretilen yer” anlamına gelir, burada önceleri
sadece yazı öğretiliyordu. Ancak sonra temel islâmî bilgiler de bu okullarda verilmeye
başlanmıştır.

Sıbyan mektepleri, okuma-yazma, bazı dinî bilgiler ve basit hesap işlemlerinin
verildiği ilkokullardır. Hemen her mahallede bulunduğu için "Mahalle Mektepleri" veya
taş bina olarak inşa edildiği için "Taşmektep" de denilen bu okullar örgün eğitimin ilk
basamağını oluştururlardı. Okuma-yazmanın yanında ahlâkî terbiye verilmesi de
amaçlanıyordu. Çocuğu şerden sakındırmak ve hayra sevk etmek, Osmanlı cemiyetinin
eğitim felsefesiydi. Sıbyan mekteplerinde bugünkü gibi sınıf, ders saati ve teneffüs
ayarlaması yoktu. Sabahtan ikindiye kadar ders verilir, yalnız öğle paydosu
yapılabiliyordu (Halis, 2005).

Önceleri sıbyan mektepleri için özel olarak yetiştirilmiş öğretmenler olmadığı gibi,
“okul” denebilecek binalar yoktu. Mescitleri kirletebilecekleri düşüncesi ile, onlara
mescitlerde yer verilmeyince bu okullar özel evlerde, mescit ve cami kenarlarında vs. yer
bulmuş (Ergün, 2005), her mahallede ve hemen her köyde açılmışlardı. Bu okullar, bizzat
devlet tarafından yaptırılmayıp padişahlar, sadrazamlar, vezirler gibi devletin üst
kademesinde yer alan kişiler, ilim sahipleri ve halk arasındaki maddî gücü iyi olanlar
tarafından yaptırılırdı. Genellikle okulu yaptıranlar, bu kurumun etkinliklerini
yürütebilmesi için her türlü ihtiyacını karşılayabilecek gelir kaynakları tahsis ederlerdi.
Okul yaptırıldıktan sonra okulun bakım ve onarım harcamaları ile personel ve öğrenci
giderleri için yeterli gelir kaynakları vakfedilirdi. Böylece eğitim-öğretim için devlet
hazinesinden para harcanmadan hizmetler sürdürülürdü.

Çocukların sıbyan mektebine başlama yaşı, 5-6 civarında idi. Bitirme ise 13-15
yaşları arasında, buluğ çağında olurdu. Başlama, özellikle Osmanlılarda "amin alayı"
denilen, çocukların ve öğretmenlerin katıldığı, ilahiler okuyarak o yerleşim yerinde
yürüyüş yapılan bir törenle olurdu. Okul genelde tek bir dershane şeklinde olup farklı
seviye ve yaşlarda çocukları barındırırdı. Bu ortamda dayak olayları da fazlaca olurdu.

Küttab veya Mekteb öğretmenlerine “muallim” deniliyordu. Muallimler genellikle

o mahalle veya camiin ima da olurlar; imamların eşleri de kız öğrencilere öğretmenlik
yapabilirdi. Muallimler genellikle fazla itibar görmezlerdi. Küttab öğretmenleri çeşitli
zamanlarda ve Kur’an’ın bitiminde, öğrencilerden ve ana babalarından hediyeler alırlardı.

Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı bir programa göre, Eyüp ve Ayasofya
medreselerinde sıbyan mektebi öğretmeni olmak isteyen öğrenciler genel medrese
programlarından ayrı bir program izleyecektir. Bu programda Tartışma Kuralları ve
Öğretim Yöntemi vb. dersler bulunacak, Fıkıh gibi medreselerin en temel ve zor
derslerinden biri yer almayacaktır. Ancak Fatih’in yaptırdığı bu program bir süre sonra
kaldırılmış, yüz yıllarca geleneksel biçimde sıbyan mektebi öğretmeni sağlama düzeni
sürüp gitmiştir. Geleneksel düzene göre sıbyan mektebi öğretmeni olarak aşağıda
belirtilen kişilerden biri olmak yeterliydi (Akyüz, 2003) :

•    Cami imam ve müezzinleri,

•    Biraz okur yazar olan, orta yaşlı ve ağırbaşlı kişiler,

•    Ölen bir öğretmenin uygun nitelikleri taşıyan oğlu,

•    Bazı hafız ve okumuş kadınlar.

