ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

TARAFLARIN KIBRIS SORUNU’NA YAKLAŞIMLARI

Ertan EFEGİL
Ayşe Mine OLCAY

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
ISSN 1305-5992
Türkiyat Araştırmaları Dergisi
Güz 2004
Sayı 1

Abstract

The Republic of Cyprus accepted both Turkish Cypriots and
Greek Cypriots as the co - founders. The Republic, founded in 1960,
lived only three years. Since December 1963, the Greek Cypriots
organized illegal paramilitary attacks against the Turkish Cypriots in
order to change radically the existing constitutional structure. New
structure would be based on majority (Greeks) and minority (Turks)
understanding. To find support to their approaches, the Greeks applied
to European Union for full membership. On the other hand until 1974
Turks supported local autonomy concept. After Turkey’s operation,
they proposed federal system, and then confederation. They are also
against the EU membership before finding a lasting solution to the
issue. The United Nations since 1964 involved into the issue by
deploying peacekeeping forces. At the beginning, the United Nations
acting within the framework of good - offices function noted the
parties’ demands and concerns. But in several cases they put some
proposals on the table and the parties rejected them. In 2002 with the
encouragement of the United States and the European Union, the UN
Secretary - General Kofi Annan submitted another plan. That plan
was not so much different from the previous ones.

Key words/Anahtar kelimeler: Annan Planı, Kıbrıslı Rumlar,
Birleşmiş Milletler, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Sorunu.

Giriş

1968 yılından bu yana çeşitli vesilelerle biraraya gelen Kıbrıslı Rum ve Türk
liderler, soruna kalıcı çözüm bulmak amacıyla, 2000 yılında, Birleşmiş Milletler’in
baskısıyla, yeniden masaya oturdular. İki yıl kadar süren görüşmelerde, taraflar,
halen daha birbirinden çok uzak görüşler ileri sürmekteydi. Görüş farklılıklarının
sürdüğü günlerde, iyi niyet misyonunu aşan bir şekilde, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri Kofi Annan, kendi ismiyle anılan Planı, taraflara sundu. Ancak Plan,
adadaki kesimlerce, yetersiz bulundu. Rumlar, göçmenler, temel hak ve özgürlükler,
Türk askerinin mevcudiyeti gibi konularda eleştiriler getirirken; KKTC Yönetimi de,
Planı, görüşme zemini olarak ilk başlarda kabul etmedi.

Ancak tarafların görüşlerini daha net bir şekilde anlayabilmek ve
görüşmelerin sonucunu tahmin edebilmek için, tarafların yıllardır savunduğu
tezlerinin genel hatlarını ve Birleşmiş Milletler’in taraflara empoze etmeye çalıştığı
tezin içeriğini incelemek gerekmektedir.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nın Hukuksal Yapısı

Yunanistan ve Türkiye’nin üye olmadığı uluslararası örgütlere üye olamama
ve güvenliğinin üç garantör ülke - Türkiye, Yunanistan ve İngiltere - tarafından
güvence altına alınması gibi sebeplerden ötürü, belli oranda egemenliği sınırlanan
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, etnik açıdan tanımlanmış, iki toplumun, eşit ve kesin
ortaklığına dayalı, fonksiyonel federatif bir anayasal yapı öngörmekteydi. Ancak bu
yapı, Kıbrıslı Türklerin günümüzde talep ettiği şekilde, iki toplumun, devlet
kurumlarında, eşit sayıda temsiliyetine imkan tanımamaktaydı. Aksine belli bir oran
öngörülüyordu. Örneğin, Bakanlar Kurulu’na 7 Rum ve 3 Türk bakan görev
almaktaydı. Kamu hizmetlerinde ve güvenlik birimlerinde, bu oran korunuyordu.
Kıbrıs silahlı kuvvetlerinde ise, oran, 60’a 40 idi.

Ancak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklerin kendi kültürlerini
geliştirmelerine, kimliklerini korumalarına yardımcı olacak ve iki toplum arasında
azınlık - çoğunluk ilişkilerine imkan vermeyecek gerekli düzenlemeleri içeriyordu.
Bu bağlamda, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Cemaat Meclisleri’nin
mevcudiyeti, Cumhurbaşkanı ve Yardımcısı’nın veto hakları, Cemaat Meclisleri’nin
seçiminde ayrı seçmen listelerinin kabulü, Temsilciler Meclisi ile Cemaat Meclisleri
arasında kesin görev ayrılığının bulunması, Anayasanın temel maddelerinde
değişikliğe gitmek için diğer topluluğun rızasının alınması gibi düzenlemeleri
içeriyordu (Özersay, 2002; Tamkoç, 1988).

