ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

MAKALELER

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

TANINMAYAN BİR AŞIK: HACI ALİ ŞEN                           

                       Yar. Doç. Dr. Bülent ARI*



 
                                   AŞIK VE AŞIKLIK GELENEĞİ

            Türk Halk şiirini, Orta Asya Türk Edebiyatı ile başlatmak, bir gelenek haline gelmiştir.  Türklerin ilk   edebi ürünlerini ortaya koyarlarken, kopuz eşliğinde çalıp, söylemeleri bunda en önemli etkendir. (1)

        Ozan-baksı tipinin İslamiyet sonrası, Anadolu’daki tasavvufi akımlar ve Tekke edebiyatı  etkisinde kalarak,   Aşık edebiyatını ortaya çıkardığı kabul edilmektedir. (2) (3)   

          Ozan-baksı geleneği, her ne kadar Aşık edebiyatını beslese de, iki ayrı kültür dairesine ait oldukları için milli  öze bağlı ozan-baksı tipi, âşık tipinin proto tipi değildir. Aşık tipi, Anadolu coğrafyasında yeni bir kültürle,  İslam öze bağlı olarak oluşan yeni bir tiptir. (4)

          Aşıklık geleneği açısından 16.y.y.’ın hazırlık devri olduğu ve 17. y.y.’da âşık şiirinin doruk noktaya ulaştığı görülmektedir. (5),(6)

          Günümüzde ise âşık tarzı, yeni ortam ve şartlara uyum göstermeye, gelenek dışı düşüncelerle beslenmeye  başlamıştır. Köyden gelip, büyük şehirlerde tutunmaya çalışan insanların ekonomik ve sosyal sıkıntıları da âşık  şiirine girmiştir. Görünen o ki, âşık, halktaki değişim ve gelişimi yakaladığı sürece, bu gelenek yaşamını sürdürmeye devam edecektir. 

 ADANA’DA  AŞIKLIK GELENEĞİ

Adana İli, Kars, Erzurum, Yozgat, Sivas gibi âşıklık geleneğinin sürdüğü bir kaç ilden birisidir. Yüzyıllar boyu, farklı kültürlerin kaynaştığı Adana’da çeşitli kültürlerin etkisi, bölge ve halk kültürünü zenginleştirmiş; eski kültür, şu veya bu şekilde yeni güçlerin yaşamına girerek, varlığını sürdüre gelmiştir.

            Adana’da bu gelenek, Karacaoğlan’dan beri süregelen bir gelenektir. Bütün âşıklar, yörede çok köklü, eskilere dayalı bir Karacaoğlan geleneği olduğu görüşünde birleşiyorlar. Buna yörede “Karacaoğlan çığırma” adı veriliyor. Aşıklar, Adana’da âşıklığa başlamada bu Karacaoğlan geleneğinin önemli etkisi olduğunu ileri sürüyorlar.

           Karacaoğlan ile başlayan bu gelenek, ancak, “ 1966 Konya  Aşıklar Bayramı”  sonrasında yeni bir ivme kazanmış Adanalı âşıkların dedim-dedi, leb-değmez, muamma, çift ayak gibi kavram ve kuralları öğrendikleri görülmüş; bunun sonucunda, edindikleri görgü ve bilgi sayesinde Adana âşıklık geleneği ilerleyip, köklü bir gelenek  haline gelmiştir. (7)

    AŞIĞIN   HAYATI  , AŞIKLIĞI  VE  ŞİİRLERİNDEKİ  YAPI

I- HAYATI

            Hacı Ali Şen,  1932’de Adana’nın Ceyhan İlçesi’nin Durhasandede Köyü’nde doğmuştur.  Ancak , nüfus hüviyet cüzdanında doğum tarihi 2 Eylül 1936 olarak geçmektedir.

           Aşık, babasının köyde “Durna Mehmet” lakabıyla anıldığını, aslen Oğuz boylarından Üçoklardan olduklarını, atalarının pek çok yer gezdikten sonra, gelip Durhasandede’ye yerleşmiş olduklarını ifade etmektedir.

       Aşık, ilkokul mezunudur. Askerliğe 1953 yılının Ekim ayında Bingöl’de başlamış ve 1955 yılında Erzurum’dan terhis olmuştur.

            Geçimini işçilik yaparak sürdürmektedir. 1969 yılında Almanya’ya işçi olarak gitmiş ve 1975 yılında kesin dönüş yapmıştır. Aşık Almanya’daki yaşam şartları Türk kültürüne ve yaşayış tarzına uymadığı için Almanya’ dan erken döndüğünü belirtmekte ; keşke memleketimde hamallık yapsaydım da Almanya’ya hiç gitmeseydim, demektedir.

