ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

NEDİM’İN ŞİİRLERİNDE SOMUTLAŞTIRMA

Concretization in Nedim’s Poems

Ali YILDIRIM

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 12, Sayı: 2, Sayfa: 211-218, ELAZIĞ-2002

Özet

Nedim, hem muhteva hem de şekil açısından Divan şiirine yenilikler getirmiş bir
şairimizdir. Şuh bir üslûbu olan şair, çevresini, çevresindeki kişileri şiirlerine malzeme yaparak
mahallileşmenin de önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Hint üslubunun da önemli
özelliklerinden biri olan soyut-somut ilişkisini şiirinde özellikle kullanmış, bu tavırlarıyla
geleneksel söyleyişin dışına (veya üstüne) çıkmıştır. Pek çok soyut kavramı somutlaştırarak ince
ve şaşırtıcı hayaller kuran Nedim, şiirindeki bu çekiciliği farklı ve bireysel imgelerle(imaj) ortaya
koymasını bilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Soyut, somut, somutlaştırma, Nedim, imge, yenilik.

Abstract

Nedim is a poet who brought renovation to the Divan Poetry from the point of both content
and form.The poet who had a lively style was one of the representatives of localization by using
his environment and important persons in his environment in his poems.He used the relationship
between abstract-concrete concepts which were among the important styles of Indian poetry and
by that he was out of the traditional way. Nedim, who had fine and fascinating dreams by making
many abstract concepts clear, managed to bring up the attractiveness of his poems with different
and individual images.

Keywords: Abstract, concrete, concretization, Nedim, image, renovation.

Türkçenin çok sık baş vurduğu, bu nedenle de anlatım gücünü artıran bir etken
sayılabilecek deyim aktarması (iğretileme, metafor) türüne somutlaştırma denmektedir.
Bu türden soyut kavramların, anlatılması güç düşünce ve duyguların, somut kavramlar
aracılığıyla anlatıldığı görülür (Aksan 1982; 187). Türkçemizde çok önemli bir yeri olan
deyimlerimizin hemen hepsi bu somutlaştırma yolu ile meydana getirilmiştir. Deyim
aktarması, sözcüğün dile getirdiği kavramla, onun gösterileniyle bir başka kavram
arasında çoğu kez benzetme yoluyla bir ilişki kurarak sözcüğü o kavrama aktarma
olayıdır (Aksan 1982;185). Bu anlam olayının temelinde; soyut, anlatımı zor durumların,
olayların, kavramların duyularla algılanabilir, yani somut kavramlar vasıtasıyla
örneklendirilerek anlatılması vardır (Sinan 2001; 83).

Diğer dillerde de benzer örnekleri olmakla birlikte deyimlerimizin
oluşturulmasındaki mantığı da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Baltayı taşa
vurmak, başının etini yemek, ateşle oynamak, kafa patlatmak, meteliğe kurşun atmak, diş
bilemek, başına çorap örmek vs. somutlaştırma anlayışı ile meydana getirilen yüzlerce
deyimden bir kaçıdır. Deyimler kimi zaman ayrıntı sayılabilecek kavramları, anlatımı zor
durumları ve duyguları bu yoldan dile getirir. Türkçenin bütün evrelerinde lehçe ve
ağızlarda bu anlatım biçimi geniş yer tutar; dilin gücünü ortaya koyar. Deyim aktarmaları
bilinçsiz olarak, farkında olmadan gerçekleşebileceği gibi bilinçli olarak, hatta kimi
zaman zihin zorlanarak da yapılabilir. Ozanlar, yazarlar, hatipler, anlatıma güç vermek;
okuyucuyu, dinleyiciyi etkileyebilmek için öteden beri bu yola baş vurmuşlardır (Aksan
1982; 188).

Şiirdeki somutlaştırma usulü teşbih (benzetme), teşhis (kişileştirme) ve bilhassa
istiare (iğretileme) sanatıyla birlikte kullanım alanına çıkmaktadır. Soyut kavramlarla
ilgili zihnî faaliyet, hedefe şaşırtıcı ve ilgi çekici derecede vararak okuyucu üzerinde etki
bırakır. Bilindiği gibi istiare, kişinin kendi algıladığı ölçüde duygu ve etkilenmelerine
bağlı olarak, küçük bir ilgi ve benzetme neticesinde zihnin bir tasavvur veya varlık yerine
diğerini koyması durumudur. İstiarenin soyuttan somuta, somuttan soyuta, soyuttan
soyuta, somuttan somuta geçiş yollarından dördüyle de teşhis sanatı yapılmaktadır
(Bilgegil 1980; 210).

