DADALOĞLU’NUN ŞİİRLERİNDEKİ TARİHİ OLAYLAR ve BU OLAYLARDA YER ALAN ÖZEL KİŞİ ADLARI
Yrd.Doç.Dr.Nevin AKKAYA
Halk şiirimizin bilgi kaynağı bağlamında veriler sunduğu önemli alanlardan biri de tarih ve tarihi kişilerdir. Tarih kitaplarına yansımamış birçok kişi ve olayı halk şairlerinin dizelerinde bulmak mümkün olmuştur.
Halk şiirinin ikinci altın çağı altın sayılan XIX. yüzyılın çeşitli tarihi, sosyal, siyasal olayları saz şairlerinin dizelerinde geniş bir açılım yaratmıştır. Yoğun savaş, sefer, bozgun ve imparatorluğun çözülmesi gibi halkın hafızasında yer etmiş olan önemli olayların kahramanlarına bu dizelerde rastlamak mümkündür.
XIX. yüzyıla damgasını vuran halk ozanlarından biri de Dadaloğlu’dur. Dadaloğlu’nun özellikle kavga şiirlerindeki tarihi unsurların esasını Osmanlı İmparatorluğu’nun Güneydoğudaki aşiretleri iskana zorlaması, aşiretlerin Osmanlı’ya karşı verdiği mücadele oluşturur. Aşiretlerin kendi aralarındaki savaşlar da aynı ölçü de önemli bir yer tutar. Elbette yoğun olayların yer aldığı şiirlerde zengin bir şahıs kadrosuna da rastlanır.
1866 yılında o zamana kadar hiçbir şekilde iskanlarına muvaffak olunamamış olan Güneydoğu Anadolu’daki aşiretlerin teskin ve iskan işi ele alındı. Bunun için oldukça geniş komisyon teşkil edildi. Adı Fırka-i Islahiye idi, emrinde askeri bir birlik de bulunmaktaydı. Başında Derviş Paşa’nın bulunduğu bu heyette Cevdet Efendi (Paşa) de vardı. Fırka-i Islahiye hareketinde ilk hedef, isyan ve karışıklık yatağı olan ve devlet nüfuzunun hiçbir zaman varamadığı Kozan Dağı ve Çukurova’da olan aşiretleri tenkil ve sonra iskan etmekti. 1863’de teşkil edilen bu askeri fırka, IV. Ordu Müşiri Derviş Paşa emrine verildi. Bu harekatta hiçbir zaman nüfusa kaydedilmemiş aşiret topluluklarını nüfusa kaydederek ordu için taze askeri kuvvet olarak istifade etmek düşüncesi, bu iskan işinden beklenen faydalar arasındaydı.
Güneydoğu’da konar-göçer aşiretlerin en güçlü olanlarından Avşar boyuna mensup Dadaloğlu ve aşireti ise her ne amaçla olursa olsun bu uygulamadan hoşnut değildirler. Bütün Avşar’ın ve diğer Türkmen göçerlerin dili, sözcüsü olan Dadaloğlu, Fırka-i Islahiye hereketinin kumandanı Derviş Paşa ve Osmanlılar hakkındaki düşüncelerini;
Derviş Paşa gayrı kına yakınsın
Böbür böbür dört bir yana bakınsın
Amma bizden gece gündüz sakınsın
Öc alırız ilk fırsatı bulanda
Şu Feke'nin hanımları
Kara bilmez alınları
Kör olasın Derviş Paşa
Hep dul kodun gelinleri
Derviş Paşa yaktı yıktı illeri
Soldu yurdumuzun bütün gülleri
Karalar geydik de attık alları
Altınımız geçmez akçe, tunc oldu
Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar size aman mı
söyleyişleriyle dile getirir.
Son Kozanoğlu beylerinden olan Küçük Ali Oğlu Bey, devlete karşı ayaklanmış, üzerine gönderilen Osmanlı komutanlarından Halit Paşa komutasındaki orduyu yenmiştir.