           Hacı Ali Şen, eşi Gülşen Hanım ile 1956 yılında evlenmiş ve bu evlilikten beşi kız biri oğlan olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu çocukların beşi evlidir. Kendileri Durhasandede Köyü’nde küçük kızlarıyla birlikte yaşamlarını sürdürmektedirler.

II-AŞIKLIĞI

  A-  Aşıklığa  Başlama

           Aşık şiir söylemeye ilkokulu bitirdikten sonra,  13-14 yaşlarında köy kızlarına şiirler söyleyerek başladığını itiraf etmektedir.

           Aşık, âşıklığa başlamasında çocukluk yıllarında büyüklerinin veya gezginci âşıkların anlattığı Karacaoğlan, Kerem, Ruhsati, Garip, Tahir ile Zühre gibi halk hikayelerinin etkisi olduğunu; hele Harvaniye’den gelen Giritli Hasan Efendi’nin anlattığı Bey Böğrek Hikayesinin hala kulaklarında çınladığını belirtmektedir. Ayrıca, babasının da cüra çalıp, türkü söylediğini, bu yüzden “Durna Mehmet” lakabıyla anıldığını, kendisinin âşıklığa başlamasında bunun da rolü olabileceğini söylemektedir.  

B- Sazlı- Sözlü Ortam 

           Aşık, çocukluğunda cüra çalmayı babasından öğrendiğini belirtmektedir.  Bağlama çalamadığını; sazlı- sözlü ortamla ilk kez  -çocukluğunda köylerine Gaziantep’ten gelen - Aşık Hüseyin sayesinde tanıştığını, gençlik yıllarında ise  Aşık Ferrahi ile çok dolaştığını, onunla beraber pek çok kez sazlı- sözlü ortamlara girdiğini ifade etmektedir.  

C- Usta-Çırak İlişkisi

       Aşığımız, usta-çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiştir. Ancak, atışmalarda ya da beraber gezdiği, aynı ortamlara girerek etkilendiği âşıkları usta kabul ettiğini belirtmekte ve bu âşıkları şu şekilde sıralamaktadır:

             Mahzuni Şerif, Yaşar Reyhani, Hüseyin Çırakman, Hüdai, İmami, Ali Cemali, Ferrahi.

          Aşık, bu yönüyle Adana’daki  usta-çırak ilişkisi geleneğine uymaktadır. Çünkü, Adana’da usta- çırak ilişkisi , gelenekteki kurallarıyla, yani kapılanma (usta âşığın yanında mesleği geliştirme) şeklinde değil de usta âşığın gençlere rehberlik etmesi şeklindedir. Çıraklar da birtakım gelenek kurallarını öğrendikleri âşıkları ustaları kabul  etmektedirler. (8)  

D- Rüya-Bade-Mahlas

           Aşık, rüya görüp, bade içmemiştir. Dünyada bilinmeyenler çok olduğu için böyle bir olayın olabileceğini; ancak, kendisinin rüya görüp, bade içmediğini; mahlasını da kendisinin seçtiğini belirtmekte, “Garip Ali” mahlasını almasında yalnızlığının ve yoksulluğunun etken olduğunu ifade etmektedir.

             Zaten, Adanalı âşıkların mahlaslarını ya bir usta âşıktan, ya çevreden veya rüyada ya da kendileri seçerek  aldıklarını  biliyoruz. (9) 

III- BİÇİM

A- Ölçü: Elimizde bulunan 100 civarındaki şiirden ele aldığımız 12 şiirden -10. şiir dışında- 11’i 11’li, 1’i ise 8’li ölçü ile yazılmıştır.

B- Kafiye- Redif: Ele aldığımız şiirlerin 1,2,4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12 no’lu olanları aaab, cccb... kafiye örgüsüyle, 3 ve 8 no’lu şiirler ise xaxa, bbba... kafiye örgüsüyle yazılmıştır. Şiirlerde genellikle yarım kafiye kullanıldığı ve en çok r, l, z, ş sesleri ile kafiye yapıldığı dikkatimizi çekmektedir.

                                                                         

Herkes kazancını kendi yer ise

          Hastalıkta sigortası var ise

                                      Bağımsız sendika, basın hür ise

                                      İsterim burası Türkiye’m olsun

(1/4)

     (1/2),  (1/ 4), (1/5), (2/2), (2/4), (2/8), (3/1), (3/4), (4/2), (4/6), (5/1), (5/2), (5/4), (5/5 ), (6/4), (6/5), (7/7), (8/4), (9/1), (9/6), (11/2), (11/4), (11/9)

C-    Nazım Biçimi: Aşık, şiirlerini koşma nazım biçimiyle yazmıştır. 

