ç.ü. türkolojiÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri


Bir Şiir Mecmu
âsında Ahmed Yesevî

Prof. Dr. Hüseyin Ayan



Bugünkü bilgilerimize göre, Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra, birden bire iki büyük ve mükemmel edebî eserle karşılaşıyoruz:

1. Dîvânü Lügâti't-Türk
2. Kutadgu Bilig

Öteden beri vatanımız olarak bilinen Orta Asya, İslâmiyetin Türkler arasında yayılması ve İran'ın Arap-İslâm ordularına yenik düşmesi sayesinde Batı hududumuz bir sed olmaktan çıkmış, geniş İslâm dünyası haline gelmiştir. Daha XI. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu, Türklerin idaresine girerek, Türk vatanının batı sınırı Ege kıyılarına dayanmıştır.
Bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılan Türklerin Edebiyatı da haliyle bu geniş alanda teşekkül edecekti. İslâm öncesi kaynaklardan da izler taşıyan edebiyatımız, İslâmin tesiriyle Orta Asya'da gelişerek, Türklerin gidebildikleri yerlere kadar ulaşmış bulunuyordu.

Türk Divan şiirinin ilk örneğini veren Yusuf Has Hâcib (1019-1070'ten sonra)'in Kutadgu Bilig'i, İslâm medeniyeti tesiri altında vücûda getirilen, Türkçe'nin bilinen ilk ve en eski eseridir.

Aynı yıllarda yazılan Dîvanü Lügâti't-Türk (Kaşgarlı Mahmûd (466 H.-1072 M.), İslâm öncesinden gelen bazı örnekleri, İslâmî sahaya aktarmıştır. Her iki eserin de eğitim gayesi güttükleri ortadadır. Sanat ikinci plândadır.

On birinci yüzyıldan bu iki mühim eser bize ulaşırken XII. yüzyılda Orta Asya'da ilmî ve edebî hayat çok canlı olmasına rağmen, Batıda yerleşme devam etmektedir.

Yûsuf Hemedânî'nin üçüncü halifeliğini kabul eden Ahmed Yesevî (1083 ? - 1167 ?)'nin hayatı menkabelerle örülmüştür. O'nun gerçek hayatı ile menkabeleri, gerek Moğol istilâsından Batı'daki Türk yurtlarına kaçan tarikat mensubu dervişlerin (Alp erenlerin) dilinden varılan yerlerdeki Türk halkına ulaştırılmış ve canlı kalması sağlanmıştır. Ahmed Yesevî "hikmef'leri yeni Türk yurtlarında okunmuş ve ağızdan ağıza geçerek, yeşermeye çalışan Türk edebiyatının asıl dokusunu teşkil etmiştir.

Bilindiği gibi, Ahmed Yesevî'nin manzumelerine, hangi nazım şekliyle yazılırsa yazılsın "hikmet" adı verilmiştir. Bunun mânâsını açıklamaya gerek yoktur. Ancak hikmetsiz söz de kuru lâf kalabalığından ibarettir» Tekkelerde, tekke şeyhinin, daha geniş manâsıyla, m ü r ş i d'in sözlerinde bir hikmet görüp sezememek ise büyük gaflet sayılır. İster Hoca Ahmed Yesevî tarafından, ister O'nun yolunda giden dervişler eliyle olsun, onun şiirlerine h i k m e t ve bunların bir araya getirildiği kitaba da "Dîvân-ı Hikmet" denmiştir. Daha sonraları ise bu tarzda yazılan şiirlere h i k m et adı verilegelmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki, Ahmed Yesevî'nin hikmetleri, yüzyıllar boyunca, O'nun dervişleri tarafından büyük bir vecd içinde okunmuş, bestelenerek ilâhî şeklinde terennüm edilmiştir. Tekke mensubu olan şâirler, bu yolda benzeri manzumeler yazmışlar, geleneğe uyularak onların şiirlerine de h i k m e t denmiştir.

Alp erenler veya Horasan erleri ola'n şairler bu ekolü Anadolu'ya taşımışlar, XIII. yüzyılın sonlarında XIV. yüzyılın başlarında Sultan Veled, Yûnus Emre ve Âşık Paşa'ların yetişmesine müessir olmuşlardır. Kısa bir zaman içinde Yûnus'un pürüzsüz ve lirik şiirleri, Anadolu'daki Türk yurdunda Yûnus ekolünün oluşmasına yol açmıştır.