Rum Cumhurbaşkanı ve Türk Yardımcısı, yürütme yetkisini, Bakanlar
Kurulu aracılığıyla ortaklaşa paylaşıyordu. Temsilciler Meclisi, Cemaat
Meclisleri’nin yetkileri dışında kalan konularda yasa çıkarmakla yetkiliydi. Cemaat
Meclisleri, kendi cemaatlerinin dini eğitim, kültürel, kişilik hakları ve vergiler gibi
konularda yasal düzenleme yapmakla yükümlüydü.

O dönemde, Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında, toprak ve nüfus bazında
kesin ayrılık öngörülmüyordu. Karma köyler bulunuyordu. Yerleşim yerlerinin
nüfus oranlarına göre, kamu kuramlarında görev alacak personelin hangi etnik
gruptan olacağı belirleniyordu (Dodd (a); Heinze, 1986).

Kıbrıslı Rumlar’m Tezlerin

Ancak devlet kuramlarındaki sayısal üstünlüklerine rağmen, Kıbrıslı Rumlar,

1963 yılından itibaren, Kıbrıslı Türklerin güvencesi konumunda bulunan ayrı
belediyeler, veto hakkı gibi yasal düzenlemeleri ortadan kaldırmaya ve kendi
kontrolleri altında üniter devlet oluşturmaya gayret ettiler. Rum etnik grubunun,
nüfus üstünlüğüne dayanarak, devlet kuramlarında hakimiyet kurması için çaba
gösteren ve bu nedenle anayasanın temel maddelerinde değişikliğin yapıldığı 1960
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamından yana olan Rumlar, 1964 - 1974 döneminde,
yerel yönetimler üzerinde tam etki kurmalarına imkan tanıyacak yeni bir idari
yapılanmaya gitmek istediler. Türklerin, belli bir bölgede, ayrı bir idare altında
yaşamalarına karşı çıkan Rumlar, Türklerin,, devlet ve iç güvenlik kuramlarına,
nüfus oranlarına göre (yüzde 12 ila yüzde 20) katılmalarını istiyordu. Kısacası,
Türklerin yönetime katılımını daha az bir orana indiren Kıbrıslı Rumlar, 1963
yılında gerçekleştirdikleri anayasal düzenlemelerin, yasal hale getirilmesini, üniter
devletin daha da güçlendirilmesini ve yerel yönetimlerin, merkezi hükümetin
otoritesi altında olmasını savunuyorlardı (Moran, 1998).

Başkanlık sistemini benimseyen Rumlar, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
anayasal düzeninin aksine, Cumhurbaşkanı’nın ve Yardımcısı’nın veto yetkisinin
kaldırılmasını istiyorlardı. Hatta Cumhurbaşkanı Yardımcılığı makamının
kaldırılmasında da ısrar ediyorlardı. Böylece ülke, Cumhurbaşkanı tarafından,
Bakanlar Kurulu aracılığıyla yönetilmeliydi.

1970 - 1971 tarihlerindeki tekliflerinde, Rumlar, bazı düzenlemeler yaptılar.
Bu tekliflerinde, Rumların, Türklerin yüzde 20 oranında yönetime katılmasını kabul
ediyorlardı. Ayrı seçim listelerinin (Oluşturulmasına ses çıkarmayan Rumlar, önceki
tekliflerinde kaldırılmasını istedikleri Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın Türkler
tarafından seçilmesini öneriyordu. Ancak herşeye rağmen yerel yönetimler, katı bir
şekilde, merkezi hükümetin kontrolü ve otoritesi altında bulunacaktı.

1974 Barış Harekatı’ndan sonra, Rumlar da, bir yumuşama görüldü. O
dönemde, Türklerin kurduğu Geçici Yönetim’e karşı ılımlı tutum takman Rumlar,
üniter devlet yapısından vazgeçerek, iki bölgeli, iki kesimli, egemen ve bağlantısız
federal devlet, tezini savunmaya başladılar. Yalnız Rumların savunduğu katı
federasyon tezi, Türkleri tatmin etmekten uzaktı. Öncelikle Rumlar, Türkleri,
devletin kurucu ortağı olarak görmüyordu ve aksine devlet kuramlarına katılım
oranlarını yüzde 30’dan, önceki tekliflerinde olduğu gibi, yüzde 12 ila yüzde 20’ye
indirmek istiyorlardı.

