Türk Halk şiirini, Orta Asya Türk Edebiyatı ile başlatmak, bir gelenek haline gelmiştir. Türklerin ilk edebi ürünlerini ortaya koyarlarken, kopuz eşliğinde çalıp, söylemeleri bunda en önemli etkendir. (1)
Ozan-baksı tipinin İslamiyet sonrası, Anadolu’daki tasavvufi akımlar ve Tekke edebiyatı etkisinde kalarak, Aşık edebiyatını ortaya çıkardığı kabul edilmektedir. (2) (3)
Ozan-baksı geleneği, her ne kadar Aşık edebiyatını beslese de, iki ayrı kültür dairesine ait oldukları için milli öze bağlı ozan-baksı tipi, âşık tipinin proto tipi değildir. Aşık tipi, Anadolu coğrafyasında yeni bir kültürle, İslam öze bağlı olarak oluşan yeni bir tiptir. (4)
Aşıklık geleneği açısından 16.y.y.’ın hazırlık devri olduğu ve 17. y.y.’da âşık şiirinin doruk noktaya ulaştığı görülmektedir. (5),(6)
Günümüzde ise âşık tarzı, yeni ortam ve şartlara uyum göstermeye, gelenek dışı düşüncelerle beslenmeye başlamıştır. Köyden gelip, büyük şehirlerde tutunmaya çalışan insanların ekonomik ve sosyal sıkıntıları da âşık şiirine girmiştir. Görünen o ki, âşık, halktaki değişim ve gelişimi yakaladığı sürece, bu gelenek yaşamını sürdürmeye devam edecektir.
ADANA’DA AŞIKLIK GELENEĞİ
Adana İli, Kars, Erzurum, Yozgat, Sivas gibi âşıklık geleneğinin sürdüğü bir kaç ilden birisidir. Yüzyıllar boyu, farklı kültürlerin kaynaştığı Adana’da çeşitli kültürlerin etkisi, bölge ve halk kültürünü zenginleştirmiş; eski kültür, şu veya bu şekilde yeni güçlerin yaşamına girerek, varlığını sürdüre gelmiştir.
Adana’da bu gelenek, Karacaoğlan’dan beri süregelen bir gelenektir. Bütün âşıklar, yörede çok köklü, eskilere dayalı bir Karacaoğlan geleneği olduğu görüşünde birleşiyorlar. Buna yörede “Karacaoğlan çığırma” adı veriliyor. Aşıklar, Adana’da âşıklığa başlamada bu Karacaoğlan geleneğinin önemli etkisi olduğunu ileri sürüyorlar.
Karacaoğlan ile başlayan bu gelenek, ancak, “ 1966 Konya Aşıklar Bayramı” sonrasında yeni bir ivme kazanmış Adanalı âşıkların dedim-dedi, leb-değmez, muamma, çift ayak gibi kavram ve kuralları öğrendikleri görülmüş; bunun sonucunda, edindikleri görgü ve bilgi sayesinde Adana âşıklık geleneği ilerleyip, köklü bir gelenek haline gelmiştir. (7)
AŞIĞIN HAYATI , AŞIKLIĞI VE ŞİİRLERİNDEKİ YAPI
I- HAYATI
Hacı Ali Şen, 1932’de Adana’nın Ceyhan İlçesi’nin Durhasandede Köyü’nde doğmuştur. Ancak , nüfus hüviyet cüzdanında doğum tarihi 2 Eylül 1936 olarak geçmektedir.
Aşık, babasının köyde “Durna Mehmet” lakabıyla anıldığını, aslen Oğuz boylarından Üçoklardan olduklarını, atalarının pek çok yer gezdikten sonra, gelip Durhasandede’ye yerleşmiş olduklarını ifade etmektedir.
Aşık, ilkokul mezunudur. Askerliğe 1953 yılının Ekim ayında Bingöl’de başlamış ve 1955 yılında Erzurum’dan terhis olmuştur.
Geçimini işçilik yaparak sürdürmektedir. 1969 yılında Almanya’ya işçi olarak gitmiş ve 1975 yılında kesin dönüş yapmıştır. Aşık Almanya’daki yaşam şartları Türk kültürüne ve yaşayış tarzına uymadığı için Almanya’ dan erken döndüğünü belirtmekte ; keşke memleketimde hamallık yapsaydım da Almanya’ya hiç gitmeseydim, demektedir.
Hacı Ali Şen, eşi Gülşen Hanım ile 1956 yılında evlenmiş ve bu evlilikten beşi kız biri oğlan olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu çocukların beşi evlidir. Kendileri Durhasandede Köyü’nde küçük kızlarıyla birlikte yaşamlarını sürdürmektedirler.