Başta Kuran-ı Kerim olmak üzere pek çok dinî ve edebî kaynakta somutlaştırmanın
açık örneklerini görmekteyiz. Kuran’da mahşer, araf, cennet ve cehennem olmak üzere
varlığı kabul edilen ancak bilinmeyen ve görülmeyen varlık ve nesnelerle ilgili somut
örnekler sunulmaktadır. Netice itibarıyla bunlar insanların bildikleri ve tanıdıkları
şeylerden çok daha farklı olmakla birlikte, onların zihinlerde belirmesi ve şekillenmesi
için bilinen hayattan kesitler sunulmaktadır (cennetin köşkleri, altından ırmaklar akması,
ırmaklarının süt gibi beyaz, kar gibi soğuk, bal gibi tatlı olması; bağlan, gölgelikleri vs.).
Kuran-ı Kerim’de hayatın diğer alanları ile ilgili yine çeşitli söz sanatları ile birlikte
somutlaştırma örneklerini çokça görmekteyiz. Bu sebeple Kuran’da geçen bir takım
ifadelerin mecazî değerlerinin ihmal edilmesi halinde ne gibi tuhaf neticelerle
karşılaşılabileceğini göstermenin yararlı olacağı şüphesizdir: Müddessir/4. Elbiseni temiz
tut =Nefsini arındır, İsra/13. Her kişinin kuşunu boynuna doladık... = Her insanın
kısmetini takdir ettik, Maide/20. O ki sizi krallar yaptı..= O ki sizleri özgür
kimseler(kendi kendinizin efendisi) yaptı vb. (Cündioğlu 1995; 116)

Alegorik ve sembolik kullanımlar içeren eserlerin başta gelenlerinden biri de
Kutadgu Bilig’dir. Yusuf Has Hacib tarafından yazılan bu eser, soyut kavramlardan olan
adalet, baht, akıl ve âkıbeti belli şahsiyetlerin timsalinde somutlaştırmıştır. Divan şiirinin
önemli bir kısmını oluşturan tasavvuftaki bir takım kavramların yine aynı düşüncelerle
somutlaştırıldığı görülmektedir. Başta Mevlana’nın Mesnevisi olmak üzere daha sonraki
hemen bütün mesnevilerde benzer anlatım yollarından istifade edildiği görülmektedir.
Özellikle Hüsn ü Aşk mesnevisi, Hint üslubunun bir gereği de olarak, geleneksel motif ve
kurguların ustaca tersine döndürülmesi örnekleriyle doludur. Bilindiği gibi bu üslubun bir
diğer özelliği iyice işlenerek klâsikleşen imgelere karşı ironik bir tavır almaktır. Büyük
mutasavvıflarımızdan Yunus Emre, halka hitap ettiğinin bilincinde olarak halkın dilini
kullanmış ve anlaşılması zor soyut kavramları, halkın günlük hayatından seçtiği basit
somutlamalarla anlatmıştır. Onun asıl sırrı bu somutlamayı çok iyi yapmış olmasındadır
(Buran 1991; 118)

Divan şiirinde soyut kavramların somut nesnelerle ifade edilmesi, her şairde ve
hemen her devirde görülen ve bilinen bir hadisedir. Divan şairleri öncelikle insana ait
kavramsal özellikleri somutlaştırarak kullanmışlardır. Şüphesiz burada soyut kavramla
somut nesneler arasında akla ve mantığa dayalı bir takım ilgilerin olduğu da bir gerçektir.
Akıl, gönül, hatır, ruh, nefis, kibir, gurur, gam, neşe, ıstırap, naz, cilve, lütuf, ihsan,
cömertlik vs. insana has özellikler, sık sık bir takım somut nesnelere benzetilmişlerdir.
Örneğin insanda varlığı kabul edilen gönül, Divan şiirinde daha çok aşığın gönlü olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bir takım benzetme ve ilgilerle gönül, kuş, ülke, şehir, köşk, ev,
hücre, taş, şişe, kadeh, ayna vs. gibi hayatın değişik alanlarından pek çok şeye
benzetilerek somutlaştırılmıştır. Yine nefis, kibir, benlik vs. kavramların
somutlaştırılmasında olumsuzlaştırıcı bir tavır sergilenerek, bunların alt edilmesi çok zor
olan hayvan veya canavarlara benzetildiği görülür. Aynı şekilde güzellik, iyilik, bereket
ifade eden cömertlik, ihsan, lütuf gibi kavramlar somutlaştırılarak, çokluğun ve
büyüklüğün simgesi olan bulut, yağmur, deniz, dağ gibi nesnelere benzetilmişlerdir.