IV- ÜSLUP 

A- Kelime Kadrosu:   Öğretmen, hoca, gündüz, aydın, fabrika(1/1), hastalık, sigorta, bağımsız sendika (1/4),suç, inanç(1/5), al bayrak, ordu (1/6), dilenci, politikacı (1/7), ata, adalet (1/8), insan, kul, sevgi (2/1), arı, petek, bal (2/2), Kerem, keşiş, Leyla, Mecnun(2/3), yoksul, el, mal,dil (2/4) dünya, fani, saz, tel (2/5) bülbül, gül (2/6)pınar, dere, sel (2/7) sonbahar, çiçek, meyve(2/8)

            Ecel, niyaz, kapı, pencere(3/1) helal,sofra, ekmek (3/2) dost, düşman, muhannet (3/3) nar-ı cehennem (3/6) yama, pantolon, hasır, çul (4/4) pabuç, et, balık, çökelek, reçel (4/5) karlı dağ, yol ehli, erenler çeşmesi (5/2) bencillik, ikrar, nefis (5/3) bitki, damar, ârif, meclis (6/5) lale, sünbül, menekşe, nergis, gül (6/6) yoksulluk, ocak, avrat, radyo, zam (7/1) şeker, çay, kahvaltı(7/2) odun, kömür, yakıt, ayarlama(7/3) mektup, cereyan, su (7/8) kerbela, poker(10/1) pırtı, çay partisi(10/3) viski, çapa (10/2) tavuk, inek (10/6) Allah, vasiyet, ölüm (11/2) rahmet, mezar(11/8) yaz, kış (12/2) derya, umman, dalga (12/4) kader (12/5)  

B- Anlatım Şekilleri:

1-     Hikaye Yoluyla Anlatım:

                Tarlaya çapaya gider           Bu yoldan geriye dönülmez imiş

                İnek sağar, koyun güder      Cahilin sözüne kanılmaz imiş

                Viski görse çay zanneder     Namerdin lokması yenilmez imiş

                Bizim köyün avratları          Boşboşuna yuttuğuma pişmanım

                               (10/2)                                          (12/3)                             

        (1/2,3,4,5,7), (2/2,3,5,7,8), (3/4,5), (4/2,3,4,5,6), (5/1,2,5), (6/1,3,4),(7/3,4,6),(9/3),(10/2,3,4,5,6,7,8,9) (11/3,5,8), (12/1,2,3,4) 

2- Doğrudan Anlatım:

Sevmeye mecburum, çünkü insanım   Sana niyazım var,  Rabbil  alemin

Kul kusursuz olmaz, vardır noksanım Dilersen ecelim gelmeden öldür                     

Asma suratını gül biraz canım             Verdiğin sıfattan ayırma  beni

Gülen yüzde tatlı dilde sevgi var         Kimseler halime gülmeden öldür

                     (2/1)                                          (3/1)                    

(1/1,6,8),  (2/1,6,9),  (3/1.,2.3,6,7),  (4/1),  (5/4),  (9/1,2,4),  (11/2)

 

3- Nasihat ve Hitap Yoluyla Anlatım:

      Gökyüzünden uçan sıralı turnam   Garip Ali çeviremez bu çarkı

      Yaradan  aşkına dur da öyle git    Yarınlar aydınlık etmeyin korku

      Yolun uğrar ise dost ellerine         Kahrolası dolar, şu Alman Markı

      Halin, hatırını sor da öyle git         Usanmadı, doya doya zam geldi

                         (8/1)                                                 (7/8)

        (5/3), (7/5,8), (8/1,2,3,4,5), (9/5), (10/10), (11/1,4,6,7,8), (12/5)

4- Soru Yoluyla Anlatım:                  Garip Ali dosta doğru  yol  gider

                                                         Dosta ermek kolay mıdır o kadar

                                                         Yüze güler arkansıra zemmeder

                                                          Kullar birbirine dargın mı  Yarab  

                                                                                  (6/7)

(6/1,2,3,4,5,6,7),     (7/2),   (8/2),   (9/6)

5- Delil ve İspat Yoluyla Anlatım:

                                                Garip Ali der ki: Böyle n’olacak

                                               Ben gidersem dünya kime kalacak (2/3, 11 /9)

                                                Mahşer günü mutlak divan olacak

                                                Orada karşıma çıkman istemem

                                                                     (11/9)     

C- Anlatım Kalıpları:

 1- Tekrir ve İkileme:  Öğretmenler hocalar (1/1), vurguncu  soyguncu (1/3), türlü türlü (2/2), Leyla leyla (2/3), dost düşman (3/3), oğlan, kız (3/7), yaşlı, genç (4/1),lale, sünbül (6/6), saya saya (3/5), odun, kömür (7/3), doya doya , ayrı ayrı (6/1) dura dura (8/4), takım takım, buram buram (9/1), sile sile (10/9) aman ha aman (11/1), gizli gizli (11/13)