II-AŞIKLIĞI
A- Aşıklığa Başlama
Aşık şiir söylemeye ilkokulu bitirdikten sonra, 13-14 yaşlarında köy kızlarına şiirler söyleyerek başladığını itiraf etmektedir.
Aşık, âşıklığa başlamasında çocukluk yıllarında büyüklerinin veya gezginci âşıkların anlattığı Karacaoğlan, Kerem, Ruhsati, Garip, Tahir ile Zühre gibi halk hikayelerinin etkisi olduğunu; hele Harvaniye’den gelen Giritli Hasan Efendi’nin anlattığı Bey Böğrek Hikayesinin hala kulaklarında çınladığını belirtmektedir. Ayrıca, babasının da cüra çalıp, türkü söylediğini, bu yüzden “Durna Mehmet” lakabıyla anıldığını, kendisinin âşıklığa başlamasında bunun da rolü olabileceğini söylemektedir.
B- Sazlı- Sözlü Ortam
Aşık, çocukluğunda cüra çalmayı babasından öğrendiğini belirtmektedir. Bağlama çalamadığını; sazlı- sözlü ortamla ilk kez -çocukluğunda köylerine Gaziantep’ten gelen - Aşık Hüseyin sayesinde tanıştığını, gençlik yıllarında ise Aşık Ferrahi ile çok dolaştığını, onunla beraber pek çok kez sazlı- sözlü ortamlara girdiğini ifade etmektedir.
C- Usta-Çırak İlişkisi
Aşığımız, usta-çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiştir. Ancak, atışmalarda ya da beraber gezdiği, aynı ortamlara girerek etkilendiği âşıkları usta kabul ettiğini belirtmekte ve bu âşıkları şu şekilde sıralamaktadır:
Mahzuni Şerif, Yaşar Reyhani, Hüseyin Çırakman, Hüdai, İmami, Ali Cemali, Ferrahi.
Aşık, bu yönüyle Adana’daki usta-çırak ilişkisi geleneğine uymaktadır. Çünkü, Adana’da usta- çırak ilişkisi , gelenekteki kurallarıyla, yani kapılanma (usta âşığın yanında mesleği geliştirme) şeklinde değil de usta âşığın gençlere rehberlik etmesi şeklindedir. Çıraklar da birtakım gelenek kurallarını öğrendikleri âşıkları ustaları kabul etmektedirler. (8)
D- Rüya-Bade-Mahlas
Aşık, rüya görüp, bade içmemiştir. Dünyada bilinmeyenler çok olduğu için böyle bir olayın olabileceğini; ancak, kendisinin rüya görüp, bade içmediğini; mahlasını da kendisinin seçtiğini belirtmekte, “Garip Ali” mahlasını almasında yalnızlığının ve yoksulluğunun etken olduğunu ifade etmektedir.
Zaten, Adanalı âşıkların mahlaslarını ya bir usta âşıktan, ya çevreden veya rüyada ya da kendileri seçerek aldıklarını biliyoruz. (9)
III- BİÇİM
A- Ölçü: Elimizde bulunan 100 civarındaki şiirden ele aldığımız 12 şiirden -10. şiir dışında- 11’i 11’li, 1’i ise 8’li ölçü ile yazılmıştır.
B- Kafiye- Redif: Ele aldığımız şiirlerin 1,2,4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12 no’lu olanları aaab, cccb... kafiye örgüsüyle, 3 ve 8 no’lu şiirler ise xaxa, bbba... kafiye örgüsüyle yazılmıştır. Şiirlerde genellikle yarım kafiye kullanıldığı ve en çok r, l, z, ş sesleri ile kafiye yapıldığı dikkatimizi çekmektedir.
Herkes kazancını kendi yer ise
Hastalıkta sigortası var ise
Bağımsız sendika, basın hür ise
İsterim burası Türkiye’m olsun
(1/4)
(1/2), (1/ 4), (1/5), (2/2), (2/4), (2/8), (3/1), (3/4), (4/2), (4/6), (5/1), (5/2), (5/4), (5/5 ), (6/4), (6/5), (7/7), (8/4), (9/1), (9/6), (11/2), (11/4), (11/9)
C- Nazım Biçimi: Aşık, şiirlerini koşma nazım biçimiyle yazmıştır.