Federal devlet kurumlan, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin savunduğu tezin
aksine - ki 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Cemaat Meclisleri bulunuyordu ve bu
meclisler toplumsal konularda karar alma yetkisine sahip idi - iki eyalet / bölge
üzerinde otoriteye sahip olacaktı. Öncelikle yine 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
aksine, Rumların teklif ettiği federatif devletler, iki kurucu toplumu değil, iki
bölgeyi, eyaleti veya kantonu işaret ediyordu. Rumların federatif devleti, salt Rum
toplumundan oluşurken; Türkler, kendi federatif devlet içerisinde çoğunluğu
oluşturacaktı, ancak Rumlarda belli bir oranda federatif devletin yönetimine iştirak
edecekti. Siyasal eşitlik kavramı da, toplumsal değil, bireysel bazda tanımlanıyordu.

Türklerin aksine, Rumlar, egemenlik ve self - determinasyon hakkını,
federatif devletlere veya farklı bir anlatımla iki topluma vermek istemiyorlardı.
Ancak Rumlar, federal anayasa ile sınırlandırılmış bölgelere, belli bir özerklik
tanımaya hazırlardı. Yalnız Türklerin yaklaşımlarının aksine, federal devletin
yetkileri, kurucu ortakların kendi rızaları neticesinde federatif devletlere
devredilmiyordu. Federal anayasa, federatif devletler ile federal devlet arasında
görev dağılımı yapıyordu. Bu durumda, egemenlik ve self - determinasyon hakkı,
federatif devletlere geçmiyor, hatta federatif devletlere böyle bir hak tanınmamış
oluyordu.

Bu anlayışa uygun olarak, federal yönetimde, üniter devlet anlayışına uygun,
güçlü merkezi hükümet kurulacaktı. Cumhurbaşkanı veYardımcısı, genel seçimler
yoluyla seçilecekti ve yürütme yetkisi Bakanlar Kurulu aracılığıyla Cumhurbaşkanı
tarafından yerine getirilecekti. Veto hakkı ortadan kaldırılıyordu.

Yasamaya ilişkin olarak, Rumlar, iki meclisli yapıyı öneriyordu. Bu yapıya
göre, üst (federal) parlamento, genel seçimlerle ve toplumların nüfus oranlarına göre
seçilecekti. Alt (eyalet) parlamentolar ise, genel seçimlerle ve ayrı seçim listelerine
göre belirlenecekti. Alt (eyalet) parlamentolarının görevleri, yerel yönetimler ve
belediyeler ile ilgili olacaktı. Üst (federal) parlamento, federal devletin işleyişi ile
ilgili yasal düzenlemeleri yapmakla yetkiliydi.

Ayrıca, Rumların, görüşmelerdeki öncelikleri, Türklerin önceliklerinden
oldukça farklıydı. Rumlar, adanın silahsızlandırılmasını ve Türk askerinin tümüyle
adadan geri çekilmesini, 1960 Garanti Antlaşmasında garantör devletlere tanınan
tek taraflı müdahale hakkının ortadan kaldırılmasını ve adaya göç eden Türkiyeli
Türklerin ülkelerine geri dönmelerini istiyordu. Adanın güvenliğinin, Birleşmiş
Milletler gözetiminde oluşturulacak, uluslararası güç tarafından sağlanılmasını teklif
ediyorlardı (Stephen, 2000).

Kıbrıslı Rumlar, anayasal düzene ilişkin konulan, bu iki önceliğe
endeksleniyorlardı. Toprak düzenlemeleri ile geri dönecek Rumların sayısı arasında
doğrudan bağlantı kuruluyordu. Maraş bölgesinin, Rum yönetimine bırakılması gibi,
Türkler açısından ikinci öneme sahip meseleleri, öncelikle atılması gereken adımlar
olarak masaya getiriyorlardı (Polyviou, 1980).

1992 yılından itibaren, Rumlar, Avrupa Birliği boyutuna öncelik vermeye
başladılar. Bu sayede, Avrupa Birliği kurumlarını, Türkiye karşısında, kendi
yanlarına çekebilir, Yunanistan’m dolaylı yoldan baskı yapmasına imkan tanınabilir
ve sorun uluslararası soruna daha fazla dönüştürülebilirdi. Zaten Türkiye’nin tam
üyelik çabalarına karşılık, Kıbrıs sorunu, bir ön koşul olarak sunabilirdi ki, bu da
Türk tarafının daha fazla taviz vermeye zorlanması anlamına gelebilirdi
(Stavrinides, 1999).

Kıbrıslı Türkler’in Tezleri

1964 yılında, Kıbrıslı Rum milis güçlerinin silahlı saldırılarına maruz kalan
ve adanın yüzde 3 ’ünde yaşamaya mahkum edilen Kıbrıslı Türkler, bu tür olayların
yeniden yaşanmaması için, iki toplumun ortaklaşa kurduğu, egemenlik ve self -
determinasyon hakkının iki kurucu ortağa verildiği, federatif / kurucu devletlerin,
kendi içlerinde daha özgür / otonom olduğu ve federal / merkezi hükümetinde sınırlı
yetkilerle donatıldığı bir devlet yapısını savunmaktadırlar (Atakol, 2003).