Küçük Ali Oğlu Halit Bey uzun süre devleti uğraştırmıştır. Beylanlı Mustafa Paşa; Küçük Ali Oğlu ve öteki aşiret beylerinin ortadan kaldırılması için çok uğraşmıştır. Bu tarihsel olayların ve tarihsel kişilerin Dadaloğlu’nun şiirlerine yansıması şöyledir:
Bozok Han'dan sürer gelir ötesi
Özer Oğlu, Seyfi Han'dır atası
Baz şahanlar sarı kaplan yuvası
Varılmaz yurduna Küçük Ali Oğlu
Âşık DADAL, varsın ünün söylensin
Haleb'in paşası sofrasını dürsün
Beylan'ın beyleri pekmezin satsın
Tuğlar sana lâyık Küçük Ali Oğlu
Zorunlu iskana karşı çıkan Dadaloğlu, İskenderun Payas’ta zindana atılır. Zindanda iken Dadaloğlu, dayısı Koca Nallı’nın Avşar olmadığına dair yemin etmesine çok alınır. Zindandan kaçar, Durmuş Paşa’yı ve aşiret erkanından kişileri ararken, aşiretin içinde bulunduğu anı dile getirir:
Derviş Paşa iskanı aşiret yasta
Kız gelin kalmadı hepisi yasta
Gene Kad’oğlu mu Maraş valisi
Uslandı mı Dalgıçlı’nın delisi
Ahmet Bey de Elbeyli’nin ulusu
Kolu bağlı İstanbul’a gitti mi
Koca Nallı’nın dayısı olduğunu, ona kırgınlığını ve İran’da saltanat süren Avşar Türkmen hanedanının soyunun Nadir Şah’tan geldiğini vurgularken gurur ve kırgınlık içiçedir:
Kabaktepe asıl köyüm
Nadir Şah’ tan gelir soyum
Koca Nallı benim dayım
Avşarlıktan çıktı m’ola
Avşarlar içinde Türkmenaliler (Türkmenler de denir) denen bir oba vardır. Şair iki aşiret arasındaki kavgayı dile getirirken Türkmen Oğlu’nu, Avşar beylerini, savaşçıların adlarını zikrederek şöyle övmektedir:
Ali Paşa'm her ülkeyi bağladı
Ah etti de torun deyi ağladı
Her obadan üç beş yiğit hoğladı
Siftah hoğlayan da bir Türkmen Oğlu
Kara Ahmet, der gel etme inadı
Bıldır deden dedemizi sınadı
Benim koğduğumun kalkmaz kanadı
Çekerim çengeni, der, Türkmen Oğlu
Gezdir DADALOĞLU, kır atı gezdir
Nalları dökülmüş, yeniden düzdür
Kargının ucuna Maşallah yazdır
İlet Sadık Beye ver Türkmen Oğlu
Aşiretin ileri gelenlerinden Sait Battal’ın ve padişah tarafından İstanbul’a çağırılan Elbeyli aşiret beyi Osman Paşa’nın adını anarken onların yiğitliğini över:
Bitmesin ekini, selvi söğüdü
Sait Battal hiç içinde yoğudu
Fino fesli, dal püsküllü yiğidi
On kişiye yamaç ucu Avşar’ın
DADALOĞLU'm der, oradan geçerse
Elbeyli, Avşar'dan yolun aşarsa
Akan kanlı Murad köpük saçarsa
Sait Battal gibi er var önünde
Memicioğlu ceritlerin ağasıdır. Memicioğlu kışın Adana-Ceyhan’da yaşar, yazın Binboğa’ya çıkardı. Bu sıralarda Avşarlar sürgündedir. Memicioğlu daha önce Avşarlar’a kaptırdığı yurdunu ele geçirir. Bunun üzerine Dadaloğlu, söylediği taşlamada,
Bire Memicioğlu'm unutma bunu
Lorşun benim derdin hanıya Hunu
Unuttun mu kuzum geçen günleri
Yalman kalpak geyer idi beyleri
Emmim Hacı Osman böyle söyledi
Altı Türkmen beyi, Avşar yediydi
Firenk barutlu da Macar tüfekli
Ölen öldü hesap edin sağları
Avşarlarla ceritler arasındaki mücadeleyi anlatır.
