ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

EDEBİYATIMIZDA LİDER TİPİ VE HOCA NEŞET ÖRNEĞİ

Leader Type In Our Literatüre and Hodja Neşet Sample

Mehmet ULUCAN

Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Elazığ.

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 17, Sayı: 1 Sayfa: 131-144, ELAZIĞ-2007

ÖZET

Hoca Neşet olarak ünlenen Süleyman Neşet, yaşadığı dönemde edebiyatımızı özellikle de
şiirimizi etkileyen/yönlendiren biri olmuştur. Döneminde pek çok alanda etkili biri olan Hoca
Neşet, liderlik özelliğiyle kendisini kabul ettirmiş ve oluşturduğu mahfilin izleyenlerini etkileyip
yönlendirmiştir. Ancak onun liderliği üzerinde pek durulmamıştır. Sadece iyi bir hoca olduğu
vurgulanmıştır.

Bu çalışmada; Hoca Neşet’in liderlik özelliğiyle çevresindekileri nasıl
etkilediği/yönlendirdiği ve en önemli yanının liderliği olduğu üzerinde durulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Divan şiiri, lider tipi, Hoca Neşet.

ABSTRACT

Süleyman Neşet becoming famous as Hodja Neşet has been one of the personalities
affecting our literature, particularly poetry in his own time. Hodja Neşet becoming effective in
many fields of his time has made himself accepted with his leadership talent and affected the
followers of his own way resort(mahfil). Yet, his leadership has not been dealt with sufficialtly.
Only, his being a good hodja has been emphasized.

In this study, ıt has been emphasized how Hodja Neşet has directed the ones around himself
with his leadership talent and his most important aspect is his leadership.

Key Words: Divan poetry, leader type, Hodja Neşet.

Giriş

Klasik edebiyatımızda doktrini ve poetikası kesin çizgilerle belirlenmiş bir akım,
ekol ve gruptan söz etmek zordur. Çoğunlukla eser ve şahıslar özel olarak ele alınır ve
öylece değerlendirilirler. Bununla beraber Klasik edebiyatımızın özünde bir bütünlük ve
bu bütünlüğün de bir sürekliliği vardır. Yaklaşık altı yüzyıllık bu süreçte; tek dil, ırk,
ülke/devlet ve kültürün sınırlarını zorlayan bir sanat gerçeğiyle karşılaşılır. Sanatçılar,
tikelden tümele, ulusaldan evrensele ulaşmayı hedeflemişlerdir. Ancak ortak bir İslam
kültür ve medeniyeti çerçevesi sürekli gözetilmiştir.

Binlerce temsilci, on binlerce eser ve yüzyıllarca süren dinî, tarihî, içtimaî ve
estetik kaygıları taşıyan bu sürecin elbette tek müessirleri sanatçılar değildir. Bu süreçte
sanatçı kimlikleriyle birlikte toplumun her kesiminden önemli kişiler rol oynamışlardır.

Özellikle İstanbul, fethedildikten sonra payitahtın buraya taşınmasıyla birlikte bir
ilim ve kültür merkezi olmuştur. Yaklaşık bir yüzyıl kadar sonra da İstanbul’un yanında
birçok Anadolu ve Rumeli şehri de aynı yolda önemli mesafeler almıştır. Bu şehirlerde;
başta İstanbul’da padişah olmak üzere, şehzadeler ve diğer önemli devlet adamları,
bulundukları yerlerin edebî ve kültürel bakımdan çekim merkezi haline gelmesini
sağlamışlardır.1 Bu durum, her zaman aynı oranda olmasa bile bir gelenek olarak Klasik
edebiyatımız boyunca devam etmiştir. Osmanlı’dan önceki Türk ve Doğulu devletlere
kadar giden bu gelenekte, söz konusu şahısların çoğu sanattan anlayanlar olmakla beraber
sanatla yakından ilgisi olmayanlar da olmuştur(Yıldırım:2000,219).

Osmanlı devleti de diğer Doğu devletleri gibi yenilikleri ve gelişmeleri
başkente/saraya davet ettiği veya herhangi bir sebeple gelmiş sanatçı, bilim adamı ve
askerî dehalarla takip etmeyi, dolayısıyla sürekli olarak en önde olmayı sürdürmeye
çalışmıştır. Osmanlı devletinde padişah ve sarayının sanatın gelişmesinde çok önemli
payı olmakla birlikte özellikle Divan edebiyatının gelişmesinde ve uzun süre devam
etmesinde; tek etken sayılması mümkün değildir.
“Hükümdar sarayı ve ekâbir sarayları
toplumda şeref ve itibarın, servet ve becerinin tek kaynağı ve sığınağı idi”
(İnalcık:2003,10) gibi kesin bir yargı, Divan edebiyatı döneminin bütününü kapsamaz.

İstanbul’a gelinceye kadar bir mansıbı ve hamisi olmayan Zatî’nin bile Balıkesir’de
çizmecilik yaparken şiire heveslilere yaptığı yönlendirmeler ve onların bir araya
gelebilecekleri bir mekan sağlaması dahi önemli bir katkıdır. Dolayısıyla sanatın,
özellikle de şiirin tek kaynaktan beslenmesi ve varlığını sadece buna bağlı olarak devam
ettirmesi söz konusu olamaz.
“Yalnız sanatçılar için değil, genelde, Osmanlı patrimonyal
toplumunda terbiyet, kulluk, intisâb sosyal ilişkilerin temeli olmuş, hem patron hem kul
için gerekli bir sosyal bağ oluşturmuştur. Patron için şöhretini ve mevkiini yüceltmek, kul
için hayatta kalmak, ilerlemek için bu bağlılık
esastı”(İnalcık:2003,16). Bu tespit,
başlangıçta ve sonrasında da belli bir süre geçerli olmakla birlikte daha çok bir usta-çırak
ilişkisinden söz edilmesi belki daha doğrudur. Çünkü özellikle intisap edilenin
yüceltilmesi, saygı ve kadirşinaslığın bir ifadesi olarak süreklilik arz ederken; kul için
hayatta kalma, patron için de şöhret ve mevkisinin korunması gibi bir kesinlik süreklilik
arz etmez. Hele sarayın dışında ve uzağında olanlar için durum bütünüyle böyle değildir.