 2- Anlam ve Söz Sanatları:  Dile tatlılık niteliği verildiği için teşbih yapılmıştır. (2/1) Aşık Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun hikayelerine telmih vardır. (2/3) Aşığın derdini anlayıp, inleme özelliğiyle saz kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (2/5) Dal, neşelenme ve çıplak oturma özelliğiyle insana benzetildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (2/8)

             Bağıra başlı olma özelliği verildiği için kişileştirme söz konusudur; bu yüzden kapalı istiare ve teşhis vardır. (4/6) Yıllar , hızla geçmesinden dolayı kuşa benzetilmiş ve teşbih yapılmıştır. (5/1)Erenlerin bilgileri çeşmeye benzetildiği için açık istiare söz konusudur. (5/2) Nefis kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (5/3)Felek kahpe olarak nitelenip insana benzetildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (5/5) Muhabbet pınara benzetilerek teşbih yapılmıştır. (6/3) Yola, güle, dile, ele, tele ve dala darılma niteliği verildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (6)

              Yoksulluk kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. Ocak  sözcüğüyle bir ev kastedildiğinden mecaz-ı mürsel vardır.  (7/1) Turna kişileştirildiği için kapalı istiare ve teşhis vardır. (8) Kadın, köleye benzetildiği için teşbih vardır. (10/9) Gençlik, bahara benzetildiği için açık istiare yapılmıştır. (12/2)

   3- Deyimler: Hesap sor-(1/2), örtbas et- (1/5), çile çek- (2/3), dilini tut- (2/4), bildiğini oku- (2/6), gönül cilası (2/9), hesaba çek- (3/7), ateş düş- (4/6), testiyi doldur- (5/2), göze dar gel- (5/4), yüze gül- (8/3), ocağın sönmesi (7/1), iğneden ipliğe(7/5), yüz sür- (8/3)  sararıp sol- (9/1), göbek at- (10/10), göz yum-(11/4), karalar bağla- (11/6), aklı yat- (12/1), atılan taşın hedefi tutması(12/1), derine in- (12/5)

  4- Atasözü: Dil küçüktür; ama büyüktür belası (Dilin kemiği yoktur; ama kemiği kırar) (2/9) 

  5- Halk Söyleyişleri: Noksan (2/1), deşir- (2/2) Mevla (2/3), inile- (2/5), şakı- (2/6), avrat(3/7,10), pabuç (4/5), el (4/6), aklı er- (5/5), danış- (6/1), gayrı (6/2), kesenin tabanı (7/4), fukara (7/6), metelik, boydan boya (7/7), Vallahi (8/3),takat (9/1), Eüzü besmele (10/1), çapa, güt- (10/2), pırtı (10/3), yetir- (10/7), saymayınan (10/10), sızlanman, yıkman (11/1), nicelerin, ekmen (11/5), arkam sıra, yakman (11/7), adım, sanım, dilemen   (11/8), n’olacak, mahşer(11/9), çat- (12/2), dönülmez imiş, kanılmaz imiş (12/3)

 V- İÇERİK

A- Türler: I. şiir koşma tarzında nasihat, II ve VIII. şiirler  koşma tarzında güzelleme, IV.,V.,VI., VII., IX., XII. şiirler taşlama, XI. şiir nasihat, III. şiir ise koşma tarzında münacattır.

B- Temalar: I. şiirde nasihat teması vardır. Türkiye’nin daha güzel ve yaşanılır bir memleket olması için yapılması gerekenler anlatılmıştır. II. şiirde sevgi teması ele alınmış ve yapılan her güzel işin, doğadaki tüm güzelliklerin sevgiyle oluştuğu ifade edilmiştir. III. şiir ise Allah’tan insanca yaşam ve temiz ölümün istendiği  yalvarış dolu bir istek şiiridir.

IV. şiirde taşlama teması işlenmiş, dilini beğenmeyen, ayrımcılık yapan, yaşına ve yaşamına uygun davranmayan kişiler taşlanmıştır.  V. şiirde dünyadan, zamandan ve kendinden şikayet teması İşlenmiş; dünyada istediği gibi bir  yaşam süremeyişi dile getirilmiştir. VI. şiirde zamandan ve dünyadan şikayet vardır. Dünyanın düzeni, insanların birbirlerine düşmanca davranması taşlanmıştır. VII. şiirde yine taşlama teması işlenmiştir. Her gün gelen zamların dünyayı yaşanmaz hale getirmesi söz konusu edilmiştir.

VIII. şiirde doğa teması vardır; turnalarla hasbıhal söz konusudur. IX. şiirde taşlama teması vardır. Vatandaşın halini  anlamayan; görevi vatandaşa hizmet etmek olan ; ama ona yukarıdan bakan doktorlar taşlanıyor. X. şiirde köy kadını ana temayı teşkil etmektedir.  Evin geçimi için canını dişine takan, yoktan var eden köy kadını yüceltilmiştir. XI. şiirde nasihat teması vardır. İnsanlardan yapılması istenen birtakım istekler dile getirilmiştir. XII: şiirde ise dünyadan ve kendinden şikayet söz konusu edilmiş; dünyada istediği gibi bir yaşam sürememenin verdiği pişmanlık dile getirilmiştir.