Tüm Müslüman toplumlarda, sıbyan mekteplerinin genellikle tek temel dersi,
Kur’an’ın, anlamı açıklanmadan, yalnızca okunuşunun öğretilmesi idi. Osmanlı sıbyan
mekteplerinde çocuklara ayrıca temel dini bilgiler ve uygulamalar, ahlak bilgileri, ibadet
ve yetenekli çocuklara anne babalarının isteği üzerine hafızlık öğretilirdi (Akyüz, 1994;
Türk, 2003). Öğrenciden üç yılda Kur’an’ın ezberlemesi istenirdi. Ama bu, çoğu zaman
ezber olmaz, Kurân'ın hatmi olurdu. Hatim yapan çocuk Kur’an’ı baştan sona bir kez
yüzünden okur ve bazı sayfalarını ezberlerdi. Programın içinde yazı da vardı. Yazı, şiir ve
atasözleri üzerinde olurdu. Bu derslere ek olarak hikâyeler, aritmetik ve ibadet şekilleri de
öğretiliyordu. On yaşına kadar Kurân'ı hatmeden çocuk, daha sonra kelime bilgisi,
hitabet, dilbilgisi, edebiyat, tarih gibi ek konular üzerinde üç yıl daha çalışabilirdi.
Perşembe öğleden sonra ve Cuma günleri tatil idi.

Okul programlarında bulunan yazı öğretimi çok başarısız oluyordu. 1862 yılından
itibaren İstanbul’daki 36 sıbyan okulunda yeni bir harf öğretme biçimi denenmeye
başlandı. Devlet bu okullara parasız taş tahtalar, taş kalemler ve divitler dağıttı. Daha
sonra aynı amaca yönelik numune iptidaileri kuruldu. Selânikli öğretmenlerden bir ekol
ortaya çıkıp yeni bir yazı öğretme ve alfabe biçimi ortaya çıkardı. Çok sert tepkiler gören
bu akım, ilköğretim ıslahatını bir "Elifba" ıslahatı haline dönüştürdü. "Hakiki”siyle,
"Tecrübî"siyle binlerce Kolay Elifba yazıldı (Ergün, 2005).

Sıbyan mekteplerinde ödüllendirme ile ilgili belgelere ilk zamanlarda rastlanmaz.
Akyüz’ün araştırmasına göre, öğrencilerin ödüllendirilmeleri ile ilgili ilk yasal belge,
Tanzimat döneminde, muhtemelen Nisan 1847 tarihli olarak sıbyan mektebi
öğretmenlerine hitaben yayınlanan, bir Tâlimat’tır (Akyüz 2004) .

Bu Tâlimat ile “falaka” dinde olmadığı için kaldırılmakta, öğrencilerin
cezalandırılma biçimleri yumuşatılmakta, ödüllendirme olarak da öğretmenin çocuğa
övücü sözler söylemesi, onu yanı başında oturtması vs., gibi bir uygulama
getirilmektedir.