Bu soyut-somut ilişkisi daha çok “alışılmamış bağdaştırmalar”la daha çarpıcı ve
etkileyici kılınmıştır. Bu tür kullanımla şiir dilinin temel amacı olan “etkileme,
duygulandırma”ya yönelinmiştir. Bütün dünya şiirinde ve en eski evrelerinden bugüne,
Türk şiirinde bu tür bağdaştırmalara rastlanır; burada birkaç örnek vermekle yetineceğiz:
Yunus Emre’de ömür kuşu tamlamasıyla ömrün kuş gibi uçup gidici, oradan oraya
dolaşan bir nesne oluşu anlatılırken yeni bir bağdaştırmaya baş vurulmuş, Fuzuli’de dert
kuşları tamlamasıyla (cismüm ki derd kuşlarına âşiyânedür) tıpkı yuvaya üşüşen, yuvada
barınan kuşlar gibi dertlerin kendi vücudunu yuva yaptıkları, orada yerleştikleri
anlatılmış, Baki’de ( leşger-i gam geldi dil şehrine kondı çok çok) “leşger-i gam” gam
askeri bağdaştırmasıyla bir kenti işgal eden askerler gibi gamın gönlü işgal ettiği
anlatılmış, bu yapılırken bir kentin yabancı askerlerce ele geçirilişi imgesinden, bu güçlü
imgeden yararlanılmıştır. ‘Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü” diyen Şeyh Galip,
“zevrak-ı derûnum” içimin kayığı bağdaştırması ile “kayık” kavramını, dalgada sallanan,
fırtınada parçalanan, dayanıksız bir nesne olarak içiyle, gönlüyle bağdaştırmış, anlatıma
güç kazandırmıştır (Aksan; 208)

Şiirde soyut-somut ilişkisinin yoğun olarak yaşandığı dönem Hint üslubunun
kendisini hissettirdiği 17. ve 18. yüzyıllardır. Hint üslubunun yoğunlaşması ile klâsik
imgelerin somut şekillerinin birbirine benzetilmesi, yerini soyutlamalara atfedilen
şekillerinin kıyaslanmasına bırakmıştır. Soyutlamalar geçici olarak kişileştirilerek hayalî
şekilleri birbirine benzeten Hint üslubu, klâsik imgeyi durgun tablosundan çıkarıp âdeta
sinemada oynatmıştır. Hint üslubunun soyutlama eğilimi yaygınlaştıkça İslam
edebiyatının klâsik evrensel imge repertuvarına hayalî şekiller eklendiği de söylenir.
Böylece kıyaslanabilen nesnelerin sayısı çoğaltılıp klâsik şiir lügatçesi genişletilmiştir
(Holbrook 1999; 405).