Toplumsal hafızada yer eden bu derin izlerden ötürü, Kıbrıslı Türklerin
soruna ilişkin çıkış noktasını şöyle izah edebiliriz. Öncelikle devlet, iki toplumun
kurduğu federatif bölgeler veya egemen kurucu devletler kendilerine ait yetkileri
karşılıklı anlaşmalar yoluyla federal devlete devredecektir. Sınırlı yetkilere sahip
olan federal devlet, federatif / egemen devletlerden üstün değildir. Kıbrıslı Rumların
bireysel bazda siyasi eşitlik tezinin aksine, Kıbrıslı Türkler, her iki kurucu ortağın
eşit sayıda katılımını sağlayan yaklaşımı veya diğer ifadeyle toplumsal bazda siyasi
eşitlik tezini savunmaktadır. Kıbrıslı Türklerin iki bölgelilikten anladığı da oldukça
farklıdır (Gazioğlu,
1997; Khan, 1999).

Kıbrıslı Rumlardan farklı olarak, iki bölgelilik tezi, toplumsal bazda, kesin
olarak, farklı topraklarda idari ayrılığı ifade etmektedir. Daha açık bir şekilde ifade
etmek gerekirse, iki bölgelilik teziyle, Kıbrıslı Türkler, şunu anlamaktadır: 1) Her iki
toplumun birbirleriyle bitişik, ama idari açıdan tek bir toplum tarafından yönetilen;
ve 2) Federal devlete veya merkezi hükümete devredilmeyen yetkilerin, bu topraklar
üzerinde egemen olan federatif / kurucu devlet kurumlan tarafından kullanılması.

Kıbrıslı Rumların, göçmenlerin evlerine geri dönmesi, Türk askerinin ve
Türkiyeli yerleşimcilerin tümüyle adadan ayrılması gibi önceliklerine rağmen,
Kıbrıslı Türklerin öncelikleri ise şunlardır: Yeni kurulacak devletin kurucu ortağı
olmak, ileride yaşanması muhtemel çatışmalara karşı kendilerini güvende hissetmek
amacıyla egemenlik ve self-determinasyon haklarının hem Rumlara hem de
Türklere ortaklaşa tanınması, ve kendi güvenlikleri içim 1960 Garanti
Antlaşması’nın devam etmesi ve adada Türk askerinin varlığının sürmesi.

1964 yılından 1974 Barış Harekatı’na kadar geçen on yıllık dönemde,
Kıbrıslı Türkler, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı makamının devamına karşılık, veto
hakkından ve anayasal düzenlemeler için gereken 2 / 3 oy sisteminden vazgeçmeye
hazır olduklarını açıklıyorlardı. Rumların isteklerine uygun olarak, kamu
hizmetlerinde ve yönetimde, 80’e 20 oranını kabul ediyorlardı.

Ancak bu tavizlere karşılık, siyasi ortaklıktan vazgeçmeyen Kıbrıslı Türkler,
yerel özerklik verilerek, kendi idari yönetimleri altındaki bölgelerde yaşamak
istediklerini belirtiyorlardı. Köylerin, toplumsal / etnik kriterlere göre yeniden
yapılandırılması taraftarı olan Türklere göre, iki Yerel Otorite Konseyi kurulmalıydı
ve iki ayrı Cemaat Meclisi yeniden oluşturulmalıydı. Merkezi Hükümet ise,
Rumların savunduğu tam otorite kurma teklifinin aksine, yerel yönetimler arasında,
sadece koordinasyonu sağlamakla görevli olacaktı.

1974 Barış Harekatı’nın hemen ardından, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Türk
Federe Devleti’ni kurdular. 1983 yılında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan
ettiler. Kıbrıslı Türkler, her iki oluşuma gerekçe olarak şunu söylediler: Kurulması
muhtemel gevşek federal devletin, federatif devletlerinden birisini oluşturmak.
Kıbrıslı Türkler, bu tarihten Avrupa Birliği’nin 1997 yılında Lüksemburg
Zirvesi’nde aldığı karara kadar, gevşek federasyon tezini savundular. Bu teze göre,
yukarıda tanımlamaya çalıştığımız şekilde, iki bölgeli ve iki kesimli gevşek federal
bir devlet kurulacaktı ve her iki toplumun self - determinasyon hakkı bulunacaktı.
Diğer bir ifadeyle adada, iki ayrı Türk ve Rum idareleri yer alacaktı ve bu
yönetimler kendi toprakları üzerinde etkin kontrole sahip olacaktı (Denktash, 1988;
İsmail; Necatigil, 1993; Nedjatigil, 1982).