Yavuz Sultan Selim Mısır seferi için Çukurova’dan geçerken Avşarlar’a bazı ayrıcalıklar vermiştir. Yavuz Sultan Selim’i anarken,
Koca Payas bu oyunu çok gördü
Yedi dağ üstüne ordusun kurdu
Yavuz Sultan Selim korkup da verdi
Bey baban zorundan aldı tuğları
biraz da abartarak Osmanlı İmparatorluğu’yla aşiretlerin ilişkilerine değiniyor.
Reyhanlı aşiret beyi Mürsel Oğlu Haydar Bey Avşar beyi Mirza Oğlu’na haber göndererek toprak ister. Mürsel Oğlu’nun yenilmesi üzerine Dadaloğlu Avşar beyinin isteği üzerine savaşın öyküsünü şöyle anlatır:
Mürsel Oğlu der de: Ey Mirza Oğlu
Evimden meydana çıkmam var, dedi
Binbir atlım var da ağalı, beyli
Onların maşkına bakmam var, dedi
Mirza: savaş paklar işin sağını
Küküm ettim Kürdistan'ın beyini
Başına yıkarım Beyrut dağını
Yazın Andırın'a dökmem var, dedi
Apalak, Avşar boyunun yiğit savaşçısıdır, onbeş oğlu vardır. Hasan da bunlardan biridir. Apalak, oğlu, Alişanlı Beyi ve Alişanlı Türkmenlerinden savaşçıları överken bizzat adlarını da zikreder:
Hersinen mi geldin hey beyin oğlu
Zannettin Hasan'ın kolları bağlı
On beş oğlum vardı, başları tuğlu
Yürün aslanlarım, derdi Apalak
Ordu geldi karşımıza düzüldü
Alnımıza kara yazı yazıldı
Yekbıyık vuruldu, ordu bozuldu
Kırın aslanlarım, derdi Apalak
DADALOĞLU'm söylemezdin hileyi
Alişanlı beyi buldu belâyı
Varup da düşürdü Halit Köle' yi
Vurun aslanlarım, derdi Apalak
Fırka-i Islahiyye geldiği zaman Doğu Kozan, Kozanoğlu Yusuf Ağa’nın yönetimindedir. Mareşal Derviş Paşa’nın yönetiminde Osmanlı ordusu da İstanbul’dan gelir. Yusuf Ağa’nın iskan için öne sürdüğü koşullar Derviş Paşa tarafından kabul edilir. Fakat Yusuf Ağa yine isyan eder, Yusuf Paşa’nın adının ve kişiliğinin Dadaloğlu’nun dizelerinde yansıması şöyledir.
Aşağıdan Yusuf Paşam geliyor
Düşmamına karşı koyan merd olur
Şahin kocasa da vermez avını
Aslı kurt yavrusu, yine kurt olur
Cerit aşiret beylerinden Arslan Bey, aşiret beylerinden birinin oğlu Mirza Ali, Hacı Osman aşiret kavgalarında, Dadaloğlu’nun şiirlerinde yiğitlikleriyle yerini almış kahramanlardır:
Dolanayım Yarsuvat'ın yolundan
İçen ölmez Binboğa'nın gölünden
Arslan Bey'im Sar'aslan yolundan
Çek atın başını Urum'a doğru
Yar yerine indim, ana yoluna
Nâmeler gönderdim Anadolu'ya
Bizden nefes kalsın Mirza Ali'ye
Kanlı gömlek koç yiğide dondur bu
Karalar, Karalar ünlü Karalar
Davanızı ancak mahşer aralar
Hacı Osman tuttuğunu yaralar
Ulaştı hayfını aldı, Karalar
Yozgat’ta derebeylik yapan Çapanoğulları bir beyliktir. Çapanoğulları ile Kozanoğulları birbirleriyle sürekli bir rekabet içindedirler.
Halk edebiyatı şiir geleneğinde karşılıklı şiir söylemek bir gelenektir. Bu geleneğe uyarak Dadaloğlu da bu iki komutanı karşılıklı birbirlerine meydan okutur.