 

      VI- ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER       

  TÜRKİYEM OLSUN                        SEVGİ   VAR

Birleşirse öğretmenler, hocalar              Sevmeye  mecburum çünkü insanım

Gündüz gibi aydın olur geceler              Kul kusursuz olmaz vardır noksanım

Her tarafta fabrikalar, bacalar               Asma suratını gül biraz canım

İsterim burası Türkiyem olsun           Gülen yüzde, tatlı dilde  sevgi  var

 

Vatandaş bir gözle görülüyorsa        Ne hikmetse ne yanılır ne de şaşırır

Haksızlara hesap soruluyorsa            Ne şeker ne şerbet katar pişirir

Çalışanın hakkı veriliyorsa                Türlü türlü çiçeklerden deşirir

İsterim burası Türkiyem olsun           Arıda, petekte, balda sevgi var

 

Vurguncu, soyguncu sevilmiyorsa     Aşık Kerem terk eylemiş sılayı

Sokakta insanlar dövülmüyorsa         Keşişin kızından çekmiş çileyi

Vatandaş kapıdan kovulmuyorsa          Leyla Leyla diye bulmuş Mevla’yı

İsterim burası Türkiyem olsun           Mecnun’un gezdiği çölde sevgi var

 

Herkes kazancını kendi yer ise           Kötü söz söylemez tutar dilini

Hastalıkta sigortası var ise                 İnsanlık  uğruna verir malını

Bağımsız sendika basın hür ise           Garibin düşkünün sorar halini

İsterim burası Türkiyem olsun           Yoksula uzanan elde sevgi var

 

Haklı hakkı için zorlanmıyorsa            Bu dünyaya gelir gider faniler

Suçlar ört bas edilip körlenmiyorsa     Gelen göçer, konan yurdu yeniler

Herkes inancından horlanmıyorsa        Aşığın derdini anlar iniler

İsterim burası Türkiyem olsun             Sazın göğsündeki telde sevgi var

 

Al bayrak altında ordusu güçlü            Sevgiden yoksullar her şeyden fakir

Tazimle önünde eğile haçlı                   Cahil söz anlamaz bildiğin okur

Boşala hapisler kalmaya suçlu              Bülbül gül dalına konarsa şakır

İsterim burası Türkiyem olsun              Bülbülün konduğu gülde sevgi var

 

Sokak başlarında yoksa dilenci             Dünya çark eyleyip durmadan döner

Mutlu yaşıyorsa yaşlısı genci                Sevgi ile çağlar kaynayan pınar

Politikacı değil ise yalancı                    Damlanın sel olup akması hüner

İsterim burası Türkiyem olsun              Derede çağlayan selde sevgi var

                                                                                

Garip Ali’nin de olmalı payı                  Bilmeden konuşan oldum olası

Adaletle imrendire dünyayı                   Dil küçüktür ama büyük belası

Altmış milyon hep sevmeli Ata’yı          Sevgi insanlığın gönül cilası

İsterim burası  Türkiyem olsun             Garip Ali gibi kulda se

 

YALVARIŞ

 

Sana niyazım var Rabbil alemin           Duman çöker yüce dağlar başına

Dilersen ecelim gelmeden öldür           Dayanılmaz boranına, kışına
Verdiğin sıfattan ayırma beni               Bir lokma ekmeğin düşüp peşine

Kimseler halime gülmeden öldür          Diyar-ı gurbete salmadan öldür

 

Kapanmasın kapım, açık pencerem       Dünyaya gelmede ne idi gaye

Helali nasip et olmasın haram                Sonu hazin biten acı hikaye

Soframda ekmeğim, kaynar tencerem    Biter mi bu hayat gün saya saya

Muhanete muhtaç etmeden öldür          Usanıp, dünyadan yılmadan öldür.