Hint üslubunun yukarıdaki bir takım özelliklerini şiirlerinde gözlemlediğimiz
şairlerden birisi de Nedim’dir. Nedim, yaratılışı ve hayata bağlılığı ile eskilerin soyut
kavramlar dünyasından kendisini kurtararak ruhunun duyuşlarını olduğu gibi ifade
etmiştir. Muhitini, sevgililerini gerçek hayatta oldukları gibi aksettirmiş, zarif ve yepyeni
hayallerle canlı tablolar çizmiştir (Mazıoğlu 1999; 267). Nedim’in ortaya koyduğu bu
renkli tablolar statik, durağan ve gerçek hayatın çok ötelerinde değildi. O klişe mazmun
ve kurguların dışına rahatlıkla çıkabilmesini bilmiş, bu özellikleri ile de Divan şiirinde
farklı bir yer edinmiştir. Geleneksel söyleyişin tekdüzeliği ve dar kalıplarını kırarak, şiire
hem muhteva hem de şekil bakımlarından yenilikler getirmiştir. O, tabiatı ve sevgilideki
güzellik unsurlarını her zaman için idealize etmemiştir. Yani Nedim’de tabiat bütünüyle
soyut, sevgili ise ancak hayallerde canlandırılabilecek bir güzel değildi. Tabiat ve çevreyi
objektif bir gözle görebilmiş, şiirlerine de bu şekilde aktarmıştır. Nedim’in şiirlerindeki
güzel, Divan şiirinin hemen tamamında görülen siyah kaşlı, siyah gözlü, siyah saçlı güzel
olmanın yanında sarı saçlı ve yeşil gözlü olarak da karşımıza çıkabilmekte; bu güzel
bazen gerçek hayattaki şehla bakan, peltek konuşan biri de olabilmektedir. Nedim,
yazımızın konusu için de önemli destekler sağlayan,
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl
olmış sana / Mey süzülmiş şîşeden ruhsâr-ı âl olmış sana
matlalı gazelinde,
somutlaştırma ile de birlikte hayal inceliğinin en güzel örneklerini vermiştir. Ancak
gazelin son beytinde böyle bir güzelin gerçek hayatta olamayacağı gerçeğini
vurgulayarak, kendisinin üslubu ve şiire bakış açısı hakkında da ipuçları vermektedir. Bu
gazelin ilk iki beytini imge ve kurguları açısından incelediğimizde, şairin farklı bir
anlayış ve düşünce içinde olduğunu gözlemek mümkündür. Divan şiirinde boy,
geleneksel imge bağlamında ince, uzun, düz vs. olmak yönleriyle serv, sanavber, arar,
fidan, elif vs. benzetilegelmiştir. Divan şiirinin tarihî seyrinde bu tür benzetmelere bir
takım işlevler yüklenerek farklı mazmunlar kurmak amacı güdülmüştür. Serve benzetilen
boyun, salınarak yürümesi, dikbaşlı olması, salınması ile “lam” harfini şekillendirerek
“hayır”ı simgelemesi vs. gibi. Ancak Nedim, geleneksel söyleyişin çok çok dışına çıkarak
bu benzetmeyi bireysel ve özgün bir imge haline getirmiştir. Aslında sevgilinin temel
özelliklerinden biri olan ve incelik, zariflik anlamlarını da içeren “nezâket” kavramı
benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. Yani Nedim, gelenekte görülmeyen bir kurgu ile
ortaya çıkarak, benzetme unsurunu soyut bir kavramdan seçiyor. Ancak bu kurguyu
sadece bununla sınırlı tutmamış, hayalleri oldukça zorlayarak soyut-somut ilgisi ile
“nezaket”i “hadde”den de geçirmiştir.

Bûy-ı gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu /Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Geleneksel söyleyişte “gül”, kokusu, rengi, letafeti vs. yönleriyle sevgili veya
güzelin simgesidir. “Naz” ise sevgilinin en önemli özelliklerindendir. Bu paralel yapıda
Nedim, yine geleneğin dışına çıkarak “koku” gibi algılanan ancak görülemeyeni, sıvılara
mahsus bir işlemden geçirmiştir. Sevgilinin terinin güzel kokması, gül gibi kokması
geleneksel olmakla birlikte, şair bunun üzerine hiç görülmeyen bir yapı bina ediyor.
Burada mantıkî olarak “gulüv” derecesinde zihni ve hayali zorlama hâli görülmesine
karşılık, biçimsel bir uyumun varlığı da söz konusudur. Soyut bir kavram olan “nâz”, ne
kadar sevgilinin özelliklerinden birisi ise, “ucu işlenmiş mendil” de o derecede sevgiliyi
hatırlatan bir özelliğidir. Zira çağının güzellerinin ayrılmaz parçalarından birisi şemsiye
ise ötekisi mendildir. Güzeli veya sevgiliyi bütünleyen mendilin aşığa karşı bir takım
mesajlar içerdiği de bilinmektedir. Aslında soyutlaştırılarak “nâz”a benzetilen mendil,
“nâz”ın bir sonucu veya açılımıdır. Bu beyitteki gül kokusu, nâz, ter, mendil paralel ve
çapraz bağlantılar içermektedir.