Şehzade Cem, vali olarak Konya’da bulunduğu süre zarfında sanatkarları etrafına
toplamış, önemli bir edebî mahfil oluşturmuştur. Ancak valilik yıllarından sonra başlayan
sürgün ve esaret yıllarında dahi yanında şair arkadaşlarından bazıları bulunmaya devam
etmiştir. Şehzade Cem’in ileride padişah olacağı beklentileriyle; O’nunla beraber yola
çıktıkları ve yanında bulunduklarını düşünmek mümkün olmakla birlikte bu ihtimalin
ortadan kalkmasından sonra da beraberliklerinin devam ettiği
bilinmektedir.(İsen:1997,165, Horata:2000,95). “Cem Şairleri”nin Divan edebiyatına
özellikle de Divan şiirine katkısı; daha da önemlisi Dünya edebiyatına katkısı apayrı bir
değerlendirme konusu olmuştur.2

Halil İnalcık’ın “büyüklerin patronajı dışında şairlerin kendi aralarında
buluşmaları da bir iletişim çevresi oluşturmakta idi. Dönemin şairleri fırsat düştükçe bir
mecliste bir araya gelirler, yazdıkları şiirleri
okurlardı”(İnalcık:2003,76), tespiti de zaten
bu işin tek boyutlu olmadığım göstermektedir. Ayrıca
“Sultanu’ş-Şuarâ seçilmek, ‘inan’
almak için şairin, ilkin şuara meclisine çağrılması, sultana bir kaside sunması takdir
edilip bağışa layık görülmesi gerekli idi. Öte yandan yüksek mevkilere çıkan şairler
(mesela Necatî) kendileri patron durumuna gelip birçok seçkin şairi yanlarında
bulundurmuşlardır”(İnalcık:2003,15-16). Görülüyor ki sanatın gelişmesi sadece
patronaja(saray ve çevresi) bağlı kalmamış, kendi içinde de bir dinamizm kazanmıştır.

Türk kültür tarihinde; 18. yüzyıla gelinceye dek bilim, sanat, siyaset ve şiirin
gelişmesinde katkısı olmuş pek çok kişi bulunmaktadır. Bu durum 18. yüzyılda da devam
etmiştir. Ancak bu yüzyılda siyasî ve askerî alanda zorluklar yaşan devlet, daha önce bazı
kişi ve çevrelere ettiği yardım ve desteğin bir benzerini bu kez kendisi almak durumunda
kalmıştır. Çünkü 18. yüzyılda yenilik ihtiyacı ve değişme zarureti kendisini daha belirgin
bir şekilde hissettirmiştir. Kendisi de şair olan III. Mustafa, yenilik
taraftarıydı(Öztuna:1986,445-447). Devletinin o dönemde yeniliği doğru algılayıp ve
uygulayacak nitelikte yetişmiş devlet adamı sıkıntısı “kaht-ı ricâl” çektiğini, devletinin
düştüğü ümitsiz durumu bir şiirinde dile getirmiştir.3 III. Mustafa gibi oğlu III. Selim de
yenilik taraftarı ve önemli bir reformcuydu. O, babasından daha cesur davranıp
devletindeki eksik ve yanlışlıkların tespiti için fermanlarla önemli devlet ve bilim
adamlarından (bazıları yabancıdır) rapor(layiha)lar istemiştir. Devlet yönetiminde
babasından daha tecrübeli olan III. Selim, hem ülkesini hem de Batı’yı daha iyi tanıyan,
şehzadeliğinden beri Batılılarla ilişkisi olan bir padişahtı. Hazırlıklı olarak tahta çıkan III.
Selim de şair ve önemli bir sanatçı kişiliğe sahipti. Onun şiirlerinde babasının şiirlerinin
tersine, devletiyle ilgili daha ümitli bir gelecek görülebilmektedir(Kaplan: 1987,25).4

Bu yüzyılda da “padişahların yanında, Damat İbrahim Paşa ve Koca Ragıb Paşa
gibi sadrazamların sanat ve kültür faaliyetlerine verdiği önem, sosyal ve siyasî hayattaki
olumsuzluklara karşılık edebiyat hayatının canlılığını korumasında etkili olmuştur. Fakat,
siyasî hayattaki istikrarsızlıklar etkisini göstermeye başlamış, devlet adamlarından
bekledikleri ilgiyi bulamamaktan şikayetler bu asırda daha da
artmıştır.”(Horata:2004,459).

Bunun üzerine duyarlık sahibi pek çok kişi çevrelerinde bir mahfil oluşturarak
ihtiyaç duyulan alanlarda yeni elemanların yetişmelerine ve ihtiyaç duyulan alanların
gelişmesine imkan sağlamışlardır. Türk toplumunda zor zaman ve şartlarda lider bekleme
ve beklenen liderin ortaya çıkmasıyla hemen onun çevresinde bir kümelenmenin olması
neredeyse bir gelenek halini almıştır. Bu durum siyasette olduğu gibi diğer alanlarda da
benzer şekilde gerçekleşmiştir.