Edebiyat tarihimizin kaynakları zikredilirken önce şuarâ tezkireleri ve tarihler, arkasından da devrin şiir mecmualar (mecmûa-i eş'âr) ve cönklerden söz edilir. Hiç şüphesiz şiir mecmuaları, onu derleyenin ve derlendiği devrin şiir ve edebiyat zevkini ortaya koyması bakımından çok önemlidir. Kütüphanelerimiz şiir mecmuaları (mecmûa-i eş'âr) bakımından •oldukça zengindir. Bunların taranması, araştırılması ve günümüz okuyucusuna ulaştırılması, edebiyatımızın ve kültür tarihimizin geleceği bakımından büyük önem taşır. Bizim elimizin ulaşabildiği mecmuaların, yazıldıkları bölgeye göre de tasnifleri mümkün görülmektedir. Hele Orta Asya ve Anadolu'da derlenen şiir mecmualarının kıyaslanması da gereklidir. Bizim görebildiklerimiz kadarıyla, Orta Asya ve Anadolu'da kaleme alınan şiir mecmuaları, muhteva yönünden olduğu gibi dış yönüyle de farklılıklar arz etmektedir. Böyle bir mecmua; ne zaman ve nereden gelerek bilinmemekle beraber, Konya'mızın Mevlânâ Müzesi'ne konmuştur

2460 numara ile kayıtlı bulunan bu mecmua, 21 x 13; 16,5 x 8,5 cm. ebadında ve 168 yapraktan ibarettir. Sahifelerdeki satır sayıları değişiktir. Meşin ciltli, sahife kenarları cedvelsiz; aralardan bazı yaprakları eksik, sonunda dört ve arada bazı yapraklar boş bırakılmıştır. Ketebe kaydı bulunmamaktadır. Yazı çeşidine bakarak, mecmuadaki şiirlerin aynı kişi tarafından istinsah edildiğini söyfemem mümkündür. Kağıt ve yazı, mecmuanın kaleme alındığı devirlerdeki Mâverâünnehir ve Türkistan karakteri taşımaktadır. MUHYİ (s. 182-195)'nin 14 ve CAMİ (veya HÂMİ)'nin 2 Farsça gazeli dışında bütün manzumeler Türkçe (Çağatay lehcesiyle)'dir.

Çağatay sahasında derlenmiş olan bu mecmuada ilk isim: Ahmed Yesevî'dir. Mecmua, Ahmed Yesevî'nin:

"Arif "âşık sohbetidin behre alğan
Hudâyığa yakın boldı bildim muna
Pîr-ı Kâmil mükemmelğe hizmet kılıp
İhlâs birle sır esrarın bildim muna

dörtlüğüyle gelişen hikmetiyle başlar (2 b; sonradan konan sahife rakamlarına göre ise 1). Yesevî hikmetlerinden sonra ikinci isim: Hakîm Süleyman ATA (BAKIRGANİ)dır. Hemen hepsinin Ahmed YESEVİ'nin dervişi veya muakkibi olan diğer şâirlerin, bazılarının adlarına, bazılarının da hayat hikâyelerine ve edebî kişiliklerine Edebiyat tarihlerimizde veya şuarâ tezkirelerinde rastlanamamaktadır. (Prof. Dr. Kemal ERASLAN, Ahmed-i Yesevî, Dîvân-ı Hikmet'ten Seçmeler, Ankara, 1983, Başbakanlık Basımevi, s. 49'da bu mecmuadan faydalandığını söylemektedir.) Prof. Kemal ERASLAN eserinde bazılarının adlarını zikretmekle beraber, bu mecmuadaki şairlerin hayat hikâyeleri araştırılmalı ve edebiyatımızdaki yerleri belirlenmelidir.