Nedim’in muhayyilesinin ilham kaynağı tabiat, hayat ve orada bulunan
güzelliklerdir. Hisleri gibi hayalleri de onun şiir mizacı, hayatı ve tabiat görüşü ile sıkı
sıkıya bağlıdır. O, duygularını ve eşyayı ifade ederken çok defa eski şiirimizin
kalıplaşmış, soyut mübalağalarını bırakarak ince ve renkli hayaller yaratmak suretiyle
şiirlerinde bir değişiklik, bir yenilik göstermiştir ( Mazıoğlu 1992; 72). Nedim’in
üslubunu etkileyen en önemli etkenlerden birisi de bu olmuştur. Çünkü o, şiirini renkli ve
çeşnili bir tablo halinde resmetmesini bilmiş, Divan şiirinin daha çok durağan ve soyut
yapısı onda değişken, akıcı bir hal almıştır. Klâsik veya geleneksel imgelerden istifade
etmekle birlikte, ondaki farklılık ve orijinallik, özgün ve bireysel imgeleri sık sık
kullanması ile kendisini göstermiştir. Soyut kavramlardan oldukça istifade eden Nedim,
dilimizin bu önemli tarafını da, şiirlerinde ön plâna çıkarmıştır. Ancak soyut kavramları
geleneksel kullanımlarının ötelerine taşımıştır. O, klâsik benzetme ve kurgulardan
yararlanmakla birlikte soyut-somut ilişkisini hayallerini ve hislerini terennüm etmede
verimli bir şekilde kullanmıştır. Çünkü Nedim, o zamana kadar Divan şiirinde pek de
görülmeyen tamlama ve yapılarla farklı bir üslup ortaya koymaya başlamıştı. “tebesümün
rengi, gönül kilisesi, emel dudağı, tevbe züccaciyesi, işve sokağı, hayret neşesi, naz
nefesi, sine mektebi, muhabbet terazisi, uyku kokusu” gibi imge ve kurgular Nedim’e has
özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Soyut kavramları somut nesnelerle ifade etme kolaylığı bütün dillerde olduğu gibi,
Türkçemizin de var olan önemli olgularındandır. Bu mantığın Divan şiirinde de sık sık
istifade edilen bir tarz olduğu gözlenmektedir. Ancak bu durumun Nedim’in şiirlerinde,
soyut kavramları ifade etmedeki kolaylık veya insanların zihinlerinde şekillenmesini
sağlama amacından çok, bir sanat gösterisi şekline dönüştüğü görülmektedir. Özellikle
Nedim’in şuh üslubunu destekleyen ve tamamlayan naz ve benzeri kelimeler (işve,
girişme, gunc, delâl vs.), şiirlerinde sıklıkla geçmektedir. Soyut kavram özelliği taşıyan
bu kelimeler Nedim’in dehası ve şuh üslubu içerisinde somutlaştırılarak ince, renkli ve
parıltılı bir görünüm kazanmıştır. Öyle ki o, bir tüccar çocuğuna benzettiği sevgiliyi,
“nâz-âbâd” adlı şehrin işve sokağındaki “istiğnâ”(nazlanma) dükkanına sokabilmektedir.
Şairin üzerinde çok durduğu “nâz”ın somutlaştırılmasına verilebilecek bazı örnekler
şunlardır: hadîka-i nâz, gül-i nev-hîz-i nâz u işve, kârbân-ı gunc u delâl, girişme der-
çengâl, pür-nemek girişme, esb-i nâz, âb-ı nâz (fevvâre), şeb-çerâğ-ı nâz, ceyş-i işve,
müstezâd-ı işve, bâlîn-i hâb-ı nâz, pây-ı nâz, serv-i nâz, gül-efsûn-ı nâz, nâz şehristanı,
nesîc-i işve, eksûn-ı nâz, nâz mendili vs.