Ayrıca iki toplumun yönetimleri arasmda eşitliğe dayalı ortaklık kurulacaktı.
Böylece federal düzeyde, her iki toplum, eşit sayıda katılıma sahip olacaktı. Federal
yürütme organında ve federal mecliste, eşit sayıda temsilci bulunacaktı. Kamu
hizmetlerin temsiliyet oran, 50-50’ye çekilecekti. 1960 Garanti Antlaşması
geçerliliğini sürdürecekti ve Türk askerinin adadaki mevcudiyeti devam edecekti.
Egemenlik yetkisi ise, iki toplum tarafından üstlenilecekti.

Rumların tam serbestlik tezine karşılık, Kıbrıslı Türkler, serbest dolaşım,
yerleşme ve mülk edinme haklarına sınırlama getirilmesi taraftarıydı.
Cumhurbaşkanlığında ise rotasyon sistemi benimsenecekti. Federatif devletler,
garantör ülkeler olan Türkiye ve Yunanistan ile her türlü anlaşma imzalamaya
yetkili olacaktı.

Türkler, küçük çaplı toprak tavizinde (yüzde 2.6 gibi) bulunmaya hazırdı.
Ancak 1977 - 79 Doruk Antlaşmalarında kabul edilen, ekonomik verimlilik,
güvenlik, su kaynakları ve toprak mülkiyeti gibi prensiplere dayanılarak, toprak
düzenlemeleri gerçekleştirilecekti. Mülkiyet haklarına ilişkin iddialar da, karşılıklı
anlaşmalar yapılarak, sona erdirilecekti.

1997 yılındaki Lüksemburg Zirvesi’nden sonra, Avrupa Birliği’nin Kıbrıslı
Rumlar ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararı alması üzerine, Kıbrıslı
Türkler, gevşek federasyon tezinden, konfederasyon tezine geçiş yaptılar. Yeni teze
göre, federatif devletler yerine, iki egemen devlet, ada üzerinde yeni bir devlet
kuracaklardı. Kıbrıslı Türklere göre, üç temel prensip kabul edilecekti: 1) KKTC ve
Kıbrıs Rum Kesimi, iki egemen ve eşit devlettir, 2) Her birinin işleyen demokratik
kurumlan ile yasama organlarının mevcudiyeti bulunmaktadır, ve 3) toplumsal
bazda siyasi eşitlik (Mendelson, Ekim 2001).

Uluslararası toplumdan gelen tepkiler karşısında geri adım atan KKTC
yönetimi, konfederasyon tezini rafa kaldırdı, ancak yine de konfederasyon tezine
yakın Yeni Ortaklık Tezi’ni savunmaya başladı. İki bölgelilik, iki kesimlilik,
toplumsal bazda siyasi eşitlik ve egemenlik kavramlarına dayanan Yeni bir Ortaklık
inşa edilecekti. Ortaklık kurulmadan önce, KKTC’nin varlığı tanınacaktı. Böylece
KKTC’ye egemenlik ve self-determinasyon hakları tanınmış olacaktı. Ortaklık
Devleti’nin kurulmasından sonra, Avrupa Birliği kurumlan ile yeniden müzakerelere
başlanacaktı. Daha önceki tezlerine uygun olarak, ortak devletler, üçüncü ülkeler ile
ayrı ekonomik, siyasi ve kültürel antlaşmalar imzalayabilecekti (Ertekün ve
Necatigil, 1990; Bahadır, 1985; Ertekün, 1984; Ertekün, 1997).

Birleşmiş Milletler’in Soruna Yaklaşımı

1964 yılından itibaren Kıbrıs sorununa dahil olan Birleşmiş Milletler, ileriki
dönemde, iyi niyet misyonu çerçevesinde, hatta bu görevide aşan bir şekilde, soruna
çözüm önerileri getirmiştir. Yalnız başlangıçta, Genel Sekreterler, soruna ilişkin
olarak tarafların yakınlaştığı ve çatışma halinde bulundukları fikirleri not etmekle
yetinmişlerdi. Aslında bir çerçeve öneriyi oluşturmayan bu notlar, zamanla, Fikirler
Dizisi ve Annan Plânı gibi kapsamlı önerilere zemin oluşturmuştur. Birleşmiş
Milletler Genel Sekreterleri’nin çözüm önerileri, genel olarak, Rumların tezlerine
yakındır.

Kurt Waldheim’m değerlendirme raporunda, iki bölgeli federal devlet tezi
ifade edilmekteydi ve egemenlik, federal devlete ait olacaktı. Federal devletin
uluslararası kimliği bulunacaktı ve tek vatandaşlık öngörülüyordu. Yalnız Türklere
bırakılan toprak parçası, Rumların taleplerinin aksine, yüzde 30 civarındaydı. Buna
karşılık Türkler de, kendi bölgelerine, belli bir oranda, Rumların gelip yerleşmesine
müsaade edeceklerdi.