EĞİTİMDE KURUMLAŞMAYA DOĞRU İLK ADIMLAR

Türk ilköğretim sistemi 19. yüzyılda büyük değişmelere uğradı. 1824’ te II.
Mahmut, yayınladığı bir fermanla ilköğretimi “mucburi” yapmış ve “her şeyden evvel
dinî zaruretlerin öğretilmesi” sınırlarına sıkıştırmıştır (Aslan,1991). İlköğretimi zorunlu
hale getiren padişah fermanı, Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile ilgili uğraşılar ile Rus ve
Mısır savaşları gibi nedenlerden dolayı, İstanbul’da bile 1839’ a kadar yeterince
uygulanamamıştır (Akyüz, 1994). Taşra okullarına ise bu zorunluluğu götürecek ve
denetleyecek bir makam bulunmamaktadır (Başaran, 1994). 1850’lerden itibaren devlet
ilköğretim kademesini denetim altına almak için pek çok girişimlerde bulundu. Reform
yanlılarına dertsek verdi. Buna rağmen ilköğretim kademesinin tam denetim altına
alınması ancak Cumhuriyet döneminde mümkün olabildi (Ergün, 2005).

1845 yılında eğitim işlerini görüşecek bir “Geçici Eğitim Kurulu” (Meclis-i
Maarif-i Muvakkat) oluşturulmuş, bu kurul, eğitim sistemini ilk, orta ve üniversite
sisteminde basamaklandırmıştır. Kurul, ayrıca kalıcı bir “Eğitim Kurulu” (Meclis-i
Maarif-i Daimi) kurulmasına da karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda 1846 yılında
kalıcı bir “Genel Eğitim Kurulu” (Meclis-i Maraif-i Umumiye) kurulmuştur. Kurul,
ilköğretimin sıbyan derecesinde zorunluluğu, dayağın eğitim kurumlarından kaldırılması,
ilkokulu bitirme sınavlarının konulması ve başaranların ortaokula (rüşdiye) alınması gibi
önemli kararlar alan, devlet kurumları içinde doğrudan doğruya ve sürekli olarak eğitim
işlerini düzenlemekle ilk kurul durumunda olmuştur. Bu doğrultuda görev yapacak olan
“Okullar Genel Müdürlüğü” (Mekatib-i Umumiye Nezareti) ise 8 Kasım 1846 tarihinde
kurulmuştur (Türk, 2003).

1856 yılında yayımlanan Islahat Fermanı, eğitim işlerinin daha derli toplu ve ciddi
biçimde yürütülmesini kapsamakta ve “Bakanlar Kurulu” (Meclis-i Vükela) içinde bir de
“Eğitim Bakanı” (Maarif Nazırı) bulunması gerektiğini belirtmektedir. Bu karar
doğrultusunda 17 Mart 1857 tarihinde “Eğitim Bakanlığı” (Maarif-i Umumiye Nezareti)
kurulmuş ve bakanlık düzeyinde ilk eğitim örgütü olmuştur. İlk Milli Eğitim Bakanı
Abdurrahman Sami Paşa (1857-1861) ve ilk müsteşar da bilim adamı Hayrullah
Efendi’dir. Bakanlık, kuruluşundan dört yıl sonra, 3 Mart 1861 tarihinde Bakanlığın
görevleri ile ilgili bir yönerge (talimat) hazırlanmıştır. Bu yönergeye göre; Bakanlığın
görevleri özet olarak aşağıdaki gibi sıralanmıştır (Erdoğan, 2000 ; MEB, 2001; Türk,
2003).

1.    Yüksekokul olan Harbiye, Tıbbiye ve Bahriye dışında kalan tüm okullar Eğitim
Bakanlığına bağlanmıştır.

2.    Eğitim kurumları, ilkokul (sıbyan mektebi), orta okul (rüşdiye) ve yüksek
okullara ayrılmıştır.

3.    İlkokul, Müslüman ve Müslüman olmayanlara göre ayrı ayrı olacak, öteki
öğretim kurumları ortak olacak ve Türkçe eğitim yapacaktır.

4.    Bir ileri öğretime sınavla girilecektir.

5.    Öğretmenlik bir meslek olarak kabul edilecektir.

6.    Önceden kurulan Eğitim Kurulu yanında değişik amaçlı, sürekli ve geçici
kurullar da kurulabilecektir.