 

Adalet önünde suçlu eyleme                 En yakın akraba; ya kardeş ,bacı

Dost zayıf, düşmanı güçlü eyleme         Hepsi birbirine olmuş yabancı

Kul, muhanet olur borçlu eyleme          Günlerce yatırıp çektirme acı

Alacaklı kapım çalmadan öldür            Yüz sararıp,rengim solmadan öldür

 

                                     Bu Garip Ali’yi hesaba çekme

                                      Nar-ı cehennemde ateşe yakma

                                      Avrat, oğlan, kız elinde bırakma

                                      Kimsenin eline kalmadan öldür

 

 

          BEĞENMEZ                                   GÜLDÜREMEDİM

İnsanı severim değilim kinci                 Yıllar kanatlandı, sanki oldu kuş

Hor görmem kimseyi, yaşlıyı genci       Bu kadar zamanı geçirdim bomboş

Dili Türkçe ama müzik yabancı             Sene doksan yedi yaşım altmış beş

Kendi konuştuğu dili beğenmez            Bu gönlüme huzur bulduramadım                                        

 

Bilgiçlik eyleyip ele duyurur                 Kolay değil karlı dağı aşması

Döner etrafına emir buyurur                Yol ehlinin doğru yoldan şaşması

İkilik çıkarır mezhep ayırır                   Sebil akar erenlerin çeşmesi

Hakkın yarattığı kulu beğenmez           Uzatıp testimi dolduramadım

 

Yaşı ilerlemiş bulmuş kemali                 Sadık olan ikrarına, andına

Böylesine ne söyleyip, demeli                Suyu akar doğru gider bendine

Bacakta pantalon, kıçı yamalı               Bencillik eyleyip kendi kendine                                      

Oturmaya hasır, çulu beğenmez             Şu kara nefsimi öldüremedim

 

Ayakta pabucu tabanı delik                  Çok pişmanlık çektim, vurdum dizime           

Kasapta et görür, denizde balık            Koca dünya dar geliyor gözüme

Bulamaz yemeye kuru çökelik              Kimi deli dedi, güldü sözüme

Komşuda reçeli, balı beğenmez             Kendi kimliğimi bildiremedim

 

Garip Ali der ki: Çıksam yokuşu             Kahbe felek bir gün fırsat vermedi

Ateş düştü, yanar bağrımın başı               Dost sandığım hatırımı sormadı

Kendi ayıbını görmeyen kişi                    Neyime gücenmiş aklım ermedi

Döner etrafına eli beğenmez                    Ben Garip Ali’yi güldüremedim

 DARGIN MI YARAB

Derdi olan derdin kime danışır              Aşığın elinde bağlama sazı

Kimi yanar tüter, kimisi üşür                 İnsanı doyurur sohbeti, sözü

Herkes ayrı ayrı bir dil konuşur             Her bir telin ayrı çıkar avazı

Diller birbirine dargın mı Yarab            Teller birbirine dargın mı Yarab

 

Acep ne hikmetse bilemem gayrı           Bitkilerin damarı var özü var

Çok kafa yordum da olmadı hayrı          Ariflerin her mecliste sözü var

Bedeni, kökü bir; dalları ayrı                  İnişi var, yokuşu var, düzü var

Dallar birbirine dargın mı Yarab            Yollar birbirine dargın mı Yarab

 

Muhabbet pınarı akışmaz oldu              Birbirine benzemiyor kokusu

Gözler sevgi ile bakışmaz oldu             Lale, sümbül, menekşesi, nergizi

Menfaatsiz eller sıkışmaz oldu              Kimi sarı açmış, kimi kırmızı

Eller birbirine dargın mı Yarab             Güller birbirine dargın mı Yarab

                                      Garip Ali dosta doğru yol gider

                                      Dosta ermek kolay mıdır o kadar

                                      Yüze güler, arkansıra zemmeder

  Kullar birbirine dargın mı Yarab

 

ZAM  GELDİ

Şu yoksulluk dinlemiyor amanı           Bir paket sigara bilmem kaç bine

Çok ocaklar söndü tütmez dumanı      Durmadan zamlanır dolmadan sene

Aç avrat radyoyu haber zamanı           İğneden ipliğe zam geldi yine

Dinle hele gene neye zam geldi           Mektuba, ceryana, suya zam geldi

 

Yol kalmadı sağa sola sapacak           Makarna, pirinç, yağ yetmiyor para

Bu gidişle kıyamet mi kopacak           Yemeden yaşanmaz yok ki bir çare

Fakir kahvaltıyı neyle yapacak            Sabunsuz yıkansın artık fukara

Ekmeğe, şekere, çaya zam geldi          Sabuna, aloya, faya zam geldi

 

Geçilmiyor yollarımız daracık             Çeker Besmeley bir dua okur

Odun, kömür derken bitti paracık       Cepte metelik yok, dilde bol şükür

Yakıta her ayda iki kerecik                 Hele bir de hasta olmaya fakir

Ayarlama diye diye zam geldi             İlaçlara boydan boya zam geldi

 

Girmez tencereye et, balık, tavuk        Garip Ali çeviremez bu çarkı

Neyleyim kesenin tabanı delik             Yarınlar aydınlık etmeyin korku

Zeytin, peynir, sucuk, kuru çökelik      Kahrolası dolar, şu Alman markı

Hepisini saya saya zam geldi                Usanmadı, doya doya zam geldi

 