Perez de Cuellar, önerisinde, yönetime ilişkin iki öneri sunuyordu. Ancak her
iki öneride de, temel anayasal yapı, federal devlet teziydi. Bu öneride, Kıbrıslı
Türklere verilecek toprak yiizdesinde azaltmaya gidiliyordu. 1984 tarihli önerisinde
Perez de Cuellar, tarafların uzlaştığı ve çatıştığı noktaları ortaya koyuyordu.

Ancak 1986 tarihli Perez de Cuellar’ın taslak çerçeve anlaşma teklifi,
Birleşmiş Milletler’in sorunun çözümüne ilişkin felsefesini veya yaklaşımmı ortaya
koydu. Bu öneriye göre, Rumların politikalarına uygun olarak, iki bölgeli ve iki
toplumlu federal devlet kurulacaktı. Federal devlet, tek uluslararası kişiliğe sahip
olacaktı ve federatif devletler federal anayasaya uygun olarak egemen yetkiler
kullanabilecekti. Türklerin isteğine uygun olarak, Cumhurbaşkanı ve Yardımcısı
olacaktı ve her ikisinin de veto hakkı bulunacaktı. Yürütme de oran, 70’e 30
olacaktı. Ancak yabancı askeri birlikler adadan ayrılacaktı (Necatigil, 1993;
Nedjatigil, 1982).

1989 tarihli Özet Fikirler Dizisi, 1986 tarihli Taslak Çerçeve Anlaşma
Teklifi’ni daha da geliştiriyordu. Federal devlet tezi savunuluyordu ve iki bölgelilik
kavramı, Rumlarm istediği şekilde tanımlanıyordu. Diğer bir ifadeyle iki bölgelilik
demek, her iki federatif devlet, bir toplum tarafından yönetilecekti ve bu topluluk
kendi idari bölgesinde çoğunluğa sahip olacaktı. Bu tanım da, Türklerin tanımına
uymuyordu. Çünkü bu tanım, Rumların, Türk idari biriminde yaşamalarına ve
federatif devletin yönetimine katılmalarına olanak sağlıyordu. Türklerin istediği
gibi, federal devlet, sınırlı yetkilerle donatılacaktı. Federal devletin kuramlarına, her
iki toplumun, etkin bir şekilde katılımını öngörülüyordu. Ancak bu madde de,
Türklerin iki kesimlilik anlayışına uymuyordu. Çünkü burada kastedilen düşünce,
iki toplumun federal kuramlara eşit sayıda katılımı değil, belli oranlarda (bu
genellikle 70’e 30) etkin katılımıydı.

Yine de Türklere bazı güvenceler veriliyordu. Örneğin, bütün kanun
tasarılarının, alt ve üst meclis tarafından onaylanması isteniyordu. Bu da, Türklerin
belli oranda oy vermesi, değişiklik veya tasarıların kabulü için gerekli hale
geliyordu. Cumhurbaşkanı ve Yardımcısı’nm, veto yetkileri bulunacaktı.

Ancak, Rumların isteğine uygun olarak, serbest dolaşım, yerleşme ve mülk
edinme hakları, federal anayasanın güvencesi altma almıyordu ve herhangi bir
kısıtlama getirilmiyordu. Askeri alanda da, Rumlar tatmin ediliyordu. Kıbrıslı
Türkler ve Rumlardan oluşan bir federaİ ordunun kurulması öngörülüyordu ve
Yunan ve Türkiyeli askeri birlikler, adadan tamamiyle ayrıldıktan sonra, ada,
tümüyle askerden arındırılacaktı. 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmaları, yeniden
düzenlenecekti. Toprak düzenlemesi ise, Rumların isteğine uygun olarak, Rum
göçmenlerin ve Kıbrıs Türk idaresinde yaşayacak Rumlarm sayısına doğrudan
endeksleniyordu. Mal - mülk mübadelesinde, Türklerin talep ettiği, global tazminat
sistemi benimseniyordu.

1992 tarihli Gali Fikirler Dizisi, 1989 tarihli Özet Fikirler Dizisi’nin
temelinden hareket ederek, öneriyi biraz daha genişletiyordu. Ancak Fikirler
Dizisi’nin kapsamlı hedefler kısmında, siyasi eşitlik kavramı tanımlanıyordu ki, bu
tanımda Rumları tatmin ediyordu. Tanıma göre, siyasi eşitlik, federal hükümetin
kuramlarında ve organlarında eşit sayıda katılım anlamına gelmiyordu. Daha çok,
federal anayasada değişiklik yapmada, her iki toplumun onayının alınması; federal
hükümetin organlarının kararlarında, iki toplumun etkili katılımının sağlanılması;
federal hükümetin, toplumlardan birisinin aleyhine karar almaması; ve her iki
federatif devletin eşit ve benzer güçler ve görevler ile donatılması anlamına
geliyordu.