Bu doğrultuda, 10 Şubat 1864 yılında, Bakanın emri ile, ilköğretim, orta ve yüksek
öğretim genel müdürlükleri (daire) kurulmuştur. 1866 yılında da ders kitaplarını
hazırlamak üzere “Yayımlar Dairesi” (Telif ve Tercüme Dairesi) kurulmuştur. Böylece
aşama aşama hem genel müdürlükler oluşmaya, hem de yönetimsel ve akademik işler
ayrışmaya başlamıştır.

Türk Eğitim Tarihinde, eğitimi düzenleyen ilk kapsamlı metin Eğitim Bakanı
Saffet Paşa ‘rnn öncülüğünde hazırlanan 1 Eylül 1869 tarihli Maarif-i Umumiye
Nizamnamesi’ dir (Genel Eğitim Tüzüğü). Bu nizamname ile teftiş ve değerlendirmeye
ilişkin esaslar, eğitim hakkı, eğitim yönetimi, okul kademelerinin belirlenmesi, eğitim
ödenekleri, öğretmen yetiştirme ve yerleştirme, taşra örgütü ve sınav sistemleri gibi
konular yer almaktadır (Aslan, 1991; Akyüz, 1994; Başaran, 1994; MEB, 2001; Nafi,
2002; Türk, 2003). Nizamname 169 madde içermekte olup, ilköğretimle ilgili olan
maddeleri şunlardır:

Birinci madde: Osmanlı Devletinde bulunan okullar, birincisi gözetimi ve yönetimi
devlete ait olan “Mekatib-i Umumîye” (Genel Okullar); ikincisi yalnız gözetimi devlete,
tesisi ve yönetimi fertlere ve cemaatlere ait olan “Mekatib-i Husûsiye” (Özel Okullar)
olmak üzere ikiye ayrılır.

Üçüncü madde: Her mahalle ve köyde en az bir mektep, Müslüman-Hıristiyan
karışık yerlerde her toplum için bir mektep bulunacaktır.

Dördüncü madde: Sıbyan mekteplerinin inşa, tamir ve öğretmen masrafları ilgili
toplum tarafından karşılanacaktır.

Beşinci madde: Öğretmenler yapılacak nizamnameye göre seçilip atanacaktır.

Altıncı madde: Sıbyan mekteplerinin süresi 4 yıldır. 4 yıldan sonra, hafızlığa
çalışmak isteyen öğrenciler bir süre daha okulda kalabilirler.

Hıristiyan sıbyan mekteplerinde kendi dinleri ve Osmanlı Tarihi kendi dilleri ile
okutulacaktır.

Dokuzuncu madde : Kızların 6-10, erkeklerin 7-11 yaşları arasında mektebe
devamları zorunludur.

On birinci madde: Okula devam etmeyen çocuklar, öğretmen tarafından mahalle
muhtarına haber verilerek anne veya babası ya da en yakın akrabası ihtiyar meclisine
getirtilerek çocuğun okula gönderilmesi teklif ve ihtar olunur.

On ikinci madde: Çocuğunu okula göndermeyen anne-babaya ayda üç kez tebliğ
yapılır, yine göndermez ise maddi durumuna göre beş kuruştan yüz kuruşa kadar para
cezasına çarptırılır, çocuk yine okula gönderilmez ise zorla okula getirilir.

On beşinci madde: Bir yerde iki sıbyan mektebi varsa, bunlardan biri kızlara, öteki
erkeklere ayrılacaktır. Bir mektep olan yerlerde, kızlar için mektepler yapılıncaya kadar
onlar erkek çocuklarla aynı mektebe gidecekler, fakat onlarla karışık oturmayacaklardır.

On yedinci madde: Ayrı kız sıbyan mekteplerinin hoca ve dikiş ustaları kadın
olacak, fakat yeterli sayıda ehliyetli muallimler yetiştirilene kadar yaşlı ve iyi ahlaklı
adamlardan muallim atanabilir.