Acil olarak, yetişmiş eleman ihtiyacı duyan Osmanlı devleti, bu ihtiyacını en üst
düzeydekilerin ağzından dile getirince, bu çağrının ilk olarak daha önce bahsettiğimiz
edebî çevre ve mahfillerde yankı bulduğunu söyleyebiliriz. Dikkatli ve duyarlı kimseler,
bu ihtiyaca binaen çevrelerinde oluşturdukları edebî/siyasî mahfillerde bu tür meseleleri
gündeme getirmiş ve çözüm üretmeye çalışmışlardır. Bu kişiler de bulundukları çevre ve
ortamın lideri durumundadırlar. Bu tür etkinlikleri sürdürenlerden biri de daha önceleri
devlet adamlığı vasfı ve devlet terbiyesi de olan şair Süleyman (Hoca)
Neşet’tir(Oğraş:1991,5; Nâci :1986,76-80; Kocatürk:1970,552-553).

Hoca Neşet’in önderliğinde bir araya gelen pek çok kişi, önemli bir eğitim-öğretim
ve pedagojik süreçten geçmiştir. Bu kişiler; Muvakkitzade Mehmed Pertev, Beylikçi
İzzet, Arif, Hanîf, Şeyh Gâlib, Burhan Efendi, Âmir, Hâtıf Efendi, Zahîr Efendi, Gayûr
Efendi, Mir Nâyâb, Arif Muhammed Efendi, Kethudazade Mehmed Efendi, Pertev
Mehmed Said Paşa, Ali Efendi ve İhsan(Genç: gibi sanatçı ve devlet adamlarıdır. Sık sık
bir araya gelen bu kişiler, sanat, edebiyat alanında kendilerini ispatlamakla birlikte
bazılarının devlette resmi görevi olması hasebiyle sosyal, iktisadî vb. alanlarla da
ilgilenmişlerdir.

Hoca Neşet’in öncülüğünde bir araya gelerek yaptıkları bütün toplantılarda hem
sanatçı kimlikleriyle hem diğer alanlardaki ilgi, maharet ve cesaretleriyle birbirlerini
değerlendirme ve tanıma imkanı bulmuşlardır:

Cem olup izz-i huzûr-ı hazrete subh u mesâ

Vakt-ı feyz ü himmet-i Üstâd-ı Neş’et beklerüz5

(MP.G. 229/9)

Biz neş’e-i Hudâyı bulan Neş’etîlerüz

Belki cihâna neş’e olan Neş’etîlerüz

Gird-âb-ı sâhil oldı bize nâ-hudâ rızâ

Fülk-i ümîdi ka’ra salan Neş’etîlerüz

...    (Bİ.G.75/1,2)

Hatta burada sergiledikleri tavır/davranışlar ışığında samimiyet ve liyakatleri
ölçüsünde devlette görev almışlardır. Bu konuda İlber Ortaylı,
“Böylelikle bürokratik
kadrolara Anadolu ve Rumeli’nin Türk unsuru
girmiştir.”(Ortaylı:1999,218-219) tespitini
yapmıştır.

Hoca Neşet’in Liderlik Örneği

Tarih boyunca insanların lider olma veya lidere bağlanma ihtiyacı duydukları ve bu
ihtiyacın bugün de devam ettiği bilinmektedir. İyi bir lider, bulunduğu yeri bir cazibe
merkezi haline getirir. Eğer lider, bulunduğu yeri bir cazibe merkezi haline getiremiyorsa
‘kültürel liderlik davranışları’m gösterememektedir. Hoca Neşet olarak ünlenen
Süleyman Neşet, 18. yüzyıl sanatkarları arasında yer almakla birlikte daha çok
çevresindekileri her alanda yetiştirmek, geliştirmek ve yönlendirmekle bilinmektedir. O,
çevresinde çok sayıda sanat, bilim ve siyaset adamını toplayabilmiş, birisidir. Döneminin
en tanınmış simalarından biri; dolayısıyla kültürel lideri olmayı başarmıştır. Özellikle
şiirle ilgilenenlere mahlasnameler yazarak onları doğru yönlendirip ilerlemelerini
sağlamıştır. Divanında yirmi civarında mahlasname vardır(Genç:1996,52-121). Bunların
bazıları Farsça olduğu halde çoğu Türkçedir.

Edebî açıdan “Son klasik dönem” olarak adlandırılan 18. yüzyılda; duyarlık
merkezlerinden biri de şüphesiz Hoca Neşet’in liderliğini yaptığı gruptur. Edebî alanda
herhangi bir yenilik yapıp yapmadıkları konusunda Osman Horata, dönemin genel
özellikleri doğrultusunda şunları söyler:
“Bu dönemde, mimarî, resim ve edebiyat gibi
sanat dallarında Klasik estetikteki çözülmenin izlerine rastlanmakla birlikte, bunlar temel
yapıyı değiştirmekten uzak motifler seviyesinde kalmış; bu değişimin yeni bir sanat
anlayışını doğurması 19. asrın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. Dönemin edebiyatı,
mahallî/folklorik üslubun ön plana çıkmasının dışında önceki asrın bir devamı olarak
gelişimini devam ettirmiştir”
(Horata:2004,443). Devrin genel gidişatı doğrultusunda bu
mahfilin elemanlarının da yenilik düşüncesinde olduklarını; ancak düşündüklerini hemen
gerçekleştirebilecek imkanı bulamadıklarını belirtmiştir.

“Osmanlı Imparatorluğu’nun çökmeye yüz tuttuğu bunalımlı dönemin insanı olan
Nâbî’nin evine kapanarak pencere arkasından seyrettiği sarsıntılar, daha sonra Türk
toplumunu dışa bakmaya zorlamıştır. Tanzimat’la Batı uygarlığının etkisine giren Türk
edebiyatı önce Namık Kemal daha sonra da Tevfik Fikret’le ilk kez topluma dönük,

toplumsal sorumluluk bilincine sahip modern insan tipinin yapısına temel harcını koy”
[muştur] (Mengi:2000,220).