Federal devlet tezini savunan Fikirler Dizisi’nde, Türk ve Yunan askerlerinin
adadaki varlığının devam ettirilmesi teklif ediliyordu. Diğer teklifler ise, 1989 tarihli
Özet Fikirler Dizisi ile aynıydı (Gobbi (a),; Gobbi (b); Dodd (b), 1998).

Kofi Annan Plânı’mn Öngördükleri

2002 tarihinde taraflara sunulan Kofi Annan Planı ise, 1992 tarihli Gali
Fikirler Dizisi’nin temel anlayışına uygun olarak kaleme alınmıştır ve genellikle
Rumların tekliflerine yakın teklifler içermektedir. Teklifte, federatif / oluşturucu
devletlerden oluşan Kıbrıs Birleşik Federal Devleti’nin kurulması teklif
edilmektedir. Egemenlik yetkisine, sadece federal devlet sahip olacaktır. Ancak
diğerlerinden farklı olarak, en üstün hukuk, her ne kadar federal anayasa görünse de,
Kıbrıs Birleşik Federal Devleti, Avrupa Birliği üyesi olacağından, Avrupa Birliği
müktesebatı olacaktır.

Daha önceki tekliflerinde olduğu gibi, Kıbrıslı Türklerin taleplerinin aksine,
federal devlet ile oluşturucu devletler arasında görev dağılımı yapılmaktadır. Yani
egemen olmayan ve self-determinasyon hakkı bulunmayan oluşturucu devletler,
kendilerine ait yetkileri, karşılıklı anlaşmalar yoluyla, federal hükümete
devretmeyecek, tersine federal anayasa, bu görev dağılımını, kendisi yapacaktır.
Yine Türklerin taleplerinin aksine, oluşturucu devletler, siyasi alanda, diğer devletler
ile anlaşma imzalamaya yetkili değildir.

Rumların teklif ettiği gibi, federal parlamento, iki meclisten oluşacaktı ve üst
parlamento da temsiliyet oranı 50’e 50 olacaktı. Federal yürütme de, 1960 Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin aksine, etnik ayrılık getirilmiyor, iki oluşturucu devletin ortak
görev alması öngörülüyordu. Ancak burada da nüfus oranı gözetilmektedir.
Cumhurbaşkanı ve Yardımcılığı makamları kaldırılmakta ve dolayısıyla veto hakkı
da ortadan kalkmış olmaktadır.

Ada, Rumların tekliflerine uygun olarak, askersizleştirilecekti ve Türkiye -
Yunanistan askeri birlikleri, Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olana kadar adada
konuşlandırılmaya devam edecektir. Temel hak ve özgürlükler konusunda, yeni
devletin bu konuya ilişkin uluslararası normlara uyması istenirken, belli bir süre
kısıtlama getirilmesine olanak sağlanılmaktadır.

Tek vatandaşlık esası benimsenmektedir. Mal - mülk mübadelesi ve toprak
düzenlemelerinde, Türklerin teklifleri gözardı edilmektedir. Mal-mülk
mübadelesinde, tazminat, satış, kiralama ve geri verme yöntemleri geçerli olacaktır.
Toprak düzenlemelerine ilişkin olarak ortaya konulan haritalarda, su kaynaklan,
güvenlik, ekonomik verimlilik gibi ilkeler dikkate alınmadan hazırlanmış
görülmektedir. Son olarak 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmaları, yeniden
düzenlenecektir.1

Sonuç

Sonuç olarak, tarafların, Annan Plânı çerçevesinde, soruna kalıcı çözüm
bulmaları mümkün görünmemektedir. Öncelikle tarafların soruna yaklaşımları,
birbirlerinden oldukça farklıdır. Farklı yaklaşım sergileyen tarafların, vardıkları
neticelerde, talepleri de ve öncelikleri de birbirlerinden oldukça farklı olacaktır. Bu
nedenle görüşmeler sırasında ortak bir noktaya ulaşmaları oldukça düşük ihtimaldir.
Zaten yıllardır gerçekleştirilen görüşmelerde, tarafların birbirlerine yaklaştıklarını
düşünmek değildir.

Soruna çözüm bulma konusunda tarafların önünde şu seçenekler
bulunmaktadır:

1.    KKTC tarafı, soruna yaklaşımını radikal bir şekilde değiştirecektir.

2.    Kıbrıs Rum Yönetimi, yaklaşımı radikal bir şekilde değiştirecektir.

3.    Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşmiş Milletler,
taraflara eşit mesafede durarak, karşılıklı tavizlerde bulunmaları konusunda yoğun
baskı yapacaktır.