IV- ÜSLUP
A- Kelime Kadrosu: Öğretmen, hoca, gündüz, aydın, fabrika(1/1), hastalık, sigorta, bağımsız sendika (1/4),suç, inanç(1/5), al bayrak, ordu (1/6), dilenci, politikacı (1/7), ata, adalet (1/8), insan, kul, sevgi (2/1), arı, petek, bal (2/2), Kerem, keşiş, Leyla, Mecnun(2/3), yoksul, el, mal,dil (2/4) dünya, fani, saz, tel (2/5) bülbül, gül (2/6)pınar, dere, sel (2/7) sonbahar, çiçek, meyve(2/8)
Ecel, niyaz, kapı, pencere(3/1) helal,sofra, ekmek (3/2) dost, düşman, muhannet (3/3) nar-ı cehennem (3/6) yama, pantolon, hasır, çul (4/4) pabuç, et, balık, çökelek, reçel (4/5) karlı dağ, yol ehli, erenler çeşmesi (5/2) bencillik, ikrar, nefis (5/3) bitki, damar, ârif, meclis (6/5) lale, sünbül, menekşe, nergis, gül (6/6) yoksulluk, ocak, avrat, radyo, zam (7/1) şeker, çay, kahvaltı(7/2) odun, kömür, yakıt, ayarlama(7/3) mektup, cereyan, su (7/8) kerbela, poker(10/1) pırtı, çay partisi(10/3) viski, çapa (10/2) tavuk, inek (10/6) Allah, vasiyet, ölüm (11/2) rahmet, mezar(11/8) yaz, kış (12/2) derya, umman, dalga (12/4) kader (12/5)
B- Anlatım Şekilleri:
1- Hikaye Yoluyla Anlatım:
Tarlaya çapaya gider Bu yoldan geriye dönülmez imiş
İnek sağar, koyun güder Cahilin sözüne kanılmaz imiş
Viski görse çay zanneder Namerdin lokması yenilmez imiş
Bizim köyün avratları Boşboşuna yuttuğuma pişmanım
(10/2) (12/3)
(1/2,3,4,5,7), (2/2,3,5,7,8), (3/4,5), (4/2,3,4,5,6), (5/1,2,5), (6/1,3,4),(7/3,4,6),(9/3),(10/2,3,4,5,6,7,8,9) (11/3,5,8), (12/1,2,3,4)
2- Doğrudan Anlatım:
Sevmeye mecburum, çünkü insanım Sana niyazım var, Rabbil alemin
Kul kusursuz olmaz, vardır noksanım Dilersen ecelim gelmeden öldür
Asma suratını gül biraz canım Verdiğin sıfattan ayırma beni
Gülen yüzde tatlı dilde sevgi var Kimseler halime gülmeden öldür
(2/1) (3/1)
(1/1,6,8), (2/1,6,9), (3/1.,2.3,6,7), (4/1), (5/4), (9/1,2,4), (11/2)
3- Nasihat ve Hitap Yoluyla Anlatım:
Gökyüzünden uçan sıralı turnam Garip Ali çeviremez bu çarkı
Yaradan aşkına dur da öyle git Yarınlar aydınlık etmeyin korku
Yolun uğrar ise dost ellerine Kahrolası dolar, şu Alman Markı
Halin, hatırını sor da öyle git Usanmadı, doya doya zam geldi
(8/1) (7/8)
(5/3), (7/5,8), (8/1,2,3,4,5), (9/5), (10/10), (11/1,4,6,7,8), (12/5)
4- Soru Yoluyla Anlatım: Garip Ali dosta doğru yol gider
Dosta ermek kolay mıdır o kadar
Yüze güler arkansıra zemmeder
Kullar birbirine dargın mı Yarab
(6/7)
(6/1,2,3,4,5,6,7), (7/2), (8/2), (9/6)
5- Delil ve İspat Yoluyla Anlatım:
Garip Ali der ki: Böyle n’olacak
Ben gidersem dünya kime kalacak (2/3, 11 /9)
Mahşer günü mutlak divan olacak
Orada karşıma çıkman istemem
(11/9)
C- Anlatım Kalıpları:
1- Tekrir ve İkileme: Öğretmenler hocalar (1/1), vurguncu soyguncu (1/3), türlü türlü (2/2), Leyla leyla (2/3), dost düşman (3/3), oğlan, kız (3/7), yaşlı, genç (4/1),lale, sünbül (6/6), saya saya (3/5), odun, kömür (7/3), doya doya , ayrı ayrı (6/1) dura dura (8/4), takım takım, buram buram (9/1), sile sile (10/9) aman ha aman (11/1), gizli gizli (11/13)
2- Anlam ve Söz Sanatları: Dile tatlılık niteliği verildiği için teşbih yapılmıştır. (2/1) Aşık Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun hikayelerine telmih vardır. (2/3) Aşığın derdini anlayıp, inleme özelliğiyle saz kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (2/5) Dal, neşelenme ve çıplak oturma özelliğiyle insana benzetildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (2/8)