Şiir mecmuasında, şiirlerinin sırasına göre: MEŞREB'in 3 gazel, 1 hikmet'i; UBEYDİ'nin bir gazel'i; İKANİ'nin 4 gazel'i; GÜLŞENİ'nin 2 muhammesi HÜDÂYİ'nin 1 gazel, 1 hikmeti; HÜYEYDA'nin 1 Muhammesi; KÂRÎ'nin 1 gazel, 1 mesnevisi; GARİB'in 1 hikmet'i; HAYALİ'nin 1 gazel'i; GEDAYİ'nin 1 gazel'i; ŞEMS-İ ÖZKENDİ'nin 1 gazel'i; KUL SEVDAYİ'nin 2 hikmet'i; ASİ'nin 1 mesnevisi, 2 hikmet'i (birisi: mevlid); TALİB'in 1 gazel'i; HAMİ (CAMİ)'nin 2 Farsça gazeli; UMURİ'nin 1 gazel'i; MUHLİS'in 1 mesnevi, 5 muhammes, 1 müseddes, 1 müsemmen'i; HAZRET KULI (SEYYİD KULI)'nın 2 mesnevi, 2 hikmet'i; ZÜLALİ'nin 1 mesnevisi; RÜSTEMİ'nin tercî-i bend olarak yazdığı bir sâkî-nâmesi; AZİM'in 7 gazeli; CÜRMİ'nin 1 gazeli, YUSUF'un 1 gazeli, "ŞEMS (ŞEMS-İ KEMİNE, ŞEMS-İ ASİ)'in 3 hikmeti ve MUHYİ'nin 14 FARSÇA gazeli bulunmaktadır.

Bu mecmuada Ali Şîr NEVAYİ'nin üç tane gazeli de yer almaktadır. Adlarını saydığım ve mecmuada şiirleri bulunan şairler içinde, şuarâ tezkirelerinden çağrışım yapan ve kulağımıza yabancı gelmeyenler de vardır. Lâkin araştırıldığı takdirde, bunların adları veya mahlaslarını bildiğimiz kişilerle ilgisi ya hiç kurulamamakta veya yeni bir edebî kişilikle karşı karşıya olduğumuzun şüphesi içine düşülmektedir. Bu bakımdan da mecmua ayrı bir değer taşımaktadır.

2460 numaralı mecmuada, Ahmed YESEVİ'nin, en kısası 5, en uzunu da 32 bend'den müşekkil olan 14 tane "Hikmef'i bulunmaktadır. Bunlar, hakkıyla mecmuanın baş tarafına alınmıştır. Zaten bu neviden mecmualarda, asırlara göre, öncekiler daima baş alınmaktadır. Burada da öyle yapılmıştır. O, XII. yüzyılda edebiyatımızın en üstün siması; hem Yesevîliğin kurucusu oluşundan hem de kendisinin yüzyıllar içinde asla azalmayan şöhretinden dolayı daima ön safha yer almıştır.

Hakim Süleyman ATA'nın, hemen Ahmed Yesevî'nin arkasından yer alması da sebepsiz değildir. Zira Hakim Süleyman ATA, Ahmed Yesevî'nin en önemli halifesidir. Yaşadığı yıllarda ve daha sonraları Türkistan ve Kuzey Türk illerinde eksilmeyen bir şöhret yapmıştır. Şiirleri ve eserleri defalarca basılmış ve elden ele dolaşmıştır. Bu mecmuada onun 7 tane gazeline "Hikmet" başlığı konmuştur. Ama Ahmed Yesevî'nin hikmetleri tarzında yazdığr ayrıca iki hikmet vardır ki bunlardan birisi 29 bend'dir.

Mevlânâ Müzesi'ndeki 2460 numaralı bu mecmuada 98 manzume bulunmaktadır. Hemen hepsi Ahmed YESEVİ'nin "hikmef'leri ile, muhteva yönünden yakınlık içindedirler. İçlerinde nazım şekli olarak, GAZEL, MUHAMMES, MÜSEDDES, TERCİ-İ BEND, MESNEVİ'ler görülüyor. Şöyle bir dökümü yapılınca, bazı şairlerin (Meşreb, Hudâyî, Garîb, Zülâlî'nin birer tane; Kul Sevdâyî, Âsî ve Hazret Kulu'nun ikişer tane; Şems (Şems-i Kemine, Şems-i Âsî)nin ise üçer tane murabbaı yani "hikmef'i ele geçmektedir. Nazım şekline bakılmaksızın, başlarına "HİKMET" kaydı düşülen bu şiirlerin 36 tanesi murabba olup 15 şair tarafından yazılmışlardır. Bunlardan 14 tanesi Hoca Ahmet YESEVİ'ye ait olup, bazıları "Dîvan-ı Hikmef'lerde de bulunmamaktadır. Mecmua bu bakımdan da önemlidir.