        ÖYLE    GİT                                  DOKTOR   BEY

Gökyüzünde uçan sıralı turnam           Ta köyümden beri yürüdüm geldim

Yaradan aşkına dur da öyle git            Caddenin başında levhanı gördüm

Yolun uğrar ise dost ellerine                Kalmadı takatım sarardım soldum

Halin, hatırını sor da öyle git               Terliyorum buram buram Doktor Bey

 

Mevla’m kanat vermiş, yüksek uçarsın    Et yüzü görmedim geçti on bir ay

Bilmem, böyle ne diyara göçersin       Kurbanda komşular vermişler pay

Sorarsa halimi perişan dersin              Vatandaş mı dersin ne sayarsan say

Böyle haberimi ver de öyle git            Bizim yaşantımız dıram Doktor Bey

 

Turnam çok dertliyim, ederim ahı        Boş çevirme garibanı, yetimi

Sözlerimde yalan yoktur Vallahi          Kan çıkmaz damardan kessen etimi

Git ziyaret eyle ulu dergahı                  İmkanım yok ister al ceketimi

Eğil bir yüzünü sür de öyle git             Vallahi yok ilaç param Doktor Bey

 

Yolun açık olsun, git dura dura         Dedem şehit doktor düşündüm ince

Sakın avcılardan, konma her yere      Çok utandım geçmişime bakınca

Dost cemalin gören murada ere        Vatandaş anlamı ne demek sence

Mübarek yüzünü gör de öyle git       Bilmeyene meslek haram Doktor Bey

 

Turnam ne eylersin bu Garip Ali       Garip Ali, her çileye alıştım

Dertli olanlara diyorlar deli               Randevu vermiştin geldim, buluştum

Adres istiyorsan Kerbela Çölü           Sen okurken ben tarlada çalıştım

Fırat boylarından sor da öyle git        Senden eksik benim nerem Doktor Bey

 BİZİM KÖYÜN AVRATLARI

Sabahleyin erken kalkar                     Bütün omuzunda zorluk

Eüzü Besmele çeker                             Gene evde olmaz dirlik

Ne konken bilir ne poker                     Kış yaz giyer lastik terlik                            

Bizim köyün avratları                           Bizim köyün avratları                           

 

Evin işini bitirir                                    Tarlaya çapaya gider   

Herkese hizmet yetirir                          İnek sağar, koyun güder

Sırtında odun getirir                             Viski görse çay zanneder

Bizim köyün avratları                           Bizim köyün avratları

 

Üç beş yumurtayı satar                       Yemek zamanı şaşırır

Evin geçimine katar                            Bir şey yok ki, ne pişirir

Kuru ekmek bulsa yeter                      Kanaldan hardal deşirir

Bizim köyün avratları                            Bizim köyün avratları

 

Başında al örtüsü var                         Her gün tavukları sayar                        

Sandığında pırtısı var                            Akşam kümesine koyar

Ne çay günü partisi var                        Takım takım inek sayar

Bizim köyün avratları                        Bizim köyün avratları

 

Bütün ömrü dertle çile                          Yeter Garip Ali yeter                          

Ağlar gözün sile sile                             Saymayınan dert mi biter

Sanki evinde bir köle                           Düğünlerde göbek atar

Bizim köyün avratları                           Bizim köyün avratları 

 

İSTEMEM

 Size vasiyetim aman ha aman               Yorgun vücut rahatlayıp, yatacak

Herkes ölecektir buna yok güman         Kara toprak nicelerin yutacak

Ağlayıp, sızlanman öldüğüm zaman      Üzerimde yeşil otlar bitecek

Sağlıkta hatırım yıkman istemem          Mezarıma çiçek ekmen istemem

 

Yaradan Allah’a ayandır halim              Çilesi büyüktür, ömür çok kısa

Vasiyetim budur dönerken dilim            Bin bana değil ki eylesem tasa

Allah’tan isterim hayırlı ölüm                 Karalar bağlayıp bürünmen yasa

Sağlığımda benden bıkman istemem       El içinde boyun bükmen istemem  

 

Derdimi yazmaya yetmez kelime            Acı, tatlı gelir geçer bu hayat

Ne geldiyse onu yazdım dilime               Rızk tükenir ömür biter nihayet

Gizli gizli çok ağladım halime                 Derdimi kimseye etmem şikayet

Ardımdan gözyaşı dökmen istemem       Arkam sıra ağıt yakman, istemem

 

Son nefeste yumduğumda gözümü         Bir kaç sene mezarıma gelinip

Bilin Hakk’a teslim ettim özümü            Elbet  rahmet olsun diyenler olur

Açık koman hemen örtün yüzümü          Yıllar geçer adım sanım silinir

Tekrar tekrar açıp bakman istemem        Mezarıma taşlar dikmen, istemem

 