Bağıra başlı olma özelliği verildiği için kişileştirme söz konusudur; bu yüzden kapalı istiare ve teşhis vardır. (4/6) Yıllar , hızla geçmesinden dolayı kuşa benzetilmiş ve teşbih yapılmıştır. (5/1)Erenlerin bilgileri çeşmeye benzetildiği için açık istiare söz konusudur. (5/2) Nefis kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (5/3)Felek kahpe olarak nitelenip insana benzetildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (5/5) Muhabbet pınara benzetilerek teşbih yapılmıştır. (6/3) Yola, güle, dile, ele, tele ve dala darılma niteliği verildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (6)
Yoksulluk kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. Ocak sözcüğüyle bir ev kastedildiğinden mecaz-ı mürsel vardır. (7/1) Turna kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (8) Kadın, köleye benzetildiği için teşbih vardır. (10/9) Gençlik, bahara benzetildiği için açık istiare yapılmıştır. (12/2)
3- Deyimler: Hesap sor-(1/2), örtbas et- (1/5), çile çek- (2/3), dilini tut- (2/4), bildiğini oku- (2/6), gönül cilası (2/9), hesaba çek- (3/7), ateş düş- (4/6), testiyi doldur- (5/2), göze dar gel- (5/4), yüze gül- (8/3), ocağın sönmesi (7/1), iğneden ipliğe(7/5), yüz sür- (8/3) sararıp sol- (9/1), göbek at- (10/10), göz yum-(11/4), karalar bağla- (11/6), aklı yat- (12/1), atılan taşın hedefi tutması(12/1), derine in- (12/5)
4- Atasözü: Dil küçüktür; ama büyüktür belası (Dilin kemiği yoktur; ama kemiği kırar) (2/9)
5- Halk Söyleyişleri: Noksan (2/1), deşir- (2/2) Mevla (2/3), inile- (2/5), şakı- (2/6), avrat(3/7,10), pabuç (4/5), el (4/6), aklı er- (5/5), danış- (6/1), gayrı (6/2), kesenin tabanı (7/4), fukara (7/6), metelik, boydan boya (7/7), Vallahi (8/3),takat (9/1), Eüzü besmele (10/1), çapa, güt- (10/2), pırtı (10/3), yetir- (10/7), saymayınan (10/10), sızlanman, yıkman (11/1), nicelerin, ekmen (11/5), arkam sıra, yakman (11/7), adım, sanım, dilemen (11/8), n’olacak, mahşer(11/9), çat- (12/2), dönülmez imiş, kanılmaz imiş (12/3)
V- İÇERİK
A- Türler: I. şiir koşma tarzında nasihat, II ve VIII. şiirler koşma tarzında güzelleme, IV.,V.,VI., VII., IX., XII. şiirler taşlama, XI. şiir nasihat, III. şiir ise koşma tarzında münacattır.
B- Temalar: I. şiirde nasihat teması vardır. Türkiye’nin daha güzel ve yaşanılır bir memleket olması için yapılması gerekenler anlatılmıştır. II. şiirde sevgi teması ele alınmış ve yapılan her güzel işin, doğadaki tüm güzelliklerin sevgiyle oluştuğu ifade edilmiştir. III. şiir ise Allah’tan insanca yaşam ve temiz ölümün istendiği yalvarış dolu bir istek şiiridir.
IV. şiirde taşlama teması işlenmiş, dilini beğenmeyen, ayrımcılık yapan, yaşına ve yaşamına uygun davranmayan kişiler taşlanmıştır. V. şiirde dünyadan, zamandan ve kendinden şikayet teması İşlenmiş; dünyada istediği gibi bir yaşam süremeyişi dile getirilmiştir. VI. şiirde zamandan ve dünyadan şikayet vardır. Dünyanın düzeni, insanların birbirlerine düşmanca davranması taşlanmıştır. VII. şiirde yine taşlama teması işlenmiştir. Her gün gelen zamların dünyayı yaşanmaz hale getirmesi söz konusu edilmiştir.