Mine Mengi, haklı olarak Türk edebiyatında; modern insan tipinin ilk örneklerini
Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in getirdiğini söylemektedir. Ancak daha önce Nâbî’nin
ortaya koyduğu Orta İnsan Tipi’nin yanı sıra bu tipin ve öncekilerin hepsinden farklı ya
da hepsinin özelliklerini az çok taşıyan ve doğal bir tip olan Lider Tipinin ortaya çıktığı
da görülmektedir.
“Değişen toplumsal ve siyasal şartlar insana bakışı da değiştirir ve
gündeme eski/yeni insan anlayışı, tartışması
gelir”(Tekin:2001,73):

Sıdk-ı nefesin sırr-ı füyûzat-ı İlâhî
Vallâh bu ne lâf u ne güzâf u ne yalandır

(ŞG.K.28/30)

Çok sayıdaki sanatçı, bilim ve devlet adamını bir araya getirme başarısını gösteren
Hoca Neşet, lider kişilik özelliğiyle karşımıza çıkmaktadır. O, şiirimizde işlenen tiplerden
birisi değil, şiirimizde yönlendirici bir lider tip olarak yer almıştır.

Hoca Neşet’in etrafında bir araya gelenlerin sayısı oldukça fazla olmasına rağmen
bu kişilerin ne liderleri ne de birbirleriyle ilgili kıskanma, çekememe vb. gibi hasımca
davranışlar içinde olmuşlardır.
“Patrimonyal devlette her türlü nimet ve mertebe, yalnız
ve yalnız hükümdardan kaynaklandığı için, buna erişmek isteyen namzetler arasında
kıyasıya bir rekabet, hased, entrika ve yaltakçılık egemendi ve toplumun ahlakını yahut
ahlaksızlığını
oluştururdu.”(İnalcık:2003,16) tespiti, uzunca bir süre büyük ölçüde etkili
olurken Hoca Neşet’in izleyenleri arasında benzer bir durum söz konusu olmamıştır.

“...Hoca Neşet, iyi bir şair veya edip olamamakla beraber iyi bir üstat olabilmiştir.
Bu da büyük bir şereftir. Kalem erbabını çoğaltmağa çalıştığı için, Osmanlıların daima
kendisinin minnettarı olması lâzım gelir. Açıkgözlük sayılacak hususlardandır ki
talebeleri arasında kendisinin edebî iktidarını hakkıyla takdir edenler, yani edebiyatça
öyle fevkalade bir zat olmadığını bilenler bulunduğu halde kendini beğenmişlik tesiriyle
aleyhinde söz söyleyen olmazdı. Bilakis, daima tam bir saygı ile övgüde bulunurlardı.
Burasının dikkat çekici olması tabiidir. Çünkü mühim bir ahlak dersidir”(Nâcî:1986,78):
Tanzîrde olduysa kusûrum n’ola Pertev
Ben kandayam ol kanda vü Neş’et kim u ben kim

(MP. G. 353/5)

Hoca Neşet, örnek ahlakıyla izleyenlerce taktir edilmiştir. Çünkü sürekli
etrafındakilere gösterdiği güler yüz, iltifat ve lütuflarıyla onların gönlünü kazanmayı
bilmiştir:

Olmağın merkûz tab-ı pâki ahlâk-ı nebî
Cümleye eltâfı mebzûl idi her vakt u her ân

(MP.T.34/2)

Aynı maksatla bir araya gelen bu insanların sayısı zamanla o kadar artmıştır ki
Gibb, eserinde:
“Profesör Naci’nin gülerek söylediğine göre öğrencilerinin sayısı o
kadar artar ki pek çok medresenin gıpta ettiği bir yer haline gelir”
(Gibb:1999, 412)
diyerek; burasının döneminin bir çekim merkezi olduğunu belirtmektedir. Bir araya gelen
bu kadar insana özlerinde bulunan cevheri ortaya çıkarmalarında önder ve güvenilir
birinin olması zorunludur. Bu kişinin ise aynı zamanda vizyon(öngörü) sahibi olması ve
bu vizyon(öngörü)unu izleyenleriyle paylaşması gerekir.
“Bir vizyonun örgütsel yaşamda
kuramsallaşması, emirlerle ya da baskıyla gerçekleşmez. Vizyon daha çok bir ikna
sözleşmesidir; işgörenler ve örgüt tarafından doğru algılanan ve zamanlaması doğru
olan, işgörenlerde coşku ve bağlılık oluşturan bir
sözleşmedir”(Çelik:2003;178).

Hoca Neşet, çevresindekilere Mevlana’rnn Mesnevisi’ni okuyup şerh etmektedir.
Bunu yapabilmek için iyi derecede Farsça ve Arapçanın yanında dinî, tarihî, edebî ve
tasavvufî bilgiler de gerekmektedir. Bu alanda büyük ölçüdeki bilgi ve birikimini ortaya
koyan Neşet, bulunduğu ortamın lideri olduğunu özel bilgisiyle pekiştirmiştir. Liderin
güç kaynaklarından biri olan uzmanlık gücü;
“liderin sahip olduğu özel bilgi, uzmanlık,
beceri ve tecrübeden doğar. Bu güç, grubun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak
liderin sahip olduğu özel yetenek ve bilgilerdir”
(Özkan:2005,9):

Mesnevî-hân-ı zamân hâce-i ilm ü irfân
Yani kim Hazret-i Neş’et o peyâm-ber-âyîn

(MP.Teb. 4/7)

Hoca Neşet, Mevlana sevgisi ve Mesnevi bilgisiyle “İstanbul’un Aksaray semtinde
bulunan Molla Gurânî mahallesindeki ikamethanesi sadece şehrin edebiyat erbabının
uğrak yeri olmakla kalmaz aynı zamanda Iranlı ve Frenk ziyaretçilerle de dolup
taşar”(Gibb:1999, 412):

Cenâb-ı Neş’etün dergâhı Pertev hüsn-i hulkundan
Zihâm-ı fart-ı züvvâr ile beytu’llâhdan kalmaz