                                              Garip Ali derki: Böyle n’olacak

                                              Ben gidersem dünya kime kalacak

                                              Mahşer günü mutlak divan olacak

                                              Orada karşıma çıkman, istemem

 

         PİŞMANIM

Bu nasıl yaşamak aklım yetmedi

Kara günler üstümüzden gitmedi

Attığım taş hedefini tutmadı

Boş boşuna attığıma pişmanım

 

Bitti şu ömrümün baharı bitti

Geçti yaz ayları, kış geldi geçti

Kar ederim derken sermaye battı

Boş boşuna sattığıma pişmanım

 

Bu yoldan geriye dönülmez imiş

Cahilin sözüne kanılmaz imiş

Namerdin lokması yenilmez imiş

Boş boşuna yuttuğuma pişmanım

 

Derya üzerine açtım yelkeni

Ummanlara doğru kırdım dümeni

Küçücük bir dalga batırdı beni

Boş boşuna battığıma pişmanım

 

Garip Ali fazla inme derine

Razı ol, boyun bük sen kaderine

Kendi nefsim varken başkalarına

Boş boşuna çattığıma pişmanım

 

 SONUÇ

 

1-Hacı Ali Şen’in âşıklığa başlamasında, çocukluk yıllarında  babasının cüra çalıp, türkü söylemesinin ve gezginci âşıklardan ya da büyüklerinden duyduğu Karacaoğlan, Kerem, Garip, (belki de garip mahlasını alışında bunun etkisi olabilir)Tahir ile Zühre gibi halk hikayelerinin etkisi vardır.

2-Aşık bağlama çalamamakta; fakat cüra çalabilmektedir.

3-Aşık, usta-çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiştir. Ancak, Mahsuni Şerif, Reyhani, Hüdai, Ferrahi gibi âşıkları -onlardan bir şeyler öğrendiği düşüncesiyle- usta kabul etmektedir.

4-Aşığın mahlası, Garip Ali’dir. Mahlasını kendi seçerek almıştır.

5- Aşık, şiirlerini genellikle koşma tarzında yazmış ve çoğunlukla 11’li ölçüyü kullanmıştır. Şiirlerinde genellikle r,l,z,ş gibi seslerle yarım kafiyeye yer verildiği ve aaab şeklinde başlayan koşma kafiyesini kullandığı görülmektedir.

6-Aşığın şiirlerinde genellikle din dışı kelime kadrosu gözümüze çarpmaktadır. Şiirlerinde yaşama dönük (sigorta, bağımsız sendika, pırtı, ekmek, politikacı...) kelimeler dikkatimizi çekmektedir.

7-Aşığın şiirlerinde en fazla hikaye yoluyla anlatıma baş vurduğu görülmektedir.

8-Aşık, şiirlerinde anlatımı güçlendirmek amacıyla sıkça tekrir ve ikilemelere baş vurmuştur.

9-Aşık, şiirlerinde en fazla benzetme sanatlarına yer  vermiştir;  kapalı istiare ve teşbihleri fazlaca kullandığı görülmektedir.

10-Aşığın şiirlerinde pırtı, deşir-, pança gibi  yerel söyleyişler görülmektedir. Kısaca âşık, şiirlerinde ele aldığı konuları yerel dil özellikleriyle bezeyerek kendine özgü bir üsluba ulaşmıştır.

 

                                           DİPNOTLAR

1- Saim SAKAOĞLU; Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı III, Halk Şiiri, Sayı 445-450, Ocak-Haziran 1989, TDK Yay. Ankara 1989, s.105. 

2- M. Fuat KÖPRÜLÜ; Edebiyat Araştırmaları, “Türk Edebiyatı Tarihi” Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul 1926, s.80.

3- Umay GÜNAY; Aşık Tarzında Bade İçme ve  Rüya Motifi, Akçağ Yay. Ankara 1992, s.8.

4- Erman ARTUN; Günümüzde Adana Aşıklık Geleneği ve Aşık Feymani , Adana İl Kül. Müd. Yay. Adana 1996,s.14.    

5- P. Naili BORATAV; “Aşıklar ve Aşık Edebiyatı”, T.Dili, Türk Halk Şiiri Özel Sayısı, Sayı:207,Ankara 1968,s. 340. 

6- Şükrü ELÇİN; “Türkiye”de Halk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, T. Kül. Arş. Ens. Yay. Sayı:5, Ankara 1976, s.525.

7- ARTUN; Günümüzde... s.27.

8- Bülent ARI; Adana’da Geçmişten Bugüne Aşıklık Geleneği, (Karacaoğlan-1966) Cilt 1,Ç.Ü. Sos. Bil. Ens. Adana 1998, s.47 (Basılmamış doktora tezi)

9- ARI; a.g.e.  s.37.


 


* Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fak. Öğretim Üyesi, Hatay