VIII. şiirde doğa teması vardır; turnalarla hasbıhal söz konusudur. IX. şiirde taşlama teması vardır. Vatandaşın halini anlamayan; görevi vatandaşa hizmet etmek olan ; ama ona yukarıdan bakan doktorlar taşlanıyor. X. şiirde köy kadını ana temayı teşkil etmektedir. Evin geçimi için canını dişine takan, yoktan var eden köy kadını yüceltilmiştir. XI. şiirde nasihat teması vardır. İnsanlardan yapılması istenen birtakım istekler dile getirilmiştir. XII: şiirde ise dünyadan ve kendinden şikayet söz konusu edilmiş; dünyada istediği gibi bir yaşam sürememenin verdiği pişmanlık dile getirilmiştir.
VI- ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
TÜRKİYEM OLSUN SEVGİ VAR
Birleşirse öğretmenler, hocalar Sevmeye mecburum çünkü insanım
Gündüz gibi aydın olur geceler Kul kusursuz olmaz vardır noksanım
Her tarafta fabrikalar, bacalar Asma suratını gül biraz canım
İsterim burası Türkiyem olsun Gülen yüzde, tatlı dilde sevgi var
Vatandaş bir gözle görülüyorsa Ne hikmetse ne yanılır ne de şaşırır
Haksızlara hesap soruluyorsa Ne şeker ne şerbet katar pişirir
Çalışanın hakkı veriliyorsa Türlü türlü çiçeklerden deşirir
İsterim burası Türkiyem olsun Arıda, petekte, balda sevgi var
Vurguncu, soyguncu sevilmiyorsa Aşık Kerem terk eylemiş sılayı
Sokakta insanlar dövülmüyorsa Keşişin kızından çekmiş çileyi
Vatandaş kapıdan kovulmuyorsa Leyla Leyla diye bulmuş Mevla’yı
İsterim burası Türkiyem olsun Mecnun’un gezdiği çölde sevgi var
Herkes kazancını kendi yer ise Kötü söz söylemez tutar dilini
Hastalıkta sigortası var ise İnsanlık uğruna verir malını
Bağımsız sendika basın hür ise Garibin düşkünün sorar halini
İsterim burası Türkiyem olsun Yoksula uzanan elde sevgi var
Haklı hakkı için zorlanmıyorsa Bu dünyaya gelir gider faniler
Suçlar ört bas edilip körlenmiyorsa Gelen göçer, konan yurdu yeniler
Herkes inancından horlanmıyorsa Aşığın derdini anlar iniler
İsterim burası Türkiyem olsun Sazın göğsündeki telde sevgi var
Al bayrak altında ordusu güçlü Sevgiden yoksullar her şeyden fakir
Tazimle önünde eğile haçlı Cahil söz anlamaz bildiğin okur
Boşala hapisler kalmaya suçlu Bülbül gül dalına konarsa şakır
İsterim burası Türkiyem olsun Bülbülün konduğu gülde sevgi var
Sokak başlarında yoksa dilenci Dünya çark eyleyip durmadan döner
Mutlu yaşıyorsa yaşlısı genci Sevgi ile çağlar kaynayan pınar
Politikacı değil ise yalancı Damlanın sel olup akması hüner
İsterim burası Türkiyem olsun Derede çağlayan selde sevgi var
Garip Ali’nin de olmalı payı Bilmeden konuşan oldum olası
Adaletle imrendire dünyayı Dil küçüktür ama büyük belası
Altmış milyon hep sevmeli Ata’yı Sevgi insanlığın gönül cilası
İsterim burası Türkiyem olsun Garip Ali gibi kulda se
YALVARIŞ
Sana niyazım var Rabbil alemin Duman çöker yüce dağlar başına
Dilersen ecelim gelmeden öldür Dayanılmaz boranına, kışına
Verdiğin sıfattan ayırma beni Bir lokma ekmeğin düşüp peşine
Kimseler halime gülmeden öldür Diyar-ı gurbete salmadan öldür
Kapanmasın kapım, açık pencerem Dünyaya gelmede ne idi gaye
Helali nasip et olmasın haram Sonu hazin biten acı hikaye
Soframda ekmeğim, kaynar tencerem Biter mi bu hayat gün saya saya
Muhanete muhtaç etmeden öldür Usanıp, dünyadan yılmadan öldür.