Necip Paşa:
Yozgat tarafından çıktı bir paşa
Görünen Avşar'ı yaktı ataşa
Dövüşün dövüşün de çıkaman başa
Sen de gönlünle gel, hey Kozanoğlu
Kozanoğlu:
Ben Kozanoğlu' yum, sırta kaçarım
Ağzımdan, burnumdan köpük saçarım
Bir varırsam, bin taneni biçeri
Beri gel, hasmını gör, Necip Paşa
Necip Paşa:
Yozgat tarafından çıktı bir paşa
Görünen Avşar'ı yaktı ataşa
Dövüşün dvüşün de çıkaman başa
Sen de gönlünle gel, hey Kozanoğlu
Kozanoğlu:
Ben Kozanoğlu' yum, sırta kaçarım
Ağzımdan, burnumdan köpük saçarım
Bir varırsam, bin taneni biçerim
Beri gel, hasmını gör, Necip Paşa
Avşar Beyi, İstanbul hükümetince çağrıldığı için emre uyarak gidiyor. Uzun zaman geçmesine rağmen Bey geri dönmüyor. Aşiret sızlanıyor, sabırsızlanıyor. Dadaloğlu’nun aşireti yatıştırmak için söylediği şiirde Osmanlı Padişahı Sultan Hamid’in adı da anılır:
Çıksın Sultan Hamit seyrana çıksın
Sığasın sırtını, aslana baksın
Hil'atlar geydirsin, çelenkler soksun
Ordan efendimizi tez alın gelin
Anadolu’nun orta yerinde kuvvet bulan Çapanoğlu, Yozgat’ın eski beylerindendir. Avşarlar’ın bir bölüğü de Yozgat’ta iskan edilmişti. Çapanoğlu ile Avşarlar’ın ilişkileri de zaman zaman dost, zaman zaman da düşmanca sürmüştür.
Davetçi gönderir şol Çapanzade
Gayet sever, muhabbeti ziyade
Silinsin, süprünsün, döşensin oda
Zayıftır vücudu, uz alın gelin
DADALOĞU'm yine çoştu, çağladı
Ak üstüne karaları bağladı
Firkat odu yüreciğim dağladı
Ben ölem de Çaparoğlu utansın
söyleyişleriyle Çapanoğlu ile ilişkiler dile getirilmiştir.
Zorunlu ve zaman zaman haksız gelişen iskan siyasetinden acı çeken Avşar boyu ve Dadaloğlu, iskanı dile getiren şiirlerin çoğunda Derviş Paşa’ya beddua etmiştir.
Avşarlar’ı Kayseri’nin Bozoklu bölgesine iskan eden Osmanlı paşası Mecit Paşa’yı da aynı beddua ile anar:
Gine göründü Anavarza Kalesi
Hiç gitmiyor aşiretin belâsı
İlâhi Mecit Paşa Hak'tan bulası
Çukurova kildi beyler nic’oldu
Avşarlar Yozgat dönüşünde Necip Paşa tarafından gönderilen Gemerekli Cadıoğlu tarafından sıkıştırılır. Avşarlar Cadıoğlu’nu mağarada bozguna uğratırlar. Dadaloğlu, bu olayı ve kişileri şöyle anlatır:
Küçük Hacı ile Gök Ahmet geldi
Elaman vermedi, hepsini kırdı
Her birine temiz bi boya vurdu
İstanbul'a gitti şanı beylerin
Ali Bey oğlu Deli Osman Ali
Alayından zorba idi Zor Veli
Bağrını kuşuna verdi Seyf Ali
Etten kale oldu canı beylerin
Yaşa DADALOĞLU'm, sen binler yaşa
Cadı Oğlu düşürdü şol Aslantaş'a
Yarasının ünü gitti Maraş'a
Necip Paşa'm çifte çeksin tuğları
Avşarlar, Yozgat-Bozok’a sürgün edilmişlerdir. O sıralar Bozok’ta Pehlivanlı aşireti vardır. Bu aşiretin en güçlü adamı da, başkanları Abidin Paşa’dır. Abidin Paşa, Avşar güzellerinden Kamer’le evlenir, oğulları olur. Gün olur, Abidin Bey’in Avşar’la arası açılır, savaş olur.
Bu savaşta Avşar’ın Torun obasından Mühazimoğullarından Tırnaksız Ahmet Paşa, Abidin Paşa’yı vurur. Bir süre sonra Abidin Paşa ölür.