(MP.G.201/8)

Nice yüz sürmeyim bâb-ı cenâb-ı Neş’ete her dem
Bu nâm-ı İzzeti ol dergeh-i vâlâda buldum ben

(Bİ. G. 139/13)

İstanbul’da kazandığı şöhretini sadece İran ve Frenk’ten gelenler değil, aynı
zamanda Türk Dünyası’ndan gelenler de bilmektedirler. Hoca Neşet’in evine sadece

İstanbul’dan değil, devletin her yerinden gelenler olmakla birlikte Özbekistan, İran ve
Turan’dan gelenler de bulunmaktadır(Genç:1996,52). Hatta Hindistan, kutsal topraklar ve
diğer İslam ülkelerinden de gelenlerin olması, sahip olduğu şöhretin yaygınlığını açıkça
göstermektedir:

Hep halka-be-gûş-ı güher-i nutkudur âlem

Hey bu aceb debdebe vü şöhret ü şândır

(ŞG.K.28/22)

Hind ü Sind ü Mekke vü Bathâ Necârâdan gelen

Zâirâna dergeh-i pâkî idi dâru’l-emân

(MP.T.34/6)

Bu kadar yaygın bir şöhrete sahip olan Neşet, hiç şüphesiz bunu liderliğine
borçludur. Çünkü ortada ancak bir liderin özellikleriyle izah edilebilecek bir durum söz
konusudur.
“İki veya daha fazla kişinin amaçlarını gerçekleştirmek için, birbiriyle
etkileşimde bulunarak, güçlerini, zamanlarını, maddî kaynaklarını ve çabalarını uyumlu
bir şekilde bir araya getirerek oluşturdukları grupsal bir toplulukta lider, liderlik ve
izleyicilik olgusundan söz edilmesinin zorunluluk olduğu belirtilebilir”
(Özkan: 2005,3).
Çünkü kaynaklar; lideri: “Önder, şef; Bir partinin veya bir kuruluşun en üst düzeyde
yönetimiyle görevli kimse ve bir yarışmada başta bulunan takım ya da yarışmacı” olarak
tanıtmaktadır.

Hoca Neşet, bu etkinlikleri sürdürürken; imkanları olmakla birlikte devlette görevli
ne üst düzey bir bürokrat ne de devlet görevini sürdüren maaşlı bir memurdur.
Dolayısıyla edebiyatımızda çok sık işlenen bürokrat ve memur tiplerinden birisi değildir.
O’nu edebiyatımızda özellikle de şiirimizde işlenmiş klasik tiplerden biri gibi görmek
mümkün değildir. O, edebiyatımıza yön verenlerden birisi olması dolayısıyla, şiirlerde
yer almış lider tipi örneği olarak değerlendirilebilir ancak. Unutulmamalıdır ki
edebiyatımıza yön vermiş, gelişmesine katkıda bulunmuş olanlar, manzum ve mensur
türlerde işlenmiş, yer bulmuşlardır.

Osmanlı devletinin gerilemeye başlamasından sonra çeşitli devlet kurum ve
kuruluşlarında görev alanların hepsi olmamakla birlikte, çoğunun edebî türlerde olumsuz
tipler olarak işlendiği görülmektedir. Bu gerçek, Osmanlının gerilemeye başlaması ve
çöküşüne kadarki süreçte rolü olan bürokrat ve memurlardır. Bürokrat, kavramından kast
edilen; sadrazam, başbakan, nazır, şeyhülislam, ayan azası, mebus, general, vali, belediye
başkanı, müsteşar gibi yönetimin üst basamaklarında görev alan ve yöneticilik vasfı ön
planda olan kimselerdir.

Bu olumsuz tiplerin işlendiği edebî türler, daha çok düz yazıyla ortaya
konulanlardır. Roman, hikaye ve tiyatro, bu olumsuz tiplerin özelliklerini vermeye en
müsait türlerdir. Söz konusu olumsuzluklar:
“korkaklık, dalkavukluk, beceriksizlik,
kıskançlık, sorumsuzluk, kırtasiyecilik, cahillik, idare-i maslahatçılık, palavracılık,
rüşvetçilik, kendini beğenmişlik, halka tepeden bakma, sorumluluk yüklenmekten kaçınma
vs”(Çetişli:2006,14)’dir. Sayılanların hiçbirisi lider tip özelliklerini taşıyan Neşet’te
bulunmamaktadır. Onun Osmanlı-Rus savaşına seve seve katılması korkak olmadığını;
Devlet büyüklerine kasideler yazmayıp aynı zamanda bunu izleyenlerine de tavsiye
etmesi dalkavukluk etmediğini, nereden geldiğine, hangi dine mensup olduğuna
bakmaksızın ve kim olduğunu önemsemeden ihtiyacı olan herkesin yardımına koşması,
beceriksiz, sorumsuz ve kıskanç olmadığını; Bunları yaparken de devlette görev almadığı
için kırtasiyecilik, idare-i maslahatçılık, sorumluluk yüklenmekten kaçınma ve körü
körüne kendini beğenmiş birisi olmadığını, rahatlıkla söyleyebiliriz. Bilgisi ise kendisine
gelenlerin nitelikleriyle anlaşılmaktadır:

Hazret-i Neş’etün Allâh içündür bilürüm
Âciz ü bî-kes ü bî-çâreye dem-sâzlığı

(MP.G. 543/7)

Hazret-i Hak ber-devâm itsün Cenâb-ı Neş’eti
Âcizân u bî-kesân hakkında hayr-endîşdür

(MP.G.89/7)

Şiir, her dönem geniş kitlelere ulaşabilmiş, aynı zamanda bu kitlelerden gelen her
türlü tepkiyle zenginleşmiş ve zenginliğini günümüze kadar sürdürebilmiş bundan böyle
de sürdüreceğine şüphe olmayan bir sanat dalı olmayı başarmıştır. Çoğu şair, şiirinde
işlediği konuya uygun olarak bir kahraman/tip yaratarak o kahramanın yapabileceklerini
hayal edip söyleyebileceği her şeyi böylece söylemeye çalışır. Oysa bir liderin işlendiği
şiirde kahraman/tip kesinlikle gerçek hayatta bir karşılığı bulunan ve hemen hemen
herkes tarafından tanınan birisi olur. Dolayısıyla şair/yazar o kahraman/tipin özelliklerine
uygun davranır. Yani etken olmaktan çok edilgen olur. Tarih boyunca edebiyatta yer
almış bütün etken kişiler hep bilinen tanınan döneminin lideri olan kişiler olmuştur.