Genel ve özel okullar ayrımı, her mahalle ve köyde bir okul açılması, öğretmen
atamasında düzenleme yapılması, sıbyan mekteplerinin sürelerini belirlemesi, okula
devam zorunluluğu getirmesi ve bunu takibe bağlaması, Nizamnamenin olumlu yönleri
olarak kabul edilebilir. Ancak, bazı maddeleri ise olumsuz yönler içermektedir:

Sıbyan mekteplerinin inşa, tamir ve öğretmen masrafları ilgili toplum tarafından
karşılanması, ilköğretimin paralı olacağını gösterir. Oysa günümüzde ilköğretimin parasız
olması ilkesi benimsenmektedir. Müslüman-Hıristiyan karışık yerlerde her toplum için bir
mektep açılması ve Hıristiyan sıbyan mekteplerinde kendi dinleri ve Osmanlı Tarihi
kendi dilleri ile okutulması azınlıkların Osmanlı toplumu ile bütünleşmesini engellemiş
ve bağımsızlık isteklerinin körüklenmesine olanak sağlamıştır. Kız ve erkek sıbyan
okullarının ayrılması ve kız sıbyan mekteplerinin hoca ve dikiş ustaları kadın olması,
laiklik ve karma eğitim ilkesi ile uyuşmamaktadır.

Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde sözü edilen ilköğretim zorunluluğu 1876
tarihli Kanun-i Esasî’ (Anayasa) de yer almış ve bu tarihten itibaren de Anayasalara da
geçmiştir. Bu Anayasanın üç maddesi eğitimle ilgili olup günümüz dili ile aşağıdaki
şekilde ifadesini bulmuştur (Akyüz, 1994; Türk, 2003) :

Madde 14- Osmanlı bireylerinin tümüne öğretimin ilk aşaması zorunlu olacak ve
bunun ayrıntısı özel olarak düzenlenecektir.

Madde 15- Öğretim serbesttir. Özel yasasına uymak koşuluyla her Osmanlı genel
ve özel öğretim yapmaya yetkilidir.

Madde 16- Bütün okullar devletin gözetimi altındadır. Osmanlı uyruğunun eğitimi
birlik ve bütünlüğü hedefleyecek, ancak, değişik halkların inançlarıyla ilgili noktalara
zarar verilmeyecektir.

II. Meşrutiyet döneminde politik zorlamalar dolayısıyla devletin ilköğretim
politikası etkinleşmeye başladı. Malî yardımlar, öğretmen meselesi, okul yapımlarına ve
öğretim araç ve gereçlerine katılmalar şeklinde Devlet ülkedeki ilköğretimi kontrol altına
almaya çalıştı. Genel bir ilköğretim yasası çıkarma çalışmalarına girişildi. İlköğretim
müfettişleri getirildi. İlköğretimin zorunlu ve parasız olma ilkeleri herkesçe kabul
edilmeye başlanıldı (Ergün, 2005).

1913’ de Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkati (İlköğretim Geçici Yasası)
çıkarılmış ve 1961 yılına dek bu geçici yasanın bir çok maddesi yürürlükte kalmıştır.
Yasa, ilköğretimin zorunlu ve Mekâtib-i İptidaiye-i Umumiye’ de parasız olduğunu
hükme bağlamıştır. O zamana kadar İptidaî ve Rüşdî adlarıyla mevcut olan okullar
birleştirilmiş ve Mekatib-i İptidaiye-i Umumiye adım almıştır. İlköğretim bu şekilde 6 yıl
olarak tespit edilmiş ve her biri 2 yıl süreli üç devreye ayrılmıştır (Akyüz, 1994).