Adalet önünde suçlu eyleme En yakın akraba; ya kardeş ,bacı
Dost zayıf, düşmanı güçlü eyleme Hepsi birbirine olmuş yabancı
Kul, muhanet olur borçlu eyleme Günlerce yatırıp çektirme acı
Alacaklı kapım çalmadan öldür Yüz sararıp,rengim solmadan öldür
Bu Garip Ali’yi hesaba çekme
Nar-ı cehennemde ateşe yakma
Avrat, oğlan, kız elinde bırakma
Kimsenin eline kalmadan öldür
BEĞENMEZ GÜLDÜREMEDİM
İnsanı severim değilim kinci Yıllar kanatlandı, sanki oldu kuş
Hor görmem kimseyi, yaşlıyı genci Bu kadar zamanı geçirdim bomboş
Dili Türkçe ama müzik yabancı Sene doksan yedi yaşım altmış beş
Kendi konuştuğu dili beğenmez Bu gönlüme huzur bulduramadım
Bilgiçlik eyleyip ele duyurur Kolay değil karlı dağı aşması
Döner etrafına emir buyurur Yol ehlinin doğru yoldan şaşması
İkilik çıkarır mezhep ayırır Sebil akar erenlerin çeşmesi
Hakkın yarattığı kulu beğenmez Uzatıp testimi dolduramadım
Yaşı ilerlemiş bulmuş kemali Sadık olan ikrarına, andına
Böylesine ne söyleyip, demeli Suyu akar doğru gider bendine
Bacakta pantalon, kıçı yamalı Bencillik eyleyip kendi kendine
Oturmaya hasır, çulu beğenmez Şu kara nefsimi öldüremedim
Ayakta pabucu tabanı delik Çok pişmanlık çektim, vurdum dizime
Kasapta et görür, denizde balık Koca dünya dar geliyor gözüme
Bulamaz yemeye kuru çökelik Kimi deli dedi, güldü sözüme
Komşuda reçeli, balı beğenmez Kendi kimliğimi bildiremedim
Garip Ali der ki: Çıksam yokuşu Kahbe felek bir gün fırsat vermedi
Ateş düştü, yanar bağrımın başı Dost sandığım hatırımı sormadı
Kendi ayıbını görmeyen kişi Neyime gücenmiş aklım ermedi
Döner etrafına eli beğenmez Ben Garip Ali’yi güldüremedim
DARGIN MI YARAB
Derdi olan derdin kime danışır Aşığın elinde bağlama sazı
Kimi yanar tüter, kimisi üşür İnsanı doyurur sohbeti, sözü
Herkes ayrı ayrı bir dil konuşur Her bir telin ayrı çıkar avazı
Diller birbirine dargın mı Yarab Teller birbirine dargın mı Yarab
Acep ne hikmetse bilemem gayrı Bitkilerin damarı var özü var
Çok kafa yordum da olmadı hayrı Ariflerin her mecliste sözü var
Bedeni, kökü bir; dalları ayrı İnişi var, yokuşu var, düzü var
Dallar birbirine dargın mı Yarab Yollar birbirine dargın mı Yarab
Muhabbet pınarı akışmaz oldu Birbirine benzemiyor kokusu
Gözler sevgi ile bakışmaz oldu Lale, sümbül, menekşesi, nergizi
Menfaatsiz eller sıkışmaz oldu Kimi sarı açmış, kimi kırmızı
Eller birbirine dargın mı Yarab Güller birbirine dargın mı Yarab
Garip Ali dosta doğru yol gider
Dosta ermek kolay mıdır o kadar
Yüze güler, arkansıra zemmeder
Kullar birbirine dargın mı Yarab
ZAM GELDİ
Şu yoksulluk dinlemiyor amanı Bir paket sigara bilmem kaç bine
Çok ocaklar söndü tütmez dumanı Durmadan zamlanır dolmadan sene
Aç avrat radyoyu haber zamanı İğneden ipliğe zam geldi yine
Dinle hele gene neye zam geldi Mektuba, ceryana, suya zam geldi
Yol kalmadı sağa sola sapacak Makarna, pirinç, yağ yetmiyor para
Bu gidişle kıyamet mi kopacak Yemeden yaşanmaz yok ki bir çare
Fakir kahvaltıyı neyle yapacak Sabunsuz yıkansın artık fukara
Ekmeğe, şekere, çaya zam geldi Sabuna, aloya, faya zam geldi
Geçilmiyor yollarımız daracık Çeker Besmeley bir dua okur
Odun, kömür derken bitti paracık Cepte metelik yok, dilde bol şükür
Yakıta her ayda iki kerecik Hele bir de hasta olmaya fakir
Ayarlama diye diye zam geldi İlaçlara boydan boya zam geldi
Girmez tencereye et, balık, tavuk Garip Ali çeviremez bu çarkı