Dadaloğlu, Abidin Bey’in ağzından oğullarının ve adamlarının adlarından söz ederek üzüntülerini dile getirir:
Büyüle imiş de benim kaderim
Karaları bağlasın da pederim
Öksüz kaldı bey Yusuf'um, Haydar'ım
Kafesinde tor şahinim ağlasın
Böyleymiş kaderde yazılan yazı
Hepten Tülek Hasan yelledi bizi
Evvel ezel sadıksın dayım kızı
Top zülüflerini yolar ağlasın
Dokuz boğumdur da kargımın boyu
Düşmana at katmak ecdadımın huyu
Gitti gelmedi, nice oldu, deyü
Abidin Bey'im, deyü anam ağlasın
Mıstık paşa, Küçük Ali Oğulları’ndan Halil Paşa’nın küçük oğludur. Ağabeyi Dede Bey’in Adana Valisi Beylanlı (Belenli) Mustafa Paşa tarafından idam edilmesi üzerine Payas Sancağı Adana Beylerinin eline geçmişti. Mıstık Paşa henüz çocuktu.
Mıstık Paşa ve ailesi, Fırka-i İslahiye zamanında hile ile ele geçirildi. Mıstık Paşa’nın sürgünü ile Küçük Ali Oğulları’nın sonu gelmiş oldu.
Dadaloğlu ona olan sevgisini ve bu olayı şöyle anlatır:
Gine tuttu Gâvur Dağı boranı
Hançer vurup acarladın yaramı
Sana derim, Mıstık Paşa öreni
İçindeki bunca beyler nic'oldu
Mıstık Paşa gitmiş odası yaslı
Hatunları vardı hep turna sesli
Top top zülüflü de İstanbul fesli
Usul boylu hatunların nic’oldu
Halk ozanları, yüzyıllar öncesinden günümüze sesiyle sazıyla gelen ve bu süreç içinde gittikçe değer kazanan müstesna kişiliklerdir. Yunus, Karacaoğlan, Köroğlu, Pir Sultan, Dadaloğlu gibi ozanlar bu müstesna kişiliklerin içinde farklı bir yere sahiptirler.
XIX. yüzyıl halk ozanı Dadaloğlu’nun şiirlerine bakıldığında o dönemin tarihsel gerçeklerinin zengin kişi kadrosuyla birlikte, bu zengin özel adlar dizini içinde bir kısmının kimliği açıktır, bir kısmının kimliği ise varsayımlarla açıklanır. İleriye dönük yıllarda yapılacak çalışmalar, bu kişiler ve olaylar hakkında daha aydınlatıcı olacaktır.
KAYNAKÇA
AYHAN, Aydın : Balıkesir ve Çevresinde İskan Hareketleri Manavlar,
Yörükler ,Çepniler, Türkmenler, Muhacirler, Karşı Yayın, I.Baskı, Ankara 1997.
DANİŞMEND,İ.Hami: İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV.Cilt,
İstanbul 1961.
DULKADİR, Hilmi :“Avşar Elleri” İçel Kültürü, Sayı: 40-53, Yıl:9-10-11.
EREN, Muharrem : Kocaavşar Köyü ve Tarihte Avşarlar, MEB Yayınları, I.Baskı, İstanbul 1992.
ERÖZ, Mehmet :Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1991.
IŞIK, Mahmut : Afşarlar Tarihi-Yetiştirdiği Şahıslar-Folkloru, Ankara 1963.
MAKAL, Tahir Kutsi : Dadaloğlu, İstanbul 1974.
ORHONLU, Cengiz : Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskan Teşebbüsü/ 1691-1696, İstanbul 1963.
ÖZDEMİR, Ahmet Z. : Avşarlar ve Dadaloğlu, Dayanışma Yayınları, I.Baskı, Ankara 1985.
ÖZTELLİ, Cahit : Köroğlu Dadaloğlu Kuloğlu, II.Baskı, İstanbul 1984.
SAKAOĞLU, Saim : Dadaloğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993.
SÜMER, Faruk : Oğuzlar(Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1992.
YALGIN, Ali Rıza : Cenupta Türkmen Oymakları I-II, Ankara 1977.