İLKÖĞRETİMDE YENİLİK YAPMA İHTİYACI

Tanzimat döneminde, sıbyan mekteplerinde yönetimin başıboşluğunu, öğretimin
süre ve niteliğini bir düzenleme yolunda çalışmalar yapıldı. 1847’ de sıbyan mektepleri
için yönetmelik yapıldı. Bu yönetmeliğe göre yedi yaşına basan çocukların sıbyan
mektebine alınacağı; ana-babasının isteği ile dört ve daha yukarı yaşta olan çocukların da
alınabileceği; çağ nüfusunun okula devamının zorunluluğu ve okul süresinin dört yıl
olduğu; başarısız öğrenciler için bu sürenin üç yıl daha uzatılabileceği yer almaktadır
(Başaran,1994).

19. yüzyılın son çeyreğinde ilköğretim kurumları çeşitlenmeye başlandı. "Sıbyan
mektebi" terimi yenilikleri reddeden vakıf ilkokulları tarafından kullanılmaya başlandı.
Bunun yanında "iptidai mektep"ler ortaya çıkmıştır. Bunlar, Eğitim Bakanlığı veya özel
dernek ve kişiler tarafından kurulmuş ilkokullardı. Ayrıca yine bu dönemde köy ve kent
iptidaileri de öğretim süresi bakımından ayrılmaya, dershane ve öğretmen sayısı
bakımından çeşitlenmeye başlamıştır (Ergün, 2005).

II. Abdülhamit döneminden itibaren Osmanlı ilkokullarında bir "Usul-ü Cedide"
tartışması başladı. Yeni açılan okullara “mekatib-i iptidaiye” (iptidaî mektepler) ve “usûl-

i cedide mektepleri” denildi. Bu okullar Maarif Nezaretine bağlandı. Eğitim süreleri üç
yıl, köy okullarının eğitim süreleri ise dört yıl olarak belirlendi. Evkaf Nezaretine bağlı
olan ve eski durumunu koruyanlara ise ya yine “sıbyan mektepleri” ya da “usûl-i atika
mektepleri” denmeye devam edildi. Maarif nezaretinin ilköğretimdeki düzenlemeleri bu
okulları hemen hiç etkilememiş, bunların öğretmenleri, eğitim ve öğretimdeki yeni
gelişmelere ya kayıtsız kalmış ya da onları engellemeye çalışmıştır. Eski ve yeni usul ve
öğretim metodu karşısında ilkokul öğretmenleri arasında fiilî tecavüzlere varan sert
çekişmeler oldu. Yönetim yeni usul taraftarlarını tuttu. Eski usul taraftarları da vakıflara
sığındılar. O zaman Rusya yönetimindeki Türk topraklarında yankılanan hattâ esas
gelişimini, mücâdelesini orada sürdüren ilköğretimdeki bu usul-ü cedîde, o zaman bize
göre yeni, ama Avrupa’nın çoktan terk ettiği bir eski metot idi. Bu hareketin ana esasları
şunlar idi (Akyüz, 1994; Ergün, 2005):

İlkokul medreseden ayrılacaktı.

İlkokulların kendine özgü öğretmenleri olacak, mahalle imamı ve karısının
öğretiminden kurtarılacaktır.

Öğretmen sadece “hediye” değil “aylık” alacaktı.

Okuma-yazma öğretiminde "heceleme" usulü terk edilecek ve "usul-ü saftiye" veya
"meddiye" denilen yeni usul okuma getirilecekti. Bu usul, her harfi ayrı ayrı
değerlendirerek harf üzerinden okuma öğretmek demekti.

Eskiden yalnız okuma öğretimine önem veriliyor, yazma hünerine pek önem
verilmiyordu. Özellikle kızlara okuma yazma öğretilmiyordu. Yeni usul, yazıya ve kızlara
da yazı öğretilmesine önem verilmesini istiyordu. Ayrıca kız çocukları için ayrı ilkokullar
açılması isteniyordu.

Öğretim bu programa göre yapılacak ve her yaşa göre ders kitapları yazılacaktı.