Neyleyim kesenin tabanı delik Yarınlar aydınlık etmeyin korku
Zeytin, peynir, sucuk, kuru çökelik Kahrolası dolar, şu Alman markı
Hepisini saya saya zam geldi Usanmadı, doya doya zam geldi
ÖYLE GİT DOKTOR BEY
Gökyüzünde uçan sıralı turnam Ta köyümden beri yürüdüm geldim
Yaradan aşkına dur da öyle git Caddenin başında levhanı gördüm
Yolun uğrar ise dost ellerine Kalmadı takatım sarardım soldum
Halin, hatırını sor da öyle git Terliyorum buram buram Doktor Bey
Mevla’m kanat vermiş, yüksek uçarsın Et yüzü görmedim geçti on bir ay
Bilmem, böyle ne diyara göçersin Kurbanda komşular vermişler pay
Sorarsa halimi perişan dersin Vatandaş mı dersin ne sayarsan say
Böyle haberimi ver de öyle git Bizim yaşantımız dıram Doktor Bey
Turnam çok dertliyim, ederim ahı Boş çevirme garibanı, yetimi
Sözlerimde yalan yoktur Vallahi Kan çıkmaz damardan kessen etimi
Git ziyaret eyle ulu dergahı İmkanım yok ister al ceketimi
Eğil bir yüzünü sür de öyle git Vallahi yok ilaç param Doktor Bey
Yolun açık olsun, git dura dura Dedem şehit doktor düşündüm ince
Sakın avcılardan, konma her yere Çok utandım geçmişime bakınca
Dost cemalin gören murada ere Vatandaş anlamı ne demek sence
Mübarek yüzünü gör de öyle git Bilmeyene meslek haram Doktor Bey
Turnam ne eylersin bu Garip Ali Garip Ali, her çileye alıştım
Dertli olanlara diyorlar deli Randevu vermiştin geldim, buluştum
Adres istiyorsan Kerbela Çölü Sen okurken ben tarlada çalıştım
Fırat boylarından sor da öyle git Senden eksik benim nerem Doktor Bey
BİZİM KÖYÜN AVRATLARI
Sabahleyin erken kalkar Bütün omuzunda zorluk
Eüzü Besmele çeker Gene evde olmaz dirlik
Ne konken bilir ne poker Kış yaz giyer lastik terlik
Bizim köyün avratları Bizim köyün avratları
Evin işini bitirir Tarlaya çapaya gider
Herkese hizmet yetirir İnek sağar, koyun güder
Sırtında odun getirir Viski görse çay zanneder
Bizim köyün avratları Bizim köyün avratları
Üç beş yumurtayı satar Yemek zamanı şaşırır
Evin geçimine katar Bir şey yok ki, ne pişirir
Kuru ekmek bulsa yeter Kanaldan hardal deşirir
Bizim köyün avratları Bizim köyün avratları
Başında al örtüsü var Her gün tavukları sayar
Sandığında pırtısı var Akşam kümesine koyar
Ne çay günü partisi var Takım takım inek sayar
Bizim köyün avratları Bizim köyün avratları
Bütün ömrü dertle çile Yeter Garip Ali yeter
Ağlar gözün sile sile Saymayınan dert mi biter
Sanki evinde bir köle Düğünlerde göbek atar
Bizim köyün avratları Bizim köyün avratları
İSTEMEM
Size vasiyetim aman ha aman Yorgun vücut rahatlayıp, yatacak
Herkes ölecektir buna yok güman Kara toprak nicelerin yutacak
Ağlayıp, sızlanman öldüğüm zaman Üzerimde yeşil otlar bitecek
Sağlıkta hatırım yıkman istemem Mezarıma çiçek ekmen istemem
Yaradan Allah’a ayandır halim Çilesi büyüktür, ömür çok kısa
Vasiyetim budur dönerken dilim Bin bana değil ki eylesem tasa
Allah’tan isterim hayırlı ölüm Karalar bağlayıp bürünmen yasa
Sağlığımda benden bıkman istemem El içinde boyun bükmen istemem
Derdimi yazmaya yetmez kelime Acı, tatlı gelir geçer bu hayat
Ne geldiyse onu yazdım dilime Rızk tükenir ömür biter nihayet
Gizli gizli çok ağladım halime Derdimi kimseye etmem şikayet
Ardımdan gözyaşı dökmen istemem Arkam sıra ağıt yakman, istemem
Son nefeste yumduğumda gözümü Bir kaç sene mezarıma gelinip
Bilin Hakk’a teslim ettim özümü Elbet rahmet olsun diyenler olur
Açık koman hemen örtün yüzümü Yıllar geçer adım sanım silinir