Hoca Neşet, liderin etki ya da güç kaynaklarından biri olan yasa ve güç sahibi
değildir. Çünkü grubunun başına atamayla veya resmi niteliği olan bir kurumun başına
getirilmemiştir. Ancak Hoca Neşet, liderin etki ya da güç kaynaklarından biri olan ödül
gücüne sahiptir. Bu ödül, devlet veya başka bir kurum ve kuruluş tarafından değil, bizzat
kendisi tarafından verildiği için maddi ve sürekli getiri biçiminde olmayan bir ödüldür ki
buna sahip olmak isteyenler için çok daha anlamlı olarak değerlendirilmiştir.
“Yasal,
zorlayıcı ve ödül gücü; örgütsel gücü oluştururken uzmanlık ve karizma gücü kişisel gücü

oluşturmaktadır” (Özkan:2005,9).

Hoca Neşet, Farsça beyitler yazıp izleyenlerini bu beyitlerdeki gizli anlamı
bulmalarını, bulacak olanlara bizzat giydiği kürkü hediye edeceğini söz vererek, onları
güdülemeyle yönlendirmiştir. Ancak vaat ettiği hediyenin maddi olmaktan çok manevi
bir kazanç olacağı gayet açıktır. Buna rağmen bu davranışları son derece ilgi topladığı
bilinmektedir.

“...yegâne-i devrân ve üstâd-ı suhanverân-ı cihân ve bâbâ-yı ebnâ-yı şi’r-gûyân-ı
zamân ve hâce-i erbâb-ı dâniş ü irfân veliyyü’n-nimet Üstâd-ı bülend-himmetüm El-hâc
Neş ’et Süleymân Efendi Efendimiz Hazretlerinün nutk-ı kerâmet eserleri olan beyt:

“Acibest Hüsrev ü Şîrîn hüner

Bîn ki gül-gûneş benefşic gûn şöd”

Beyt-i şerîflerüne...kasdiyle işbu beytümde murâd itdigüm manâyı her kim şerh u
hall ider ise dûşıma pûşîde olan kürkümi ilbâs
iderüm...”(MP.Şerh-i Yek-Beyt-i
Süleyman Neşet).

Liderin güç kaynaklarından biri olan uzmanlık gücü “liderin sahip olduğu özel
bilgi, uzmanlık, beceri ve tecrübeden doğar. Bu güç, grubun ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelik olarak liderin sahip olduğu özel yetenek ve bilgilerdir”
(Özkan:2005,9). Hoca
Neşet, bulunduğu ortamdakileri gerek özel alan bilgisiyle ve gerekse dönemin sosyal,
siyasî, ekonomik ve askerî olaylarına yaklaşımı ve getirdiği yorumlarıyla da etkilemiştir.
Benzeşim ya da karizmatik güç
“liderin izleyenler üzerinde sahip olduğu güçlü etkiye
dayanır. Bu güç kaynağı doğrudan liderin kişiliğiyle ilgilidir”
(Özkan:2005, 9). Hoca
Neşet, izleyenlerini tabiata ve bütünüyle eşyaya bakışlarını etkilemiştir. Bu yönüyle onda
süperliderlik özelliğini de tespit ve teslim etmek gerekir.

Dârı feyz-â-feyz idi tullâba devlet-hânesi

Buldı istidâdı rütbe her biri bir kadr u şân

(MP.T.34/7)

“Süperlider, güce ve keskin bir akla sahiptir ve izleyicilerin yeteneklerini
geliştirmeleri için uygun ortam hazırlar. Bu liderlik bakış açısının odak noktasını,
izleyenlerin kendi kendilerinin lideri olması oluşturur. Güç, lider ve izleyiciler tarafından
eşit olarak paylaşılır. Liderin görevi, iş görenlerin işteki yeteneklerini geliştirmelerine
yardım etmek ve özellikle örgütte çalışan herkesi kendi kendine liderlik yapabilecek bir
olgunluk düzeyine çıkarmaktır. Lider ve izleyiciler, akıl ve eğilimleri birlikte kullanmaya
çalışmaktadır. Böylece süperliderlik ve eğilimleri birlikte kullanmaya çalışmaktadır.
Böylece süperliderlik davranışıyla izleyiciler örgütle özdeşleşmekte ve işine sahip
çıkmaktadır(Çelik: 2003,80):

Seyr idemezdim âlem-i irfânı İzzetâ
Ger tûtîyâ-yı hâk-i der-i Neş’et olmasa

(Bİ. G. 161/8)

Pek çok alanda olduğu gibi liderlikte de çok boyutluluk söz konusudur. Lider,
izleyenlerine yeni ufuklar açıp onların gelecekle ilgili vizyon(öngörü)da bulunmalarını
sağlar.
“Vizyon, karar verme sürecine katılma, iletişim kurma, yenileşme ve eylem için
model oluşturmada yöneticinin
kalbidir”(Çelik,2003:173). “Çünkü vizyon, liderlik
davranışının oluşumuna etkide bulunan temel öğeler setiyle yakından ilişkilidir. Liderlik
davranışının kaynağı açısından vizyon temel bir
dinamiktir”(Çelik:2003,175). Hoca
Neşet, her izleyenine böylesi bir öngörü kazandırmada büyük ölçüde etkili olmuş,
izleyenleri de başarı elde etmiştir:

Kimi şâir kimi münşî kimi sâhib-hâl olup
Kalmadı bî-behre kalmış dergehinde bendegân

(MP.T.34/8)

Hoca Neşet, etrafındakilerce özenle izlenmiş bir liderdir. Kendisine yönelik
kullanılan sıfatların daha çok yönetici, yönlendirici ve liderlik vasfı ön planda gelenler
için kullanılanlara benzemesi dikkat çekicidir. Onun için özellikle: “hoca, hazret, üstad,
cenâb, arif, sahib-hâl, sahib-reşad, keramet-penâh, peyâm-ber-hûy, peyâm-ber-âyîn,
veliyyu’llâh, kerâmetlü, inâyetlü, kutb-ı aktâb, sultân-ı arifân, dil-âgâh ...” vb. gibi sıfatlar
seçilmiştir:

Ey kıble-i ehl-i hüner ey ârif-i bi’llâh
Hâk-i derin erbâb-ı dile cây-ı emândır

(ŞG.K.28/27)

“... Hâce-i usûl-i fenn-i şerî’at u tarîkat mü’ellif-i metn-i hakîkat ü ma’rîfet
müfessir-i âyât-ı insâniyyet ma’nâ-yı terâkîb-i hakkâniyet hulâsa-i feyz-i Rabbânî
heykelü’n-nûr-ı eltâf-ı Samedânî halefü’s-sıdk-ı silsile-i hâcegân El-hâc Neş’et Süleymân
edâma’llâhu zıll-ı irşâdihi ve ihsânihi âlâ müfâriknâ mâ-dâmetü’l-ezmân efendimüz
hazretlerinün bahr-ı muhît-i terbiyyetine... ol rûşenger-i hakîkate teslîm ve hıdmet ü
ubûdiyyet-i hazret-i üstâd-ı cümle-i mühimmâtlarına takdîm itmeleriyle kesb-i derece-i
kemâl ve rütbe-i nihâyeti ikmâl
eyledüklerinde...”(Bİ.Dibace:satır:31-40).

Hoca Neşet, döneminin öne çıkmayı başarmış, belli bir kitleyi peşinden
sürükleyebilmiş, çok geniş bir coğrafyada adından söz ettirmiş ve bütün yaptıklarıyla
tarihe geçmeyi başarmış biri olarak liderlik özelliğini hak etmiştir.
“Liderlikle ilgili olarak
yapılan tanımlamalar, liderliğin farklı yönlerini ele almıştır. Liderlik bazen bir kişilik
özelliği bazen belli bir makamın niteliği, bazen de bir davranış türü olarak kullanılmıştır.

Bütün bu tanımlar, liderliği bir etkileme gücü olarak kabul etmiştir”(Çelik:2003,1).

Sonuç olarak, şunu söyleyebiliriz; edebiyatımızda işlenen pek çok tip ve karakter
vardır. Bu tip ve karakterler, çoğunlukla şair/yazarlar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Yani
bunların çoğu hayal ürünüdür. Özellikle şiirimizde işlenen klasik tipler çoğunlukla
edilgen tiplerdir. Oysa şiirimize yön vermiş olan etken tipler de vardır. Bunlar, sanatçıları
etkileyerek yönlendirmiş, böylece onların sanat eserlerinde özellikle de şiirlerinde yer
almışlardır. Şiirimizi, edebiyatımızı hatta bütünüyle sanatımızı yönlendiren/etkileyen
gelişme ve değişmesine katkıda bulunan gerçek kişiler bunlardır. Bunlar, çeşitli
çalışmalarla ortaya konulmaya çalışılmıştır ki birisi de Hoca Neşet’tir. Ancak
edebiyatımızda özellikle de şiirimizde işlenen tiplerden biri olan lider tipine pek yer
verilmemiştir. Hoca Neşet, lider tipinin özelliklerine sahiptir.

Bu çalışmamızda; 18. yüzyılda yaşamış, edebiyatımızın önemli temsilcilerinden
olan Süleyman (Hoca) Neşet’in liderlik rollerini gerçekleştirerek bir dönem edebiyatımızı
özellikle de şiirimizi nasıl etkilediği/yönlendirdiğini; Dolayısıyla, değişme ve gelişmesine
nasıl katkıda bulunduğuna değindik. Kendisinin lideri olduğu mahfilin
elemanlarının/izleyenlerinin eserlerinden de yola çıkarak ulaştığımız sonuç; Hoca
Neşet’in döneminde belli bir çevreye sahip olduğu ve bu çevredekileri liderlik özelliğiyle
etkilediği/yönlendirdiğidir. Döneminin önemli bir bilim ve sanat adamı olmasıyla birlikte
en önemli yanının liderliği olduğu göz ardı edilmemelidir. Çünkü Hoca Neşet, lider
tipiyle edebiyatımızda özellikle de şiirimizde dikkat çekmiş biridir. Hem şairlik hem de
liderlik özelliğiyle yaşadığı dönemde edebiyatımıza katkıda bulunmuştur.

KAYNAKLAR

Çelik, Vehbi, Eğitimsel Liderlik, Pegem A Yay., Ankara, 2003

Çetişli, İsmail, “Esendal’ın Hikâyelerinde Memur-Bürokrat Tipi”, Bizim Külliye D., S. 27,
s. 13-19. Elazığ, 2006.

Genç, İlhan, Hoca Neşet Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni, İzmir, 1996.

Gibb, E. J. Wilkinson, Osmanlı Şiir Tarihi    (Tercüme: Ali Çavuşoğlu), Akçay

Yay., Ankara, 1999.