Sıbyan mekteplerinde reform yapmak çok zor oluyordu. Malî yönden bu okullar
genellikle vakıflara ait olduğu için, kendiliğinden bir özerklik içinde bulunuyordu.
Muallimler ve çevresindeki bağnazlar da devletin buralarda yapacağı değişikliklere karşı
çıkıyorlardı (Ergün, 2005). Zamanla programında ve çalışmalarında değişiklikler
yapılmakla beraber Sıbyan Mektepleri Cumhuriyet Dönemine kadar varlığını
sürdürmüştür.

29 Ekim 1923’ te Cumhuriyet kurulduğunda, Osmanlı Devletinden kalan
medreseler ve sıbyan mektepleri gibi geleneksel okulların yanında Batılı tarzda açılmış
Rüşdiye, İdadi, Sultani gibi orta öğretim ve İptidaî ilköğretim kurumları ile azınlık ve
yabacılara ait okullar da varlıklarını sürdürmektedir. Bu kurumlar milli bir amaç
gütmekten çok, birbirine zıt görüşlü insanlar yetiştiriyordu. Ülkedeki öğretim
dağınıklığım gidermek ve birliği sağlamak amacıyla 3 Mart 1924’ te 430 sayılı Tevhid-i
Tedrisat Kanunu çıkarılmıştır. Bu Kanunla, ülkedeki tüm bilim ve öğretim kurumları
Maarif Vekaletine bağlanmış, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti ya da özel vakıflarca idare edilen
tüm medrese ve mektepler Maarif Vekaletine bağlanmıştır. Böylece bütün eğitim ve
öğretim kurumları Eğitim Bakanlığına bağlanarak öğretimin tek elde yürütülmesi
sağlanmış, Türk eğitim tarihinde en uzun süre yaşamış olan medreseler ve sıbyan
mektepleri kapatılmış ve eğitimde laiklik ilkesine doğru önemli bir adım atılmıştır.

SONUÇ

Osmanlıların ilköğretim seviyesindeki okullarına genel olarak "sıbyan mektebi"
denmekte ve bununla birlikte başka adlarla da anılmaktadır. Çocukların sıbyan mektebine
başlama yaşı, 5-6 , bitirme yaşı ise 13-15 civarındaydı. Bu okullarda önceleri sadece yazı
öğretilirken, sonra temel islâmî bilgiler de verilmeye başlanmıştır. Temel ders genellikle
Kur’an’ın, anlamı açıklanmadan, yalnızca okunuşunun öğretilmesi idi. Öğrenci üç yılda
Kurân'ı ezberler ya da Hatim ederdi. On yaşına kadar Kurân'ı hatmeden çocuk, daha
sonra kelime bilgisi, hitabet, dilbilgisi, edebiyat, tarih gibi ek konular üzerinde üç yıl daha
çalışabilirdi.

Önceleri sıbyan mektepleri için özel olarak yetiştirilmiş öğretmenler olmadığı gibi,
“okul” denebilecek binalar yoktu. Mescitleri kirletebilecekleri düşüncesi ile, onlara
mescitlerde yer verilmeyince bu okullar özel evlerde, mescit ve cami kenarlarında vs. yer
bulmuş, her mahallede ve hemen her köyde açılmışlardı. Bu okullar, devlet adamları, ilim
sahipleri ve maddî gücü iyi olan halktan kişiler tarafından yaptırılırdı. Okulun masrafları,
genellikle okulu yaptıranlar veya vakıflar tarafından karşılanırdı. Sıbyan mektebi
muallimleri genellikle o mahalle veya camiin imamlığını da yaparlar, eşleri de kız
öğrencilere öğretmenlik yapabilirdi. Muallimler çeşitli zamanlarda ve Kurân'ın bitiminde,
öğrencilerden ve ana babalarından hediyeler alırlardı.

1824’ te ilköğretim zorunlu yapılmış ve “her şeyden evvel dinî zaruretlerin
öğretilmesi” ile sınırlanmıştır. 1850’lerden itibaren devlet ilköğretim kademesini denetim
altına almak için pek çok girişimlerde bulunmuş ve reform yanlılarına dertsek vermiş ise
de İmparatorluğun yıkılmasına dek ilköğretim tam olarak denetim altına alınamamıştır.