Tekrar tekrar açıp bakman istemem Mezarıma taşlar dikmen, istemem
Garip Ali derki: Böyle n’olacak
Ben gidersem dünya kime kalacak
Mahşer günü mutlak divan olacak
Orada karşıma çıkman, istemem
PİŞMANIM
Bu nasıl yaşamak aklım yetmedi
Kara günler üstümüzden gitmedi
Attığım taş hedefini tutmadı
Boş boşuna attığıma pişmanım
Bitti şu ömrümün baharı bitti
Geçti yaz ayları, kış geldi geçti
Kar ederim derken sermaye battı
Boş boşuna sattığıma pişmanım
Bu yoldan geriye dönülmez imiş
Cahilin sözüne kanılmaz imiş
Namerdin lokması yenilmez imiş
Boş boşuna yuttuğuma pişmanım
Derya üzerine açtım yelkeni
Ummanlara doğru kırdım dümeni
Küçücük bir dalga batırdı beni
Boş boşuna battığıma pişmanım
Garip Ali fazla inme derine
Razı ol, boyun bük sen kaderine
Kendi nefsim varken başkalarına
Boş boşuna çattığıma pişmanım
SONUÇ
1-Hacı Ali Şen’in âşıklığa başlamasında, çocukluk yıllarında babasının cüra çalıp, türkü söylemesinin ve gezginci âşıklardan ya da büyüklerinden duyduğu Karacaoğlan, Kerem, Garip, (belki de garip mahlasını alışında bunun etkisi olabilir)Tahir ile Zühre gibi halk hikayelerinin etkisi vardır.
2-Aşık bağlama çalamamakta; fakat cüra çalabilmektedir.
3-Aşık, usta-çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiştir. Ancak, Mahsuni Şerif, Reyhani, Hüdai, Ferrahi gibi âşıkları -onlardan bir şeyler öğrendiği düşüncesiyle- usta kabul etmektedir.
4-Aşığın mahlası, Garip Ali’dir. Mahlasını kendi seçerek almıştır.
5- Aşık, şiirlerini genellikle koşma tarzında yazmış ve çoğunlukla 11’li ölçüyü kullanmıştır. Şiirlerinde genellikle r,l,z,ş gibi seslerle yarım kafiyeye yer verildiği ve aaab şeklinde başlayan koşma kafiyesini kullandığı görülmektedir.
6-Aşığın şiirlerinde genellikle din dışı kelime kadrosu gözümüze çarpmaktadır. Şiirlerinde yaşama dönük (sigorta, bağımsız sendika, pırtı, ekmek, politikacı...) kelimeler dikkatimizi çekmektedir.
7-Aşığın şiirlerinde en fazla hikaye yoluyla anlatıma baş vurduğu görülmektedir.
8-Aşık, şiirlerinde anlatımı güçlendirmek amacıyla sıkça tekrir ve ikilemelere baş vurmuştur.
9-Aşık, şiirlerinde en fazla benzetme sanatlarına yer vermiştir; kapalı istiare ve teşbihleri fazlaca kullandığı görülmektedir.
10-Aşığın şiirlerinde pırtı, deşir-, pança gibi yerel söyleyişler görülmektedir. Kısaca âşık, şiirlerinde ele aldığı konuları yerel dil özellikleriyle bezeyerek kendine özgü bir üsluba ulaşmıştır.
DİPNOTLAR
1- Saim SAKAOĞLU; Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı III, Halk Şiiri, Sayı 445-450, Ocak-Haziran 1989, TDK Yay. Ankara 1989, s.105.
2- M. Fuat KÖPRÜLÜ; Edebiyat Araştırmaları, “Türk Edebiyatı Tarihi” Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul 1926, s.80.
3- Umay GÜNAY; Aşık Tarzında Bade İçme ve Rüya Motifi, Akçağ Yay. Ankara 1992, s.8.
4- Erman ARTUN; Günümüzde Adana Aşıklık Geleneği ve Aşık Feymani , Adana İl Kül. Müd. Yay. Adana 1996,s.14.
5- P. Naili BORATAV; “Aşıklar ve Aşık Edebiyatı”, T.Dili, Türk Halk Şiiri Özel Sayısı, Sayı:207,Ankara 1968,s. 340.
6- Şükrü ELÇİN; “Türkiye”de Halk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, T. Kül. Arş. Ens. Yay. Sayı:5, Ankara 1976, s.525.
7- ARTUN; Günümüzde... s.27.
8- Bülent ARI; Adana’da Geçmişten Bugüne Aşıklık Geleneği, (Karacaoğlan-1966) Cilt 1,Ç.Ü. Sos. Bil. Ens. Adana 1998, s.47 (Basılmamış doktora tezi)
9- ARI; a.g.e. s.37.