Manzumelerin nevilerine gelince, içlerinde mevlid, na'at, nübüvvet, menakıb, hikâye ve kıssa, vasıyyet-nâme ve sâkî-nâmeler görmekteyiz.

Benden önce bildirisini okuyan eşim Doç. Dr. Gönül AYAN, Yesevî tesirinde yazıldığını iddia ettiği iki tane Yûsuf u Züleyhâ hikâyesinden bahsetti. Yesevî'nin, İslâmiyyetten önceki nazım şeklimizi, kendisinden sonra geleceklere aktarmayı başardığı "hikmet"; Türk şairlerinin, uzun konuları, hikâyeleri yazabilmek için ellerinde mesnevi nazım şekli bulunduğu halde, şüphesiz O'nun tesiriyle, Yûsuf u Züleyhâ kıssasını ve hattâ Mevlid konusunu işlediklerini görüyoruz. Bu mecmuada, şimdiye kadar bir başka örneğini göremediğim, dörtlüklerla yazılmış (83 bend) çok güzel bir M E V L İ D de vardır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz ASİ mahlasını kullanan bir şaire ait olduğu sandığımız bu MEVLİD, Ahmed YESEVİ tesirinde yazılmış ve Türk edebiyatında benzeri bulunmayan bir manzumedir. Konuyu, eldeki mevlid'lerden özellikle Süleyman ÇELEBİ'nin Vesîletü'n-Necât'ından farklı bir şekilde ele almıştır. Hoca Ahmed Yesevî tesiri hemen hissedilmektedir. Bu mevlidin yazarının aynı mecmuada 37 beyitten ibaret olan ve Hz. Peygamberi öğen bir mesnevisi de bulunmaktadır.

Zâten Ahmed Yesevî'nin manzumeleri hangi nazım şekliyle yazılmış olursa olsun, "Hikmet" adını almıştır. Bu mecmua da aynı geleneği yaşatmaktadır. Yesevi hikmetleri 30 bendi geçmezken, ASİ'nin Mevlid'i 83 bende kadar uzamış ve Hz. Peygamber'in doğumuna tekaddüm eden ve doğum esnasındaki harikuladelikleri dile getirmiştir.
Ahmed YESEVİ de hikmetleriyle yazılması zor konuları, denemiştir. Örnek olarak: Mi'râc Hikâyesi (Hikâyet-i Mi'râc) böyledir. Mi'râc hâdisesinde, pek çok şâirimizin mesnevi ile izah edemeyip yer yer nesre başvurdukları kısımlar vardır. Örnek olarak: bizim İlahiyat Fakültesi Dergisi'nde yayınladığımız Abdülbâkî Ar Efendi'nin mi'râciyyesi (İlahiyat Fakültesi Dergisi: Yıl: 1986, Sayı: 2, Sarnfe: 1-11) böyledir.

Prof. Dr. Kemal ERASLAN, Divan-ı Hikmet'ten yayımladığı seçmelerinde, Hikâyet-i Mi'râc'ı 28 kıt'a olarak tesbit ettiği halde Taşkend (Ahmed Yessevi Hikmetler, Yengi yol kitap fabrikası, Yengi yol şehri. 1991, s. 208-211.) baskısı bir azaltarak 27'ye indirmiştir. Bu mecmuada ise 32 kıt'a olarak yer almaktadır. Bu fazlalığın nereden geldiği araştırılabilir.
Mevlânâ Müzesinde, Ahmed Yesevî hikmetlerini ihtiva eden ikinci bir mecmua daha bulunmaktadır (2583 numaralı bir mecmuanın 99b-145b yapraklan Yesevî hikmetlerine ayrılmıştır). Her ikisi de Yesevî hazretlerini ve asırlar içinde ulaştığı tesir sahasını anlamamız bakımından son derece önemlidir. Yesevî'yi günümüze taşıyan unsurların başında YESEVİLİK tarikati gelmektedir. Yesevîliği XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya geçmesi, Hacı Bektaş-ı Velî ve Sarı Saltuk gibi dervişler ve muakkıbler bulması Bektaşîlik ve Nakşibendîlik üzerinde müessir olması da asla unutulmamalıdır.

 

Türkiyat Araştırmaları Dergisi Sayı: 3, Konya 1997, s. 79-84