Nedim’deki “somutlaştırma” düşüncesinin çok daha ileri safhalarda olduğunu
gösteren örnekler, onun hemen her şiirinde görülmektedir. Buradaki tavır, geleneksel
benzetme ve kurguların ötesinde, bilinçli olarak dilin bu imkan ve özelliğinin kullanımı
şeklinde kendisini hissettirmektedir. O, bu tür benzetme ve iğretilemenin şiire kattığı
çekicilik ve renkliliği görmüş ve bunu alabildiğince kullanmıştır. Zaten Nedim, şiirde
yerlileşme ve çevreyi şiir diline bütün yalınlığı ve gerçekliği ile yansıtması yönüyle
tanınmaktadır. Onun bu özelliği ile üslubunun somutlaştırmaya meyilli olması arasında
bir bağ kurmak mümkündür. Nedim’in şiirini sadece somutlaştırma ile birlikte
değerlendirmemek lazımdır. Çünkü onun şiirini diğer şairlerin şiirinden farklı kılan veya
şiirine özellik katan husus “alışılmamış bağdaştırmalar”la dolu olmasıdır. Bu tür
bağdaştırmalara sık sık baş vuran şiir dilinde duygu değeri taşıyan sözcük ve
tamlamaların kullanıldığı görülmekte, okuyan ve dinleyeni etkileme amacı
güdülmektedir. Şu beyitlerinde Nedim’in “somutlaştırma” ile birlikte geleneksel
söyleyişin dışına çıkma isteğini açıkça gözlemlemekteyiz:

Dalmasın deryâ-yı aşka etmeyen serden cüdâ
Aklı destârından evvel sâhil-i tedbîrde

Nâzı âb etmiş de bir fevvâre resm etmiş hayâl
İşte ol sudur atılmış kâmetün olmuş senün

Metâ-ı dil ki nessâc-ı fenâ kâlâlarındandır
Hüveydâ anda teslîm ü rızâ damgalarındandır

Nigâhın ebruvânın görmeden evvel inanmazdım
Ki derler nâzdan hançer tegâfülden kemân vardır

Ma ’ni-i tâze kûçe-i dilden zebânın
Yâd-ı lebinle mest-i hırâmân olup gider

Hudâ güyâ ki cism-i nâzükün etmiş senin îcâd
Katıp bûy-ı gülü reng-i şarâb-ı ergavân üzre

Şöyle gird olmuş Frengistân birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Gamzen füsûn ile sühan eyler nezâketi
Çeşmin nigâh şekline kor nâz u nahveti

Güllü dîbâ giydin ammâ korkaram âzâr eder
Nâzenînim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni

Al eteklik olalı cûy-ı murâd üzre habâb
Reng-i gülden bûy-ı yâsemenden pîrehen

Sonuç olarak Nedim, dönemini, çevresini geleneğin statik ve durağan anlayış ve
üslubunun ötelerine taşıyarak olduğu gibi aktarmıştır. Bu yönüyle Divan şiirinde
“mahallileşme”yi en iyi yansıtan şairlerden birisi olmuştur. Nedim, yenileşmeyi ve
değişmeyi sadece muhtevada görmeyerek, aynı zamanda şekilde de farklı kullanımlara
gitmiştir. Ancak Nedim’i farklı kılan yukarıdaki özelliklerinden çok, onun geleneksel
imgeleri değiştirmesi, daha ileri götürmesi ve özgün kılmasıdır. Bu düşünce ve
uygulamalarında da soyut ve somut unsurlardan oldukça yararlanmıştır. Bunu yaparken
bilinenin, tanınanın dışına çıkarak “alışılmamış bağdaştırmalar” kurmuştur. Zaten ondaki
hayal inceliği ve derinliğini sağlayan en önemli yönlerden birisi de bu olmuştur.

KAYNAKÇA

Aksan, Doğan; Her Yönüyle Dil (1,2,3), Ankara 1982.

----------------; Türkçenin Gücü, Ankara 1990.

Bilgegil, Kaya; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Ankara 1980.

Buran, Ahmet; “Yunus’ta Hayvan Adları ve Fonksiyonları”, F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, S 2, Elazığ 1991, s.117-150

Cündioğlu, Dücane; Kuran’ı Anlamanın Anlamı, İstanbul 1994.

Holbrook, Victoria; “Alegorinin Ölümü, Hüsn ü Aşk’ın Özgünlüğü”, Osmanlı Divan Şiiri
Üzerine Metinler, (Haz. Mehmet Kalpaklı), İstanbul 1999.

Kuran-ı Kerim ve Açıklamalı Meali; (Haz. Ali Özek vd.) Ankara 1995.

Macit, Muhsin; Nedim Divanı, Ankara 2000.

Mazıoğlu, Hasibe; Nedim’in Divan Şiirine Getirdiği Yenilik, Ankara 1992.

--------------------- ; Nedim (Seçmeler) Ankara 1988.

Sinan, Ahmet Turan; Türkçenin Deyim Varlığı, Malatya 2001.

218

1

Yard. Doç Dr. Fırat üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.