KKTC Yönetimi’nin Batılı devletler tarafından uzlaşmaz taraf olarak
görülmesi de oldukça normal gözükmektedir. Çünkü Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterleri’nin sorunun çözümüne ilişkin yaklaşımları, büyük bir oranda, Rumların
yaklaşımlarına benzemektedir. Annan Plânı’ndan edinilen izlenimde şudur: Avrupa
Birliği tam üyeliğinden ötürü, birbirleriyle bağımlı hale getirilen taraflar, zaman
içerisinde, tarihte yaşadıklarını unuturlar ve birbirleriyle yakınlaşırlar.

Kaynaklar

ATAKOL, Kenan, (2003). Turkish and Greek Cypriots: Is Their Separation Permanent,

Ankara: METU Press, Mart 2003.

BAHADIR, Mehmet, (1985). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Doğuşu, Lefkoşa: Fatih
Yayınevi, 1985.

DENKTASH, R. R., (1988). The Cyprus Triangle, Londra: K. Rustem & Brother, 1988.
DODD, Clement H. (a).
The Cyprus Issue: A Current Perspective, ikinci baskı, İngiltere:
The Eothen Press.

DODD, Clement H. (b), (1998). The Cyprus Imbroglio, İngiltere: The Eothen Press, 1998.
ERTEKÜN, M. Necati Münir ve Zaim M. Necatigil, (1990).
The Right of the Turkish
Cypriot People to Self- Determination,
Lefkoşa, 1990.

ERTEKÜN, N. M., (1984). The Cyprus Dispute and the Birth of the Turkish Republic of
Northern Cyprus,
Büyük Britanya: K. Rustem and Brother, 1984.

ERTEKÜN, Necati Münir (der.), (1997). The Status of the Two Peoples in Cyprus: Legal
Opinions,
2. baskı, Lefkoşa: KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, 1997.
GAZİOĞLU, Ahmet C., (1997).
Two Equal and Sovereign Peoples: A documented
background to the Cyprus Problem and the concept of partnership,
Lefkoşa:
CYREP, 1997.

GOBBI, Hugo J. (b), Rethinking Cyprus, Tel Aviv: Ha’Dfui Hejadash.

GOBBİ, Hugo J. (a). Contemporary Cyprus, Tel Aviv: Aurora.

HEINZE, Christian, (1986). Cyprus Conflict 1964 - 1985, Londra: K. Rustem and Brother,
1986.

İSMAİL, Sabahattin. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu - Çöküşü ve KKTC’nin Kuruluşu
(1960 - 1983),
Lefkoşa: Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, 7.

KHAN, Arshi, (1999). “Need for a viable solution in Eastern Mediterranean: A Case study of
divided Cyprus”, in (eds.) Ismail Bozkurt, Hüseyin Ateşin ve M. Kansu,
Second
International Congress for Cyprus Studies, Vol la: Papers presented in English,
Cyprus Issue - History,
Gazimağusa: Eastern Mediterranean University Centre for
Cyprus Studies Publications, 1999.

MENDELSON, Maurice H., (2001). Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne Girişi Neden Hukuka
Aykırı Olacaktır: Hukuki Mütalaa,
(Londra), Ekim 2001.

MORAN, Michael, (1998). Sovereignty Divided: Essays on the International Dimensions
of the Cyprus Problem,
Lefkoşa: CYREP, 1998.

NECATİGİL, Zaim M., (1993). The Cyprus Question and the Turkish Position in
International Law,
ikinci baskı, New York: Oxford University Press, 1993.

NEDJATİGİL, Zaim M., (1982). The Cyprus Conflict: A Lawyer’s View, ikinci baskı,
Lefkoşa: A - Z Publications, 1982.

ÖZERSAY, Kudret, (2002). Kıbrıs Sorunu: Hukuksal Bir İnceleme, Ankara: Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2002.

POLYVIOU, Polyvios G., (1980). Cyprus: Conflict and Negotiation 1960 - 1980, İngiltere:
Duckworth, 1980.

STAVRÎNİDES, Zenon, (1999). The Cyprus Conflict: national identity and statehood,
Lefkosa: Cyprus Research and Publishing Centre, 1999.

STEPHEN, Michael, (2000). The Cyprus Question, Londra, Ocak 2000.

TAMKOÇ, Metin, (1988). The Turkish Cypriot State: The Embodiment of the Right of
Self - determination,
Lefkoşa: K. Rustem & Brother, 1988.

1

Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin sunduğu Plân’dan derlenmiştir.