Horata, Osman, “Cem Şairleri: Bir Kader Birliğinin Anatomisi”, Bilig D., S.15/Güz, s.91-
108, Ankara, 2000.

Horata, Osman, Türk Dünyası Edebiyatı Tarihi, C. 5. AKM Yay., Ankara, 2004.

İnalcık, Halil, Şâir ve Patron, Doğu-Batı Yay., İstanbul, 2003.

İpekten, Haluk, Divan Edebiyatında Edebî Muhitler, MEB Yay., İstanbul, 1996.

İsen, Mustafa, “Cem Şairleri”, Ötelerden Bir Ses-Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk
Edebiyatı Üzerine Makaleler,
Akçağ Yay., Ankara, 1997.

Kaplan, Mehmet, Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar-3 Tip Tahlilleri, İstanbul, 1991.

Kocatürk, Vasfi Mahir, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yay., Ankara, 1970.

Mengi, Mine, “Eski Edebiyatımızdaki Bazı İnsan Tipleri -Alp Tipi”, Divan Şiiri Yazıları,
Akçağ Yay., Ankara, 2000.

Muallim Nâci, Osmanlı Şairleri, (Hzl. Cemal Kurnaz), KTB Yay., Ankara, 1986.

Muvakkitzade Mehmed Pertev, Şerh-i Yek Beyt-i Hazret-i Üstâd, Süleymaniye K. Hazine
No: 854, Hazine No: 933. İstanbul.

Oğraş, Rıza, Hoca Neş’et Divanı, İnceleme ve Tenkidli Metin, (basılmamış yüksek lisans
tezi) İÜ. Sos. Bil. Ens., İstanbul, 1991.

Ortaylı, İlber “Osmanlı İmparatorluğu’nun Değişimi İçinde Divan Şiiri”, Osmanlı Divan
Şiiri Üzerine Metinler,
(Hzl. Mehmet Kalpaklı), YKY Yay., İstanbul, 1999.

Özkan, Ayhan, Vizyoner Liderlik, (basılmamış doktora semineri), F.Ü. Sos. Bil. Ens.,
Elazığ, 2005.

Öztuna, Yılmaz, Osmanlı Devleti Tarihi, FFK Yay., İstanbul, 1986.

Şen, Fatma Meliha, Beylikçi İzzet Bey Divanı, İÜ. Sos. Bil. Ens., İstanbul, 1995.

Şeyh Gâlîb Dîvânı, (Hzl. Muhsin Kalkışım), Akçağ Yay. Ankara, 1994.

Tekin, Mehmet, Roman Sanatı-1 Romanın Unsurları, Ötüken Yay., İstanbul, 2001.

Ulucan, Mehmet, Muvakkitzade Mehmed Pertev Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri,
Divanı’nın Tenkitli Metni ve Tahlili,
(basılmamış doktora tezi), FÜ. Sos. Bil. Ens., Elazığ, 2005.

Yıldırım, Ali, 16. Yüzyılda Büyük Bir Devlet Adamı ve Edebiyat Hamisi Defterdar İskender Çelebi,
FÜ. Sos. Bil. Ens. D., C.10,S.1, s.217-232 Elazığ, 2000.

144

1

Daha geniş bilgi için bk. Haluk İpekten, Divan Edebiyatında Edebî Muhitler, MEB Yay., İstanbul, 1996.

2

Konu ile ilgili daha geniş bilgi için; Mustafa İsen, “Cem Şairleri”, Ötelerden Bir Ses-Divan Edebiyatı ve
Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler,
Akçağ Yay., Ank., s.164-168, Osman Horata, “Cem
Şairleri: Bir Kader Birliğinin Anatomisi”, Bilig-15/Güz/2000, s.91-108, Hatice Aynur, “Cem Şairleri”,
Yazıdan Söze Edebiyat Sohbetleri, İlmi Araştırmalar-9/2000, kitap ve yazıları incelenmelidir.

3

   III. Mustafa’nın meşhur şiiri:

Yıkılıpdur bu cihân sanma ki bizde düzele
Devlet-i çarh-ı denî verdi kamu mübtezele
Şimdi ebvâb-ı saâdetde gezer hep hezele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i Lem-yezele

4

   III. Selim, her alanda olduğu gibi çok önem verdiği yenilikleri de en doğru formül olan çalışmayla elde

edebileceklerine inandığı için, önce Allah’tan yardım isteyip sonra çalışılması gerektiğini vurgulamıştır:
Sakın aldanma gönül âlemde yok zerre vefâ
Devletin tâlii bozuk ver ona yâ Rab şifâ
Zevk eyyâmı değil şimdi harâm oldu safâ
Lâyık olursa cihânda bana taht-ı şevket
Eylemek mahz-ı safâdır bana nâsa hizmet

5

Yaptığımız şiir alıntılarında parantez içinde önce; N. Neşet(Oğraş, Rıza (1991), Hoca Neş’et Divanı,
İnceleme ve Tenkidli Metin,
(basılmamış yüksek lisans tezi) İ.Ü. Sos. Bil. Ens., İstanbul), MP. Muvakkitzade
Mehmed Pertev(Ulucan, Mehmet (2005),
Muvakkitzade Mehmed Pertev Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri,
Divanı’nın Tenkitli Metni ve Tahlili,
(basılmamış doktora tezi), FÜ. Sos. Bil. Ens., Elazığ), Bİ. Beylikçi
İzzet(Şen, Fatma Meliha(1995),
Beylikçi İzzet Bey Divanı, İÜ. Sos. Bil. Ens. (basılmamış yüksek lisans tezi),
İstanbul), ŞG.
Şeyh Galib(Şeyh Gâlîb Dîvânı (1994), (Hzl. Muhsin Kalkışım), Akçağ Yay. Ankara), sonra şiir
ve beyit/dize numarası verilmiştir.