19. yüzyıldan itibaren eğitimin kurumsallaşması çabaları başlamış ve bir Bakanlık
örgütü ortaya çıkmıştır. Daha sonra ilköğretim, orta ve yüksek öğretim genel
müdürlükleri kurulmuş, böylece aşamalı bir şekilde örgüt yapısı oluşmaya başlamıştır.

Sıbyan mektepleri zamanla toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyince
iyileştirilmek istenmiş, ancak bu okulların Vakıflar Bakanlığına bağlı olmasından dolayı,
bunun yapılması mümkün olamamıştır. Bunun üzerine bir "Usul-ü Cedide" tartışması
başlamış, yeni açılan okullara “usûl-i cedide mektepleri” denilmiş ve bu okullar Eğitim
Bakanlığına bağlanmıştır. Eğitim Bakanlığının ilköğretimdeki düzenlemeleri sıbyan
mekteplerini hemen hiç etkilememiş, bunların öğretmenleri, eğitim ve öğretimdeki yeni
gelişmelere ya kayıtsız kalmış ya da onları engellemeye çalışmıştır. Bu eski-yeni
çekişmesinde yönetim yenilik taraftarlarını desteklemiştir. Zamanla programında ve
çalışmalarında değişiklikler yapılan sıbyan mektepleri Cumhuriyet Dönemine kadar
varlığını sürdürmüş ve 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılarak
tarihteki yerini almıştır.

KAYNAKLAR

Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan1993’e), Kültür Koleji Yayınları No:4,
İstanbul, 1994.

----------- , “Tanzimattan Cumhuriyete Eğitimde Ödül ve Günümüz Eğitimi Açısından Bir

Değerlendirme (1839-1923)”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, Yıl:5, Sayı: 49, Mart 2004.

---------- , “Eğitim Tarihimizde Günümüze Kadar Öğretmen Yetiştirilmesi ve Sağlanması

İlkeleri, Uygulanmaları” , Çağdaş Eğitim Sistemlerinde Öğretmen Yetiştirme Ulusal Sempozyumu,
Cumhuriyet Üniversitesi Kültür Merkezi, Sivas, 21-23 Mayıs 2003.

Aslan, Battal, “İlköğretim Kurumlarında Çalışan Sınıf Öğretmenlerinin Teftiş Raporu” ile
Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma, G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, Ankara, 1991.

Başaran, İ. Ethem, Türkiye Eğitim Sistemi, Ankara, 1994.

Erdoğan, İrfan, Çağdaş Eğitim Sistemleri, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2000.

Ergün, Mustafa, Medreseden Mektebe Osmanlı Eğitim Sistemindeki Değişme, Türkiye
Sanal Eğitim Bilimleri Kütüphanesi, http://www.egitim.aku.edu.tr/ergun3.htm. 29.01.2005.

Halis, Enver, Osmanlı Eğitim Sistemi, http://www.ilkadimdergisi.com/136/kapak-
enver.htm.29.01.2005.

Karasar, Niyazi, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Ankara, 1995.

Milli Eğitim Bakanlığı, 2002 Yılı Başında Milli Eğitim, Ankara, 2001.

Nafi, Mahmud Cevdet İbnü’ş - Şeyh, Maarif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve
İcraatı,
Yayına Hazırlayanlar: Mustafa Ergün, Tayip Duman, Sebahattin Arıbaş ve H. Hüseyin
Dilaver, MEB Yayınları No: 3473, Ankara, 2002.

Seyidoğlu, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Kurtiş Matbaası, İstanbul,2000.

Türk, Ercan, “Dünden Bugüne Milli Eğitim Bakanlığı Kuruluş ve Tarihsel Süreç”, Bilim ve
Aklın Aydınlığında Eğitim,
Yıl:4, Sayı: 44, MEB Basımevi, 2003.

184